ı »13 Ağustos "Cumhunyet SON TELGRAFL&B Çin'de feyezan felâketi Suîar 18^000 millik sahayı kapladı. Nüfus zayiatı tahmin edilemiyor 23,000,000 kişi sefalet içindedir. Kurtulanlar da meçhul bir sebepten ölmektedir. Kıtlıktan korkuluyor Shanjhai 11 (A.A.) Çin'in her tarafında bir ay îçinde vuku bulan feyezanların yaptıkları tahribat bitmek tükenmek bilmiyen dahilî harplerin sebep oldukları zarar ve ıztı • rapları gölgede bırakmıştır. Yang Tse vadisinde bu »ene ilkbahar çok iyi geçmiş olduğundan mahsul fevkalâde bereketli idi, fakat bir kaç gün îçinde suların taşması 18 bin millik bir sahayı kaplamış, dört milyon kadar binayi tahrip etmiş ve yirmi üç milyon kişiyi çok derin bir sefalet içinde bırakmıştır. Son seneler zarfında böyle bir feyezan olduğu görülmemiştir. Nüfus zayiatının miktarını tahmin etmek şimdilik imkân haricindedir. Fakat bir çok köyler su altında kalmış olduğundan insanca zayıatın büyük bir yekun tutmuş olacağı şüp hesizdir. Hankeou'den •• » » bir çok mül» •• ' teciler henüz anlafilmamif bir sebepten dolayı ölmektedir. Vahim bir sari hastalık zuhurundan korkulmak tadır. Lâzım gelen her türlü tedbirler almmıştır. Pekin'den gelen haberlere göre Shihli eyaletinde vuku bulan feyczanlar iki yiiz elli binden fazla kimseyi aç ve perişan bir hale düşür müştiir. Hekimlerde vuku bulan zarar ve hasar miktarı iki milyon ln gilîz lirası tahmin olunmaktadır. Bu eyaletteki en biiyük kanal taşmış ve • "'""»UIIIIHlllllilllllllllıHllllllllllllllllllllllllHIIBIIHUIHimunM, civardaki araziyi su altında bırak mıştır. Bütün memleketteki bu vaziyet kış mevsiminden evvel çok büyük bir kıtlık olacağını göstermektedir. Hindistan'da Bombay 11 (A.A.) Bombay'a 15 mil mesafede kâin Malven mın takasında vukua gelen feyezanlar dolayısile binlerce kişi yersiz kal mıştır. Meksika'da Tampico 11 (A.A.) Eyalet dahilinde feyezanlar vukuu haber veriliyor. Bir çok kasabalar suîar ta rafından tahrip edümmiştir. Tam pico kasabasının büyük bir kısmı su altında kalmıştır, telef olanların miktarı henüz malum değildir. Almanya'da ârayi umumiyeden sonraki vaziyet Fırkalar neticeyi kabul etmiyorlar. Hükumet tedbirler almaktadır Berlm 11 (A.A.) Almanya J Cumhuriyeti Weimar kanunu esasisinin 12 inci yıldönümünU tes'it etmektedir. t Feci bir bilânço Ecrlin 11 (A.A.) Plebisist münasebetile vukua gelen karışıklıkların bilânçosu şudur: 1 telef, 43 yarah. Berlin 12 (A.A.) Çelik miğferliler gibi Alman komünist fırkası da pazar giinkü plebisisti muteber tammamağa karar vermiştir. Bu haberi bildiren fırkanın naşiri efkârı WeltAnAbend, bu mes'eleye tekrar rücu edileceğini yazmaktadır. Çelik miğferlilerin istediği Berlin 11 (A.A.) Çelik miğferliler teşkilâtının birinci reisi M. Seldte bu teşkilâtın gayelerini izah etmek üzere söylediği bir nutukta AlsaceLorraine'de tatbik edilen idare usulünün değiştirilmesini ve şark hududunda tashihat yapılma sını istemiştir. Fransız gazetelerinin mütaleası Pari» 11 (A.A.) Gazeteler, Prusya plebisisti hakkındaki tefsir ve mütalealarına devam etmekte dirler. Ere Nouvelle gazetesi, yazıyor: «Alman milleti Avrupa teşriki mesaisi lehinde hakikî surette rey vermiş olduğundan M. Brüning'in vu kuattan ders almaktan başka yapacağı bir iş yoktur. Başvekilin fikir lerinin tahakkuku için icap eden hareketlerde bulunacağım ümit edi yoruz.» Homme Libre diyor ki:«M.Laval'in •e Fransa hükumetinin nüfuzu daha ziyade resanet kazanmıs ve daha ziyade serbestlemiş görünmektedir.» Berlin'de tevkifler Berlin 11 (A.A.) Bulowplatz hâdiseleri dolayısile 174 kişi tevkif edilmiştir. Berlin 11 (A.A.) Komünist matbuat yurdu kapatılmıştır. M. Laval'in Berlin seyahati Paris 11 (A.A.) M. Laval'in Berlin'e ancak Cemîyeti Akvamın eylul içtima devresinden sonra git meıS muhtemeldir. M. Laval'e bu seyahatinde M' Briand da refakat edecektir. .Hindenburg, sayfiyeye gidiyor Berlin 12 (A.A.) Maresal Hindenburg bu akşam Dietranzsel'e gidecek ve her sene olduğu gibî yaz tatilinî orada geçirecektir. Gaybubeti üç hafta kadar devam edecek fakat daima Alman hükumeti ile sıkı bir temasta bulunacaktır. Millî Tıp Kongresi Mükemmeliyeti için tedabir alınıyor Ankara 12 (Telefonla) Dördiincü millî tıp kongresi Gazi Hz. nin himayelerinde 2 eylulde Ankara'da toplanacak ve bu münasebetle bir de tıbbî müstahzerat sergisi açılacak tır. Kongrenin geçen senelerde olduğu gibi mükemmel olması için ted birler alınmıstır. Resmî ve hususî ihzarata devam edilmektedir. Kongreye iştirak edecek resmî vazifeli ta bipler için icap eden makamata tebligata bulunulmuştur. Bu seneki kongrenin mesaisi köy ve şehirlerde gıda mes'elesi, çocukların gıdası mes'elesi ile umumî ve serbest mevzular üzerinde olacaktır. Tifo hakkında Sıhhiye Vekâletinin emirleri Ankara 12 (Telefonla) Sıhhiye Vekâleti, İstanbul'daki tifo vak'aları dolayısile İstanbul Sıhhiye müdiri • yetine sıkı tedabir almmasını ve icap eden mmtakalarda mecburî aşı tatbikını ve hastalık sebeplerinin ehemmiyetle tetkikini emretmiştir. Bazı cenup vilâyetlerinde Amipli dizanteri vardır. Vekâlet buralarda devlet kinini kabilînden meccanî ilâç dağıtacaktır. Ankara'da bir tren kazası Ankara 12 (Telefonla) Bu sabah Cebeci'den hareket eden tren Çabutçu fabrikası yanında bakkal'ık eden Mehmet Efendiye çarparak kuIağından yaralamıştır. Mehmet Efendinin kendisini tren hattına bile bile attığı anlaşılmıştır. Yarası ağır değildir. Memleketimizin musiki hayatı son zamanlarda bir çok tahavvül ve istihaleler geçirmektedir. Muazzam Türk inkılâbının esasen bu san'at şubesinin umumî hayata taalluk eden kısmında da değişiklikler yapacağı pek tabiî idi. Fakat vaki olan bu tahavvüllerin istikamet ve he defi nedir, nereye gidiyoruz? tşte bu cidden tetkike şayan bir mevzudur. Bugün memleketimizdeki musiki hayatına karsıdan bakılacak olursa bir buhran vaziyetinin mevcut ol duğuna hükmedilmekte asla tereddüt edilmez. Evvelce şark ve garp musikileri ayrı ayrı mevkilerde karşı karşıya dururlarken şimdi her ikisi birbirine karışmıştır? Alaturkadaki musiki aletleri, kimilen çıkarılarak yerlerine garp aletlerile yeni icat edilen sazlar konulmuş, şark musikisinin melodi ve bünyesi tegayyüre uğrayıp icra tarzları da başkalas mıştır. Musiki heyetlerinin kullandıkları sazlar meyanında ilk göze çarpan lardan biri «Cünbüş» tür. Bu ismi taşıyan saz, sapı bir parça uzamış ve madenî bir gövdeyi ihtiva edip sathına deri geçirilmiş «ut» tan başka bir şey değildir. Değişen diğer bir saz da «tambur» dur. Bunun da gövdesi madenî olup göğsüne deri ta kılmıştır. Ut ve tamburun yeni bir istîhalesi olan bu sazların, asıllarından farkı, yalnız çıkarmış oldukları seslerin karakteri itibariledir. Utun tatlı, mat ve bir enin gibi çıkan sesi yerine cünbüşten, madenî ve adeta kulağı tahriş edici bir sada işidil mektedir. Tamburun da ince, müessir ve ruhlarda derin hassasiyet u ' yandıran sesine mukabil, yeni tamburdan çıkan sada sert ve haşindir. Şark musikisinde en mühim mevkii tutan bu sazların yeni şekillere inkilâbının sebeplerini izah etmek hiç te müşkül değildir. Esasen heyeti umumiyesile incesaz taksuni ismini taşıyan alaturka musiki aletlerinin çıkardıkları sesler, bir odanın hududu haricine çıkamaz. Şimdi ise ek seriyetle büyük gazinolarda, park larda, binlerce dinleyicilere musi kiyi işittirmek zarureti vardır ki bu mecburiyet karşısında eski sazların sada itibarile şiriyetinden fedakârlık edilmiş ve yalnız fazla ses veren sazların icadına lüzum hasıl olmuştur. Bir de pek eskidenberi Şark musikisi sazlarına karışmış olan «ke man» gibi «klârnet» te son senelerde alaturka musiki aletleri meyanına girmiştir. Asıl şayani dikkat olan şey, piyanonun son musiki faaliyetlerinde yer tutmasıdır. Piyano, malumdur ki sabit ve muayyen seslere göre ve garp musikisinin tonal sis • temine nazaran tanzim edilmiş bir musiki aletidir. Şark musikisini icraya kifayet etmiyen bu saz, hiç şüphe yok ki çıkardığı sadanın çoklu ğundan dolayı alaturka faaliyeti arasına sokulmuştur. Bazı heyetler, viyolonseli de sazları meyanına ithal etmişlerdir. Bu yeni aletlerle ve sahnede görünüşlerile bir orkestraya benziyen musiki heyetlerinin faaliyetleri de muhtelif tarzlarda vaki olmaktadır. Bazan san'atkârlar bu sazlara tamamile alaturka faaliyeti tatbik et mektedirler, yani evvelâ peşreften başlayıp sıra ile beste ve şarkıları okumakta, arada da taksimler yaparak en sonra da saz semaisini çal maktadırlar. Bundan başka ayrıca en yeni olraak üzere bir şekil daha taammüm etmistir ki bunda da, saz muhakkak. Fakat hiç kimse İrf an'ı aklına getirmiyordu. Yahya geldi, vaziyeti anlattı. Akşama İrfan da damladı. Ali Bey çok memnun bir tavırla tebşir etti: İrfan oglum; sana iyi bir haber getirdim. Haberim var efendim, inşallah nazırhğınızı da göreceğiz. Velinimetimize duamız budur. Yanlış anlama yavrum. Beni brak, oldum demektir. Fakat sen de meb'us oluyorsun. İrfan şaşaladı. Alay ediyor zannetti. Fakat Ali Bey ömründe kimse ile alay, istihza etmemişti. Aman efendim! Kulunuz! Meb'us! Çakiriniz meb'us!.. Buna imkân mı var efendimiz?.. O imkânı biz var ettik oğlum. Dedi, hikâyeyi anlattı. İrfan hemen sıçradı, Ali Beyin eteğini Son musiki hareketleri İHEM bir sergi Çok faydalı NALINA MIHINA heyetlerine mensup san'atkârlar tek başına şarkı söylemekte ve bunlara bir iki alet refakat etmektedir. Bu solo teganniyatının bir kısmını, şark musikisine ait besteler, bir kısmını da garp musikisini takliden yapılmış parçalar teşkil etmektedir. Bazan da bu son tarzda yani ala frangaya benzetilerek maatteessüf hiç fennî evsafı haiz olmayıp indî usullere istinaden yapılmış parça • ların beraberce çalındığı görülmektedir. Bu parçalar armoniden mahrum olarak bütün aletlerin ayni suretle icraatile tek ses Uzerinden çalınmaktadır. İşte şu izah edilen şekillerde icra edilen son musiki tezahürleri gös • teriyor ki musikimiz şarklılığını kaybetmekte olduğu gibi Garp musikisine de henüz intibak edememektedir. Bu manzara karşısında, musikimizin bir teşevvüş devri yaşamakta oldu ğunu kabul etmek icap eder. Fakat musiki hayatımızda halen mevcut olan bu karışıklığın neticesi ne olacaktır? Acaba bu hal bir gün müsait bir inkişafa mazhar olacak mı? Biz bunda kat'iyyen şüphe etmiyoruz. Bir defa Garp musiki aletlerinin umumî hayatımızda yer tutması, san'at hayatımızın lehine bir kazançtır. Hayatımıza bugün aletlerile karışan Garp san'atını, yarın ilmî de takip edecektir. Musikimizde bu tesirle fennileşecek ve medeni leşecektir. Memleketimizde eski Şark musikisi san'at ve an'anesine sadık muhafazakâr heyetler de yok değildir. Fakat bunların umumî hayattaki mevkileri gittikçe zâfa uğramaktadır. Muasır hayat, halkımızı esrarh, adeta morfin tesiri yaparak zevk ve tehassüsler uyandıran bu ahenklerden uzaklaştırmaktadır. Bugünün ruhî ihtiyacı, canlı, hayatiyeti haiz, hissiyatta parlak ufuklar a • çan yüksek ve bediî heyecanlar yaratan bir serveti ahenkle karşılaş mak istiyor. tşte son musiki şekil ve tezahürleri buna geçit vazifesini görmekte olduğundan bu hareketleri, ati için nikbin olarak ümit ile karşılamalıdır. Bir de memleketimizde doğrudan doğruya muasır musiki ile meşgul ve alâkadar bir zümrenin faaliyeti mevcuttur ki bu da ayrıca tetkik edilecek bir mevzudur. MUSA SÜREYYA Dün yerli rcalar sergisini şöyle bir dolaştım. Bir çok müşkülâta rağ men, bu çok faydalı sergiyi bu se ne de açabildikleri için, Nazmi Nuri Bey ile arkadaşlarmı tebrik eue rim. Sergi icin, çok faydalı, dedim. Çünkü ancak onun sayesinde neler yapıldığını, yerli malları arasında neler bulunduğunu öğreniyoruz. Dün, sergiyi tertip heyetinden Evliyazade Nurettin Beyin delâletile gezdim. Türkiye'nin «Coty» si olmağa çalışan Nurettin Beyden sergi hakkında malumat aldığım gibi, bilhassa Türk ıtrıyatçılığmın terakki ve in kişafına dair bir çok şeyler öğren • dim. Sergide gezerken öğrendiğim en büyük hakikat şudur: Biz, ecnebi malı diye bir çok yerli malları kullanıyoruz da haberimiz yok. Sonra, mamulât ve masnuatımız a rasında Avrupa'da yanılanlar de recesinde ve hatta onlardan daha giizel olanları bile vardır. Yerli mal 'arm büyük bir kısmı muhakkak Av rupa malından uçuzdur. Bir kaç misal: Mütekait binbaşı Fuat Beyi sporcu karilerimiz tanırlar. İskrim federasyonunun ve Beş;kt»s kulübünün reisi olan F 'at Beyin Beşiktaş'ta bir karyola ve demir mobilya fabrikası varmif. Bu fabrikanın serginin bir köşeciğinde teşhir edilen eşyası şayanı hayret d^recede güzel ve ucuzdur. Yanyana iki demir şezlong görüyorsunuz; ikisi de birbirinin ayni. Biri, ecnebi malı ve Beyoğlu mağa zalarında 12 liraya satılıyor, diğeri Fuat Bey fabrikasının malı ve 4 bu çuk liraya... Sergi olmasaydı ne be nim, ne de binlerce kisinin bu ucuz v« güzel eşyadan haberi bile olmıya caktı. Aksaray'da Mustafakemal cad desinde BeB diye bir kıravat fabrikası açılmış, sahipleri Baha Sükrü ve Bedri Kerim isminde iki Türk. Bu fabrika öyle ucuz, zevksiz ve adi kıravatlar değil; Avrupa'nın en pahalı ve lüks kravatları kadar güzel kıravatlar yap:yor ve onların yarı fiatına satıyo». Yerli mallar sergisi olmasaydı, biz BeB kravatlarını da ecnebi mamu lâtı sanıp duracaktık ve belki de Beyoğlu mağazalarından beş altı liraya alacakttk. Gümrük istatistikierine bakarsanız harice en çok para verdiğimiz maddenin pamuklu mensucat olduğunu görürsünüz. Memlekette yetişen pamuğu Avrupa'da işlendikten sonra oahalı pahalı almaktansa memlekette işlemek elbette bin kere hayırlıdır. İşte Sipahi oğlu Hâmit Beyin «Ada pazarı bez fabrikası» da her çeşit sade pamuklu ve ipek karışık pa muklu mensucat yapıyor, hem de cidden güzel şeyler yapıyor... Sergide, bu fabrikanın kumasla rını görmesevdiniz feöyle bir fabri kanın mevcudiyetinden nasılsa ha • beriniz olsa dahi mallarının nefasetinden haberdar olamazdınız. Ne yazık ki bu cok faydalı sergi dar bir yere, dar bir zamana sıkıs mış ve yerli mallarının hepsini ihtiva etmemesi itibarile de dar bir sahaya inhisar etmistir. * Açık muhabere tzmir'de Karşıyaka'da Rıza Beye Bahsettiğiniz mes'ele hakkında tafsilât vererek beni tenvîr etmenizi rica ederim. Bernar Şov, Stalin'e ne demiş? Ingiliz meb'uslarından Ledi Astor ile Rusya'ya gidip gelen maruf İngiliz edîbi Bernar Şov Londra'da ver diği bir konferansta şunları söyle miştir: « Rus'lar bizi ahmak telâkki ediyorlar. Biz de bunu anlamıyoruz. Ben Stalin'e bizimle harp edip etmiye ceklerini sordum ve İngiliz'Jerin harp lehinde olmadıklarını söyledim. Rus'lar «İngiliz'lerin henüz Çorçil'i durduracak ve onu harbe sürüklenmekten menedecek halde olmadıklarına eminiz.v> Dediler. Ben de Stalin'e dedim ki: «Sizin bir harp tehlikesi karşısında olduğunuzu zannetmiyorum. Fakat Kromvel'in dediğini tekrar ederim. Allaha güveniniz çocuklarım, fakat barut larınızı da kuru tutunuz.» Stalin de böyle yaptığını söyledi. istanbul'a gelecek müsteşarlar Fransa'nın yeni Berlin sefjri Hindistan'da vaziyet çok vahim Paris 12 (A.A.) Maten gaze • Ankara 12 (Telefonla) Sıhhiye Müsteşarı Hüsamettin Bey Su ak şamki trenle berayi teftiş tstanbuPa hareket etti. Maliye Müstesarı Ali Rıza Bey de yarın İstanbul'a gide cektir. tesinin verdiği bir habere göre M. Laval Fransa'nın Berlin sefiriiğine tayin edilmiş olan M. François Poncet'nin yerine millî iktisat müsteşarlığına Loire meb'usu M. Gignoux'u intihap eylemiştir. Bombay (A.A.) Bombay hükumeti ile Gandhi arasındaki nok • tai nazar ihtilâfları pek esaslıdır. Konjenin mümtaz azasından biri vaziyetin gayet vahim olduğunu beyan etmistir. iş Bankasının Adapazarı şubesi müdürlügü Kıymetli gençlerimizden Türkiye İş Bankası İstanbul şubesi emtea şefi Şakir Rifat Bey terfian İş Bankası Adapazarı şubesi müdürlüğüne tayin olunmuştur. Şakir Rifat Bey yarın vazifesine başlamak üzere Adapazarı'na gidecektir. bıraktı, elini öptü, elini bıraktı ayağına sarıldı. Koştu hanımefendiyi de etekledi. Hanımefendi de pek mes'ut, pek şendi. Büyük hanımefendi mes'eleyi öğrenmişti. İrfan'ın işini de du yunca sanki yirmi sene daha gençleşti. O gece dört kişi ailece çünkü İrfan aile efradından sayılırdı mükemmel bir neş'e içinde geçti. Ertesi gün daireye gelen ge lene. Yahya telgraflar yağmağa başladı. Bir mes'ele için nazırın odasına girince nazır paşa bile ilk defa tam olarak ayağa kalktı. Buyursunlar Ali Beyefendi Hazretleri! Şöyle yanıma oturunuz. Bir kahve emreder misiniz? Karsılıkh içelim. Selâniğ'imizde ne var ne yok bakalım. İhvanı muhtereme sıhhat ve âfiyet üzerediler inşaallah.. Oh, oh! Ziyade olsun. Onlar sıhhatte ol Vali Muhittin Bey dün yeni inşa edilmekte olan mektep binalarını teftiş ettikten sonra Yalova'ya git miştir. dukça vatanı azizimiz payıdar olur. Eh.. İşte biz geldik, gidiyo ruz. Meşrutiyeti mübeccelemizi onlar inkişaf ettirsinler. Fakat Ali Beyefendi Hazretleri, darılmayınız ama, oldu mu ya? Sizin müsteşarlığınızı bugün, yarın beklerken zati devletiniz bizi bırakıp gidiyorsunuz. Gerçi millet vekâleti pek mühim bir makam ise de şurada bir kaç aydır iki birader gibi geçindik, bütün ne zaret zatı âlilerine hürmet bes • liyor. Gelecek heyeti vükelânın meb'> usanı kiramdan teşekkül ede ceği rivayeti var, artık zatı âlile rini de bir nezaret makamında görmeği doğrusu gönül arzu ediyor. İki gün sonra Cemiyetin İstanbul merkezinden bir tezkere aldı: (Muhterem kardeş, • Maba&t var Vali Yalova'ya gitti EDEBÎ TEFRIKA: 51 KOKAiN Yazan: AKA GÜNDÜZ Komşumuzun eşi dostu pek azdı. Ender misafir gelirdi. Yalnız yetiştirmelerinden bir kalem müdürü trfan Bey vardı, sık sık o gelirdi. İrfan Bey bir gün hanımefen dinin zihnine girdi: Kuzum hanımefendiciğim, «ledi. Bizim velinimete ben söy lesem dinlemiyecek. Siz söyler seniz kırmaz. Bakınız Meşrutiyet geldi. Intihabat başlıyacak. Ne olur bir müracaat etse, alimallah kırmazlar, derhal meb'us olur. Bir düşününüz hanımefendiciğim; siz Ali Beyefendimiz gibi mühim bir meb'usun hanımı olacaksınız, kulunuz da meb'us kölesi... Her zaman «öylerim ya, biz ka dınlar, dâhi bile olsak gene bir tarafımız eksiktir. Ali Beyin hanımı da bu tatlı sözlere kapıldı ve o akşamdan tezi yok koca • sına teklif etti. Ali Bey reddetti: Meb'us olmak için bazı şartlar lâzımdır, onlar bende yoktur. Bu gibi hayallerden vaz geç rica ederim. Ve ilk kîrgınlık buradan çıktı. Ali Bey karısını çok seviyordu. İrfan Bey Ali Beyîn karısını çok fışkırtıyordu. trfan'm hakkı vardı. Hâmisinin meb'us olması kendisi için büyük bir kârdı. Gerçi fttihat Cemiyetine girmiş, ileri gelenlerine sokulmustu ama, ne de olsa aşnalık yeni idi. Ali Bey karısının sözünü kıramadı. Evim bozulacağına, yü • züm kızarsın, dedi, kalktı Selâ niğ'e gitti. Merkezi umumiyi buldu. Çoğu Ali Beyi tanıyordu. Hep birden: Zatı âlinizden iyisini mi bu lacağız? Dediler. Hatta kendisinden daha iki arkadaş bulmasını rica ettiler. Namzetlerimiz arasına girebilecek iki sadık arkadaş bulmanızı da sizden bekleriz. Ali Bey biraz düşündü. En yakından bildiği bir İrfan vardı. Kendi eli ile yetiştirmişti: Bizim mümeyyiz İrfan Bey var, fakat bilmem ki otuz yaşında var mı? Telgraf çekiniz, hemen yasını tashih ettirsin. Bir başka isim daha söyledi. Onu kaydettik. Listeye dahildir. Çok teşekkür ederiz ki bize kıymetli arkadaş isimleri verdiniz. Ali Bey İstanbul'a döndü. Sirkeci'ye inmeden havadis yayıl mıştı: Ali Beyefendinin meb'usluğu