17 Ağustos 1936 CUMHLKIVE1 TERBiYE BAHiSLERi Mektebler Giriş şarfları = = = İstanbul mıntakası San'at mektebi 1 Türkiye cumhuriyeti tebaasın dan olmak. 2 Resmî bir ilk okulu bitirmiş olmak. 3 13 ten aşağı, 17 den yukarı yaşta olmamak. 4 Sağsal durumu okuldaki san'at şubelerinde bedenen çalışmasma engel olmıyacak derecede sağlam olduğu okul doktoru veya Kültür Bakanlığınca gös terilecek hastanelerin sıhhî heyeti raporile anlaşılmak gerektir. İstanbul San'at okuluna girmek için şu vesikalar istenir: Nüfus kâğıdı, ilk okul diploması, aşı kâğıdı, bir dilekçe, 4 , 5 x 6 büyüklüğünde 4 fotograf. İstanbul Bb'lge San'at okuluna: Parah yatılı, parasız yatılı, ve yatısız olmak üzere üç türlü talebe alınır. Bu ders yılı üç çeşidden kaçar talebe alınacağını Kültür Bakanhğı tayin eder. A Okula paralı yatılı ve yatısız olarak girmek için yukarıdaki şartlan taşımak yeter. B Okula parasız yatılı girmek için yukandaki şartlarla beraber müsabaka sınavında kazanmak ta gerektir. C îstanbul San'at okuluna parasız yatılı sınavına İstanbul, Erzurum, Trabzon, Gümüşane, Kars, Erzincan, Giresun ve Ordu vilâyetleri halkından olmıyanlar giremez. Bu vilâyetlerden başka vilâyetlerin halkından olanlar Öz Bölge San'at okulları için müracaat eder ve sınavda kazanırsa mensub olduğu Bölge San'at okuluna girerler. D Paralı yatılı ve yatısız talebe için bölge halkından olmak şart değildir. E Okula talebe kaydine başlanma zamanı ve parasız yatılılık sınavlarının tarihi Kültür Bakanhğı tarafından bildirilir. F Okulumuza her ne suretle olursa olsun giren talebeden okulun demirbaş alet, kitab gibi eşyasmdan yapacaklan ziyanlan tam gerekli zamanında ödeme karşıhğı olarak beş lira depozit emaneten alınır. Talebeye okuldan çıkarken bu paranın tamamı veya yaptıklan zarardan artanı aynen geri verilir. G Derslerin düzenli olarak yüriîmesini sağlamak için pergel takımı ve bazı ölçü aletleri için 3 lira ayrıca alınır. İstiyenler elverişli pergel takımile ölçü alfctlerini kendileri tedarik edebilirler. ( SAGLIK BAHİSLERİ ~ ] Hatice Aba derd yanıyor! atice Aba benim dil öğretmenımdir. Osmanlıca ile öz türkçe arasındaki farkı ilkönce ondan öğrendim. Cevdet Paşalann, Selim Sabitlerın, Muallim Nacilerin sıraladıkları lisan kaidelerindeki sakatlıkları gene onun yardımile görebildim. Kendisini candan severim. Çünkü bir kahvenin hatırmı kırk yıl sayanlar kadar ifrata kapılmasam bile bana bir kelime öğreteni ömrüm oldukça unutmamayı borc tanıyanlardanım. Kendisi okur yazar olmadığı halde bana öğretmenlik etmiş olan Hatice Aba Bartınlıdır. Yılın birkaç ayını bizde geçirir ve tereyağındaki kıllan ne derece ince olursa olsun bulup çıkarmakta mahir ahçı gözlerinden daha keskin olan kulaklarını daima faaliyette bulundurarak benim kelimelerimi süzgeçten geçirir, öz türkçe olmıyanların kalp akçe gibi ağzımdan yakalayıp atar ve beni hemen hergün faydalandınr. Fakat onda Bartına karşı yaman bir incizab vardır. İstanbula gelişinin üzerinden on gün geçmeden Bartını özlemeğe ve bir ay sonra da daüssıla buhranlan geçirmeğe başlar. Bu vaziyette bize düşen vazife onu yolcu etmektir ve dönmesini beklemektir!.. İşte bu Hatice Aba dün, bilmem kaçmcı seferinden geri geldi. «Çoban armağanı, çamsakızıdır oğul. Sen de azımi çoğa say» sözlerıle karşıma sıraladığı sekiz piliçle yüz yumurtayı, bir sepet cevizi tesellüm ettikten sonra sordum: Ne var, ne yok Bartında Hatice Aba? Ne olsun oğul, şenlik, düzenlik. Yiyim, içim nasıl? Bolluk var mı Paul Bourget ve «Deniz aşırı» Yazan: Selim Sırrı Tarcan 1 Yazımın başında büyük edibin adını ve luymetli bir eserinin ısmini grünce benim edebî bir kritik yazacağıma elbette hükmetmezsinız ve bunu benden bekle mezsiniz. Ben de böyle bir cür'etkârlıkta bulunacak değilim. Zaten bu üstadın topu, to^u dört kitabını okudum. 1896 da Mühendishane Harbiyesinde tahsilimi bitirip güzel İzmirin Yenikale sine tayin edilmiştim. Bir gün Frenk mahallesinde kitabcı (Obajouh) nin came kânında dizili Fransız eserleri arasında «OutreMer Deniz aşm» gözümü çekti. Üstünde (Paul Bourget) imzasını görünce hemen girip aldım. Bir hafta içinde bu iki cildi sindire, sindire okudum. Amerika ve Amerikalılar hakkında o iki eser sayesinde bir fikir edindim. Ondan sonra (Cruslle Enigme) ini, (Le Dissiple), bir de (Physiologie de l'amour)unu okudum. Etrafma toplanan ve yeni yetişmekte olan genc kalemlere bir arkadaş, bir akran, bir samimî dost muamelesi yapardı. Deniz iklimiiiin sıhhî tesirleri Yazan : Mehmed Osman Saka Bundan 200 sene evvel ilk defa İngiliz hekimi Russel tarafından iklim ve deniz tedavisi ileri sürülmüştür. Son raları muhtelif hekimler tarafından deniz ikliminin sıhhat üzerine olan iyi tesiratı teyid edilmiştir. Mikrob ve hücre patholojisi devrinde iklim ve banyo tedavisi ekseriya istihza ile kar şılanmıştır. Hiç şüphe yoktur ki bu günkü bilgilerimizin birçoğunu mikrobiyolojinin terakkiyatına medyunuz. Zamanımızın tıb ilmi biyolojik te davi vasıtalarını suurlu bir surette tatbik ve istimal etmektedir. Bu metod ların başında tabiatin bizzat gösterdiği yol ve vasıtalardan olan iklim tedavisi gelir. Uzviyetimiz muhtelif iklimlere karşı teamüllerle cevab verdiği gibi yüzlerce ve binlerce senedenberi iklim tahavvülâtım morfolojisinde birçok değişikliklere sebeb olmuştur. Hayvanat üzerine tesir eden ve ni hayet yeni hayvan cinslerinin husulüne sebeb olan tesiratını hariciyeye izah etmekte biz gene bugün Darwinin dâhi yane fikirlerinin tesiri altmdayız. Darwin, cinslerin zuhurunda iklim tesira tının oynadığı role pek büyük kıymet vermektedir. Bugün biz öyle bir zamandayız ki her gün büyük şehirlerden binlerce halk deniz kenarındaki plâjlara akın etmektedir. Bu bize gösteriyor ki halk kütlesinde yaşadığı şehir haya tmdan ve şehrin boğucu, gürültülü havasmdan kurtulup kırlara, köylere ve deniz kenanna giderek adeta bazı kuşlarda mevcud olan iklim değiştirme sevki tabiisine tâbi oluyorlar. Insan muhtelif biyolojik teamüllerile haricî hayata uyar ve bu haricî hayat insanlann içinde yaşamış olduğu soy sal ve fizikî şeraittir. Uzun zamandanberi iklim tahavvülâtı dolayısile uzviyette husule gelen tesirat ve bilhassa bu tesiratm mazarrat ve faydaları ince elemelere sebeb olmuştur. İklim değiştirmekle vücudümüzde husule getirilen taha\ r vülâtm tedavi noktasmdan faydalan pek büyüktür. Yazm deniz kenanna gönderilen çocuklarda dön dükleri zaman daha ilk bakışta kuvvetli ve dimağî çalışma kabiliyetlerinin göze çarpar bir nisbette arttığmı görürüz. Deni zikliminde teneffüs harekâtt göze çarpar derecede derinleşir. 8 1 4 yaşmdaki çocuklarda 6 haftalık sahil ikametinden sonra 300 500 santimetro mikâbı kadar teneffüs kapasitesinin tezayüd ettiğini görürüz. Bu suretle teneffüs harekâtı yavaşlamış olur. Hiller namındaki adam bizzat kendi üzerinde teneffüs harekâtmın 14 ten 7 ye indi ğini görmüştür. Deniz ikliminin tesiri altmda bu vazifevî iyileşme morfoloji noktasından da göğüs muhitinin 2 3 santimetro kadar tezayüd etmesile sabit oluyor. Nabız adedi yavaşlıyor, kalb faaliyeti daha kuvvetleşiyor. Tansiyonu yüksek olanlarda gerginlik azalarak kendilerini iyi hissettikleri gibi tansi yonu az olanlarda da kan tazyiki çoğa lıyor. Deniz kenarmda kırmızı kan adeki kan hemoglobini miktarı bilhassa kansızlığa müptelâ olan hastalarda tezayüd eder. Kanın kalsiyom miktarı fazlalaşır. Bu nokta bilhassa tüberküloza müstaid olanlarda hastalığı önle me hususunda nazari dikkati calibdir. 1 deniz kenarmda ikametle mükemmelen iyi olduğunu gösteriyor. Şeker Metabolizması üzerine de deniz ikliminin pek faydalı tesirleri vardır. Şeker hastalığma müptelâ olan çocuklarda deniz kenarmda tatbik edilen İnsulin miktarını bazan azaltmak icab eder; birçok müşahedelere nazaran Allergie hastalığı denilen uzviyetin ha ricî veya dahilî bazı maddelere karşı gösterdiği hassasiyet dolayısile husule gelen bir takım anzalar deniz iklimi tesiri altında ekseriya zail olur. Vücudümüzün gırizî hareketinin bo zulduğu vak'alarda deniz iklimi bu arızaları tenzim edici bir rol oynar. Meselâ bir soğuk duş ve yahut açık hava banyosu almakla vücud hararetinde hali tabiinin altma düşme gibi anzalar gösteren kimselerde takriban 6 hafta kadar deniz kenarmda bfc kurden sonra ^50 nisbetinde bu halin iyileştiği tes bit edilmiştir. Deniz kenarmda ikametle vücud hararetinin intizamı şu fizikî hâdiselerle vuku bulur: Deniz kuru nihayetinde fazla hararet ziyaı neticesi cildin harareti düşer. Cildimiz vasıta sile fazla hararet zayi ederiz. İşte bu fazla hararet sarfiyatmı önlemek için hararet istihsali yani kalori sarfiyatı çoğalır ve bu fazla kalori ihtiyacını karşılamak için de fazla gıdaya ihtiyaç olur, yani iştiha artar. Bu biyolojik hâdiseyi bize bir Baverya darbı meseli pek açık ifade ediyor: «îyi yemek yan çıplak giyinmek demektir.> Deniz kenarmda damak ve boğaz gışayi muhatisinin hararet tan zimi meselesi çok iyileşir. Bu hâdisede nezleden korunma da pek mühim rol oynar. Cildimiz üzerine bir buz par çası tatbik edecek olursak burada ev velen sathî damarlar büzülerek bir beyazlık ve sonra da kırmızılık yaparak bir reaction husule gelir. Eğer deniz kuru yapıldrirtan sonra bu tecrübe yapılacak olursa kırmızılık reactionu daha fazla ve daha çabuk olur. O hiç birşeyi sadece anlatmış olmak için söylemezdi. Söylediklerini canlandınr, yaşatırdı. Meselâ (Taine) den mi bahsediyor? Sizi (Taine) nin yanına götürür veya daha doğrusu siz (Taine) i dinliyorum sanırdınız. Hakikate çok bağlı idi ve diyebilirim ki doğruya tapınırdı. Iptilâ derecesini alan bu aşk onda hayatla birlikte söndü. (E. Zola) yı hiçbir muharrir onun kadar vukufla anlatmadı. Düşünceleri, hisleri ondan çok ayn olduğu halde gene ondan hayranlıkla bahsetti. Onun romancıhğını, muharrirliğini hürmetle metetti. Tam elli yıl fasılasız san'atı ibadet şeklinde kendine maletti. Onu herşeyin fevkinde bildi. (Curelle Enigme), (Dissiple), (Un Crime d'amour), (PhysioBirkaç ay evvel büyük edibin ölümü logie de l'amour moderne), (Cosmopo dolayısile Paris gazeteleri, mecmualar lis), (Mensanges), (Pastels), (Andre sahifeler dolusu methiyeler yazdılar. BizCornelis), (Une Laborantine).... de de kıymetli bir kalem gene «Cumhu(Paul Bourget) nin bu eserlerinde eşriyet» te hayatını ve eserlerini bize tatlı hasm değil, bütün bir cemiyetin tercümeibir ifade ile anlattı. Bir Fransız mecmuasında gözümü hali vardır. 1870 ten sonra geçen otuz çeken bir yazıda üstaddan şöyle bahsedi yıl zarfmda gelen nesil Paris hayatının teferruatını bilmek isterse (Paul Bour liyordu: «Şu son on iki yıl içinde Fransa biri get) yi okumalıdır. Çünkü onun eserleri biri ardmca (Loti) yi, (Anatole Fran bütün bir tarihin edebî ve felsefî bir hulâce)ı, (Barres) yi ve nihayet (Paul Bour sasıdır,» Bu okuduğum yazıda (OutreMer get) yi kaybetti. Bu adamlar diyebilirim ki Fransızlara okumak, yazmak, düşün Deniz aşırı) eserinin adı geçmiyorsa da mek ve meramını ifade etmek zevkini ver edebî seyahatnameler içinde bu ayarda mişler, hatta öğretmişlerdir. yazılmış pek az eser vardır sanırım. ASon kalan (Bourget) de yaşıyan ölü merika terbiyesini, Amerikada aile hayaler kafilesine katıldı. Çok sevilen, perestiş tını, Amerikalılann zevklerini, temaşalaedilen, hayranlık duyulan bu büyük de rını, sporlarını, kadın erkek yaşayış tarzhanm ölümünden her Fransız kendi aile lannı, hulâsa Amerikalı zihniyetini bu sinden birini kaybetmiş kadar mütehassis kadar derin bir vukufla görmek, anla oldu, üzüldü. Geçen nesille bugünkü ye mak, tahlil etmek pek az kimseye nasib ni nesil arasındaki rabıta zincirinin bu olmuştur. Şimdi aradan kırk sene geç son halkası da koptu. Şimdi bu büyük miştir. Bundan on beş yıl evvelki yapılan ölünün karşısmda bütün Fransız mü seylere daima eski nazarile bakan Amenevverleri diz çöküp ona karşı kalblerinrikalılar kimbilir bu müddet zarfında neden taşan şükran hislerini ifade ediyorlar. kadar yenileşmişlerdir? Fakat ne de olsa Yaşı seksenle sayılan, fakat fikir genclikırk yıl evvel (Paul Bourget) nin anlatğini tamamile muhafaza eden büyük sanatkâr yenilerle çok iyi anlaşıyordu. Bir tığı Amerikadan gene bizler için ahnacak çok genc kalemler yazılannda onu tapı pek çok dersler vardır. Onun Amerikanırcasma sevdiklerini gösterdiler. O da da talim ve terbiye sahasmdaki müşahegenclere nasihatlerini, sevgilerini her ve delerinden gelecek yazımda bahşedecesile ile ve büyük bir cömerdlikle izhar gım. etti. Selim Strrt Tarcan bari? Tanrı kem gözden saklasın, bolluk ta var, ucuzluk ta. Geçen yıl bizim Bekir oğlan yol parasını güç ödemişti. Bu yıl bir araba un sattı, güle güle ödedi Geçimin kolaylığını buna göre ölç! Çank hırsızlan, yolkesenler filân var mı? Onlann adı sanı söndü, kökleri kesildi artık. Başına bir tabla altın al, Bartından kalk, gün doğan yeredek git. El uzatan değil a, tablanda ne var diyen bile olmaz. Ben: «Oh, ne âlâ» demeğe hazırlanırken Hatice Abanın gözleri bulutlanır ve hatta nemlenir gibi oldu: Şu hekim işleri de, dedi, düzene girse bizim köyler cennet olacak. Tabiatile merak edip sordum: Nedir bu hekim işi? Bartında güzel bir hastane var oğul. Kapısı her derdliye açık. Gelgelelim, uzak köylerdeki hastalan oraya götürmek güç. Sözgelimi bizim köy Bartına sekiz saat uzaktır. Dayım içağnsına tutulup döşeğe düşünce elim böğrümde kalıverdi. Ne hekimi kasabadan alıp köye getirmeğe gücüm yetiyor, ne hastayı kaldırıp kasabaya götürmek elimden geliyor. Dayım inledi, ben ağladım. Hani, kapımıza bir hekim gelse Hızır yerine koyup eline ayağına sanlacaktık. Nidelim ki Hızır hekim değil, heki™J«j J» H m r değil!.. Ne oldu daym? Sana yazmayı unuttum, oğul. Öldü, hekim bulamadığımız, hastaneye de götüremediğimiz için öldü * * * Bu fıkrayı, seyyar hekim teşkilâhmn hem yenilendirilmesini, hem şümullendi rilmesini istiyen köylüler ağzından yazılmış bir arzuhal olarak Sıhhiye Bakanlığına takdim ediyorum. Dr. Mehmed Osman Saka Vizede vahşiyane bir cinayet işlendi Vize (Hususî) Vize kazasma bağlı Tatarh köyünde çok feci ve tüyler ür pertici bir cinayet olmuştur. Bu köyden Hasan oğlu 34 yaşında Ahmed köye 15 dakika mesafedeki ağılında bulunan koyunlarım sağmak üzere bakırını omuzuna almış giderken yolun ortasında pusuya yatmış olan ayni köyden Arab Hüseyin tarafından 17 yerine bıçak saplanmak suretile öldü rülmüş ve maktulün en büyüğü sekiz yaşında olmak üzere dört çocuğu yetim kalmıştır. Ahmedin acı acı istimdad sesini du yanlar koşmuşlarsa da sabıkalı güru hundan olan Arab Hüseynin yamna korkudan sokulamamışlardır. Vak'ayı müteakib katil firar etmişse de jandarmamızın dirayeti sayesinde 24 saat geçmeden yakalanmıştır. Meseleye Müddeiumumilik el koymuştur. İnegölde yeni bir spor kulübü Yüksek bir şefkat ve hamiyet nümunesi takımı buranın en eski bir kulübü olan İnegöl Idman Yurdu takımüe bir maç yapmıştır. İkinci devrenin son on dakikasma Ankaranın Ay valı mevkiinde oturan İsmail Kocaer uzun yıllardanberi sarfettiği emek ve gayretlerle meydana getirdiği 21 dönüm bağile meyva bah çelerini, köskü ve memba suyile birlikte Çocuk Esirgeme Şurada hayatî mühim bazı noktaları Kurumuna hediye Emlükini Çocuk E. tebarüz ettirmek isterim: Deniz kenaDoğanspor kulübü futbolcuları bir maçta , . sirgeme Kurumuna rında ekseriya Metabolizma tezayüd eînegöl (Hususî) Yeni teşekkül e kadar şayanı takdir bir şekilde çalışa ve teberru etmış h e d i y e e d e n i s m a ü der, vücudün albümin sarfiyatı yükse den Yeni Doğanspor kulübünün futbol rak kuvvetli hasımlarma sayı farkı ver tir. Kocaer İstanbul liselileri Bursada Bursa (Hususî) îstanbul Haydar paşa, Galatasaray liselerinin meccanî leylî talebelerile Haydarpaşa Muallim mektebi leylî talebesinden mürekkeb 150 kişilik bir grup tatili şehrimizde geçirmek üzere buraya gelmiş.ler ve bi rinci liseye misafir olmuşlardır. İstanbul liselileri burada bir müsa rnere de vereceklerdir. miyen Yeni Doğanlılar bundan sonra ismail Kocaerin yorulmuşlar ve bundan istifade eden bu fedakârlığmı kutlar, bunun zenginlehasımları da üstüste üç gol atarak maçı rimize güzel bir örnek olması ve bu büyük 30 kazanmışlardır. fedakârların ülkede çoğalmasını dileriz. lir, uzviyetin kalsiyum melhini tatmuk kabiliyeti artar. İşte biyolojik olarak tesbit edilen bu mühim keyfiyet bize Rachitisme denilen kemik hastalığmm M. TURHAN TAN Son defa nakaratı tekrar ederken Ercümendin de sesi, adeta boğuk bir feryad halinde boğazma tıkıldı. Ertesi akşam, gene askerî mahfile gittiler. Dönüşte bir ara Sanihanın yanma sokulan genc zabit, Sanihaya: Sizi bir saatçik olsun, yalnız göremiyecek miyim, şöyle kuytu ve tenha bir yerde?... Sonra fikrini izaha lüzum gördü, utangan bir tavırla kızararak ilâve etti: Sakın, aklınıza birşey gelmesin... Hayır, gitmeden bir defacık olsun ağzınizdan öpmek isterim. Ağzınızdan ve sedef dişlerinizden... İki gün sonra çıkıp gideceğinizi, beraber yaşadığımız günlerin belki de bir daha ele geçmez bir hayal olacağını, sonra da sizi daha bir kerecik olsun ağzından öpemediğimi düşündükçe deli oluyorum. Saniha cevab verdi: İstanbulda, Ercümend İstanbul^ da... Orada tamamen sizin olacağım. İstanbulda ben çok serbestim. Kocam, ekseriya diğer vilâyetlere teftişe gider, gitmediği zamanlarda gene işlerile çok meşguldür. [Arkası varl "Cumhuriyet,, in tefrikası 39 Âbidin Daver DAV'ER 15 Günler yeis verici hızla kaçıp gidi yordu. Aksi gibi, bu hafta, Ercümendin çok îşi vardı. Bir teftişe hazırlandıklan için, talimlerle meşguldü. Birbirlerini pek az görebiliryorlardı. Sabahları, Ercümend bir ara çıkıypr, otelin önünden geçiyor du. Tam o esnada Saniha balkona fırlı yordu. Selâmlaşma, geçici bakışlar, o kadar. Akşamüstü, alaca karanlıkta Ercümend belediye bahçesine, mimozaların altma geliyor, Saniha da otelden çıkıp oraya koşuyordu. Ağaçlrın gölgeleri ara smda buluşuyorlar, delikanlı, onun mini mini, güzel kokulu ellerini kimse görme den, alelâcele, kaçamak buselerle öpü yor ve hemen ayrılıyorlardı. Yemekten evvel, Süha kazinoda Ali Dayı ve diğer barı dostlarile bir iki kadeh rakı içerdi. O sırada Ercümed de bir bisiklete atlı yarak yemek yemek için kazinoya gelirdi. Saniha da, onu görmek için kocasının yanmdan aynlmazdı. îstanbullu Saniha Hammefendi, şimdi artık bu taşra kazino ve lokantasını, eskisi gibi, müptezel ve adi bulmuyordu, bilâkis şimdi îstanbul kazino ve lokantası, ona muhteşem bir saray gibi geliyordu. îstanbulun en büyük lokantalan değil; hatta Parisin en lüks kazinoları bile burası kadar güzel de ğildi. Büfenin yatınındaki peykelerden bi rine Ercümendle yanyana otururlar, P ı r lantayı aralanna alırlardı. Eskiden ayaklarınm dibinden yukan çıkmasma müsaade etmedikleri köpeğin makamı şim di yükselmişti. Çünkü Süha, Ali Dayı ile ve diğer dostlarile şakalaşarak kâh ayakta, kâh masada rakısını içerken Ercümendle Sanihanın parmakları Pırlanta nin tuyleri arasında birbirine sürunürdü. Saniha küçücük elini, onun erkek elinin kuvvetli okşayışlarına teslim eder, sonra sevilen bir kedi gibi gözlerini kapıyarak, esrarlı, başdöndürücü bir zevk içinde daha tatlı nevazişlerin hasretini duyardı. Pırlanta da, kendi tüyleri arasında birleşen ellerin ateş ve heyecanını duyuyormuş gibi sık sık nefes aîarak onlara ba kardı. Köpeğin gözleri de sanki acı, tat1: hatıralarla süzülüyordu. O da, kendi muhitinde aşkm mağlubu olmuştu. Fa kat şimdi, bir zamanlar sürü ile peşinde koşan âşıkları tarafından terkedilmiş, şayanı hayret bir surette şişmanlamağa, karnı büyümeğe, nefesi kesilmeğe baş lamıştı. Ercümend, köpeğin karnını yavaşça muayene ederek: En az sekiz tane doğuracak dedi. Yollarda bu yavruları ne yapacaksınız? Süha, Ercümendin bu müjdesini işiterek bağırdı: Bu pis köpek te başımıza belâ oldu. Bilmem ne yapacağız? Saniha köpeği müdafaa etti: Zavallının ne günahı var? Kabahat onun mu? Belki de birkaç güne kadar doğurur da yavrularını burada bı rakırız. Ercümend, gÖzlerinde gizli bir ümid parlıyarak dedi ki: Ya üç, yahud da azamî beş günü var. Hareketinizi birkaç gün daha tehir edersiniz. Pırlanta hanımın lohusa şerbetini burada içeriz. Saniha da onu teyid ederek: Elbette dedi, en doğrusu budur. Yolda giderken otomobilde, yahud da gittiğimiz otellerin birinde, tam yola çıkacağımız zaman doğurursa çekeceğimizi düşün. Süha: Bakahm, baytara gösterelim, ne diyecek diye cevab verdi. Ercümend atıldı: Ben baytara soranm. Benim ahbabımdır. Saniha, köpeğin tüyleri arasından parmaklannın ucile Ercümendin parmakla rını sıkarak teşekkür etti, sonra, köpeği ön ayaklanndan tutup kaldırdı. Kulaklarmın arasına doğru ağzmı uzattı ve hay vanı öpüyormuş gibi ağzile sesler çıkar dı. pıyor, hayvanın kulağına bir şeyler fısıldıyordu. Saniha onun söylediklerini işitmeden anlıyordu. Bu okşamalar, bu güzel sözler, Pırlantaya değil, sahibine aiddi. Yemekten sonra, Saniha ile Ercümend uzun bir gezinti yapmağa can attıklan halde, kaç gündür, içine kurd düşmüş olan Süha, buna yanaşmadı, arasıra uğradıklan askerî mahfile kadar gittiler. Saniha, mahfilde bir salıncaklı iskemleye oturdu. Sallanmağa başladı. Ercümend, mahfilin bahçesinden ona çiçekler, kokulu yapraklar getirdi. Akşamın hazin güzelliği ve çiçeklerin başdöndürücü kokusu, onların temiz ve masum aşkını coşturuyordu. Baygın gözlerle birbirlerine bakıyorlardı. Dudaklarındaki arzu yavaş yavaş o kadar kuvvetlendi ki, adeta işkence duydular ve göz göze bakmaktan vazgeçtiler. O zaman Ercümend şarkı söylemeğe başladı. İlk defa ordugâhta, binbaşı Osman Beyin çadırında söylediği şarkılan okudu. Genc ve sıcak sesi, Sanihanın benArkasından Ercümend Pırlantayı diz liğine giriyor, ona saadetler veriyordu. lerinin üstüne oturttu. koltuklarmın al Fakat Ercümendin sesi: Ölürsem yazıktır, sana kanmadan tından tutup kaldırdı. O da, Sanihayı taklid ederek köpeği öpüyormuş gibi ya diye inlerken genc kadın ağlamak istedi.