CamJtarîvet' TARİHÎ BAH1SLER: Ösmanlı tarihine ait yeni bir sır mı keşfedildi? Bir Fransız gazetesi «Ikinci Mahmudun anası ve Abdülmecit ile Abdülâzizin büyiik annesi bir Fransız kadını idi» diyor Q, X ve W meselesi as isimlerin imlâsı değişemez!» Dresten: 11/12/1933 Yukarıdaki harfler alfabemizde yok. Bu, türkçe için bir eksiklik değildir. İyi ama, dilimizde J harfi de yok. Bunu bol bol kullanıyoruz. Neden? Çünkü: Fransız sesine sadık kalmak istiyo* ruz. Onun için bu J harfine alfabemizde yer vermişizdrr. Yapısında J harfi bulunan Fransız sözleri dilimize boyuna akıyor. Dilimiz adeta J leşti gibi bir şey.. Bence J harfi; q, x, w den, dilimizin sesini, yapısını bozmak itibarile, çok daha lüzumsuzdur. Uzun tahlillere girişmek istemiyorum. Sırası gelirse münakasadan çekinmem. Bildiğim bir şey varsa o da şudur: Hemen karar vermeliyiz. Dil disiplmi bunu ister. Prof. Dr. Kemal Cenap Beyin fikrrleri bugünkü bilim ve fikrr dünyasının fikirleridir. Has isimler değişmez ımlâlardır. Bunun amelî faydalannı anlatmağa bile lüzum yoktur. Latin yazısı ile çıkan bütün dünya matbuatı, bütün nesriyat bu usulü kabul etmiş • tir. Biz de buna alışmalıyız. Bilim işlerinden vazgeçelim de biraz amelî dü • sünelim: 1 Pasaportlarunızda, meselâ, Cemil Şükrünün karsısında fransızcast Djemil Chukru yazılıdır. Pasaport sa hibinin Avrupa hukuk telâkkisine göre iki adı vardır. Bundan çıkan ihtilâflan burada uzun uzadıya yazmak istemem. Polıs ve adliye memurlan bunun kar şısuıda yalnız şaşınrlar. Bu suretle kaybolan zaman çok büyüktür. Pasaportlanmızda bir at yazılmalıdtr. Bu, ya • bancı adlar için de böyle olmalıdır. Ama X varmış, W varrmş, zaran yok.. 2 Türkiyede suç islemiş, polise adı Haynrih Şubert seklinde geçmis bir yabancı Almanyada her takipten ko • laylıkla yakayı kurtarır. Çünkü Onun adı Haynrih Şubert değil öz imlâsı ile Heinrich Schuberttir. Bütün hukuk davalarında tek bir harfin son derece de büyük bir ehemmiyeti vardır. 3 Banka işleri de böyledir. Biz adliye ve hukuk hayabnda bu kadar büyük bir rolü olan budunlar arası imlâsma ehemmiyet vermiyoruz. Fakat bu yüzden çesit çesit ihtilâflara şahit olanları da bir kere dinlemeliyiz. Mesele yalnız bir bilim meselesi değil, ayni zamanda ciddî bir amelî hayat meselesidir. Onun için bu meselede devletin hemen bir karar vermesi lâ zımdır. M. NERMt Evvelki gece yapı Fenerb&hçe, Vef ayı dün lan boks maçla» 4 Q m a ğ) u p e f t i Melih, Yunan şampiyonunu sayı hesabile yendi G a l a t a s a r a y Beşiktaş maçı havanın fenalığından tehir edildi, Eyüp t e Beylerbeyini 7 0 yendi Evvelki gece Galatasaray kulübünde yapılan %sks maçlarmın netice'erini dün yazrmstık. Bu müsJibakalar, Epiy zamandanberi şehrimizde yapı? mayan bir sporu yeniden canlandır mak noktasmdan çok mühim olmus tur. Galatasaray kulübü, gayet güzel bir ring yaptırmak suretile bu gibi müsabakalara iyi bir zemin hazvlamtf ve Yunanistandan da bokirör celbetmek suretile ise ehemmiyet vermiştir. Müsabakalar, kalabahk bir halk huzurunda ve muntazam bir smette ya pıhnıştır. tlk müsabaka Maks ile Alber arasmda 4 ravunt üzerine oynanmıstır. Al • *"• * Maksı sayı hesabile v« bariz bir '.e döğmüştür. 2 nci Mahmut Mecit Abdülâziz tmparatoriçe Jojefin Parisli Fıgaro ga< sı 2/12 9 3 ^ tırıhlı nushasında bir >azı neşıedıyor. Yeni keşfolunan tarıhî bir sır başlığı altında çıkan bu yazı, bızım tarıhlerde yerı değıl, ızı bıle bulunmıj'an bİT rıvayetı ıhtıva edıyor ve adeta romana benzıyor \ esıkalara mustenıt mulâ hazalarımızı a>rıca yazmak uzere bu yazıyı aynen turkçeye çevirıyoruz: tmparatoriçe Jozefinin kuzini ve çocukluk arkadası Aimce du Buc de Rivery, Martinik adalı bu güzel cre ole ( * ) , karışık maceralarile geçen asırda canlı ve sürekli bir mevzu idi. Bugün de o, kendini yasatan ve sık sık habrlatan bir hlkâyedır. Güzel Erne, Fransada tahsilini bi tirdikten sonra öz yurduna dönerken Şimalî Afrikalı korsanlann eline düştü, Cezayir dayısı Osman oğlu Meh mede armağan verildi. Dayı Mehmet, yetmi» yaşını aşmıştı, böyle armağanlarla meşgul olamıyacak bir vaziyette idi. Hem güzel yiikten kuriulmak, hem Babıaliye cemile göstermek istedi, altın saçh Fransız dilberini Osmanlı padişahı Birinci Sultan Abdülhamide takdim etti. Acaba bu kadın, rivayet edüdiği gîbi, Ikinci Mabmudun anası ve Abdülmecitle Abdülâzizin babaannesi midlr? Eğer bu sahih ise Fransanm Abdül • mecit ve Abdülâziz devirlerinde Tür kiye siyaseti üzerinde kazandığı bü • yük nüfuz, kolaylıkla izah edilmiş olacaktır. Gerçi Birinci Abdülhamîdin yeğe • ni ve varisi Oçüncü Selim devrinde de Fransa nüfuzunun Türkiyede hâkim olduğu görünüyordu. Babıali yeni bir ordu ve bahriye kurmak için Fransa dan zabitler; bir topçu mektebi, top dökümhanesi ve tersane yapmak için mühendisler ve birçok muallimler ge tirmişti. Hatta, ne acip şey? Napolyon Bonapart bile Türkiyeye gönderilecek topçu talim heyetinin riyasetinde bu lunmak istemişti. Bu talep Fransa hükumeti tarafından kabul edildi, Na polyonun İstanbula gönderilmesine karar verildi. Fakat hâlâ ismi bilin , miyen bir kâtip onu bu şeıefe lâyık görmedi, hazular.»n cetvelden ismini çıkardu Bu hâdise 1795 tarihinde cereyan ediyordu. Maamafih Napolyon imparator olunca ilk dostluğu gene Türkiyeden gördü, çünkü her devletten evvel Babıali onun imparatorluğu • nu tasdik etti. * * • vak'alara rağmen Peçeli tmparatoriçe hakkında sağlam vesikalar elde ede • mediğini itiraf ediyor. 31 kânunusani: 1927 »arıhli Figaro gazetesinde de Buc ailesinden biri, bu kadının hüviyeti hakkmda itimatsız • lık gösterdi, tıpkı Amerikalj muharrir gibi, Eme hakkında mevsuk malumatı olanlarm bildiklerini nesretmelerini rica etti. îşte biz, Emenin Türk sarayın da yaşadığını ve Ikinci S"ltan Mah • mudun anası olduğunu gösterecek delili bulduğumuzu zannediyoruz. Bir vesikadan bahsedeceğiz. Bu, Xavier Eyma imzasile, «tmparatoriçe Jozefin ve Abdülmecidin büyükanası» unvanüe 11 şubat 1854 tarihinde tl lüstrasyon gazetesinde çıkan bir ma kaledir. Yazı uzundur, aynen almıyo ruz, en mühim fıkralarını iktıbas ediyoruz: «Bu makalenin sonunda görülen resim, masum bir çocuk güzelliği tasıyan tasvir, yüksek mukadderatile yüksek rol oynıvan bir kadını gösteriyor. Bu kadın, Üçüncü Napolyonla Türkiye împaratoru Abdülmecit arasında kan yakml'ğı temin eden mahluktur, Mar tinikli Matmazel Emedir. Jozefn na sd o adada doğup Fransa imparatorîçesi olmussa bu da Türkiye imparatoriçeliğine yükseldi. Bizim genç kreolün sultanlığa ne suretle erdiğini hîkâye edeceğiz.» Ksaviye Eyma, bütün o eski şairane ve muhayyel hikâyeleri reddetme mekle beraber mevzudan tarihî bir kwsa çıkanyor, şunlan yazıyor: Eme Lermit gîzetesmin yazdığı gibi, 1763 te değü 1766 da Markiniğin Rober mahallesinde «Lâpovant Ru • vayal» atlı şeker binasında doğdu. Denildiği gibi Adı Alin değil Eme • dir. M O, dokuz on vaşlarmda iken talim ve terbiye edilmek için «Nantes» e gönderildi, 1784 te ve on sekiz yapnda iken bir mürebbiyenin nezaretî altmda oradan gemiye bindi, Martiniğe gitmek üzere yola çıktı. Fakat yolcu luğun daha ilk günlerinde gemi »u almağa basladı, batmak tehlikesi yüz gösterdi. Mazurka limanı açıklannda bir yelkenli onlann imJadma koştu, Emeyi ve arkadaşlannı aldı. Fakat li mana girileceği sırada bir korsan gemisi yetişti, yolculan yakalayıp götürdü. Emenin en yakın akrabasından M. «Marle» nin Istanbuldaki Fransız sefirine yazdıgı bir mektup var. Sefare tin evrak hazinesinde saklıdır, 1821 kânunusanisinin yirmi dördü tarihile yazılmıstır. Bu tarih, Sultan Mahmudun acip maceralar geçirdiğini bildiği anasuun ailesi hakkında tahkikat yap hrdığı günlere tesadüf eder. M. Marlenin mektubunu bize ve ren zat, son derece muhterem ve iti mada lâyık bir vatandaştir. Onun bu vesika altma yazdıgı sa*ırlarda: «Valide Sultanın hüviyeti, 1821 de Istan bula gelen malumatla tamamile açığa çıkrmstır» deniliyor. tşte bu vesika «ayesindedir ki Abdülmecidin, Üçüncü Napolyon gibi Martmikli bir kreolün torunu olduğu anlaşılmıshr. Jozefinle Eme avni yasta olup çocukluk arka daşı idiler, karabet bafarile birbirlerine merbut bulunuyorlardı.» tllüstrasyondaki makale muh.\rriri sözünü su suretle bitiriyor: «Mukadderat, avni adada ayni kar»la ve ayni zamaada doğan ik: kadın dan bu iki imparatoru dünyaya geHr mek'e s?nki iki Tvllet arasmda müte • kâmil bir münasebet tesis etmek istemistir!» Bu makale çıktığı sırada (1834) gazeteler üzerinde sansür isliyordu. Bu tarihî yazı ancak Üçüncü Napol yonun müsaadesi altnarak nesroluna bil'Vdi. Hatta imparatonm böyle bir yazı çıkmasuıı bizzat istediği de zan nolunur. Çünkü M. Marlenin mektubunu sefarethane evrak hazinesinden çı> karmak için mutlaka bir emir verilmek icap ederdi. O tarih, Kırım nvjharebesinin arifesidir: Müttefık Franha ve Türkiye, bu vesika neşrolunduktan sonra müttefikliğin fevkma çıkıyor • lardı, kuzin oluyorlardı, hükümdarlan gibi! tllüstrasyonun nesrettiği resim, E • Beylerbeyi taktmını 70 mağlâp eden Eyüp takum Melih ve Priyovlos maçtan evve. bir arada Fethi ile Panayotun müsabakası çok enteresan olmustur. Fethi, ilk iki ra vunt gayet iyi döğüstüğü halde, son iki ravuntta şişmis ve bu yüzden sayı hesabile mağlup addedilmistir ki, bu karar doğru değildir ve bu maçın neticesi ancak berabere olabilirdi. Fethi, nefes kabiliyetini athrdığı takdirde İyi olacaktır. Enver ile Angelidisin karşılasması bir kör döğüşü seklinde cerevan etmıştir. Boksörden ziyade herseye benzî yen Angelidis, Enverin yurrruklann dan kurtulmak için mütemadiyen kbseden köşeye kaçmış, ellerile yüzünü kapamış ve envai türlü tuhafliklar yaparak halkı kendine güldürmekten ba<=ka bir marifet göstermemiştir. Bu adamın bir boksör sıfatile badema herhangi bir maca çıkarıltnası doğru değildir. Neticede Enver pek haklı olarak galip ilân edilmiştir. En mühim müsabaka Melih ile Yunanistan hafif sıklet sampiyonu olduğu söylenen Priovulos arasmda olmustur. Uç dakikadan 8 ravunf olarak yapılan bu müsabaka, sayı hesabile Melihin galibiyeti ile bitmiştir. Fakat Yunanlı boksör de boks sanatmi vr şiddetli yumruklara tahammül etmesini bilen hakikî bir boksör olduğunu ispat etmiş, şiddetle alkışlanmışhr. Müsabakanm ilk üç devresinde Melih çok şiddetli döğüşmüstür. Yunanlı boksör bütün bu hücumlardan kurtulmuş, dördüncü devreden itibaren taarruza geçmiştir. Dört ve beşinci ve hatta altıncı ravuntlar mütekabil hücum • larla geçtikten sonra Meîih teltrar hâkimiyeti almıştır. Priouvulos, çenesine midesine müteaddh yumruklar yediği halde sarsılmamış, hatta bir defasında Melihin yapıştırdığı çok şiddetli bir yumruktan bile ufak bir sademe ile kurtulmuştur. Son ravunt Melihin şiddetli hücumlarile geçmış ve müsabaka sftyı hesabile Melihin galibiyeti ile bitmiştir. Şimdiye kadar yüzden fazla msç yaptığı söylenen Yunanlının karsıscda Melihin kazandığı bu galebe her halde çok kıymetlidir. Bu maçtan sonra Yorgos ile Kiry«ko karsılasmıştır. Yorgos, rakibini yerden yere vurduktan sonra besinci ravuntta abandone ettirrrriştir. Bir ayının öliimü Bursa (Hususî) Bursaya beş *aat mesafede Yağlı köyü çobanı; tarlalarda dolaşan bir ayı görmüş köye haber vermistir. Köylüler, balta, çifte ve nacak denilen baltacıklarla ayıya hücum etmişlerdir. Ayı, ço • banla ufak bir güreş yaptıktan sonra çpbanın fırlattığı nacakla ve köylülerin yardımile yaralanmıştır. Fakat çoban da kendi nacağı ile kendi ayağını yaralamışhr. Hızını alamıyan yaralı ayı, yanıbaşindaki bir çam ağacına çıkmıştır. Köylüler aşağıdan kurşun atarak hücumu sıklaştırmışlar; bunun üzerine ayı ağaçtan yere düşmüş ve ölmüştür. Delik deşik olan ayı, kağnı araba sile köye götürülmüş ve derisi yü zülmüştür. Maamafih yapılan muayene neticesinde atılan kurşunların ancak yağ tabakasında saplanıp kaldığı ve ayının nacak ve balta tesirlerile öldüğu görülmüştür. menin Fransaya hareketlnden evvel Martinikte yapılan bir minyatiirden almmıştır. Minyatürün aslı elyevm du Buc ailesinden birinin elindedir. Ma amafih bu makaleyi ilharn edenler, siyasî sebeplerle mühim bir noktay karanhkta bıraktılar: Aimee du Buc de Rivery hıristiyan kalmıştı. Oğlu Sul tan Mahmut, onun son dak'kasında ve geceyansı Galatadan bir papaz ge tirtti, bizzat hastanın yanına götürdü, son dinî vazifeleri yaphrttı. Kapüsin papazlarmdan olup Aleksi Darras adını taşıyan bu papaz 1850 de Pariste öldü. Mahmut, anasını Fatih Sultan Mehmedin türbesi yanına gömdürdü, üzef rine aynca bir türbe yap ırdı. Mahmut, şairdi, anası için bir de mersiye vaz dı. Bu çok manidar siir, onun türbes>ni hâlâ tezyin ediyor. Sair padisah, yazdıgı manzumede tasıdığı asil ecnebî kanile iftihar ediyor ve şu beyitte de •anasınm hakikî hüviyeHni ortava koyamadığı için teessüf gösteriyor: «cAnamın güzelliğini urutmak mümkün değil, fakat onun san'i şerefini snylemek te mümkünsüz? ..» tşte büyük bir Fransız kadını ve Osmanlı Imparatoriçesi olan Emenm tarihte de yüksek bir yer! olmalıdır!.. CUMHURtYET Bu yazının Os manlı vesikalanna oygun düşmiyen noktalanna ayn ayn cevsp verilecektir. 1807 senesindeyiz. lngiltere, Babıali üzerinde büyük bir nüfuz yürüten Fransaya karşı muvazene tesisi için elçisi «Arbuthnot» un talebi üzerine İstanbula bir donanma gönderdi. İn • gilizler, Türk donanmasmın teslimini, Boğaz istihkâmlannın yıkılmasım, kervdilerile ve Rusya ile ittifak edilerek Fransa aleyhine harp açılmasuu isti • yorlardı. Boğazları zorla geçerek Istanbul önüne gelen donanma, ilkin sarayda ve halk üzerinde çılgın bir endise uyan dırdı. Fakat Sultan Selım, kendini çabuk topladı ve aldığı askerî tedbir lerle tngiliz donanmasım ricate mecbur etti. Bir sene sonra İstanbulda kopac ihtilâller münasebetile Ingiliz gazeteleri eski sarayda şimdiki Universitenin bolunduğu yerde bir Fransız kaduunm vaTİığından bahsediyorlardı. Bu ga zeteler ilkin Emenin ismini sarahatle yazarak ve genç padişah Sultan Mahmudun bu kadmdan doğduğunu açık ça söyliyerek eski hikâyeleri tekrar ladılar, tngiliz diplomasisinin ve do nanmasmra inhizamını bu kadının nüfuzuna, meharetme hamlettiler. Sonra bir sükut devri var. Emenin hatıralan etrafındaki gölge kalınla şıyor. Maamafih o, tamamen unutul madı. 1821 de L'Ermite en Province gazetesinde, Eme için, şiir ve hayal dolu bir hikâye çıkh. Bu esrarengiz sima, devrin tarihçi lerini cezbediyordu. Bu cazibe de • vam etti. Birkaç sene evvel Amerika da «Peçeli împaratoriçe» atlı mühim bir eser yazıldı. Muharrir Benjamen Morton, eserinde sıraladığı heyecanlı (*) CTeole, MaTtinik yerlilerile Fransızların izdivacmdan hasıl olan melez nesle verilen isimdır. Birinci sah'fcosn trnhat Fenerbahçe sahas: yağan yağ murlardan bir batakhk haline gel diği için hakem, burada maç yapılamıyacağını bildirmis, bunun üzerine bu sahada yapılacak olan BeşiktasGalatasaray maçı ile diğer maçlar tehir edilmiştir. Taksim sahası, Fener sahasına nazaran daha xumsal olduğu îçJn müsabakalar nisbeten iyi oynanmıstır. Fenerbahço Vefa müsabakası sahanın çamurlu olmasına rağmen çok seri bir tarzda oynanmış ve o nisbette heyecanlı olmustur. MUsabakanın ilk on be< dakika ı mütekabil ak'.nlarla geçmişilir. Bu müddet zarfmda iki taraf ta fnüt*addit fırsatlar ihzar ettikleri halde gol yapmağa muvaffak olamamış lardır. Fakat Fenerbahçe yavaş yavaş hâkimiyeti almış ve Muzafferin ayağile ilk golü yapmı^tır. Bu gol Vefalıları daha fazla çalışmağa sevkedeceği yerde bilâkis uyuşturmuş, oyun, on dakika kadar süratini ve heyecamm kaybeJı.miştir. Vefa takımı, tam manasile açık bir oyun sistemi kabı?l ettiğinden çok defa müdafaası yalnız basına kalmıştır Yan muavinler gerek müdafaa, gerek hücum hattına yardım edernemişler, bu yüzden mıiteaddit fırsatlara rağmen w e f ahlar gol yapamamış ve F'ener mııhacirnleri de Vefa kalesine kadar rahat rahat inmi^lerdir. Fenerbahçe, bılhassa açıkları vasıtasile oynadığından çok defa Vef \ müdafaasmı geçrcek mi'şkül olmtmıştır. Vefa kalecisinin fedakâran^ oyunu Vefalıîarı bircok gollerden kurtarmıstır. Fenerbahçe, ikinci golü de gene Muzafferin ayağile yapmıçiar. Bu gollerin ikisi de müdafaa oyuncu • larının hatasından ileri gelmiş ve Fenerliler bunlardan istifade et mişlerdir. tlk devre 0 2 Fenerin gaübiye tile bitmiştir. tkinci devre de ayni sürat ve heyecan içinde oynanmıstır. Fakat Fenerbahçenin dünkü yüksek oyunu, Vefalılarm bütün fedakârlıklarının fevkine çıkmıştır. Bu devrede üçüncü golü Niyazi atmış, dördüncü sayı da bir frikik cezasından olmustur. Vefalılar bütün gayretlerine r | men bir sayı yapmağa muvaffak „lamamışlardır. Beykoza karşı ancak sıfır bir galip gelebilen Fenerbahçenin dün bu neticeyi alabilmesi biraz da Vefahların basiretsizliğinden ileri gelmiştir. İlk dakikadan itibaren çok açık bir oyun sistemi kabul etmekle usta Fener muhacimlerine büyük bir serbe&tii hareket vermişler, buna •ieylerbeyİ takımımn kalecısi bir hücumu kurtarırken mukabil sağ ve sol muavinlerinin kifayetsiz olduklannı.nazari dikka • te almadan mütemadiyen rakip kaleye akmışlar ve müdafaa ile muha cim hattı arasmda büyük bir boşlul husule getirmişlerdir. Esasen Fe ner müd'afaası biraz da favullu olmak üzere çok sert oynandığından bu müdafaayı asmak kabil olama • mış, müsait fırsat bulan Fener muhacimleri de kolay kolay gol yapmışlardır. Vefalılar, Beykozun Fenerbah çeye tatbik ettiği usulü tatbik edebilmiş olsalardı her halde dört gol yemezlerdi. Maamafih dünkü oyu • nun heyeti umumiyesi mütalea edilrrse FenerKler, galip gelecek ka • dar güzel oynamışlardır. Eyöp Beylerbeyi maçı Bu maçtan evvel ikinci kümey* mensup Eyüp Beylerbeyi takımlaH karsılasmıştır. Bu müsabaka, tama* men Eyüplülerin hâkimiyeti altınd* cereyan etmiştir. Eyüp muhacimlev^ Beylerbeyi kalesine 7 tane gol atarak 0 7 galip gelmdşlerd'İT. Şeref stadında Besikta» Şeref stadında, hAvanın ysğıslı ohnasma rağmen, küçükler şampiyonasına pek müsait şerait altında devam edilmiştir. Sahada bini mütecsviz seyirci vardı. Alman neticeler sun> lardır: Fenerbahçe 2, Süleymaniye 0, Besiktaş 0, tstanbulspor 0, Anadolu 3, Eyüp 1. Balıkesir Çanakkale şosesi açıldı r Yurttaş! rSalıkesir Çanakkale şosesi ikmal edilmiç ve küşat resrni parlak surette yapılmıştır. Yukarıdaki resim, yolun küçat resminden bir intıb&dır. M. TURHAN Bugün cumartesi; dünden kunnbarana attığın paraya bugün de 'biraz daha kat. Şayet kumbaran yoksa derhal kumbara al. Zira ikramiye gimü yaklaşıyor. Mıllî İktısat ve Tasarruf Cemıyeti