16 Ağustos 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

16 Ağustos 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

16 Ağnstos 1936 FİKİRLER Türk inkılâbımn tarihî ve sosyolojik esasları disini hasrettiğini gördüğümüz Mehmed Saffet Engin, eserinin birinci kısmında, gösterişsiz ve sükun içinde senelerdenberi çahşarak ve Türk tarihinin ta en eski menşelerinden başlıyarak Türk mede niyet ve karakterinin ana çizgilerini göstermek ve tekâmülünü tebarüz ettirmek suretile bugünkü büyük inkılâbımızın dayandığı Türk karakterinin esaslı bir tahlilini yapmaktadır. Kitabın ikinci kısmında da inkılâbımızın ve partimizin halkçılık, milletçilik ve lâiklik gibi yük sek prensiplerinin gerek bizdeki gerek Avrupadaki tarihî ve sosyolojik inkişaf ve tekâmül merhalelerini göstererek bunlann hem analitik hem de sentetik mu kayeseli izahlannı ilmî bir görüşle yap mağa çalıştığı anlaşılıyor. Eser çıktığı zaman memlekette inkılâb fikriyatının mühim bir boşluğunu dolduracağı gibi, yabancı mütefekkırlere karşı da kendi gözümüz ve ruhumuzla inkılâ bımızın manasını vermiş olmakla onlan tatmin edebileceğiz. Türkü, gene Türkten başka kimse olduğu gibi anlamak kabiliyetine malik değildir. Onun için, Türk inkılâbı hakkında ecnebi dillerde yazılan eserlerin hiç birisi doğru ve tamamen tatminkâr olmaktan uzak kalmıştır. Umid ederiz ki uzun yıllann etüd mahsulü olan bu ilmî felsefî eser gene sahibi tarafından ingilizceye tercüme edilerek Matbuat müdürlüğümüzün de yardımile bastınlıp dağıtılır. Hatınmızda kaldığına göre, bu eser sahibinin, felsefe ve içtimaiyat saha sında başka iki cildlik eseri olduğu gibi, Türk milliyetçiliğine ve halkçılığına aid bir de küçük kitabı beş altı sene evvel intişar etmişti. Onun için bu mevzuda otorite sahibi olduğu şüphesizdir. Kimbilir belki Saffet Engin gibi başka fikir adamlanmız da sessizce bu saha üzerinde çalışmaktadırlar; ve ileride liselerimize böyle bir dersin konması mümkün olur. Hiç bir inkılâbcı vatanperver böyle olmasını temenni etmekten bıran farığ olamaz. Çocuklanmıza, inkılâbımızın esaslı manasını ve temsil ettiği yeni Humanizma ahlâkın temellerini anlatmak suretile onu tam olarak sevdirmek ve benîmsefmek mümkün olacağı gibi, her türlü cereyanlara karşı da onlan sağlam fıkırli yapmak bu sayede mümkün olabileceği şüphesizdir. gf.a.i * * Uzüm tacirlerileTürkofis arasında bir ihtilâf J «İki memleket dostluğunu kimse bozamaz» Kahirede çıkan «Elehram» gazetesinin 1 ağustos tarihli nüshasında İstanbul muhabirinin şöyle bir yazısı çıkmıştır: Türkiye hükumetinin Mısır talebeleri şerefine verdiği ziyafetin tafsilâtmı size yazmış, Mısır talebelerinin burada hükumet ve halk tarafından gördükleri ikram ve misafirperverlik hakkında da tafsilât verilmişti. Mısır talebelerinin Kamâl Atatürke ve Türkiye kalkınmasma karşı gösterdikleri hayranhk da size bildirilmişti. Şunu ilâve edeyim ki, Mısır talebelerinin seyahati bir tenezzüh meselesinden ibaret değildir. Yalnız Mısır gencliği bir misyon ifa etmek niyetindedir. Bu misyonun müteaddid. mânalan vardır. 