15 Ekim 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

15 Ekim 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

15 Birinciteşrin 193S CÜMHURÎYET ( Yurdda Arkeoloji araştırmaları j Biz bize Biblo Bizde bir çocuk olduğu zanıan, onu kundağa sararlar. Artık bütün ev h?.!kının istekleri yerine gelmiş demektir. Ana, baba sevinc içinde yüzerler; sarhoş gibidırler. Yumuk ellerile maskaraiıklar yapan bebeğin karşısında, eserini seyreden bir san'atkâr heyecanı duyarlar. Ve bütün dilekleri, bu tatlı heyecanı ölüncıye kadar kaybetmemektir. Herşeyden önce, çocuğun yeîişmesi, hayatm tabiî cereyanı içinde inhşaf etmesi değil, yaşamat» düşünülür. Yavru, ağlamamalı, üzülmeıncli, yorulmamahdır. En ufak bir hastahğa tut'ilduğu zaman kıyamet kopar. Evde, hetkesm suratı bir karış asıktır. Çocuğun kundaktan çıkması bir inktlâb sayılır. Ve dikkatler, ihtimanılar ikı misli artar. Mektebe başlaması en büyük bir hâdisedir. Yakın zamana kadar mektebe başlıyan bir çocuk ilk günü, bir padişahın kıhc kuşanmasmı andırır merasimle uğurlanırmış. Şimdi artık merasim kalmadı, (akat annelerdeki babalardaki zihnıyet değişmiş değildir. Çocuk, mevcudiyetile onlara zevk vcren bir Şeydir. Vitrinde muhâfaza edilen, çok kıymetli bir biblo gibi birşey... Bu, yanlışhr. Fakat birçok'.an yanhş olduğunu bildikleri halde başka türlü yapamazlar. Çünkü egoisttirler, ç:>cuklarından ziyade kendilerini düşünürler. Aılenin, cemiyetten bir parça ve vazifVsinin de işe yarar elemanlar yetiştirmek olduğunu kabul etmek, istemezler. Çocuk, onların zevkini tatmin edcn bir biblodur. Bu egoist zîhniyeti yıkmak, çocıığun aileden önce hatta yalnız cemiyrte aid bir unsur olduğunu analara babalara kabul ettirmek, cemiyetimizi idare edenlerin birinci plânda gelen va7.:felerinden biridir. N. Kastamonu bölgesinde pek çok eski eserler var Yazıkki herkes define bıılmak sevcîasma düşmüş ve hüyükleri, harabeleri mahvediyorlar Kastamonu (Özel) Yurdumuzda en az araştırma yapilan bölgeierden biri de Kastâmonudur. Tarihten önceki devirlere aid birçok tarih belçelerinin bu lunması lâzım gelen bu bölgede veni a raştırmalarla pek çok şeyler bulunabileceğine şüphe edilmemelidir. Ilgaz dağlarile Karadeniz arasında ka.lan arızalı topraklarda mevcud bereketli vadile rin herhalde kalabalık insan kütlelerini beslediği muhakkaktır. Kastamonuda vaptığımız incelemeler bize pek te umud verici bilgiler vermemişti. Elimizdeki haritalar da diledi ğimiz gibi açık ve doğru değildi. Bu nunla beraber bildiğimiz gibi yürüme ğe karar verdik. Ve birkaç önemli eser bulduk. Kastamonudan İneboluya giden şo senin sağında Höyük adında bir köy var. Köyün önündeki tarlada gizli hafriyat yapan biri tarafından bulunan Bizans altınlannı tetkik ettiğimiz sıra da Höyük adının nereden geldiğini sorduk. Bu adın köyün tam karşısındaki tabiî bir tepe üzerindeki yığma topraktan yani höyükten geldiğini öğrendik. Höyüğe tırmandığımız sırada topla dığımız çanak çömlek parçaları bu kü çük toprak yığınmm tarihten önceki devirlerde meskun olduğunu gösteriyor