20 Haziran 1936 CtrMHTJRÎYET Cihan sulhü için tek çare Turizm Bütün milletlerin biiyük ittifakını kurmalı! Sulh plânı ancak açıktan açığa kuvvete istinad ettiği takdirde müessir olabilir. Sade adaletin değil sulhun da askerlere ihtiyacı vardır Her taraftan, şu sulere de ihtiyacı vardır. alin sorulduğu işitili • Binaenaleyh, herhangi yor: «Harbin önüne bir müteamza karşı koy nasıl geçilebilir?» Bütün mağa azmeden memle öteki suallerin, bunun kctler, yirminci asrın büyanında sönük kaldığı yük ittifakı olacak bir itti muhakkaktır. Hemen fakı, vakit kaybetmeden her memleket kendi kenvücude getirmelidirler. dine bu suali sormakMana çıkmaz, sonu gel ta ve her memlekette, mez misaklar akdetme tehlikeli bir kaç mec ğe lüzum yoktur; sekiz zubla bir avuç menfaatkelimeden ibaret prensipe perest müstesna, nüfu bağlanmak kâfidir: «îçi sun muazzam bir ek mizden birine hücum e seriyeti sulha teşne buden, camiaya hücum etmiş lunmaktadır. Bütün cidemektir.» Başka bir mil han harbin, israftan, lete taarruz cür'etini gös Af. Winston Churchill harabiden, matemden ve ıstırabdan baş teren, bütün öteki milletleri karşısında buka bir şey olmadığını biliyor. Diyeceksi lacak ve bunların o kadar kuvvetle, o kaniz ki, sulh taraftarları ekseriyeti teşkii dar müttehid ve tâbir caizse, o kadar muhediyorlarsa, bu afetin karşısında niçin teşem bir surette ayaklandığını görecektitriyorlar? Enerjileri mi yok? tir ki, cinayet yolunda ilerliyemiyecek tir. Bununla beraber, bu endişeli kütleler, Güçlük, bu yeni ahidnameyi hakikate isteseler, kendi selâmetleri için her şeyi inkılâb ettirmektedir. Necaşinin mağluyapabilirler. Bunlar, yalnız demokrasi lerde kanun yapmakla kalmıyorlar, hat biyeti cesaretimizi kırmamalıdır. Haile ta diktatörlük boyunduruğu altında ya Selâsenin, muahedelerin kutsiyetinden şıyan memleketlerde bile, bir parça cesa beyhude yere bahsetmiş olması, şimdi de reti medeniye gösterecek olsalar hâdisatın menfamn melânkolisi içinde vakit geçircereyanını idare etmeğe dahi muktedir o mesi, cesaretimizden ziyade zekâmızın suçudur. Islahı icab eden şey müteaarlabileceklerdir. rızın tecziyesi prensipi değil, cezalandı Herkes harbden nefret etmekle beraracak olanların ruhudur. ber, herkes, onun gitgide daha ziyade Muhtemel mütearrızın, her memlekete yaklaştığını görmeğe boyun eğmektedir. göre çehre değiştirdiğine şüphe yoktur. Asnmızdaki bu feci tezad, tarihimizi, Nazariyeciler, bütün milletlerin, muha yahud devrimizin enkazını tetkik edecek sama ile ister yakından, ister uzaktan olan yannın nesillerine derin bir sır haalâkadar olsunlar, ayni derecede mes'ulilinde görünecektir. Istikbalin müverrih yeti taahhüd etmelerini istemektedirler. leri: «Nasıl olmuş ta, zekânın, tahsilin Fakat bu, beşerden, kabiliyetinin fevkinVe bu kadar sosyal meziyetlerin yüksek de bir şey istemek olur. Hayal âleminde bir dereceye çıktığı o geniş cemaatler, rauhakeme yürütmek değil, şu dünyayı en fazla korktukları fenalığın karşısında iyileştirmek istiyorsak, yalnız mahallî miâciz, zebun kalmışlar?» diyeceklerdir. saklar akdetmekle kalmayıp, müteaddid Muammanın anahtan, tek bir sulh «mes'uliyet mıntakaları» ihdas etmeliyiz. plânı mevcud bulunmamasındadır. Aklı Ilk bakışta, bu mıntakalar için üç sınıf başında sandığımız insanlar, aralarında tasavvur ediyorum: Müteaarrızın kom. r mutabık kalmağa muvaffak olamıyor şuları, mütearrızın bilvasıta komşuları ve lar; ötekiler, kendilerini paralamak tehuzak memleketler. didile karşılarına dikilen tehlikenin önünIşte bu müsbet yolda ilerilemek lâzımde hâlâ beyhude münakaşalar, kavgalardır. Bu esere karşı lâkayd kalmağa kimla vakit geçiriyorlar. Bu tehlike yaklaş senin hakkı yoktur. Çünkü, herkes, isti maktadır ve Avrupa, sonsuz bir kargaşayerek veya istemiyerek mukadderatını olık içinde; ölümden kaçmak için binbir na bağlamıştır. Istikbal harbi hiç kim çare düşünülen bir Babil kulesini andırıseyi esirgemiyecek ve en uzak milletleri yor; halbuki. bunun bir tek çaresi varbile, cehennemî girdibadı içine sürükliyedır. cektir. Bazan sulhun «gayrikabili inki Fakat günler biribirini takib «diyor, sam» olduğundan bahsediliyor; şu halde yavaş yavaş uçuruma doğru kayıyoruz. harbin de, taksim kabul etmiyeceğini Bu uçuruma ebediyyen yuvarlanmaktan, düşünmeli, ve hayatın ölüme karşı zafer bizi, ancak enerjik tedbirler kurtarabilir. kazanması için yegâne ihtimal olan o büPratik tedbirlere ihtiyac vardır; çünkü yük ittifakı yaratmak üzere, vakit kayhissî hitabelerden, ve akademik nutuk betmeden, î«* kovnlmahvız. lardan artık gına getirdik. Binaenaleyh, yapılacak şey, pratik olan şeyle pratik olmıyanı tayin etmektir. Buntın tarifi kolaydır. Sulh plânı, ancak açıktan açığa kuvvete istinad ettiği takdirde müessir olabilir. Müteaddid mil letlerin bitaraf vaziyet almalan, onlan modern harbin fecayiinden masun kılmıyacak, bilâkis, muhasamayı tacil edecektir. Emniyet, ancak, bütün sulhperver milletlerin, silâh bakımmdan üstünlüğü, inkâr kabul etmez bir surette kendi ellerinde bulundurdukları gün kat'î olarak tahakkuk etmiş bulunacaktır. Bu milletler, ayni muazzam fedakârlıklan yapmağa muktedir olmalı ve icabında, şimdiye kadar muharib milletlere hâs olan şiddetle hareket etmesini de bilmelidirler. Adalet, yalnız terazi ile kaldığı takdirde mahvolmuş demektir, onun eline kılıc da vermek lâzımdır. Bugün, sulhun, asker Otelcilik sanayii Malumdur ki turizmin inkişafına ya nyacak amillerden birincisi memlekette otelciliği ıslahtır. Bizde otelcilerden ekserisinin asrımızda otellerin nasıl işletildiğine dair behreleri, turizmin ihtiyaclarından, otelciliğin teknik cihetlerinden haberleri yoktur. Beynelmilel Otelcilik Ittihadlarınm vücudünü bilmezler ve bunlar tarafından neşrolunan gidlerde yalnız tek bir otelimizin ismi vardır. Ha böyleyken tesadüfen arasıra gelen ecnebi ziyaretçileri de farkına varmıyarak pişman ederler. Otelciliğin profesyonel menfaatlerini ve bu meslek sahiblerinin her sahadaki ihtiyaclarını müdafaa ve engelleri ber taraf edecek tam manasile bir teşekkül bizde henüz yoktur. Bu vazifeleri görmek için evvelâ her memlekette millî otelciler cemiyeti vardır. Bunlardan maada bir de international otelciliği alâkadar eden bütün meseleleri tetkik ve hal vazifesile kurulmuş beynelmilel associationlar vardır. Bun lardan birisi merkezi Londrada bulunan ve kırk sene evvel teşekkül eden Bey nelmilel Otelcilik îttihadıdır. Bu ittihada 22 hükumetin otelciler cemiyeti dahildir. Diğeri otel sahibleri, müstecirleri, mü dürlerinin dahil olduğu Beynelmilel O telciler îttihadıdır. Millî Otelciler cemiyetlerinin pek mühim vazifeleri olup bunlar da: Otelcilikle münasebeti olan her mev zuun tetkikile bu san'ata taalluk eden kanunlann tanzimine yardım, trafik meselelerini, ticareti, diğer iktısadî meseleleri otelciliğe taalluku bakımından tet kik etmek, turizm, otelciliğe dair anketler yapmak, mıntakavî ve mahallî teşkiâtla profesyonel organizasyonu inkişaf ettirmek, otelcilik hakkında mecmua ve rehber neşretmek, personel yetiştirmek, reklâm yapmak, memleket otelciliğinin kalkmmasım temin ve gayrimeşru rekabetleri bertaraf etmek için azasınca riayeti mecburî olan kaideleri ve fiatlan tesbit etmek, dürüst hizmet edenlere mü kâfat vermek... ilâh. gibi. Maliyet fiatlannm ucuzluğu Devlet endüstrisinde nasıl temin edilir? İktısad Vekilimiz bu mühim meselenin çok etraflı bir izahını yapıyor Alım kabiliyeti ve istihlâkin artma sı bakımından endüstride maliyet me selesi; ekonomik kalkınma plânının tatbikındanberi devletin hassasiyetle üzerinde durduğu bir mevzu olarak karşımıza çıkmaktadır. Kamutaym yaz tatiline girmeden evvel çıkardığı <endüs triel mamulâtın maliyet fiatlarım kontrol> kanunile devletin bu büyük mevzu üzerindeki alâkası formülleşmiştir. Acaba maliyet fiatlannm ucuzlatıl masında devlet endüstrisinin hissesine düşen nedir ve devlet millî ekonominin temeli olan kendi endüstrisinin mamulâtını halka uctız ve alım kabiliyetine uygun olarak vermek için ne düşün mektedir? Bunu, Ekonomi Bakanımız Celâl Bayar şöyle anlatmaktadır: < Maliyet fiatı, rasyonel çalışmamızın, kurduğumuz fabrikalar ve attığımız sanayi adımının muvaffakiyeti için en büyük ve esaslı bir noktadır. Milletin bize dişinden ve tırnağından arttırarak verdiği paralarla memlekette gene milletin menfaatini gözeterek müesseseler kurmağı istiyoruz. Bun ların bugün için olduğu kadar yarın için de işler ve teknik esaslara dayanır birer müessese olmaları lâzımdır. Biz, bu meseleyi temin edemezsek ikinci bir masrafa katlanır, bunları tashih etmek mecburiyetinde kalırız. Bunu da yapamazsak, memlekete birer baş belâsı hediye etmiş oluruz. Bu kabil işlerden ken dimizi tenzih etmek istiyoruz. kette bu adedde mühendisimiz yoktur. Sanayi hareketimizi diğerlerile mu kayese ettiğimiz zaman eleman ve tecrübe noktai nazarından nekadar dikkate muhtaç olduğumuzu tebarüz ettir mek istiyorum. Hamdolsun, bizim vücude getirdiğimiz eserleri yaptıktan sonra nasıl işleteceğiz diye tereddüd dahi vaki olmamıştır. Fabrikalar kurulmuş ve derhal işlemeğe başlamışlardır. Esaslı olarak kurulan, meselâ Almanyadaki bir fabrika dahi, maliyet fiatı nın ne olacağını ilk senelerde kat'iyet le tayin edememektedir. Amelenin li yakati, muntazam çalışması ve maki nelerin arızasız işlemesi derecesi ve sair hususlar buna mâni olmaktadır. Bir fabrikanın hakikî maliyeti ancak iki, üç seneden sonra meydana çıkabilir. Maliyet fiatlarında hassasiyetimizi tahrik eden diğer bir nokta da eşya fiatlannm mübayaa kabiliyetile tev'em olmasıdır. Şeker bize iyi bir fikir ver miştir ve tecrübe göstermiştir ki, fiat inince yüzde kırk nisbetinde bir istihlâk tezayüdü olmuştur. Gelecek sene şekerden beş kuruş daha tenzilât imkânım bulursak istihlâk miktarının daha yükseleceği muhakkaktır. Bu suretle bir, iki fabrika daha kurmağa muvaffak ve mecbur olacağız, demektir. Pamuklu fiatlan, bugünkü satış fiatlarile her şeyden evvel milletimizin mübayaa kabili\etinin fevkindedir. Bugün maalesef köylümüzün mühim kısmı giyinmeğe muhtacdır. Eğer biz pamuk luyu daha ucuza mal ederek köylüye satabilirsek köylünün giyinmesini te min etmekle beraber memleketin millî ekonomisine büyük hizmet etmiş ola cağız. İktısad Vekâleti, Mecliste söylediğim gibi, sınaî etüd bürosu işinin peşin dedir. Ipliklere aid olan tetkikat bit miştir. Mensucat kısmına aid olan tetkikatı da iki aya kadar bitireceğimizi ümid ediyoruz. Bu meseleye kat'î bir karar vereceğiz. Kat'î, dediğimiz zaman, esas prensi pimizden ayrılmıyacağımızı ifade et mek isterim. Bu işe sermaye ve emek veren müesseselerin haklan da düşü nülmek lâzımdır. Bu işte aferine ve hatta ekseriyetin alkışlarma kapılmı yacağız. Mutedil, normal hareket ede ceğiz.> Borclar bağışlatan sevgi! orc, yiğitin kamçısıdır, derler. Bu söz, borcdan kurtulmak için usanmadan çalışmak za ruretine telmih olmak itibarile doğrudur. Yoksa borcu güzelleştiren, sevdiren bir vecize değildir. Böyle bir vecizenin atalar ağzından çıkması nasıl tasavvur olunabilir ki tarih, ilk çağ bordularım köle olarak pazarlarda satılırken gördü ve borda hürriyet, nurla zulmet gibi zıd sayıldı. Bununla beraber insanlar, hatta dev letler borcdan kurtulamamışlardır. Yor ganına göre ayağını uzatamıyanlar, kendi yağile kavrulamıyanlar ferd ve cemiyet olarak her devirde görülegelmiştir. Garib olan taraf, borcun biraz da zen ginler tarafından yaratılmasıdır. Bol para, bol tamah uyandırdığından birçok insan ve birçok banka tellâl çağırtarak, keşkül açarak ve bazan da yalvararak borclanacak kimse aramağa koyulmuş lardır. Hüner, bu altın ağa düşmemek tedir. Fakat dünya hali bu. Herkesin gelirile gideri denk olmaz. Bir gün öbür güne uymaz. Bu vaziyette de bordan maktan başka çare bulunmaz. Demek ki borc, ağır bir yük olmakla beraber, ayıb değildir. Nitekim medeniyet ilerledikçe, duygular inceldikçe borcluya karşı kanunlar da şefkatli görünmeğe başlamıştır. Bugün borc için adam satılmak şöyle dursun, hapis karan bile verilmiyor. Bununla beraber borcunu ödeyemi yen bir talihsizin alacakh önündeki vaziyeti gene pek acıklıdır. Ben böyle bir durumun şahidi oldum, borc için satla mıyan, hapse atılamıyan hürriyetin nasıl ağlatıldığını gördüm. Uzun uzun seyrettiğim bu sahnenin bende bırakacağı iz belki sürekli bir elem olacaktı, fakat bir kahkaha ve bir inşirah oldu. Nasıl mı, diyeceksiniz? Müsaadenizle enlatayım: Alacakh gene ve güzel bir bayandı, kendi ayarında bir de yardakçısı vardı, ikisi bir ağızdan borclu kadını sıkıştın yorlar ve icrayâ gidip yatağmı, yorga • • nını sattıracaklarını söyliyerek korkutu yorlardı. Borclu boyuna yalvarıyordu, gene bayanın anasma, babasına ve yavrulanna and verip üç beş günlük mühlet istiyordu. Alacakh hissiz görünüyordu ve şu tek cümle ile bu ağlıyan yalvanşlan geri çeviriyordu: Kimin başı için dersen de, nafile. Ya para, ya haciz!.. Münakaşa böyle sürerken alacaklının arkadaşı birden gülümsedi, borclunun işitemiyeceği bir sesle fısıldadı: Ya ötekinin başı için derse ne yaparsın? Şimdi o da fıkır fıkır gülüyordu. Borclu, azgın çehrelerin yumuşadığını görünce ilkin şaşırdı, sonra düşünür gibi oldu ve daha sonra neş'elendi, alacaklının elinden borc senedini kurtarmış gibi bir sevincle ellerini açtı: Sevgilinin başı için, dedi, bir hafta mühlet!.. Onlar artık atışmıyorlardı, tatlı tatlı konuşuyorlardı. Ben de gülüyordum. Çünkü aşkm herşeye galebesini bir kere daha görmüştüm. Meğer sevgi, alacaklılan yumuşahr ve borclan bağışlatırmış! Bizden evvel sanayi hareketi vücude getiren memleketlerde zarurî hatalar vaki olmuştur. Bizzat bu hatalarını cesaretle bize ifade etmişlerdir. Son ziyarette bulunduğum bir memlekette 2530 milyon lira sarfederek kurulmuş bir fabrikayı gezerken bana denilmiştir ki: «Tam üç sene bu fabrikayı nasıl işlete ceğimizi bilemedik. Kurduk, fakat al Bunlardan maada cemiyetler azalan ından kalkamadık. Ancak şimdi görü na hususî birçok menfaatler temin et roruz ki muvaffakiyetle işletiyoruz; mektedir ki burada bunları sayıp dök fabrikayı tevsi için de tedbirler alıyo ruz.> meğe imkân yoktur. Bizde bu mühim vazifelerin hiç ol mazsa bir kısmını görebilecek kuvvette bir otelcilik cemiyeti teşekkül ettikten ve iyi işlemeğe basladıktan sonra bu cemiyetin diğer memleketler gibi yukanda zikri geçen beynelmilel ittihada federe olması ve bu suretle beynelmilel mevcudiyetini tesbit etmesi elzemdir. Zannediyoruz ki otelcilik sanayiinin inkişafı için yapılacak işlere bu cihetten başlamak lâzımdır. Yoksa daha birçok zaman geçer ve otelciliğimiz ve netice itibarile turizm kalkınamaz. Biz, diğer bazı memleketlere nazaran, bilhassa sanayide daha tecrübeli ve bilili olduğumuzu iddia edemeyiz. Bir bü yük fabrikayı gezdim. İçerisinde altı yüz tane mühendis çalıştığım söyledi' ler. Hiçbir şeyi kıskanmadım, sade bu mühendis adedini kıskandım. Bugün fabrikalarımızda değil ,bütün memle (Ulustan) Parti Hükumet işbirliği [Baitaraft 1 inci sahljede] ŞÜKRO ALI BEY Ocağa düşerek yandı Bursa (Hususî) Cihangir nahiye sinin Bağlı köyünde 55 yaşında Meh med oğlu Emin isminde bir ihtiyar, evinde kimse bulunmadığı sırada eski denberi müptelâ olduğu bir sar'a nö beti neticesi ocakta yanan ateşin üze rine düşerek yanmış ve ölmüştür. W1STON CHURCHtLL Balkan matbuatı arasında birlik Atina 19 (A.A.) Gazeteler, Balkan Antantı matbuat nizamnamesinin tasdiki münasebetile bunun ehemmiyetını tebarüz ettirmektedirler. Eleftron Vima diyor ki: «Nizamnamenin imzası Balkan An tanü devletlerinden her birinin matbuatının diğerlerine karşı olan vaziyetlerini değiştirecek değildir. Çünkü Balkan matbuatında iyi anlaşma ve teşriki me sai fikri ötedenberi hâkim bulunmakta dır. Bununla beraber Balkan Antantı Matbuat Birliği gazeteler arasında daha sıkı bir teşriki mesai ile bu iyi anlaşma fikrini daha ziyade taazzuv ettirecek tir. Suriyeye yapılan ihracat Suriye gazetelerinin verdikleri ma umata göre 935 senesinde Türkiyeden Suriyeye bir milyon 757 bin liralık mal girmiş, buna mukabil 213 bin liralık mal gönderilmiştir. zurumda Osman (Malatya), Denizlide Hamdi (Denizli), Balıkesirde Lutfi (Kü •feahya), îemirde AvmDoğftR (Yozgad), Istanbulda Hilmi (Seyhan), Kocaeli de Halil (Zonguldak), Kayseride Reşid Ozansoy (Kayseri), Konyada Bekir Kaleli (Anteb), Maraşta Halil (Bur dur), Samsunda Ali (Samsun), Seyhanda Hörkeören (Balıkesir), Zonguldak ta Mithat Altıok (Zonguldak). Mahallince müntahab saylav başkanar da: Çanakkalede Veli (Kayseri), Bursada Sadi (Bursa), Eskişehirde Osman (Eskişehir), Gazi Antebde Asım (Anteb), Kastamonuda Tevfik Aslan (Kastamonu), Kırşehirde Mehmed Seyfi Eli (Kırşehir), Malatyada Hilmi Taner (Malatya), Sıvasta Hikmet Dişçi (Erzincan), Tekirdağda Ekrem Pekel (Yozgad) idi. isle görüşmüş ve Parti işlerini devir ve teslim almıştır. Muhiddin Üstündağ, bugün Parti teşkilâtma: bir "tamim göndererek tstan bul Vilâyet Parti heyetinin kendisi ta rafından idare edileceğini, Parti men sublarına bildirecektir. Muhiddin Üstündağ, dün kendisile görüşen bir muharririmize demiştir ki: « Parti riyasetinin tarafımdan ifası için bugün emir aldım ve Parti merkezine giderek işleri tesellüm ettim.> Valiler toplamyor Milletler Cemiyeti îktısad konseyi toplamyor Milletler Cemiyeti iktısad konseyi 29 haziranda Cenevrede toplanacakhr. Dünyanın maruf sekiz iktısad âlimı bu kongreye çağınlmıştır. Bu meyanda Istanbul Üniversitesi iktısad ordinaryüs profesörü Röhke de vardır. Suzanla Madam da evvelâ birbirle rine, sonra Şadiye baktılar. Sabahatin, ölen hayali için ağladığmı pek iyi bilen serseri, alnı daima iki avcunun içinde, hiç kımıldamadan oturuyordu. Kızın aklmda bir zonı olduğundan şüphe eden Suzan, biraz iğilerek: Kim ölmüş? diye sordu. Sabahat yaşlı gözlerini ona doğru kaldırarak, sakin, makul ve tabiî bir bakışla cevab verdi: Siz bilmezsiniz. Benim... zihnimde bir hayalim vardı. Bu sözden hiçbir şey anlamıyan ev sahibi, Suzanın kolunu tutarak bağırdı: Tilei? Suzan omuzlannı kaldırarak, rumca: Ben de anlamıyorum, dedi. O sırada Şadinin sesi yükselmişti: Yedincisi... Her ayın son haftasında hiçbir kadının sözüne inanmamaktır. Bugün ayın son haftası içindeyiz. Şadi bu son nasihatle Sabahati Su zanin herhangi bir münasebetsir ifşasına karşı garanti etmeği denemiştL Vali Muhiddin üttündağ da dün yeni vazifesine başladı Vilâyet Parti riyasetinin, İstanbul Vali ve Belediye reisi Muhiddin Üstündağ tarafından deruhde ed:lmesi hak kındaki emir, dün gerek Valinin şahsına, gerekse Parti eski reisi Adana saylavı Hilmiye tebliğ edilmiştir. Bu teb igat üzerine Muhiddin Üstündağ, saat onda Parti merkezine giderek. eski reSabahat yerinden kalktı ve odadan çıktı. Bu sefer Suzan onunla beraber gitmemişti. Odada kaldı. Şadi Sabahatin uzaklaştığma emin olur olmaz ağır ağır başını kaldırdı ve Suzanla göz göze gelerek: Bir çuval inciri berbad etme u lan... dedi, lâkırdıyı yanlış anladın. Kız başkasını seviyor. Kör mü gözün? Ve Suzanı kolundan iterek, kuvvetli bir nefesle ilâve etti: Haydi git, kızcağızı yalnız bırakma, ben de biraz sonra geliyorum. Ermeni kadını Şadinin ne derece doğru söylediğini meharetle kontrol etmek için Sabahatin yanına gitti: Ne oldunuz? dedi, ben bir şey anlamamışım... Öldü dediniz, kimmiş bu ölen? Kız hiç şüphe vermiyen masum ba kışlarile: Pederiniz biliyor, o anladı, size de anlatsın, dedi. Bir... Sevda meselesidir? Nedir? Sabahat önüne bakarak ve masa ör * Ankara 19 (Telefonla) Uhdelerine Parti başkanlığı vazifesi de verilmiş olan valiler mıntaka mmtaka toplantıya çağırılmaktadır. Bu toplantılarda valilere Parti Umumî kâtibi tarafından Parti işleri hakkında direktifler verilecektir. İlk toplantı bu salı günü Ankarada yapaılacaktır. 24 vilâyetin valisi şehrimize davet edildi. İkinci içtimaın Izmir mmtakasma dahil valilerin iştirakile perşembe günü İzmirde yapılması muhtemeldir. Parti Umumî Kâtibi, Dahiliye Vekili Şükrü Kaya bunun için çarşamba günü İzmire hareket edecektir. Bundan sonra Edirnede Trakya mıntakası valileri toplanacaklardır. tüsünün püsküllerile oynıyarak: Gibi bir şey! dedi. Suzan fazla ısrar etmemişti. Yalnız bu kadarı Şadinin haklı olduğunu gösteriyordu. Demek bir sevda meselesi var. Kâfi. Şadi görününciye kadar zaman sıkm tılı bir sessizlik içinde geçti. Sabahat bor cunu sormuştu. Suzan Şadiden aldığı talimat üzerine: Yoktur! dedi. Sabahat hayret ve itiraz ederken içe • riye Şadi girdi. Sessiz bir münakaşanın önüne geçerek Sabahati evden çıkardı: Memnun musunuz? dedi. Son derece! Bilseniz şeyh ne gü zel şeyler söyledi, hem de haberiniz var mı, artık... Şadi birdenbire onun sözünü kesti: Artık, dedi, rica ederim, bana bu jeyhten, kızmdan, filândan bahsetmeyi niz. Sizin hatınnızı kırmamak için son defa bir kere daha buraya gelmenize delâlet ettim. Artık bu son. Ben sizi başka jeyler konuşmak için bir kere daha görmek istiyorum. lArkast var\ Af. TURHAN TAN Belçikada grevciler zabıta iîe çarpışıyor IBaş taraft 1 inci sahliede] rarname neşretmişlerdir. Bu kararnams, askerî memurlara fevkalâde ahvalde halkm iaşesini ve umumî servisleri temin için ihtiyaç hissettikleri her şeyi harb tekâlifi suretile almağı emretmektedir. Cumhuriyetin tefrikası: 38 Yakalanan tahrikâtçılar SERSERI Yazan: Server Bedl «Altincısî, bu nutkanlığı yavaş yavaş bırak. Onun müsebbibi zinhar burnun daki hastalık değildir, senin sevdiğin bir hayaldir. O hayali öldür. «Yedincisi,.. Fakat Şadi bu yedinci nasihati söy lemeden evvel Suzan ayağa kalkmış ve öfkeden gerilen bir vücudle tül perdeye doğru koşmuştu. Bütün bu nasihatierle Şadinin Sabahate karşı duygusunu ve emelini anlıyan kadın, ansızın ruhunu çalkalıyan bir kıskançlıkla ileri atılıyordu. Fakat arkasında bir ses duyarak ba§mı çevirdi: Sabahat, secdeye yatar gibi minderin üstüne kapanmış, hıçkırarak aglıyordu. Hep kapının eşiğinde duran ev sahibi kadın koftu ve üstüne bir fenalık geldiğini sanarak onu yerden kaldırmak istedi. Olduğu yere oturan kız, yüzünü a vuclan içine kapıyarak ve sesi ağzmdan ziyade genzinden gelen hıçkırıklar arasında tekrarlıyordu: Oldürdüm... Onu öldürdum... Hemen «öl!» dedim, öldü... Fakat çocukluğumdanberi beraberdi o benimle... Şadi hiç vaziyetini bozmamıştı. Suzan bu sözleri duyunca arkasını döndü ve kıza doğru yürüyerek, yukarıdan aşağı hayretle baktı. Sabahat tekrarlıyordu: Hem de ne çabuk, ne güzel öldü. Kuş gibi. Fakat bana nasıl baktı... Son bakışı... Ah o son bakışı..» Liyej 19 (A.A.) Ameleyi ayarttnak ve ayni zamanda şiddet istimal et mek gibi hareketler çoğalmaktadır. Elektrik santrah amelesini ayartmak için yapılan bir teşebbüsün önüne jandarma • lar geçmişlerdir. Jandarmalar, yedi kişiyi tevkif etmişlerdir. Fabrikaların önünde polis tarafından yapılan baskınlar esnasında otuz iki tahrikâtçı tevkif edilmiştir. Bunlann otuzu Liyejli değildir. Bir itilâf Brüksel 19 (A.A.) Patron ve işçî delegeleri Başbakan van Zeelandm ri yaseti altında toplanmış ve bir anlaşmaya varmıştır. Işçi mümessilleri bu anlaş mayı teşkilâtlarına tavsiye edecekleri vadinde bulunmuşlardır. Kaunasta örfi idare Kaunas 19 (A.A.) Umumî grev dolayısile örfî idare ilân edilmiştir. Her türlü geçid resimleri ve toplantı lar yasak edilmiştir. Hiç kimse akşamın onundan sabahm beşine kadar evinden dışan çıkamıyacaktır.