tCamfiuriyet Macaristan Adaletjstjyor! Ticaret Çapul Değildir! GAZl'NtN ESKİŞEHİR'DEKİ BEYANATLAR1NDAN ÎLHAMLAR: Harbi umumiden bir kaç ay evvel, yani henüz geçer sözlü zamanlarımda bir adama iltimas etmiştim. Onu iki buçuk liraya bir kapıya kâtip ettiler. Ellerimi bıraktı, ayaklarıma sarıldı; ayak larımı bıraktı boynuma atıldı; boynumu bıraktı, eteğimi, belimle beraber kavradı. O kadar deh şetli minnettar olmuş... Aradan bir sene bir kaç ay geçti. Yani «sözü iki para etmez» zamanlanmda idi. Bu adamı bir otelin kapısı öminde arabadan inerken gördüm. Beni tanıdı ama otelin garsonu sandı da maruken yol çantalarını işaret etti: İyi bir oda isterira, bunları hemen yukarıya çıkar! Hatırı kalmasın diye iki emrinden bir tanesini yaptım, çantalarını büyük salona çıkardım. Ve: Affedersiniz, yalnız oda işine baskası karısır. Diye hürmetle itizar ettim. İki saat sonra öğrendim ki bu adam bir sene bir kaç ay içinde müthiş zengin olmuş. Kaç ticareti birden yapıyormuş bilir misiniz? İpek, tütün, şeker, paspal, ma karna, sucuk, çörekotu, nahncıçivisi, peynir ve saire... Bu adama (eğer bu satırlanmı okursa kızıl düşmanım kesilecektir) geçen sene İstanbul'da rest geldim. Kıyafeti; iki buçuk lira aylığa geçirdiğimden bir gün evvelki kiyafet idi. İçimden acıdım ve lâfı getire • rek sordum, Hemen aynen diye bilirim ki, şöyle dert yandı: öyle ya.. Bu iktisadî yol suzluklar, bu malî teşkilâtsızlıklar, bu kredi kepazeliği devam ettikçe.. Kimseler de hâle yola getirmeğe teşebbüs etmedikçe elbette işim bozulacak. İflâs ede ceğim. Ne ile uğraşıyordun? Aklırna ne geldiyse yaptım, kâretmedi. Manifaturadan, zahireden kasaplık etine kadar. Bu adam bu sözleri ile bize küfür ediyordu. Ve parazit tüccarhğının bütün yükünü bizim boy numuza yükletiyordu. Dilimin ucuna geldi, söyliyemedim, bari şimdi söyliyeyim: öyleyse yeni bir harbi u mumiyi bekle, belki biz de bir iase nezareti teşkil ederiz!, *** Bunun başka türlüsü de vardir. Ticarette, iktisatta, adı nedir bunun bilmem. Ben sadece anlatıyorum: Evvelki sene Ankara civarînda bir geyik avına gitmiştik. Dağ ların bağrında alabildiğine ağıllar gördük. önüne geldiğimiz zaman hem hayret ettik, hem bu runlarımızı tıkadık: Ağillarm içi davar leşleri ile dolmuştu. Bun lardan önce de yüzlerce davar ölmüş ve daha da öleceklermiş. Geneye tutulmuşlar. ölenler binden çok fazla imiş. • Mal sahibi ile konuştum. Hoca kılıklı birisiydi. Dayı! Dedim, ilâç yapsana.. Bu hastalığa yüz dirhem tütünle beş on dirhem potas ve bir tahta j J tekne yeter.. rine gelmişti. Fakat ara sıra ba • kıyor, gözlerile hem yalvarıyor, hem payhyordu. Dengine getirip gene şişeyi çıkardım. Çeker gibi yaptım. Ona da uzattım: Emin ol daha çok neş'eleneceksin. Düşündü. Şişeye baktı. Gözleri korkudan bunaldı. Yerinden kalktı. Sen söz dinlemiyorsun, dedi. Ve derhal hazırlandı. Beni otele götür. Gidiyor musun? Darıldın mı? Evet, darıldım. Bunu terkedinciye kadar gelmiyeceğim. Şaka ediyor zannettim. Sof aya çıktı. Ve birdenbire hızlı bir ayak sesi, sonra kapanan sokak kapı sının gürültüsü.. Sahiden kaçcnıştı. Arkasından gitmek istedim. Vazgectim. O zaman plâmmın tesiri kalmıyacaktı. Ertesi günü telefon etmedim. Dudaklarını büktü, omuzlarını silkti: Aadam sendeee! Arkada daha iki bin var. Dedi ve kâinata metelik ver medi. Dehşetli kızdık, Emniyeti Umumiye şube müdiirlerinden Halil, Müskirat Başmüdürlerinden Hadi Beylerle kumpas ku rup su herifi bir temiz dövelim dedik, neden vaz geçtik. Sonra bize köylüler şunu anlattı: Bu herif bilmem hangi ka • sabadandır. Herbi umuminin üçüncü senesine kadar cer hoca • lığı ile dolaşırdı. İaşe heyetleri Anadolu'da çapula çıkınca he yetlerden birisinin şefi bunun hemserisi çıkmış. Bunun eline bir iki yüz lira sıkıştırmış: Dolaş, falan filân şeyleri ucuza depo et. Demiş ve bir liraya toplattığını on bire satmışlar, yarı yarıya pay etmişler. Ve bu işe mütarekeye kadar devam... . Bu mallar, bu davarlar hep o çapulun kolay randmanı imiş. Taş atıp eli yorulmamış ki .. Uzunca bir zaman sonra bu adamı Ankara'da bir tanıdıkla konuşurken gördüm: Ziraat Vekâletinden yana yakıla şikâyet ediyordu. Yalnız harbi umumiye atmı yalım. Bunun bir de mütareke ticareti ve mütareke zengini vardır. Onlardan da bir tanesini anlatayım. Beyoğlu'nda Caddeikebir denilen sokakta yanyana konuşa konuşa gidiyorduk. Taksim'de sol tarafta büyük bir apartı • man vardı. Orada sarı saçlı, boyalı vüzlü, kartça bir madamı ziyaret etti. Bu madam Fransız işgal kıt'aları mübayaa komisyo nunun kumüsyoncusu idi. Büyük miktarda arpa alınacakmış. Madamla uyuştular: Kiloda bir kuruş madam alacak, iki kuruş ta komisyona verilecek. (Çünkü komisyon bu anaforları biriktirir, aydanaya müsavi taksim eder lermiş.) ötekiler de kendine kalacak. Pazarlık: Kilosu sekiz kuruş on para... Bu tanıdığım zat arpayı yüz on paradan kapatmıştı. Bu mükemmel ticaret işgalin son gününe kadar devam etti. Tabiî yalnız bir kapıdan değil.. İki sene evvel benden mete liksiz kaldığını gördüm. Sert sözlerle iktisadî buhrandan şikâyet etti ve bunların hep Ankara'dan olduğunu söylemekten çekinmedi. *** Şimdi En Büyüğümüzün Eskişehir'de söylediği şu sözleri bir daha tekrar edelim: «... Yalnız şunu bilmek lâzımdır ki artık eskisi gibi umumî harp ticareti yapılamaz. Ticarette çok kazanmak değil, sağlam ve temiz kazanmak dusturu hâkimdir.» Bu düstura bütün şiddetimizle sadık kalacağız. AKA GÜNDÜZ O da beni aramadı. Akşam da gelmedi. Fakat ikimizin de dostu olan Hilmi ile karısı geldiler. Oturduk eğleniyoruz, ikisi birden: Niçin geldik bilir misin? Dediler. Çok candan dostların sıfatile bir sey rica etmeğe. Aramızda rica olur mu? Bu gibi işlerde olur. Edin öyle ise. Sen kokain çekiyormuşsun. Ben mi? Ne münasebet? Saklama. Hem bir kokain müptelâsı gibi çekiyormuşsun. Kat'iyyen.. Gördünüz mü şimdiye kadar? tnkâr etme, biz çok doğru biliyoruz. Kim söyledi? İdü Hanım bugün bize nefes nefese geldi. O görmüş, sana rica etmiş. Dinlememişsin, darılmış, Bize ittifak teklif etti. Aleyhimde mi? Mabadı var HEM NALİNA MIHINA Tabiiyat muallimleri amelî kısımları gösteriliyor AnKara 28 (A.A.) Orta mektep fizik, kimya, tabiiyat mual limlerinden bir kısmı için Ankara'da Gazi Muallim mektebinde açılan ve 2 ağustos 931 tarihine kadar devam edecek olan kursta muallimlere orta mekteplerin ahiren fevkalâde amelî bir şekle ifrağ ve tadil edilen fen dersleri programlarının esasları izah edilmekte, yeni programların ne suretle tatbik edileceği gösterilnaekte ve yeni programları tatbik için lâzım gelen bütün fennî tecrübeler amelî olarak ve en basit va sıtalarla muallimlere yaptırılmaktadtr. Muallimlerin fen derslerinde icap eden tecrübeleri yapabilmelerini temin için lâzım gelen ba sit aletleri kolayhkla ne suretle yapacakları muallimlere göste rilmekte ve bu aletler kendilerine yaptırılmaktadır. Kursa devam eden muallimler her gün bes grupr. ayrılmaktadır. Birinci grup tabiiyat teerübeleri, ikinci grup fizik tecrübeleri, ü Ankara'daki kursta fen derslerinin Kutup seyahati Graf Zeplin yoluna mun Zevcesi Prenses Helen'i resmen boşadı tazaman devam ediyor Moskova 27 (A.A.) Malyguine buz kıranı, Hooker adası yakınında demir atmış ve Jeof izik istasyonu ile temasa girmiştir. Gemi, Graf Zeppelin'e mülâki olmağa hazırlanmaktadır. Bir telsiz haberine nazaran, Zeppelin muntazaman yoluna devam etmektedir. Sabahleyin balonun François Jozephe arazisinin mün • tehasına vâsıl ve Malyguine buz kıranına mülâki olacağı tahmin edil • mekte idi. üç eski meb'us Ankara 28 * Yeni teşkil edilen Vergi Temyiz komisyonu reisliğine sabık Beyazıt meb'usu Şefik, aza lıklarına sabık Bahkesir meb'usu Fahri ve sabık Manisa meb'usu Kemal Beyler tayin edilmişlerdir. İmzir 28 Bergama sulh hâkimi Necati Bey, hastane doktoru lhsan Beyi; kendini ettiği tahkir cürmile Müddeiumumiliğe vermistir. Hâkimi tahkir eden doktor Tekme ile öldürülen adam îzmir 28 Çayırlıbahçe'de tü tün amelesinden Refik arkadaşı Ali'nin karnına şakadan bir tekme vurmuf, ve Ali bu tesir ile ölmüş • tür. Köpek yuzönden cinayet tzmir 28 Tire'nin Gudullu köyünden İbrahim, fzzet isminde bir çobanı bir köpek yüzünden tabanca ile ağır surette yaralamıştır. Londra 27 (A.A.) M. Llovd George kan işeme hastalığına tııtulmuş ve yatağa düşmüştür. M. Lloyd George hastalandı Emperyalizmin «Avrupa ortasında güpegündüz çarmıha gerdiği» Ma car yüreği, adalet istiyor. önümde bir kitap duruyor. PeşHirlap gazetesinin ellinci yıldönümü vesilesile neşrolunan bu kitap, Peşti Hirlap'ın şerefi mazisinden değil, Macar topraklarının Trianon kasabasında uğradıkları akibetten bahsediyor. Milletlere, mukayeseli hari çüncü grup kimya tecrübeleri, talar ve rakamlarla hitap ederek: dördüncü grup tahta stelye işleı i, Sizin elinizden topraklarınızı böybeşinci grup demir atelye işlerile le alsalardı, ne yapardınız?» Diyor. Muhataplar arasında, Macar iilkesini meşgul olacaktır. parçalıyanlar da var. Kursta muallimlere yaptırılan tki gün evvelki telgraflar, bir Mafennî tecrübeler millî talim ve car tayyaresinin Amerika'dan kalkaterbiye azasından Rüştü, mual rak Peşte'ye geldiğini bildiriyorlardı. lim mektebi fizik muallimi Hay Tayyarenin ismî, önümdeki propaganri, kimya muallimi doktor Avni da kitabının aynidir: Refik, İzmir lisesi kimya mual Macaristan Adalet tstiyor. limi Salâhattin, Ankara erkek Kırk sekiz saat, cihan efkâri urnulisesi tabiiyat muallimi Hayri, miyesine şu sözleri duyurmak: İstanbul kız lisesi fizik aıuaUimi Macaristan Adalet tstiyor. Avni Beylerle Galatasaray lisesi Kırk sekiz saat, zihinlere şu suali fizik muallimi Maruce Beyin ne hakketmek: «Ne olmuş ta Macaristan Adalet zareti altında yaptırılmaktadır. istiyor?» Demir ve tahta atelye işleri de Kırk sekiz saat, o suale bu cevabı Ankara Sar.'a*laı mektsbi nu?l verdirmek: limlerinden Süleyman Beyin «Trianon'da Macar ülkesi parça idaresi altındadır. Bundan başka parça edildi ve Küçük • İtilifçılara talim ve terbiye reisi Ihan, aza dağıtıldı. Macaristan, işte bu haksızdan Rüştü vo A!i Haydar B ler lığın tamirini istiyor.» * * • tarafındar. fen d^rsleri haV.V.ınu.i Peşti Hirlap, ellinci yıllığını, milli muallimlere konferanslar veriledavaya tahsis ediyor. İşte, memleket cektir. Kurslar vekâlet umumi müfet davasınm emrine alınmış bir matbuatişlerinden Bedri Beyin idaresi ta misal. «Macaristan Adalet İstiyor» tay altındadır. yaresi, Lindberg'in hava rotatını, bir hünerli spor sahnesi olarak değil, «Macaristan Adalet istiyor» ferya dını göklere 5000 kilometrelik bir satır halinde yazmak için kullanıyor. İşte, memleket davaatnın emrine alınmış tekniğe misal. *** Bizde, bir İzmir gazetesi, «GençBükreş'ten Avrupa gazetelerine üğin Sesiv başlığı altında, Türk gtnçverilen habere göre Romanya liğinin, muhalefeti niçin istediğini iKralı Karol zevcesi Prenses He zaha çalışıyor. Tiirkiye'de herkes, yola çıkmış mulen'i resmen boşamışır. Sinaya'halefet arıyor. Ortodoksun istavro da Kralın hemşiresi Prenses İİeazu gibi bulanık suyun dibinde ısıldına'nın izdivacı münasebetiJe eğ yan muhalefeti yakalıyıp kurtarmak lenceler tertip ediknekte olduğu için, soyunan soyunana, suya dalan sırada Kralın mukarribininden dalana. Prenses Langenburg • Hohenîeke Bümiyorum, parulayı ben mi yanlıs isittim. Ortalık, iyi evsaflı bir muhamabuat mümessillerine resmî tebligatta bulunmuş bir Romanya lefetin «muhipleri» ile doldu. Sa karya tepelerinden Akdeniz'e gös mahkemesi tarafından talâk ka terdiğimiz İstiklâl bayrağını, daha rarı verildiğini söyliyerek demiş sonra «Lausannes» de kalem olarak tirki: kullandığımız mızraklarm başına, Bu talâkta fevkalâde bir şey inkılâba varmak için mî yoksa mııhayoktur. Dünyanın her larafmda lefete nail olmak için mi bağladık? «İngiliz Muhipleri cemiyeti» gibi her gün binlerce f alâk kararı vebir de «Muhalefet Muhipleri cemi • rilmektedir. Ve bundan hiç bir yeri» nin teessüsünü günden güne bekkimse hayret etmemektedir.» liyebiliriz. Bükreş'te şenlikler yapilmasına Fakat ondan sonra inkılâpçılar, inrağmen bu haber, hayretle karşı kılâbı, politikanın bulanık sularında lanmıştır. gizlenmiş bir ortodoks ıstavrozu olarak değil, irticaın çarmıhına gerilmiş Prenses Helen müteveffa Yu nan Kralı Kostantin'in kızı ve bir zavallı olarak ideal görmeğe a Yugoslâvya Kraliçesinin hemsi lışmalıdırlar. ** residir. Macar davası, Macaristan için adalet istiyor. Bizim inkılâp ta bizden, bir parçaBağdat 27 (A.A.) Cinayet cık muabbet istiyor. le müttehem bir şahsın muhakemesi Muhalefet müstefreşesini, inkılâ esnasında cinayet mahkemesi, fev bımızın üstüne geçirmiyelim. kalâde hâdiselere sahne olmuştur. BÜRHAN ASAF Maktulün akrabasından biri, cani nin üzerine atılarak hançerle öl dürmüştür. Umumî kargaşalık «s nasında polis memurlarından Hir İzmir'de geçen senedenberi te anî ve ihtimaî gayriihtiyarî bir haessüs etmiş bulunan Ahali Bankası reketle, süngüsünü arkadaşlar.r J an vilâyetin bazı mühim merkezlerinde birîne saplamış ve arkadaşmı *ğır şubeler açmağa başlamıştır. Urla' da da yeni bir şube açılmış ve iki saat surette yaralamıştır. Bir kaç dakika mücadeleden sonra zarfında halk tarafından şubeye on bin lira tevdi edilmistir. katil tevfik edilmiştir. Kavun ve karpuz! Kavun, karpuz mevsimindeyiz. Allaha şükür, bu sene her ikisi de pek bolmuş; o kadar ki Paris'e bile kavun ihraç edecekmişiz. Paris'te kavun karpuz, yok değildir. İspanya'dan Fransa'ya ithal edilen kar puzlar iyidir ama yiyen azdır. En çok Türkiye'den giden Yahudiler yerler. Paris'liler karpuzdan an • Iamaz. Hatta «Marsilya karpuzu» diye bir nevi tatsız kavunu da karpuz niyetine yerler. Bizim kavun • larımızdan, bilmem Fransız'lar hoslanacak mı ? Çünkü onlar, kavun diye gözelce kokulu, fakat halis kelek cimcelere bayılırlar. Hem de bizim gibi yemekten sonra değil; yemek ten evvel üzerine tuz biber ekerek çerez diye yerler. Zaten, o kabak ve» ya hıyar nevinden tatsız kavunları salata gibi yemekten başka çare de yoktur... Kelek yemeğe alışmış olan Paris'lHerin ağızları, insallah bizim enfes kavunlarımıza da alısır... Kavun, karpuzlarımızın emsali yoktur ama kavun karpuz yedik • ten sonra kabuklarını sokaklann, caddelerin ortasına fırlatmak ade timizin de emsali tabiî medenî memleketl>rde yoktur. Geçen gün muhterem bir zat Askerî Müzederc par''a doğru geliyormuş, yolda Ame rika'lı seyyahlara tesadüf etmis. Seyyahlar, yolun ortasına atılmış olan kavun karpuz kabuklartna bakarak alay ediyorlarmıs, hatta bir tanesi resim bile almış. O manzara, bu zatın bihakkın gücüne gitmis! Berlin'de 60,000 kisinin yikandığı plâjda bir kadın ile çocuklannın yediklerî kirazlann çekirdeklerini ve saplannı kumlara atmıyarak bir kese kâğıdına doldurduklarını, sonra el çantalarının bir köşesine sakla • dıklarını hayretle görmüş ve bu sütunda takdirle yazmıstım. Biz hâlâ, kavun ve karpuz kabuklarını en temiz caddelerimizin ortasına atı • yoruz. Bu hal, hem çirkin, hem ayiptır, medenî insanlara yarasmaz, sonra haydi tanıdıklarımızdan çekeme diklerimizin ayağının altına kar • puz kabuğu koymak, hâlâ vaz ge çemediğimiz eski ve fena bir ade tünizdir; fakat tanımadığımız in • sanlann ayağının altına karpuz kabu^u koyup ta onlan düsürmekte ve kafalarının, kollannın kınlmasına sebebiyet vermekte ne zevk ve ne fayda vardır? B>ı sıcakta, sen karpuz veya ka • vunumt ye için ferahlasın, hararetin azalsın, sonra, ben attığın kabuk lara b&sıp düşeyim, bacağım kınlsın. Bu, ne insafsızlıktır! Kavun ve karpuz kabuklarını yerlere atanlara, bu hareketin o kabukları yemekten daha kaba ve daha insanlığa yarasmaz bir hareket olduğunu söy lemek istiyorum ama dinliyen olur sa... Romanya Kralı Mahkemede öldürülen katil izmir ahali bankası üç merkez nahiyesi teşkil edilecek istanbul Vilâyeti dahilinde Be yoğlu, Beyazıt ve Fatih kaymakamhklarının isi çok olduğundan buralarda birer merkez nahiyesi teskil edilmesi içir. Dahiliye Vekâletinden müsaade istenmiştir. Vekâlet mü • saade verirse kaza merkezlerinde tam teskilâtlı nahiyeler teskil edi • lecek ve bu suretle kaymakamların işleri bir dereceye kadar hafifliyecektir. SİGORTA ÂLEMİNDE «Pheniz» te Vienne Sigorta kumpanyası, 1930 senesi faaliyetine dair 21 temmuzda bir içtimaı umumî aktetmistir. Bu mühim sigorta kumpanyasının inkişafmı pek vâzih bir surette gösteren blânçosundan ehemmiyeti haiz bazı rakamlarmı istihraç ve dercediyoruz: 31 kânunuevvel 930 tarihine kadar yapılan sigortalar 768,000,000 Türk Iirası, tahsil edilen primier 39,000,000 Türk Iirası, kânunuevvel 930 daki teminat eshamı 113,400,000 Türk Iirası, gayrimenkulât 19,300,000 Türk Iirası, 31/12/930 tarihindeki portföy eshamı 56,400,000 Türk Iirası, terhinat üzerine ikrazat 6,350,000 Türk Iirası. Poliçeler üzerine ikrazat 8,430,000 Türk Iirası. EDEBÎ TEFRİKA: 39 KOKAiN Yepan: AKA GÜNDÜZ Söyle şimdi. Tam mevsimdir. Seninle bir hafta için (Ayaş) a gidelim. Benim bir dostum var, onun bağında misafir kalırız. Bir hafta sonra gelir iki gün Ankara'da kalırız. İslerimizi gördükten sonra Ya • banabat'a gideriz. Bir hafta da ıhca ve çam safası.. Bir hafta da (Zir) bahçeledinde... Enfes! Maparol enfes! Yarından tezi yok gidelim. Bütün tavşanları, bütün keklikleri vuraIım. Dünyada hiç tavşan kalmasın. Ya sen? Ben kalayim! Nef'emiz ilerliyprdu. Tertibi ne getirtip sağ cebimdeki asit borikli şişeyi çıkardım. İki par mağımın arasına bolca döktüm. Göz ucu ile İdil'i seyrediyordum. Dikkatle ve hayretle ne yaptığımı seyrediyordu. Birdenbire çek tim. Zemberek gibi ayağa fırla dı: Nedir o? Diye keskin bir sesle haykırdı. Ben tabiî bir ce vap verdim. Hiç... Nedir o diyorom! ? Koku! Koku mu? Koku ne demek? Kokain! Kokain mi? Sen kokain mi çekiyorsun? Ara sıra. Rakı ile hoş olu yor. Yapma onu! Neye? Yılda ayda bir. Şişeyi yerine koydum. Çaktîrmadan asıl kokaini çıkarıdım. İster misin? Azıcık çek. Ellerini yüzüne kapadı, hay kırdı: İstemem! Sen de çekme! At onu! Zehirlidir o. Etme canım! Hele azîcık çek göreceksin. Birdenbire üzerimç atıldı. E limden şişeyi kapmak istedi, sakladım. Cebimdeki sahte şişeyi buldu kapağını açtı, yerlere döktü, çiğnedi, çiğnedi.. Sonra boy numa sarıldı, yalvarmağa, ağlar sesle yalvarmağa başladı: Çekme bunu. Bu adamı öldürürmüş. Sen ölürsen ben ne yaparım? At şu musibeti. Bin okka rakı iç, bir tutam bunu çekme. Beni seversen. Sen hiç çekmedin mi? Allah göstermesin. Bir bu kaldıydı. İleri gitmedim. Tekrar otur duk. Çalgı çalıyordu. Neş'esi ye