du. Şurası muhakkaktı ki bu kücük höyük Milâddan önce 2000 senelerinde kuvvetli bir halk tarafından iskân edilmişti. Elimize geçen çanak çömlek tipleri bizi aldatmıyacak kadar açık ve doğru bilgiler vermişti. Bu civarda buna benzer daha bazı höyüklerin bulunduğunu öğrendik. Buralara tekrar gel mek üzere yolumuza devam ettik. Altmışmcı kilometroda Küre adında ki ilçebaylık merkezinde Fatih Mehmed devrine aid güzel bir eami ile bir de hamam var. Çam, meşe, kayın ormanlarile dolu olan bu arızalı bölge İneboluya kadar devam ediyor. Kürede kaldığımız zaman buradaki arkeolojik müdakkikler hakkında halk arasında araştırmalar yaptık. Bize antika arayıcılarchn birisi birkaç önemli mevki haber verdi. Bunlardan birisi Doğanlar kalesidir. Otomobilimiz gidebildiği yere kadar bizi götürdü. Sık ormanlar arasından, dar patikalardan, tehlikeli yerlerden geçtik. İrtifa aleti 1100 ü gösteriyordu. Kılavuzumuz olan Küreli kunduracı Hayri bizi büyük, heybetli bir kaya parça3inm dibine kadar getirid. Aylarca uğraştıkları halde bir türlü aradıkları defineyi bulamıyan Hayri ve ortakla rmın kazmalarile parçalanmış olan kaya parçaları arasından geçtikten sonra bir mağara methaline geldik. Hayri i çin binbir esrarla dolu olan bu baş döndürücü kayalık içinde oldukça geniş yapılmış merdivenler vardı. Aşağı doğru 90 avak inildikten sonra yol tıkanı yordu. Yukarı çıkılınca yüksek kaya lığın bir cephesine açılan küçük bir pencereye geliniyordu. Define arayıcılar burada gördükleri tabiî yarıklar arasmdaki taş dolguları yapma sanmışlar. Buralarını bombalarla parçalamışlardı. Araştırma sonunda burasının tarihten önceki devirlere aid bir kale veya herhangi bir sığınak olduğu sonucuna vardık. Bir kabartma, bir kitabe bulunamadığı için devrinin tayini müşkül dü. Doğanlar kalesinin tam karşısında, çok sarp bir kayalıkta yapma mağaralar var. İpsinna kalesi denilen bu ka yalığa tırmandık. Burasını goren ve gezen bir köylünün anlattığına bakıhrsa kayalığm içinde geniş odalar vardır. Herhalde, çok eski devirlerden kalma olan bu mağaralar veya kaleler bu bölgedeki tarihî araştırmaların değerli o lacağını gösteriyor. Bilhassa İpsinna kelimesi Eti tabletlerinde adı çeçen mevki isimlerini andırdığı için üzerinde du ruimağa değer. İneboluda mühim bir eser bulamadık Klâsik devirlerde oldukça mühim hâ diselere sahne olan İneboluda bugün birkaç değersiz kitabe parcasından, bu manastır harabesinden başka birşey yok. Avra mahallesinde bazı Romen mezarları bulunuyor. Eski şehrin bu Iunduğu bu yerde kale harabelerine rasladık. Fakat hiçbirisi tetkike değmi' yordu. Bu araştırmalarımız sırasmda gördü ğüm bazı şeyler hakkında izahat ver mek isterim: Anadoluda define, antika arayıcılığı bir meslek haline girmiş gibidir. Hemen her kasabada, her köyde sırf bu işlerle uğraşan adamlar bulunuyor. Bunlar höyükleri, mağaraları, mezarları, içinde hazineler bulunması u mulan her yeri gizli veya aşikâr kaz maktadırlar. Hepsi de cahil olan bu zavallılar, sırf beş on para kazanmak veya rasgele bir buluşla