29 Birincikânun 1936 CUMHURtYET Petrol vergisi inerse çiftçi istifade eder mi? Eğer petrol sözile, benzin de kasdediliyorsa, mesele memleket için çok büyük ehemmiyeti haizdir Geçenlerde gezetelerde gördük. Bü yük Millet Meclisinin 21/12/936 cel sesinde Maliye Vekilimz şöyle diyor: « Köylülerimizin zarurî ihtiyaclarından olan petroldan alınmakta bulunan vergiden mühim miktarda vergi tcnzilâtı yapılması mukarrerdir. Bunun için hazırlanmakta olan kanun lâyihası yakmda Meclise takdim olunacaktır.» Günler geçtiği halde bu meselenin e hemmiyeti zihnimi işgal ediyor. Anla dım ki kâğıd üzerine geçirmeden rahat edemiyeceğan. Bizde petrol meselesini hal için petrol vergisi şimdiye kadar muhtelif safhalar geçirmiştir. Petrol meselesi namı altında benzin de anlaşılabilir. Maamafih mese • leyi daha sade bir şeklinde mütalea edebilmek için ben «petrol vergisi» tabirini bugün yalnız gazyağı manasına alıyo rum. Petrol, yani gazyağı benzin gibi aynı vergiye tâbi olup ayni yüksek fiata çı • kınca memlekette yeni bir mesele karşı sında kaldık. Çiftçilerin elindeki tarak tb'rlerin işlemesi meselesi. Bu çok mühim' di. Çünkü memleketi ecnebi buğday ve unu ithalinden kurtaran tedbir o zaman hükumetin pek yerinde olarak teşci ve teşvik ettiği çiftçilerin traktör kullan ması idi. törlerde kullamlacak gazyağını ayırmak güçleşti. Bir takım yolsuzluklara tesadüf edildi. Meseleyi kökünden halletmek için çiftçilere olan «gaz muafiyetinin» kaldırılmasına karar verildi. Eski tecrübelere göre Pedagoji Enstitüsü Vekâletin kararı muallimler arasmda memnuniyet uyandırdı Maarif Vekâletinin, orta tedrisat için muallim yetiştirmek üzere Universite Edebiyat fakültesine bağlı olarak bir pe dagoji enstitüsü tesisine karar vermesi, muallim olarak yetişmış olanlar arasmda büyük bir memnunıyet uyandırmıştır. Bunların fikrine göre tedrisat randımanını artırmak için başvurulacak en mühim ve yegâne tedbir, muallımlıği, tıpkı doktorluk, hâkimlik, avukatlık gibi bir mes lek halıne sokmak ve son zamanlarda dünyaca kabul edilmiş bulunan tedris u" sullerine uygun tedrisat yapmaktır. Mu allimlik yapmak üzere yetişmiş ve bugüne kadar bütün faaliyetlerini, düşüncelerini bu mesleğe vermiş bulunan birkaç muallim, dün kendilerile görüşen bir muharrimize bu husustaki fikirlerini şu şe kilde hulâsa etmişlerdir: « Son zamanlara kadar anarşiden kurtulamıyan işlerimizden birisi, hatta en mühimmi, tedrisat meselesidir. Dişçi mektebinden, Eczacıdan, Hukuktan, Tıbdan, hatta Müstantik mektebinden mezun olup ta kendi sahalarında muvaffak olamıyacaklarını anlıyan birçok gencler, askerî, mülkî mütekaidler, hulâsa, yetişmiş olduklan saha için boş olduklarını anlıyan, yahud mesleklerindeki hizmetlerini ikmal ettikten sonra istirahate çekilmek istiyen bir çok emekliler gayet kolaylıkla orta tedrisat kadrosunda yer buluyorlardı. Bunlar haddizatında kendi mesleklerinde çok muktedir kim seler olabilirlerdi, fakat muallimlik ve tedrisat hususunda