20 Ağusto» 1932 S ON TEL.<3RAJ?LAQ Yunan meclisi dağıldı , M. Venizelos, kendi firkasînın gene başta bulunacağmı Âtina 19 (A.A.) Venizelos dün mc'isin son celsesinde hükunıetin icraatmı kısaca anlatarak kendi fırkasmın dört sene mütemadiyen iktidar mevkiinde kaldığını ve memle kete sayani dikkat bir »iya*î istikrar temin eylediğini »öylemiştir. Basve* kil, malî »iyasetinin muvaffakiyellerini izah ejtrek bu muvaffak*yetlerîn ancak clhan buhranı önünde te • vakkufa uğradığıaı eherotniyetle kavdetmiştir. M. Venizelos haricî siyasete te maı ederek demiştir ki: Siyasetteki İstikrar haricî sahada da büyük muvaffakiyetler elde edümesîni miimkün kılmıştır. ııuouıı Fikret 'CtmifSartyet SOFYA lNTÎBALARh Prof. Dr. S. Wateff Tunak teskilâtının müessislerinden biri olan mühendis M. Ivancff Veber beni sabahleyin otelden aldı ve birlikte profesör Dr. WatefPin ziyeretine gittik. Dr. Watef Bulgar tababet âleminin en maruf bir simasıdır. Yaşı yetmişe yaklaşan bu diod'iri ihtiyar Bul garistan'da üç büyük müessesenin başında büyük bir faaliyerie çalışmaktadır. Darülfünunda cocuk kıILniğinin direktörüdür. Bulgar himayeietfal eemiyetinm reisidir. Yunak jtmnastik federasyonlarının meclisi idare reisidir. Profesor Wateff Leipzig Darülfünununda tababet tahsil ettikten sonra Almanya'da icrayi san'at içm lâzım gelen imtihanı da vermiştir. Berlin'd'e profesor Heubner'in yanında bir müddet asistan olarak çaIışmış, Sofya'ya avdet ettikten sonra bütün mesaisini ihtisas yaptığı çocuk hastahklanna vakfetmiştir. Bu suretle bu son otuz sene zarfında bütün bir gençliğin minnet ve şükranını kazaamıştır. Operanın arka tarafmda cadde üzerinde yayvan, temiz yüzlü bir binaıun zîlini çaldık. Beyaz proste lâlı bir Bulgar kızı kapıyı açtı, Bizi geniş bîr koridordan geniş bir salona aldı. Biraz sonra doktor yanıroıza geldi ve 8zür diliyerek: Sizi biraz beklettim. Bir çocuk muayene ediyordum, biraz uzunca sürdü, dedi. Arkadaşım sordu: Neden muztarip? Neden olacak, açlık! Iyi besliyemiyorlar. Muayeneye getirdikleri eocuklarra yüzde sekseni fakrüd dem. Ben de sordum: En ziyade fakrüddem hangi yaştaki eocuklarda? O... Muhakkak ilk mektep çağında. sabahlan aileler ekseriya çocukları mektebe aç yolluyorlar. Saat bire kadar çocuklar mektepte koşuyor, oynuyor, ders okuyor, yoruluyor. Oğle vakti de evlerinde iyi gıda almıyorlar. Tabiî zayıflıyorlar. Saat ikiden itibaren bu çocuklar so kaklarda oynuyor ve ahlâkan da bozuluyor. Ben bu şekil tedrisatın aleyhmdevim. Çocuklara hükumetler, eensiyetler yardım edip ögle yemeğinî mektepte temîn e*me!t ve tedrisat hem öğleden evvel, hem öğleden sonra devam etmeli. Bu husustaki mesaînize dair biraz malumat lutfeder misiniz? decîîm. Fazla bir şey yapamıyoruz. Sizde ve sair memleketlerde olduğu gibi himayeîetfal cemiyeti bu iş için çok çahşıyor. Her sene fakir çocuklara yardım gününde, çocuk bay • ramında, çocuk haftasmda muhtelif şehirlerde cemiyet müsamereler tertip eder, balolar verir, spor şenlikleri yapar ve her şehir topladığı ianenm yüzde yirmismi mejjjceze gonderir, mlitebakisi ile fakir çocuklara mekteplerrfe sıcak yemek temin eder. Bu suretle bazı mekteplr haftada iki, bazıları üç, bazıları dört defa sıcak yemek veriyor. 1931 senesi 15 teşrinisanisinin fakir çocuklara yardım günü 285,493 leva topladık, hükumet te 1,500,000 leva verdi. Bu sene ilk mekteplerîn çoğunda ço • cuklara sıcak yemek verebildik. dedi. Ondan başka yaz tatillerinde kansız çocuklan sayfiyelere gön dermeğe de muvaffak oluyoruz. Bulgar vatandaşlarımm çocuklara karşı gösterdiği alâkadan>ok memnunum. Köylüler her sene dağıttığnnız çocuk bakımı risalelermi a deta kapışıyorlar ve çocuklarının sahhatine daha ziyade itina ediyorlar. Biz doktorla konuşurken beyaz gömlekli bir genç doktor içeri girdi. Galiba doktorun muavini idL Bul garca bir şeyler söyledi. Doktor ayapacak olursa cam gibi kınlacak zannediliyor. Ve mütemadiyen bir meşgale arıyorlar: Didiklenecek bir mendil veya eldiven, yırtılacak bir kâğıt bulamazsa, eHerîle dizlerîni ve bacaklarrm sıkıyor. Hayatımda tanıdığım kadmlardan çoğunun böyle isterik olmaları bir tesadüf mü idi? Kitaplarımda rfa kadm kahramanlarımm hemen hepsi bu nevidendirler. Belki de şahsiyetimle öteki msanların mizacı arasmdaki gizli tecazüp, beni ayni secîyevî va siflan haiz beşerî daireler içinde buIunduruyor. Onları tanıyorum ve onlarla anlaşıyorum. flk sozü şn ohnuştft: Bende sizin bütün resrmlerirsiz var. Hiç biri otekine benzemiyor. Sizi görmeği çok merak ediyordum. Fa kat, siz de hiç bir resmtnize benze miyoTsunuz. Ben iki muharrirden başka hiç birinin bütün kitaplarmı okumadım. Zaten bir kitabı sonuna kadar okuduğnm da nadirdir. Fakat . Pr. Dr. Wateff ğa kalktı. Bu sırada hizmetçi k'ız bir tepsi içinde reçel ve soğuk su getirdi. Doktor, görüyorsunuz ya nefes aldırmıyorlar, gene hastalar birik min dedi. Biz çıkarken bir çok çocuklar anneleri ile yandaki koridorda bekleşiyorlardı. Tesadüf, Prağ'a giderken beni profesor Wateff'le yataklı vagonda buluşturdu. O da kongreye gidiyormuş. Pek güzel bir yolculuk ettik. Fakat acıkh bir kaza beni hayli üzdü, Peşte'rfen hareketimizin ertesi günü erkenden uyandık. Prağ'a yaklaştıkça tren hızmı arttırdı. Baş döndiirücü bir sür'atle gidiyorduk. Doktor yüzünü yıkamak içîn yanımız • daki aralığa girdi. İki dakika geçmeden al kanlar içinde üstüme yı kıhfı. Sarsıntınm şiddetinden başını yanda bir rafa yerleştirilmis olan bardağa çarpmış, bardak parçalanmış ve şakağmda dört beş santimetre bir yara açılmış. Doktor kesik, ke sik nefes nefese hftdiseyi anlatır ken kan mütemadiyen boşanıyordu. Serin kanlılığımı kaybetmedhtu Bir anda yerimden fırladım, temiz bir havluyu ıslattım, kanları sür'atle temizledim. Valizimden tentürdiyot şişesini çıkardım, büyücek bir koton idrofili ıslatıp yaraya bastım ve sun sıkı bir bandaj yapıp doktoru ya tırdım. Biraz sonra kan dindi, dok • tor kendine geldi. İki elime sarıldı: Hayatunı kurtardıruz, size minnettanm, d*edi. Siz bizlerden binlercesinin hayatmı kurtanyorsunuz. Ufak bir hizmetinizde bulunduğum içm kendimi bahtiyar addederim dedira. Doktorla birlikte Prağ'a çıktık ve o gün den itibaren daha çok seviştik. SELİM SIP.RI "G'UNÜN AKİSIFPİ Tevfik Fikret Dün, Tevfik Fikret'in toprağa, gömüldüğü gündü. Goethe'nin yüzüncü ölüm yıhnı, makaleîer, konferanslar ve kitaplarla karşılıyan kadirşinas münevverleri mizi, gazetelerin beyaz sütunla • larında ve selvilerin siyah göl geferinde beyhude aradım.. Gerçi, Tevfik Fikret'i ölfimunden on yedi sene sonra unııtmuş değiliz. Onun gözlerini yumdugu tarih, hafızamızdan silineli yıllar var! Fakat, bu hürmetsizliğimizi, yalnız edebiyata karşı sanmayı nız. Tevfik Fikret'i unutmakla, sade Türk şiirinde merhale ol muş bir san'atkân değil, istibdadın sisleri içinde, alnı günes gibi parhyan bir vatanperveri, bir ahlâk ve fazilet kahramanım da' unutmuş olduk.. Tevfik Fikret, Türk edebi?a tının, tabiate, eşyaya, hayata, yeniliğe kapanmış pencerelerini a« çan, ona taze uf uklar, geniş man« zaralar gösteren bir şairdir. fakat, onun diğer meziyetleri de, her hangi bir faniyi ebedileştir • meğe kâfi olan bu kudretinden geri kalmaz! Kıran da olsa kırıl dös, fakat eğllme sakın! söylüyor Türkiye, ftalya ve Yugoslavya ile aktolun&n dostluk muahedeleri her türlü endişeleri bertaraf etmiş Te ieslihatın azaltılmasm* tmkân ver • mlştsr. M. Vcnizelo* gelecek meeliste kendi fırkasının gene en kuvvetli fırka olarak bulunacağından emin oldu • ğunu tüylemis ve demiştir ki: Bu suretle liberal fırka gerek rejim mes'elejirun sureti kat'iyede halli gerekse bu rejlm mes'elesüe sıkı sıkıya alâkadar bulunan hükumetin suretı teşekkülii hususunda çok müescir oUeaktır. Meclisin feahi ile yeni intıhebatm icran bakkındaki emirnam«ler bugün neşredilecektir. Dahiliye Vekili Erzurum'da Şükrü Kaya Beyin şark vilâyetlerinde seyahati Erzururo 19 (A.A.) Dahiliye VekiL Şiikrö Kaya Beyefendi ve refakatlerindeki zevat bugün Bayburt'tan şeh* rimîze geldiler ve şehrin methalmde vi« lAyet erkânı müstahkem mevki kumandanı ve ahalî tarafından fevkalâde hararetle karşılandılar. r A * W kıt'a lelim resminî ifa evle mîs ve Vekü Bey vaü konağında misafir edilmiştîr. Giimüsane İB (A. A.) Dahiliye Vekili Şükrü Kaya Beyefendi dün vi lâyet makammda hükumet erkanmı kafcul etmiş ve halk mümessilleri ve feöylülerle konuşmuştur. Vekü Beyi aralarında gören halk sevinç ieindedir. Gümüşane 19 (A. A.) Dahiliye Veküi Şükrü Kaya Bey dün bğleden tonra BaybffiVkazasına hareket etroiştir. Metruk Mühimmat Avusturya'lılar Tirol'da neler bırakmîşlar ? Roma 19 Avusturya'dan îtalya'ya intikal eden Tirol dağlarında tuhaf bir tesadüf neticesi olarak geçenlerde mühtm bir servet membaı ke^foj,unmuştur. Bir seyyah kafilesi dağlarda dolaşırken ant bir infîlâk olmuş ve kafilenin onünden gîden rehber berhava olarak parçalan • mıştır. Yapılan tahkikat neticesinde o Kavalinin harbi umumida Avusturya'Iılar tarafından terkedilen binlerce top mermisile örtülü olduğu anlaşılmıstır. ftalya hükumeti bu metruk mühimmatı toplatmak üzere o mıntakaya derhal heyetler göndermiş ve kısa bir zaman zarfında üç yüz ton mermi, bin tane el bombası, binlerce tiifek, kurşun ve mitralyöz ele geçi» rilmiştir. Yapılan tahminlere naıaran o dağlarda gizli kalan »ilâhlar bulunan miktardan çok daha fazladır. Tirol dağlarına giden heyetler büyük bir gayretle faaliyetlerine devam etmektedirler. Mühimmatın kıymeti mil • yonlarca liret olarak tahmin olun maktadır. Namık Kemal'den sonra Türk cemt yeti namına manzum söz söyliyen bir şair anyacak olursak, yakın edebiyat tarihinin büyük olüleri arasmda, evvelâ Fikret ayağa kalkar. Filozof ve materyalist Fikret, bence maddenin kıymetinı ve manasını bir demirciden fazla aa> lamıs adam değildir; ressam Fikret, esyanm dinamik cevherine bir tabelâcıdan fazla nüfuz etmiş adam değüdir; işık Fikret, iki cins arasmdaki ihtiraslarm korkımc ve nefis çatısmasında, yaraha zıddiyetlerin sırrtna, her hangi bir sev • dah mahalle beyinden fazla ermiş adam değildir. Bütün bunlar, elimizi ahnea, hemen yerine koyabileeeğîmiz alelÂde Ftkretlerdir ve belki FiLorinaiı Nazrnı Beye enun mezan başmdan aynlmamak cesaretmi veren yakınlık ta budur. Fakat, asla telâfi edemiyeceğimiz ve ye rini bâlâ dolduramadığ^mız bir içtimat Fikret var ki, ben, öîümünün on yedinci yıldönümünde, yalnız onun hasretini çekiyorum: «Sis» sairi, «Haluk'un ve daı», (Rübabm cevabı» sairi, «Doksan bese doğru», (Han yağma» şairi Fik • ret. Vâkıa, bugünkü bediî ölcülerimizl» bakacak olursak, bunlar da birer manzum nesirden, her hantri birinin hamallar cemiyetinde okuyabileceği vatanî hi« tabelerden ibaret göriinur; fakat o sade ve alelâde mısralan sisiren büyük millî ihtirası hissedecek olursak, Fikret'in kaleminde, yığmlan harekete getireeek bir itmc ve diriltme kuvveti, büyük eemaatlerin dilile konuşmasını bilen yaman bir ihtilâlci ruhu bulurus. Fikret yalmz kalmasaydı, hiç bir siyasi kurşun yata ğından eıkrnazdı. Hiç bir kOstah el hazineye uzanmazdı; hiç bir gırtlak düş künü obur, ys^ma sofrasınm üstüne çulianmazdi. Bir çok insanlar ikballe • rini. onu bir başına Rumelihisar tepe sinde haykırtan yalnızlıga ve bugün mezaruıa yüklenen sükuta borcluduriar. Fikret iman deRİl, isyan şairi idi; Osmanh Türkiyesinin inkırazuu yalnız o hissetti ve mezannın üstüne çökecek enkazra aeısile sağlığında haykırdı. Vatanî für'erinin her mısraı bir inkıraz çtğlıgıdır ve bu milletin tarihinde büyük bir devrin kapandı^ını anlıyan, kabma sığamıyan, fakat bir ümit kıvılcımı halinde yeni bir devir açılaeagını sezen v« özliyen yegâne şair Fîkrettir. Millî vasfını kuru türk« lralimal«rrl« <1«âil. bir insantn bütün şahsiyetini yapan derin içtimaî tesirlerde arıyalım ve tereddüt etmeden, ona «Millî şair» adını verelim. Namık Kemal bize vatanî, Tevfik Fikret bize milleti öğretti: ve ikisi de yalnız eserlerile değil, şahsiyetle eseri birlestiren yekpare ve tam bir duygu ile feragat sahibi olmasını büdiler. Fik/et'i ben böyle anlıyorum. PEYAMİ SAFA Ruo hoy»U totktkata boşlıyor Ankara 19 (A.A.) Mensucat fabrikalan için tetkikatta bulunacak Sovyet tnotehasstslar heyeti ba akşamki trenle Eskfeehir'e hareket etmişler ve istasyonda İktisat Vekâleti erkânı tarafından teşyi olunmuslardır. iş Bankası ve Bursa mekteplerinin çalışkan talebesi Bursa 18 (Hususî) ts Bankası Bursa şubesi Bursa mekteplerinden birinci çıkan talebeye vadettiği kumbara ve ikişer liralık mükâfatları tevz'ıe devam etroektedir. Yeniden kendilerine kumbara ve ikişer liralık sermaye verilen talebe şunlardtr: Cumhuriyet mektebinden 293 numaralı Adil Efendi, Çekirge mektebinden 141 numaralı Seniye Hanım, Rehberi tahsil mektebinden 98 nu maralı Orhan, Nalbantoğlu mekte binden 73 tbrahim ve Tahta mek tebinden 50 numaralı Naci Ef endiler. Muğla'da zelzele devam ediyor Mugla 19 (A.A.) Daday'da re! zele devam ediyor. Ayın 14 üncü gecesi sabaha karsı bir hafif sonra şiddetli ve daha sonra da gene hafif bir zelzele olmustur. Aym 15 inci gecesi gene sabaha karşı iki hafif ve gündüz saat 14 te şiddetli olarak bir v* 19 da hafif zelzele hissedilmutir. DÜF zelzele olmamıstır. Halk dân bftheelerde oturuyor. Çankırı 19 (A.A.) Dört müderrU ve 24 talebeden mürekkep Da • rülfünun tetkik heyeti dün Çankırı ra:kinın s^miraî istikbal tezahüratı arasında şehrimize gelmiştir. Misa firler şerefine Çankırı Beİediyesi 40 kişiük bir ziyafet verdi. Heyet yarın şehri gezecek ve roüessesatı ziyaret edecektir. Londra'da dehşetli sıcaklar J.ondra 19 (A.A.) Londra h\ı~ gün âdeta bir cehennem gibidir. öğleden biraz evvel Greenwich rasa+anesinin kaydetmiş olduğu hararet derecesinin miktarı Farhenhayt 95,5 idi. Bu hararet 1911 senesindenberi kaydo'unan en yüksek hararet derecesidir. 1911 ağustosunda hararet derecesi yüze çıkmış idL Mason kongresi Eylulde şehrirnidze toplanacak Beynelmilel masonlar kongresinin eylul iptidasmda şehrimizde toplanması takarrür etmiştir. Muhtelif memleketlerin mason murahhaslarından mürekkep heyetler eylul iptidasında Istanbul'a geleeeklerdir. Ba murahhaslarm elli kişi kadar olacaklen tahmin olunrnaktadn*. Kongrede umum masonluk âlemini alâkadar eden mes'eleler görüşüle cek, hayır müesseseleri teşkili ve beymilel taavün teskilâtının tevsii çareleri aranacaktır. Diyen Fikret, tıpkı bu sert ve beyaz mısra gibi, yaşadığı yıllarin çamurları ortasında yük»el • miş, lekesiz, mermer bir sütundur, İstibdadın son günlerinde (Sis) î ve hürriyetin ilk günlerinde (Rücu) u yazan Fikret, ne yazık ki» bir kaç yıl sonra da (doksan bese doğru) yu ve (Hânı yağma) ji yazmağa mecbur kaldı! Tevfik FikrçJ, yalnız bir istibdat düşmanı değildir. Otuz bir martta, ağızlarınm köpükleri başlarına dolanmış irtica alayı Galatasaray SukaıÛMnin onüne geldiği zaman, mektep kaptsî, onun genîş göğsile tıkanmıştı! Rübabı şikeste sairinin göğsü, nasıl bu sürüyü onleyen bir kai • kan ise, Tarihi kadim sairinin kalemi de, Sıratı müstakim mollajarına ilk çekilen kıhçtır! Ne yazık ki, hayallerinden bir çoğunun hakikat olduğu bu ay • dmhk günlerde, onun mezarında hakikî çocuklan konuşacağına^ gazetelerde tuluat kumpanyalari gibi ilânlar yapan Filorinanî Nâzım Bey icrayi lubiyat ediyor.. Halkevi, neredesin?... Darölfunun heyeti Çankın'da YUSUF Z1YA izmir borsasında mabsul satışı Bir tayyareci kadın rekor kırdı Vi'lacoublay 19 (A.A.) Kadm tayyatecisi Mary Semotz, kadın irtif a rekorunu kırmağa teşebbus ede • rek on bin iki yüz metreye çrkmıştır. 20 mart 1930 tarihli rekorun sa hibi Amerika'h kadm tayyareci Smith ancak 8357 metreye çıkmış idi. Yeni rekor tayyaredeki cihazların tetkikinden sonra resmen tasdik edilecektir. iran'da hayduttar, eski bir şehri zaptettiler Benderbusir 19 (A.A.) Haydut lar, eski bir İran şehri olan Djask sehrini zapt ederek garnizonunu teşkfl eden altmiş beş neferi ufak bir kuleye ilticaya mecbur etmişlerdir. Kulede içecek suyun tükenmiş olduğu söylenmektedir. Henüz tüfek ateşi teati edilmektedir. Bender Abbas'tan takviye kıUab gönderumiş tir. Djask'da İngiliz tebeasından bir kae kisi ikamet etmektedir. CUMHURİYET'in edebî En büyük Amerikan gemisi karaya oturdu San Diyego 19 (AJL.) Ameri ka'nm en büyük tayyare gemüi olan 33,000 tonluk Saratoga, dün sis yüzünden Sunset Beach'ın yarım mil açtğında karaya oturmuştur. Gemi bir çok saatler bir kum tabakasımn üzerinde kahnıştar. Müteaddit gemiler kaza mahallme gehntşler ve Saratoga'yı yüzdumıeğe mnvaffak olmuşlardır. tzmir 19 (A.A.) Dün Borsada ı 15 kuruştap 33 kuruşa kadar 1392 çuval çekrrdeksiz üzüm, 6 kuruş 10 paradan 3 kuruş 10 paraya kaiar 995 ruval buğday, 3 kuruş 35 para • dan 4 kvruşa kadar 135 çuval arpa, 95 kuruştan 240 kuruşa kadar 1410 çnva! palamut satıhnıstn*. ' Cumhuriyet Abone • şeraiti • Senelik AİU aylılt Üç aylık Bir aylık Türkiye için 1400 Kr. 750 400 150 Hariç içm 2700 Kr. 1450 800 Yoktur Fransa'nın ihraeatt azalıyor ParU 19 (A.A.) Fransanın 1932 senesi ilk yedi ayına ait ithalâtı 17 miîyar 677 bin ve ihracatı da 11 milyar 512 milyon ve 205 bin franga baliğ oimuştur. gayritabiisi karşumda bulunduğumu anladım: Bütün vücudü ve elleri, daimî hareket halinde bulunan, fevkalâde sinirli bir kadm; insana verdiği tesir her an değişiyor. Kısa müddetler içinde güzellikten çirkinliğe ve en kaba insiyaklarm hayranhğmdan en ruhî süzgünlüklere ve safiyetlere giden merdivenin basamaklanndan hızla inip çıkıyordu: Küçük bir yüz. Ates böcekleri gibi yanıp sönen ve fazla kırpılan, hem parlak, hem de karanlık siyah gözler. Hakikî rengi belli olmıyan boyasız bir deri. Kuzgunî siyah saç'an altında şakaklarm haata bir beyazhğı var; fakat kulakları yanmdan boyuna doğru indikçe deri bir parşömen renginden kil rengine kadar Utihaleler geçtrerek esmerleşîyor; küçük ve toplu bir ağız etrafmda bir fildişi rengmi alryor. Omuzlan dar, fakat göğsü iyi teşekkül etmiş. Elleri çok ince; lâdes kemfklerinden yapıhnış gibi nahif parmaklarile bu eller, sert bir şeye çar Cece dersleri Halk Fırkası Beyazıt merkez ocağı tarafından hiç okuma ve yazma bılmiyenler için gece dersleri açıl mıştır. Dersler iki ay devam ede cekttr. : 36 Bir Tereddüdün Romanı Peyasm Safa Gene bir çocuk itaattle: Peki... Dedi. EHni öptüm, Kımıldamıyor ve bu sefer hiç kapanmıyan gozlermm bü • tün ümidile yüzüme bakryordu. Ben ona bakamadım ve kapıyı acmak için arkamı dönerken: Bir telefon! Diye mırıldandım. Koşarak uzaklaşırken, çok sevdi ğim oteli terketmemek için basit bir çare buldum ve oda hizmetçisine tenbih ettim: Yarından itibaren kim beni telefonla ararsa buradan çıktığımı söylersîniz. Odamda yalnız kalmca, açık penceremden giren hafîf dalga seslerî, bana, Pirandello'nun o ptyesini hatır. lattı. Birinci perdede açık pencereden giren bir sokak mırıltısı vardır. Sahnenin gayrişuur âlemi telâkki ettiğim arka tarafından seyircinin ruhuna doğrudan doğruya gizli bir dünyanın rüzgârı girer ve bizi iki dakika içinde sıkıştırılmış büyük bir facia dehşeti içinde titretir. Beni Vildan'la tanıştıran bu kitaptır. Kendismi tarumıyordum. O vakit Roma'dan yeni gelmişti. Bana bir mektup yazdı, Pirandello'nun bir piyesini tercüme ettiğini ve bunu hem Türkiye'de temsil ettirmek, hem de kitap halinde çıkarmak için delâletimî rstedi. Gorüşmek içîn Tokatlı yan'da beni yemeğe davet ediyordu. Bir akşam buluştuk ve tanıştık. Onu gördüğüm ilk on dakfka içinde, o ane kadar tanıdığım kadmların en Pirandello ile siz öyle değilsmiz. Oo» diyoriar, fakat bakmayınız, e*khne> o, ne derlerse desinler çok lâtindîr. ma'da iken bile burada bir arkadaLâtin, anladım z mı? Ben bu dünyada sım size ait ne kadar yazı ve resim varsa toplar, bana gönderfrdi. Pîran Lâtm ve Grekten başka medeniyet yapan unsur tanımıyorum. Fakat benî^ dello da öyle. Onu sizden evvel tanıgene körkürüne bir garp medeniye^J dtm. Yazılannız da, şahıslannız da birbirine benzeraez. Fakat öyle gizli âşıkı zannetmeymiz. Sizin şarkı anlayışınız hoşmna. gidiyor. Garp vabrr benzeyiş var ki, işte o müşterek lörlerile şarka bakıyorsunuz. O vakit çizgi üstünde ben kendimi buluyo Asya yeni bir cazibe altında görünvhv rum. Size garip bir şey söyliyeyim mi? Onun da, sîzîn de kitaplarınızda Sanğın değil, şapkanm altından As/ ya'ya bakmak yeni bir şey. Fakafcf ne kadar kadın varsa hepsini kendişarkh ohnak şartile. Bizim gibi. Y« me benzetiyorum ve ikinizi de onun mekten evvel içmek istersiniz, değili içm seviyorum, yani kendimi sevi mi ? Bakınız ben size ait her şeyi biyorum. Okudunuz mu onu hiç? liyorum. Hatta iştahsız olduğunuzu Daha ben bir kelime söylememişda biliyorum. Ne kadar zayıfsınızlj tim. Bu suali sorduktan sonra cevap Romanlarınjzda bahsi geçen ne kabeklemiyerek devam ettî: dar hastalık varsa hepsini çekmiş gibiüiniz. Zavallı Pirandello şimdi iç Zannederim ki italyanca bil miyor. thtiyarladı, biliyor mıuunuz?, mezsiniz. Onun fransızca tereümeHem sizin gibi değildir o. Biraz bua» leri iyidir. Benjamin Cremieus mü juvadır. Bütün AvrupaTılar az çok kemmel tercüme edîyor. Siz tabiî onöyledirler ya... Rakı içersiniz değil ları okudunuz, değil mi? Pirandello mi? Haydi ben de rakı içeyhn. bu tercümelerden çok memnundur. Şimdi ona îtalya'da fazla hücum e(Mabadi Varf '