20 Mart 1937 CUMHURİYET Atatürk söylüyor Türkiye ve dostları kuvvetlidir. Dünya rahatsızlıklarile daha iyi meşgul oiabiliriz Miîletîeri sevk ve idare eden şefler, kendi milletleri kadar, bütün milletlerin de mevcudiyet ve saadetinin âmili olmalıdırlar» [Baştarafı 1 inci sahifede) Millî varlıklarm Milletler arası Ahengi IBaşmakaleden devam] Duçe «Bir Avrupa harbi açmak istemem» diyor Italya • Ingiliz ujünasebatı gene gergin Musolini, Negüsün taç giyme merasimine davetinin, bu merasimde bir Italyan heyetinin bulunmıyacağı manasına geldiğini söyledi Ağzını açacağına gözünü aç!.. ün tramvayla Gülhane Parkı önünden geçiyordum. AlaykÖşkünün altındaki köşeyi kıvrılırken vatman birdenbire frenlere sarıldı. Yolcuları kafa kafaya getiren yaman bir hızla arabayı durdurdu. Sonra başını yola uzattı, hâlâ raylar arasında durup etrafa bakınan birıne bağırdı: Ağzını açacağına gözünü aç be herif. Beni az kaldı katil edecektin! Haklıydı, bir hamlede arabayı durdurmasaydı bir cana kıyacaktı, mahkemelere düşecekti, mahkum olacaktı, hapse girecekti, mahvolup gidecekti. Bereketversin ki soğukkanlı ve çevik davrandı, hem katıl, hem de manen maktul olmaktan kurtuldu. Yalnız bu kadar mı ya; bende de garib bir tedaî uyandırdı. Onun o heyecanlı demde haykırdığı söz, ağza taalluk eden darbımesellerimizden biriydi ve ben, umumî tostan başıma isabet eden ıstırab hissesini hazma çalışırken ağız keîimesinin dilimizde aldığı yeri düşiinüyordum. Bu mübarek kelime neler ifade etmez neler?.. Suların göle, yahud denize döküldükleri yere «çay ağzı» deriz. Kılıç gibi, bıçak gibi şeylerin keskin tarafına gene ağız dediğimiz gibi, kalem, anahtar, lâğım için de ayni kelimeyi kulIanırız. Ağız atmak, tefahüre; ağız açtırmak veya açtırmamak, sızıltıya, şikâyete yer verip vermemeğe; ağız açmamak sükuta; ağız aramak, kurnazlıkla bir adamı söyletip esrarını çalmağa; ağız yormak, boş yere söylenmeğe; ağız bozmak söğüp saymağa; ağız suyu salyaya; ağız kalabalığı çok söylemeğe delâlet eder. Bunlardan başka ağız ağıza, bir ağızdan, ağzı bozuk, ağzı boş, ağzı büyük (iddiası bol demektir), ağızpersenegi, ağzıpek, ağız satmak, yarım ağız tâbirleri de vardır. Ağza düsmek, söhretin hoşa gitmiyen cinsini; ağza bakmak, başkalarının sözıle kalkıp oturmayı, yumusak ağız'ılık, uysallığı; düşman ağzı, iftirayı ifade eder. Ağzı var, dili yok tâbiri, sessizlikte ve her hale tahammülde ifrata varanların vasfıdır. Ağız kavafı, gazeteciîiğe mülâyim düşen tabirlerden olup çalce neliği gösterir. Sünbülzade Vehbı. ağız kavaf'arını şöyle tarif ediyor: Bazı esnaf eder ama rahat Hiç çekilmez hele zulli hv fet Yoktur anlarda muazzez bir fe < Çok yığıtbaşılart baş namerd Nıcesı nakdi hıyel sarrajı Nicesı olmuş ağız haffafi' Bugün için değil, yarın için çalışmalı Ben, kendi karekterim itıbarile ikinci hayat telâkkisini tercih ediyorum, fakai şu kayidler içinde: Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adaırıar bedbahttırlar. Besbelli ki, o adam ferd sıfatile mahvolacaktır. Herhangi bir şahsın, yaşadıkça memnun ve mes'ud olması için lâzımgelen şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalış maktır. Makul bir adam, ancak bu su retle hareket edebilir. Hayatta tam 7evk ve saadet, ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı, saadeti için çalışmakta bulura bilir. Bir insan böyle hareket ederken, «benden sonra gelecekler acaba böyle bir ruhla çalıştığımı farkedecekler mi?» diye bıle düşünmemelidir. Hatta en mes'ud olanlar, hizmetlerinin bütün nesillerce meçhul kalmasını tercih edecek karakterde bulunanlardır. Herkesin kendine göre bir zevki var. Kimi, bahçe ile meşgul olmak, güzel çiçekler yetiştirmek ister. Bazı insanlar da mızda olmuş gibi, onunla adam yetiştirmekten hoşlanır. olmalıyız. Atatürkün kıymetli sözlerinden aynen alıyoruz: « Türkiye, Romanya ve diğer dostları kuvvetlidirler. Hiçbir taraftan bize gelecek birşey beklemem, beklemeğe de lüzum yoktur. lşte bu sükunet içinde bütün dünyayı mütalea etmek fırsatı bizdedir. «Dünyanın filân yerinde bir rahatsızlık varsa bana ne?..» dememeliyiz. Böyle bir rasm, huzurdan mahrumdur. Onun için ben hatsızlık varsa, tıpkı kendi aramızda sevdiklerime şunu tavsiye ederim: olmuş gibi, onunla alâkadar olmak Milletleri sevk ve idare eden adamyız. lar, tabiî evvelâ ve evvelâ kendi milleti«Hâdise nekadar uzak olursa ol nin mevcudiyet ve saadetinin âmili olmak sun bu esastan şaşmamak lâzımdır. isterler. Fakat ayni zamanda bütün milletler İşte bu düşünüş insanları, milletleri ve hükumetleri hodbinlikten kurtaiçin ayni şeyi istemek lâzımdır. rır. Hodbinlik şahsî olsun, millî ol Bütün dünya hâdiseleri bize bunu a çıktan açığa ispat eder. En uzakta zan sun daima fena telâkki edilmelidir.» nettiğimiz bir hâdisenin bize bir gün teAtatürk sözlerinin iptidasında millî ve mas etmiyeceğini bilemeyiz. Bunun için insanî iyilık olarak yapılan işlerden do beşeriyetin hepsiai bir vücud ve bir mille layı gurur ve iftihar avazelerile ortalığı ti bunun bir uzvu addetmek icab eder. çınlatmağa mahal olmadığma ve hatta iyi Bir vücudün parmağının ucundaki acı iş görerek gelecek nesillere saadetler hadan diğer bütün aza müteessir olur. zırlıyanlann meçhul kalmağı tercih etmeKuvvetliyiz, fakat... leri muvafık bile olacağına dair bir kısım Türkiye, Romanya ve diğer dost vardır. Büyük Şef önüne çıkan mevzuu larımız kuvvetlidirler. Hiçbir taraf derece derece açarak, hatta Balkanlann tan bize gelecek birşey beklemem, çerçevesinde bile kalmıyan en insanî bir beklemeğe de lüzum yoktur. îşte bu alicenabhkla, bütün insanlığa teşmil ey sükunet içinde, bütün dünyayı mü lemiştir. Müteveffa Vilson'un alicenab talea etmek fırsatı bizdedir. «Dünya hayalinden doğan Milletler Cemiyeti fiknın filân yerinde bir rahatsızlık var rinin insanlığı sevip kucaklamakta bu kasa bana ne?..» dememeliyiz. Böyle dar ciddî ve realist olabilmiş olacağı habir rahatsızlık varsa, tıpkı kendi ara kikaten çok şüphelidir. Mussolinı'yi ellerinde «Yasa Imparatorluğun müessisi» yazıh bayraklarla karşuıyan Arablar [Baştarafı 1 inci sahifese] Çiçek ve adam yetiştirmek Bahçesinde çiçek yetiştiren adam, çiÇekten birşey bekler mi? Adam yetiştiren adam da çiçek yetiştirendeki hislerle hareket edebilmelidir. Ancak bu tarzda düşünen ve çalışan adamlardır ki, memleketlerine ve milletlerine ve bunlann istikbaline faydalı olabilirler. Bir adam ki memleketin ve milletin saadetini düşünmekten ziyade kendini düşünür, bu adamm kıymeti ikinci derecededir. Esas kıymeti kendine veren ve mensub olduğu millet ve memleketı ancak şahsiyetile kaim gören adamlar, milletlerinin saadetine hizmet etmiş sayılmazlar. Büyiik gaflet Ancak, kendilerinden sonrakileri düşünebilenler, milletlerini yaşamak ve ilerlemek imkânlanna nail ederler. Kendisi gidince terakki ve hareket durur zannetmek, bir gaflettir. Dünya milletleri akraba olmuştur Şimdiye kadar bahsettiğim noktalar, ayn ayn cemiyetlere aiddir. Fakat bütün dünya milletleri aşağıyukan akraba olmuşlardır. Ve olmakla meşguldürier. Bu itibarla, insan, mensub olduğu milletin varlığmı ve saadetini düşündüğü kadar, bütün cihan milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin saadetine ne kadar kıymet verirse, bütün dünya milletlerinin saadetine hadim olmağa elinden geldiği kadar çahşmalıdır. Bütün akıllı adamlar takdir ederler ki, bu vadide çalışmakla hiçbir şey kaybedilmez. Çünkü dünya milletlerinin saadetine çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve saadetini temine çalışmak demektir. Dünya milletleri arasında yalnız kalınırsa Dünyada ve dünya milletleri arasında sükun, huzur ve iyi geçim olmazsa bir millet kendi kendisi için ne yaparsa yap de hiçbir Italyan hevetinin bulunmıyacağı manasına gelmekte olduğunu söylemiştir. Mussolini, Italyanın müstemlekât noktai nazarından tatmin edilmiş olduğunu ve Afrika ile olan ticaret meseleleri ve alâkadar Atatürkün bu sözlerinde Balkan An bilhassa Kenya ve Sudana müteallik metantma bile sarahatle temas etmemiş ol sail hakkında lngiltere ile dostça anlaş Hâdise, nekadar uzak olursa ol ması dikkate lâyıktır. Bugün dünya bile mağa amade bulunduğunu ilâve etmiştir. sun, bu esastan şaşmamak lâzımdır. görerek, bilerek kabul ve tasdik ediyor ki Ispanyadan bahseden Mussolini, şöyle lşte bu düşünüş, insanları, milletleri Balkan Antantı harbsonu dünyasınm in demiştir: ve hükumetJeri hodbinlikten kurta sanlık şerefine lâyık en güzel eserlerinden « Sizi temin ederim ki, biz General rır. Hodbinlik şahsî olsun, millî olsun biridir. Halbuki biz yakinen ve yakından Franco'dan, ne Baleares adalarında dedaima fena telâkki edilmelidir. biliriz ki bu eseri ibda edenlerin başında niz üssü, ne de İspanyol Fasmda birşey bizzat Atatürk bulunuyordu, ve Balkan O halde konuştuklanmızdan şu istedik. İspanyada bulunan ve miktarları neticeyi çıkaracağım: Tabiî olarak Antantı başka milletlerin de mütekabi izam olunan Italyan gönüllüleri, işlerine kendîmiz için bütün lâzım gelen şey len temin olunabilecek saadetlerinin ide geldiği zaman memleketlerine dönecek leri düşüneceğiz ve icabını yapaca al bir misali olmak üzere ortaya konmuş lerdir, meğerki, miktarlan daha çok o ğız. Fakat bundan sonra bütün dün ve tahakkuk ettirilmiştir. Ve bilhassa dik lan diğer gönüllülerin de Ispanyadan çekate lâyık olarak Türklerle Yunanlıla ya ile alâkadar olacağız. kilmeleri hakkında umumî bir itilâf vü rın dostluklarını tesisten başlıyarak... Bir misal cude getirilsin. Umumî Harble onun gözler karartan neKısa bir misal: Ben askerim. Umumî Italya, tspanyanın mülkî tamamiyetini ticeleri görüldükten sonra insanlığa AtaHarbde bir ordunun baştnda idim. Türtürkün gösterdiği yolla devamlı bir saadet hatta dolayısile tahdid edecek hiçbir şey kiyede diğer ordular ve onların kumantemin etmek zimamdarların en bellibaşlı yapmamıştır ^e yapmıyacaktır. danları vardı. Ben yalnız kendi ordumla îspanyadaki dahilî harb bittiği zaman vazifeleri olmak lâzım gelirdi, ve hâlâ değil, öteki ordularla da meşgul oluyorItalya, artık ispanyol işlerile meşgul ol mesele bundan ibarettir. dum. Bir gün Erzurum cephesindeki hamamak tasarvurundadır.» Gidilecek doğru yolu bulamamaktan rekeilere aid bir mesele u'zerinde durdu Ingiliz Italyan ticaret meselelerine riidolayı ıstırab çeken dünya içinde Balkan ğum sırada yaverim dedi ki: cu eden Duçe, Italyanın lngiltere ve « Niçin size aid olmıijan meseleler milletleri hiç olmazsa kendi çevrelerinde bugün sulhu ve yarın saadeti temin ede Fransaya karşı hiçbir zaman hasmane le uğraşıyorsunuz P» cek kombinezonu vücude getirmekle ha hisler beslememiş olduğu ve halen de Cevab verdim: kikaten en şerefli işi görmüşlerdir. Ata beslememekte bulunduğunu beyan etmiş« Ben, bülün orduların vaziyeiini türkün derini ve uzağı gören sözlerinden tir. iyice bilmezsem kendi ordumu nasıl sevk ilham alarak bugün yalnız kendi çevreBaşka bir suale cevab veren Musso ve idare edeceğimi layin edemem..» miz sözünü dar ve nakâfi buluyoruz. lını, şöyle demiştir: Bir devlet ve milleti idare vaziyeiinde Filhakika Balkan Antantı ona dahil « Ben, en basit kâr ve zarar pratiği bulunanlann daima gözönünde iulmalan devletlerin elli milyonluk şuurlu nüfusile noktai nazarından bile Italyayı korkunc lâzım gelen mesele budur. bugün dünyanın diğer taraflanndaki iş muhataralara maruz bırakmak suretile Bu mu'nasebetle muhterem mhafırlerikrinde dahi söz sahibi olacak bir büyük bir Avrupa harbine atılarak İtalyaya hermize şunu diyeceğim: devlet manzara ve mahiyetini haızdir. « Ben düşündüklerimi sevdik Atatürk bu söz sahibliğinin yalnız diğer hangi bir menfaat temin edeceğine kail değilim.» lerime olduğu gibi söylerim. Ayni milletlerin ıstırablarını azaltmakda ve saMussolini, Habeşistanda yapılacak işzamanda lüzumlu olmıyan bir sözü adetlerini artırmakda kullanılmasmı tav lerin çok zamana ve enerjiye mütevakkıf kalbimde taşımak iktidarında ol siye ediyor. Bütün dünyanın huzur ve sükun isti olduğunu kabul etmiş ve binaenaleyh I mıyan bir adamım; çünkü ben bir halk adamıyım. Ben düşündükleri yen insanları arasında takdirler uyandı talyanın Afrikada müstemlekeleri bulu mi daima halkın huzurunda sb'yle racak bu derin hikmetlerle dolu sözlerin nan Avmpalı milletlerle mesai birliğinde meliyim. Yanlıştm varsa, halk be Balkanlarda memnuniyetlerle ve alkış bulunmasınm tabiî olduğunu söylemiştir. Locarno ve garb misakına gelince, 1ni tekzib eder. Fakat şimdiye ka larla karşılamcağında bızim şüphemiz talya, bu hususta elinden geleni yapmağa dar bu açık konuşmada halktn beni yoktur. amadedir. Berlin Roma mihverinin ihYUNUS NADt tekzib ettiğini görmedim.v> çıktığınıza göre muhakkak biliyorsunuz ki Tahsinin Cemile taş atması boş yere değildir. Cemil gibi, annesi de Tahsinin babasına o fena sözü söylemiş ve... Çocuklardan birkaçı bağırdı: Biliyoruz efendim... Talebelerden biri ayağa kalktı: Efendim, dedi, Cemilin yalısma Fransız bayrağı astılar. Benim ağabe yimle arkadaşlan üç kayıkla yalınm ö nünden geçtiler ve camını taşladılar. Cemilin annesi İbrahimin babasma da «şu Türk inadını bırak!» dedi, bir gün. İbrahimin babası manavdır. Bütün çocuklar, cesaretsiz bir gülüşme ile en arka sırada oturan îbrahime bak tılar. Gürültü baslamıştı. Orhan sınıfa doğru tesbihini sallıyarak çocukları susturduktan sonra devam etti: Demek herşeyi biliyorsunuz. Çocuğun biri bağırdı: Efendim, Fransız bayrağmı indirmeseydi o yalıya kundak sokacaklardı. Cemilin annesi korktu. Peki... Yetişir. Görüyorum ki siz herşeyi biliyorsunuz. Anadoluda kadın lara varıncıya kadar ahali düşmanla boğuşurken burada bir Türk evi yabancılann bayrağını asıyor, hem de vatandaşlara hakaret ediyor. Arkadaşınızın babasını hapse attmyor. îşte ben de bu arkadaşınızdan bahsedecektim. Onun kimsesiz olduğunu da biliyorsunuz. Hepiniz onu severseniz kimsesizliğini unutur. Ben de onu size emanet ediyorum. Hepiniz ona kardeşlik edeceksiniz. Orhan başını ileri doğru uzatarak tekrarladı: Kardeş! Anlıyor musunuz? Onun herşeyini düşünen bir kardeş! Çünkü o nun babası milliyetini müdafaa ettiği için hapse girdi. Yani sizi, beni, hepimizi müdafaa ettiği için... Demek biz onun çocuğuna borcluyuz, hepimiz borcluyuz. Ben mektebden çıkıyorum ama onu unutmıyacağım, sık sık buradaki muallim arkadaşlara mektubla, telefonla soraca ğım. Çocuklar Tahsine baktılar. Kayıkçı Mustafanın oğlu, boynu hiç görünmiye cek tarzda başı omuzlarınm arasına kısılmış, önüne bakarak, üstüne yağan tesirIerin altında ezilmiş gibi oturuyordu. Orhan bu tesirleri dağıtmak için ayağa kalktı: Onu kardeş gibi seveceğinizden e minim, dedi. Sonra kendi ahlâk prensipini çocuklara da yadigâr bırakmak arzusile içinden mücadeleye girişt. Şöyle söylemek istiyor du: «Ona acıyınız demiyorum. Merha mete lüzum yok. Merhamet her zaman güzel bir his değildir. Ona acımayınız, borcunuzu ödeyiniz. însan alacaklısma a dası, bu itilâfı teshil edecektir. Bu mihver, Avrupada kargaşalıklar ihdası için değil, sulh ve nizamı tesis etmek mak sadiîe vücude getirilmiştir. Italya Londraya heyet göndermiyor Londra 19 (A.A.) iyi haber a lan mahfillerde beyan edildığine göre Grandi, Kralm tac giyme merasiminde Italyanın bir delegasyon tarafından temsil edilmesi muhtemel olmadığını Büyük Britanya hükumetine ihsas etmiştir. Britanya mahfilleri, bu merasimde 1 talyanm, Grandi tarafından temsil edi leceğini zannetmektedirler. Ağa Han, Musoliniye cevab veriyor Londra 19 (Hususî) Hind müslümanları reislerinden Ağa Han bugün Kahirede irad ettiği bir nutukla Mussolini'nin son nutuklarına cevab vererek demiştir ki: « Müslümanların yeni hâmilere ihtiyacları yoktur. Mısır ve Sudan hududlannda Italyan Başvekilinin irad ettiği nutuklar hususî maksadlar takib etmektedirler. Hindistan müslümanlarına gelince, onlar mureffeh ve mes'ud bir hayat yaşamaktadırlar.» Bakırköy Bez f abrikasında küçük bir yangın Dün saat 15 raddelennde Bakırköyünde Sümer Bankm Bakırköy Bez fabrıkasmda bir yangın çıkmıştır. Fabrika idaresi, bir taraftan kendi vasıtasile yangını söndürmeğe çalışırken, diğer taraftan da İtfaiyeye müracaat etmiştir. Bakırköy İtfaiye grupu derhal gelmiş ve fabrika dahilinde bir miktar pamuk yandıktan sonra ateş söndürülmüştür. Yapılan tahkıkat sonunda hallaç dairesindeki hallaç makinelerinden birinden geçen pamuk yığınları arasında buluaan küçük bir taşm makinenin içinde bir şerare çıkardığı ve bu yüzden pamuklarm ateş aldığı anlaşılmıştır. Yangın hallaç makinesinin içinde çıktığı için bu makine de hasara uğramış ve hasar 15002000 lirayı bulmuştur. Fabrika Güven Sigorta şirketine sigortalı olduğu için sigorta bu parayı derhal fabrika idaresine tediye etmiştir. cır mı? Hayır! însan alacaklısından utanır. Siz de borcunuzu ödemezseniz ondan utanınız. Tahsin neden merhamete lâyık olsun? Babası da, o da kendi hallerine göre birer kahramandırlar. Kahramanlara acınmaz, minnet duyulur.» Fakat o güne kadar kendi felsefesini eski ahlâk an'a neleri yerine koyan şahsî bir terbiye sistemi tatbikına nefsinde salâhiyet görme mişti. Bu cesaretsizlik, belki de içinin u mulmadık tuğyanlarile sık sık tekzibe uğrıyan kendi görüşüne karşı gene kendi şüphelerinden doğuyordu. Bu ana kadar sınıfın güzel hassasiyetini idare eden en büyük duygunun merhamet olduğunu inkâr edebilir miydi? Nietzsche şimdi bu rada, onun yerinde olsaydı ne yapardı? Sınıfı Tahsine bağlıyan en büyük alâkaya, ku\vetli adam idealinin çengelini takarak bütün merhamet bağlarını kopanr mıydı? O zaman bu sınıfta teşekkül eden cemiyet ruhu, şu tesbihin ipi gibi koparak taneleri oraya buraya dökülüp saçılmaz mıydı? Ferdleri perişan etmez miydi? Merhamet insanın en içtimaî hassasiyeti değil midir? Bu şüphe ona ilk defa olarak bu kadar sarahatle gelmişti. Elindeki tesbihin tanelerini çekerek düşünüyordu: «Merhametsiz cemiyet olabilir mi? Ni etzsche herşeye rağmen bir anarşist değil Atalarımız ağızdan birçok mesel de darbetmislerdir. Bunlardan birini vatmandan duyup yazdım. Hatırıma gelen birkaç tanesi de şudur: Ağzile kuş tutsa gene nafıle;... Ağzını hayıra aç!... Ağzında bakla ıslanmaz!.. Ağza dâd, boğaza feryad!... lşte savuşturulmus bir tramvay kazasmdan çıkan fıkra!.. H: Bay Ziya Balcıya: Iltifatınıza tesekkur ederim. Hem kel, hem fodul tâbırındekı fodul ıcın aslı ebülfüzul olduğu rivayet olunan arabca bir kelimeden bozmadır. denilmektedir. Arab cada luzumsuz konuşan ve haddini bilmlyen adam demek olduğu gibi türkçede de fodul, kendini beğenen, kibirlı ve çalımlı kimse mevkiinde kullanılmaktadır. M. T. T. M. TURHAN TAN 23 Nisan Size çocuğu düsundürecek haftanm baslanfficıdır. di. Fakat istediği ahlâk, bir anarşi ahlâkına benzemiyor mu?» Çocuklar onun arada bir ders ortasında böyle düşünceye dalmasına alışıkhlar. O zaman birbirlerile konuşmağa başlar lardı. Bu sefer gözlerini ondan ayırma dılar. Orhan birdenbire başını kaldırdı ve saatine baktı. Dersin bitmesine yirmi dakika vardı. Bu müddet içinde öteki sınıflara veda edebilirdi. Kürsüden indi. Çocuklann bir kısmı ayağa kalkmıştı. Orhan ka pıya doğru yürüyünce oturanlar da kalktılar. Bütün smıftan iniltiye benzer bir ses yükseldi. Orhan bir elini yukarı kal dırmıştı: Sessiz duracaksınız! dedi, beni yalnız bu memnun eder. Ders bitinciye ka dar, içeride ben varmışım gibi sessiz oturunuz ve kitablannızı karıştınnız. Farzediniz ki ben daima ve hergün buradayım. Allaha ısmarladık! Güle güle muallim bey! Orhan sınıftan çıkınca dışarıda bir saniye durdu ve içeriyi dinledi. Hafif mı nltılardan fazla disiplini tecavüz eden bir gürültü yoktu. Gözlerini yaşartabilecek bir hüznü dasıtmak için hızla yürü Cumhuriyetin edebî tefrikası: 23 BİZ İNSANLAR Yazan: Peyami Safa dedi ki: Bugün ders yapmıyacağız. Konuşalım. Çünkü içinizde beni sevenlere yani, belki de hepinize, değil mi? can sı kıcı bir haber vereceğim: Mektebinizden ayrılıyorum. Sevginizden çok emin olduğum için hiçbir nümayiş beklemem ve istemem. Bu sessizliğinizi bozmayımz. Ayrılırken, alçak sesle, yalnız bir: «Güle güle muallim bey!» dıyeceksiniz. Bugün öğleyin istifa ettim. Öteki sınıflara iki dersim vardı, fakat ilkönce size veda e diyorum. Sizden sonra öteki sınıflara da ikişer dakika uğnyacağım. Ayrılmamm sebebini de sormaymız. Mektebinizle daima aram iyi. Belki gene ders vermeğe gelirim. İlkönce size veda edişimin sebebini söyliyeyim. Bugün, benim haberim olmadan, müdüre giderek arkadaşmız Tahsini müdafaa edişinizi çok beğendim. Bu fikir ilkönce kime geldıyse evvelâ onu tebrik ederim; sonra müdüre giden leri ve nihayet bütün sınıfınızı tebrik ederim. Ben de size Tahsinden bahsedece ğim. Belki biliyorsunuz müdüre kadar Bu sefer kürsüdeki yerine oturur oturmaz gürültü kesilmişti. Mektebden istifa ettiğini müdürden başka hiç kimseye söylemediği halde bu farkm nereden doğmuş olabileceğini düşünüyordu. Smıf defterine son imzasmı atarken içine dolan teessürün yüzündeki akislerini karıştırmak ve dağıtmak için öksürdü. Hep ayni işaretleri gizlemek için gözlerini talebelere doğru kaldıramamıştı. Önüne baktı. îlkönce bu smıfa veda etmek istediği için ondan ev velki derslerde, öteki çocuklara istifasından bahsetmemişti. Bu, Tahsinin sınıfıydı. Bir daha öksürdü; bu sefer de sesinde belirecek bir kederi önlemeğe çalışıyordu. Son tıkırdılar da kayboldu ve smıfa tam bir sessizlik çöktü. Bütün çocuklar, daha kapıdan içeri girerken, onun halinde bir fevkalâdelik sezmişlerdi. Sabırlı bir hareketsizlik içinde, rengi hergünkünden fazla uçuk yüzüne dikkatle bakarak, sessiz beklediler. Orhan gözlerini bir kaldırdı ve gene îndirdi. Fazla buruşuk bir sesle, ağır ağır, dü. tArkası var)