tamamile müptedi olmaları muHakkaktı. Mesleğe giren bu zevat usulden, pedagijiden haberdar ol* madıkları için tedrisatta muvaffak ola mıyorlardı. Tedrisat randımanı mevzuu bahsolduğu vakit te ademi muvaffakiyetin sebebini talebeye yükletmekten başka bir çare bulamıyorduk. Şayanı teşekkürdür ki, Vekâlet, bu gün bütün mahzurlan tesbit etmiş ve bu maksadla bir pedagoji enstitüsü teşkil etmiştir. Vekâletin bu kararına göre, Hukuk fakültesinde tahsil görmiyenler avukat, hâkim, tıb tahsili görmiyenler doktor olamıyorlarsa pedagoji enstitüsünden sertifika almıyan ve muallimlik yapmak üzere yetişmemiş olanlar da badema muallimlik yapamıyacaklardır. Yani muallimlik meslek haline gelecektir. Vekâle tin bu karan, talebe velileri ve istikbalin gencleri için en kıymetli bir müjdedir. Bu kararla tedrisat randımanının yükseltileceğinden, genclerin daha mücehhez o" larak yetiştirileceğinden şimdiden emin olabiliriz.» Alman genclik teşkilâtı nasıl çalışıyor? Sekiz milyon azası olan bu büyük teşkilâtın kuruluşu ve genişleyişi... Bir vakitler bizde de kurulacağı de dikodu halinde deveran eden genclik teşkilâtı, Almanyada artık bir kanun ha line gelmiş bulunuyor. Bu kanunla on ile on sekiz yaş arasındaki kız erkek bütün Alman gencliği otomatikman, teşkilâtın azası meyanına girmiş bulunuyor. Aza nm şimdiden sekiz milyonu mütecaviz olduğunu düşünecek olursak bu muaz zam işin tarihçesi üzerinde biran tevak • kuf etmek lâzım gelecektir. etmiştir. Ayda iki defa bütün genclik 2 gün süren bir kamp hayatı yaşıyor, her cumartesi günü de gene bütün genclik sporlara iştirak ediyor. Maamafih bu faaliyetlerin, bu açık hg,va hayahnm genclik üzerinde husule getireceği en büyük ruhî tahavvülün nefs:ne itimad eden ve müteşebbis bir genclik yetiştirmesi şeklinde tecellisi beklenirken işe siyasî mülâhazalar karıştırılması bu iyi neticeler üzerinde muhakkak surette menfi tesirler icrasından hali kalamaz. Haftada bir gece, tercihan çarşamba geceleri toplanan Alman gencliği aralarında münakaşalı konferanslar da yap maktadırlar. Yazık olur, yıkmıyalım irinci Abdülhamidin ölümile Üçüncü Selimin tahta çıkışı* Fransızlann büyük ihtilâllerinin arifesine tesadüf eder. Fakat o ihtilâl yaman bir inkılâb getiriyordu. îstanbulda vukua gelen değişiklik ise en basit hâdiselerden biriydi. Bununla beraber 1788 yılını hatırlatan tuhaf bir vakıa vardır ki kayde değer. Müverrih Edib, En.* verî, Vasıf ve onlan mehaz yapan Cevdet tarafından nedense eksik kaydedilen bu vakıanın nesilden nesle müntakil şekli ve mahiyeti şudur: Birinci Abdülhamidden büyük bir askerî bozgunluk gizlenmişti. O, kılığıni degiştirerek Istanbul sokaklarmda dola< şırken bir kahvehaneye uğradı, orada kendinden saklanılan inhizam haberini duydu ve felce ugrayıp yatağa düştiü Hekimler, hayaündan ümidlerini kesmişlerdi. Bunu kendi de anlaymca yeğeni ve veliahdi Selimi çağırdıs Ben, dedi, ölüyorum. Tahta çıkar" çıkmaz ilk işin ordu bozgunluğunu ben™ den saklıyanlan