birdenbire zengin olmak sevdasile geceli gündüzlü dağ larda, derelerde dolaşarak şüphelendik leri her yere kazma vuruyorlar. En değersiz bir esere büyük bir kıvmet veren, dükkânında veya evinde bir takım eski şevler saklıyan bu antika cıların memlekete zararlan dokunuvor. Bir kısmı değerini anhyamadıkları ö nemli eserleri yok pahasına vad illere satıyorlar, bazıları antika bulacağız diye höyükleri, yığmaları ve harabelerı mahvediyorlar. Bu iş o kadar müthiş bir salgın haline girmiştir ki devletin mümessili olan köy muhtarları bile define aramak sevdasmdan vazgeçemi yorlar. Adeta bir şebeke haline giren bu arayıcılık işleri, çok yazık ki hükumetin ciddî ve devamlı bir kontrolün den uzak kalmaktadır. Define aramak için resmî şekilde hükumete başvuran ve müsaade alanlar pek çoktur. Bu gibi araştırmaların hemen hepsinin sonucu boşa çıkıyor. Bununla beraber ufak birşeyden şüphe edildi mi, her ne pahasma olursa olsun «ece hafriyatları yapılıyor \ e bu suretle bir takım değerli anıtlar zarara uğratılıyor. Bu çeşid gizli araştırmaların önüne geçilmesi lâzımdır. Define arama müsaadeleri de daha sıkı şartlar altına alınmalıdır. Asıl işini gücünü bırakıp, dükkânını, tezgâhını kapayıp dağlarda define veya antika aramağa koyulan birçok safdillerin bu uğurda pek çok pa ralar israf ettiği de görülüyor. Buhra nın tesirile parasız kalan bazı kimse ler için adeta kumar gibi bir iptilâ halini almış olan bu meslek bir yandan ulusal tarih belgelerini mahvediyor. S. KANDEMİR \b\iom DEBIÜ Italyanlar Habeşistanda çok uğraşacaklardır Gazeteci Harbin uzaması ve kısalması bahsinde en mühim rolü Habeş ordusunun srösterecişri kabiliyet oynıyacak 10 birinciteşrin f rebe tayyareleri de 935 tarihli yazı dahildir. Şu izahatYazan: mızla, Habeş ordutan ve yukanda Ihtlyat Erkfinıharb Binbaşısı sunun iç hatlar üzeki mülâhaza ve mürinde hareket ede trlealarımızdan da rek Italyanların muhtelif gruplarını ayrı anlaşılacağı veçhıle her nekadar Haayrı mağlub etmeleri gerekli olduğunu ile beşliler İtalyanlann muhtelif grup ri sürmüstük. O yazımızda da, söyledi lannın piyade kuvvetlerini ve onlarla ğımız gibi, Habeş ordusunun durumu birlikte hareket mecburiyetinde olan seferber olma işinde, siyasî düşünceler topçularını; ilkönce mağlub etmek isti yüzünden, biraz geç kalmış olsa bile yecekleri düşman grupunun yardımma bu işe elverişlidir. yetişmekten uzak tutabilirlerse de tıpkı Eğer bu ordunun, bazı aksamile, A topçu gibi, hatta daha müessir bir şekilde dıkuala istikametinde (bu mevki Eritre kullanılabilen tayyare kuvvetlerine karnin şimal kısmında ve Habeş hududuna şı zayıf ve nisbeten hassas vaziyettedir 40 kilometro mesafededir) yaptığı taar ler. Her nekadar bu hassasiyet muhtelif ruzun bize anlattığı bilgili ve faal güdüm istikametlerden, ilerliyen yani dış hallar (sevk ve idare) devam ederse, Italyan üzerinde hareket eden düşman grup'ıa ordusunun Habeşte kolay muvaftakiyct rının; iç hatlar üzerinde hareket etmesi ler elde edemiyeceğine şimdiden inana beklenen Habeş ordusunun üzerinde birbiliriz. leşmesi kadar, imha edici bir netice ve Her nekadar îtalyan ve Habeş ordu remezse de Habeş ordusuna havaya larını birbirlerile mukayese edince vazı , karşı iyice gizlenmeği öğreninciye kadaryetin; gerek talim ve terbiye ve gerekse fazla zayiata mal olur. tçhizat, silâh ve harb vasıtâ'lan bakımınDemek oluyor ki: dan, pek büyük bir farkla, İtalyanlann A) Habeşler iç hatlar üzerinde ha lehinde olduğunu görürsek te Habes'er rekete kudretlidirler; buna vaziyetleri lehinde olan cihetler de yok değıldir. müsaiddir. Fakat eğer havaya karşı gizBir defa Habeş kıt'aları tanıdıklan v e lenmeği çabuk öğrenmezlerse fazla za alıştıkları kendi arazileri içerİMnde, her yiat verirler. türlü tehlikeden uzak olarak, hatta B) îtalyanlar haricî hatlar üzerinde yolsuz kısımlarda bile harekete kuu hareket ederek Habeş ordusunu her ta retlidirler. raftan sıkıştırıp sarmak suretile onu im Diğer taraftan Habeş arazisinin ve ha etmeğe uğraşırlarsa bu iş için sarfedeikliminin hususî durumu, Habeşlerde bu cekleri zaman pek uzun olacaktır. Za lunmıyan asrî muharebe vasıtalarının man uzadıkça da ahval ve şerait İta! yanların aleyhine, Habeşlerin lehıne dönoksanlıgını azçok telâfi etmektedir. Italyanlar, ise bu yabancı ülkede ve necektir. Bir taraftan İtalyan membalahiç alışmadıkları arazide müşkülâtla ih rının zayıflaması, diğer taraftan Habeş tiyath, tedbirli ve binaenaleyh daha ülkesinin değişik ikliminin tesirleri; bu ağır bir surette harekete mecburdutlar. nun haricinde de dünyanın siyasî cere Bundan başka asrî silâh ve harb vasıta yanlarının alması muhtemel olduğu şe Ianndan tam bir şekilde istifadc imkâ kıl ve istıkametler bu meyandadır. Bız nından mahrum kalacaklan halleı ve işi sırf süel bakımdan mütalea ettiğimiz şartlar içinde bulunacaklardır. Nitekim için gene ayni esasa dönelim: Demiştik tanklarından hakkile istifade etmeleri im ki îtalyanlar uzun zaman sarfetmeğe kânının azlığını 10 birinciteşrin 935 ta mecbur kalacaklardır. Bu zamanm uzunrihli yazımızda hulâsaten anlatmıştık. luğunun kaç hafta veya ay olabilece lşte bu sebeblerle Italyan ordusunun Hd ğini şimdiden hesab, hatta tahmin etmek beşteki hareketlerinin nisbeten ağır ce mümkün değildir. Her nekadar ilk e3as reyan edeceğini, ona mukabil Habeşlerin olarak elimizde İtalyanların; kuzey (şidaha seri hareketler yapabileceklerini mal), doğu (şark) ve güney (cenub) kabul etmek lâzım gelir. (Nitekim İtal gruplarının birbirlerine olan mesafeleri yanların, ilk hudud çarpışmalarından vardır. Bu gruplar birbirlerile birleşecek sonra, hareketsiz kaldıklarını, Habeşlerin veçhile ileri hareketlerine muntazaman ise gerek cephelerini takviye, gerekse devama imkân bulurlarsa elbette bu Italyan kıt'alarına karşı mevziî bile müddet azalır. Lâkin karşılannda fazla olsa mukabil hareket ve taarruzlara mukavemet; yan ve gerilerinde de ister geçtiklerini gördük.) Böyle olunca muntazam kuvvetlerin, ister evvelden iç hatlardan istifade ederek muhtelif tertib edilmiş çetelerin, isterse yerli haldüşman gruplarını ayn ayrı