1 İki ulus arasındaki sadakat ve bağlıhğın arasına kimse giremez. Eğer Türkiye ile Mısır arasmda resmî sadakat bir hadde kadar vâsıl olmuşsa, genclik bu haddi aşmış ve bu iki ulus arasmda akdolunacak dostluk ve sadakat muahedesinin Mısır ulusunun duygularına tercüman olan bir muahede olacağını ispat etmiştir. 2 Türkiye Cumhuriyetinin Mısır talebelerine gösterdiği maddî ve manevî ikram haddinden fazladır. Bundan ibret almalıdır. 3 Mısır ulusu, vatan müdafaasında, memleketin ecnebi nüfuzdan kurtulması meselesinde, iktısadî kalkınmada, sanayide, terbiye ve talim sahasında, modern asnn icabatına göre, ilerlemek niyetindedir. Mısınn tabiî varidatı çoktur, Mısır talebeleri burada iyi mukayeseler yapmışlardır. Mısır gencleri, hüsnüniyet ve irade ile, herhangi bir güçlüğün yenilmesi mümkün olacağını şimdi öğrenmişlerdir. Bir misal göstermek istiyorum: Burada az masrafla eski saraylar müzehane ve mekteb olmuştur. Ecnebilere değil, devlete mülâyim sartlarla, ecnebi profesörler getirilmiştir. Ecnebi şirketler için de ayni şey denilebilir. Ulusun gösterdiği salâbet ve hükumetin azmile ecnebi şirketlerden kalan bâkiyeler kolayhkla hükumetin eline geçmektedir. Mısır talebeleri, Almanyada ve diğer Avrupa memleketlerinde medeniyetin eserlerini tetk'k etmekte bulunuyorlar. Fakat Türkiyenin kalkmmasının Mısır talebelerinde uyandırdığı tesir, daha büyük ve daha faal olacaktır. Çünkü bu iki memleketin arasındaki yakınlıklar az değildir. Bugünkü şerait, Mısırın kalkınmasmı ıltizam etmektedir. Bu kalkınma hem iktısadî \e hem de millîdir. Her Mısırlı, Mısırın kalkmması için yardım etmelidir. Mısır gencligi ve Türkiye Memlekette inkılâb fikriyatının mühim bir boşluğunu dolduracak bir eser çıkmaktadır Türk inkılâbımn esas prensiplerinin, derin ve şümullü manasının, tarihî ve ilmî bir etüdle mütefekkirlerimiz tarafın dan henüz izah edilmemiş olduğu her yerde, memleket münevverleri arasmda bir eksiklik olarak sezilmekte ve söylen mektedir. Geçenlerde «Ulus» gazetesinde değerli bir saylavızımın bu mevzu üzerinde cidden herkesi düşündüren güzel bir makalesi çıkmıştı. Hakikaten bu ci het, memleket münevverlerinin fıkrî haysiyetlerini adeta rencide edecek mahiyettedir. Beşeriyet tarihinin hiç görmediği bu harikalı istiklâl ve inkılâb destanının manasını izahta, tarihî ve sosyolojik bakımdan, Türk mütefekkirleri tarafjndan henüz hiçbir şey yapılmamıştır denecek vaziyetteyiz. Büyük Türk istiklâl ve inkılâbına dair sadece tavsifî ve şematik tarzda bizde ve başka memleketlerde çıkan eserlerle bizim kasdettiğimiz eser ve etüd arasmda büyük bir aynlık vardır. Birisi basit ve hiç bir yapıcı ve spekü lâtif düşünce mahsulü olmıyan ve sadece memlekette neler yapıldığını gösteren bir sıralama, bir lisetedir. Bunun faydasız olmadığına kani olmakla beraber, müte fekkirlerimizin asıl yapmaları icab eden iş büsbütün başkadır. Onlar, bize: «Ne idik, ne olduk ve ne olacağız» vaziyetini göstereceklerdir; ırkımızın büyük dehası Atatürkün kendisini ve yaptığı hizmet lerin azametindeki manayı izah edecek bu azametli değişmenin dayandığı prensiplerin tarihî, fikrî ve felsefî izahlannı yapacaklar, nasıl ve niçin böyle olduğumuzu ve istikbalimizin parlaklığını ve yüksekliğini anlatacaklardır. Işte münevver âmme vicdanı böyle endişeler ve isteklerle meşgul bulunduğu bir sırada, idealist fıkir adamlarımızdan birinin bu iş için ve tam bu ihtiyaca cevab vermeğe matuf, uzun bir çahşmanın mahsulü olduğu anlasılan iki cildhk eserinin birinci cildinin basılmak üzere matbaaya verildiğini haber aldık. Takriben 300 350 sahife tutacak olan bu birinci cildin de iki kısma aynldığı görülüyor. Türk Tarih Cemiyetinin ilk kurulduğu zamandanberi oradaki mesaisile, ve birinci dil kurultaymdaki sıkı çalışmala rile ve ayni zamanda terbiye ve ilim sa hasındaki eserlerile Büyük Atatürkün kültür hizmetine, o yüksek gayeye ken Ihracatçılardan bir kısmı kontrol işinden ticarî serbestiyi ihlâl manasını çıkarıyorlar Sebil! lzmir limanında kuru üziim İzmir (Hususî) Hali hazırda Izmir pıyasasmda, Türkofisle ihracatçılar arasmda ihracatm kontrolu işinde mü him bir ihtilâf çıkmıştır. Hükumet, mahsulün standardize&ini temin etemek ve bu mahsulü Türkiyede işleterek haricde her hangi bir rakib dalaveresine mâni olmak ve mahsulü ayni zamanda memleketimizden de muayyen evsafta çıkarmak arzusundadır. İktısad Vekâleti bu hususta bir talimatname hazırlamış ve bu işte ihra catçıların da mütaleasıru almak iste miştir. Hiç şüphesiz, bugünkü şerait ve geçirilmiş olan tecrübeler karşısmda, ihracat işini, millî mahsul ve memleket menfaati bakımmdan tanzim etmek zamanı gelmişti. Hükumet te bunu yap mıştır. Fakat Izmirde bazı firmalar, prensip itibarile buna muanzdırlar. Hükumetin bu teşebbüsü, ihracatın kon trolunda, ticarî serbestiyi ihlâl mana sını çıkarmaktadırlar. Fakat bunu açıkça itiraf edememektedirler. ihracatı Gazi Antebde verilen gardenparti leri nokta da, olsa olsa şudur: Kontrol gelecek yıla kalsın! Türkofis ise, bittabi Vekâletten mülhem olarak, kontrolun önümüzdeki mevsimde başlaması üzerinde musırdır. İhracatçılar Birliği dün yeni bir toplantı yapmıştır. Burada Türkofisten sa lâhiyettar bir zat ta hazır bulunmuştur. Uzun ve şiddetli münakaşalar olmuş, neticede Türkofis mümessili, içtimaı terketmiştir. İhracatçılar üzüm ve incir kontorlu hakkında bir rapor hazırlamışlar, bunu Ticaret Odasına vermişlerdir. Fikrimizce, kontrol, red ve inkâr edilemiyecek bir zaruret olmuştur. Çünkü, çok yakınımızda, Radosta işlenmemiş Türk üzümlerini celbederek hususî tiplerde yapmak, boyamak, karıştırmak ve bu üzüme başka namlar vermek için yapılmış bir hazırlık var dır. Türk üzümünün esas ve hakikî tas nifi ve onun kendi asıl firması bırakılarak her müessesenin kendine göre bir Diğer bir kısmı ise, kontrolun esası tip tayin etmesi doğru olamazdı. Üzüm na muvafakat eder görünmekle bera için muayyen bir tip lâzımdır ve bunun ber, endişe izhar etmektedırler. Bu gi da adı Türk tipi olabilir. biler diyorlar ki: Kontrol meselesinde belki de tacirle« Kontrol için evvelâ bütün teşki rin haklı olduklan bir iki nokta bululâtı hazırlamış olmak ve ihracatın baş nabilir. Fakat bunlar, kontrol zaruretihyacağı günlerde normal faaliyeti kat ni top yekun ortadan kaldırmağa ce iyyen aksatmıyacak şartları temin et vaz veremez. miş bulunmak lâzımdır. Halbuki, ihra Eğer ihracatta aksakhk endişesi va cat mevsimine girmiş bulunuyoruz. Ü ridse, hükumet bittabi o ciheti tetkik züm ve incir, ayni mevsim içinde ihraç eder, derhal teşkilâtını yapar ve hariç edilecektir ve bu iki mahsulün ihracı piyasaya karşı olan bütün taahhüdleri keyfiyeti, hem oldukça mühimdir, hem ve ihracatın kendi icablarım garantiye de gerek tüccann taahhüdü bakımm bağlar. Yani halledilmesi lâzım gelen dan, gerekse doğrudan doğruya piyasa yegâne şey, ihracatın normal şeklini bakımmdan düşündürücüdür, hiçbir muhafaza etmekten ibarettir. Bunu basekteye, teahhura tahammülü yoktur.> şarınca mesele kendilığinden halledılGene bu tüccarların itiraf etmedik miş olur. abiat, açık ve kapalı bütün hünerlerini dört maddeye istinad ederek yapar. Hayat, o hünerIerin en şaşırtganıdır, en mükemmelidir. ve o da ayni maddelerden örülmüştür. Sudan, topraktan, ateşten, havadan bahsetmek istiyorum. Fakat bunlann fennî tahlilleri bu sütuna taalluk etmez ve okuyuculan da ilgilendirmez. Ben tabiî harika ve hâdıselere temel teskil eden o dört unsurdan bugün suyu ele ahyorum. Çünkü sıcaktan boyuna ter döküp su içinde kalıyoruz. Sabahtan akşama kadar bardağına kırk para verip Terkos suyu içiyoruz. Susuzluktan kavrulan yerlerimiz sayılamıyacak kadar çok. Hemen her sokakta susuz bir çeşme, ısığı sönmüş bir göz gibi yaş dökmeden ağlayıp duruyor. Demek ki bugün seçtiğim mevzu sudan sayılamaz. Fakat söylemeğe mecburum: Sudan bahsetmek için ne alnımda dizi dizi sıralanan terden, ne dudaklanmı kavuran su ihtiyacından ilham almış değilim. Bana bu fıkrayı yazdıran işlerin caddelerimizin çoğunda tesadüf ettiğim seyyar «sebil» lerdir. Seyyar sebil, dedim. Çünkü sabit sebiller çoktan tarihe kanştı. «Su gibi aziz ol» sözünü diline geçirerek suya kutsî bir değer izafe eden atalanmız hemen her köşeye bir sebil kurmuşlardı. Güneşjn yüreklerde bir çöl avareliği yaratıp ta gözleri serab arar gibi su peşinde koşturmağa başladığı günlerde bu sebiller cömerd bir uzanışla temiz taslannı susamış dudaklara uzatırlar ve halkı ıstırabdan lcurtanrlardı. Bilinmez neden, sebillerin sulan Türk san'atmdan bırer nefis nümune olan tasları gibi kaybolmuştur. Asıl acınacak nokta, sebil adını taşıyan binalann da yavaş yavaş ortadan kalkmakta olmasıdır. Türk mimarlığınm ayn ayrı şaheseri sayılabılecek kıymette bulunan sebillerin kimi temeline kadar yıkılmıştır, kimi yan viran bir hale gelip kedilerin gelın odalığını yapmaktadır. Henüz ayakta durabilenler de mukadder olan hazin akıbetlerini beklemektedir. Işte bu sebebledir ki ortaya bir seyyar sebil modası çıkmıştır. Terkos suyunun bardağına kırk para verilmesini yakışıksız bulan ve suyun da hele bu sıcak günlerde ne aziz bir nesne olduğunu düşünen bir takım hayır sahibleri üç beş fıçı iyi su alarak birer köşeye koyuyorlar ve «sebil, sebil!» diye bağırarak halka birkaç katre ferahlık dağıhyorlar. * * * Seyyar sebilleri hazla, viran sebilleri elemle anarken bir acı hatırama da temas etmekten geri kalamadım: Topkapı Hazme müzesi müdür muavini İzzet, yıllarca emek sarfederek İstanbul sebilleri hakkında güzel bir eser hazırlamıştı. Türk mimarlığı ve İstanbul şehri tarıhlerine ayni nisbette taalluk eden bu eser yüzden fazla resimle de tevsik edılmişti. Ne Kültür Bakanlığı, ne İstanbul İlbaylığı İzzetın güzel kıtabıle alâkalanmadı. Halbuki o, masrafı devlet hesabına ödenıp basılan eserlerin ilmî kıymeıçe çoğundan üstündü. Ne yalan söyliyeyim; ben, kaybolup giden sebil sulan kadar bu esere de acıyorum. Sebil sulan münasib köşelerde çeşmelere akıtılımalıydı, bu kitab da basılmalıydı. T Millî tahvillerimiz yükseliyor Konya muallimlerinin gezintisi Gardenpartiyi tertib eden heyet Gazi Anteb (Hususî) Sosyal alanda gerçek büyük adımlar atan Gazi Anteb şüphesiz çok modern şehirleri mizden birisidir. Bu hafta gene Halkevi bahçesinde büyük bir gardenparti verilmiş ve başta îlbay Rıza Çevik ol mak üzere buna beş yüzden fazla aile iştirak etmiştir. Suvare pek parlak olmuştur. Çocuk Esirgeme kurumu tara fından hazırlanan bu gardenpartinin mükemmel olması için hafta içinde IIbay Rıza Çeviğın başkanhğmda mem leketin ileri gelenleri toplanmış ve tertıb heyetinde en ileri geîmiş bayanlar ve baylar ödev almıştır. Kurum başkanı doktor Saib Özer suvarenin parlaklığından dolayı tebrik edümiştir. Bu vesile ile tertib hej'etinin bir arada alınmış bir resmini dercediyoruz. Millî tah\illerimizdeki yükselme de vam etmektedir. Bilhassa Merkez Ban kası hisse senedlerindeki yükseliş bariz bir hal almıştır. Malî mehafilce bu yükseliş büyük dikkat ve alâka ile takib edilmek" tedir. Perşembe günü 81 liradan mua mele gören Merkez Bankası hisse sened" Ieri üzerinde evvelki gün muamele olmamışh. Dün hisse senedleri yeniden yükselmeğe başlamış ve 2,75 lira dan yükselerek 83 lira 75 kuruştan muamele gör müştür. Merkez Bankası tahvillerinm 85 liraya kadar yükseleceği tahmin edilKonya (Hususî) Tatıl dolayısileburada toplanmış olan ılkmekteb mu mektedir. Türk borcu tahvılleri dıin biraz daha allimlerinden 60 kişılık bir grup Valimiz Cemal Bardakçı ile Beyşehir ka yükselerek 22,60 tan muamele görmüş zasma giderek tarihî tetkiklerde bulunmuşlardır. Yukarıki resim ilkmek teb muallimlerini Valilerile beraber bu gezme esnasında göstermektedir. tür. takozlara bir çatal hücumu yaparız. Saniha, adeta dehşet içinde kalmış gibi bağırdı: Üç hafta sonra mı? Evet, kancığım üç hafta sonra... Bugün bir emir aldım. Işleri suratle bitirerek iki nihayet üç hafta sonra Istanbulda bulunmam bildiriliyor. Zaten sen de hayli sıkıldm burada..* * Kâtib sordu: Demek ki yakında hareket ede ceksiniz? Evet, altı gün sonra yola çıkaca ğız. Otomobille Mersine gideceğiz, yolda bazı şehirlere de uğrıyacağız. Oradan vapura bineceğiz. Gücenmeyin amma artık avdet ettiğimize memnun olmuyor da değılim. Cenub vilâyetleri güzel yerler, fakat insan çabuk usamyor. Kahb: Hakkınız var dedi. Fakat bizim canımız yok mu? Saniha ile Ercümend ümidsiz ve me" yus birbirlerine bakıştılar: Alb gün sonra ayrılacaklardı, demek. Ya aşklan, daha dün başlamış olan yirmi dört saatlik aşklan ne olacaktı? Biraz sonra hep birden kalktılar, şehre doğru yürüdüler. İkisinin de ağzını M. TURHAN TAN aynlık elemi mühürlemişti. Konuşmadan yürüyorlar ve biraz evvel akıllanna bile getirmedikleri bu felâketi düşünüyorlardı. Ercümend, artık kolunu Sanihanm beline atmak cesaretini gösteremiyordu. Yalnız, mantosunu elile okşamakla iktifa edıyordu. Bir defa, yerden bir taş alryormuş gibi yaparak iğildi ve eteğinden tutup öptü. Saniha: Ah Ercümend, altı gün sonra diye içini çekti. Ötekiler, mimozalann bulunduğu belediye bahçesinin köşesini döndükleri zaman gene zabit, Sanihayı çektL Çabuk gelın bu kapıdan girip ötekinden çıkalım, dedi. Bahçede insan boyunu geçmiyen bo dur ağaçlann arkasma gelince durdular. Burada onlan kimse göremezdi. Ercü mend, Sanihayı kollarının arasına aldı, bağrına bastırdı. Ağzınız Saniha, dedi; ağzınızdan hâlâ öpmedim. Saniha dudaklarını uzatn; fakat ağaçların öte tarafmda caddede yürüyen Sühanm sesini işittiği için korktu ve bu ilk firarî öpüşmede, bütün ruhunu sevgilisinin dudaklarına teslim edemedi. lArkası vvrl "Cumhuriyet,, in tefrikası 38 Abidin Daver DAV'ER Uzaklara gittiğim zaman size kokumdan gönderirim. Uzaklara gittiğink zaman siz beni unutursunuz. Bir akşam evvel yaptığı gibi yavaşça başını kendisine doğru çekerek yanağından öptü. Ne güzel kokuyorsunuz, saçlannız, boynunuz, yanaklarınız, hep «aşk gecesi» kokuyor. Saniha dedi ki: Bu sene yazın sonuna doğru me zuniyet alır, İstanbula gelirsiniz... O zaman... Merakla sordu: O zaman ne olacak? Kulağına iğilerek yavaşça devam etti: O zaman, kokumu daha yakından duyarsmız. Önce titredi, sonra şikâyetçi bir sesle: Fakat o vakte kadar çok bedbaht olacağım. Bunu düşünmüyor musunuz? Cevab vermeğe vakit bulamadı. Süha, önden onlan çağırıyordu. Hızh yürüye rek kumsala vaıdılar. Ötekiler kumlann üstünde oturuyorlardı. Bunlar da biraz öteye oturdular. Dalgın dalgın kumlarla oynıyan Saniha küçük bir çukur kazarak içine bir istiridye kabuğu gömdü. Ercümend onu seyrediyordu: Benim mezarımı mı kazıyorsunuz böyle... Sonra adeta vahşi bir zevkle ilâve elti: Güzel ellerinizle gömüleceğimi bilsem ölmekten zevk duyardım. Sesinin ahengi Sanihayı son derece müteessir etti. Birdenbire şehrin öbür ucundaki bakımsız, unutulmuş mezarlığı hatırladı, bir gece, kendisinin ebedî uykusunu uyumak istedığı kımsesızlerm, isimsiz kahramanlann mezarhğını... Fakat, Benim mezanmı mı kazıyorsunuz "böylet şimdi, küçük mezarlık, ona çok elemli, | Saniha, çağanozdan bahsetme, çok kasvetli geliyordu. Hayır, hayır, ar aklıma istakoz geliyor ve ağzımın suyu tık oraya gömülmek istemiyor, artık öl akıyor. mek istemiyordu. Bilâkis yaşamak isti Dört aydır hiç istakoz yemedik. Gö" yordu, sevmek ve aşkm zevkini tatmak zümün önüne, Beyoğlunda, Abdullaheistiyordu. Bu kederli fikirleri atmak için fendi lokantasının camekânında duran fırlayıp yerinden kalktı. Yüksek sesle sıra sıra muhteşem istakozlar geldi. Hele Ercümende dedi ki: mayanozlusuna bayılırım. Azizim Ercümend Bey, bu akşam Süha, sonra, ağzını şapırtatarak ilâve çağanozluk etmiyorsunuz. etti: Süha bağııdı: Saniha, belki üç hafta sonra, o is

Bu sayıdan diğer sayfalar: