21 Ağustos 1936 LUMHUK1YÜT ( SAGLIK BAHİSLERİ j MEKTEBLER Giriş şartları Güzel San'atlar \kademisi Mimarî şubesi Olgunluğu vermiş lise mezunu alır. Neharidir. Müracaat edenin mimariye olan istidadım anlamak üzere bir kabul imtihanı yapılır (talebeye resim yaptmhr). Tahsil müddeti 5 yıldır. İlk iki senesi ihzarî kısmıdır. Bu kısımda talebeye yalnız nazariyat gös terilir. Diğer 3 sene proje ve seminer lerle geçer. 5 yıl sonra yapılan diploma imtihanında kazanırsa mezun olur. Mecburî hizmeti yoktur. Resim ve heykel şubesi Ortamekteb mezunu alır. Neharidir. Müracaat eden talebe evvelâ namzed olarak kaydolunur. Bir sene sonunda namzed talebenin asıl talebe olması için o sene okunan ve görülen nazari ve amelî derslerden imtihan vermesi lâzımdır. Bu imtihandan sonra asıl talebe olanlar mektebin teşvik için açtığı para mükâfath karakalem ve yağlıboya konkurlanna iştirak eder. Tahsil müddeti sene ile tahdid edılmemiştir. Mezun olmak için fevkalâde istidadı olanlar muhtelif konkurlara girerek ve sonunda bir imtihan tablosu yaparak mu vaffak olurlarsa Akademinin şehadetnamesini alır. Heykel kısmı da ayni şeraite tâbidir. (Bu kısım vazifeleri çamurdan yapar). Tezyinat şubesi Ortamekteb me zunlan imtihanla alınır. Neharidir. Tahsil müddeti 4 senedir. Neticede imtihan vererek şehadetname alırlar ve afişçi ve dekoratör olurlar. Deniz ikliminin sıhhî tesirleri Yazan: Mehmed Osman Saka 2 Bugunkü günde sık sık, uzviyetimizi haricî tesirata karşı sertleştirmekten bahsediyoruz. Bundan gaye şuurlu ve maksada uygun bir tarzda uzviyetimizin tedafüî kabiliyetini artırmaktır. Bu fikirleri daha açık olarak anlatabilmek için Carellin liıomme, cetinconnu namındaki kitabmdan birkaç satır nakledeceğim: «Genclikte yeni bir iklim ve yeni bir şeraiti hayatiyeye daimî bir surette alışılabilir; şu suretle ki asker lik hizmeti ekseriya şahsm inkişafım, nazari dikkati calib bir »urette, tacil eder. Bu da ancak birçok insanlann kaybetmiş oldukları cesaret ve kuvveti bir arada toplu olarak sert bir şeraiti hayatiye dahilinde bulunmalarile kabil oluyor. Ünivezite ve mekteblerde ha yatın yumuşak ve monoton şekli yerine erkekçe olan hareket ve âdetleri ikame etmek lâzımdır. Fiziyolojik ve moral disipline uymakla şahsın cüm lei asabiyesinde, kan guddelerinde ve en nihayet şuurunda daimî bir değişikliği mucib olur.> Dahilî ifraz guddeleri üzerine de denizin aşikâr bir tesiri vardır. Kadınların âdet görme zamanlan deniz iklimi tesiri altmda gecikebilir. Guddei derekiye denilen boynumuzun iki tarafında bulunan gudde morfolojik ve fiziyolojik bazı tahavvülât gösterir. Deniz kenarında hayvanların guddei derekiyesinde fazla miktarda thyroxine bulunmuştur. îşte bu fiziyolojik hâdiseler dolayısile tedavi noktasından deniz ikliminden istifade edilmektedir. Diathese hastalıkları diye tavsif edilen skrofilöz ve Lenfatik hastalıkla rın eski zamandanberi deniz kenann da iyileştiği malumdur. Her devir ve milletin efradı ötedenberi birçok has talıklarda Empirik olarak deniz iklimi ve açık havanın pek iyi geldiğini görmüşler ve adeta bir sevki tabiî olarak tabiatin ayni zamanda bize bahşettiği bu şafî vasıtayı kullanagelmişlerdir. İklim tedavisinin babası addedilen Russel, Diathese hastahklarında deniz ikliminin şafî tesirini ilk sezenlerden dır. Diathese umumî manada hastalık değildir. Belki de hastalığa istidaddır. Deniz iklimi sayesinde şahsın hasta lığa olan istidadım önletir ve tesirati hariciye dolayısile vücudümüzde hu sule gelecek birçok hastalıklara karşı müdafaa kuvvetlerini de takviye etmiş oluruz. Yukarı teneffüs cihazı hastalıklarına maruz kalanlar da deniz ikliminden istifade ederler. Nezleye müstaid olan çocuklarm deniz kenarında bir kurden sonra Tc80 iyileştiği görülmüştür. Ço cuk hekimleri pekâlâ bilirler ki müz min olarak devam eden bronşitler an cak arazi olarak tedavi edilebilir. Bu müzmin bronşitlerle mücadele ancak deniz kenarmda uzun kurle kabil olur. Bu kabil çocuklar ebeveynleri tara fından soğuk almalarından korkulduğu cihetle pek fazla ihtimam edilir ve bu ihtimamda ebeveyni çok ileri gittiğin den çocuk pek nazik ve pupe gibi bü yütülür. Bu suretle çocuğun inkişafı geri kalır. edeceğini beyan ediyor. Bütün bunlar bize gösetriyor ki deniz iklimi teneffüs cihazı hastalık^arında şafî bir rol oy nuyor. Bu gruptan olmak üzere Ast matikleri de zikredebiliriz. Astmatik hastalar deniz kenarında yalnız tenef füs cihazımn hassasiyetinin azalma sile istifade etmiyorlar. Ayni zamanda deniz ikliminin tesiri altında vücudü müzün geçirdiği biyolojik teamüller dolayısile iyileşiyorlar. Deniz kenarında mide usaresinin ekşi ifrazatı artar ve netice itibarile iştiha da tezayüd eder. Bez ve kemik veremlerine müptelâ olanlar deniz ikliminden çok fayda gö rürler. Asabî kimseler ve bilhassa ço cuklar deniz kenarında metodik ve tıbbî kur yapmakla cümlei asabiyelerinin taharrüşatı zail olur. Bu gibi ahvalde bazan görülen ademi muvaffakiyet ekseriya maksadsız kur ve fazla deniz ve güneş banyoları yapmaktan ileri gelir. Rasiyonel, yapılan kur sayesinde asabî çocuklarda husule gelen dimağî yorgunluk ve concentration noksani yeti zail olur. Bilhassa teneffüs cihazı hastalıklarından sonra nekahet devresi deniz kenarında pek çok kısalır; ame liyatlardan evvel ve sonra iklim kuru yaparak vücudü takviye etmek pek şa yani arzudur. Bütün yukarıdanberi saydıklanmızı hulâsa edecek olursak deniz iklimi tü berküloza karşı prophylaxie noktasın dan pek mühim rol oynar. Deniz kenarında ikamet eden hasta veya hastalığa müstaid olanlarda şafî bir tesir yaptığı gibi ayni zamanda sağlam kimseler de de deniz kuru ile kuvvetleşir ve hatta çelikleşir diyebiliriz. Deniz iklimine iyi gelmiyen hastalıklar meyanında şunları sayabiliriz: Akciğer veremi, uzvî kalb hastalıklan, böbrek ve mesane hasta lıkları, uzvî hazım cihazı hastalıklan, bilhassa mide yaraları, mafsal romatizması, sar'a ve chore gibi hastalıklardır. Deniz kuru bilhassa Diathese hastalık ları için 3 6 aydan aşağı olmamalıdır. Bizde deniz kurunu ekseriya yazın yaparlar ve hastalardan sık sık şöyle işitiriz: «Hele bir havalar ısınsm, bronşitim büsbütün zail olur ve fena hava larda gene avdet eder.> Halbuki deniz ikliminin şafî kıymeti kışm da caridir. Maalesef memleketimizde kış mevsi minde henüz denizden istifade etmek âdet olmamıştır. Gayrimübadiller arasında bir ihtilâf Dün toplanan kongre münakaşalı oldu; küçük istihkak sahibleri obstrüksiyon yaptılar Hacı Süleymanı da geçtiler! öylünün biri vaktile îstanbula gelir. Ellerini arkasına bağlı • yarak enine boyuna dolaşmağa koyulur. Eski devirlerde vitrin rolü nü tablalar, tepsiler, camlı dolablar oynardı ve sokaklar bu seyyar vitrinlerden geçilmez bir berzah olurdu. Bununla b«raber o berzahın binbir çeşid sesi, binbir çeşid kokusu vardı. Satıcılar, müsabakaya çıkmış birer tenor gibi Hicazdan, Isfahajıdan başlayıp henüz tesbit olunamamış makamlara kadar her perdeden çeşni veren seslerile avaz avaz haykırarak mallanna müşteri toplamağa çalışırlardı. Çöreklerin, böreklerin, pilâvlann, dol malann ve daha bilmem nelerin renk renk kokuları da o gürültünün ıtn olurdu. Köylü işte bu gürültüleri dinliyerek, bu kokuları yutarak dolaşırken gözü bir börekçi dolabına ilişir. Zavallı adam kepeği aynlmamış eldeğirmeni unile yapılan gözlemeleri, tepsi böreklerini ye meğe alışkın. Karşısında Eyüb balonları gibi ha uçtum, ha uçuyorum diyen nazh bir eda ile ve havaî bir şişkinlikle kaba rıp duran puf böreklerini göriince ağzı nın sulandığını seziyor, bir iki akçeyi gözden çıkararak midesini mes'ud etmeği tasarlıyor, börekçiye yanaşıp atıştır mağa başlıyor. Köylü, bol iştihaya da yanan çelik bir sıhhat demektir. Bizim yolcu da otuz kadar puf böreğini mideye indirdikten sonra kendine geliyor ve borcunu sorup hayli dolgun bir rakam duyunca şaşırarak haykırıyor: Amma yaptın Hacı Suleyman Aga!.. Tesadüfe bakın ki puf böreği satan o adamın da adı gerçekten Hacı Süley man imiş. Herif, ömründe ilk olarak yüzünü gördüğü bir köylünün böyle hacı Iığile birlıkte adını haykırmasından ta biatile hayrete düşüp soruyor: Ne bildin benim Hacı Suleyman olduğumu?.. Başka bir yerde görüşüp tanıştık mıydı> Zeki köylünün cevabı şıktır ve şu dur: Yeli tutup böreğe dolduruşundan Süleymanhğını, bir tutam una on akçe isteyişinden de hacılığını anladım! Bu fıkra, bire yirmi kazanmak istiyenleri temsil için söyelnir durur. *** Hemen her gazetede ve hemen her gün kazinolardaki tarifelerin yüksekli ğinden şikâyetler vardır. Bu yazılann verdiği netice, cemaatin dileğini hiçe sayıp ta bildiğini okuyan eski imamlann vaziyetini hatırlatmaktadır. Bir zamanlar hayli önemli bir varlık teşkil eden yolkesenler gibi bu kazinolar da şimdi denizkesen durumundadır. İstanbulun deniz gören her köşesinde keselere ağzmı açmış bir pusu gibi tenezzüh ve teneffüs ihtiyacımızı vergiye bağlamışlardır. Bari, yakalarını ele geçirdikleri biz avarelere karşı biraz insaflı davransalar?.. Onu da yapmıyorlar ve şişesini otuz beş kuruşa aldıklan rakıyı yüz yirmi beşe yutturuyorlar. Bu, rakının zehir olduğunu he pimize anlatan bir tecrübe olmakla be raber ucu yalnız mideye değil, keseye de dokunduğu için iki cepheli bir tesemmüm oluyor. Evet, bir kısım kazinocularımız insafsızhkta Hacı Süleymanı geçtiler. Acaba onlan bu huydan geçirecek bir himmete, bir hamleye de biz şahid olamıyacak miyız? K Gayrimübadillerin münakaşalı geçen bir kongreleri esnastnda Gaynmübadıllerın senelık kongresi dün Halkevinde toplandı. Bir hayli münakaşalı geçen bu toplantıda kongre riyasetine Celâl Nuri seçildi. Celâl Nuri bu seçilişe teşekkür ederek riyaset işini bitaraf bir surette ifa edeceğini söyledi ve kongrenin açıldığını bildirdi. Bu sırada kongreye iştirak edenlere matbu bir takım rey pusulalan dağıtıldı. Bundan sonra idare heyetinin senelik raporu o kundu. Raporda Maliye Vekâleti nez dinde gayrimübadillere aid birçok işler hakkmda teşebbüsler yapılarak vaidler alındığı, fakat bunlann henüz kat'î ne ticeye ermediği; yapılan teşebbüsler a rasında gayrimübadillere yüzde kırk beş nısbetinde tevzi edilen bonolar nisbeti nin artınlması; Zonguldaktaki 63 nu maralı ocağın yan hissesi işi, satışların kısa bir müddete indirilmesi, İzmir yangın sahasındaki arsalann alınması, Muhtelit mübadele komısyonundan müdevver yirmi bin İngiliz lirasmın gayrimübadil lere tevzii gibi işler bulunduğu zikrediliyordu. Rapor okunduktan sonra avukat Hikmet söz alarak şunları söyledi: « Biz gayrimübadiller her sene burada toplanırız. İşler hakkmda hasbihallerde bulunur, fakat her zaman gene bir takım vaidlerle ayrılırız. İdare heyetinin okunan raporu bir yemliktir. Çünkü, netice itibarile tatminkâr değildir. Biz Zonguldaktaki maden nîkâyesini çoktan dinliyoruz. Yirmi bin İngiliz lirasının tev nın tetkikteki ihmalden ziyade menfaat maksadile olduguna kuvvetli deliller elde edilmektedir. Binaenaleyh, vaziyet tamamen tesbit edildiği zaman alâkadar şirketlerin hükumete bu hakkı ödemeğe mecbur olacaklarına şüphe dilmemekte dir zii işini de her zaman işitir dururuz. Bu sefer de gene teşebbüs edilmiş; fakat gene netice yok. Bu kadar büyük mes'uliyet kabul edenlerin müspet iş yapama ymca çekilmeleri lâzımdır. Bugün burada toplananlann ekseriyeti büyük istihkak sahibleridir. Bu vaziyete göre, bu günkü meclisi idareyi iskata imkân ol madığını görüyorum. Binaenaleyh, artık biz de ıstırabımıza nihayet vermek için mevcud kanunlardan istifade ederek ayn bir zümre halinde çalışacağız. Bari büyük istihkak sahibleri insaf etseler de kücük istihkak sahiblerinden bir iki kişiyi de idare heyetine dahil eyleseler.» Hikmet sözünü bitirdiği zaman Celâl Nuri heyete hitaben: « Hükumet haber gönderdi. Elle rinizdeki matbu rey varakalarını iade ediniz. İntihab sırasında isimler beyaz kâğıdlara yazılacak, matbu varakalar ve rilmiyecektir.» dedi. Evvelce tevzi edilen matbu rey pusulalan toplandı. İdare heyeti azasından Şehab söz aldı, avukat Hikmete cevab vererek dedi ki: « İlk günündenberi hiçbir şey ya pılmamış değildir. Birçok işler yapılmıştır. Bir kere bonolar ihrac edilmiş ve bu bonolardan kendisi de almıştır.» Yapılan teşebbüslerin ciddiyetinden, fakat maddî ve haklı manialara tesadüf edildiğinden bahsetti. Büyük ve küçük istihkak sahibleri arasındaki aynlığa temas ederek cumhuriyet kanunlarında ve bilhassa teşkilâtı esasiyede büyüklük ve küçüklük yeri olmadığını söyledi. Avukat Hikmet buna da cevab vererek Maliye Vekâletinin büyük istihkak sahiblerile küçük istihkak sahiblerine seyyanen tevziat yapılması kararına en evvel büyük istihkak sahiblerinin itiraz eylediğini ileri sürdü ve idare heyetinin çekilmesi lâzım geldıği fikrinde ısrar etti. Bu sırada münakaşa biraz hararetlendi. Lâkin müzakerenin kâfi olduğu karar laşarak yeni idare heyeti seçimine geçildi. Küçük istihkak sahibleri reye iştirak etmiyeceklerini bildirerek salonu terketti ler. Reyler toplandı. Tasnif sonunda Sadi Galib, Cemal, Cevad Meruş, Ce lâl Nuri, Celâl Galib, Şehab, Osman Faiz, Mustafa Arif, Cafer Tayyar, Hasan Vafi, avukat Kadri ve Raufun yeni idare heyetine ayrıldığı anlaşılarak toplantıva nihayet verildi. Sigortaları soyan şebekenin marifetleri IBaitaraft 1 inci sahifede] paralarını almak işile senelerdenberi meşgul olan pek çok kimseler vardır. Bunların başında bir takım Musevi avukatlar gelmektedir. Tabiidir ki bunlann sigorta kumpanyalannda da elleri vardır. Bunlan meydana çıkarmak ve ortadan kal dırmak polisin işidir. Bu bir an evvel yapılmahdır.» Merkez, Onniğin evi Onnik Iplikçiyanın evinde yapılan a raştırmalarda hemen Mütareke senelerinden sonra başlıyan ve bugüne kadar devam eden bütün sigorta sahtekârlıklannm içyüzünü gösteren evrak bulunmuştur. Bu evrak tasnif edilmektedir. Evraktan şimdiye kadar 28 muhtelif sahtekârlığa aid dosyalar vücude getirilmiştir. Bu dosyalardan ilk üçü dün tetkik edilmiştir. Bu üç sahtekârlık gene ayni şebeke efradı tarafından yapılmıştır. Dr. Mehmed Otman Saka Diğer işler İngiliz Kralı Sekizinci Edvard (B«7j taraft 1 tnct sa.hi1eie\ rümle itham edilen Kozan metrepolidi buraya getirilmiştir. Mctrepolid bir kilise mahkemesi şeklinde toplanacak olan Scnsinodda muhakemc edilecektir. Vergiler de azaltılacak Zürihli çocuk hekimi meşhur hocam Seer, derslerinde ekseriya şu sözleri tekrar ederdi: «Yukan teneffüs cihazı nezlelerinde deniz iklimi daima en müessir olanıdır.» St. Moritz de yüksek ikYunanistanda tlyati kulübler limin kuru havası müstaid olan kimse kapatıltyor lerde Rhinite Pharyngite denilen bu Atina 20 (A.A.) Hükümet Yu run ve boğaz iltihabına sebebiyet verir. r.anistanm her tarafındaki bütün siyasî Huntingtona göre zatürrieli hastala kulüb ve serklerin kapatılmasını emret rm gırizleri kurak güne tesadüf ederse miştir. Bu tedbirin tatbikına M. Metakölüme rütubetli olursa sıhhatine delâlet sasın reisi bulunduğu serbest düşünce t*] Birinci makale 17 ağustos tarihü sa partisi kulübünün kapatılmasile başla yımızdadır. nılmıstır. Atina 20 (Hususî) Başvekil ve Maliye Nazın Zariyanos gazetecilere verdiği beyanatta hükumetin bütün malî ve iktısadî tneselelere karşı aldığı tedbir lerin devlctin bu husustaki vaziyetini e * saslı surette tanzim edeceğini ve husule gelen büyük tasarruflar neticesinde ahali üzerindeki vergi yükünün azaltılacağını söylemiştir. Diğer mühim bazı sahtekârlıkların tetkikatı da zabıtaca en kısa bir zamanda ikmal edilecektir. Bunu çorab söküğü Etki bir şirket alâkadar gibi diğer şirketlere aid sahtekârlıkların Elde mevcud sahtekârlıkların hepsi de, takib etmesi pek muhtemeldir. şehrimizde evvelce faaliyette bulunan, Doktor Vassaf tahliye edildi sonra tasfiye edilerek bütün muamelâhnı Sultanahmed sulh ceza mahkemesince Ünyon sigorta şirketine devreden Nevgörülen lüzum üzerina tevkif edilen dokyork sigorta şirketinin muamelâtile alâkadardır. Bu işlerin kahramanı Onnik tor Vassaf yaptığı müracaat üzerine evİplikçiyan devredilen dosyalara aid bü velki akşam geç vakit tahliye edilmiştir. tün muamelâtı Nevyork sigorta şirketinin Madam Şaziğin ölümü tasfiyesine memur edilen Vocinodan Bu maruf şebekenin yaşarken öldür alarak bir takım varisler uydurmuş düğü yeni bir şahıs daha meydana çık ve bunlarla mukaveleler akdederek si mıştır. Bu Madam Şazik isminde bir kagortadan paralan çekmiştir. Halbuki bu dındır. Bu kadının sigorta bedelini ödeparaların kanunen hükumete intikali lâmediğini öğrenen şebeke derhal faaliyete zım gelmektedir. Elde mevcud 28 mesegeçmiş ve tam sigorta bedeli yanacağı sıleden şebekenin aldığı para 40,000 lirarada o tarihten dört sene evvel bu kadıyı mütecavizdir. nm öldüğüne dair bir rapor tanzim edeHükumetin hakkı bitmiştir rek Ünyon sigorta şirketinden paralan Bu dosyaların tetkikinde gerek ölüm almıştır. Halbuki, sonradan Madam Şavesikalan, gerekse doktor raporlarının ziğin bu raporun verilmesinden iki sene sahtekârlığı meydana çıkmıştır. Alâka sonra bu sefer hakikaten öldüğü an darların iddialanna bakılırsa, şirket bu lasılmıştır. Gene bu şekilde sahte olarak evrakı ciddî tetkik etseydi sahtekârlığı öldürülmüş Pazazyan isminde biri daha anlamamasına imkân voktu. Bu noksa vardır. lardı. Çünkü, artık, bir daha hiç görüşe kadar mes'ud olurduk.» miyecek olsalar bile birbirlerini asla unutBirbirine bakan hicranlı gözler böyle mıyacaklannı ve daima hatırlıyacaklarını düşünürken birdenbire Ali Dayının bir biliyorlardı. tuhaflığı üzerine parhyan kahkahalar, ikide bir, onlan sıçratıyordu. O zaman; Son geceleri çok elim oldu. Süha, bu onlar da gülüyorlardı. Gencdiler, henüz geceyi bir veda hatırası olmak üzere, ka beraberdiler. Niçin gülmesinler? Fakat zinonun arka salonunda geçirmek istedi. bir dakika sonra, bu gecenin son gece olLokantacı Ali Dayı, Sühanın ve İstan duğunu, birbirlerini bir daha, belki hiç bullu hanımın şerefine nefis bir sofra ha göremiyeceklerini hatırlıyor, daha elim zırlamıştı. İçki, meze boldu. Tanıştıkları bir ümidsizliğe düşüyorlardı. Ercümend iğilerek Sanihanın kulağına ve dost oldukları kimselerin hemen hepsi orada idi. Ali Dayı, bu son gecenin şe fısıldadı: refine zeybek oynadı, çiftetelli oynadı. Ağlamak isterken gülmeğe mec Kocaman pehlivan göbeğini sallayışı h e r bur olmak kadar acı birşey var mıdır akesi kahkahalarla güldürdü. Yalnız k a r caba? ş; karşıya oturmuş olan Ercümendle Ali Dayı maniler söylüyor, taklid yaSaniha, hüzünlü bakışlarile birbirlerini pıyor, ötekiler de içki içerck, meze yiyemanyatizma etmiş gibi, hareketsiz ve rtk seyrediyor, gülüyorlardı. Arka sa neş'esiz duruyorlardı. lonun fakir ve çirkin hali, her zamankiO mahzun gözler, «bu gece, son gece nin ayni idi. Kapı aralandıkça dışarıdan miz» diye ağlıyor gibiydi. «Evet son gelen kümes ve amonyak kokuları içerr gecemiz. Yarın, artık birbirimizi göremi dcki tütün, rakı ve meze kokularına karr yeceğiz, halbuki daha yeni sevişmeğe şıyordu. başlamıştık. Birbirimize söyliyecek da Saniha, kendi kendine: «Dünyanın ha neler vardı. Dudaklarımız daha he * en güzel aşkı bu iğrenc yerde doğdu» nüz ölmez bir buse ile öpüşmedi. Bu gü diye düşündü. Şimdi bu pis yeri beğe zel, sessiz, ılık gecede birbirimize sarıla nıyor ve onun çirkinliklerine karşı kal rak yürüyüp gitseydik ne iyi olurdu. Ne bınde daha şimdiden tahassürler duyu Küçük istihkak sahiblerinin şikâyeti Dünkü kongreye iştirak eden küçük istihkak sahiblerinden kadınlı, erkekli otuz kişilik bir zümre kongreden sonra matbaamıza gelerek, azası yedi yüzden fazla olan Gayrimübadiller cemiyetinin ekseriyetini kücük istihkak sahiblerinin teskil ettiğini, fakat iyi ilân yapılmamış olduğu için bunlardan büyük bir kısmı nm toplantıya iştirak edemediğini, yapılan intihabı yolsuz bulduklannı, bu hu susta bir beyanname ile Vilâyete de müracaat Ptjeceklprini sövlemislerdir. M. TURHAN TAN yordu. Buldum, buldum. Hayvanlar beBir arahk, Ercümend Sanihanın kar ni çok severler, bütün istediklerimi yapar şısından kalkıp yanına oturdu. lar. Pırlantaya bu gece doğurmasım ri Yann sahiden gidiyor musunuz? ca ederim. Gidiyoruz; maalesef... Bir gün, bir tek gün daha kalmanızın imkânı yok mu? Süha artık kalmak istemiyor. Inadı tuttu, ille gidelim, diyor. Çok rica ederim, bir gün daha kalmak için bir bahane bulun. Hasta olduğunuzu söyleyin. Hastayım dersem, beni yataktan çıkarmaz, birbirimizi göremeyiz. Başka bahane bulsam, dinlemez... Hem ne bahane bulayım? Köpeği kucağına aldı. Okşadı, sevdi, kulağına dedi ki: Pırlanta, bu gece yavrulamalısın, anladın mı bu gece mutlaka doğurmalı sın. "Cumhuriyet,, in tefrikasi Abidin Daver DAV'ER Arabları neden sevmediğimi size ] kuşlan taşıyan Arabı çağırdı; ona: anlathm. Millî hislerden başka sebebler Bu kuşları istemiyorum. Senin olde var. Onların, hâlâ, Türkleri sevme * sun, haydi git, dedi. diklerini hissediyorum. Sonra, buralara Siz bir meleksiniz Saniha Hanım, geldiğim zaman, derdli ve kederli idim. dedi. Onun için bu yerlerin insanlan, herşeysi Arabaya binerlerken akşam olmuştu. bana çirkin ve sevimsiz göründü. Fakat, Mehtab vardı. Ay, kayısı ve portakal asizinle tanıştığımdanberi, hislerimde bir ğaclarınm dallan arasında bütün güzel hayli değişiklik oldu. Kunduralarınızı bo liğile yükseliyordu. Mehtab, çiçeklerle yıyan sizin tabirinizle artık bu tabir ka bezenmiş ağaclan bembeyaz bir örtü ile lacaktır maşalara karşı içimde hiddet kaplıyordu. Manzarada, karlı bir kış geten ziyade merhamet duyuyorum. cesi hali vardı. Fakat ılık ve ve kokulu Siz gittıkten sonra eminım ki buralann bir ilkbahar gecesinin emsalsiz güzelliği manzarasını şu başınıza sardığınız leylâk insanın ruhuna tatlı bir baygınlık veri rengi vuvalin arkasmdan göreceğim ve yordu. arhk müz'ic te olsalar Arabikoların üs Saniha, arkasına beyaz ipek burnuz tüne yürümiyeceğim. giymişti. Bu Şam işi burnuzun geniş yenSaniha, Ercümendin bu sözlerine leri altından elini uzatıyor ve Ercümenmemnun oldu. din parmaklarını tutup sıkıyordu. O za Ne nazik, ne civanmerdsiniz, de man gözleri parlıyarak birbirlerine bakıdi. Sonra Ercümendi memnun etmek için, şıyorlar, anlatılmaz bir saadet duyuyor Sonra, Sanihaya döndü, adeta kat'î bix kanaatle: Göreceksiniz, bu gece doğuracak, dedi. Buna eminim. Siz de yann burada kalacaksınız. Gene kadın, onun bu çocukça saffe tinden müteessir oldu. Pırlanta doğuracak diyiniz. Ercümende gelince, o bulduğu çare " Artık, buna da kulak asmıyor. den memnun sevincinden ellerini uğuştu Ya, bu gece, sabaha karşı doğu ruyor, kaybettiği neş'esini tekrar bula " rursa... rak ötekilerin söyledikleri şarkıya iştirak Ercümend, küpeğin bu gece doğur ediyordu. ması ihtimaline çocukça bir ümid bağla 17mıştı. Yeşil gözlerini açarak Sanihanın Fakat, Pırlanta o gece doğurmadı. cevabını bekledi. Hatta, son günlerde, hiçbir zaman gösPırlanta bu gece sabaha karşı do termediği bir canlılık ve çeviklikle ba ğurursa, zannederim ki, bir gün daha vulların etrafında dolaşıyor, eşyalan kokkalırız. Sühanın zavallı löğusaya, hemen luyor, seyahate çıkacağma seviniyormuş otomobile bindirmek merhametsizliğini gibi Sühanın çıplak ayaklannı yalıyordu. göstereceğini ümid etmem. lArkast var]