İSTİKBAL Layıkıyla düşünülsün. İnsanın hayatı yalnız istikbalden ibaret degil midir? Mazi nedir, bir mevt-i ebedi... Hal nedir, bir nefes-i vapesin... Gerek ferd içün, gerek cem'iyet içün mazi mes'ud imiş, bugün ne faide görülür? Hal rahat imiş, emin imiş, yarına ne lütfu kalır? Ya sevabıkımızn hakikaten en büyük milletlere sermaye-i iftihar olabilecek derecelerde ali olan azimet ve ikbalini mi unudalım? Ya zamanımızın bütüm alem-i insaniyeti esir-i iştigal eden ilcaatını mı düşünmeyelim? Hayır! Yalnız şurasını da unutmayalım ki, insan ecdadının kemal ve ulviyetiyle iftihar ider. Lakin evladını ecdadına faik itmege çalışmazsa, ahlaf nazarında eslafın mahsul-u umuru olduğundan liyakatsızlıgını göstermiş olur. Şunu da düşünelim ki, insan gününün hoş geçmesini arzu etmekde ma'zurdur fakat himmetini o maksada hasr itmezse neticesinde yine o maksaddan mahrum kalır. Zira dünyada bir mes'ud gün gün yokdur ki, sa'adeti dünden hazırlanmış olmasun. Bu bedahetler meydanda iken insana göre istikbalinin emniyetini istemekten büyük bir hak ve sa'adetini aramadan büyük bir vazife var mıdır. İstikbal ki, milletin nur-u didesi, cem'iyetin cigerparesi, medeniyetin hülasa-yı ümiti, insaniyetin mehd-i hayatıdır. Halk içün anın selametine çalışmamak, evladını açlıkdan öldürmek kabilinden olmaz mı. İntisabıyla müftehir olduğumuz ümmetin tahdis-i mefahiri yolunda söyleriz ki, buralarda ecdadımızın yad-ı mu'allası herkesin vicdanında akaid-i mukaddese kuvvetini bulmuştur. Bu bir hiss-i ulvidir ki, efkar-ı umumiyede işraka taklid ve hasıl olmuş şöhreti vikaye, ve büyüklüge gıbta gibi zaten tabi'atda mevcud ve mekarim-i ahlaka hadim olan birtakım taifeleri besliyor. Ve binaenaleyh istikbalin emniyetince pek büyük ümitler veriyor. Devrinde müteayyiş bulunduğumuz devrin tahmid-i müessiri yolunda şurasını da beyan ideriz ki subh-u sefayı ma'rifet-i afak garbda barika feşan oldukça ziyası tabi'iyetle buralara dahi ini'kas eylediginden, hayli zamandan beri birtakım hakayık çaresiz gözümüze çarpmağa başlamıştır. Bu bir sevk-i tabi'idir ki, ahlak-ı milliyede terakki istemek, hakikat aramak, idrak-ı noksana çalışmak gibi hahişleri kuvvetlendiriyor. Ve binaenaleyh o da istikbalimizin emniyetce pek çok ümitler veriyor. Ancak şurasını da kemal-i teessüfle ilaveye mecburuz ki, biz daha te'min-i istikbalin ehemmiyetini layıkıyla idrak idemiyoruz, kendi meslekimizi de bilmiyoruz ya. Anlar da bizim gibi bir dakika sonra yaşayacağını sahihen bilmez, ve nihayet yüz seneden ziyade yaşamayacağını yakinen bilür, birer mevcud-u fani iken dünyaya kazık kakacak suretde taşdan yüzülmüş ve belki temürden dikilmiş saraylarda oturmağa çalışıyorlar. Biz sırf kendimiz gibi ancak yüz sene kabil-i beka ve her dakika bir hadisenin şerine feda