CUMHURİYET 4 Eylul 1936 KüçUk Hlkâye Eski aşk tahassüsleri yüreğinde diriliyordu. Hayatının sonuna kadar buradan ayrılmamak kararı gitgide kuvvetleniyordu. Bu arada Madleni de düşünüyordu. Acaba şimdi neredeydi? Acaba hâlâ bitişik evde mi oturuyordu? Eduar, evin her tarafını yukarıdan aşağı gezdikten sonra tekrar bahçeye çıktı. Durgun, yosunlu suyu, hafif hafif e sen rüzgârla, kirli bir yeşil çuha gibi buruşuklar yapan havuzun kenarında durdu. Bu havuz kenarı, yirmi beş sene evvel bu evi terkedeceği gün, en son hatıralannı topladığı nokta idi. Eduar, o eski günlerin hayaline dalmış, düşünüyordu. O sıra da bir kapı gıcırtısı ve bir ayak sesi işitti. Arkasına döndü. Bahçe duvarındaki ufak kapı açılmış ve buradan, bahçeye bir kadın girmişti. Bu kadın Madlendi. Fakat bambaşka bir Madlen. Fazla sarıya boyanmış saçlar, katmerli bir gerdan, aşağı doğru sarkmağa başlamış yanaklar, Eduarın, o güne kadar hayalinde taşıdığı genc kız çehresini kirleten bir karikatür gibi idi. Gerçi, Madlenin değişmiş, baş kalaşmış olacağını düşünmüyor, bilmiyor değildi. Fakat bu derece değişmiş ola cağını kat'iyyen aklına getirmemişti. Madlen, yanına kadar geldiği zaman gözleri karşılaştı. Eduar, bu gözlerde, vaktile aklını çileden çıkartan bakışların bakiyesini sezer gibi oldu. Bir müddet sessiz bakıştılar. Sonra Madlen söze başladı. Tekrar geldin öyle mi Eduar?... Artık ümidimi kesmiştim... Bilmezsin ne kadar ıstırab çektim... O zaman çok gencdim... Seni nekadar sevdiğimi son radan anladım... Eduar, hâlâ ahengini muhafaza eden bu sesin, yüreğinde, eski günleri hatırla tan akisler uyandırdığını hissediyor, ne cevab vereceğini bilemiyordu. Madlen devam ediyordu: Sekiz senedir dulum. O zamandanberi, gece gündüz senin hatıranla, burada, münzevi yaşıyorum. Örülen kapıyı açtırdım. Geceleri, vaktile hulyalar kurduğumuz bu bahçe yollarında dolaştığım oluyor, bu havuzun kenarında oturuyo rum... Beni affettin mi Eduar? Geçen hafta buraya avdet edeceğini haber al dığım zaman sevincimden deli oluyor dum... Eduarın elini zorla çekercesine kalbine götürdü. Eduar şaşkına dönmüştü. îlkönce Madlenin sözlerinin hakikî manasını anlamağa cesaret edememişti; fakat şimdi mecburen anlıyordu. Buraya gelmeğe karar verdiği zaman, Madleni görmek ihtimalini düşünmemiş değildi. Fakat, kendi kendine, aralann da belki devamlı ve samimî bir dostluk teessüs edeceğini tahmin etmiş, eski aşkın, bir arkadaşlığa tahavvül edeceğini tasarlamıştı. Şu dakikadaki vaziyeti kat'iyyen aklına getirmemişti. Şimdi, elini zorla kalbinin üstüne götüren bu iriyarı kadına hayretle bakıyordu. Madlen, sözlerinde ve tavırlarında samimî idi. Onun, sırf kendisi için buraya geldiğine inamyordu. thrac mallarımıza karsı suikasd! Ecnebî vapurları, tarife leri gene vükselttiler Alelumum ihracat mevsimlerinde mu tad olduğu üzere ecnebi vapur kumpanyaları bu sefer de navlunlannı yükselt mişlerdir. Şimal memleketleri limanlarile Türk limanları arasında sefer yapan dört ecnebi kumpanyası