mu'tena siyaseti böyle bir günün hululünde tecelli idecek. Böyle bir günde, böyle bir meselede, Sadr-ı Azam'la Serasker teamül-ü kadim vecihle kanun-u saltanata, hukuk-u beyne'd düvele ittibaen, hiçbir garaz ve ivaza müstenid olmayarak, devlet ve milletin hukukunu vikaye ve muhafazaya muktedir olabilirse ne ala. Yoksa kan gövdeyi götürmesinden çok korkuluyor. Eger Bab-ı Ali, atinin bu dehşeti ve el-haletü hazihi ne müşkül bir mevkide olduğunu bugünden düşünmeyüb, bugünden bir tedbir ittihaz idemezse çok yazık olacakdır. Her halde Bab-ı Ali, şimdi müşkül mevkidedir. - - - o O o - - - KIZLARIMIZIN MAARİFDEN MAHRUMİYETİ Dobric'den : Bugün Avrupa Amerika gibi ma'arifde yevmen fe yevmen terakki etmekde olan kıt'aların bütün kura ve kasabAtında zükura nisbetiyle inasın talim ve terbiyesine daha ziyade ehemmiyet verildigi halde, bizim Bulgaristan ahali-yi İslamiyesi neden istisna teşkil idiyor?!! (Kızlar içün pek ziyade malumat abesdir. Bunlar ulemadan olacak degildir, fikir uyanıklığı kızları rehavet atalete sevk ider) yolunda söylenen sözler efvah-ı nası dolduruyor. Hatta bazı zevat fünun ile iza'a-yı vakit etmiş kadınların bilahare gülünç olduklarını, tecrübelerine binaen serd iderek, kızlarını cahil mürebbiyelere, cahil mu'allimlere tevdi'den çekinmiyorlar! Filhakika kadınların kendilerince lazım olmayan malumatın tahsiliyle iştigalleri faidesiz ve binnetice münasebetsizdir. Bunların kuvve-i müdrikeleri erkeklere nazaran zaif olduğu cihetle kavanin, felsefe, siyaset gibi ulum ile fünun ve riyaziyenin ekser aksamını tahsilden sarf-ı nazar idebilirler; Fakat kavaid-i Osmaniye, ilm-i ahlak, akaidü'l İslam gibi en ziyade lüzumu olan ulumun tahsilinden mahrum bırakılması nasıl tecviz olunabilir? Az çok kavaid-i Osmaniyeye vukufu olan bir kız, nasıl lisan-ı fende fiil-i hal ta'bir olunan (geliyor, gidiyor, yazıyor) ve emsali kelimeleri hod be hod tebdil ile: (geliri, gideyri, yazeyri) gibi, hakkında istihzayı mucib olacak elfaz-ı garibeyi asla ağzına sığdıramaz. Bir mikdar da coğrafya görmüş olanlar, görmeyenler gibi hin-i hacetde Romanya yerine (Ormanya), Rusçuk yerine (Uruscuk), Şumnu yerine (Uşmeni), Filibe yerine (Hulbe) demekle kendinin mahcubiyetine meydan bırakır mı? Hele ilm-i ahlak ve akaidü'l İslam tahsilinden mahrum kalanların hali ise büsbütün şayan-ı teessüfdür. Bugünlerin hali hem dünya, hem ukbada müşkül olacağı bi-iştibahdır. Şimdi bir kere düşünelim. Pederlerin bu suretle kızlarını cehalet içerüsünde yaşatmaları büyük bir adavet degildir de nedir?! Bizim dinimiz mukaddes ve ulvi bir dindir. Bunun derece-i ulvuyetini anlamak maksadıyla Avrupa ve Asya'da bulunan Hristiyan hükumetleri vakit vakit edyan kongresi teşkiline teşebbüs ediyorlar. Ba'zı kimseler ise bizzat taharri ile ulvuyetini anladıkdan sonra, bu mukaddes din ile mütedeyyin olmak hevesine düşüyorlar. Ez cümle son zamanda tahsil-i ilm sayesinde, din-i celil-i İslamın ne kadar ulvi olduğunu anlayan ve İsviçre muharrirlerinden bulunan Madam (Luizon Yasent?) bunun ulviyetini Avrupa ve Amerika ahalisine de bildirmek ve adab-ı mu'azzeze-yi İslamiye ve sünen-i şerife hakkında şimdiye kadar Avrupalıların istihsal idemedikleri en sahih malumatı cami' olmak üzere gayet nafi' bir eser meydana getirmiştir. Bir Hristiyan kızı böyle alem-i İslamiyete dair birçok asar neşr ettigi halde, bizim İslam kızlarından pek çoğunun feraiz, vacibat ve sünen-i salatın henüz ne demek olduğunu bilmeleri ne kadar fena, ne derece abes düşüyor! İşte abes olan budur. Yoksa bazı münevverü'l efkar pederlerin ber vech-i bala söyledikleri (kızlar içün ziyade malumat abesdir ilh...) fikri hiçbir vakit doğru