bulmak ve öcümü almalc olsun. Sultan Selim bu vasiyete saygı gösterdi, padişah olur olmaz tahkikat yaptır* dı, Rusya hududlannda vukua gelen in« hizamı amcasından kimlerin sakladığıni tesbit etti. Bunlar Tersane Emini Selim Ağa ile oğlu Nazif Efendi idi. Sultan Selim, yaptığı incelemeyi kimseye sezdir* mediği gibi amcasınm vasiyetini de gizli tutuyordu, istediği bilgiyi elde ettikterj sonra bir gün ansızın Tersaneye gitti, ya* pılmakta olan bir kalyonun güvertesino çıktı, Selim Ağayı huzuruna getirtti. Ordunun, dedi, bozulduğunu amcamdan niçin sakladın ve saklattm? Tersane Emini şu makul cevabı ver« di: Duyunca felce uğradı. Demek ld saklamakta haklı imişiz! Sultan Selim biraz düşündü: Doğru amma, dedi, amcamın va" siyetini ayak alhna alamam. Ve Selim Ağanm öldürülmesinî em « retti. Cellâd hazırdı, hemen koştu, mahkumu yatırdı, kellesini kesti. PadisaK ilk kurbanmın kesilişine bakarken tenden ayrılan baş, güvertede yuvarlanmıya başladı ve Hünkârm yanma kadar gelerek rivayete göre ısırır gibi eteğine yapıştu Üçüncü Selimin kısır kalmasmı ve ba* ba olamayışmı o gün geçirdiği büyük korkuya atfederler. * * * Birkaç gün sonra oğlu da öldürülmüş olan bu Selim Ağanın Usküdarda bir mektebi ve bir kitabhanesi vardır. Son günlerde mekteble kitabhane arasındaki kemerin yıkılmasma teşebbüs olunduğunu esefle ve polise yapılan ihbar üzerine da eski eserlerin korunması hakkında Baş* vekâletten tamim olunan emir mucibince* teşebbüsün önüne geçildiğini sevinclo duydum. Fakat yüreğimde gene bir korku var. Bir sırası düşürülüp kemerin yıkr1 tınlması mümkün. Halbuki kemer, On» sekizinci asırdan bugüne kalan eserlerin nefisi imiş. Bu sebeble şu fıkrayı yazdım: Üçüncü Selimin kafasmı kestiği Selim Ağanm eserini de biz yıkmıyahm* yazık olur. I Çiftçiye tazminat Gaz muafiyeti kalkmca ve gazyağı çiftçiye bile benzin fiatına mal olunca çiftçinin traktör ve makinelerini kullan masına imkân yoktu. Onun bu zararını telâfi etmek için hükumet bir kanunla ve bir nisbet altında çiftçilere traktör taz minatı namı altında hazır para dağıttı. O zaman hiç akla gelmiyen çok garib bir neticeye varıldı. Memlekette işler bir halde bulunan milyonlarca lira kıymetinde ki modern ziraat makinelerini muattal bir hale getirmek ve çürütmek için çiftçilere bir milyon liradan fazla para verildi. Hazır para çiftçiyi sevindirdi. Ufak tefek borçlarını ödedi. Birçokları da evlâ dını evlendirdi. Düğün yaptı. Traktör ve traktöre mahsus makinelerini bir ta rafa attı. Ne çare ki bu sevinc çok sür medi. Makine kullanmak gibi asrî bir spor ve açık hava mektebinden gaz pa halılığından dolayı mahrum kalan çift çinin genc oğlu tarlayı, çiftliği bıraktı. Kasabaya şehre kaçtı. Bir kısmı öğren dikleri makinistliği kamyon ve otobüs şoförlüğüne çevirdiler. Bir kısmı başka işlere girdiler veya giremediler. Fakat Hayvan kuvveti makinistliği unuttular. Bu sahada yetiş O zamana kadar çiftçilerin çift sürmek miş bulunan bu gencleri memleket kay