ihrac maddelerimize aid tarifeleri yükselten kumpanyalar arasındadır. Bu yükseltme muhtelif kumpanyalara göre yüzde 30 dan 40 a kadar dır. İşin dikkate şayan tarafı tarifelen yükseltmek için hiçbir sebeb olmamasıdır. İhracat tacirleri dün alâkadar makanr Iara müracaat ederek bu vaziyette bil hassa en ziyade alâkadar bulunduğumuz Almanya ve diğer şimal memleketlerin de rakiblerimizle karşılaşmağa imkân olmadığını bildirmişlerdir. Kumpanyalann bu hareketi ihrac maddelerimize karşı bir kasid mahiyetinde tefsir edilmektedir. Alâkadar makamlar vaziyeti bertaraf etmek üzere harekete geçmişlerdir. tstasyon şehrin öbür ucundaydı. Pa risten gelen tren, her gün gibi, o gün de saat üçte istasyona girdiği zaman, birinci mevki vagondan bir tek yolcu indi. Bu, ' uzun boylu, gayet şık giyinmiş,^akaklarını hafifçe ağartan beyazımsı tellere rağmen hâlâ genc görünen bir adamdı. Çan* tası elinde, istasyonun avlusunda durdu, etrafına bakındı. Orada bekliyen bir şoför, yolcunun yanına yaklaştı, selâm verdi: Otomobiliniz hazır efendim, dedi. Beni tanımadınız galiba Mösyö Eduar. Ben sizi derhal tanıdım. Yirmi beş senedir yüzünüzü görmediğim halde Mösyö Eduar olduğunuzu hemen anladım, hiç değişmemişsiniz. Ben Bernarım. Hani ava gittiğiniz zaman çantanızı taşıyan küçük Bernar yok muydu? îşte o. Şimdi joförlük ediyorum. Bahçivanmız öldiik" ten sonra, sizin evi, karımla ben bekli yoruz. Şoför, furgondaki bavulu almağa gi " derken, Eduar otomobile doğru ilerledi, çantasını bıraktı. Sonra döndü, istasyon meydanını uzun uzun seyretti. İçinde doğup büyüdüğü, bütün çocukluk ve genc lik hatıraları ile bağlı bulunduğu bu kasaba, onda derin bir teessür uyandırıyordu. Bundan yirmi beş sene evvel, kalbini kemiren yeisten ve ıstırabdan kaçmak için trene binip bu kasabadan ayrılırken ayni meydandan geçtiğini hatırladı ve ürperdi. Aradan geçen uzun yıllar, o ye'si, o acıyı silmiş unutturmuştu. Yirmi beş sene... O zaman Eduarın ailesile, Madlenin ailesi çok sıkıfıkı dosttular. Evleri biti şikti. Aradaki bahçe duvarına bir kapı açmışlardı. Bu kapı vasıtasile evden eve geçiliyordu. Eduar ve Madlen birbirlerini hergün görüyorlardı. Arkadaşlık şeklin de başlıyan münascebetleri, gitgide sev giye dönmüştü. Eduar, Madlenle evlenmeği, hayatının sonuna kadar bu asude muhitte onunla başbaşa yaşamağı yegâne gaye bellemeğe başlamıştı. Madlen de onu seviyor gibi görünüyordu. Fakat günün birinde, iki aile arasında, fazla sıkı temas yüzünden, birdenbire müthiş bir kavga çıktı; bozuştular. Bahçe duvamr daki kapı örüldü. Genc kızla delikanlı birbirlerini göremez oldular ve nihayet Madlen, ailesinin intihab ettiği bir gencle evlendi. îşte bu son hâdise Eduan çileden çı karmıştı. Sevdiği kızın, sırtma hazır esvab giydirilir gibi, başkalan tarafından seçilen bir erkekle evlenmeği itirazsız kabul edişi, delikanlıyı ölçüsüz bir yeis içinde bırakmıştı. Doğduğu, büyüdüğü, hayatının sonuna kadar içinde yaşamağı ta ~ sarladığı kasabayı, çok sevdiği baba bucağını