4 Nisan 1936 CUMHURİYET Tramvaylarda izdihamm izalesi intıbalar Şehrin umumî telefon merkezine ihtiyacı var M Aktarma bilet usulü faydalı olabilir Ayni biletle tramvaydan tünele, oradan tekrar tramvava srirmek kabil olursa... 'V Devam eden münakaşa f ı Bir salonda tesadüfen şahid olduğu muş her şirket şüphe yok ki müşterile muz tramvay münakaşası neticesi ola rine azamî kolaylığı ve rahatlığı ver rak başlica iki nokta nazari dikkatimızi mek ister. Fakat, bu, kâr ve zarar de nilen hududlar içine sıkıştırılmış bir arcelbetmişti. Biri kadmların erkekler arasında yer zudur. Şırket direktörü sıfatile iki vabulmak için çektikleri müşkülât.. Bu zifeniz var: nu son yazımızda gözönüne koymağa Biri halka hizmet etmek, diğeri mençalıştık. faatlerinin vikayesi maksadüe paralarıGöze çarpan ikinci nokta, salondaki nın işletilmesini size tevdi etmiş olan baylardan birinin ortaya attığı «aktar aksiyon sahiblerine kâr göstermek mecburiyeti. Kâr ve kazanç olmazsa şirket ma bilet» meselesidir. Bizde tramvaylarda «rahat gitmek> yaşayamaz. Yaşayamıyan şirketin tranı demek ekseriya bir kayış parçasına ya vaylan da hiç yürüyemez olur! Görüyorsunuz ya! Vardığınız netice pışarak tramvay tavanına bir kolumuzla asılı gidebilmek şeklinde tecessüm şudur: Aktarma bilet usulü her halde eder, denilse mübalâğa sayılmamalıdır şirket için kârlı bir iş obnıyacak ki bu kadar faydalarına rağmen bunu tatbik ve buna kimse darılmamalıdır. Bu elim vaziyette, ister istemez, her etmiyor. Bu «kârlı olmıyacak» sözü defasmda düşünebildiğiniz ancak şu kontrolu bizim elimizde olmıyan bir dur: Bu derde, bu sıkıntıya nasıl çare rakam meselesidir. Kânn bugünkü va ziyete göre azbğı manasına gelebildıği bulmalı? En kestirme çare tramvaya binme gıbi sermayeden ziyan şeklinde de gömek. Bu kabil değil. Mesafeler uzak. 0 rünmesi kabildir. Binaenaleyh, ne yalnız Belediyenin halde otomobil sahibi olmak veya hiç ve ne de yalnız Şirketin halledemediği olmazsa taksi ile gidip gelmek... Kese bu meseleyi tramvay arablannı artır niz buna müsaid değil. Çarnaçar gene tramvaya muhtaç mak, otobüs işletmek meseleleri gibi kaldığmızı anlayınca mesleğiniz ne o hükumet, Belediye ve Şirket işi olarak lursa olsun siz kendinizi tramvay mü burada bırakmak rve bu aktarma bilet hendisi, Tramvay şirketi direktörü, Be imkâm bulununcıj a kadar başka çare lediye reisi farzetmek ve bu salâhi ler aramak mecburiyeti karşısında ka sıfatmızla Istanbul tramyajları i| hrsınız şine çare aramak mecburiyetini, h'is I Aktarma btlei yennm fcsedersiniz. Aklmıza g e l e n l a f t v i ç i f ^ l diye kadar tetkik etmediğiniz bu şu' îşittiğimize göre, aktarma bilet yerine Tramvay Şirketi buna yakın bir tarz <aktarma bilet> meselesi kalıyor. düşünüyormuş. Meselâ Bebekten hareEminönünden Şişliye mi gitmek Lsti ketinizde «İstanbul> diye bir bilet ala yorsunuz? Muhakkak doğru Şişliye gi caksınız. Bebek tramvayı Eminönüne den bir tramvayı beklemeniz icab et kadar gider. Siz bilfarz Beyazıda git mez. mek istiyorsunuz. Eminönünde Beya önünüze gelen ve daima içinde otu zıda giden diğer bir tramvaya binecekrabilecek yer bulunabilen meselâ Fa siniz. Bebekten aldığmız bileti göste tih Beşiktaş tramvayına binerdiniz. rerek başka bir bilet almak masrafın Biletinizi Şişli için alırdmız. Karaköy dan kurtulacaksınız. de inerdiniz. Ayni biletle ya başka bir Görüyorsunuz ki bu da <bir nevi tramvaya veya tünele biner, oradan da Şişliye giderdiniz. Bu işinize gelmezse aktarma bilet> tir. Fakat bir istikamet meselâ bir Sirkeci Taksim tramvayile için kullanılabilir. Yoksa Bebekten BeyTaksime çıkardımz. Oradan gene ayni oğluna bir aktarma alamıyacaksmız. biletle Şişliye giden bir tramvay bul Veya biz böyle ankyoruz. mak kolay. Bebekten Beyoğluna veya Bu şekilde de olsa, yani <bir istika Beyazıda gitmek için de bunu çok faymetli aktarma» tarzı da olsa izdihama dalı bulurdunuz. Bslediyenin yerinde olsanız bu usulü bir dereceye kadar çaresaz olabileceğiderhal tatbik etmek isterdiniz. Kârlı ni ümid ettiğimiz için bunun, bir gün vey» zararlı olduğunu düşünmeğe lü evvel tatbikmı arzu etmemek kabil dezum görmeden tatbik etmek istersiniz. ğildir. Zararh da olsa halkın ve şehrin men faati namma yapılması lâzım bir iş. ADLtYEDE Tramvay izdihamı ortadan kalkacak ve böylece tramvayların daha süratle gitSabık Silivri jandarma kumanmesi de temin edilmiş bulunacak. Evet, Belediyenin yerinde olsanız budanının muhakemesi nu yapmak istersiniz. Fakat tramvay Sabık Silivri jandarma kumandanı Celar imtiyazlı bir şirketin elindedir. Şirketin mukavelesi buna müsaid midir? mal hakkında adlî vazifesini ihmalden Müsaid olsa bile şirket için kârlı mı, dolayı görülen lüzum üzerine dava ika zaralı mı olur? Bunlan tetkik etmek ve me edilmiştir. Dava dün Ağırceza mahbilmek lâzım. Tramvay şirketi direktörü sıfatile bu kemesinde görülecekti. Fakat Cemal şinv usulü tatbik etmek istersiniz. Halka hiz di Diyarbekirde olduğu için duruşma vamet ederek para kazanmak için kurul pılamamiîtır. Ayni biletle Tünelden çıkıp tramvaya binmek kabil olsa!.. Bundan birkaç hafta evvel geceyarı sından sonra Osmanbeyden telefon et mek istiyen bir arkadaşın uğradığı müşkülâtı bu sütunlarda yazmiştım. Bugün de bir zatın bana anlattığı hikâyeyi nakledeceğim: « Ben Fatihte oturuyorum. Şişlide oturan pek samimî bir dostum vardır. Bu dostum Kumkapıda bir iki ev sahibidir. Geçen akşam evimin penceresinden bir Fransız gazetecilerinden Edouard Helyangın gördüm. Yangmm Kumkapıda ol seyin, îngiliz muharrirlerinden «Ward duğunu tahmin ettim. Tahkikatım da bu Price» e hitaben yazdığı açık mektubu tahminimin doğru olduğunu meydana çı 31 mart tarihli sayımızda neşretmiştik kardı. Kumkapıda bir yangın olduğunu «Ward Price» in bu mektuba verdiği ceöğrenince hemen dostuma telefon etmek vab üzerine, Fransız muharriri kendisine lâzım geldiğini düşündüm. Saat dokuzu hitaben ikinci bir açık mektub neşretmiş flteçeli epey bir zaman olduğu için Fatih tir. Fransız ve îngiliz efkân umumiyeleri te açık bir dükkân yoktu. Bir tek eczane arasındaki ihtilâfı göstermek itibarile bi vardı. Bu nöbetçi eczaneye gittim. Tele rincisi kadar şayanı dikkat olan bu ikinci fon etmek istediğimi söyledim. Eczacı mektubu da okuyuculanmıza takdim edi«benim dükkânımdan telefon edemezsi yoruz: niz» dedi. Sebebini sordum. «Saat ondan «Ward Priceten, uzun ve dostane ifasonra buradan telefon edilemez. Cereyan deli bir mektub aldım. Bu mektubda ya kesilir» dedi. Bunun çocukça bir bahane zılı cümleler, yalnız, bir eski arkadaş olan olduğunu anladım. Anladım ar.ıma, res benim hakkımda, belki bütün Fransız milmî telefon konuşma merkezi olmıyan ve leti hakkında en halis ve eminim en samihususî bir müessese olan bu eczanenin sa mî muhabbet duygularile dolu. hibine, hususî telefonundan istifadc et Maalesef bu mektub bana yeni birşey mek için cebredcmiyeceğimden Şehzade öğretmiş değildir. Ayni zamanda, benim başına kadar sağa, sola başvurarak iler de, «Ward Price» e mektub yazmakla, ledim ve telefon bulamıyacağımı anlıya bütün arzuma rağmen kendisine yeni bırrak bir otomobile binip Şişliye kadar şey öğretmiş olmadığım sabıt oldu. gittim. Telli değil, telsiz telefonun en e Zira, mesele, mütekabil samimiyetimizhemmiyetsiz bir alet haline girdiği bu asır den, mütekabil hüsnüniyetimizden şüphe da Istanbul gibi büyiik bir şehrin hemşe etmek değil, Fransız efkân umumiyesile rilerini (telli telefon) nimetinden mahrum îngiliz efkârı umumiyesi arasında gözle etmemek lâzım değil mi?.. rimizin önünde kazılmakta olan ve sulAvrupa şehirlerinde olduğu gibi bizde de sabahlara kadar işliyen otomatik telefon aletlerinin bulunduğu umumî konuşma yerlerine şehrin ihtiyacı vardır. Tele] fon şirketinin senelerce ihmal etmis o duğu bu kolaylıktan Telefon müdiriyerinin Istanbul halkını daha uzun bir müddet mahrum etmemesi nekadar şayanı temennidir.» Geçenlerde benim müşahede edip yazdığım, ve bugün de bir başka insaıv'ın dinlediğim bu iki hâdise hakikaten şayanı dikkattir. hun, içine yuvarlanıp mahvolması muhtemel bulunan çukuru görmek ve derinliğini iyice ölçmektir. «Ward Price» mektubunda bana di yor ki: «Diyar diyar dolaşan gazete muharrirleri arasında mevcud dostluklar, milletler arasında da aynen cari olsaydı dünya çok daha bahtiyar olurdu.» Ben de bu fikirdeyim, fakat, harb ve sulh gibi meseleler mevzuu bahsolunca, keyfi yerinde bulunmanm kâfi gelmediğini söylersem, o da benim bu fikrimi kabul etmelidir. Yol arkadaşlannm, icabmda, birbirine bir sigara, yahud bir viski ikram etmesi güzel şeydir. Fakat bu, vahim vaziyetlerde, hakikati açıkça konuşmağa mâni teşkil etmez. Geçen gün yapmak istediğim bu idi. Maksadım, birkaç kelime ile şunu anlat ingiliz dostluğuna artık inanmıyoruz Ne alıyorlar, ne alırlardı? Avrupada henüz yaşıyan tahtlar için milletler hazinesinden verilegelen yıllık paralann yeni bir cetvelini gördüm. Bizim paraya göre yapılan bu cetvelde krallann tahsisah şöyle gösteriliyor: İngiltere Kralı Üç milyon lira. Yugoslavya Kralı İki milyon dört yüz bin lira. Belçika Kralı îki milyon yüz bin lira. Felemenk Kraliçesi Bir milyon be§ yüz bin lira. İtalya Kralı Bir milyon iki yüz elli bin lira. îsveç Kralı Dört yüz bin lira. Danimarka Kralı Üç yüz yirmi bin lira. Norveç Kralı îki yüz yirmi beş bin lira. Lüksemburg Grandüşesi Yetmiş, bin lira. Bulgar Kralı Yetmiş bin. Onyedinci asrın ortalarına doğru ka leme alınmış ve «Eyyubî Kanunnamesi» adı verilmiş olan malî bir risalede de şu malumatı görüyoruz: «Senede altı kere yüz bin altın âlempenah padişaha ceb harçlığı tayin olun muştur. Bundan başka saray ahçılanna, helvacılanna (sayılan 551) her yıl 20,885, bostancılara (sayılan 947 nefer) yüz kırk üç bin iki yüz kırk ve saray hademesine yüz yirmi sekiz bin, dördü Yahudi olan on sekiz saray hekimine altmış bin; meyzin, şahinci, peyk, mimar gibi İ5yarlara elli bin altm verildiği gibi Ragoze Cumhuriyetinden gelen on iki bin beş yüz altın vergi de padişaha sunulurdu. Saraym mutfak, ahır, odun, kumaş ve kürk masraflan bir buçuk milyon altın tutup bu para da ayrıca hazineden verilirdi. Demek ki bir Osmanlı padişahı millet ke* sesinden her yıl 2,514,625 altın alıyordu. Bu para şimdiki hesaba göre yirmi beş milyon lira karşılığıdır. Halbuki yukanki cetvel başta îngiltere gibi altın babası bir devletin hükümdan olmak üzere on hükümdann yılda ancak 11,288,000 lira aldıklannı gösteriyor. Bu yekun, Deli Mustafalaım, Deli îbrahimlerin, Avcı Mehmedlerin aldıklan yıllığm yarısından da aşağı!.. lşte har vurup hantnan savurmak sözü 0 alışlardan ve o alışlara uygun düşen vuruşlardan doğmuştur. Bu hesablan hahrlamak bile adamı zıvanadan çıkartır. îyisi mi, kısa keselim. Fransız muharriri Edvard Helsey Ingilterenin Almanyayı ahidleri bozmağa teşvik ettiğini ve Fransızlarm İngiliz siyasetinden soğuduğunu yazıyor M E. Helsey M. W. Brıce evet, fakat insanlar asla! Ward Price, «insanlan dinliyelim» diyor ve, 1922 de, îngiltere Türkiye ile harbe tutuşmasına ramak kaldığı sırada Izmirde Atatürke karşı itimad gösterdiğini, Musolini ile ilk defa Korfu hâdisesi esnasında temas ettiğini, ve Japon Imparatorile, onun nazırlarile, Jeholün fethile meşgul olduklan sırada görüştüğünü anlatı yor. Hasmm ileri sürdüğü sebebleri anla • mağa çalışmak için onu dinlemek ve hüsnüniyet göstermeğe gayret etmek lâzım geldiğinde mutabıkız. Fakat «Ward Price» e yalnız şu kadar söyliyeceğim. 1870 ten otuz yıl sonra, Fransa, dünyanın en barışçı milletiydi. 1914 ten on sene sonra, belki ondan daha barışçı olmuştu. Aristide Briapdm haber verdiği nihaî uzlaşmalara çoşkun bir itimadla inandı. Lokarnoya ümidle bağlandı. Bugün meydana çıkan manzaralar karşısında gözlerini uğuşturarak rüya gördüğünü zannediyorsa kabahat kendisinin midir? Almanyaya itimad mı? Hitlere itimad mı? «Ward Price» almancayı mükem mel bildiğini, Almanlan tanıdığını bana hatırlatıyor. Hitleri de çok iyi tanıdığmı ilâve etmiyor amma bunu hep biliyoruz. Gözlerimin ta içine bakarak, endişesiz, rahat uyku uyumamıza hiçbir mâni bu lunmadığını, yüzüme karşı söyliyebiiir mi? Nazilerin remzi, parolası, toplaşma emrihâlâ «eltmek ve saha isteriz!» değil mi? Bizzat Adolf Hitler, 7 martta, Mebusan meclisinde «Avrupadaki sıkıntınm sebebi, Almanyanın sahaya olan ihtiyacıdır» demedi mi? Ya kelimelerin bir ma nası vardır, yahud hepimiz aklımızı ka çırmışız! **• Biz ne Almanyanın, hatta ne de Hitlerin fenalığını istiyoruz. Yalnız, bizi rahat bıraksınlar. Emniyetimizi sağlamamız h,ususunda bize yardım etmesi için îngilizlerin vaid lerine uzun müddet inandık. Fransız İngiliz dostluğunun, dünya sulhunu korumağa kâfi geleceğini sandık. Artık inanmıyoruz. Görüyoruz ki îngiliz siyaseti îtalyan dostlarımızla yan yarıya aramızı bozdu. Görüyoruz ki, îngiliz siyasetinin tezahür leri, Alman ihtirasını durdurmak şöyle dursun ona cesaret, cür'et, hak verir gibi görünüyor. Artık sabrımız tükendi. Su kutu hayale uğrıyan kalblerimizde çok tabiî bir endişe ile çok haklı bir inkisar biribirine kanşıyor. «Acaba yanlış yola mı saptık?» diye düşünecek hale geliyoruz. Dimağımızı, yavaş yavaş, zihin kanştırıcı düşüncelerinizin istilâ ettiğini duyuyoruz. Ward Price gene mektubunda şöyle söylüyor: «îngilterenin, herhangi bir devletle Fransa aleyhinde asla bir ittifak akdet miyeceğine nasıl eminsem, Fransanm da, îngiltereye aleyhtar bir ittifak siyasetine girmeği asla kabul etmiyeceğine o kadar itimadım vardır.» Mevzuu bahsettiği ittifaka, însnltereye Neden? İşi sıkılmamazhk olan bu adam, neden sıkılıyor? Bana muhtac oluşunu mu gururuna yediremiyor? Ben, ona nisbetle pısırık, beceriksiz adam sayılırım. Onun gibi attığını vurur, tuttuğunu kopanr; saman altından su yürüten bir adam, nasıl olur, nasıl olur da, dünyada dalavere nedir, bilmiyen; içi dışı bir, dümdüz, dosdoğru bir insandan yardım ister?.. Onun isleri gibi ruhundaki iğrilik, çarpıklık, dolambaçlık, düzlüğe, doğruluğa nasıl katlanır?.. Kumarhanesinde, hiç te böyle ezilip büzülmüyordu... Basılmak, sızmtı çıkmak tehlikeleri, Tmistoklesin kılıcı gibi her an tepesinde sallanır dururken, gene böyle ter dökmüyordu. Şimdi, neden, neye sıkılıyor? Ali Tunc, masa üstünde duran küçük gümüş çakmakla Zülfü Şahinin sigarasını yakmıştı, onun ayağa kalkarak selâm verisine, canı sıkılmış gibi, yüzünü buruşturdu: Rica ederim, azizim. Ben tekliften tekellüften hiç hazzetmem. Istanbul halkı geceyansı birbirine te lefon edebilmelidir. Onun gece birbirine telefon etmesi, gece nöbetçisi olan ve gece nöbtçisi olduğu için gece uyandınlan ve uyandınldığından dolayı haşin, aksi ve sert olan bazı eczacılanmızm hltfuna münhasır kalmamahdır. *• . ^ ^ '^?r J " » " V Şchriri muhtelif'yerlerinde telefon umu makbi • . mî konuşma mahalleri şehrin en büyük **Frafisa'nfn ~ femennftı, ' sumtaıT'^âşka birşey değildir. Hatta temenni etmekle ihtiyacıdır. kalmıyor, ısrarla istiyor. însanlar arasınSUAD DERV1S da kardeşliğe ve cihanşümul anlaşmıya iVtLÂYETTE nanış, onun derin temayülü, sevki tabiisi eseridir. Kaç defa kendini bu güzel hul îzmir sergisi için bir tamim yalara kaptırmıştır. Onun, itimad göste Dahiliye Vekâleti vilâyetlere gönder rerek yaptığı her hareketi, kaba, feci te diği bir tamimde lzmirin istirdadından * cavüzlerle karşılanmıştır. beri açılan îzmir sergisinin gündengüne îdealist Fransa, Almanyanın safdil beynelmilel bir kıymet aldığı, serginin e takdirkârı olan Ondokuzuncu asır Frarkonomik mevkii ehemmiyetle gözönüne sası, bir sabah, Emsten gelen telgrafm alınmakla beraber lzmirin Türklük na balyoz gibi kuvvetli darbesi altında uyanzannda haiz olduğu siyasî mevkii yük dı. Ve, herşeye rağmen ümid beslemek arseltmek ve bilhassa îzmir için yapılan zusunda ısrar ede ede, Ems telgrafını u büyük mücadeledeki heyecanı daima tek nutmağa muvaffak oldu. Nuremberg tayrarlamak için bununla bütün vilâyetle yareleri onun hatırasını tazelediler. rimizin yakından alâkadar olmalan bilWard Price mektubunda bana şöyle dirilmiştir. söylüyor: Sergimizin zenginliğini her vilâyetten «Fransanm Valmydenberi maruz kalgelecek mahallî el işleri ve her türlü dış ve dığı beş istilânın hatırası, belki size, Av iç ticaretimizle alâkadar mallar temin erupanın atisinin Fransayı ebediyen istilâya decektir. veya istilâ teşebbüslerine uğramak vaziyeBütün hususî idareler, belediyeler büttinde bırakacağı korkusunu verir. çelerile ticaret odalan bütçelerinin ha Eğer bunda haklı iseniz, Avrupa me zırlandığı bu vaziyetin nazan dikkate adeniyeti için bu ne hazin akıbettir.» lınarak bütçelere tahsisat konulması isteBunun manası şudur: «Böyle şey olanilmektedir. maz, çünkü çok müthiştir.» Fakat bugün Eminönü kaymakamlığını bu ifadeye artık tahammülümüz yoktur, 1913 sıralarında bu lâflan çok fazla işitteftiş tik. Mülkiye müfettişlerinden îhsan Eminöîngilizler, maziyi silip unutamadığımız nü kazasında umumî bir teftiş icrası için emir almış ve dünden itibaren teftişe baş için bize tarizde bulunuyorlar ve Ward lamıştır. Kazanm bütön muamelâtı göz Price bana «zaman değişir, insanlar da beraber değişir »diyor. Zaman değişiyor, den geçirilecektir. dar kötüledi mi?.. Ali Tunc, dalgın dalgm düşünürken, elini yeleğinin sol üst gözüne atmıştı; parmaklan yakut yüzüğe dokundu. Bu dokunuş, Ali Tuncun aklını başına getirmişti. Karşısındaki adam, yeşil gözlü kadmı tanıyordu! Bu, öyle bir fırsattı ki Ali Tunc, günlerce düşünse, tasarlasa, plânlar kursa, araya adamlar koysa, ağ gerse, tuzak hazırlasa, gene böyle ayağına getiremezdi. Ali Tunc, gizli kumarhaneyi; oraya nasıl kayidler, şartlarla alındığını hatırladı; kumar masası, yeşil gözlü kadın, Zülfü Şahinin uşakça iğilişi, köşebaşında bekliyen otomobil ve sonra, mühürlü kapı, gözlerinin önüne geldi! Ali Tunc, günlerce Zülfü Şahini aramış, izini kovalamışü. Şimdi Zülfü Şahin, Ali Tuncun apartımanmda idi. Ali Tunc, için için sevindi: Bu, aparhmanın uguru mu acaba? M. TURHAN TAN sistematik bir tarzda aleyhtar şekli biz vermeyiz, fakat madem Ward Price al • mancayı o kadar iyi biliyor ve şu sırada, zannederim Almanyada bulunuyor, tav siye ederim, tahkikata girişsin, zahirî şeyleri ortadan kaldırmağa çalışsm, sonra tek* rar görüşürüz. Frapsızlann hissiyatına gelince, bunu bildiğimi zannediyorum. Neşrettiğım mektuba yalnız Ward Priceten cevab değil, okuyuculardan da bir yığın mektub aldım. Açık açık söylediğim için beni tcSrik edenlere teşekkür ederim, fakat, mademki sözümü sakınmamağa karar ver dim, şunu da yüksek sesle itiraf edeyim ki, hareketimi tasvib eden bu mektub sahiblerinin ittifakı ve bilhassa heyecanlı ıfadeleri beni de hayli heyecana düşürdü. Şu sırada, Fransada vücude gelmeicte olan fikir ve duygu hareketleri, sizin tahmin ettiğinizden, bizzat benim de zannettiğimden çok daha derin, daha kuvvetlidir. Şu anda, arkadaşlarımızdan yedi kişi, halk arasında anket yapmak maksadüe Fransa yollannda dolaşmaktadır. Her gittikleri yerde, herkesten, Îngiltere hakkında ayni vadide fikir yürütüldüğünü i şitmiyecek olurlarsa, o zaman, aklımın muvazenesinin artık yerinde olmadığıni iddia etmekte sizi haklı görürüm. Zülfü Şahin, utana utana gülümsüyordu: O sizin kişizadeliğiniz! Ali Tunc, kendi sigarasını da yaktıktan sonra gümÜ£ çakmağı yeleğinin üst cebine koymuştu: Bırakın boş sözleri... Sizi, nekadar zamandanberi tanıyorum. Eski dost sayıhnz. Zülfü Şahin, başını sallıyarak kekeliyordu: Teşekkür ederim... Teveccühünüz... Ali Tunc, her ne sebebe, maksada, hisse dayanırsa dayansın, Zülfü Şahinin sıkılmamasını, tutuklaşmamasını, bilâkis açılmasını istiyordu; ve bunun için de ahbab, dost görünmek lâzımdı: Size, kat'î söz veremem. Çünkü bu gibi işlerde, ne resmî, ne de hususî hiçbir alâkam, salâhiyetim yoktur. Zülfü Sahin. sigarasının külünü, tablanin kenarına siliyordu: 11 Aşk ve macera romant Zülfü Şahin Ali Tunc, elini yeleğinin cebinden çekti, tabakasını çıkardı, Zülfü Şahine uzattı: Bir sigara alır mısınız? Zülfü Şahin, önünü kavuşturarak doğrulmuştu: Aman beyefendi... Mahcub ediyorsunuz. Ali Tuncun uzattığı sigarayı almıştı, hemen cebinden kibritini çıkarmak istiyordu; Ali Tunc, mâni oldu: Çakmağım var. Zülfü Şahin, büsbütün ezilip büzülmüştü: Aman beyefendi... Istirham ederim. Ali Tunc, Zülfü Şahine bakarken, şaşmaktan kendini alamıyordu. Zülfü Şahinin ezilip büzülüşü, yapmacık bir utangaçlık değil di. Sıkıntıdan adeta, ter döküyordu. Ali Tunc, düşündü: Yazan: MAHMUD YESAR1 6 2 "" Kanunî muamele cereyan ediyor. Muhakememiz oluyor... Fakat bendeniz. Mısıra gitmek istiyorum. Eğer nakdî kefalet vererek, evin mühürünü açtırmak, eşyaları almak kabil olamaz mı? Sizden 1yi olmasın, bazı tanıdıklara, dostlara başvurduk; hiçbiri bir çare bulamadı. Çok müşkül vaziyette kaldım. Geçenlerde Necmi Beye rasgelmiştim. Bendenize, sizi hatırlattılar. Sizin, birçok tanıdıklannız vardır, herkes hatınnızı sayar. Eğer kabul buyuracak olursanız... Zülfü Şahin, boynunu bükmüş derd yanarken, Ali Tunc, büsbütün ayrı düşüncelerle ona bakıyordu: Zülfü Şahin gibi, bin tarakta bezi olan dalavereci bir adam için bu gibi işler, mesele sayılmaz. Bana gelişine bakıhrsa, kuyruğu fena sıkışmış!.. Neden?.. Eğer, dostlan, tanıdıklan da ondan yüz çevirdilerse, bunun sebebi ne?.. Evin aaçılması, çok mu mühim? Zülfü Şahin âyarda bir adam, bu kadar çaresiz kalabürr mi?.. Benim ocağıma düşecek ka (Arkam var)