21 Hazirao 1935 Musahabe ''Cttmharivet Tokadi zade Şekip u unvan aitmda neşrettiği güzel kitaptan dolayı, tz mirin ınümtaz ediplerinden, Hüseyin Avni Beyi tebrik etmeliyiz. Büyük şairimizin hatırasına hürmet binasını kurmakta hepimize tekad*dürn etti. Bu kadirşinaslık biitün eli kalem tutanlanmıza düşen müşte • rek bir borçtu. Bu borcu, inkâr edilemiyecek bir kifayetle, ödeyen müellif gıptamızla şükranımıza ayni derecede istihkak kazanmıştır. îşte sekiz aydan ziyade oluyor ki kanlı bir akıbet içinde Tokadizadeyi bu muhit kaybetti. Facianm apansız tazyikı o zaman çenelerimi kilitler gibi olmuştu. Beyin boşken ve yürek bilâkis dolgunluğu esna • sında kısırdır; büyük heyecanlar • dan yaşayacak fikirler doğmaz. Akla sığmıyan haileleri onlardan haylice geri çekilmedikçe hakikî eb'adile idrak edemeyiz. O gün ne söylemiş olsam sükuttan daba az beliğ olacaktı. Şekibi ben istibdat boyunduru ğundan milletin ilk silkindiği gün. lerde tanıdım. Doksan üç senesinde olü doğan meşrutiyetin hayata avdetini çoğumuz gibi Şekip te kat'î bir kurtuluş bayrami samnış Te ruhunu birbirinden parlak hürriyet hulyalan ile donatmıştı. Gözünden, sözünden ve özünden saf bir sevinç şiri taşıyordu... Fakat tarih bu nikbinlik günlerini, eyvah! ferdasız .bırakti. Şair babasından ve belki birkaç göbek daba uzak atalanndan miras kalan durgun ve mahzun fıtretine ricatte gecikmedi. Onun ruhu tabiatte iyilik, cömertlik ve şefkat şiri arayan siyah bir hicran pervanesi idi. Kâmatın ne • resine kendisini atsa kanatlarraı yakacak tnerhametsiz bir cehennemden başka birşey bulamıyacağına inanmıştı. Beşeriyeti çok seven, fakat sevd*:ği ve dilediği kadar yüksek bulamadıkça dargınlığı köpüren ti tiz bir âşıktı. Ona kalsa hayat de • diğimiz ölçüsüz çark hiçbir zerreyi incitmeksizin dönmeli idi. O isterdi ki cihanda herşey kusursuz bir fazilet olsun. «Herkes» denilen füpbeli kalabalık onun köseğen bağrıni dirsekler gibiydi. Kendisini kucakla • mak için açılan iki kol çok kere ona bir işkjfRce .çemberinin çif Ijş^kur» şun değirmisinden daha ağır ve soğuk gelirdi. Onun için Şekipte sık sık insan cemiyetlerinden kocunma nöbeti hissolunurdu. Kâh olurdu ki şehrin hayat gürültüsüne kulaklarım tıkamak için Foça Hmanmın yumuşak sükutuna sığınır ve uzun haftalar ketum denizle dilsiz balıklar arasında içinin sızılannı dinlendrr meğe çalışırdi; ve sanki ilham o zaman şairin yaralı dehanetini dalgalardan bulutlara yüzdüren kül rengi bir yelken olurdu... Fakat işte oradan da ruhunun bereleri biraz daha derinleşmiş gibi dönecekti. Zira o belki ancak kendi şirinin ilık, ay dınlık ve onaran ince bir musiki ile dolu limonluğunda yaşayabilecek nazenin bir insaniyet nebatı idi! Onu düşündükçe yerin sefaletinden göklerin hudutsuzluğuna hasretle bakan bir melul göz gözümün önüne gelir. O, esefleri ve elemleri üstüne kalenderliğini bastırmış ve yüziinü sanki bir sectfe ile san'atma kapamış yaşadı. Daima biraz şişkin gibi gördüğümüz avurdu, sanıyo rum ki, kendisini anlıyamıyan hayata karşı af cümlelerile dolu idi. O varlığa değil, varlık ona »an! mıştı. Şair yaşamamak istedikçe hayat onu omuzlarından çekiyor ve: «Hayır, daha! biraz daha!» diyordu. Hayat ki onun gülmez, fakat gürbüz san'ati idi. ••• Şekibin san'atı... Ben o san'atı düşününce çelik örs üstünde altın çekiçle pürüzsüz şiir işliyen kahra man, işte Şekip bana böyle görünüyor. Onun abidelerinde kuvvetle güzellik yekpare bir kütle teşkil eder. Abdülhak Hâmidi takip eden kalem nesli içinde belki yalnız Mehnıet Akifle Tevfik Fikret istisna edilmek şartile büyük şair makamı şüphesîz «huzuru hilkatte» nazımınm hakkıdır. Şirin musikisinde akranının seslerinden onunki birkaç oktav yüksekti; ruhundaki ince tellerde ahengin her perdesine müsait bir gerginlik vardı. Diğer cihetten onun zekâsı ileriye talik edilmiş muvaffakiyet vaitlerile uzun yıllar ufukta savsaklanmadi. Biz onu ilk manzumelerinden itibaren olgun ve pişkin tanı<fık. Eğer geçirdi ise edebiyatta tecrübesizlik ve çnaklık devirlerini matbuattan uzak geçirmiş olmalıdır. Bizim ara mızda o çok dolgun bir şark terbiyesi almış kuvvetli şair olarak doğdu; ve bu keyf iyeti ile bir müstesna teşkil eder. î Tokadizade yarattığı şürlerîn güzelliği kadar da güzel şîre hürmet besliyen bir şairdi. Her boyunduruğa asi yaratılmış şahsiyeti san'at düsturlan mevzuu bahsolunca mukavemet tavnndan âciz bir tesli • Muvaffakıyetli bir Mektep sergisi 32 inci ilk mektep sergi Galatasaraydan sinde güzel eserler var Ayrılanlar.. Yazan: CENAP ŞAHABETT1N miyet kuzusu kesilirdi. San'atın candan meftunu, müptelâsı, esiri idi. Fakat sanıyorum ki kendini doyurmak için haykiran san'atı sev • mezdi; zira kendi san'ab eserle rinin nescinde biraz muhteriz gibf yasar. Kelime seçmekte kalemi şaşntan coşkunluğunu o hiç hissettir mez. Samrsınız ki nazmı hiç dalga ve fırtmaya uğramıyan asude bir koydur ve herzaman ayni bulut lu göklerin loş ve melul akislerini tiftikler. Onun şiirlerini onun kes kin hislerile okuyabilmeli idik ki nazik ve ince tan'atlarmı körlüğümüz çiğnemesin. Ne hayatın, ne tabiatin ve hatta ne de aşkm şiirleri onun dehaetini cezbedemedi. O en ihatah manası ile kendi kalbinin şairidir. Her ne şidesinde ve hatta her neşidesinin her mısraında onun kendi sızlıyan yüreğinden bir se* bulacaksınız. Her beyti kendi ruhunun bir lâhzasıdır. Şairin ıstırabmı söylemiyen mücerret fikirleri o şire yabancı ve cansız gibi telâkki ederdi. «Istırabımla hissim inceldi Istırabımla şair oldum benl» Demiyor mu?.. cHuzuru hilkatte» sinde bile hilkat ona kendi heye • canlannı gösteren derin bir ayna olmuştu. O pek az yeni fikir ve yeni hayal yaratmıştır; fakat yaratılmış fikirleri ve hayalleri kendi hassas ve şair yüreği ile yeniden yarattı. Şiir şüphe yok ki yürekten kaynıyan helecanh sozdür. Şiir namına yalnız kalbini söyleten Şekip belki isabet • sizlik etmedi. Ancak gönül isterdi ki san'atının maddei asiiyesi daima o kadar aci olmasın. Zira işte bu ısrar onun müşfik şartlarda yaşayan hayatım öt tadında bir felsefe ile zehirledi. * ** tlhamı o kadar yüksek ve aydınlık Şekip, felsefesmde mehtabı görmemezliğe gelen ve münhasıran gölgeyle beslenen bir nevi gecekuşu idi. Kâinatı her zerresinde kötü ve çürük tanıyonfu. Tabiatin onca güneş bir hatası ve hayat belki affı güç bir suçu idi... Şair güzellik yaratacak bir san'atkârdır. Şirinin tükenmez güzelliklerile muhitini mesteden o yüksek şair nasıl oluyordu da herşeye tesadüfün bir cinayeti diyebiliyordu? Onun gürbüz san'atı yukarı doğru gayritabiî ve felsefe bilâkis cılız ve aşağı doğru gayritabiî idi. O, mevcudatın hakikî yüzüne değil, kendi vicdanı içinde karanlık yasayan bir kaza âlemine nazird"ı. Şair Şekip kıskanılacak bir kuvvetti; fakat kendi şirine bile inanmaz gibi görünen aeı fikirleri tehIikeli bir beşeriyet unsurudur. Ya • şadığı müddettçe Şekip hayatın bütün kusurlarından ayıklanmış bir varlık şirine hasret çekti; ve onu bulamadıkça ölümü nimet sanıyordu. Hasta duygular ve yanlış düşünüfler büyük ve talihsiz Şekibi hayat yolunun kenarına çektiler; o yüksek şair denebilir ki hayatın haşiyesinde yaşadı. Onun yaşayışı bir siyah rüya, mücerret ve mutlak bir ııtırap mefhumu idi. Ağzında ecel tadi ile ve, tabir abes değilse, mühlik bir hayatle dünyaya gelmişti. Hakikatin ilk fiskesinde dağılmak ve toz olmak o müstesna yaradılışa mukadderdi. O, Tabiatin ve beşerin taksiratından değil, kendi ruhunu dolduran korkulu rüyalardan korkmalıydı! Nekad'ar kudretli san'atkâr olsak hilkatin denksizliklerine karşı an cak ölü bir muahaze irat edebiliriz. Fani varlıgm kuru nesrine karşı beşerde ancak gonlünün şirini ve hayra imanını siper etmek hakkı vardır. Bedbinlik sağlam bir kalkan hayat cenginde bizi koruyabilecek bir kuvvet olamaz. HCT tarafa saadet dağıtmak is • tiyen ezelî bir yalana inanacağız. Elmas arayan için kömür ne ise hayat yolunda tabiatin yalanlan da o dur. En bahtiyar gördüğümüz adam bile hayatın iliği hulyasile kemiğini emer ve hakikî güzellikler yerine, şöyle diyeyim güzellik vekillerini yaşar. Sevinç yolu aldanmaktadir. cHep iğbirard'ır yüzü gülmez halri katin» ve bîzi güldürmez. Diğer cihetten aradığımız kusur • suzluğu bulsatc bulsak gene tabiatte bulabiliriz. «Paskai» ı korkutan sonsuz mesafeler ancak bizim dar dimağımıza siğmadıkları için korkunçturlar. Doğru görmek istiyorsak hilkatin esrar yurduna hayranlık adesesile girelim. Tabiatin eğer varsa hatası bile beşerin zavallı mantığından çok yüksektir. Fakat işte Şekip dediğimiz o necabet şairinin bedbaht felsefeu bu nazariyelerden uzaktı; onu can çekişme içinde yaşattı ve kendi silâhınm kurşununa nedef etti. Ve sanı yorum ki ebediyete o büyük san'atkâr d*udaklannda bütün ömrünü icmal eden istihkar «ülümsemesile gitnv|tir. CENAB ŞAHABETTİN Celâ! Şefik B. yeni kuliibe gireceğini tekzip ediyor Galatasaray kulübünde heyetî idare intihabatında ekalliyette kaldıkları için bazı azanın istifa ede • rek yeni bir kulüp teşkilîne çalış tıklarını yazmıştık. Şimdilik Galatasaray kulübüne istifanamelerini gönderenler Iş Bankasından Sadun, Ulvi Beylerle bankanın diğer birkaç Galatasaraylı memurundan ve stadyomun sabık müdürü Nüzhet Beyden ibarettir. Evvelki günkü Akşam gazetesi, Galatasaray birinci takımından Celâl ve Kemal Şefik Beylerin de eski kulüplerini bırakarak yeni kulübe gireceklerini yazmışti. Her ikisi de senelerd'enberi Galatasaray kulübü tarafından mekteplerde okutturulmakta olan bu genç oyunculardan Celâl Şefik Bey, dün Galatasaray idaresine bir mekttıp göndererek bu haberi tekzip etmiş»ir. Celâl Şefik Bey mektubunda «Akşam gazetesinde benim sarı kırmızı namı altında teessüs edecek olan kulübe gireceğime dair bir yazı gördüm. Ben bu neşriyatta bir yanlış • lık olduğu kanaatindeyim. Çünkü ben Galatasaraylıyım ve kulübüme pek çok merbutum. Daha henüz ben bundan sonra çalışacak ve şereflerle malâmal kulübüme müfit bir uzuv olmağa çalışacağım. Bu münasebetle hakkımd'aki neşriyatı tekzip ederim» demektedh. Bize Fener düşmanlığı isnat eden yazıcıya cevap Biz, daima bitaraf bir Spor muharririyiz; yoksa, yalnız Fenerbahçe kulübünün yardakçısı değiliz! Fatih Dairesi belediyesi ketebesinden olup, Milliyet gazetesinde spor muharrirliği yapan genç bir heveskâr vardır. Bu genç, müfrH bir kulüpçüdür ve spor muharrirliği yapması da, daha evvelki sene intisap ettiği kulübüne fartı merbutiyetin den ileri gelmektedir. Bu genç heveskâr, Milliyetin dünkü nüshasmda bir buçuk sütunu buIan bir yazı yazmış. Bunda, cuma günü yapılan Beşiktaş Fener maçı için gazetemizde çıkan yazıya, sözde mukabele ediliyor ve o yazımızda bermutat tarafgirlik ettiğimiz, ha • kikatleri yazmadığımız ve Fener bahçe kulübünün üç takımının da şampiyon olduğunu kaydetmediğimiz ileri sürülerek bize tariz olunuyor. Biz, bu heveskârın şimdive kadar olduğu gibi bu yazısma da cevap vermeğe lüzum görtniyecektik. Çünkü bütün yazılarında olduğu gibi, bunda da birbirini tutmıyan, yuka nda söylediğini biraz aşağıda cer heden sakatlıklar vardır, bu genç yazıcımn ne demek istediği ve o kocaman sütunlan ne maksatla dol durduğunu anlamak mümkün de ğildir. Falvt bir hakikati tebarüz ettir mek ve spor efkârı umumiyesine Milliyet gazetesinde çıkan spor yazılannm tnahiyetrni göstermek içîn bu satırlan yazıyoruz. Milliyet gazetesinin 18 mayıs 933 tarihli nüshasmm beşînci sahifesinin birinci sütununda şöyle bir yazı çıkmıştı: «Gazetemizin 27 nisan tarihli nüshasının spor stitunlarında intişar eden «Fenerbahçe hakkında» başlıklı yazıda, Cumhuriyet gazetesi spor muharririnin Fenerbahçe Süleymaniye maçı hakkındaki yazısı mevzuu bahsedilirken kendisinin Fenerbahçe kulübü aleyhine ötedenberi rarezkârhk yapmakta olduğu ve son yazısmm da buna yeni bir misal teşkil ettiği beyan olunmakta idi. Halbuki dumhnriyet spor muharriri Ahniet thsan Bey bu meslekte «SneieTrce dtJfü^tlOf 8 ve spör işlerüje vukufu ile ve spor hâdiselertni hiçbir tefdr altında. kalmaksızm sadece bitarai bir gazcteci rözile takip, tesbit ve neşretmekle tanınmış bulundufu için. Tahrir müdürümüzün haberi olmadan. nasılsa gazetemize girmi? olan bu yazıdan en ziyad« biz müteessir olmuştuk. Bu itibarla gazetemize yanlı$lıkla glren o yazı için Ahmet İhsan Bey arkadaçımiKdan özür diler ve muhtevi olduğu mânadan kendisini tenzih ederiz.» Bizim bitaraflığımızı, bu meslek • te senelerce dürüstlük ve spor işlerine karşı vukufumuzu ve spor hâdiselerini hiçbir tesir altında kal • maksızm sadece bitaraf bir gaze tecî gözile takip, tesbit ve neşret mekte olduğumuzu bu kadar sarahatle yazan bu gazetenin bir müddet sonra bize ayni sütunlarda tarafgirlik isnat etmesi, hâdiselerin kulüp • cülük zihniyeti ile nasıl görüldüğü nâ, hakScatlerin nasıl tahrif edfldiğin! göstermesi itibarile olduğu kadar bu srazetedeki spora ak neşriyatın nasıl birbirini tutmaz ve gelişigü zel bir zihniyetle idare edildiğini de ispata kâfidir. ^ Şimdi gelelîm Milliyetin dünkü nüshasırtdaki yazılara verilecek ce • vaba. Cuma günkîi maçta, Beşiktaşm, Fenerbahçeye karşı tamamen hâkim bir oyun oynadiğı ve hakikaten ta ühsizlik yüzünden goller kaçırdığı ve Fenerbahçenm muhakkak brr mağlubiyetten kurtulmak içîn toptt ikinci devrenm başlangicmdan rti • baren mütemadiyen saha haricîne attığı inkâr kabul ettnez bir haki • kattir. Bu hakikati bütün gazeteTer müttefikan yazdıklan gibi bu genç heveskâr da intakı hak kabilindenbu yazısmın içinde îtiraf etmekte, hatta bunun bir taktik olduğunu ve yalnız bizim takımlarda değil, Av rupamn en üstat takımlan tarafın • dan bile tatbik edilmekte olduğunu yazmaktadır. Bu taktik mezbuiıane bir taktiktir. Fenerbahçe de, o gün, fena halde sıkışarak yanm saatten fazla müddet topu sağa sola atmış tır. Biz de bu hakikati kaydettîk. Fenerbahçe kulübünün üç futbol takımının şampiyon olduğu halde bundan bahsedilmemeai kevfivetine gelince; • ki genç heveskâr bilhassa buna pek ziyade hiddet etmîşe ben» ziyor Lik maçlarında bir usul vardır. Bunlann neticesi, lik maçlan tamamen bittikten sonra nesir ve ilân edilîr. Halbuki birincî ve ikinci takımlarm liki henüz bitmemiştir, son müsabaka, bu hafta yapılacaktı« Ve bu maçtan sonra da bu senekî ÎHrte deree« »lan Vuluplerîn nrasii» yazılacağı tabiidir. Nitekim Fener bahçe kulübünün üçüncü takımının şampiyonluğunu vaktinde yazdık. Bu sene genç takımlar arasında yapılan bu lik maçlarmı gazetemiz tertip etmiş, Fenerbahçe üçüncü ta • kımı şampiyon çıktığı vakit, ken • disîne gazetemiz namına" bir kupa hediye edilmiş, takımm resmi gazeto ye basılmış ve Fenerli genç futbolcular da hararetle tebrik edilmişti. Milliyetin heveskâr yazıcısı, kendme Fenerm müdafii süsünü vermek için, sırası gelmeden yazmadığımız birşey den dolayı bize çatıyor. Kendi gaze» tesi, bu mühim havadisi, gazetenin ilk sahifesindeki başlig'ina koyarak dünyaya ilân etmis, bizi atlatmıştı ya bu, yetişmez mi? Ayni yazıda bizim Fenerbahçe kulübünü sevmediğinîz zikredilmekte ve bunun neden üen geldiğinin df bu genç heveskâr tarafından ma lum olduğu söylem/ıekte, fakat her nedense bu sebep açtkça ortaya konmamaktadır. Fenerbahçeli yazıcı, eğer dürSst ve mert bir insan ise bunu alenen ilân etmeli, bildiklerini herkese de bil • dirmelidir ki, bizim gibi hiç bir kulübe raensup olmıyan, hiç bir tarafı iltizam etmiyen ve her hakikati hatıra gönüle bakmadan yazan bir adamm hakikî hüviyeti meydana çıkmıs olsun. Biz, maçm geç başlavıp, geç bittîğ ve bu yüzden halkin sokaklarda kal< dığı ve stadyomda gazetecilere bir yer aynlmadığı için maçı uzaktaa takip etmek mecburiyetinde kaldı • ğımızı yazmıştık. Genç muharrir, bu vesile ile Fenerbahçe stadyomuna karşı halkın rağbetini kesre çalıştı ğımızı yazıyor. Macın beşte ilân e dildiği halde 45 dakika teahhürl» 6 ya çeyrek kala başlayıp yediyi krrli geçe bittiği inkâr kabul etmez bh* hakikattir. Bu genç yazıcımn yazdığı gibi akşam 8,50 de def il 7,42 de olduğuna göre maç bîter bitmez ortalık kararmış, Kadıköyünden Istanbula ve şehrin diğer uzak semtlerin« döntnek mecburiyetinde olanlar, g«< ce karanlığmda sokaklarda ve va« pur iskelelerinde kalmıslardır. öyle olmasa bile bir maçın 45 dakika tehirine ve halkın bekletilmesine ki • min hak ve salâhiyeti vardır. Tamh edilmekte olan pistîn arkasina bazı meriyülhatır zevat için hu< susî iskemleler konulduğu halde jrs» zetecilere hiç bir yer gösterilmedi • ğini ve bizim uzak bir köşeden maçJ seyre mecbur oluşumuru inkâra kaî« kışmak, kulüpçülük ve tarafgirlik etmek için hakikati tağyir etmekten baska bir şey değildir. Bir çok maçlarda Fenerbahçe stadınm gazetecilere hususî yer ayırdığı, o vakitler maçlan gayet rahat takip ettiğimizi ve bundan do • layı Fenerbahçe kulübüne mütesekkir olduğumuzu mkâr edenlerden değiliz. Bir münakasa mevzuu ola • bilecek bir golü yakından goreme» diğimizm esbabmı bu suretle izah etmiş, fakat hakem tarafından verilen o karara herhangi suretle itimatsızhk göstermeği akhmızdan bile geçirmemiştik. Bu delikanlımn, maçı seyretmeyip te yanımızdaki arkadaşlarla konuştu ğumuz hakkındaki îddiasma gelince* Biz, bu genç heveskâr gibi elimize kâğıdı kelemi alarak ve gazeteye makale yazacağım! diyerek sahanrri en göze jrorümir bir yerîne bağdaş kurarak âleme caka satanlardan dei ğiliz. Maçı takip eder, icap edeı»| notlan, hatta yanımızdakilere bile göstermeden aln*, mensup olduğu * nraz mslekle tefahür etmeyiz. Ni * tekîm o maçta da stadın bîr köşesine çekilmiş,.uzaktan, fakat bitaraf bh* gözle hâdiseleri takis etmis ve ya** mıstık. Fenerbahçe stadına karst halkın rağbetini azalttnak isnadı ise bîzim icm varit değildir. O stadyom henüz busrünkü haline getirilmeden ve ge» tirildikten sonra aylarca bu sütnnlarda methiyeler yazan, reklâmlar yapan, memleketin asrî bir «tat ka« zandığım ilân eden gene biz idik'. Fakat eördüğümüz kusurlan tenkf£ etmek hususundaki hürriyetimizden hiç bir kulübe ve müessesere VatfŞE ferağat edemeyiz. Bu kadar bariz hakikatleri inkâr etmek ise ancak ne yazdığını bil • tnezlerin yapabileceği bir iştir. Bu itibarla bir gün evvel beyaz dedi ğine bir gün sonra siyah diyen, bn* gün bir kulübe mensup gecinirkeni ertesi gün baska bir kulübe mediha* guluk eden, bîr hafta evvel yazdı • ğmı ertesi hafta değiştirenleri» nasıl bir zihniyetle hareket ettiklerraf karilerin takdnine bırakınz. AHMET, tHŞANj Sergiden bir köşe Kandillide Üsküdar 32 inci ilk mektep çocuklarile muallimlerinin bu yıl içinde yaptıkları muhtelif elişleri bir sergi halinde teşhir edil miştir. Bu eserler arasında kız ço cuklarının beyaz, yün örgü ve sırma işleme işlerile erkek çocukların kaba kâğıt, oygu isleri ve Rum mektebi türkçe muallimi Selâmi Tahir Beyin millî inkılâbı tasvir eden mü çiftliğmin park kısmını gösterir gene mücessem birer nümune modeli cessem bir abid'e ve Ankara Gazi ve muhtelif tedris vasıtalanna ait eserler, güzel ve ince işlerdendir. Mektep müdiresi Şehriban Hanım ve arkadaşlarile muallim Selâmi Tahir Bey serginin tanziminde büyük bir muvaffakiyet göstermiştîrler. Beykoz kulübü Sıhhat işleri dahiliye mütehassıslıgı tstanbul Belediyesi sıhhî muayene komisyonu dahiliye mütehassıslığına, kıymetli doktorlarımızdan Trabzon hastanesi sabık dahiliye mütehassısı Ali Rıdvan Bey tayin edilmiştir. Miisabaka yapmadan ve yenilmeden ikinci kümeye iıemoz Bu sene küme sonuncusu olan Bey • koz kulübünün ikinci kümeye, terfi müsabakası yapmadan otomatikman me • ceğini, her ikisi de sondan ikinci olan Galatasarayla Süleymniyenin ralann • da altıncılık ve beşmcilik için bir maç yapacaklarını, bu maçm mağlubunun da ikinci küme şamyonile terfi maçı yapacağını iddia edenler var. Çünkü İs • tanbtd, Futbol heyeti böyle karar ver • miş imis. Halbuki Türkiye tdman Ce • miyeüeri tttifakı nizamnamesinm 69 uncu maddesi sarihtir. tşte madde: «Cem'î idmanların müsabakalarmı icra için kuvvet esası üzerinden tasnif yapılan mahallerde her sene nihayetinde. mafevk sınıfm sonuncusu ile madun sınıfın birincisi arasında terfi müsabakalan yapıln*. Bu müsabakaların galipleri mafevk sınıflara, mağluplan madun sınıflara alınır. Davete icabet etmiyen takımlar mağlup addolunur Bir terfi müsabakasına tarafeyn icabet etmezse mıntaka idman heyeti mafevk derecenin sonuncusunu ipka veya mübadelede muhayyerdir.» Binaenaleyh tstanbul Futbol heyeti, birinci küme sonuncusunun bilâmUsa • baka otomatikman ikinci kümeye ine • ceğine karar veremez. Birinci küme altracısınm, ikinci küme birincisile maç yapacağraa dair nizamnamede hiçbir ka • yit yoktur. Hem ikinci küme sampiyo nunun otomatikman birinciye geçeceğini kabul ettikten sonra, bu maça ne Ki zum var? Binaenaleyh bu karar mantıkan da yanlışhr. Eğer tstanbul Futbol heyeti, birinci küme sonuncusunun yeni tabirile oto matikman ikinci kümeye ineceğine ve sondan ikincinin de ikinci küme şam • piyonile terfi müsabakası yapacağma dair bir karar vermişse bu kararların ikisi de nizamnameye muhalif olduğu için Beykoz da, Galatasaray da, Süleymaniye de bu gayrinizamî karara tebaiyet etmemek hakkını haizdirler ve işHtiği mize göre etmJyeceklerdir. Çünkü ni • zamnamenin 158 inci maddesinde «kulüpler ve efrat ittifak nizamabna ve ittifak heyetlerinin nizamname ahkâmı dairesinde vermiş olduklan kararlara riayet mecburiyetindedirler.» Bilhassa Beykoz, geçenlerde Gala • tasaraym 92 mağlup ettiği ikinci kü • me şampiyonu olacağı anlaşılan Ana • dolu ile terfi müsabakası yapmadan birmci kümeden başka bir yere bir adun bile atmamağa karar vermiştir ki bu karannda nizamnameye göre tamamen haklıdır. Nizamnamenin bu mesele hakkm • daki maddesi, tamamen Beykozun le hine olduktan başka kuvvet itibarile de Beykozla Anadolu arasında aşikâr bir fark vardır. Beykoz, şilt maçmda, ts • tanbul ikincisi olan Beşiktaşı yendiği gibi, iki defa berabere kaldığı Galatasa ray da Anadoluyu 92 gibi büyük bir farkla mağlup etmiştir. Şu halde, Anadolu, Beykozla bir terfi müsabakası yapıp onu yenmeden, Beykoz gibi emektar ve kuvvetli ve denizcüikte en ilerde bir kulüp, nizamnameye uygun bir ka • rarla ceffelkalem ikinci kümeye atıla • maz. Istanbul Futbol heyeti böyle nizamsız bir karar verdise karannı geri almahdtr. Zenciîer beyazlaşamazlar mı? Ajansm verdiği bir haber, Avrupada bir zencinin nefes darlığını gidermek için kullandığı ilâcın tesîrile renginin değişip beyazlaştığmı bildiriyordu. Dr. Osman Serefettin Bey bu hususa demiştir ki: « Tıpta, siyah insanlartn beyazlaşmalarını temin edecek hiç bir ilâç yoktur. Bununla beraber asabî bir tesirle bazı zencilerin kısmen be yazlastıkları görülmüştür. Bu hâdise de her halde bu nevi tesirlerle husule gelmiş bir keyfiyet olsa gerek • tir.» Ayasofya Kimsesizler yurdu kapatıldı Evvelce Belediye tarafından Ayasofyada açılmış olan Kimsesizler Yurdu evvelki gün Vali ve Belediye Reisi Muhittin Bey tarafından tef tîş edilmiş ve içerde bulunanlarm vaziyetjeri itibarile muhtacı hima • ye kimseler olmadığı görülerek yurt kapatıltnıştır. Esasen yakında Ga • latadaki yurt açılar.agı için kimse • sizler burada barmdırılacaktır. Eski Terkos Şirketi tasfiye ediliyor Sabık Terkos şirketi umumî heyeti dün hissedarlardan Metr Salem E • fendinin riyaseti altında fevkalâde bir içtima aktstmistir. Bu içtimada Belediye ile yapılan satınalma mukavelesinin tasvibine, sirketin feshine ve tasfiye metnur ları intihabına karar verilmiştir. Teşekkül edecek tasfiye komis • yonuna Sadettin Ferit Bey, Metr Salem Efendi, M. Bilyot ve M. Kas telno seçilmiştir. Heyeti umumiye bu satınalma muamelesinin hüsnü suretle ifası için şirkete müzaheret gösteren hüku mete ve Belediveye teşekküre ka rar vermiştir. Tasfiye komisyonu bvünden itibaren ise başlıyacaktır. Tekaütlük istiyen belediye memurları r~~:, Belediye memurlannın tekaütlü ğü hakkındaki kanunun Büyük Millet Meclisince kabul edilmesi üze rine yirmi kadar belediye raemunı tekaütlük taiebinde bulunmuştur. Bu hususta tetkikat yapılmaktadır. Öz dil müsabakamız ~ > Bugün mündericatımızın fazlalıeından konulamamıştır. ltizar ederiz.