lîlfshcdi 100 numara! Birdenbire odanın kapısı açıldı ve bizim Meşhedi Cafer, se • ke seke ben geldim oynar gibi tek ayak üstünde sıçnyarak içeri girdi.. Hayır ola dadaş?.. Bu ne hal?.. Ayağın mi uğuştu?.. Çar • liston mu yapıyorsun?. Yoh gardaşım, yoh.. 111e çoh sıhışmışem... Vah, vah, vah.. Tramvayda mı sıkıştm? Hüda lâyığın vire.. Tram buyda değil, derunümden sıhışmişem! Anlamadım.. llle nemene izah edem ki?.. Durdu, düşündü ve tekrar sıçnyarak kulağıma iğildi: Senin anlıyacağın yaniya ki su dökntek istirem! Ha aptesaneyi soruyorsun? Beli! Dışarıda! Dısanda gapu çohtu.. llle hangisin açam, bilmirem ki... Canım üstünde yazar.. Meşhedi palas pandıras çıktı ve bir dakika sonra tekrar girdi... Yoh.. Yanlışlığın olacah.. üstünde bir şey yazmayuptur. Çaresiz, göstermek için yerimden fırladım: Işte, görmüyor musun, bak.. Affedersin gardaşım, gör mirem! Allah, Allah.. Canım bu (100) numara değil mi? Eh, (100) numara ne de mekti? , ^ . . , " Hay Allah lâyığıni versîn.. (100) numara aptesane işaretidir. Sizin tran'da böyle değil midir? Meşhedi tezyifkârane güldü: Vardı... tlle HOO) değil (100,000) yazardı. Çekirge DîKODU Karşılık Çallı tbrahim, bir gün saçlar uzamış, sakallar yüziinü biirü müş, daigın dalgın Divanyolu'nda yürürken küçük bir kundura boyacısı fırçalarını tıkırdatarak seslenmiş: Boyıyalım mı beğim?.. Çallı bakmış, cin gibi bir çocuk, gözleri pırıl pırıl yanıyor. Yalnız, yüzü kir içinde, simsi yah.. Ustadın hovardalığı tut muş ve: Hayır arkadaş, demiş, boya Utemem.. Ama, benim papuçlarımı temizliyeceğine, şu karşıki çeşmeye gidip yüzünü temizler sen sana beş kuruş yerine elli kuruş veririm.. Boyacı oğlanı, hemen fırçaları bırakıp çeşmeye koşmuş ve bir kaç dakika sonra, çenesinden sular damlıyarak gelmiş... Oldu mu beyim.. Aferin arkadaş.. Al sana elli kuruş! Bir avcundaki paraya, bir de Çallı'nın uzun saçlarına, traşh yüzüne bakan çocuk: Efendi ağabey, demiş, istersen on kuruşunu geri vereyim de sen de berbere gidip bir tıraş ol! Erkek Sizi böyîe her akşam taat dokuza kadar beklememek için ne yapayım? Kadın Eve saat dokuz buçnkta gelin!.. Ayol, bak gazete ne yor: Şatafatzade iflât etmişti... Muzayekada olduğu, $on zamanlarda karısının şık gezme~ sinden belli idi! tHM Bizim derdimiz Her meskeleğin kendine gore dertleri vardır. Bizim yazıcılığın dertlerine gelince, bu saymakla bitmez Fakat, bir tanesi var ki, artık çekilmez oldu. Anlatayım: Tam dostlar, yarı ahbaplar, hatta şoyle göz aşnaları sanıyorlar ki, elimîzde işliyen kalem, mü rettiphanede çalışan diziciler, gazetenin sütunlan, her ricayı, her arzuyu, her akla geleni, yazmağa, dizmeğe, göstermeğe hazırdır. Onun için, kıtıpiyo» bir kitap yazan her heveskâr, eline eserini ahp geliyor: Sütununuzda kendimizi ne gün görebiliriz, beyefendi? Lokantacılığa başlıyan yanm yamalak bir tanıdığınız, sizi bin davetle çağırdığı dükkânmda, paranızla bir güzel karnınızı doyurttuktan sonra çıkarken de yolunuzu kesip yalvanyor: Artık, yemeklerimizin nefaseti hakkında bir makale lutuf buyurulur, değil mi efendimiz?.. Hasılı efendim, eski bir mek tep arkadaşınıza raslıyorsunuz, size kendi şahsmdan başka kim • seyi alâkadar etmiyecek bir vak'a anlatarak yazmanızı istiyor.. Yirmi yıl evvelki bir komşunuzu görüyorsunuz, size hususî hayatına izdivaç ait ehemmiyetsiz, sade bir vak'ayı Iki çocuk arasmda: anlatıp hikâye yapmanızı rica Ahmet be.. tzdivaç ne de ediyor.. Bir başkası mahalle bekmektir, biliyor musun? çisinden, bir diğeri kiracısından Geçen gün anneme sordum, dert yanarak muhakkak gazete ağzıma biber sürdü.. sütunlarında görmek istiyor.. Ya... Demek acı bir şey! Bunları yazsak ne mi olur?. Şu olur ki, bütün bu tam dostlar, Maniler yan ahbaplar, uzak göz aşinala • Garibim, yoktur arkam, rile kanlı bıçaklı dargın olmak Kanadım yok ki kalkam, icap eder.. Çünkü yazılacak şeySılam aklıma geldı ler onlann istediklerinin tam akÇıkam dağlara bakam! sidir: Metedersiniz diye verilen şiirlerin vezinsiz, kafiyesiz ve Akşamlar oldu gene, Badeler doldu gene, manasız olduğunu yazacaksımz!.. Baş bozuk, hotoz iğri, Lezzetinden okuyanlann rfğzı Yavruma noldu gene? nı sulandıracak bir makale isti yen lokantacının yemeklerini Karşıdan atlı geçti, zemmedeceksiniz!.. Onun için Nalın parlattı geçti! hiç bir şey yazmazsınız.. Yazmazlllere selâm verdi, sınız ama, bu sefer de dostlar, Beni ağlattı geçti! * ahbaplar, asinalar sizi vefasız • Piyaleyi pür gezdir, Iıkla itham ederler, bırak şu haBir yudum iç, bir gezdir î yırsızı der... Başka yare bakarsam tşte bizim derdimiz! Gözlerime tir gezdir! Akbaba Ne Getirmiş? Eskici Mişon, lokantacı Pan • deli, balıkçı Yervant, üç eski arkadaştır. Sık sık akşamlan Ba Iıkpazarı meyhanelerinde bulu • şup kadeh tokuştururlar. Bir gün, gene böyle bir çilingir sofrası etrafında sohbet ederler» ken Pandeli şöyle bir teklifte bu lundu: Gelecek hafta bir Kağıthb. ne safası yapalım . Herkes bir şey] getirsin.. Kabul mi? Kabul! Kabul! Ertesi hafta, Köprii'nün Balikpazan sahillerinde büyük bir sandal, bu üç arkadaşı bekli • yordu. Evvelâ lokantacı Pandeli geldi. Garsonlardan ikisine sefertaslannı yüklemişti. Gözler, çeşit çeşit yemeklerle dolu: Dolmalar, helvalar, böbrskler! Arkadan bahkçı Yervant göriindü: O da bir tepsi midye dolması, bir tepsi de uskumru dol • ması hazırlamıştı! Bir kaç dakika sonra da Mişonaçi uzaktan sökün etti. Fakat, elinde küçük bir paket bile yoktu. Yalnız, yanında kansıle iki oğlu vardı. Tam sandalın önüne gelince, arkadaşları sordular: Mişonaçi, sen ne getirdin bakahm? Mişonaçi uzun bir kahkaha atti: Ben mi?.. Işte yörüyorsunuz ya.. Benin çocukları yetirdim! Büyük anne torununa sordu: Nezahet.. Niçin komşunun çocuğile oynamıyorsun? Ben ona danldım! Neden? Şey.. O bana: Sen tıpkı büyük annene benziyorsun, dedi! İki arkadaş dertleşiyorlar: Nişanlandın ha?» Evet, öyle oldu.. Hemen bu sene evleniyor musun? Hayır, senei atiyeye tecil olundum! Zevce Kocacığım, nasıl takma kirpiklerimi görtiyor musun.' Zevç Ben görüyorum ama bir de $en gorten fena olmaz! Uçurtma Bahçıvan seslendi: Hey... Çocuk.. Hey... O erik ağacının tepesinde ne arıyorsun? Uçurtmam takıldı amca... Onu alıyorum.. Canım o uçurtma oraya takılalı on gün oluyor.. O zaman niçin almadın? Şey.. Daha o zaman erikler olmamıstı! Resmî isim! Küçük Neriman'la Ömer, m«ktepten henüz gehnişlerdi.. İki kardeş, çantalan ellerinde yavaş yavaş merdivenleri çıkarlarken salondan annelerinin tatlı sesini duydular. Kocacığnm... Neriman gülümsiyerek: Misaf ir var galiba, dedi.. Nereden anladın? Baksana, annem babama: (kocacığım!) diyor..*T" ' T>"~" ~"fc iki kusur Bir kadınla bir erkek arasmda: Arkadaşinız Cemal Beyle evlenmemi niçin muvafık bulmuyorsunuz? Canım efendim, Cemal'den ne beklenir? Peki Reşit'le evleneyim mi? Hayır! 1 7 ~ Neden? Çünkü ondan da her şey beklenir! Haydi uçuyor! Minimini Zehra annesine seslendi : Anneciğim.. Ne var yavrum? Bütün melekler uçarlar mı? Evet kızım, uçarlar.. Peki, bizim hizmetçi niçin uçmuyor? Neden uçsun kızım?.. O melek mi? Şey.. Babam her zaman ona «meleğim» diyor da... Hanım gülümsedi: Ya... öyle ise o da simdi uçar yavrum! Tııısss! Cingöz Ahmet, bir gece Hacı Mehmet Ef endinin bahçesine girdi. Maksadı şu idi: Kümesten bir kaç tavuk, kaz, ördek aşırmak! Tamam elini uzatıp hayvanın bacağından tutarken kaz tısladt: Tuıssss !... Birdenbire bunu (sus) anlıyan Cingöz, kendisinden evvel gel miş bir hırsız var sanarak cevap verdi: Sen de sus.. Paylaşınz! Salamon'a sordular: Salamon, adamın biri sana (eşek) dese ne yaparsın? Belli olmaz.. Neden? Adamın boyunu bosunu görmeden ne yapacağımı bilmem ki!. Tıraş! Nasıl, sakahmı tıraş edince çok değiştim, değil mi? Çok! Tanınmaz oldum, değil mi? Evet! Vallahi, ben bile aynada kendimi görünce yabancı sandım da sonra sesimden tanidım! Cesaret Maniler Peştemal işle yolla, Başın gümüşle yolla, tçine beş elma koy, Birini dişle yolla! Ay buluta gidiyor, Göziim yari güdüyor. Dayanacak dert değil, Mevlâm yardım ediyor! Yeşil ipek bükeyim. Derdim kime dökeyim? Bir sözüm var. îzin ver önünde diz çökeyim! Bir haine kul oldum, Yana yana kül oldum, Kuşdili bilmez iken Şakıdım, bülbül oldum' 4 Hakaret! iki kartvizit Meşhur boksörlerden Topuz Bey lokantaya gitmişti. Vesti • yerde bıraktığı şık paltosunun üzerine şu kartviziti iğne ile iliş tirdi. Boksör Topuz Bu paltonun sahibi bir yumrnkta bir öktiz oldürur! I Şöhret İki muharrir konuşuyort Azizim, ben, roman yaz mağa kabiliyetim olmadığını tam yirmi sene roman yazdıktan sonra anladım... E, anlayınca vaz mı geç tin? Hayır, vaz geçer miyim hiç. Artık meşhur romancı olmuştum! 6eçmiş olsun! Yemeğini rahat rahat yedi, hesabım gördü ve kalktı.. Bir de ne görsün?.. Paltosunun yerinde şu kart asılı: Pvrptr Ali Dakifcada beş bm metre koşar! Muhtelif meslek erbabına göre izdivaç Doktorlara göre: Hararetin yükselmesile başlayip düşmesile biten bir h&stalıkU Eczacılara göre: Uzerine şeker sürülmüj acı bir hap! Filozoflara göre: Bir istifham işaretil Musikişinaslara göre: Çok falsolu bir konser! Evhlere göre: Otuz sene muharebesi!