5 TEMMUZ 1! â X m:::ı:ed Hayr, başını iki tarafa sal- — Nafile paşazadem, nafile! Genç delikanlı sSapsarı kesilmişti: — Nafile mi? Fakat niçin! .— Şunun için ki, Nureddin kibi Dir genç, aşkını ve sev; kabilinde satmaz. Zannediyorum ki, Para kuvveti ile bu işin başarılacağı- z söylemek istediniz. Fakat buna im %ıun yoktur, sakın böyle bir teşeb - büste bulunmayınız. Çünkü, ağır bir| hakarete maruz kalmaklığınız da muhakkatır, Nureddin, Lâtifeyi o kadar seviyor ki,, —Seviyor ha?., — Evet, hem de iki taraflı.. Onla- Tin aşkını duymiyan kalmamıştır pa- Şazadem.. Ahmed Hayr, iyi ve nazik bir adam dı. Ayni zamanda, paşazadenin bir- #ey yapmasından korkmuştu. Ona tekrar yalvarmıştı: .— Sizin için, İslâm ve eenebi, si- Zin ayarınızda , tahsil ve terbiyesi Yüksek ne kızlar var ki, Lâtifeden Ziyade size zevce olmıya lüyıktır - lar paşazadem.. Bu son sözler üzerine Süleyman bey; — Peki -demişti. öyle olsum.. Fa- kat bir şartla: Bu — mübahasamızı kimse duymıyacak. — Olur, söz veriyorum.. — Allaha ismarladık! — Güle güle! Ve, Süleyman beyin bizzat yaptı. ği teşebbüs » işte, bu şekilde akim kılııı. ve genç delikanlı; beyninden Ve kalbinden aldığı bu iki yıldırım darbesiyle fena halde sarsılmıştı. Süleyman bey, çiftliğinden ayrıl - Madan önce ,ikinci bir teşebbüs daha yapmağı kararlaştırmıştı. Kendisine Büveniyordu: 'gisini para mu- belki de doğrudan doğruya Lâtifeye Olacaktı. Ahmed Hayr — mutaassıp bir ihtiyar olarak sözünden dönmek İstemiyebilirdi.. Nihayet, bu kararını da tatbik et- Miİşti. Sabah, erkenden alacakaran - lıkların hentiz sökmekte olduğu da- kikalarda, atına sıçradı ve Ahmed h*î-n-m külübesinin istikametindeki h-“lmıhklırı doğru süratlle uzaklaş- Lâtifenin, o civardaki yı 'a konuşacaktı. Fakat ya cevab vaer- Mezael,. Bir sebeb bulup, makul bir vesile ;: 'tip onunla konuşmak iktiza eder Derhal çaresini de buldu, Lâtife Belirken, çakı ile s&ğ elini yaralıya - €ak sonra, tek elle yArasını saram; 4 gibi yaparak onün yardımını is- İYecekti. ti Bu buluşunu, kendisi de beğenmiş- elmRSe canı acıyacaktı. Fakat ne Mmiyeti vardı? » Hurmalıklara dalınca, atını bir a- :'9 Bölgesine bağladı ve sonra pipo- ünü yakarak oturdu, gözlerini kulü- Ye dikti. Bu bekleyiş çok sürmedi: tifo, her sabahki gibi çok er- Olarak 15-20 tane koyununu ö- G atmış ve yola çıkmıştı. Babası benin kapısında gözükmüş ve s“ı!:_""'l geriye çekilmişti. #i Manin kalbi şiddetle çapıyor ken Nün, kul N Lâtite, etrafına baka baka, uğır t ileriliyordu. leyman bey doğruldu Ve Çakı- nn ÇöTak sağ elinin avuç Içi kena - ü Ri:ıızlıdı ve çekti. Canı yanmış- vik taraftan da mendilini çıkara- Yola doğru ilerledi. Lâtife, onu Görmüş, fakat gene ayni tabil hali “'.::nımıkı. devam etmişti. '#yman Seslendiz — SN* Soürü — Hertedi ve ah Si Ka 939 ÇARŞAMBA Gençti, güzeldi, serveti vardı. Tah-İya gönderileceği hakkındaki haberler| *il görmüş, iyi bir aile çocuğu idi.|bu akşam resmen tekzip edilmiştir. Müracaat etmek, daha akıllıca bir iş| Alman -Sovyet ekonomik müzake- ldan geçe- |tabettirilmiştir. Edebiyat meraklıla- Ceği muhakkaktı , kendisi ile mutla -|rına tavsiye ederiz. Fransızca Marianne mecmuasından: Çöl Yıldızı Nakleden: xx Lâtife, her sabahki gibi çok er“ ken kalkmış, sürüsünü önüne katarak yola çıkmıştı AB — Lâtife! .. Sizden bir ricada bu-|olduğunu istiyorum.. lunsam... Lâtife, titredi ve bir adım geriye Bunu söylerken bir taraftan yaralı| çekildi. ni gösterir gibi olmuştu. Genç kız| — —Benim, zevcem olduğunu istiyo- durdu: ruüm. Seni nigâhla alacağım Lâtife, Servetim, sarayları herşeyimiz, her şeyimiz enin emrine verilecek. Lâtife kızardı: — Paşazade.. Bunları söylemese -| niz çok iyi edersiniz. n söylemeyeyim Lâtife! Beni beyenmiyormusun? Ben sev miyecek bir genç miyim? Ahlâk ve tabiatlarım hakkında bir şey mi işit- tin?... — Hayır, hayır, bunları hiç dü - şünme.... — Şu halde? — Ben , başkasına sözlüyüm, Sa- nu, senin büyüdüğüne, senin yaşadı- ğın sarayların kızları yakışır... Bir çöl kızı ne olacak? Lâtife, Süleyman beyin bağlamıştı. Uzaklaşmak için iki adım attı . Sü an bey ağlar gibi, hıç - kırır gibi seslendi: — Lâtifel... Genç kız başını çevirdi —LAtife, yalvarırım, et. Seni seviyorum. Genç kız, cevab yerine, dalgın dal. gın başını iki tarafa salladı ve yürü- dü... Süleyman bey de olduğu yarde kal- dı, Fakat gon bir cümle daha söyle- di: — Lâtife, bir rlea daha!... Bu söz-) lerim, aramızda kalsın!.. Genç kız, «müsterih> ol, der gibi bir işaret yaptı ve başı ile de bunu teyid etti. sunuz. — Dün, çiftlikte söylemişlerdi.. Ağır ağır, hiç ürkütmeden genç kızın yanına kadar sokulmuştu. — Elim kesildi, bağlıyamadım, rica edeceğim, bu zahmeti siz yapın. Ve, mendilini Lâtifeye uzattı. Çöl yıldızı, hafif ve kısa bir - tereddüd devresi geçirir gibi oldu. Sonra men dili aldı ve yaklaştı. Süleyman bey şimdi onu daha ya - kından görüyordu. Kalbi, o kadar hızli vürüyordu —Size birşey söylesem Lâtife.. Çöl yıldızı, sehhar gözlerini, ciddi bir çift bakışla ona doğru kaldırdı. — Buyurun paşazade!.. — Dünden beri o kadar heyecan - dayım ki Lâtife, tasavvur edemezsin. Bu gece, sabaha kadar uyumadım.. Genç kiz, cevab vermeden gözle - rini tekrar eğdi. — Size söyliyeceğim şey, sadece bundan ibaret değil Lâtife... Benim eece>— —— Von Papen Moskovaya gitmiye- cektir Berlin, 3 (A.A.) — B. Von Pa penin hususi bir vazife ile Moskova- yarasını merhamet — Devam edecek Dr. B. ET ÜUZ Çocuk hastalıkları mütehassısı Hastalarım 11,30 dan bira kadar Beyler sokağında Ahenk Selâhiyettar Alman mahfilleri, | matbaası yanında kabul eder. relerinin halen meri anlaşmalar çer- çevesi dahilinde kalmakta olduğunu ilâve eylemişlerdir. “Sevdiğim Adam,, Roman YAZAN ORHAN RAHMİ GÖKÇE Fiatı 50 kuruş Yeni çıktı. Çok nefis, edebi bir eserdir. Bütün kütüphanelerde bulunur Yeni Neşriyat ——— ——— -— -- Torosun Akşamları Orhan Metenin bu isim altında bir şür kitabı çıkmıştır. Fiyatı 20 ku- ruştur. Devrim kitapevi tarafından (ANADOLU) Fransanın misafir ve MAROK SUL İki yüz yıl sonra canlanan hikâye, ahd ve diğer prens Şan - Sür - Marn, üç gündenberi donanmış bir haldedir. — Pransanın bu küçük kasabası, Marok sultanı Sidi Muahmmedle çocuklarını sumi- mi bir surette karşılamıştır. Her taraftan fışkıran ağaçlar yol lara başka letafet veriyor. Yeşillik, çiçek ve renk bolluğu burasını cennet Kİbi süslem Yanımda sultan Muhammedin baş- teşrifatçısı Si Mâmeri vardır. SI Mâ- meri, Kddur ben Gabrit ile sultanın en yakın nedimlerindendir. Bir zamanlar on dördüncü Lüinin ve ailesinin hatta — Pompadurların mesud kahkahalarına şahid olan şa- tonun ormanlığına nazır pencerenin önünde oturuyoruz. Buradan ufku kucaklıyan manza- ( i Muhammedin İsmail, nin desti izdivacını ta- lep etmişti. İşte bu şato, 0 prenses tarafından satın alınmıştır. Talihin şa cilvesine bakınız ki iki asır sonra, kendi aileleri içine karış- masına az birşey kalmış olan on dör- düncü Lüinin kızlarından birisinin evinde, bugün onun ahfadından bir sultan misafir bulunmaktadır. Arkadaşım Si Mümeriye bu tarihi vak'ayı — anlatırken, o ziyadesiyle memnun görünüyordu. Gene gözlerimiz, şatonun güzellik- te ender bulunan bahçesinde gezin meğe başladı. Sultan Sidi Muhammed, — Ne lâtif! Diye mırıldandı. Bir yeri sevmek için, orasını iyice tanı- malıdır. Sultan, veliahd ayakta duruyorlardı. Lalâ Mülike, Lalâ Ayşe isimli bu pernslerde hakikaten çok samimi şey lerdi. Dikkat ettim.. Prensler ve pronsesler, Marok aul- tanının başteşrifatçısı olan Si Müma- reye — Fekih, diye hitap ediyorlardı. Fekih Arapçada (okumuş) ve (âlim) manalarına gelir. Maamafih dostlük makamında da bu kelime kul lanılabilir. Veliahd Mulay — Hasan dikkatle ,yüzüme bakıyordu. Nihayet sabrede- miyerek bana şu suali sordu: — Sizi bir yerde gördüğümü zan- nediyorum? — Nerede acaba? — Meselâ, Rabada! — Ne zaman? — Geçen sene. Filhakika ben, Rabada, pek az bir müddet içinde sultanın çocukları- nı ziyaret etmiştim. Küçük Hasa işliyordu; çünkü o beni unutmamıştı. Ağaçların arasından küçük bir ço- cuk kümesinin bize doğru koşuştı gunu gördük. Bunlar ne dilber, ne sevimli ve ne şen çocuklardı.. Onların hepsi de yanımıza geldi- ler: Si Mâmeri, on yaşlarında — kara- gözlü, koyu esmer tenli çok şirin bir çocuğu benim yanıma getirdi ; ve hür- met — Prens Mulay Hasan. Dedi. Güzel prensin elini sıktım. Bütün Merakişte daha şimdiden halkın gök- lere çıkardığı bu küçük — veliahdin elinde hava tazyikile atılan bir tüfek vardı. Si Mâmeri, Mulay Hasanın yanım- da duran diğer bir çocuğu parma- Üiyle gösterdi, ve, — Prens Mulay Abdullah. hafizası çok iyi hakikaten Genç ve güzel madmazel Meyer, Dedi. Marok sultanının çocuklarına epey Prenslerin yanında birisi dokuz,|bir zamandanber! mürebbiyelik yap- diğeri altı yaşlarında iki güzel kız dalmaktadır. Onlar, — okuyup yazma- Resimde gördüğünüz bu xatlar, eğer bu tarzda bir yerde birleşmiş olsalar, herhalde dünyanın İyi bir tatil geçireceği (SAHİFE 9) müttefiki TANI İmparatorun veli- lere karşı olan büyük sevgisi ve diğer çocukları larını ve hatta bir parçada resimli Jtarihi sahifeler karıştırmalarını bu İkiymetli muallimeye borçludurlar. Madmazel Meriye, prens ve peren- seslerin tahsil tarzlarına dair bazı sualler sordum. O bana şöylece ce- vap verdi: — Şimdi tatilde bulunuyoruz. Bu münasebetle veliahd günde birka vazife yapmakla mükelleftir. Fakat Rabada onun günleri — baştan başa meşguldür. Mulay Hasan, asker ü- yunlarına olduğu — kadar makineli oyuncaklara da bayılır. Madmazel Meyer sonra, — Veliahd, Rabada saat yedide kalkar, dedi Kuranını Arapça hoca- siyle beraber okur. Banyo ve kahvale tıyı müteakip Fransızca deraleri baş- lar. Raba lisesi profesörlerinden M. Devil, saat on bire kadar Fransızca dersi verir, Bu dersler öğleden sonra saat üç buçukta biter. Şimdilik veli- ahde gösterilen dersler coğrafya, he- sap ve Fransızcadır, Saat beşe kadar — istirahat oden vellahdi, saat beşte gene Arapça ho- cası bulur, Bu derste allı buçuğa ka- dar devam eder. Sultan, çocuklarını ancak saat yedide, o da pek az bir müddet dahilinde — görür ve sever. Maroklular küçüklere bayılırlar, Bil- hısn_ sultan, yavrularını çıldırasıya sever. biraz durdu; Saadet Bahçenin yeşil tarhlarla — süslen- miş ince bir yolundan sultan görün- dü. Hepimiz, ayağa kalktık. Çocuklar, kuş gibi babalarının et- rafını aldılar. Kimisi onun ipek bor- nuzunu çekiyor; kimisi ayaklarının arasına girerek — onun yürümesine mani oluyorlardı. Baba, derin bir şefkat ve sonsuz sa adet içinde onlara uzun uzun bakı- yor; hiç ses çıkarmadan yavrularını göğsüne basıyordu. Bu ne kadar sade bir adamdı! Marok sarayının eski çekingenliği karşısında yeni sultan ne kadar bariz farklarla onlardan ayrılıyordu, Mâlike kardeşlerine döndü: — Top oynayalım mı? Diye bağırdı. Çocuklar, yumuşak çimenlerin ara- — Devamı 10 nuncu sahifede — Eleksir Şahap Basur memelerini derir, Kuvveti, Erke liği, iştihayı arttırır.