S ON TELG RAFLAR Terki teslihat konferansmda Umumî komisyon Benes projesini kabul etti, biz müstenkif kaldık Murahhasımız Cemal Hüsnü B. müzakere esnasında, beyanatta bulunarak noktai nazarımızı anlattı Cenevre 23 (A.A.) Havas ajan sı uildiriyor: Terki tesiihat umumî komisyo nunda karar suretinin heyeti umu . miyesi hakkında »öz alan M. Politis, bu karar suretini biraz daha »arih görmek istediğini ve maamafih Yunanistan'ın bunu kabul eylediğini söylemiştir. Türkiye murahhası bazı ahkâm hakkında kuyud'u ihtiraziye dermeyan etmiş ve karar gureti hakkında hüsnü telâkki göstermekle beraber reyini iktiza eden tasrihatın ikma line tehir etmiştir. Nihayet umumî komisyon terki teslihat koaferansnıın birinci safhasına hitam veren Benes karar suretini aynen kabul etmiştir. Umumî komisyon bürosu 21 ey lulde tekrar toplanacaktır. Cenevre 23 (A.A.) Anadolu ajansının muhabiri mahsusu bildiri • yor: M. Benes tarafından verüen karar projesinin müzakeresi sırasın da murahhasımız Cemal Hüsnü Bey, fU beyanatta bulunmuştur: «Umumî encümenin tasvibine arzedilen karar suretinin ehemmiyetli bir çok mesainin mahsulü olduğuna şüphe yoktur ve muhterem mazbata muharririnin gayret ve Iiyakati hakkında arkadaşlarımızın izhar ettiği takdirlere istirak ederim. M. Benes'in verdiği üstadane izahat deruhde ettiği vazifenin ne kadar mudil olduğunu göstermiştir. Karar sureti umumî prensipleri bildirmekle be • raber yakın bir istikbalde bir tarzı kalle varılacağını hissettiriyor. Ka , var memzuç noktai nazarların ve Türk heyeti murahhasasının kat'iyyen istirak etmemiş bulunduğu bazı müzakerelerin bir muhassalası mahiyetindedir. Mesainin bu devresin de konferansın derhal fili ve esaslı bir tahdidi teslihata karar verecek vaziyette olması veya hiç değilse bizatihi tecavüz silâhı mahiyetindeki silâhlarm ilgası hususunda müttefik bulunması şayani tercih olurdu. Konferansın ilk mesai devresine hatime çeken bir karar suretinde asgarî bir netice olarak havadan bombardımanın mutlak surette menedilmesini, bombardıman tayyarelerinin, tankların, muayyen bir çapı teca vüz eden ağır topların tamamile ve bilâkaydü şart lâğvini ve şimdiden kimyevî ve bakteryolojik harbin kat'iyyen men'ini ümit etmek hakkımızdır. Karar umumî prentiplerin yanıbaşında rakamları ve kat'iyet le tavzih edtlmiş noktaları ihtiva etseydi ümitlerimizi daha ziyade tavmin etmiş olurdu. Karar lâyiha sını hüsnü telâkki ediyoruz. Şu itibarla ki, bu sayede muhtelif devletler aralarında teması tesis edebile cek ve derpiş edilen kararlara bü tün devletleH tatmin edecek erkamla sarih noktalar ilâvesini mümkün kılacak olan müzakerelere yol açacaktır. Umit ederiz ki, bu müzake reler bu sefer daha vâsi ve daha cihanşümul ve dolayısile müfit ve semeredar olacaktır. Türk heyeti murahhasası dermeyan edilen prensiplerin bilfiil takibi mevzuu münakaşa olacağı sırada Iâyihanın muhtelif noktaları hakkında mütaleasını bil Camhuriyet SAN'AT VE EDEBİYAT Bir endişenin haklı ve haksız tarafı PEYAMİ SAFA hamle ile mevzuunun üstüne kapanan fikir adamlannın devamh cehtile bir mes'eleyi tetkike özenmiyoruz; tam bir san'at ve edebiyat tarihinden bile mahrumuz, topraklarımızın altında yatan bu meslek ölülerinin eserlerin değil, isimlerini bile tamamile bilmi yoruz; mekteplerde okutulan ede biyat tarihleri ve antolojiler fahiş yanlışlıklarla doludur ve Maarif Vekâleti bu eselreri ciddî bir tetkikten geçirmişe benzemiyor; tenkit henüz doğmamıştır ve kütüpane camlarında sıralanan krtaplarm içinde en mükemmellerile en kötüleri, umumî kayıtsızhk karşısında ayni tevekkülle solup gidiyorlar. lçimizde her vakit yasıyan mutlak ve mücerret bedbinlik ihtiyacımızı tatmin edecek menfi tezahürler arar. sak, edebiyatımızda bol bol ve geniş ölçülerde buluruz; fakat hangi saikle olursa olsun, bu korkunç teferrüatı aramanın zevkini mazur, cesaretini de makbul görüyorum: fakat bir şartla: Arasıra, işlek zekâların hallet. meğe çalıştıkları mes'elelerin de aramızda münakaşa, tenkit ve tetkik edildiğini unutmıyahm ve karanlıklar rçinde parlayıp sönen bu magnezyom ışıklarının aydınlattıği sahalara da bakalım. IHEM NALJNA MIHINA Sıcaklar ve ihtilâller! I dirmek fırsatını bulacaktır. Ve şimdilik Iâyihanın muhteviyatına ıttıla hâsıl ettiğini beyan ile ilrtifa eder. Şu kadar ki, komisyonda dermeyan ettiğimiz tekliflerin çerçevesi dahilinde kalmak ve terki teslihat mesaisinin münhasıran teknik sahasmda durmak endişesile hareket ettiği miz için projede münderiç prensiplerin tatbikının ve vaitlerin tahak kukunun tetkiki imkânı hâsıl oluncıya kadar gerek serbestii hareke timizi, gerek reyimizi muhafaza ediyoruz. Buna intizaren projenin teslihat mütarekesine mütedair beşinci kısmını kabul ediyoruz. Bütün mil • letler için tecavüz silâhlarının ilgasını ve teslihatın esaslı ve madeletkârane tenzilini tazammun eden her türlü cezrî terki teslihat sureti hal • lerinin daima bizim tam ve kâmil tasvibimize mazhar olacağını bu vesile ile bir kere daha beyan ederim.» Diğer bazı murahhaslar da mütaIealarından sonra reye müracaat edilerek iki muhalif, sekiz müstenkife karsı 41 reyle proje aynen kabul edilmiştir. Aleyhtar rey verenler, Almanya, ile Sovyet Rusya'dır. Müstenkif devletler, Afganistan, Arnavutluk, Avusturya, Türkiye, Macaristan, Bulgaristan, Çin'dîr. Konferant dağıldt Cenevre 23 (A.A.) Tahdidi teslihat konferansı teşrinisanide nihayet bulacak olan teslihat miitarekesini dört ay müddetle temdit etmis, bundan sonra mesaisini 1933 senesi bidayetine kadar tehir et • miştir. Cenevre'de Hâdise büyüdü Iiaîyan'lar tarziye istemekte musır Cenevre 23 (A.A.) Havas A $ansından: Parlâmentolar ittihadında Fransız heyeti muharrasası, profesör Costerr.agna'nın nutkundan sonra M. Renodel'in berveçhi âti sözleri söylemiş olduğuna dair tavzihi mübeyyin bir nota tebliğ etmiştir. M. Renodel demistir ki: • «Erkârı umumiyenin mürakabesi ve bürriyetin olmadığı yerde adalet yok • tur.» Bu nrada salonda bulunan İtalyan heyeti murahhasası arasında şiddetli protesto sesleri yükse'.miştir. Fransız heyeti rtisi M. Merlin, bunun üzerine M. Renodel tarafından söylenilen sözlerin tamamen şahsî olduğunu, muhtelif siyasî fırkalar miimessillerinden mürekkep olan Fransız heyetinin müzakeratta tara bir bitaraflık muhafaza etmek kaygusile mütehassis bulunduğunu izah eylemîştir. Mumaileyh, hâdiseyi kapanmış telâkki etmek, celseye devam eylemek şeklıni teklif ederek sözlerine nihayet vermiştir. ttalya heyeti reisi, heyet namına tarziye talebinde musir olduğunu beyan etmiştir. Cenevre 23 (A.A.) Parlâmentolar ittihadı konferansmdaki hâdise dün öğleden sonra halledilemediğinden kon Almanya'da Cezrî hareketler Grevler menedildi, 2 gazetejcapatıldı Berlin 23 (A.A.) Sabık Berlin polis şefi miralay Heimannsberg ile kumandan Enke ve imparatorluk bayrağı azasından diğer bir zat siyasî cürümle müttehem olarak tevkif edilmişlerdir. Berlin 23 (A.A.) Komünist Kızılbayrak gazetesile demokrat «Akşam saat sekiz» gazetesi beşer gün müddetle kapatılmıştn*. Yeni bir Konferans daha!. Bu sefer de cihan iktisa diyatı görüşülecek Londra 23 (A.A.) İktisadî ve tnalî cihan konferansının içtuna mahalli hakkında lngiliz mehafilinde bir fikir tebeddülü hâsıl olmuştur. Şimdiye kadar hükumet, ihtimal Amerika'nın iştiraki sebebile, bu konferansın Londra'da içtimaına taraftar idi. Şimdi ise maliyeciler ve bilhassa hazine erkânı, Londra'da aktedilecek bir içtimaın önüne geçilmesi temenniye şayan olan, bir takım mes'uliyetler tahmil edeceği mütaleasında bulunmaktadırlar. Bu mehafilin İngiliz hükumeti üzerind'e bir tazyik icra etmesi ihtimali vardır. Bilhassa Vaşington matbuatının da ihsas eylediği veçhile Amerika, Cemiyeti Akvamın bu te şebbüsüne karşı gayri müsait bir tavır almıyacak olursa... Esasen Amerika'nın telîfi beyinde bulupmasına müracaata lüzum kalmaksızın mes'elenin halledilmesi muhtemel görülmektedir. Filvaki, Cenevre'den ahnan ha berlere göre, Cemiyeti Akvam me hafili içtimaın Londra'da olsun, Brüksel'de olsun her halde aktini derpiş etmektedir. Brüksel'in intihabı, Cenevre'yi istemiyen Cemiyeti Akvam ile Lond ra'yı istemiyen lngiliz mehafilinin arzularmı telif edecektir. Kapatılan gazeteler Grevler menedildi Berlin (A.A.) Askerî kumandanhk bir emirname ile umumî grev ilânına dair davetlerle bu davetleri mutazammın matbualar tevzi ihzaratını menetmiştir. ferans bugüne talik edümiştir. Cenevre 23 (A.A.) Dün parlâmentolar konferansında M. Renaudel ile İtalyan murahhasları arasında zuhur eden hâdisenin bu sabah bazı netayici görülmüstür. Eric Drummond, bîrlik reisine hâdise hal ve tesviye edilmedikçe birliğin Cemiyeti akvam binası dahilinde içtimaına müsaade etmiyeceğini bildirmiş ve birlik divanı bu ihtarı, kabule şayan gör • memiştir. Parlâmentolar birliği, sabahtan itibaren Cemiyeti Akvam binasını terke karar vermistir. Meselâ bir taraftan «Milliyet» ve diğer gazeteler muharrirleri arasında ayaküstü yapılan bir köşebaşı dedikodusu ve münakaşası cereyan ederken, öte taraftan Mustafa Sekib'in Edebiyat gazetesinde ortaya attığı büyük bir kültür, medeniyet ve in sanhk davası, yalşı ve genç münev . verler arasında akisler peyda etti. En müsbet ilimlerin kararsızhğı ile spor iptilâsı arasında münasebet arıyan Şekip Beyden sonra, Hilmi Ziya, Sa lib Murat, Abdülfeyyaz Tevfik Bey ler fikirlerini bildirdiler. Pek esaslı bir Türk davası olmakla beraber, bu sütunlarda benim açtığım ve karilerimin de, meslektaşlanmm da bir nebze alâkasım uyandıran dil mes'elesini şöyle bir zikredip çeçeyim; fakat Bürhan Umit Beye sun'î bile görünse lOkuyuculannızın hatırt için feda Nurullah Ata Beyin ikame etmeğe ettîğiniz şeylere bakıyorum da sizi çalıştığı yunanca . lâtince davası, bir çok milletleri asırlarca düşünme metreslerinin sigaralartnı birtlik bank notlarla yakan Harbi Umtani xmğe mecbur eden en büyük medeni . gini, eski hovareta aevdalılara benx€' yet mes'elelerinden bhidir ve eğer tiyorum. Onlar, o banknotlanm » • lâzım gelen alâkayı davet etmemişse, yan etmeae idiler hazineler biıiktir*kabahat, davanm ehemmiyetsizliğin bilirlerdi. Siz de, sade nalma ve mıde değil, bilâkis ilim adamlarımız ta htna vurmakla iktifa edip kafayt ve rafından bile henüz kavranmıyan bü kalbi ihmal eden muvakhat eterler Şüphesiz, 1932 Avrupa'sında huyük ehemmiyettndedir. Şimdilik on değil; payidar olacak e»aslt ve te • dudu en büyük ilim ve felsefe dava ları derin bir sükut içinde düsünmep' melli eserler yazmahstntz.» Iarına kadar uzanan edebiyat mes'esevkeden bu dava. varın pek güze! leleri münakaşa edilirken, burada mahsullerini verebilir. muharrirlerin tecessüslerini u ıdıTanımadığım azjz kari, teşbihiniz haDostum Bürhan Umid'e hatırlat ran şeyler nelerdir? kikaten yerinde. Filvaki karilere hergüt» ya az çok manalı bir fıkra, yahut ta hiç «Milliyet» gazetesinin san'at sahi mak isterim: Bizden yarım nesil ev manasız bir yave takdim etmek için, sefesinde edebî tnakale yazan muhar velkiler de kendisi gibi sonsuz bir bedbinlik içinde inlediler: nelerdenberi kalem salhyorum. Bu is, rire bakarsanız, Türkiye'de ilk önce «Ufuklara bakıyoruz, göremiyo Harbi Umumî zengininin, havadan para halledilmesi icap erfen büyük edebiyat ruz, göremivoruz» deyip duruyorlar kazanması gibi kolaydır. Payidar ola mes'eleleri şunlardır: Ediplerden dı; rocnantik devirleden yadigâr kahangileri «tştavnbruh» birahanesine, cak esaslı ve temelli eserler yatabil hangileri de «Manto» meyhanesine gi Ian manasız bir idealizmle dâhb mek güçtür. Çünkü ilim sahibi olmak rerler? Filân muharrir vaktile ayak bekliyorlar ve «deha* nın bu asırda lâzımdur. Nasıl, harp zenginleri ticaretin aldığı ilmî manayı bilmiyorlardı. muhbiri mi idi, garson mu? Efendi, ne olduğunu bilmedikleri için servet Kendilerini de, evveîkilerini de, ?on lerini payidar edemedilerse ben de âlim sen müellif mUm, mütercim mi? Berakilerini de inkâr edip çıkiılar. Bunim romanlarımı kitapçılar memnubir muharrir olmadığım için, yazdığmız gün siyasiyat ve iktisadiyatla uğra gibi, irfan bağı yerine kavun karpuz tarniyetle basıyorlar mı, basmıyorlar mı? şıyorlar. Ne kadar geç kaldıklarını lasmda dolaşıyorum. (Hoş, bu sıcak haanlavmcıya kadar da uğra?acakl?ır. vada kavun karpuz tarlası dolaşümı Restnî ve ciddî gazetelerin tSan'Biz kendimize bakalım. Yevmî ga. yacak bir yer de değildir, haniya.) Nokat» balşığmı koymakta tereddüt et sanımı samimiyete bağıslamanızı rica v< zetelerde arada bir görünen cirkin medikleri sahifelerde, mevzuların hırîaşmalara karşı daima muhafaza teveccühlerinize tesekkür ederim. dan daha bayağı diller ve şivelerle yazılan bu makaleler, intişar etmek edeceğimiz nefret yanmda ümitleriıttıkânmı bulabiliyorlar ve pek hakh mize de yer ayıralım. Yoksa, bu kaolarak bu müthiş imkân, Bürhan Üdar hudutsuz bir yeis ile toprağın üsmit gibi garp kültürünün asaletmi tünde n# isimiz var? Kalemlerimizin bütün yazılarda arıyan müfit bir ze halledemediği davaları tabancaları kâyı isyana götürüyor. tnıza havale etmek işi kalır. Bence edebiyat âlemimizin dramları, ayni Milletler arasında müşterek alâkaları davet eden pek yüksek ilim ve derecede, komedi olmağa da rnüstait. Hariç Türkiye tir. Her facıa gibi. felsefe, edebiyat ve san'at mes'eleiçin için Dostum Bürhan Ümid'in ümidini lerini bir tarafa bırakalım; fakat kesen gülünç davaları mizah muharTürk edebiyatınrn bakımsız, harap, 1400 Kr. 2700 Kr. Senelik metruk zemininde alâkamızı, dikka rirlerimize bırakarak, biz, esash mev1450 750 A!tı ayhk timizi ve gayretimizi bekliyen, halle zularımıza dönelim. Yunus Emre di 800 400 Üç ayhk vanı ne âlemde? dilmemîş mes'elelerin hududu yok . Yoktur 150 Bir ayhk PEYAMİ SAFA tur; hiç birimiz, yıllarca süren bir Edebiyat gazetesinde Bürhan Ümit Beyin kopardığı bir çığlık, edebî mınltıları bastıran acı bir ses yükselisile kulağımızı çınlattı. Bu haykırış biraz daha uzaklara götürebilmek i çin, bir kere de sütunlarmızın mikrofonundan geçirelim. Diyor ki Bürhan Umit Bey: «Son zamanın neşriyatına, mecmu alara, gazetelere bakıyorum. "Zekâlarımızın kısırlığına hayretten kendimi alamıyorum. Iktisat âleminde, siyasette, ahlâkta hulâsa Şarkta Garpte her yerde buhran var. Fakat Türk edebiyatındaki kısırlık ve buhran kadar büyük bir karışıklık hiç bir yerde yok. Zira edebiyatımızda halledilebilecek bir mes'ele bile kalmamış! Muharrirler mevzu bulmakta müşkülât çekiyor, ne yazacak larını bilemiyorlar. Vâlâ Nurettin Bey bir makale yazıyor. Bir tamdığının Akşam idarehanesine gelişini, Selâmi İzzet Beyle konuşmasını anlatıyor, sonra mevzusuzluktan bahsediyor. Ve karilerin den münakaşa edecek bir mes'ele çıkarraak için delil, vesika bulurlarsa ken disine telefon etmelerini rica ederek yazısını bitiriyor. «Nurullah Ata Bey muhtelif gazetelere yazdığı makalelerle ve «ben bu işlerden anlamam, bilmem!» diyen ze • vatla zorla yaptığı müîâkatlarla piyasaya bir «pseudo problemo bir «humainsme» mes'elesi arzediyor. Fakat kendisi de dahil olduğu halde Türkiye'de Yunan'ca bilen hemen hemen hiç kimse mevcut olmadığından bu sudan dava da yazık ki bir mes'ele haline gelemiyor. Bir kaç zaman sonra unutulup gidiyor. «Her tarafta müthiş bir lâubailik göze çarpıyor. Bir tarafta Shakespeare ve Goethe âdeta istihfaf edilirken ve yahut bir mektep kitabından hulâsa edilmiş notlarla tahlil ve tetkik ediüıken (Darülfünunun edebiyat fakültesi mecmuasında garp edebiyatı müderrisi Şerif Beyin zavallı makalesini okuyoruz!) Diğer tarafta Bürhan Cahit Bey Nurullah Ata'ya karşı üstadın bu isimleri işi tince geçireceği sinir buhranlarını ta savvur ediyorum! Dekobra ve Blasco Ibanezle fikirlerini tevsika kalkıyor ve ondan öğrendiği (hakikatleri!) sayıp döküyor. Geçen gün pek haklı olarak bir arkadaşım «bu mahsulâtı veren muharrirlerden şüphesiz ki kari seviyesi daha yüksektir!» diyordu. Filhakika bu manzara karşısında insan kendisini hakikî bir Iisenin edebiyat şubesi talebeleri arasında yapılan münakaşaları dinliyor zannedebilir!» îhtilâllerin sıcaklarla münasebeti olduğunu ve güneşin kızgınlığı insanlan azdırdığmı iddia edenler vardır. Hatta bu iddialarda bulunanlar Fransa'nm, Amerika'nın, Türkiye'nin hep temmuz ayında ihtilâl yaphklannı söylerler. Ben, sıcağın insana rehavet verdiğini düşü • nerek bu ihtilâl ve inkılâplann temmuzda oluşunu tesadüfe hamlediyorum. Fakat umumî harbin 1914 temmuzu nihayetinde patladığına, bizim büyük taarruzumuzun 26 ağustosta basla dığına ve yazm cehennemî günlerinde vuku bulan diğer bir çok bu gibi hâdiselere bakarak sıcağın, insanlann kanını kaynattığmı kabule mütemayil idim. Nihayet, son Almanya hâdisatı üezrine, ihtilâlîerle sıcaklar arasında bir münasebet bulunduğu iddiasına büsbütün inandım. Filvaki, 1908 senesinde Türk vatanperverlerinin tam Sultan Hamid'e isyan ettikleri bu sıcak günlerde, Al manya'da da bir ihtilâl koptu. Sıkı ve sürekli bir yağmur Alman şehirlerinde sokak muharebeleri yapanlan, Von Papen, ihtiyar Maresal'a imzalattığı be • yannamelerden daha çabuk yola getirir amma, yağmur mevsimi değil! Bursa'h karilerimden Elşref CemO Beyden bir mektup aldım. Kari mektuplan, çeşit çesittir; ikifat, tenkit, teşvik, muahaze, sikâyet, hakaret... Her türlüsü vardır. Bazan insanı fena halde kalaylasalar dahi kari mektuplan, umumiyet itibarile, hosa giden bir seydir. Çünkü kariin bizimle alâkadar olduğunu, yazdıklanmızı okuduğunu, beğendiğini veya beğenmediğini, haklı bulduğunu yahut ta kızdığım gösterir. Bir muharrir için fena olan şey; kariin hatta kalayı değil; kayıtsızlığıdır. Eşref Cemil Bey isimli kariimin mektubunda tenkit te var, iltifat ta var. Bu uzun mektubun yalnız bir kısrruna cevap vereceğim. Cidden güzel ve zarif bir üslupla yazan muhterem kariim, «Gizli harp» tefrikamı beğenmediğini söyledikten sonra diyor ki: Bir karile hasbıhal i Cumhuriyet Abone • şeraiti • CUMHURİYET'in edebî tefrikası: 10 Bir Tereddüdün Romajıı Hanrmefendi o kitabm muharrirî için fikrini söyledi: «Coulant» bir üslubu var, bazı his ve fikir «nuance» larını çok net ve iyi tasvir eder. Fakat... Bilmem.. Raif, hanımefendinin sözlerinî satnimî ve nazik bir gülümseyişle tasdîk ettikten sonra, üvluallâ'ya döndü: Cuma günü, hani, geliniz mutlaka. 2 Ben, ki «Bir Adamm Hayatı» muharririyim, kitabımm etrafınd'a cereyan eden bu şeylerden hiç habe rim olmadan ve Muallâ Hanım isminde hiç kimseyi tanımadan, bir cuma günU, dostum Raif'in apartımanına gittbn. leşmesinden de ayrı terkip hasıl olur. Khnya ilmi gibi, ayrıca bir de izdivaç nazariyesi yapabilmek için böyle yüz binlerce ferdî unsurların vücude getirdikleri terkipleri tesbit ve tasnif etmek, oradan da evlen Peyami Safa menin kanunlarına yükselmek lâ zimdır ki, bu da, bir izdivaç ilmi Henüz orada benim için yabancı karikatürü meydana getirir. bir insan yoktu. Evlemnekten bah Sonra, iyi hatırlıyorum ki, zevsedildi. Fikrimi sordular galiba. Ne ce . hizmetçi, zevce sevgili, zev cevap verdiğimi bilmiyorum. Fakat ce . arkadaş, zevce hastabakıcı, pek mümkündür ki evlenme hak zevce metres, zevce dişi ilâh... kında her zaman düşündüğüm şeytipleri arasında fantezi nev'inden leri tekrar etmiş olayım. Meselâ: kıyaslar yaprnıştım ye demiştim ki: tzdivaç, demiş olabilirim, her Bana gelince, evlenmek iste • evliye göre 6*eğişen, hatta her evlinîn seydim, ya kendime çok yakın, yahut muhtelif yaşayış safhalarına göre çok uzak bir kadın tercih ed'erdim. değişen bir terkiptir; bu mes'elede Nasıl çok uzak? diye soranumumî fikirler ve tecritler, hususî lar oldu. vaziyetleri ihmal ettikleri için, yan Bunu ilk keşf eden 4>en değilış olmak tehlikesine maruzdurlar. lim, dedim, asırlardanberi, kendile Meselâ müvellidülma ile müvelli rin.<?en çok uzak, yani çok basit ka""dülhumuzanın birleşmesinden su dınlarla evlenen tarihî insanlar da vardır. Bu ihtiras adamları, evlençıkar; fakat bu iki unsurdan birinin drkleri bash bir köylü kızmm boş bUabütün başka bir unaurla bir ve saf gözlerinde, kendilerini ya kan büyük ve kuvvetli sansasyon ların alevini söndürürlermiş, filân. Belki her tecrübede ayni kıymeti muhafaza etimyen bu fikir, bana mülâyim geliyor. Fakat bunda da, evlenmenin korkularile beraber zevklerini azaltmak var. Bütün yollar Roma'ya çıkar. îzdivaçta da ide> al bir terkip yoktur. Her türlüsünde de faydalarını ve mahzurlarım görecek. kadar realist olalnn. Mecliste bulunan ve maddî fikirIeri, bir takım sergüzeşt hayalleri kurmasına mâni olmıvan, hovarrfa bir tüccar: . Adapazarı'ndan bir Çerkes kızı kaçırınız! dedi. Ve silâh sesleri arasında, dört nala giden bir atla sisli dağlar aşarken, insanın kollarında sıktığı bir Çerkes kızile ne kadar mes'ut olacağını anlattı: Ben, dedi, zevce ile cariye arasmdaki farkı hâlâ anlamış değilim. Bizden iki üç nesil evvelki Ierden biri hayatta ve burada ol saydı şüphesiz bu fikirlerinizde sizi yalnız bırakmazdı. Ben basit kadmlarm cariye olmaiarı için değil, ruhî durgt|Aİuklarmı bana biraz geçirmeleri için iyi zevce olabileceklerini söyled'im. Fakat bütün bunların hepsi birer faraziyedir. Sonra, kanlı ve beyinleri ihtikana pek müstait, kırıp geçirici bir taşkınlığa hazırlanmak suretile ilcalarına müvakkaten hâkim olabilen zeki, hırslı ve azgın Çerkes kadınlarının akrabam arasında bulunanlannı düşündüm. Arasıra en ince ruhî safhalardan öfkenin en kaba derecelerine hızla giden bu iptidaî d'işi hassasiyetinin cazip ve tahammül fersa taraflarını ^ihnİTide ayırınağa başladım. Büyük annelerim... Fakat, uzaktın Raif'in bir işareti fikirlerimi yarıd». bıraktı. Beni drşarı çağırıyordu. Çıktım. Bitişik salonun yan karanl'ğmda gölgeme doğru ağır ağır iğilen büyük gölgesinden mahrem bir ses çıktı: Bir kız var. diye fısıldanustı. Gülmeğe başiadım. Dostumun ruhunda en çok beğendiğim ermişlik ve olgunluk haesalan, her vakitki tatlı ağırlığındar. sıyrıhrak onu bana ansızın bir vod«'il kahramanı gibi göstermişti; çünkü, ay'arca evvel be. ni hayatta yalnız bırakan büyük bir felâketimden evvel de, «onra da evlenmemi çok istiyordu ve banat «Bir kız var...» cümlesile başlıyan tavsiyelerde bulunuyordu. Hepsi ciddî, sade, zeki ve münevver kızlar... Diyeceğim yok; fakat evlen* menin benden ziyade onda mübrern bir ihtiyaç haline geîmesindeki ha«bilik ifratınm gülünç tarafını görmekten zevk alıyor ve belki, böy J iy lece, komik duygıılarımın perd des» altında, kendimden bile gizlemek H nek istediğim kifayetsizliklerimi örtü yordum. O da, beUci, her şeyi anİH j lıyor, gücenmiyor ve ısrar ediyordu. Gene ısrar etti: Mabadi var