îçin kullanabildiği öküz veya beygir idi. betti. Çift sürmek için bizde beygir pek az kullanıldığı için bu iş hemen münhasıran Mazutla işliyen traktörler öküzler vasıtasile yapılırdı, denilebilir. Gaz muafiyetinin kaldırılması ve çiftMakine kuvveti çiye tazminat verilmesi meselesinin mü Birkaç çift öküz ve birkaç adamla gün nakaşasında kuvvetli iki fikir ortaya süde ancak bir iki dönüm yer sürülebiliyor rülüyordu. Biri traktör yerine hayvan du. Tohum ekmek, harman yapmak.. ilâh kuvvetinin kullanılabileceği, diğeri bü için öküz ve hayvan kuvveti ne kâfi ge yük işlerde traktör kullanılmak mecbu liyordu, ne de idareli idi. Halbuki bir riyeti tasdik edildiği için bu taraktörle taraktör ve bir tek adamla günde 6 1 5 rin Kiazutlu traktörler olabileceği idi. dönüm yer sürülebildiği görüldü. Bu ka Tecrübe ve zaman bu fikirlerde aldanıp dar da değil. Traktör arkasına takılan aldanmadığımızı göstermiştir. Ziraat Vetohum makineleri ile bir günde pek çok kâletimiz ve mütehassıslarımız elbette ki yere tohum atılabilir. Yetişen mahsul ge bu mühim meselenin bütun safahatını ta"ne traktör arkasına bağlanan makineler kib ederek vardığımız neticeyi tesbit etle çabuk biçilebiliyordu. Bütün bir yaz mişlerdir. Bu tetkikat ve neticrsıne vâkif süren harman işi traktör ve harman ma olmıyan ve meseleyi bizim gibi ancak ukineleri sayesinde birkaç günde bitiyor zaktan mütalea edebilenlerin gördüğü şudur: Çiftliklerde traktör sayısı azaldı. du. Çiftçi uyandı: Makine kuvvetinin iyi Traktörle çekilen binlerce ziraat maki liğini sözü ile gören çiftçiler birbirine re neleri çürüdü. Tarlalarda ötedenberi bilkabet edercesine traktör ve makine al diğimiz ayni cins öküzle çift sürülüyor. Bundan sonra mağa koyuldular. Karşılaştıkları en büyük müşkül «makinist meselesi» idi. Makineîşte petrol vergisini indirmek meselesi lerin sadeliği bu güçlüğü de yendi. Çiftçi mevzuu bahsolduğu sırada benim fikrimya kendisi, ya oğlu veya yakmlarından den bunlar geçiyor. Petrol vergisini anbiri makine kullanmasını öğrendi. Köy • cak lâmba gazi bakımından mı, yoksa den, tarladan bıkmış olan yüzlerce çiftçi sınaî ve bilhassa ziraat noktasından mı evlâdı sevinçle tarlaya döndü. O zamana düşünerek indireceğiz? kadar makine namına vida ve somun aEğer petrol sözü ile benzin de kasderasındaki farkı bile anlamıyan binlerce diliyorsa mesele memleket için daha çok Türk genci makinist olarak yetişti. Mem büyük bir ehemmiyeti haizdir. Tayyarelekette traktör ve makine kuvveti gittik yi bir tarafa bıraksak bile otomobil, kamçe artıyordu. Çünkü trcktörler gazyağı yon, otobüs, motosiklet gibi modern va ile işlerdi. Gazyağı da benzine nisbetle u sıtalar memlekette ancak ucuz benzin sacuzdu. yesinde artabilir. Bunlar arttıkça iyi yol yapmak ihtiyacı kendisini gittikçe müteİlk darbe Işte memleketimizde makine kuvveti zayid bir şiddetle hissettirir. îyi yol ve böyle bir safhada iken çiftçi ilk darbeye çok otomobil bugünlerde her memleketin