bıraktı, yesini dindirmek üzere u* zun bir seyahate çıktı. Festivalin en şe RADYO refli gecesi Bu aksamki program ) IBaştarafı 1 tnct sahifedei letlerin kardeş olduklannı söylemiştir. gencler, Erzurum ve Eğin oyunlannı oyAtatürk, Kâzım Dirikin, bu nutkundan nıyan takımlar, Balıkesir Pamukçuköyü sonra küçük bir mektebliye Balkanlılar zeybekleri, Karadeniz grupu oyunlarını arasında dostluk ve samimiyet hakkında oynamışlardır. bir hitabede bulundurmuştur Atatürk bilhassa Erzurum havalarile Bu sevimli Türk çocuğu General KâBalıkesir zeybeklerinin oyunlarile fazla zım Dirikin nutkunda tasrih ettiği noktaalâkadar görünmüşler, bunları tekrar et lar üzerinde biraz durduktan sonra Baltirmişlerdir. kanlılara hitaben: «Biz kardeşiz, sizlere Atatürk bu grupları da huzurlarına ça kollarımı açıyorum. Kardeşer kucak kuğırarak ayrı ayrı kendilerine iltifatta bu cağa gerek...» diyerek nutkunu bitir lunmuşlardır miştir. Atatürk dost Balkan devletlerini tem • Bu suretle Beylerbeyi sarayındaki ba* sil eden grupların oynamış oldukları mil loya iştirak edenler başta festival heyet lî danslarla Türk dansları arasındaki lerini teşkil eden dost memleketler gencbüyük yakınhk dolayısile bütün heyetle leri olduğu halde Büyük Şefin huzurla" rin bir arada dansetmeleri emrini vermiş rınm verdiği saadet ve sevinc içinde geç lerdir. saatlere kadar eğlenmişlerdir. Davetliler arasında bulunan Trakya Festival eğlenceleri Umumî Müfettişi General Kâzım Dirik, Balkanlı festival grupları bugün öğle* bir arahk, Atatürkün, dost Balkan dev den sonra müzeleri gezeceklerdir. Akşam letleri arasındaki folklor iştirak ve menşe saat dokuzda, yüksek misafirimiz Ingiliz birliği hakkındaki yüksek sezişlerini keli Krah Sa Majeste Edvard şerefine yapr melerle ifade etmiş olan güzel bir nutuk lacak deniz şenliklerine iştirak etmek ü" söylemiştir. Kâzım Dirik bu nutkunda zere Sirkeci rıhtımından Şirketi Hayri Balkanı milletleri tek bir kalbe malik, yenin 73 numaralı vapuruna bineceklerdir birkaç vücude benzeterek bu tek kalbin Festival gruplan yarın akşam ve pazar tek darbelerila bu vucüdlerin baka bula günü Taksim stadyomunda, pazar günü caklarını ve aralannda menşe, klütür ve akşamı Taksim bahçesinde birer mü ~ folklor bakımından hiçbir fark olmadığı samere daha vereceklerdir. Pazartesi aknı, bugüne kadar kendilerini ayrı ayrı şamı da Belediye, Parkotelde heyetle birer millet zanneden ve bu ayrılık zihni re bir veda ziyafeti verecektir. Programyetinin tevlid ettiği menfaat zıddiyeti yü da Fener stadmda yapılacağı bildirilen zünden birbirlerine yabancı kalan bu mil müsamere Taksim stadmda yapılacaktır. İSTANBUL: 18 opera musikisi (plâk) . 19 haberler •* 19,15 muhtelif plâklar . 20 halk musikisi (plâk) 20,30 stüdyo orkestraları . 21,33 son haberler 22 gazeteler. VİYANA: 18,15 gramofonla Çin musikisi 18,43 piyano konseri 19,15 Viyana sergisi, jim« nastik haberleri 19,25 Salzburgdaıı ya • yın, turizm haberleri 19,50 konuşma, ha* berler, hava raporu, ulusal yayın . 