mağlub et kın her türlü tacizine maruz kalırlarsa mek suretile harbi kazanmağa çalışması bu müddet uzıyabilir. lşte bu uzama ve ıktiza eden Habeş ordusunun bu tarz4a kısalma bahsinde Habeş ordusunun rolü hareketi için müsaid vaziyette bulun birinci derecededir. Fakat şunu şimdi duğu kendiliğinden meydana çıkar. İç den düşünebiliriz ki savaşcı bir ulus olan hatlardan istifade edebilmenin başhca Habeşler bu hususta oldukça faaliyet şartlarından birisi de şudur ki: Herhangi gösterebileceklerdir. Her nekadar Ha bir düşman kuvveti üzerinde kat'î netice beş ordusunun talim ve terbiyesi, ttalya alınmağa, yani bu kuvvet tamamen mağnınki kadar asrî usullere dayanmasa bi lub veya imha edilmeğe uğraşılırken; dile şurasını da göz önünden uzak tutma ğer düşman gruplan bu muharebenin cemak lâzım gelir ki Habeş arazisi, mun reyan ettiği sahadan uzak bulundurul mak icab eder. Aksi halde muhtelif düş tazam kuvvetlere karsı bile, çete harbi man gruplan; iç hatlar üzerinde hareket (gerilla) yapmağa çok elverişli; ordu ve eden orduyu her tarafından kuşatıp im halk ise buna cok kabilivetlidir. C. D. akit, vakit arkadaşların şikâyetlerini işitirim: Odevlerini yapmak üzere, meslek sevgisile ve meslek borcu olarak gittikleri herhangi bir yerde ya ters bir muamele ile karşılaşmışlar, yahud ki kolaylık umdukları kimseJerden müşkülât görmüşlerdir. Bu, bana, bugünkü ileri rejime yakıştırmadığım eski bir zihniyeti hatırlaür: Bundan otuz yıl evvel bu ülkede, gazeteci hakir görülür, gazetecilik ayıb sayılırdı. Fakat o zamanlar, hakir olan, ayıb' lanan, suç sayılan yalnız gazetecilik değildi. O dediğim karanlık ve kötü devirde (vatan) ve (hürriyet) kelimeleri kamuslardan tardolunmuş, (hak) ayaklar altına serilmişti. Onun için, bu üç kutsal şeyin en tabiî müdafileri olan gazetecilere de düşman nazarile bakılırdı. İlmin medreselere ükıldığı, kültür ve fikir meydanında sarığm tek bir abide olarak tanındığı o devirde, kafalan aydınlatmağa yeltenmek küstablıgmda bulunan gazeteciyi, Zaptiye Nzaretinin merdivenaltına tıkmak, canilerle bir tutmak marifet sayüırdı. Zararlı an'aneleri demir pençesile örümcekli beyinlerden söküp atan Türk inkılâbı, anlaşılıyor ki gazeteciyi hakir görmek, istihfaf etmek, hiçe saymak gafletini hâlâ göstermekte temerrüd eden bazı kimseleri uyandıramamış. Bu gibilerin matbuatın, devlstin muvazenesini kuran dört kuvvetten biri olduğunu bilmemeleri affedilmez bir cehalettir. Gazeteci, içinde yaşadığı asrm icabatına uyan her memlekette, her vatandaş kadar ve helki de vatandaşların bazılarından daha da üstün iyi muamele ve saygı görür. Halka da, hükumete de en yakın odur. Birinin derdlerini ö'.ekine bildirmekle, hükumetin yaptıklarını sırasına göre, tenkid veya tahsin ederek bir nevi kontrol vazifesile, sonra da bunlann hepsinin de fevkinde olarak inanarak bağlandığı rejimin propagandasmı yapmakla mükelleftir. Havadis peşinde koşan bir gazeteci herşeyden evvel efkân umumiyenin hizmetkândır. Onu aydınlatmak, ona, olup biteni bildirmek gazetecınin borcudur. Böyle yüksek bir borcu ifaya çalışan adama medenî memleketlerde, münevver memleketlerde müşkülât çıkarılmaz, kolaylık gösterilir. Gazeteciler fikir adamln, fikir hâdimleridir. Onlara, idraki kıt, vatanî duygulan şüpheli, medenî terbiyeleri yok olanlar hakaret eder! Ercamend Ekrem TALU ASKERLİK BAHİSLERİ C. D. Tekirdağmda kültiir işleri Tekirdağ (Özel) Son yıllarda ilimizdeki kültür hareketleri çok feyizli sonuçlar vermeğe başlamıştır. Halkta ve bilhassa köylüde düzeyi min yükseldiğini görmek gönül açıcı bir manzara oluyor. Geçen yıl yeniden yapılmağa başlanan on altı ilk okuldan bazılarının yapılan bitmiş ve törenle açılışlan yapılarak derslere buralarda da başlanmıştır. llimizin 934 935 yıhndaki kültür durumu şudur: 23 tanesi merkezde olmak üzere 128 okul, 64 tanesi merkezde olmak üzere 236 öğretmen, 3,204 tanesi merkezde olmak üzere 12,100 talebe. Tanm durumuna gelince: 5,630,000 dönüm arazisi bulunan Tekirdağ bölgesinde oturanların yüzde daksanı toprakla iş görürler. Alınlarının terılc yüzümüzü güldüren bu sınıf halkımız artık tefeci tufeylilerin ellerinden kurtarılmışlardır. Son zamanlarda Tekirdağ borsasmda hararetli bir alım ve satım göze çarp makta ve köylü ürününün para etmesi herksin yüzünii güldürmektedir. Yüzlerce deve ve sayısız denecek kadar çok miktardaki arabalar köylerden mütemadiyen kuşyemi, arpa, buğday taşımaktadır. Pazarlan çalışan amelenin tatil günü Hafta tatil kanununa göre bütün fabrikaların pazar günleri tatil etmeleri icab etmektedir. İç Bakanlık umumî hizmetlerle uğraşan sosyete ve fabrikalann pazar günleri muattal kalmalannı doğru bulmadığından bu gibi sosyetelerin pa zar günleri de faaliyetlerine devam et melerini ve pazar günleri çalışan ame leye hafta ortasında bir gün tatil ver • melerini ilgili dairelere bildirmiştir. Türk Yunan teciminin tanzimi Türk Yunan Ticaret Ofisinin Yunan delegesi M. Fufas dün Türkofis Müdürü Mahmud Cclâli ziyaret ederek yeni Türk Yunan tecim anlaşroasının tatbiki etrafında görüşmüştür. Konyada dikilecek Cumhudiyet anıdı Konya (Özel) Konya Cum huriyet alanına dikilecek olan Cum huriyet anıtının hazırlıklan tamam lanmak üzeredir. Anıtın oturağının temelleri de işlenmeğe başlaınıştır. Cumhuriyet anıtı, Cumhuriyet alanile Hükumet kurağı bulvarının ortasında bir yere dikilecek, bu suretle anıtm birçok yerlerden ve istikametlerden görülmesi temin edilecektir. Anıtın açılma töıeni Cumhuriyet bayramında yapılacaktır. Ekmek fiati yükseldi Konya (Özel) Konyada buğ day piyasası yükselmiş olduğundan ekmeklere de zam yapılmıştır. Ye ni fiate göre halk ekmeği beş bu çuk, üçüncü ekmek yedi, ıkinci nevı ekmek dokuz kuruştur. Konyada birinci nevi ekmek yoktur. terbiyesizlikle: «Çık git hayatımdan» diyebilirim... O seni sevdiğimi biliyor, akılsız bir kadın değildir. Kendi vaziyetinin fenalığını o da anlıyacak ve bu hiyatı o kendisi istemiyecektir. Onunla fazla kınlmadan, aynlmamız lâzım. O benim iki çocuğumun annesidir, hizmetçim değil ki. Evet hissediyor. O kadın tamamile Atıfın hayatınm içindedir. Beraber evlâdları olmuş, on beş sene süren bir hayatları var. Atıf kendinden çok daha fazla o kadına yakındır. O kadın Atıf için kendinden çok daha kuvvetlidir. Bunu acıyla, bunu acıdan' kıvranarak hîs sedıyor. İkisinin arasmdaki bağı ikisinı biribirine bağlıyan bağın kuvvetini, sağ lamlığını her an hissediyor. O zaman kendi kendine soruyor: Kocam hayatta iken Atıfa tesadüf etseydim ve o bana gel deseydi, ona gider mıydım ? Evet ona hiç tereddü detmeden gidebilirdi. Yaşamak için bir insan nasıl havaya, suya, gıdaya muhtac ise Seza da Atıfa oyle muhtac, Atıfsız yaşamasına imkân yok. Ve işte kendisi de Atıf için bir ihtiyac olmak isteğile tutuşuyor. Halbuki o ha edebilirler. Bu uzak bulundurma keyfiyeti düsmanın yalnız insan, yani mü sademe kuvvetine değil; ateş kuvvetlerine de şamildir. Bu ateş kuvvetleri içeri sinde düşmanm yakın ve uzak menzilli her türlü topçusu dahıl bulunduğu gibi bomba ve makinelitüfek kullanan muhaAtıf için ihtiyac olmadığını biliyor. Atıfm hayatınm, hakikî, samimî kendine mahsus olan hayatından dışarda olduğunu hissediyor. Seza onun için bir yaz macerası idi.. Seza onun için bir yaz macerası kalıyor. Hepsi bu kadar. Yalnız bir şeyi pek iyi biliyor. O da eğer sabretse, eğer onu öteki kadınla paylaşmağa tahammül etse, eğer bu hallere ahşsa ve artık ıstırab çekmese Atıf on dan hiç.. hiç ayrılmıyacak. Atıf onun sevgisinde, zevk, serhoşluk, genclik neş'esi ve kuvveti bulmak istiyor, her günkü hayatın miskinliklerinden ayn birşey. Halbuki Seza, onun için her günkü hayatından bir parça olmak istiyor. Atıfın bütün temennisi bu sevginin onun evindeki huzuru ve rahatı bozma ması, hergün kavgalara, gözyaşlanna sebebiyet vermemesi. Atıf hiç te birinci defa karısına ihanet eden bir erkeğe benzemiyor. Bu büyük tütün sosyetesinin direk törii fazla sadık olmıyan bir koca olarak muhitinde tanılmış. fakat bu mace raların hepsi kendi muhitlerine göre olan maceralar ortaya vurulmadan karılar ve kocalar karşılıklı aldatılarak iki yüzlü Uray vergilerinin tahsili Memur azlığından dolayı Uray ver gi ve resimlerinin tahsilinde güclük çe kildiğinden badema yol parası tahsil eden memurların, tahakkuk vazifesini görmeleri de kararlaşhrılmış, ve dün bütün şubelere bildirilmiştir. lük içerisinde akıp giden ve ismine dürüst denilen maceralar. Rezalet çıkmasın diye aldatılan ko calann ve karılann birçok şeylere göz yumarak zavahiri koruduklan maceralar. Fakat Sezanm temiz ve açık ahlâkı bunu kabul edemiyor. Seza için en büyük azab bir ahbab evinin bir sefaret çaymda yahud bir baloda o kadına rasgelmek. O kadınm elini sıkmağa mecbur olmak, utanmadan onun yüzüne bakmak, onunla konuşmak. Eğer Seza buna tahammül etse, eğer Seza bütün bunlardan şikâyet etmese, şüphesiz Atıfı bıktırmıyacak. Fakat o bunu anlamıyor. *. Seven ilk kadın ve sevecek son kadın gibi sevdiğini canı gibi kıskanıyor. Belki hakkı yok, fakat öteki kadından öle siye nefret ediyor. Seviyor, sevmek demek bir şeye tanamile sahib olmak isteği değil mıdir? Sevgi çoğaldıkça sahib olmak isteği marazî bir hale gelir ve insan sevilen şey üzerinde iştirakj kabul etmez. Onu sevmeğe başladığı gündenberi, etrafına daha dikkatli bakıyor ve kendi vaziyetindeki insanların neler yaptığını görmek istiyor. Teyzezadesi Pakize evli bir kadın... Cumhuriyet bayramımızın son günü ayni zaman da arsıulusal arttınna günüdür. O gün on sekiı milyon Türk birbiri üzerine 10 kuruş biriktirseler ve bu parayı Bankaya yatırsalar o gün bir milyon sekiz yüz bin lira toplanır. Ekonomi ve Arttırma Kurumu Yurddaş! HIÇ Edebî Roman: 17 O halde neye gitmiyor?.. Demek bı rakmıyan kendisi. Sonra bir başka gün: Ona bu şeyin devam edemiyeceğini anlattım. Kendisi de gitmenin daha doğru olduğunu kabul etti, diyor. Ve Seza günlerce onun gitmesini bekliyor. Her buluştuklannda: O gitti, artık serbestım, diyecek zanendiyor. Fakat günler geçiyor. Atıf bir daha bu meseleden bahsetmiyor ve nihayet sabn tükenen Seza bizzat kendi soruyor: Karın daha Izmire gitmedi mi? Hayır, gitmedi. Neden diye soramıyor, bu sualin ap talca bir sual olduğunu pek jyi bildiği için, neden diye sorrnağı düşüatıüyor bile. *** Kocasını sevmiyor... Beş senedenberi bütün alâkasile hatta bütün sadakatile o genc adama bağlı ve bu adam koca sınm en yakm dostudur. Ve Pakize kocasile fevkalâde iyi geçinen bir kadındır ve bu yalancılık içinde üçü de mes'ud, üçü de beraber ya • şıyorlar. Seza yalnız onu değil daha nicelerini biliyor. Sevdiği erkeğin kansile sıkı, sıkı dost olanlan biliyor. Hele içlerinde bir tanesi var ki sevgilisinin ihanetine mâni olmak için çalışıyor ve kansına onun bu yeni münasebetıni bildırıp bu ihanete mâni olmak etrafında beraber tedbir anyor. Bu gördüğü ve bildiği şeyler Se zayı iğrendiriyor ve o büyük vüzuhla hissediyor ki o bu kadınlardan değildir. Seviyor, açıkça seviyor ve Belkis dışarda olduğu zaman Atıf bir şeyden çekinmezken o kendisini Atıfla her yerde gösterdi. Her gün onun otomobilinde, yanmda oturdu. Ekseri akşam yemeklerini başbaşa Kalamışta, Suadiyede, Tarabyada ve Beyoğlunun büyük resturanlarmda yediler. Beraber dansa, beraber baloya, beraber çaya gittiler. Yazan: Suad Derviş ebniş ve oda yeniden îstanbulda kalmış. Çünkü bir kadın gitmek ister ve bir koca esasen uzun zamandanberi bunu te menni ederse o kadınla o efkeğin hâlâ beraber yaşamalarına nasıl bir sebeb olabilir? Seza bütün bu şeyleri ona düşünce lerindeki çıplaklığile bazan söylüyor. Bu kadar şeyi bılmenin ve bilerek hâlâ onun askını istemenin ne zillet olduğunu bütün utancile anladığı halde kendisinı tutamıyor ve elinde olmadan bu sözleri ona söylüyor. O zaman Atıf: Çocuk.. Çocuk diyor. Böyle ko nuşmaktan utan mıyormusun? Benim sevgimden nasıl şüphe edersin. Yalnız şunu sana daima tekrarlıyorum ki Belkis benim için bir günlük bir macera değil dir. O benim karımdır. Kaç senelik karım, onunla beraber bir hayatımız, bir eNeden olduğu malum ve aşikâr değil vimiz ve çocuklanmız olmuş, ona nasıl mi?.. Kocası onu kandırmıj, onu temin l vahşi bir merhametsizlik ve inanılmaz bir (Arhan var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: