CUMHUBİVET l t Ağustos 1936 Korkak İhtiyar, bana Evet, dedi, herşeye dikkat etmek lâzım. Hayatımız, ekseriya sebebini bil mediğimiz, manasmı anlamadığımız hâ diselerle idare edilir. Ehemmiyetsiz bir karakter meselesi. Çok tekrarlanmış bir jest, bakarsınız, başımıza iş çıkarır: Biraz düşünülünce, bu basit şeyin bu kadar ehemmiyet kazanmasına şaşarsmız. Işte, saadetimiz ve bahtsızlığımız hep bunlardan doğar. Ona baktım, binlerce eşine benzer bir ihtiyar. Onu kahvede tammıştım; bin lerce insanda raslanabilecek Jean Richard adını taşiyordu. îçine kapanmış bir adamdı. Yüzünde, eski duvarlarda, kışlalann cephelerinde, denizin uzun müddet sürüklediği çakıllarda görülen kasvet, yıpranma ve siliklik hissediliyordu. Bakışının, saplandığı bclli bir nokta, aramayı sevdiğimiz bir tesir yoktu. Sırtında rengini atmış bir elbisc, boynunda kirlenmiş bir yaka, bir de kıvırcık sakalı vardı. Suya atılan bir taşm çıkardığı ses nasıl gittikçe boğuklaşırsa, oda öyle konuşuyordu. Jean Richard: Beni, dedi, korkaklık harab etti. Yüzüme bakınca, içinizden belki de «kötürüm bir herif hali var, bunda» dersiniz. Hayır, evlâdım, yanılıyorsunuz. Herkes gibi, ben de, bir zamanlar, genc, neşeli, kötü ve muhteris olmıyan bir çocuktum. Gelip geçici bir edebî zevkim de vardı. Pek fena yazmıyordum. Yazılanm dahinaye değildi amma, dördüncü smıftan, meselâ Louis Letan ayannda bir romancı olabilirdim. Bu romancıyı okudunuz mu? Unutulmuştur o, artık. Ne zarar: Onun yazılannı pek severdım. Babam hoş bir adamdı. Parise gitmek için onu kandırdım. «Şöhret sahibi» olacaktım. Evet, şöhret sahibi.. Fakat, nerede, ve nasıl?.. Bu «jöhret» meselesi babamın pek hoşuna gitmişti. Bu tabir onun gözünde cesaret, kudret, sergüzeşt gibi tabirler kadar mühimdi. Bana: ttfaiye törenî E. Jalsux'dan na, bütün korkakların böyle olduğunu söylerlerdi. Doğruluğunu Allah bilir!. Evin iç avlusundan geçerken titriyor dum, ayaklarım birbirine dolaşıyordu. Bayılacağım, sandım. Beni, çılgınca bir delikanlı karşıladı, ve baştanaşağı süzdü. Kaçmak, gene aklımdan geçmedi değil.. Çocuklu üç kadının bulunduğu bir salona girdim. Kadınlar bana metelik bile vermediler. Ben de, yanlarına sokulmağa cesaret edemedim. Bunlann Prenses ve dostları olduğuna kanaat getirdim. Ne den sonra, adımı sordular. Gülüştüklerini işittim. Bunlar mürebbiye olmalıydılar. Ölü bir halde, g£niş bir salona gir dim. Yemin ederim ki, Prenses kim olduğumu bile sormadı. Beni görünce, noteri M. Demüronun tanıttığı delikanlı olduğumu anladı. Güzel ve sanşındı; yüzü, korkak olmıyanlann ifadesini taşiyordu. Bilmem neden, burasını yadırgıyordum. Prenses, beni, üç kişiye, istikbali parlak bir gencmişim gibi tanıttı. O zaman, benimle alay eden ceketimi, babamın bana verdiği parayı düşündüm. Azkalsın, hıçkıra hıçkıra ağlıyacaktım! Bütün yangm söndürme tertibat ve teşkilâtımızın Muallim Ferid, arkadaşı muallim Tevfiğin reko C Bu akşamkı programJ ISTANBUL: parçaları (plâk) 19 hab«r runu kırdı ve plânörle 9 buçuk saat havada kaldı ler18 opera muhtelif plaklar . 20 tenot De tarihi gösterilecek 19,15 • » Inönü kampında faaliyet RADYO înönünde kuru lan Türkkuşu kam pında çalışmalar devam etmektedır. Geçen hafta A. Brövesi imtihan ları bitmiş ve Ankaradan gelen reis muavini Feridun merasimle talebe ye Brövelerini ver miştir. Bu arada 16 ağustos pazar günü sabahleyin tnönü tepelerinden Rus Yeni tanıştığım üç zattan biri akademisyen, biri büyük bir ressam, ötekisi de izinli bulunan bir sefirdi! Düşünün artık, ben neredeydim! Bir köşeye büzüldüm ve sustum. Herkes gidınce, ben de kalktım. Prensesten, giimek için müsaade istediğim zaman, bana: Pazar kabul günümdür. Muhak kak gelin, beklerim, dedi. Altı ay hiç bir pazan kaçırmadım. Herkesin, salonun bir köşesinde konuş madan oturur gördüğü delikanlı bendim. Buraya Parisin büyük muharrirleri, gazete direktörleri, büyük tabiler gelirdi. Velhasıl, bütün büyük Paris burada toplanırdı. Istikbalim, bu evin bilmediğim bir köşesinde gizli idi. Bu hazineyi açacak sihirlı kelimeyi bulmak lâzımdı. Konuşmak istiyordum. Fakat, anlaşılmaz birseyler söylüyordum. Herkes, bana acır Hakkın var oğlum, demişti, şöhret gibi bakıyordu. Ben de, güldürmek için sahibi olman lâzım. Ben hiç, hiç ola oyun bulamıyan bir klovn tavrile, gene köşeme büzülüyordum. madım. Kaza belâ için bir köşeye sakladığı çokça parası vardı. Hepsini bana verdi. Şöhret sahibi olursan, verdiklerimı ödersin. Parise yollandım. Biraz evvel Dijondo doğduğumu söylemiştim. Babamın dostlarından bir noter vardı. Bu adam, evimizin yanındaki şatonun sahibi, çok zengin ve çok güzel bir kadının mallarını idare edıyordu. Bu kadin Prenses dö Laypzigdi, ve imparator sülâlesindendi. Babamın dostu, bana, Prensese hitaben yazılmış bir mektub verdi. Parise varır varmaz mektubu Prensesin Şan Zelizedeki evine götürdüm. Kapıcıya verdim. Kendisini göremedim. Herifin aksiliğine epey kızmıştım. Paristen hoşlanıyordum. Insanların sürati, beni, kimse ile konuşamıyacak kadar hayrete düşürüyordu. Hey gidi, ne günlerdi onlar!.. Bir hafta îonra Prensesten bir kart aldım, beni çaya davet ediyordu. Birden aklımdan trene binip Dijona dönmek geçti. Bunu yapamazdım; istikbalimi, edebî ihtirasımı, Loui Letanm bilir misiniz, «Sır» romanının muharriri şöhretini, babamın verdiği parayı, ve şöhret sahibi olunca, bu parayı ödemek borcumu dü şündüm. Beceriksiz bir terzi, bana, şimdiki yiizüm gibi, kırışığı çok bir elbise yaptı. Giyer giymez kırışıkları çoğahyordu. Beni görünce, öyle olmustu, sanırsınız. Prensesin kabul günü pazardı. Ertesi hafta yola düzüldüm. Hava soğuktu, halbuki ben terliyordum. Barsaklarımda müthiş bir sancı vardı. Sırası gelmişken söyliyeyim, barsaklarım pek naziktir. BaHer pazar, geldiğımde, birinci salonda mürebbiyeleri görürdüm. Çocukları emzirirlerdi. Içlerinden birinin boynu ve saçlarının rengi Prensesinkine benziyor du. Bu kızdan çok hoşlanıyordum. Korkaklığundan o kadar utanıyor, bu halime o kadar kızıyordum ki, bir gün, ne olursa olsun, bu işi kökünden halletmeğe karar verdim. Fakat, nasıl yapacaktım?.. Bir münakaşa esnasında söz alacak, iddia edilenin zıddını ispata kalkışacak, ve esprili, zeki ve bilgili olduğumu gösterecektim. Yahud, Standalin bu da imrendiğim şöhretlerden biridir dediği gibi, ilk rasladığım kadına ilânı aşkedecektim. Haftalarca bu mesele üzerinde düşündüm, düşündüm.. Gene bir pazar ünü, birinci salonu geçerken, arkasını bana dönmüş, pencereden dışarı bakan bir kadın gördüm. Yanında çocuk yoktu. Bu, hoşlandığımı söylediğim mürebbiye idi. Salona girişimden haberi yoktu. Ayaklarımın ucuna basarak yanına yaklaştım, omuzlanndan yakaladım, içimin bütün ihtırasile boy nundan öptüm.. Kuvvetle çırpmdı, kollarımm arasın dan sıynldı. Suratıma bir şamar attı. Şaşırmış, donmuş kalmıştım: Prensesle karşı karşıya idim. Ertesi gün, trene atladım, geri kalan parayı babama iade ettim. Kozumu oynamıştım. Rahib oldum. İtiraf ediniz ki, korkakhktan kurtulmak için elhnden geleni yapmıştım. Ne yapayım ki, talih... Peki, dedim, bu hâdiseden sonra, Prensesin, bu içten gelen hareketinizden hoşlanmadıgını ve binaenaleyh, size minnettar kaldıgını, bütün diğer pazarlarını 22 ağustos cu martesi günü saat 15 te, Taksim stadyomunda yapılacak itfaiye törenine aid bütün hazırlıklar ikmal edilmiştir. Yapılan programa gö re merasime saat 15 te Istiklâl mar şile başlanacak ve bunu Belediye Reisi Muhiddin Üs İtfaiye Kumandanı tündağ tarafından İhsan söylenecek nutuk takib edecektir. Nu nukta itfaiyemizin şimdiye kadar geçir diği tekâmül safhalan ve gördüğü hiz metler tebarüz ettirilecektir. Nutuktan sonra modern itfaiye piyadesi tarafından bir resmigeçid yapılacak ve bu resmıgeçidi, 1710 tarihinde, Damad lbrahim Paşa devrinde ilk teşekkül eden Yeniçeri tulumba takımı, o devre mahsus kıyafetlerile takib edecektir. Bunlardan sonra da 1869 tarihinden, modern itfaiye mizin teşkil edildiği 1923 tarihine kadar Istanbul halkına, yangınlan haber veren ve Köşklü denilen kule nöbetçileri oriji nal kıyafetlerile geçeceklerdir. Bunlan da 1874 tarihinde teşkil edilen askerî itfaiye, 1921 de teşekkül eden ilk Bele diye itfaiyesi ve 1923 ten sonraki tekâ mül etmiş itfaiye teşkilâtı takib edecektir. Müteakıben itfaiye efradı tarafından spor hareketleri, maske ve merdiven talimleri, itfaiye tahlis vesaitinin sureti is timali, eski askerî itfaiyesile eski mahalle tulumbacılarının yangınlardaki mesai sistemleri ve modern itfaiye tarafından yangın söndürme tatbikatı gösterilecek tir. Bu gösteriler için stadyomun ortasında bir salaş yapılarak yakılacaktır. Merasime iştirak edecek olan eski devirlerin meşhur mahalle tulumba takımlan, o devri canlandırmak itibarile çok şayanı dikkat olacaktır. Bu tulumbalar gecme den rvvel eskiden olduğu gibi Köşklüler bağırarak geçecekler ve bunlardan sonra Mevlihanekapılılar, Çeşmemeydanlılar, Karagümrüklüler, takım halinde, kendi îerinı methede ede geçecekler ve böyTeliîcle o devTİn t i r ya'ngmı tain manasiie tfanlandınlmış olacaktır. Merasime aid davetiyeler tevzî edil miştir. B ve T harflerini havi beyaz ve pembe davetiyeleri hâmil olanlar, stadyomun tramvay caddesi üzerindeki kapı jmdan, D harfini havi davetiye ile ge lenler, deniz cihetindeki kapıdan gire ceklerdir. Merasimde bulunmak üzere Viyana itfaiye müdürü de yann şehrimize gele cektir. yadan gelen genc A.(Kamp kumandanı tayyareci uçus esnasında Anohim, tayBrövesi imtihan heyeti Savmi, müt«hassıs saat tutuyor muallimlerden Fe ridun Orbav mek yareci Veclhl, Rusyadan gel«n muallim Said, kamp doktoru) teb plânörile ve amortisörle çekilerek rak geçen hafta, gene Rusyadan gelen havalanmış, ilk saatlerde termik cere muallimlerden Tevfiğin 7 saat 25 da yanlarla, öğleden sonra da statik cere kikalık uçuşunu 9 saat 39 dakikaya çıyanlarla gece saat 8.17 ye kadar hava karmıştır. Pek yakmda bu uçuşlar 25 da 500 800 1000 metrolarda dolaşa 30 saate yükselecektir. Sındırgıda yeni hayat ve bir temenni Sındırgı (Hususî) Saltanat devrinde Sındırgı, Balıkesirin en bakımsız kazalarından biri idi. En birinci derdi yolsuzluktu. Nakliyatı deve katarlarile oküz arabaları yapıyordu. Yeşilliği, suyunnn bolluğu ile Bursaya benziyen bu güzel memleket üç, dört yıldanberi Balıkesire 63 kilometroluk bir şose ile bağlanmış bulunuyor. Şimdi her gün otobüs seferleri yapılmaktadır. 1938 yılında ikmal edilecek olan Akhisar yolunun da toprak tesviyesi işi hayli ilerlemiştir. Bu şose de açıldıktan sonra Sındırgı tütüncülüğü bir kat daha inkişaf edecektir. Kazamızda hummalı bir tütün faaliyeti vardır. îşçi gündeliği 60 100 kuruş arasındadır. Geçen yıl 300,000 kg. tütün çıkarmıştı. Bu sene bu yekunun 1,300,000 kg. a baliğ olacağı tahmin edilmektedir. Buna rağmen eğer şikâyet edilecek bir nokta aranıyorsa posta nakliyatınm yavaşlığı söylenebilir. Otobüsler, Balıkesirle Smdırgı ara sında her gün işliyor. Postamız ise salı, perşembe, cuma günleri olmak üzere haftada ancak üç defa geliyor. Salı postası dört günlük birikmiş gazeteleri toplayıp getirmektedir. Taze havadis okumaktan mahrumuz. Otobüsler nasıl olsa her gün gidip gelmektedir. Acaba postayı her gün getiremezler mi? İkramiyeli sigaralar münasebetile tnhisarlar idaresinin lâstik oyuneaklarından biri Inhisarlar îdaresi Yenice sigaralarının para ikramiyesini kaldırmış, bunlann yerine hediyeli kuponlar koymuştu. îdare bu hediyeli sigaralann reklâmını yapmak üzere lâstikten toplar, tahlisiye simitleri ve uçurtmalar hazırlatmış, bunlan plâjlara dağıtmıştır. Halk bu bedava oyuncaklara rağbet göstermiştir. Marki. Piyano refakatil* 20.30 stüdyo or. kestraları 21,30 son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansmın gazetelere mahsus havadia •ervisi rerile . cektir. VİYANA: 18 05 Avusturyalı bestekftrlarm eserlerl a 19,05 konuşma, gramofon, slyasî ve iktısadî haberler . 20,05 haberler, hava raporu 20,35 konser, eğl«nceli yayın 22,06 e&lcn. celi sahneler 23,05 haberler M,15 s«ıfonik konser • 24,15 konuşma . 24,30 musiki. BERLİN: 17,35 Alman san'at ve kültürü 18,06 ««• ki tanıdıklar . 19,05 gramofonla Rue bestekârlarının eserleri . 19,35 Japon şarkı » cısınm konseri 19.55 konser 20,05 ağ«dan üfleme aletler orkestrası 20,50 jünlin aklsleri . 21,05 haberler . 21,15 genc mil« letlerih zamanı 21,35 kon«er 21,55 muh. telif mllletlerln musikisl 23.05 haberler * 23.35 eğlenceli musikl ve d&n* havaları * 2,05 konser. BUDAPEŞTE: 18,35 Macar şarkıları, konferans 20 Macar ve Çlngene orkestrası . 20,06 salon orkestrası 20,55 tarihi yayın • 21,15 operet» 23,05 haberler 22,35 gramofon . 23,36 ingllizce konferana 24,40 gramofoa . 1,10 son haberkr. BÜKREŞ: 19,05 konser 21 mektub tutusn 21,15 keman konseri . 21 45 havadis 21 50 gT&. mofon 22 15 şan konseri . 22,35 haberler22,50 kuçük orkestra 23,50 fransızca ve almanca haberler 24 rumence haberter. LONDRA: 17,50 musiki . 18.20 çocuklartn zarnanı, havadis 19,35 National istasyonu »1.05 korLser 22,55 açıkhava konseri . 23,30 haberler . 23,40 dans mıasikki 24,35 hava * dis . 24.45 san konseri (gramofonla). PARIS [P. T. T.]: 17,25 gramofon, orkestra konseri, hara • dis 19,40 orkestra konseri, turizm haberlerl, gramofon 21,25 piyano konseri . 21,35 orkestra konseri 23.05 uluaal yayın, havadis 24,05 Amerfta haberlerl. ROMA: 18,20 konser 19,25 yabancı dillerde konuşma 20,10 almanca turizm haberlerl » 20,25 eglenceli musiki, fransızea haberler r 20,55 Yunanistan için yayın, havadis, gramofon . 21.35 genclerin zamanı 22,05 orkestra konseri 2315 ttalya sahillerinde bir seyahat 23,35 dana musikisi, istirahat esnasında haberler 24,20 lngilizce haberler. ( YENİ ESERLER Havacıhk ve Spor ) Izmirde bir sarhoş bir adamı öldürdü Izmîr (Hususî) Umumhanele rin bulunduğu Sürmeli »okağında, Bucalı Kerim adında bir sarhoş Türk Hava kurumu tarafından çıkarılan Havacıhk ve Spor mecmuasınm 173 üncü bakkal Ihsandan bir şişe rakı almak issayısı da çıkmıştır. temiştir. İhsan da pazar olduğu için İçerisinde Abidin Daverin Înönünde kanadlanan Turk gencliğl, bundan başka dükânını açamıyacağını söylemiftir. Resad Demirkazığın, Server Ziya Guve Bundan fena halde sinirlenen sarhoş, Meb'utları davet rinin ve salr blrçok tanımnış imzalarm debakkal İhsanı bıçakla yaralıyarak öl ğerli yazılan vardır. Okuyucularımıza ha Festival Komitesi reisliğinden: 5er»ri raretlc tavsiye ederiz. dürmüştür. mizde bulunan meb'uslanmızm adresleri bilinemediğinden kendilerine 22 ağustos 936 cumartesi günü saat on beşte Tak sim stadyomunda yapılacak olan itfaiye Türkiye sinemacılığı tarihinde 21 senelik parlak ve temiz töreni için aynca davetiyeler gönderilmebir maziye malik olan firmamız bu sene si mümkün olamamıştır. Bu gece nobetçi olan eczaneler sunlar • dır: Istanbul cihetindekiler: Aksarayda (Etem Pertev), Aletndarda fSım Rasim), Bakırkoyde (Hilâl), Beya . zıdda (Belkis), Eminönünde CSalih Kecati), Fenerde (HSnilyadi), Karagümrükte <Suad>, Kuçükpazarda CHasan Hıüusi>» Samatyada (Teofllos), Şehreminind* (A. Hamdi), Şehzadebaşmda (Ismall Beyoğlu cihetindekiler: Galatada (Hidayet), Hasköyd« Aseu), Kasımpasada fMtieyyed), Ma*tc£ nahiyede CGalatasaray), (Garih), Şişlidft (Maçka), Taksimde (Kemal RebüB, (Kutı tuluş). Usküdar, Kadıköy ve Adalardaküepr Büyükadada fŞinasi), Heybelide (Tâ < , naa), Kadıköy Altıyolda (Merkes), (Moda), Usküdar Çarşıboyunda (İ Nöbetçi Eczaneler Nik&h Askerî Basımevi memurlarnKİan Kâmil Aydarın kızı Bayan Nimetle gazeteci arkadaşlarımızdan Nureddin Artam (Toplu İğne) nin kard«ş4 Bo* halk eczanesi sahibi Bay Cemaleddin Artamın nikâhlan evvelki gün öğleden sonra Fatih Belediye dairesinde adle dostlarımn huzurunda Kaymakam Bey Haluk Nihad tarafından kıyılmıştMC Yeni evlileri tebrik ye kendüesfeıa sonsuz saadetler temenni ederii Tekmil Sinema Sahiplerine (WARNERFİRST NAT1ONAL) Meb'uslanmızm törenimize onor vermelerini saygılarımızla rica eyleriz. zı mes'ud bir delikanlı olarak geçirmiyeceğinizi, kendinize nasıl kabul ettirdiniz? İhtiyar: Evet, dedi, bunu akledememiştim. Prensesi görmeliyim... Fakat, onu kollarımm arasında sıkalı tam elli sene oluyor! Artık, onun, bu hâdiseyi hatırhyacağını düşünmek bile çocukluk olur.. Çeviren: ( R. K. O. R A D i O ) gibi dunyanm en büyük eserlerini yaratan evlerin essiz filimlerinin monopolunu alarak : Bugünden itibaren : ( Beyoğlu Istiklâl caddesi 156 Istiklâl apartımanı 2 numara ) TAKSİM BAHÇE^DB M A L K OPERETİ Bu akş«m 21.46 *• \ Ş4rin Teys* > . B«yük 3 peride doktor gelinciye kadar başucunda keklediler. Otelin kahvesinde hiçbir jeyİB de> ğişmemesini de temin ediyorlardı, Dok> tor, muayenesinden sonra ihtiyano pek az evvel kurşunla öldürülmüş ol<kığuntl söyleyince Ahmed Kenan tkredij ihtiyann horladığını hatırlıyordu. Dtmtk ki 0 yanında öldürülmüştü. Halbuki hiçbi| silâh sesi duymamıştı. Polislerdcn b k | | Ölmüş ha? diye sorunca dokton< Evet, diye tekrar etti. KIH^HB tasrj kalbe saplanmış. Anî ölüm. O zaman serkomiser yanmdakîiere Be» zı emirler verdi ve Ahmed Kenana dftne* rekt Hâdiseyi haber Teren »îz gajrfgizj Evet.. îsminiz? Ahmed Kenan. tstanbullu musunuz? Btıra3a m oturuyorsunuz? tstanbulluyum amma buraya geW! ancak bir saat oldu. Anlatayıtn. Ve sivil serkomiser, Ahmed Kenanî «¥ radaki iskemlelerden birine davrt «JereM karşısına oturdu. Ahmd Kenanî Doğrusu biraz yorgunum «la mi tophyamıyorum, dedi. lArkeui LALE FİLMER namile faaliyete başlamıştır. Yazıhanemiz biri tanıyanlann tikdirlerine dayanmakta alâkalarına yüvenmektedir. ŞER1F HULUS1 elinden vabulu aldı ve Ahmed Kenanı selâmladı. Ahmed Kenan maksadını anlatınca: Buyrun efendim, dedi. Şimdi çay da yenj demleniyor. Biraz istirahat edersiniz; çay da gelir. Sonra elile bir koridoru göstererek: Nihayette sağdaki kapıyı açmız. İçerisi sıcaktır, sizden biraz evvel bir matmazel de geldi. O da trenden çıkmış galiba.. Ahmed Kenan koridoru geçerken alaca karanlıkta, ikiye bükülerek papuclanru ilikliyen bir ihtiyar gördü. Bu, trende karşısında oturan ve kendisini budalaca lâkırdılarile veya ikide bir horlıyarak rahatsız eden bunaktı. LALE FiLMER CEMiL VE TEVFİK . çoktan uyumuştu. Horluyordu bile. Koltuğa uzanır uzanmaz vücudünün nekadar yorgun olduğunu hissetti. Ne den? Hele bu çarpıntı nereden geliyor du? Sıhhatinden emin olan Kenan, öyle bir gece uykusuz kalmakla bitkin bir hale gelmiyeceğini biliyordu ve sebebini izah edemediği bu yorgunluk ve çarpınü içinde şafak sökmesini, gözleri açık bekledi. Birdenbire doğruldu. Bulunduğu yerin havasına bir ağırlık çökmüştü. Kendi kendine: «ihtiyar neden horlamıyor?» diye sordu ve bunun cevabını garib bir hissikablelvuku ile gene kendisi verdi: Pencerenin önündeki koltuğa yerleş miş olan ihtiyar ölmüştü. 2 Ahmed Kenan tahmininin kendisini aldatmadığım anlayınca ne yapacağını şaşırdı. Hemen bağırmak ve oteldekileri faciadan haberdar etmek lâzım geldiğini kestirdiği halde bunu yapamadı ve zihninden bir şimşek gibi, ihtiyann salona girmesile kapıdan, dışan fırlıyan kadının telâşlı hali ve kaçışı geçti. Nihayet mesele polise aksetti. Iki memur gelerek cesedi muayene ettiler ye Pendikteki beyaz ev Zabıta romanımız: ı karanlık içinde uzaklaşan bir kadının hayaline takılmış: Bir kahvede sabah Nereye gideceğimi ben de bilmiyoAhmed Kenan, Sirkeciye ancak saba rum ki... hın saat beşinde ayak basabildi. Tren Dedi. Hamal hemen atıldı: Çorluya yakın, bir yoldan çıkma tehlike Oteller açık beyim. îsterseniz Mesi geçirmiş, kazasız belâsız atlattığı bu serret oteline, olmazsa Musul oteline götehlike yüzünden geç kalmıştı. Şiddetli bir sağanak yolları berbad ettiği için çok türeyim. Hayır... Ahmed Kenanın bir otelde sıkıntıh geçen bu yolculuk Ahmed Ke öğleye kadar kalmağa niyeti yoktu. Şöynanı da diğer yolcular gibi yordu, uykusuz bıraktı. Fakat o, genc ve güçlü kuv le ıki üç saat sıcak bir koltukta yerleşerek vetli olduğu için şüphesiz hepsinden daha Erenköyüne kapağı atmak, kendi yata ğında yorgunluğunu almak istiyordu. dayanıklıydı. Garın merdivenleri önünde bir elinde Hamal onun fikrini anlayınca çaresinı bavulla bir lâhza durdu. Ortalık daha buldu: aydınlanmamıştı. Bu saatte nereye git meliydi?. Niyeti doğru kızkardeşjnin Erenköyüudeki köşküne gitmekti. Fakat şimdi henüz vapurlar işlemediği için iki üç saat, ne yapacağını düşündü. O sırada yanına bir hamal geldi: • Gotürelim beyim!.. Ahmed Kenan, gözleri biraz iltride, Zaten birkaç yolcu da şimdi oraya yollandılar, Dicle otelinin kahvesi iyidir. Sobası yanıyor, rahat edersiniz. Uç dakika sonra, Sirkecinin henüz bekçiler ve polisler geçen caddesinden saparak otele girdiler. Kapının yanıbaşında küçük bir odada uyuklıyan yaşlı bir adam hemen yerinden fırlıyarak hamalın yar herif te telâşla geliyordu. Onun asabî hareketi Ahmed Kenanın nazarı dikkatini celbetmekle beraber bu bunaktan o kadar rahatsız olmuştu ki başını çevirdi, yürüdü. Kapıdaki memura bavulunu sordu: Bende efendim, burada duruyor. Cevabını aldığı halde emin olamadı: Peki amma iki üç saat sonra seni bulamazsam... Ehemmiyeti yok, bavulunuzu size teslim etmeden gitmem. Ve Ahmed Kenan çamaşırlarile dolu olan bavulu hakkında fazla teminata lüzum görmiyerek döndü. Kapının önünde lâtif bir genc kadınla karşılaştı. Mütevazin bir kadın vücudü... Tatlı bir koku Korıdorun nihayetınde sağdaki camlı Ahmed Kenanın her tarafını sardı. Fakat kapıyı açmca biran tereddüd eçinde kal kadın telâşla başını iğdi, acele yürüdü, dı. Bu tereddüde sebeb ne? Büyük çini çıktı. sobanın önündeki koltukta genc bir kadın Ahmed Kenan girdiği salonda şimdi yerleşmişti. Sağındaki iskemle boştu. Fa pencere önündeki koltuğun ihtiyar tara kat şu sırad bir iskemleye oturmak hiç fından isgal edildiğini, fakat soba önünte hos olmazdı. Bir de pencerenin önünde dekinin boş olduğunu görerek: bir koltuk görünüyordu. Genc kadının Âlâ, dedi ve bu koltuğun giden yakınında rahatsız oturmakla, ondan u kadın tarafından terkedildiğini görerek zak, fakat rahat yerleşmek arasında mü ihtiyar tarafından işgal edilmek istenmesi tereddid bir saniye geçirirken aklına ba tehlikesine karşı koydu, oturdu. Zaten vulu geldi. Geriye döndü. O sırada ihti öyle bir tehlike de yoktu. Çünkü ihtiyar