20,35 koro konseri 21.50 konuşmalar ve saire, eğlenceli yayın 22,25 piyano konseri, haberler 23,15 Avusturyalı bestekârların eserleri, konusma 24,10 konserin devamı • 24.50 dans musikisi. BERLİN: 17,05 ikindi konseri 19,05 muslki ve korcj konseri 20,05 gelecek haftanın programı20,25 gramofonla operet parçaları 20,50 Münihten nakil, haberler . 21,15 kanşıM musiki yayını . 22,05 eğlenceli musiki 23,05 hava raporu, havadis, spor . 23,35 eğlenceli musiki. BUDAPEŞTE: 18,35 Macar şarkıları (Çingene orkestrasile) 18,55 spor haberleri, konferans, gra* mofon 21,05 siyasî haberler, haberler « 21,40 opera orkestrasının konseri 23,05 salon orkestrası, konferans 24,05 konser * 1,10 haberler. BÜKREŞ: 19,05 konser, konferans 20,10 konserin" devamı, konferans . 20,50 gramofonla Madon operası, istlrahat esnasmda haberler ve spor 23,50 fransızca ve almanca ha berler 24 haberler. LONDRA: 18.20 çocuklarm zamanı 19,05 havadis, National istasyonu 21,05 karışık yayın * 22,05 gramofonla opera parçalan . 22,35 orkestra konseri, haberler 23.35 dans mui sikisi, havadis 24,45 viyolonsel konseri ve şarkılar (gramofoRla). PARİS [P. T. T.]: 19,05 orkestra konseri, havadis . 20,40 orkestra konseri 21,05 muslki konuşması • 21.40 komedi 23,35 havadis. ROMA: 18.20 koro konseri, yabancı dlllerde konuşmalar 20,05 liman haberleri, turizm haberlerl, gramofon . 20,10 Holanda di Hnde turi2m haberleri . 20.25 eğlencfcll konser, fransızca haberler 20,55 Yuna • nistan için yayın, havadis, gramofon • » 21,45 operet: Primarosa, istirahat esna « smda konuşma, sonra dans musikisi. lstl • rahat esnasmda havadis 24,20 ingilizce haberler. Elişleri sergisine hazırlık Dün sabah Ticaret Odasmda 28 birinciteşrinde Ankarada açılacak olan El ve Ev işleri sergisi için bir toplantı yapıl mıştır. Toplantıda Türkofis Merkez müdürü Akil Emrullah, sergiler fahrî müşaviri Salâhaddin Refik, Sanayi müfettişi Daniş bulunmuşlardır. Bu toplantıda sergi için hazırlanmış olan talimatname projesi üzerinde görüşülmüştür. Ankara sergisinde verilecek ikramiye lerin en büyüğü olan Atatürk mükâfatı için 2000 lira, hükumet mükâfatı olarak \Ba9taraft 1 Inci sahlfedei 1500 lira ve Ankara mükâfatı olarak ta müsaade edilmesini istemiş ve Japon o rini vermiştir. Bu yüzden konsolosluk toritelerinin mürettebata karşı şiddetli 1000 lira verilmesi takarrür etmiştir. mubayaa işlerinde büyük müşküllerle muamelesini protesto etmiştir. karşılaşmaktadır. Idare başında bulunan Çin iularına bir Japon donanJapon memurları, meşgul bulundukları ma$ı gönderildi bahanesile Sovyet konsolos vekili M. Mevlud Baysal Tokyo 3 (A.A.) Üçüncü Japon Gonçerovskyyi kabul etmemektedirler. Parkların, anıt, meydan, çocuk filosu, 26 ağustosta Chengtuda vukua Programiçanya istasyonunda, polis büve köşk bahçelerinin en modern Yangtzekianga tün satıcıları Sovyet konsoloshanesine gelen hâdise dolayısile usullerle tarh ve taksimatını, plânhareket etmek emrini almıştır. mal satmaktan menetmiş ve bu yasağa lannın ihzannı ve araziye tatbikaÜçüncü filonun kumandam olan Vis tını deruhde ve taahhüd eder. riayet etmiyanlerin tecziye edileceklerini Amiral Oikawa, tzumo Amiral gemisile bildirmiştir. Müessesat ve hususî bahçelerin Port Artürden Şanghaya gelmiştir. daimî nezaretini kabul eder. Konsoloshane yakınında, binayı aşi Chungkingde iki gambot kalacak ve aÇiçek, sebze tohumlan, fide ve kâr bir şekilde tarassud eden beyaz Rusşağıdaki yerlerde de birer gambot yer aI fidanları; süs, meyva ağac ve ağaclardan müteşekkil bir grup bulunmaktalacaktır. jcıklan; salon çiçekleri bahçe alât dır. Bunlar, konsoloshane memurlannı Bu yerler, şunlardır: ve edevatı ve ehliyetli bahçıvanlar tahkir etmek cesaretini göstermektedir Nankiing, Kiukang, Hankeou, ChangI gönderir. ler. sha, Ichang. .. Katalogu elli kuruştur. Harbin Sovyet general konsolosunun İstanbul dördüncü Vakıf han. şiddetli protestolarına rağmen vaziyet dedördüncii kat No. 18. Telefon 22537 ğişmiş değildir. Yakınşarkta gerginlik Bahçe Mimarı" Nöbetçi Eczaneler Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunlar « dır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda (Etem Pertev), Alemdarda (Esref Neşet), Bakırköyde (Merkez), Be . yazıcjd^ fJBielkjsi, Eminönünde (A. Minasyan), Fenerde (Emilyadi), Karagümruktg (Suad), Küçükpazarda (Hasan* Hulusi), Samalya Kocamustafapaşada (Rıdvan), Şehremininde (A. Hamdi), Şehzadebaşında (Asaf). Beyoğlu clhetindekiler: Galatada (Yeniyol), (Mustafa Nail), Hasköyde (Barbut), Kasımpaşada (Vasıf), Merkez nahiyede (Galatasaray), (Matko « viç), Şişlide (Asım), Tafcsimde (Kürkçi • yan), (Zafiropulos), (Ertugrul). Üsküdar, Kadıköy ve Adalardakiler: Büyükadada (Şinasi), Heybelide (Ta « , Kadıköy Altıyolda (Merkez), Modada (Moda), Üsküdar İskelebaşında (Merkez). ^Çajırılar, konferanslar, kongreleP) Mimarlar Cemiyetinin yeni binası Teşekkür Eduar senelerce acı çekmişti. Diyat diyar dolaşmış, gayesiz, emelsiz, bir yeni ufuktan başka bir yeni ufka dolaşmakla geçen manasız, somurtgan günlerden birı ona babasının, daha sonra anasının ölüm haberini getirmişti. Bu iki kara haber, Madlenin acısını biraz unutturur gibi olEduar ne yapacağını bilmiyordu. Bu duydu. Sonra sonra, Madlen, arasıra haasude baba bucağında geçirmeği tahay brlanan bir hayal olmağa başladı. yül ettiği hayatı sürmeğe artık imkân kalŞimdi istasyon meydanmda şoförünü mamıştı. Eski sevgili, şimdi, ya mütemabeklerken, Eduar, yirmi beş sene süren diyen peşinde dolasan, gözyaşı döken, bir aynlıktan sonra, başını dinlemek ve yalvaran, sızlıyan sırnaşık bir komşu, yabüsbütün yerleşmek kararile geldiği ka hud göreceği iştiskal karşısında kin ve sabanın, eski acıyı tekrar tazelemediğini nefre> beslemeğe başlıyacak düşman bir hem memnuniyetle, hem de biraz teessür komşu idi. le görüyordu. Madlen, bir müddet sustu, sonra dedi ki: Otomobil, evin kapısı önünde durduğu Eduar, çok mes'udum, dinle beni.. zaman, Eduann içinde, çocukluğunun geçtiği bu yerleri tekrar görmekten ileri ge Seni biraz yalnız bırakmak icab ettiğini len sevince benzer hafif bir halecan var görüyorum... Yol yorgunusun, dinlene dı. Bahçeyi gezdi. Evi baştan aşağı do ceksin, yerleşeceksin tabiî... Evin tanzimilaştı. Her odada, her köşe bucakta bir ne ben de nezaret ederim ya... O başka. hatıra canlanıyor, eski günlerin tatlı, acı Yarın beraber meşgul oluruz. Fakat bu Validemizin vefatı münasebetile telMoskova 3 (A.A.) Tas ajansı graf ve mektubla kederimize iştirak bildiriyor: lutfunda bulunan vezata borclu oldu ğumuz teşekkürlerimizin iblâğına sayın 16 ağustosta Japon otoriteleri tara gazetenizin tavassutunu dileriz. fından tevkif edilen Terek adlı Sovyet Ailesi namma: Sanayi Umum müdürü gemisi Pakaoda (Formose) alıkonul Resad Bener maktadır. Japon otoriteleri, kaptan ve akşam mutlaka tekrar görüşelim, mutlaka tayfalan görmek için Taikohuya gelen seni görmek isterim. Akşama buraya ge Kobe Sovyet genel konsolosu M. Kra lirim, istikbalden bahsederiz olmaz mı? usenin gemiye çıkmasını menetmiştir. JaMadlen, Eduarın elini bir kere daha pon otoriteleri bu yasağa sebeb olarak sıktıktan ve ona aşk ve ateş dolu nazar yapılan tahkikatın henüz bitmemiş ol larla bir kere daha baktıktan sonra uzak masını ileri sürmektedir. Tayfanın vaziyeti çok tehlikelidir. laştı. Tevkifi anında gemide ancak 10 günEduar, aheste adımlarla bahçeden eve girdi. Şoförü çağırdı, bavulunu oto lük içme suyu ve 20 günlük erzak bu mobile yükletti, sevgili yuvasma meyus lunmakta idi. Suyun tamamile tükenmiş bakışlarla bir veda selâmı yolladıktan olmasına rağmen Japon otoriteleri mü rettebata yeniden su vermemektedirler. sonra, istasyonun yolunu tuttu. Yirmi beş sene evvel, Madlenin yü Tayfalar arasında hastalık başgöster zünden kaçmıştı. Yirmi beş sene sonra, miştir. Bundan başka, Jpon polis me onu buradan kaçırtan gene ayni sebebdi; murlan gemidekilere karşı çok şiddetli şu farkla ki o zaman, aşkma mukabele hareketlerde bulunmaktadırlar. Geminin görmemiş, simdi de mukabele edemiye kaptanı ağır hastadır. Sovyet Rusyanın Tokyo büyük elçicesi bir aşkla karşılaşmıştı. liği Japon Dış Işlerine müracaat ederek Çeviren: HAMD1 VAROĞLU M. Krause ile kaptanm görüşmelerine miştı. Bunlara kendisini tanıtmış, yukarı çıkmıştı. Biraz evvel sesjendiği zaman sesi tanımışlardı. Şimdiki tereddüdlerine sebeb neydi? Ben Kutsi, serkomiser. Biraz evvel buradan aşağıya kimse indi mi? Çabuk söyleyiniz. Bir saniye ikisi de cevab vermediler. Aralannda birşey mırıldandıkları duyuluyordu. Tereddüdle yukanya doğru çıktılar ve merdivenin ortasında elektrik lâmbasını yaktılar. Merdivenin başında Kutsi haykınyordu: Size yukarıya geliniz demedim. Aşağıya kimse indi mi diye sordum. iki uşak hayretten donakalmışlardı. Ferid daha evvel kendine gelerek: • indi, indi. Bizi ismimizle çağıra rak: «Yerinizden kımıldamayın» diye tenbih etti; biz onu sizsiniz sandık. Onümüzden savuştu. Kaçırdık hınzın. Dedi. Kutsi, merdivenleri üçer, dörder athyarak sokak kapısının Snüne geldi ve uşaklara haykırarak: Her katın lâmbalarını yakınız! dedi. Kapı kilidli idi ve anahtarı Kutsinin cebindeydi. Bu anahtarla kapıyı açarak karşıki kaldırımda bekliyen bir memuru çağırdı: Ne var? Çıkan, giren oldu mu? Hayır. Kapıyı tekrar kapadı ve kilidledi. Sonra arkaya fırladı. Yemek odasının penceresini kaldırarak ayni suali arka daki bahçede bekliyen memura sordu ve ayni cevabı aldı. Büyük evin iki tarafına bitişik ev ol madığı gibi bu aralıklara bakan kapısı da yoktu. Binaenaleyh haydudun evin içinde olduğuna şüphesi kalmıyan Kutsi arkadaki ve öndeki adamlarına çok müteyakkız olmalannı, kendi sesini ve işaretini işitmedikçe evin adamlarını bile silâhla tehdid ederek dışarı çıkmaktan menetmelerini tenbih etti. Sokaktaki memura, bekçiyi çağırarak acele en yakın doktoru getirtmesini söyledi. Sonra birinci kattaki sofadan üstkattaki iki hizmetçiyi teskine çalışan Mustafa ile Feride seslendi. İki uşak koşarak aşağı indiler. Alda tılmış olmalarına ikisi de hayıflanıyordu. Henüz ne kadınlann, ne de uşaklann hanımlannm başından gelenden haberleri olmadığı için Kutsi Feride: Yukarı fırla, dedi. Kadınlar hanımefendinin yanına gitsinler. Nabzını, Terek gemisi meselesi de hâd şekilde Türk Mimarlar cemiyeti İstanbul şubesinden: Türfc Mlmarları cemiyeti İstanbul şubesinin Eminönünde Anadolu hanmda bulunan merkezi bu defa çalışma teşkilâtı daha tevsi edilerek Galatada, Bankalar caddesinde Ünyon hanında 41 . 42 numaralı bürolaı» nakledilmiştir. Türk Mimarlar cemiyetinin değişmiş o lan telefon numarası da (42631) dlr. Cemiyetin merkezl resml tatil günlerinden maada hergün açık bulunması dola • yısile cemiyete mensub bilcümle sayın Türk mlmarlarının, cemiyetin yeni tesis edilen kütübhanesinden hergün istifade ve herhangi bir lşlerl, arzuları hususunda cemiyet merkezinde çalışan idare heyetile muntazaman temas edebileceklerl blldirilir. Türk Mimarlar cemiyetinin Galatada Ünyon hanındaki merkezinde bu kere tesis edilmiş bulunan halka yardım bürosunda, lnşaat yapan halkımız için fennî, iktısadi ve bediî öğüdler ücretsiz olarak verllmektedlr. Bu münasebetle Türk Mimarlar cemiyeti halka yardım bürosu teşkllâtuıın bilhassa: Pazartesi 17 19,30, çarşamba 15 . 18, cuma 15 17 gün ve saatlerinde muntaza . man çalıştığı, inşaat yapan sayın halka bildirilir. kalbini dinlesinler. Nabız atryor mu, atmıyor mu? Bize haber versinler. Uşaklar şaşırdı. Demek hanımlan da ölüm halindeydi. Belki de ölmüştü!.. Ferid yukarı fırladı ve biraz sonra yukarıda kadınlann çığlıklan işitildi. O zamana kadar odalarından dışan çıkmağa cesaret edemiyen Müjgânla Nuriye Feridi görerek hanımlarının odasına girmişlerdi. Fakat Naciye Hanımı kanlar içinde bulunca kalbini yoklamışlar, nabzına bakmışlar, hiçbir yerinde hareket gor medikleri gibi vücudünün de buz kesildiğini anlıyarak ağlamağa başlamışlardı. Kutsi, Feridden fena haberi aldıktan sonra onlara: Geç kaldık ve kadmcağızı kurta ramadık demek. Şimdi yapacağımız iş haydudu kaçırmamaktır. Kadınlann yattığı katın üstünde bir kat daha var değil mi? Evet. Onun üstünde? Bir taraca, bir de sofa. Kendini benim yerime koyarak merdivenden inen adamm tekrar yukarı çıkması mümkün mü? Uşaklann ikisi birden: Hayır, dediler. Çünkü hem aradan BEŞIKTAŞ SUAD PARKDA HALK OPERETi H A L K OPERET1 Bu akşam 21,30 da H AL1ME Yarın akşam Büyükada İskele tiyatrosunda H A L 1ME Üsküdar Hâle Sinema&ı SAMSON CABİ MORLEY HARRİBOR be; on dakika geçti, hem de biz merdiven başlarından ayrılmadık. O halde bu nereye girebilir? Dışarı çıkamamış; çünkü iki taraf ta bizim memurlar tarafından tutuludur. Demek ya bu katta, yahud aşağıda bodrum katmdadır. Bu kat üstünde, şu sofaya bakan dört oda, bir de halâ var anlaşılan. Evvelâ bunları arayacağız. Içinizden birî bu merdiven başından ayrılmıyarak bir gölge, bir hayal görür görmez bağırıp bize haber verecek. Ferid, oğlum, sen daha gencsin; sen bekle. Sokak kapısının yanındaki »alon, karşısındaki yemek odası, dibdeki uşak odası ve kiler sıkı sıkı arandı. Bir adamm gizlenebileceği delikdeşik yoklandı. Dolab, kanape altı, yatak odası... Herşey! Bu katta pencerelerin hepsi demirli olduğu için, katilin yalnız kapıları tutan memurlann gözüne görünmeden pencereden savuşması ihtimali de yoktu. Sıra alt kata geldi. Kutsi önde, ahçı Mustafa arkacîa merdiven başına geldiler. Burada yukan çıkan merdivenlerin altında iki dolab wt bahçe kapısı vardı. Kapı kilidli idi. lArkası var] Pendikteki beyaz ev Zabıta romanımız: n Diye cevab verdiler. Kutsi karanlıkta ceb lâmbasını yakarak merdivenleri tekrar çıktı ve yatak odasının kapısını he men buldu. Küçük koridorda ve kapınm önünde hiç durmadı. Kapıyı zorlamak üzere yüklendi. Fakat kapı hemen açıhverdi. O zaman tereddüdle kapının önünde bir lâhza kaldı. Bu ne demek? îçeriye giren haydudun kapıyı kilidlememesi mümkün mü? Bir elinde lâmbası, diğerinde silâhı olduğu halde eşikte iğildi. Odanın her tarafını gözden geçirdi. Yatakta Orhan Nacinin kansı hareketsiz yatıyordu. Bir kaç adım attı. Kapının ve perdelerin arkasmı gözden geçirdi. Odanın elektrik lâmbasını yaktı. Dikkatine ilk çarpan ?ey karyoladaki kanlardı. Ne var, ne oluyor Mustafa? Diye seslenmeğe başlamışlardı. Kutsi bu odada hayduddan eser olmadığını anlıyarak dışan fırladı. Küçük koridoru süratle gözden geçirdi. Sofaya çıktı. Bir odanın kapısından başını uzatarak yabancı ve sivil bir adam görünce: A... A... hanımefendiyi öldürüyorlar. Mustafa yetiş! Diye bağıran kadma: Sus hanım, ben memurum. Sen şimdi buradan başka bir adamın geçtiğini gördün mü? Çabuk söyle... Dedi. Kadın ağzını açamadı ve Kutsi merdiven başından: Mustafa, Ferid, orada mısınız?. Diye haykırdı. Mustafa da Ferid de aşağıki sofada bekliyorlardı. Fakat garib bir tereddüdle merdiven başına koşDışarıda kızlar da kalkmış, evin için tular. Karanhğı yırtmak ister gibi yukarı de yabancı adamlar olduğunu ve bir felâ bakarak hayretle: ket dolaştığım sezerek odalarmın kapı Buradayız, sen kimsin? smdan: Diye cevab verdiler. Kutsi de şaşır