23Temmu* 1932 : Cumhariyet SON TELGRAFLAB Cenevre'de kabul edilen ilk tahdît kararları Tanklar ve kara topları tahdit edilecek Müzakerat devam ediyor Ccnevre 22 (A.A.} Tahdidi teslihat umurai komisy&u, tanklar hakkındak! karar suretmfn metnini 6 muhalif reye karsı 26 rey ile kabul et miş v« her türlii tanklardan ve hücutn arabalarından vaı gecilmesine daüroIarak Rus murahhas heyeti tarafm dan teklif edilen tadili reddetmjştir. Komisyon mikrop harbine ve daimî bîr murakabe komijvonu teşki line daır olan fasılları da kabul ettikten sonra konferansm ikinci s*fha sm<n hazırlanmasına müteallik olan kısrnın müzakeresine baslamıştır. Murahhaaların rtoktai nc&arı Onevre 22 (A.A.) T e r ki tesü hat konferansının umumî komisvo nun^i ttalya mu«ahhasi Jeneral Baldo. ttalya heyefi murahhasasının şiırdiye kadar sarfedilen gayretlerin büt'İT dünya ütnrtlerinin cok dununda ^lduğunu söylemek mecburivetinde hulundujrunu beyan eylemistir. ttalyan heyeti, karar suretinin umumuna rey vermekten istinkâf e decek, fakat İtalya'mn da kabul et mekte bulunduğu teslihatta yeni bir facı'i bahsine rey verecektir. M. Nadolnî, rey vereceği sırada karar suretinin umumiyeti hakkında beyanstta bulunacaktir. Konferans Iıeyeti utnumiyesi, karar suretinin mukaddemesine ait olarak • •MMiM»ntımm Türk ve Alman güzelleri Brüksel ve Ostand'da çok alkış topladılar Darülfünun Yazan: FALİH RIFKI i Bence Halit Ziya'ya Bu ders senesinin sonunda, bîr çolj liselerin «şifahî» imtiharüarında bu> lunmak fırsatı elime geçmişti. îmiihan edenlerin gölgesinde oturarak« haftalarca süren terviyevî işkence ierin sararrtıgı, soldurduğu, harttp ettiği genç kızlarm ve genç çocuk Iarın önümden geçişlerini seyrettîntt On beş gün içinde, kemirici Sfenks'lerin dağdaş kurdukları korkunç devrelerden geçen o bedbahtlar icin, bu sütımda, inayet ve merhamet talep etmeme izin verîlcin. • Bu imtihanlarda, işkencelerin derecesi onlar için meharetle tayirt edilmiş. Bu yavrucaklar, hayatiyat» tan ecnebi dillerine ve riyaziyattan edebiyata acmacak bir halde geli • yorlar. ! Birbiri ardı sıra ilerleyişlerî hâlâ gözümün önünde; onlara bir çok stt* aller soruluyor ve meşru bir zulünt karşısında gözierini dolduran kor «• kuyu görüyorum. «Çok iyiler» tecrübeden oldukça iyi çıkıyorlar, «iyiler» müsamahalar$ ve teşviklere rağmen sarsılıyorlar, fakat «fenalar» için «büsbütün fena» olmaktan başka çare var roı?.. Ve bu felâket!.. Titrek sesler, kuilmıs eller, asabî <?tik» ler, içinde korkunun ve telâşın çıldırma derecesin^ • vardığı gözler, parlak masanın etrafına rahatça yerlesen heyetten, ağaçların dalgalandıği, kuşlann öt« tüğü yeşil bir yazlık bahçeye açıl mış pencjreye giden bakışlar. Bu işkence ortadan kaldırılmasa bile daha makul bir hale getiriie • mez mi? Hakikaten lâzım mı? Cid« den faydası var mı ? Madem ki mektep gençliğinin mödafaasını üstüne almış vaziyette « yim, bana verdikleri hazin ve içfme dokunan intibaı ifade etmeğe lü zum görüyorum. Umumiyetle ben bu gençliği hei" türlü hamleden mahrum ve zemberekleri kırılmış buluyorum. Bu çocukların bu derecede ces«.> retlerini kıran nedir? Kimdir? Ya* şamak saadeti onlara verilir veril • mez nasıl alındı? Yaşı yirmiden aşiğı olmak ve umi* dini kesmelt, ve şüphe etmek? Bildikleri yetîşmiyormuş gibî onlara, ben hayatıu ııc nıevhUl hân kaları ihtiva ettiğini söyliyebilmek isterdim. Onlara güzelin sihirli yo« Iunu gösterebilmek, iyiliğin ağır me* lodisini dinletmek, onlara alelâde • liği içinde ihmal edilebilir görünen şeylerin esasında gizlenen sayısız hazineleri kabul ettirebilmek, on • Iarın gözierini dünyanın büyüklügü üstüne açmak, onlara gayret hevesî nefhetmek isterdim... Bu hiç bir şeye yaramıyacak mı? Kim demiş? İçlerinden yalnız birinî sarsmağa, ayağa kaldırmağa ve ileriye sevketmeğe muvaffak olsam kendimi bahtiyar sayarım. Ah! Güzel genclik, bizhn, biz büyüklerin yaşadığımız kara günJe» rin hatırasından başka istirak ede* ceğiniz şey kalmadı mı? Hararettext| sevinçten, ışıktan, güzellikten mu • rekkep ve heyhat! Bizim artık için* den çıktığımız sahanın eşiğine kadae sizi götürmek için sakin ellerimizİH yanıp tutnsan taze avuçlannızdaii tutma*ı mı lâzım? LÜStYEN A. HAAMİTf Imtîhanlar tnünasebetile Parlamentolar Kongresinde... Faşizm etrafında çıkan gürultulu hadıse 22 (A.A.) Beynelmilel parlamentolar birliğî kongresinde bu sabâh Fransız ve ttalyan murahhaalan arasında bir hâdise olmuş • tur. ttalyan murahhaslannm Fasist idaresmi methü sena etmesi üzerine M. Renandel, buna zıt bîr mütaleada bulunmuştur. ttalyan murahhasları bu sözleri şiddetli itirazlarla karşılamışlar ve M. RenandeFe ha karet etmislerdir. İtalyan murahhas heyeti rei*i M. Renandel'i resmî surette tarziye vermeğe davet etmistir. M. Renandel, buna muvafakat etmediğınden gü rültü ve bağrışmalar tekrar başlamiftır. Kongre reisi, celseyi tatile mecbur olmuftur. Meclis tekrar âcilen toplanmıştır. Şark sularmda Bir hâdise (Birinct sahifeden maba>t) ken yağmur yağacak gibi görünü • yor... Fakat Belçika'nın havası biraz gariptir. Bir saat yağar, ondan sonra bol bir güneş açar... Saat onda kafile otomobillerle, otokarlar • la yola çıktığı zaman da böyle ol du... Ve kızgın bir güneş her iki Sovyet heyetî tarâfından verilen ta tarafa uzanan zengin manzaraları dil teklifini tetkik etmiş ve 11 müsaydınlattı. Seyahat çok eğlenceli ve tenkif ile 5 muhalif reye karşı 30 rey rahat geçmişti. Keriman Halis Haile mukaddemenin ipkasına karar nım Rusya güzeli ile beraberdi... vermiştir. İkisi çok iyi ahbap olmuşlardı... Bunu müteakıp M. Motta Belçika Otomobiller sür'atle ilerliyor... Danimarka, İspanya, Norveç, Fele Şimaldenizi'nm güzel plâjlan, btrer menk, Lehistan, tsveç, Çekoslovakya »inema şeridi gibi birbirini takip edive tsviçre namına beyanatta bulunayor... Sahillerden yalınayak koşan rak bu heyetlerin karar suretfnin kadın, erkek, coluk, çocuk... Ma mutlak bir tarzda ve şarta gayritâbi yosu kumlu, mayosu ıslak bir sürü olarak hava bombardimanını menet halk güzelleri alkışhyor... mesini arzu etmekte olduklarını ve tşte «Furnes» şehrindeyiz. Yarım konferansın ikinci safhasının bu isti saat sonra da Ipres'te... Belediye rekamette yeni gayretler sarfedeceğini isi M. Sombry idare âmirleri ile beiimit etmekte bulunduklarını beyan raber güzelleri kabul ve kendilerine eylemistir. kısa bir hitabe irat ederek, şehre verdikleri büyük şereften dolayı Herriot'nun faaliyeti halk namına teşekkür etti. CenCvre 22 (A.A.) M. Herriot, Buna güzeller namına Danimarka nihaî karar suretinîn kabulü için bu gün yapılacak müzakeratta »öz ala Kraliçesi cevap verdi ve belediye reisinin bu alâkasından bütün arka caktır. daşlarınm çok mütehassis oldugunu Mumaîleyh akfamüstü bir ziyafet verecek ve pazar günü sabahı Pa • beyan etti... Bunu müteakıp güzellere bir kuşris'e avdet etmiş bulunacaktrr. luk kahvaltısı ikram edıldi. Kahvaiİran'ın noktai nazart tı bîttikten sonra tngiliz güzeli, ve Dünkü müzakereler esnasında İran Belçika güzeli harp meydanmda heyeti murahhasası reisi noktai na maktul düşen tpres'Ii mechul askerin zarmı söyliyerek îran'ın Hoover pro mezarına gittiler ve güzeller namına jesine iltihakından bahsettikten sonra birer çelenk koydular... Halk bunheyeti umumiyece kabul edilecek ka dan son derece mütehassis olmuştu. rarı kabul edeceklerini bildirmiştir. Meçhul kahramanın mezarı basında huşu ile iğilen güzeller, şimdi bu jestlerini alkışlıyan halkın arasında güzelliklerinin gururunu tekrar al • mışlardV.. Paune'da Güzeller kervanı Paune yolıma çıktığı zaman saat henüz üçtü. Saat dörtte Paune'a vâsıl olundu. Burada da belediye güzeller için mu tantan bir kabul rr.erasimi yaptı. Ve belediye reisi M. d' Arripe güzellere birer birer beyanı hoşâmedi etti. Paune, Fransa hududuna çok yakmdır. Yarım saat ötesinde Fransız' plâjlan vardır. Buradaki bayrama Belediye reisi yüksek bir nezaket eseri olarak muavini M. Rubben'i bir Fransız heyetile birlikte Paune'a yollamıştı. Fransız heyeti kendilerine hoşamedi etti ve hepsine birer büket vardı. Bunu müteakıp güzellerin şerefine şampanyalar içildi ve (Paune . Pla • ge) gazetesi idaresinde ikinci bir resmi kabul yapıldı ve (Continental)da verMen bir çayla Paune'daki merasime nihayet verildi. Güzeller kervanının bugünkü ziyaretlerinm son merhalesi (Westende) id*i. Burada da «Trianon» da bir resmi kabul yapıldı ve Belediye reisi M. Raecke kendilerine beyanı hoşamedi etti ... Akşam Ostende'a asdet edildiği zaman herkes yorgundtf... Şimdi bü . tün güzeller odalarmda istirahat ediyorlar, banyo alıyorlar... Gece sahil boyunda mutantan, f ener alayları yapılacak, havaî fişekler atılacak ve gece şenlikleri yapılacaktır. Keriman Halis Hanım, bütün güzeller içinde zarafeti, kibarhğı ve sevimliligi ile teferrüt edenler ara sındadir. Bütün Belçika gazeteleri kendisinden şitayişle bahsediyorlar. La Meuse gazetesi, güzelleri anla tırken, Keriman Hanıma uzun bjr fıkra hasretmiştir. Burada, Türk güzelinin, şark güzellerinin tam bir enmuzeçi oldugunu ve güneşli memleketlerin ilâhî hatlarını ve tılsımını taşıdığını ilâve ediyor. M. F. Faruk Maarif Vekilîmiz Darülfünun işinin Biz bîr hâdiseyi kaydediyoruz. Bu hâ Heyeti Vekilede oldugunu söylemiştir. dise; Türk inkılâbmm canh, heyecanh Gaztelere bakıhrsa, tstanbul'dan başka ve büyük hamleleri esnasmda DarülfüAnkara'da ve Şark vilâyetlerinin birinde nunun namevcut veya nim mevcut ol ayn ayn üç üniversitemiz olacaktır. masıdır. Bir Darülfünun kendisine da Cumhuriyetin onuncu senesinde ortaya ha sakin ve rahat bir vazifeyi uygun gÖtstanbtıl Darülfünununu düzeltmek vereLiHr; hatta bir takım muvakkat polîya yeniden üniversite kurulmak gibi batika isierine inkılâp namı verilmesini ilhisler çıkmasmı tabiî beklemez ve is mî bulmiyarak, ne müsbet ne menfî, temezdik. Fakat Ankara'nm başka bir alâkasız bir tavur takınabilir. Halbuki kafası vardır: Zevahhe kanmaz ve en inkılâplar imanlı, tHiz, ve yüzde yüz çetin mes'eleleri cesaretle karşılamağı müesseselerdir: Onlar ne kayıtsılzığı, ne bilir. alâkasılzığı ne de bharaflığı kabul ederDarülfünunda Türk inkılâbı için en îer. Vazifesi olan müesseseler için inkıiyi >azılmış esere verilmek üzere 50O0 iâp zamanlarına tesadüf etmek ne kab'ralık bir mükâfahn senelerdenberfdurdar şerefli ise o kadar mes'uliyetli ve makta oldugunu biliriz. Bu mükâİBtın güç hir talihtir. İnkılâp kendi nizamım hiç kimseye verilmemis olması, «çabuk ve esaslı kurmak ister ve eli al • hayatının pek durgun olduğu hüki •ında ne kadar müessese varsa hepsinin verdirebflir. bu kurulus davasında kendisüe elbirliFakat Dariilfirnunun dahi, Tiirk raınıa tini hiç müsamahasız talep eder. Diğer inkılâp memleketlerine bakmız: Üni • bına dair on senedenberi henüz birtek ver»iteler sokaklara döküImüştSr. Ünisayfa telif etmemiştir. Darülfiinunun versiteler vatandaşm harp zamanında memleketin maddi manevî müesseleri • a»kerli»i gibi, inkılâp safınuı üniformanin hepsine dokunan, yepyeni maddî, lar; arasına kablmıştır. Universiteler vamanevî bir nizam yaratan Türk inkı ziyetin müstesnalığının bütün zaruretlelâbına karşı bu vaziyeti acaba nasıl tah111 olunabilir? Biz ne bitaraflığı, ne de rini benimsemislerdir. kifayetsizliği kabul ederiz. Darülfünun Evet memleketin ortasında ve nihayalnız ilim müessesesi bile olsa, müstesyttinde de universiteler lâzımdtr. Ve unina inkılâp zamanlarında ilim müesseseliversiteler kadroları degil, müdesris kağinden fedakârhk ederek inkılâba hizdar kürsü, liizumu kadar kürsü ve lü met etmekle, inkılâbı kafalarda ve ruhzumlu olan kürsülerden baslıyan bir larda yerleştiiTnek vazifesini en basa universiteler kadrosu Iâzımdır. almakal» mükelleftir. Kaldı, ld DarülBir Darülfünunu raaziden ve medrefönuniar, millidirler. Alman, Fransız ve jeden kurtarmak, hür fikir ocağı haline Amerikan Dariilfununlarmda okuyup sokm?k için neler yapfağınuzı bîlmeı gelen Türk'lerin zihniyetleri arasındaki değiliz. Darülfünunun hiç bir şikâyeti derin fark nereden geliyor? Paris Dave mazereti olamaz. Çünkü bir Darül rülfünunu Fransu'dır; Berlin Darülfünunu Alman'dır; Kembriç veya Oksford fünunun özü ve mayası, ne büyük bina, ne geniş bütçe, evvelemirde ve en basta Darülfünunu İngiliz'dir.Türk Darülfu • hür fikir, manevî hürriyettir. Türk inkınuna batân medreseli tarafım, Osmanlı lâbı bir çok seyleri bağlamıs, kayıtsız • tarafını, hatta sehirli tarafım atarak, dülamış ve sartiamış, fakat kafanın bütün pedüz, apaşikar bir Türk inlalâp ocağı zincirlerini çözmüştür. thtimal bu bir • olacaktı. tnkılâbın nabzı orada vura cakb. denbire serbestî, herkese biraz şasala Biz hemen hepsi dostlarnap ya ta • ma verdi; sendeledik. Ancak Darülfümdıklanmız olan müderrisl«MOizi tenkit nunun vazifesinin kat'î ve istikrarlı bir etmekte zevk bulmuyoruz. Jrlıîlta Da • şekil almasmın daha fazla geciktirilmesiralfonunun bir takım kürsülerine haksız ne imkân da yoktu. hücumlara karşı müdafaada da bulunduk. FALİH RIFKI Rus ve Japon gemihı i arasında ates teatisî Tokio 22 (A.A.) Hokkaido eyaleti hükumeti tarâfından neşredilen bir beyannameye göre Kamçatka'nın garp sahili açıklarında Rus muhafız gemileri ile 2 Japon balıkçı gemisi arasında teati edilen tüfenk ateşi neticesinde 3 Japon yaralanmıştır. Tokyo 22 (A.A.) Jehol'de vuku bulan müsademeler hakkında bir Japon menbamdan intişar eden habere göre Jehol'dekî askerler bu şehir Uzerinde uçan Japon tayyarelerine ate* açmışlardır. Japon'lar tnukabele mecburiyetinde kalmiflardır. Darülfünun Teskilât lâyihası B. M Meclisine verilecek Ankara 22 Maarif VekâleÜ U rafından hazırlanan Darüminunlar teşkilâfa kanun lâyihasını hiikumet teşrinisaninin basında Büyük MiUet Meclisine tevdi edecektir. Bu lâyiha, kanuniyet kes • bettikten sonra lstanbul Darülfünununda gerek kürsülerin adetleri, gerekse ne vileri profesör Malch'ın raporuna isti • naden tetkik edilecektir. Profesörün raporu lâyihanın Meclise tevdiinden sonra neşrolunacaktır. ö g • rendiğime göre ilga olunacak kürsülerin çoğu Edebiyat Faköltesindedir. Muh telif şubelerde muhtelif müderris ve muallhnler tarâfından tedris olunan bazı dersler birleştirilecektir. Hukuk Faküitesinde usulü muhakeme dertleri kalkacak, bunlar nazariyatla birleştirilecektir. lstanbul Darülfünunu 933 senesine yeni teşkilâtile dahil olacaktır. Kösele ihtikârı Ayakkabıcılar hükumete müracaat ettüer w Kösele ve deri fiatlanndaki tereffü durmamıştır. Bir ayakkabıcı 200 kuruşa kösele almış, bir çokları sıkintı içinde kalmıştır. Ayakkabı cılar dün de içtima ederek İktisat Vekâletine ikinci bir telgrai çek mişler ve kösele ihtikârının önüne geçilmediği takdirde esnafm cidden müşkül vaziyette kalacağını bildirmişlerdir. Zaten Japon lâstik ayakkabılannın yaptığı zarardan müşteki bulunan ayakkabıcı esnafı bu kösele ihtikârı yüzünden dfe tehlikeli bir vaziyete düşmüşlerdir. Alâkadarlar bu yükselişin haricî piyasalarla münasebeti olmadığım söyiemektedirler. Tiirk Rus muahedeleri Mer'iyete girdi We*tende'de de Ankara 22 (A.A.) 17 kânunuevvel 1925 tarihinde Paris'te aktedilCenevre 22 (A.A.) Beynelmilel parlamentolar birliği kongresinde miş olan dostluk ve bitaraflık proçıkan hâdiseden sonra bu kongreye tokolu ile merbutu ayni tarihi taşıve tahdidi teslihat konferansına işyan üç protokolun ve bunların temtirak eden İtalyan murahhaslannm didine dair 17 kânunuevvel 1929 tahepsi M. Balbo'nun riyasetinde toprihli protokolun ve 7 mart 931 de lanmışlardır. Ankara'da imza edilmiş olan bahrî M. Renandel Faşist gazeteciler taprotokolun inkızaları tarihinden ititarafından sorulan bir suale verdiği baren beş sene müddetle temdidi cevapta parlamentolar birliğine ishakkında 30 teşrinievvel 1931 ta tirak eden ttalyan murahhaslarının rihinde Hariciye Vekili Dr. Tevfik iki gündenberi fasılasız surette Faşist îdaresini methettiklerini, halbuki Riiştii Beyefendile M. Litvinof arakendisrnin bu idareyi parlâmentariz sında imzalanmış ve 25 haziran 1932 tarihli içtimamda Büyük Millet Mecme mugayir addeylediğmi söyle mişrtr. IUinin ve 20 kânunusani 1932 tarihinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri tttihadı hükumeti icra komitesinin tasdikine iktiran etmiş olan proto Park 22 (A.A.) Seraanm Strakol Hariciye Vekâleti ile Sovyet Bütosphere mıntakasında 15,000 metre yük Elçiltğinin mütekabil dostane irtifaa yükoelebilmesi ihtimali olan mektuplarile 21 temmuz 1932 de bîr tayyare dün Toussus ile Noble'da mevkiine girmiştir. bir uçuş tecrübesî yapmiştır. M. Renandel ne diyor? irianda, ingiliz emteasına kapanıyor Bulgar gazetelerinin dostane neşriyatı Sofya 22 (A.A.) İlk andan itibaren Türkiye'nin Milletler Cemi yetine girmesi mes'elesini hararetle karşılıyan Bulgar matbuab tekrar bu mevzua avdet ederek bu mes'ut hâdiseyi Balkan'Iarda daha sıki bir teşriki mesainin müjdecisi ve bîlhassa dostane Türk Bulgar teşriki mesainin ve iki memleket arasındaki rabıtamn daha ziyade kuvvetlene ceğinin bir delili olarak telâkki etmektedir. Keriman Halis Hanım Nava tabakasından yukarıda uçuş Düblin 22 (A.A.) Deveran eden bir takım şayialar hilâfına, son günlerde M. Mac Donald ile M. de VaParis 22 (A.A.) Türkiye'nin, lera arasındaki müzakeratın akim Paris sefrri, Dahiliye Nazırı tarafın? kalmasından sonra tngiliz ve trlanda dan kabul ediltniştir. nruhtar hükumeti arasında hiç bir muhabere cereyan etmemiştir. tr lânda millî Dail'i istisnaî gümrük rüsumu kanunu lâyihasını nihaî olarak tasdik ettikten sonra M. de Valera, kendi icra meclisi ile İrianda Harİç Türkiye muhtar devletinin bilkuvve hâkimi için için olacak ve Büyük Britanya muvaredatına vazedilecek rüsumun listesi 1700 Kr. 1400 Kr. Senelik Atina 22 (A.A.) Harbiye Nazırı 1450 de bu akşam neşredilecektir. 750 Altı ayhk 800 Bu rüsum trlanda piyasalarmı bir ile Fransız elçUi, askerî heyetinin muÜç ayhk too kavelesini fesheden itilâfı imza et Bir ayhk Yoktar çok İngiliz emteasına karşı nevuma 150 mişleridr. kapamış olacaktır. Paris Sefirîmizin bir ziyareti Cumhuriyel Yunanistan'daki Fransız askerî Abone • şeraiti • heyeti gidiyor Bir Tereddüdün Romanı «Büyük kapının eşiğine gelen hatta, caddenin kalabalığını görünce bütün korkularını bastıran içtimaî bir endişe ile kıyafetini düşünmeğe mecbur olmuştu: Çıplak ayaklanna ge çiıyligi iskarpinleri, pantolonu, fanilası ve karışık saçlarile cemiyetin karşısına çıkmak! Baskalarına zarar vermiyen bir «vice», bir sefahat, onun nazannda ancak zevahirin es • tetiğini muhafaza etmek şartile mu bah olabilirdi; arasıra bu güzellik ten usaklaşmağa mecbur olmuş olmanın daîma azaplarını çekmişti, fa kat hiç birinde kendini böyle bir manzarayla teşhir vaziyetinde kalma • mıstı. Geri döndü, arkasını bir du CUMHURlYET'in edebî tefrikast: 9 rüyetler: Hiç bir şeyi tam göremi . yor. Yarı karanlıklar içinde, bir an, yalnız ceketinin eteğini, sonra bir kapıyı, sonra bir kadının omzunu, sonra duvarda bir levhayı ve merdivenin tırabzanlarmı gören gözPeyami Safa Ieri bir noktaya takıltp kalarak iyicfi kararmadan evvel, küçük kavisdu. Bir taraftan da buhranın bu ka • ler içinde hareket ederken, cihetlert dar uzun sürmesine şasıyor ve ütnitleniyordu. Sonra gene saatlerce sü şaşıran bir bulanıklık içtnde, bir çok inc« farklarla derece derece sören bir akseden sonra çok sevdiği nüyordu. Nihayet yalnız, bir harebir adamın boğularak nasık öldüğüketin ve sarsıntının müphem idraki nü hatırlamıştı ve ümitleri zayıfladı. içinde, sallandığım ve sendelediğini Fakat bir taraftan da maziye doğpek az hissederek, farkında olma • ru tedalileri zenginleşen şuurundan dığı bir zaman geçtikten sonra gözve ruhî kabiliyetlerinin artmasın • ierini açmış ve kendmi salondaki o dan yvnî bir ümit âlcmi doğuyordu. kanepenin üstünde bulmuştu. KarHem o ihtiyardı. (Saatlerce süren şısında, biraz evvelki erkek: bir kalp aksesindsn sonra boğula rak ölen adam). thtiyar ve kalbi has « Doktor şimdi gelecek! ta idi. «Diyordu ve o, ve öteki kadınlar, ve hepsi, uzakta, gözleri ona cfikil • « Cektiniz! diyordu hizmetçi miş ve daima harekeUiz duruyor kadın. lardı.» «Ve ceketini ona giydiriyorlardı. CC..J. ve iştahsız oldugunu gören hanım efendi, büyük kızına Raif'in ne zaman geleceğini sormuştu. Yarın! dedi, Melâhat. Ve hanımefendi Raif'e sormak istediği şeyin en nazik formülünü düşünmeğe başladı: Bir genç kıza tavsiye edilecek ese^lerde güzeîlikten başka bazı şertlar da aramak lâzım değil midi? Hayır, bu sual Raif'i incitebilir. Hanımefendi bu formüllerin en münasibini ertesi gün Raif'le konuşurken buldu: Muallâ'ya verd'jğinîz kitap nasıl? diye sordu evvelâ. Raif tereddütsüz cevap verdi: Fevkalâde. Ben de biraz karıştirdım bu kitabı. tçinde marazî parcalar var. Pek cok sefahat. Bilmem, siz ne fikirdesiniz Raif Bey, klâsik terbiye almış bir kır için böyle eserleri faydah buluyor musunuz? Hanmıe/endi, gençlerin ve san'atkâr takımından adamların sesle • rinde bu <ahlâks> kelimesinin aldığı hakir ihtizaza bir kere daha ve iyice dikkat ettikten sonra, «evet, ahlâk noktai nazarmdan.» cevabını vermek isediği halde: Hayır, dedi, ahlâk noktai nazarından değil. Çünkü, bence, ah lâk nedir biliyor musunuz? Ve ahlâk bahsine geçtiler. Kitabı unutmuşlardı. Muallâ içeri girdi ve Raif'e cîedi ki: Verdiğiniz kitap enteresan. Fevkalâde. Evet, fakat beni hasta ede cek. Dün yemek yemedim ve gece az uyudum. Hâlâ da mevzuunu iyice anlamadım. Muharrir bir sefahat gecesinin sabahını mı anlatıyor? Evet. Kendi hayatı olacak. Tabiî. Bu o kadar feykalâde değil, Muallâ Hanım, billâhi, ben bu c muharriri bir kaç ay evvel tamdun, meğer biz onunla senelerdenberi ta« nışıyormuşuz gibi dostuz; fakat, ba», ni, görseniz çok samimî kendisi. Evet... Hayır, ben şhndidoi kritik etmiyorum, zaten onun iki ÜÇ eserini okumuştum, fakat bu kita bın... Nasıl diyeyim, daha «torumf* re» sini anlıyamadrm. Tanımak isterseniz, kendisîm^ tanımak... Muallâ gözlerhıin panltısmı öniii ne iğdi ve omuzlarının kayıtsızlıt ifade eden gayet hafif bh* hareketUd arzusu arasında muvazene tesisîne çalışarak, alçak sesle: tsterim tabiî... dedi. Bu cuma bize gelecek, siz df< buyurunuz. Gözleri, annesile pencere arasınç da kararsız bir yarrm daire çizdSj^ ten sonra, Muallâ cevap verdi: Bir mâni olmaısa... Mabadtoat,