20 Nisan 1937 CUMHURÎYET Tedris ve Terbiye Iktısadî bahisler Ingilterede kömür ve buğday buhranı Büyük Britanya Imparatorluğu her ihtimale karşı hazırlanıyor Kelimecilik Bu sözü, fransızca Verbalisme karşılığı olarak kullanıyorum. Kelimecilik nedir? Hayat ve tabiati hıç gözönüne almıyarak, dersleri kitablarda olduğu gibi takrir etmck ve çocuklardan da öylece istemektir. Biz, çocukluğumuzda ve gencliğimizde kelimeciliğe o kadar iyi alıştık ki, basma kalıb öğrendiğimiz birçok şeyden belki hafızamızda hâlâ azçok bir şeyler vardır. Mekteblerimizde kelimecilikle mücadele edilmeğe başlanah epeyce zaman oluyor; fakat görüyoruz ki kelimecilik, en tatbikî derslerde bile, önemli yerini tutmaktadır. İlkmekteblerde hayat bilgisi, tabiat ve eşya dersleri, ortamekteblerde fen bilgisi viyoloji, kelimeciliğe hiç gelemiyecek dersler olduğu halde, ilk okullarda dikte ettirilmenin, ortaokullarda kitabdan takib ettirmenin kolaylığı yüzünden bu derslerde dahi kelimeciliğin kullanıldığı oluyor. Hayat, kelime deâildir, hayatın kelimeciliğe nisbeti, Büzürçmihr'in dediği gibi, makasın kumaşa nisbeti gibidir; yani kelimecilik hayata büsbütün aykırı bir yoldur. Bu yolda yürüyenler, gökte yıldız arıyan müneccimler gibi, önlerindeki kuyuyu göremeyip içine düşenlerdir. Biz, kefimeciliğin ne ağır zararlannı çekmişizdir, bilseniz. Kelimecilikle hayatta basanlı olmanm imkânı yoktur. Kelimecilik, hayatın gerçek akısına karşı gözii kapıyan bir perdedir. Biz, perde arkasında neler olduğunu görmeksizin, hemen daima onlar üzerine fikirler ve mütalealar yürütmekten geri durmayız. Elinde kalem tutanlarımızm çoğu, hayatın tecrübelerinden değil, okuduklan kitablardan ve yazılardan öğrendiklerile onun hâdiseleri hakkında hüküm vermek cesaretini gösterirler. Bunlar, hayatın ortaya çıkardığı meseleleri, kendi dar ve bulutlu zaviyelerinden görürler. Çok okuyup çok bilgin olduklannı sandıklanndan dolayı, verdikleri nazarî hükümlerin bosluğuna, kofluğuna bir türlü kani olmazlar. Bunlar, hem kendileri, hem yurdları için hayırdan ziyade şer yaratan zavalhlardır. Çünkü kelimecıhk onları, faraziyeci yapmıştır; şu kadar ki onlar, faraziyelerinin gerçek olduğunu sanırlar. göster» der. Hakikaten gerçekleri olduklan gibi görmek lâzımdır; fakat bunun için görmeğe alışmış göz ister. Sizin, uzaktaki bir şeyi «şu kadar kilometro uzaktadır» diyebilmeniz için, mesafeleri ölçmek alışkanlığını kazanmış olmanız lâzımdır. Nasıl ki şair, «imtiyazı sabitü sey yari müşküldür hayal zanneder sükkânı küştî sahili derya yürür» dediği gibi yer yuvarlağınm güneş çevresinde döndüğunü bilmiyen için, hareket edenin güneş olduğuna inanması pek tabiî görülmelidir. Hakikatler ve gerçekler (realites) e karşı tavnmız, kelimecilik alışkanhğı yüzünden, çok defa yanlış ve eğretidir. Onlan idrak edemeyiz; çünkü onlarla doğrudan doğruya değil, kitab ve yazı yolile alâkalanmışızdır. Şair: «Bir hakikat kalmasın âlemde Allahrm nihan» diye yalvarır, durur; fakat o, hakikati olduğu gibi görmeğe alışmadıkça, hakikat ona daima gizli kalacaktır. Hayat bilgisi der«lerinde talebenin şuraya buraya götürülmesinden şikâyet eden ana baba, bu gezintilerin talebeye öğreteceği gerçek hâdiselerden habersizdirler; çünkü gidenler, gerçek hâdiseleri, görmüş değil, onlann belki hikâyelerini işitmişlerdir! Bir nebatın, dershanede talebeye gösterilerek tarif edilmesinden ziyade talebenin o nebatı tabıatte görmesi, elınde evirip çevirmesi, büyüyüp gelişmesini tetkik etmesidir ki nebatın gerçek vasıflarını ona öğretir. Descartes ve beşeriyet Yazan : Mehmed Kara Hasan ti ve bunun için, bazılan, Fransız inkılâbının «Usul hakkında nutuk» tan doğduir kısım çöl çocuklarının deve, ğunu söyliyebilmişlerdir. Hata, eğer Karyahud at üzerinde pulsuz ve tezyanizm böyle bir neticeyi ihtiva ediyortahtasız satranc oynadıkları rîdu demek isteniyorsa; fakat müdafaa e vayet olunur, durur. Satranc, malum oldilebilir bir iddia, eğer bundan, cemiyetin duğu üzere, şansa, hiîeye en küçük mik1 789 da, Karteziyen akli bedahet prenyasta dahi yer vermiyen bir zekâ oyunusipi namına tecdid edildiği kasdolunuyordur. Insanı düşünmeğe, etrafı araştınp, sa. kollamıya, ihtiyatlı ve yerinde de cesur «ingiliz âlim ve filozofu Huxley'e gö davranmıya alıştınr. Hindistandan çıkre, Descartes'ın sistemi muasır felsefenin mış, tranda dolaşmış, Türklerin elinde olduğu kadar, muasir ilmin de ruhudur. asırlarca zarif bir eğlence vasıtası olmuş Felsefemiz idealisttir, bu idealizmin pren ve nihayet küçük tadillerle Avrupanın, sipi ise, Descartes'ın Cogito'sudur. Ilmimiz Amerikanın en mühim oyunlan arasına mekanisttir, bu mekanizmi kuransa, ruh girmiştir. olmıyan herşeyi mekâna irca eden KartezMamurelerle temas eden çöl çocukla, yanizmdir. rının da satranca büyük bir alâka göster«... Muasır tefekkürün tercihan alâ diklerini söylerler, ben bir zamanlar çölkadar olduğu meselelerin mühim bir kıslerde dolaştım, satranc oynıyan değil, mı bize Descartes'ın felsefesinden kalma satrancın adım duyan bedeviye raslamamiraslardır: Metafizikte vücud meselesi, dım. Tanıdığım aşiret şeyhlerinin hepsi irade ve müdrikenin münasebetleri mesekadınlarla oynaşmağa bayılıyorlardı, aylesi, yakin meselesi, ilim ve metafizik arada bir dernek ve gerdek kuruyorlardı. sındaki münasebetler meselesi, ruh ve Bununla beraber kızgm güneş altında madde arasındaki münasebetler meseleM ucu bucağı bulunmıyan çıplak ve kurak gibi. Bugün, ilmî felsefe, belki her şeyin üstünde, riyaziye ve tecrübenin münasebe mesafeleri mütevekkil bir devenin, yahud ti meselesini tahrik etmektedir. Nasıl topuğunda iptıdaî bir motör kuvveti tabürhan Demonstrationla isbat edilen, id şıyan cins Arab atının yardımile aşmıya rak vasıtasile bilinen şeye mutabık olu çalıştıkları sırada çöl çocuklarının şifahî yor? Nasıl oluyor da fizik riyazî bir satranc oyunu oynadıklannı hem duy tarzda tetkik edilebiliyor?.. Bu, Descar dum, hem kitablarda okudum. Bu, dile kolay gelse bile değme zekâların başa tes'ın ilkönce vazettiği meseledir ve de racaları işlerden değildir ve yapanlara nebilir ki, o, metafizik sistemini bu mesegerçekten çok zeki payesi kazandıracak leyi halletmek için bina etmiştir. bir hünerdir. llme gelince, hendese ile tahlilin bir* ** leşmesi, hâdiselerin mihanikî tefsiri, gaî Dün vapurda bir bayanla üç bayın baş illetlerin ilimden ihracı, yalnız hâdisebaşa verip bir poker muadelesi halletmelerin sistematizasyonuna değil, fakat dünğe çalıştıklarını gördüm. Ortada ne kâyanın yaratıhşının izahına da, yalnız ğıd, ne para vardı. Yalnız heyecan ve gayriuzvî cisimlerin değil, fakat hayatın şamata görülüp duyuluyordu. Hele bate tekikına da tatbik edilen Mecanisme yan, elınden para dolu çantasını zorla al*mathematique» bütün bunlar, Descaryorlarmış gibi telâşlı bir yaygara ile botes'ın felsefesinde esaslı parçalar olarak yuna söyleniyor, boyuna haykınyor ve bulunmaktadır. boyuna tazallüm ediyordu. Ve gene, modern bazı hususî ilimlerin Sinema artistlerinin adlan gibi poker ib'daının başında, Karteziyen düşünceyi ıstılahları da bana pek yabancıdır. Lubulmaktayız. Ruhî ve içtimaî hâdiseleri gat bakımmdan o ıstılahları anlasam bile ölçülebilen riyazî unsur veya muadille papazlar, valeler, kızlar ve birden ona «Kartezyanizm, yalnız bu tarzda, mo rinde tetkik etmeği araştıran tecrübî ruhikadar rakamlı kâğıdlar arasmda o kelidern felsefenin yürüyüşüne kumanda et yat ve müsbet içtimaiyat bu cümleden melerin neye delâlet ettiklerini kavramış mek'.e kalmaz; fakat o, beşerî düşünce dir... değilim. Onun için bağrışa, çığrışa halnin umumî tarihinde de çok büyük bir ... Riyaziyeci ve filozof, derin ve a ledilmek istenilen muadelenin nasıl bir ehemmiyeti haizdir. Süphesiz, bizim On çık, ince düşüncesile olduğu gibi hende hesab inceliğini ihtiva ettiğini anlıyama yedinci asrımızm, oldukça büyük bir kıssî düşüncesile de üstün, istiklâl için kıs dım. Fakat hakikî bir poker masasında mı, hiristiyan ve klâsik kaynaklardan kanc, ve fakat aklın hâdimi, hayatın pra bulunuyorlarmışçasına heyecanlanan şu gelmektedir, fakat edebiyatın yanında, tik gayeleri için endişeli, fakat bütün be dört vapur yolcusunun vaziyeti bana çok ilim de inkişaf etmektedir; ve o zamanki şeriyetin saadeti için çalışmanın sergü acıkh göründ. ilim, dünyanın Karteziyen telâkkisidir... Çünkü vapurda, tramvayda, trende «... Nasıl Descartes, dualiste'se, yani, zeştçisi olarak, o bize, en yüksek mânakimsenin oyun masası kurmıya hakkı felsefe ile dinin, ruhî felsefe ile, cismanî da, sahib olmayı iştiyakla arzu ettiğimiz yoktur. Uzun yolculuklarda ve büyük vafelsefenin her türlü halitasmı gayrimeşru bütün meziyetlerin model ve yegâne nüpurlarda vakti öldürmek için oyuna ce görüyorsa, böylece, Onyedinci asır da, ay munesini vermektedir ( 1 ) . vaz venlirse de yeri ayrı olur. ni zamanda, hem dindar, hem aklıyeci, Mehmed Karahasan Bununla beraber o dört kışinın döper, hem ahlâkçı, hem de âlimdir. (1) Emile Boutroux, Etudes d'hlstolre kent, kare, filoşruvayal diye bar bar ba... Mistik Paskal, fizikçi Paskal'a hiç de la philosophie 1925, Alcam. Paris. ğırmaları bana çöl çocuklarının at üze bir zarar vermiyor, ve mütekabilen. rinde veya deve sırtında tahtasız, pulsuz Amerikan kovboylarını «Nihayet Descartes tefekkürü eşsiz ve satranc oynamalarını hatırlattığını ve zihherşeyin üstünde olarak göstermiş ve yaltaklid etmek istemiş! nimi hayatımın avare devrelerine çektiği nız onda yakinin prensıpini bulmuştur. Sirkecide sinemalardan birine sar için hikâye ettiğim tesadüften memnun da Ayni suretle, Onyedinci asır, insanın lihoş olarak giren 21 yaşlarmda Hüseyin yakati tefekkürde olduğuna kanidir .. adında bir genc sinemayı seyrederken olmadan değil. Eğer imkân bulup ta Aklın kudretine inanmak o derece zihinAmerikan kovboylarının tabanca çı onlara çöl satranccılarını anlatsaydım ve lere nüfuz etmişti ki, Descartes'ın aklın ökardıklarını ve ateş ettiklerini görünce kimseyi rahatsız etmiyen o zekâ cilvesile nüne diktiği muvakkat veya daimî mâniabütün bir salon halkını sinirlendiren şu ları yıkmakta küçlük çekilmemiştir. Onun hemen elini beline atmış ve: « Anam, babam silâh öyle atılmaz, kaba hareket arasındaki farkı tebarüz nazannda, uzun zaman için, ilmin çerçememnuniyetim elbette vesine girmesi imkânsız görünen içtimaî böyle atılır» diyerek tecrübe yapmağa ettirebilseydim ve siyasî meseleler ve mutlak olarak ilmin kalkmış ve bir sürü saçmalarla ortalı katmerleşirdi. Ne yazık ki bunu yapa haricinde kalan dinî meseleler tetkik e ğı velveleye verdiğinden yakalanıp madım. Öcümü şu fıkrayı yazmakla alidiîmek üzere akla teslim edildiler. cürmü meşhud mahkemesine sevkedil yorum. XVIII inci asır kendisini bu işe vakfet miştir. M. TURHAN TAN dal gelirse o günüm iyi geçecek; öteki taraftan bir sandal gelirse fena geçecek.» Ali Haydar sordu: Ya hiç sandal geçmezse? Ne iyi, ne fena. Bugün de yaptın mı bunu? Vedia, az sarsılmak istiyormuş gibi kollarını vücudünün üstünde sıkarak güldü: Tabiî... dedi, hem de bütün bir sene için. Ne çıktı? • Evvelâ sağdan bir kayık. Yani? İyi mi, fena mı? Iyi, tabiî... Fakat otuz dörde kadar saymıştım; devam ettim. Elli altıya gelince soldan bir kayık çıktı. Seksen üçe gelince sağdan bir tane daha... Peki... karıştı iş. Hayır!... Bak bunu nasıl enterprete ederim: Her zaman bu kadar çok sandal geçmez. Hele yüzü sayıncıya kadar üç sandal geçmesi pek nadirdir. Adeta hiç olmadı gibi birşey. Bunun manası bence şudur: Hayatım bu sene içinde fazla hareketli geçecek. Otuz dörde kadar saydığım zaman sağdan bir kayık geldi dedim ya... Senemin ilk üçte biri mes'ud geçecek. Hayır, hayır... Üçte birinden sonrası, üçte ikinin sonuna kadar mes'ud geçecek; üçte ikiden sonra bedbaht geçecek, fakat yeni seneme doğru tekrar düzelecek. Ya kayık yerine vapur geçerse? Niyete göre. Kayık tutarsam kayık. Vapur tutarsam vapur. Kuş ta olur, herşey olur. Orhanın yüzüne baktı ve bunlan söylerken zaptettiği kahkahalarını salıverdi: Böyle pek çok itikadlanm vardır, dedi. Hiçbiri de boş çıkmamıştır. Hepsi olur. Size Cemilin başının yarılacağını rüyamda gördüm desem inanır mısmız? Işte Samiye yengem, Sofi, İclâl... hep şahiddirler. O günden üç gece evvel... Cemilin bir yanağı kan içinde idi. Rüyada. Ağlıyor, ağlıyordu. Ben onu musluğa götürüyordum, yüzünü yıkayorum, yıkayorum, kan çıkmıyor. Tıpkı «lady Macbeth» in elleri gibi... Sonra Cemil kayboldu ve yerinde bir gölge göründü. Uzun boylu... Hep üstüme iğiliyor ve bana hafif sesle birşeyler söylüyordu. Yüzüme dua edip üfler gibi... Garib değil mi? Vedia artık gülmüyordu. Orhan mırıldandı: Evet. Fakat Vedianin istediği kadar hayret etmedıği için kız Bahriye baktı: Sen de inanmıyorsun bunlara... dedi. {Arkası var) FELSEFEYE DAİR Tabiat ve hayat apacıktır. Ne tabiatin, ne de hayatın açılmıyacak sırları vardır. Yeter ki onlara görmeği bilen bir göz baksın. Tabiat içinde yaşıyan okuma ve yazma bilmez köylünün, bir şehirliden ziyade hayatı kavnyan selim bir aklı vardır; çünkü o, tabiatle o kadar yakm, o kadar ilgilidir ki, onun gerçek hâdiseleri, gözleri Önünde geçip gider. Meselâ, ziraat mekteblerinde bunca yıllardır faciakelimecilikle yetişen ziraatçilerimizin, Harbiyedeki tramvay sına aid karar nakzedildi rençberlik işlerinde köylümüzden bilgisiz bulunmaları ve köylülerimizin ziraî kalBundan bir müddet evvel Harbiyede kınmasına yardım edememeleri pek tabiî Yedek Subay okulunun önünde feci bir tramvay kazası olmuş ve vatman Hü göriilmelidir. seynin idaresindeki araba, Mehmed aKelimeciliğin bu zararlı neticeleri üze dında bir askeri altma alarak 25 metro rinedir ki mekteblerde tetkik ve müşahe sürükledikten sonra öldürmüş ve vatde istiyen dersler konmuştur. lnsan, oku man dördüncü asliye ceza mahkeme duklanndan çok gördüklerinden yarar since bir sene hapse mahkum edilmişlanır. Bir yolda giderken önünüzde, ya ti. Temyiz mahkemesi bu kararı boz nınızda olup biten hâdiselere alıcı gözile muş ve şahidlerin vak'a mahalline celbakarsanız, en ufak bir hâdisenin ne bü bedilerek orada dinlenmelerini istemişyük neticeler doğurduğunu görerek şaşı tir. Bunun üzerine dördüncü asliye mahkemesi naib olarak azadan Suudu nrsınız. tayin etmiş ve Müddeiumumî muavini Kelimecilik insana realiteleri inkâr et Kemal Tanın iştirakile vak'a mahallintîrir. Softanın makas hikâyesini bilirsiniz. de keşif yapılmış ve maznunla 20 ka Bu, softanın olandan ziyade kendi kafa dar şahid tekrar dinlenmiş ve kendilesında hakikat sandığı şeye bağlılığından rine vak'a tarif ettirilmiştir. Vatman ileri gelir. Peygamberin bir sözü vardır: Hüseynin nakzan muhakerriesine bugün cAllahım, bana gerçekleri olduklan gibi başlanacaktır. Bilgiler, kitablardan ziyade, görgüden, denemelerden edinilir. Bugünün mekteb programları bu esasa dayanır; onları böyle anlayamıyarak ya bilginsizlik veya tembellik yüzünden kelimeciliğe bağlanıp kalan muallimler, vazifelerinin kutsiyetini anlamamış zavalhlardır. Çok okumak değil, iyi hazmetmek şartile seçme ve ıyi okumak, fakat çok görmek ve gördüklerinin mahiyetini anlamağa çalısmak lâzımdır. Çocuklanmızı daha pek kücükten böyle bir terbiye ile yetistirmeğe çalışmüşavirleri geldi malıyız. O vakit onlann, Türkün realist ruhuna tamamile uygun bir terbiye ile yeKarabük demir ve çelik fabrikalarını tişeceğıne inanabilirsiniz. kuran Brassertd firması mühendislerile Karabük için kurulan kontuarm malî Kâzım Nami Duru müşavirleri dün şehrimize gelmişlerdir. ADLİYEDE Gelen mühendis ve müşavirler İstasvonda Türkofis ve Sümer Bank namına Beş sene bir ay hapse karşılanmıslardır. Gelen mühendisler mahkum oldu B. L. B. Ravenhilv, C. H. A. Edvvards Aylardanberi Büyükdere ve civannı ve S. C. Pottam'dır. Gerek mühendis, kasıp kavuran ve şimdıye kadar 9 hır gerek malî müşavirler dün akşam Ansızlığı tesbit edilen Kel Ali adıle ma karaya hareket etmişlerdir. ruf sabıkalının dün üçüncü ceza mah kemesinde muhakemesi bitmiş ve beş 9 saat rakı içtikten sonra sene bir ay hapse mahkum edilmiştir. İstanbulla Yalova arasmda işlıyen bir motörde amelelik eden balıkçı Veli dün motörü kaçırmış ve teessürünü dağıtmak için sabahm altısmda nhtım kenarında oturup rakı içmeğe koyul muştur. Veli, tam 9 saat içmiş ve do kuzuncu saatte birdenbire fırlayıp na ra atmağa ve «bırakm beni denizin üzerinde yürüyüp motöre y&tişeceğim» demeğe başlamış ve polisler tarafından yakalanarak cürmü meşhud mahkemesine verilmiştir. Filozof, filozof olmak için, beşerî olmahdır. Bütün beşeriyeti alâkadar eden meseleler vazermeli, ve bütün beşeriyetin anlıyacağı hal tarzları bulmalıdır. Ve mütekabilen, beşeriyet te onu kendisinde Dünyanın bugünkü karışık vaziyeti |*hissetmeli, ve kendisine mal etmelidir. İngiliz iktısadiyatı üzerinde çok derin Bergson'un, pek ince bir görüşle işaret ettesirler icra etmektedir. Meselâ birkaç tiği gibi, onda, beşeriyete doğru açılan, zamandanberi Ingilterede buğday ve ve beşeriyete intıbak eden bir ruh vardır: kömür buhranı hissedilmektedir. Bir «Açık ruh». Halbuki diğer fâniler, bu kaç gün evvel. İngiliz Ticaret Odaları lunduklan cemiyetlerin âdet ve an'aneleve Liverpoldaki vapur şirketleri ayrı rinin, düşünme ve yapma tarzlarının teşayrı içtimalar ederek kömür buhranı ve kil ettiği çenberi aşamıyan «kapalı ruh» kömür fiatlarının fazla yükselişi hak kmdaki endişelerini hükumete bildir lardır. mişlerdir. Bu kararda ayni zamanda Denebilir ki bu ruh, diğer filozoflar kömür istihsalâtmın bundan böyle da dan daha fazlasile, yalnız aklı hakikat ha fazla artırılması da istenmektedir. miyan alan, «aklı selim dünyada en iyi Londranm iktısadî mahfillerinin dü taksim edilmiş şeydir» diyen rasyonalist şüncelerine nazaran eğer kömür fiat filozofta mevcuddur. Geçen makalemlarındaki yükselişler böyle devam e derse haricden İngiltereye gelebilmek de, eserlerinin daha sağhğında âlemşü imkânını bulacak olan ecnebi kömür mul olduğunu söylemiştim. Bu şöhret, ler, rekabet suretile şimalî İngilterenin ölümünden sonra, en fazla hulul kabiîikömür istıhsalâtını tamamile durdura yetine malik olan «akıl» vasıtasile bütün bilecek bir vaziyet alacaktır. ülkelerin hududlarından içeri nüfuz et mişti. Bu nüfuzun tesirlerini bütün mânaKömür buhranı işi Avam kamarasında da mevzuu bahsolmuştur. Meb'usla sile anlıyabilmek için Descartes'ı en iyi tarın bu husustaki suallerine cevaben nıyan, büyük felsefe tarihi üstadı, filo Maadin Vekâleti Müsteşarı hükumetin zof «•Emile Boutroux» yu dinliyelim: bu işe büyük bir ehemmiyet atfettiğini, «Hâdisatı yalnız tarihî bakımdan tetmaden sahibleri nezdinde mütemadi kik ettiğimiz takdirde, Kartezyanizmin, yen kömür istihsalâtım artırmaları i modern felsefenin inkişafına baştanbaşa çin teşebbüsatta bulunduğunu söylemişhâkim olduğu muhakkakhr... Tarihî intir. kişafların derunî prensiplerini keşfetmekDiğer taraftan İngiliz hükumeti İn giltere dahilinde buğday istihsalâtım le meşgul olan, birçok Alman âlimleri, artırabilmek için de çok ciddî tedbirler modern filozofların ortaya attıkları bü almağı düşünmektedir. Bu meyanda tün meselelerin hareket noktasını, Kartefazla buğday eken çiftlik sahıblerine ziyen meselelerde bulmuşlardır. Hususi primler vermek, istihsal edilen bütün le, Cogito (düşünüyorum) yu, bugüne buğdayları yüksek bir fiatla satm al kadar meydana çıkan büyük sistemlerin mak en evvel akla gelen çareler olmuş çiçek açmasına sebeb olan... canlı bir totur. Bu suretle İngiltere bir harb vu hum olarak görmüşlerdir. Böylece, Kuno kuunda şaşırmamak için her ihtimale Fischer, Mallerauche'un «Occasionaliskarşı kendi memleketi dahilinden de me» ı, Spmoza'nm monizmi, Leipnitz'in ihtiyacı olan buğdayı mümkün merteMonadologie'si, Lock'un Sensualisme'i be temin ,etmek istemektedir. Berkeley'in «Idealisme» i ve Kant'ın M. T. «Kriticisme» inin men'şe veya zarurî şartını bilhassa Kartezyanizmde buimakBrassertd firmasının malî tadır. Çöl oyuncuları gibi Konyada et fiatları Konya (Hususî muhabirimizden) Şimdiye kadar Konyada koyun etinin kilosu 40 kuruştu. Belediye encümeni son toplantısmda kasabların müracaa tini muhik görerek koyun etinin kilo suna beş kuruş zam yapmıştır. Bu mevsim, Konyada et fiatlarının en pahalı olduğu zamandır. Cumhuriyetin edebî tefrikası: 53 BİZ İNSANLAR Yazan: Peyami Safa Monşer, dedi, bir kadınla konuştuğunuzu ne çabuk unuttunuz? Ali Haydar omuzlannı kaldırdı ve yüzü kızararak: Abla, dedi, sen kâinata budala deyip çıktın. Onlann icinde kadın yok mu? Fakat karsımda yok. Besime grupa arkasını dönerek salon kapısına doğru yürümüştü; Vedia arkasmdan koştu ve bağırdı: Teyze! Fakat Besime başmı çevirmeden odadan dısan çıktı. O ana kadar sesini çıkarmıyan Bahri Bey, Samiye Hanıma bakarak: Ali Haydar çok haklı! dedi. Esmer ve güzel gözlü kadın, yüzünün bir nefret hareketile: Burada haklı olan bir kişi var: O da hiç ağzını açmıyan Vediadır. Vedia salonun ortasmda biraz durduktan sonra Besimenin arkasından çıkmıştı. Samiye Hanım da grupdan ayrıldı ve onu takib etti. Ali Haydar Bey esmer kadına yaklaşarak dedi ki: Yaşa be birader! dedi, bizim Besi Teyzenin bir papağanı var, dört lisanda lâkırdı söyler. Türkçe: «Bu da geçer yahu!» der. Çok lisan bilmek papağanlıktır. Bu son söz karşısında Besi Teyzeden ziyade Vedia, bir tehlike seyrediyormuş gibi gözlerini açtı, yarım adım geriledi ve silkindi. Bu hareket, Besi Teyzeyi şiddetli bir cevab vermekten alıkoymakta onu geciktirmişti. Kadın bağırdı: Evet, yalnız fransızca bilenler arasında da ne budalalar ve terbiyesizler vardır. Vedia kıpkırmızı olmuştu. Ateşin daha ileri gitmesini menetmek ister gibi bir adım attı; fakat Samiye Hanımın müdafaa hareketine geçtiğini görünce ümidi kesildi ve felâketin geçireceği merhalelere seyirci kalmağa mahkum olduğunu anladı. Samiye Hanım Besi Teyzeye susması İâzım geldığinı bir bakışla anlatmağa çalıjtıktan sonra cevab fırsatını kaptı: Bak doğrusu ben miiliyetimi kimse öteki grupa doğru yürümüştü. Orhan sanin ayaklan altında çiğnetemem; babam lonun ayrı iki zihniyette iki partiye ayolsa tanımam. Samiye ablam da, Besime nldığına dikkat etti ve hemen Vediaya de her zaman böyle yapar. Sen makul ] döndü; birşey söylemek istiyordu; fakadınsın Safiye! Iyi düşün de söyle! kat, Bahrinin tabirile «hep ayni mesele» Kadın biraz geri çekilerek yalnız ona haricinde, bu kızla kendi arasmda henüz ışittirmek ıstiyormuş gibi alçak sesle: hiçbir müşterek mevzu olmadığı için, adi Çok çirkin, dedi, burada münakaşa ve umumî bir bahse girmek istemiyerek olmaz esasen. Kongre mi topluyoruz? susmıya mecbur oldu. Vedianin gününde eğlenmeğe geldik buJîalkondan dönen Ali Haydar, Vediraya... Kız ne hallere girdi. Gece uyku aya doğru koşarak: uyumıyacak. Ha!.. dedi, ben sana bir kitab ge Alışıktır o: Besime her zaman öy tirdim. Küçük bir kitab... Az daha unule yapar. tuyordum. Bu bahsi kapatalım artık. Sen güCebinden takvim kadar küçük bir risazel hikâyeler bilirsin, taklidler yaparsın. le çıkardn Anlatsana bize... Bak, dedi, «şubatta doğanlar ne Ali Haydar ellerini arkasına koyarak yapmalıdırlar?» diye bir kitab. Senin ve kamburunu çıkararak balkona doğru doğduğun günün tarihi de var içinde. uzaklaştı. Al. Bahri Orhana doğru iğildi: Vedia umulmadık bir sevincle kitabı Bakınız, dedi, hep ayni mesele. aldı ve Orhana dönerek: Vedia, Besime ve Samiye Hanım tek Böyle şeylere inanır mısınız? diye rar içeri girmişlerdi. Vedia grupa yak sordu. laştı ve biraz evvel Orhanın kendisine Siz? gösterdiği sandalyeye oturdu; uzunboylu Ben bütün fallara, bütün rüyalara, genc ve Safiye Hanım, Besimenin ve boş zannedilen bütün itikadlara inamSamiye Hanımın gittiği tarafa doğru yü rım. Kendi kendime icad ettiğim itikadrüdüler. Salon gene ikiye ayrıldı. Bir lar da vardır. Pek çok. Meselâ sabahlearalık ortadan kaybolan Madam Sofi de yin denize bakarken kendi kendime deyan odolardan birinın kapısında görün rim ki: «Birden yüze kadar sayacağım; müş, iki tarafa da bir göz attıktan sonra eğer bu zaman içinde şu taraftan bir san