uğradı. Gazyağı benzin fiatına çıktı. en mühim müdafaa vasıtalarından addeFakat hükumet çiftçiyi kurtardı. Çiftçi diliyor. Petrol ve benzin vergilerini indirnin, traktör için kullanacağı gazyağını mekle varidatta kaybedeceğimizi başka vergilerden affetti. Bir takım şartlara tâ sahalarda kazanıp kazanamıyacağımıza bi olmak üzere «gaz muafiyeti kanunu» dair traktör sahasında yaptığımız uzun neşredildi. Maalesef bu şekil uzun sür tecrübeler bir misal teşkil edebilir fik medi. Süremezdi de. Zira lâmbada veya rindeyim. başka işlerde kullamlacak gaz ile trak • Teşkilâtın mazisi Alman genclik teşkilâtının mazisi M. Hitler'in iktidar mevkiine çıkmadan çok evvelki tarihlere dayanmaktadır. 1926 yılında Alman gençliğini tek bir siyasî gaye etrafında toplamak emelile Von Schirach ile birlikte harekete geçen M. Hitler beden terbiyesine karşı beslenen millî alâkayı sezmiş bulunuyordu. Alman kültür terbiyesi çok ezici bir tarzda mütekâsif (intensive) bir terbiye sisteminden ibaretti. Bir asırdanberi devam eden bu sistmi zayıf bir hamle ile yıkmak hayli güç bir mesele idi. Mütekâsif bir intellectualism havası içinde bu • nalan Alman mekteb ve üniversiteleri amelî hayatta yeri olmıyan bir sürü devlet bilgisi imtihanlarını mecburî kılmışlardı. Bu imtihanları muvaffakiyetle ve olgun bir şekilde geçebilmek için vasat zekâ ve istidad sahiblerinin yirmi beş otuz yaşmdan evvel üniversiteyi bitiremedikleri görülüyordu. Bitirdikleri zaman da yirmi, yirmi iki senelik tahsil devresinin gencler üzerine tahmil ettiği yorgunluk hem beden, hem de dimağ üzerinde ağırlığını mahsus bir şekilde gösteriyor du Genclik teşkilâtında meselesi dnsiyet Alman genclik teşkilâtma kız olsun erkek olsun bütün Alman gencliği aza dır. Teşkilât her iki cinsi de tabiî ve sıh" hî şartlar altında birleştirmek gayesini güder. Kızlar da erkek aza gibi haftahk toplantılara ve sporlara iştirak ederler. Maamafih kız azaya aşılanan başlıca prensip devlet için sıhhatli çocuk yetiş tirmekten ibarettir. Kızlarla erkekleri bir araya toplama nm başlıca şartı bunları saf ve temiz bir hava içinde birbirlerine karşı mütekabil hürmet ve sevgi hislerile meşbu bir hale gtirmektir. Bunda ne derecelere kadar muvaffak olunduğu henüz belli olma makla beraber Alman kadın ve kızlarının dudak boyası gibi sun'î güzellik mefhumlarından uzaklaşması da gösteriyor ki bu hususta ilk adım atılmıştır. Muhakkak olan bir şey varsa gerek Alman kızlannın gerekse erkek çocukGörülüyor ki genclik teşkilâtmı kur makta a) gencliği siyasî bir ideale sevk larının açık havaya olan ihtiyacları vâsi ve, b) beden terbiyesine yeni bir veçhe mikyaslarda karşılanmıştır. vermekle kültür terbiyesi üzerinden lü NÜZHET ABBAS zumsuz tedrisatı kaldırmak gibi iki gayeye birden vusul imkânlan gözetilmiştir. Rakib teşkilâtlar 1926 ile 1933 seneleri arasında Almanyada Hitler genclik teşkilâtı ile rekabet eden en aşağı on iki muasır teşkilât göze çarpmakta idi. Von Schirach'in liderliği altında teessüs eden Nazi genç lik teşkilâtı ise 1930 senesinde hükumet tarafından resmen kapanmıştı. Maamafih Nazi azim ve sebatına ayni sene zarfında resmî memnuiyete rağmen 2,000 Alman gencinin Berlinde Von Schirach idaresi altında bir geçid resmi yapmış olması çok güzel bir misaldir. 1933 ten sonra rakib teşkilâtların lâğvına şahid olmaktayız. Katolik kilisesi ile Yahudilerin muhalefeti de şimdi külliyen bertaraf edilmiş olduğundan bugün Almanyada tek bir genclik teşekkülü kalmıştır ki, bu da on gün evvel kabul edilen kanunla kuvvet bulmuş oluyor. Müzisyen Laşinski vefat etti • Evvelki gece kar ve fırtma şiddetle kendini saydırırken Fatih karakoluna bir adam gelmiş ve: € Caddede bir adam yaralı olduğu halde yatıyor. Aman imdadma koşun!> demiştir. Polisler, tarif edilen yere gitmişler ve hakikaten karlar üstünde yatmakta o lan yaralı bir adamla karşılaşmışlardır. Yralı derhal çağırılan cankurtaran o tomobilile hastaneye kaldırılmıştır. Yapılan tahkikatta bu adamm Ereğlili Halid isminde biri olduğu anlaşılmıştır. Halid sarhoş bir halde olduğundan kendisini kimin yaraladığını bileme mektedir. Tahkikata devam edilmektedir. kendisini kimin vurduğunu bilmiyormuş Konservatuann kıymetli muallimlerinden Laşinski evvelki akşam ve fat etmiştir. Laşinski 1885 tarihinde Salzburg da doğmuştur. İlk tahsilden sonra gene Salzburg'da Mozart'ın namma ya pılmış olan Mozarteum Musiki Aka demisinden diplo M. Laşinshi ma almıştır. Uzun müddet Viyanada, Rayhinberg tiyatrosunda, Varşovada ve Moskovada orkestra şefliklerinde bu lunmuş ve verdiği konserlerle şöhret almıştır. 1919 da îstanbula gelmiş ve 1929 da Konservatuarda açılan keman mual limliği müsabakasında birinciliği kazanarak oraj'a tayin olunmuştur. Vefatı Konservatuar talebe ve muallimleri üzerinde hazin bir tesir ve îstanbul musiki hayatında da büyük bir boşluk bırakmıştır. Laşinski ahlâkı ve yaradılışı itibarile de yüksek meziyetleri şahsında topla mış kıymetli bir musikişinastı. Kendisini tanıyanlar gerek bu nok tadan, gerekse şehir san'at hayatmda ve Konservatuar muhiti içindeki kıy meti itibarile onun ölümüne çok müteessir olmuşlardır. Kederli ailesine, Konservatuar ve san'at âlemine beyanı taziyet ederiz. Silâhtan çıkan kurşun geri gelir mi? Hayır. Bu silâhı kim çekti? Ben. Niçin?.. Öyle istiyordum... f > Burada, birdenbire durdu. Benzi sapsarı oldu, ve Cemalin elini tutup: Yarım saat önce, bir silâh sesi işittin mi? Hayır, uzaktaydım. Bu civarda olsa gerek... Fakat sokakta hiçbir hareket olmadı. Cemal: Ses yakından mı?. Sağır bir ses.. Pek iyi işittim. Sanki içerde odada ağır birşey devrilmiş gibi.. Cemal, birden sözünü kesip: Niyazi nerede? diye sordu. Demir parmağile odayı gösterdi. îkisi de sustular. Bir müddet sonra Demir yeniden atıldı: Ya Ali Sabir? O, bugün hiç gö rünmedi. Cemal dikkatsiz: Sabahleyin evde bıraktım. Demir, sinirli adımlarla dolaşıyor: Acaba sonra... Şimdi odasında mıdır? diye kendi kendine konuşur gibi soruyor ve hemen devam ediyor: Seslendim, cevab vermedi.. Eli çe Teşkilâtın mukayesesi V. B1RSON Teşkilât Alman gencliği üzerinde her türlü tahminlerin fevkinde sihirli bir tesir icra etmiştir. Teşkilâta girebilmek için Alman, Aryan kanından, ve on ile on sekiz yaş arasmda olmak şarttır. On ya şından küçükler için de «Yuva» teşkilâtı vardır. İngiliz beden terbiyesi mefhumile mukayese edecek olursak Alman genclik 850 lirasını çalmışlar teşkilâtının başlıca farkı beden terbiyesi Taşkasabda oturan somya tüccarı le politikanm birbirine karıştırılmış ol Ali tramvayla evine giderken meçhul masındadır. bir yankesici jiletle ceketinin cebini Teşkilâtın faydaları keserek 850 lira para ile iki beşi biryerMuhakkaktır ki genclik teşkilâtı, Al deyi çalıp kaçmıştır. gencliğine bedep terbiyesi ve açık Yapılan bütün araştırmalara rağmen man yankesici bulunamamıştır. ıava sahalarında büyük fırsatlar temin Vaktile iki dostum vardı, ikisi de küçük yaştan zeki gözleri, cılız vücudlerile birbirine benzerdi. Biri bir paşanın odalıktan doğma oğlu: Günden güne içine gömülüp anlaşılmaz, karanlık bir mistik haline geldi. Öteki, Balkanlarda vurulan deli bir zabitle kocasını aldatan sefih bir kadının oğlu: Gitgide cemiyeti hiçe sayan bir canavar oldu. Ikisi ayni sırada, yanyana otururdu. İçten fevkalâde hasud, fakat görünüşte dosttular. Bir gün yolları birbirinden o kadar ayrıldı ki, nihayet tekrar karşılaştıkları zaman iki düşman halini .almışlardı. Bu çocuklar ne arıyorlardı? Kudret.. Niçin bu kadar ayn yollara düştüler? Çünkü biri kudreti kendi kendini, öteki insanları yenmede görüyor. Raskolnikof mu haklı? Büyük adam çarpıştığı, kıy~ metlerin üstünde midir? Şefkate hasta lık, namusa ahmaklık gözile mi bakmalı? Yoksa hakikat Sonia'nın yolunda mı? Kudret, halkın önünde toprağı öpecek ve «ben mücrimim..!» dıye bağıracak insanm cür'etinde mi? Ben ki birşeye inan mıyorum. Sana soruyorum: Şeytana mı, Allaha mı gitmek lâzım? Mademki inanmıyorsun, hiç birine gidemezsin. Hayır, bu mukadder!.. diye Demir cevab verdi. İnanan da, inanmıyan da iki yoldan birine gitmeğe mecbur! Yolların ağzında duran ve yürümiyen iki ateş arasında ezilir. Benim kaderim buydu: Onu aşmak isterim. Allaha giden yolu aradım. Yıkıldığım için, şimdi yolumu değiştiriyorum. Şeytana gideceğim! Yaşamak istiyorum, en geniş manasile yalnız yaşamak... Bunu hiçbir zaman yapamazsın! Deneyeceğim. îmkânsız, bu yol bedıbaht eder. Yaşamak istiyorum dostum, yaşamak!.. Solucanlar gibi sürünmeğe razı değilim. Boş hayaletler için ezilip gitmek istemiyorum. Orda ne var? Ateş, duman, kül, yalan... Cemal gene: Kaderin bu! diye ısrar etti. Onu reddetmeğe hakkın yok.. Yapmağa borclu olduğun, yapabileceğin şeydir. Demir, sinirli adımlarla dolaşıyordu. Masanın önünde durup: Paranın öbür yüzünü çevireceğim. istiyorum, olacak! Farzet ki birini öl dürdüm. Bu adam geri döner mi? Hayır. M. TURHAN TAN Doktor yarbaylığından mütekaid Bafralı Yanko vefat ederek cenazesî evvelisi gün defnedilmiştir. Doktor Bafralı Yanko matbuat âleminde ma * lum bir şahsiyetti. Eski gazetelerda ferinî ve edebî birçok yazılan vardır. nesinde, düşünüyor. Birdenbire zihninds bir şimşek çakmış gibi fırlayıp merdivenlere koştu. Basamaklan dörder dörder atladı. Sanki oradan biri gelecekmiş gibi sokak kapısına baktı. Sonra Ali Sabirin odasma koştu. Seslendi ve cevab beklemeden tokmağı çevirdi. Fakat içerden itiliyormuş gibi bir türlü açamıyor ve ga" rib şey! Parmaklarında tokmağı çevirecek derman bulamıyordu. Bir hamlede, zorla soluk ahrcasma kapıyı sonuna kadar açtı. Hemen eşiğin üzerinde, bütün damarlan gerilerek mıhlanmış gibi donup kaldı. Ali Sabir, odanm ortasında boylu boyuna yahyordu. Hareketsiz, taş kesilmiş olduğuna göre öyle görünüyor •* ki ölmüştü. Başı yana doğru çevrilmiş ve vücudü tozlar içinde pençeleşip kıvran " dığı belli olacak kadar harab bir hale gelmişti. Tabanca, depteşmenin hızile ileri fırlamış, ağzından sızan kanlaı erde birikip pıhtılaşmağa başlamıstı Demir, şaşkınlığından kapınm önünde !o • " nup kaldı. Ne ileri, ne geri gideb vor. Bağırmak istediği halde, boğazının tıkandığını hissediyordu. Korkunc bir hayals» te saplanmış gibi gözünü killtara * (Arkası var) Dr. Bafrah Yanko öldü adcunrt Cumhuriyetin IçtimaT romanı: 74 Yazan: Hilmi Ziya Daha fenası, hiç kimsenin onu haki katen sevmediğini, sevemiyeceğini zannediyordu. Bir gülümseme, küçük bir iltifat onu kolaylıkla sürükliyebileceği gibi, gene onun kadar küçük belki de tesadüfî bir ihmal birden ye'se düşmesine, istihfaf edildiği, terkedildiği zannına kapılmasına kâfi gelirdi. Bir gün inandığı kadın yüzüne kahkahayla gülerek onu hakikaten bırakıp gitmiş olsa, o mutlaka ye'sinden öleceğini düşündüğü için, önceden kimseye bağlanma mayı daha emniyetli buluyordu. Büyük şehir ve onun toubillon'u içinÜe kendini kaybeden adam, Demiri bütün hayatmda yıldırmış olduğu için ilk defa vatanın bir köşesinde bu emniyeti aramağa kalkışmış, fakat bu tecrübesi de neticesiz kalmıştı: O, ümidsiz bir şekilde yıkılmıştı. Bugün kendini biraz daha iyi hissettiği için olacak ki, ihtirasına büsbütün başka bir mecra bulmak, de licesine epiküryen bir hayata girip içmek, oynamak, eğlenmek, sonu belli olmıyan büyük tehlikelere atılıp talihini denemek; «ya devlet başa, ya kuzgun leşe!» de mek istiyordu. Bu düşüncelere nekadar dalmış olmalı ki, Cemalin geldiğini farketmemişti. Sabahtanberi kendini büsbütün değişmiş buluyordu. Endişe ile bakan dostunu ellerinden tutup koltuğa oturtarak hara retle konuşuyordu: Benim için tasalanma. Artık kurtuldum! Şaşıyor musun? Şaka etmiyo rum. İki gündür, birbiri üstüne yığılan vak'alardan serseme dönmüştüm. Bugün kırlara açıldım, kendi başıma kaldım. Emin ol! Şimdi bu darbelere seviniyorum. Onlar beni sarsmasa kimbilir daha nekadar masallar içinde yaşayıp gidecek tim. Asıl şimdi yolumu buldum! Anlamıyorum. Cidden birşey anlamıyorum.. Demir, cevab verecek yerde, dalgın, söze devam etti: