1 TEMMUZ 1939 Cumarte; ) &8 ih edeyim| tılirsak, artık gı taşımıya- Harercağası bir kahkaha att — Peki, peki.. İlâhi ağa, n edeceği e Haydi kalk Arük mutabıkız ve herş dir, İkisi de doğruldular. Ha ilâve otti: — Ayrı ayn kametlere lim. Belki de göre nler olur.. Biribirinin elini sıktılar ve ayııldı. lar Kör fellâh, kendisini zor zaptedi- yordu, Onlar uzaklaştıktan ©o da hendekten fırla, baktı. Kimseci! — Tama Diye mırıldandı. Tali lü Araba, müke miştir. gide- sonra, 1 ve etrafına ler yokta. h, bu tek göz mmel bir firsat ver- Çü Eh -diyördu. kondi dilleriyle, kendi ayaklariyle gelip yakal Benim gibi bir fakirden bir hurmayı esirgeyan, €lbette k Hr, bütün servetini verir neler yapmaz !, Seri adımlarla kulüb. ve içeriye daldı ni ditlemek, d ki bi ılar. a#vuç gün ge- Allah bu, esine döndü Biraz kend kendisi. e boylu boyunca ni kapadı. Akşamki Usuzluğunun ve sivrisinek hücum larının verdiği bütün asabiyet ve ra. hatsızlık geçmişti. $imdi kendisini küvvetli ve mesud görüyordu. Biraz| #onra doğruldu ve nargülesini önüne sekip'deldurdu. Hem nargülesin yor, hem de kendi kendine konu yotdu: — E, Mehmed Ali!.. Kendi la bakalım. Katiyen Yök. Aksi takdirde Çikar, yakalamır ve Hani neredeyae, Ahmed p da Bak, Allah sana da derdi. Mübarek, iMi; zandı ve gözle, konuşu - telâşa lüzum her gey meydana gebertilirsi; bir hurma ağacı için boğazlaşacaktık. ha fazlasını gö: hürma ağacı * Dallarında ?T. dibinde hazine - » Varsın MOYvaları, ge- yrin olsun.. Sana, üğa. '&T Yeter, artar bile., ne ne hurma ağacı. lar sarkıyor, ler taşıyormu ne Ahmed H en dibindekil Fakat.. İş'ör fellâh bitaz dürdü vi e devam etti: — Evet, bu Ahmed ortadan kalkrsa, '© düşün. İ Hayr büsbütün 1 &r şey dah, na girer.. Fakat onu unıd:n 1:::1;— mak da, Nureddinin hakkıdır, üüü kalım, Süleyman bey Lütifeyi ka, &in.. Nüreddine bir haber uçurunuz. olğln. Pazarlıkla kıtım kaçırttığı ı:ıııı elbette Ahmed Hayra lâzı Yİ yapar., ü Ha Fellâh, daha dü ve nihayet; — Eh, yater, tykuya hak ka: Tzün Müddet düşün- dedi, Şİmdi rahat bir. zandın Mehmed Ali... 1 sıkı sıki Yyumdu, uy- Ahmed Hayr uy, nali epeyce olmuştu. Lütife, davaı, ları otlatmağa çıkarmıyör ve araa. Ta, babasına bakarak Lâtite, harikulâde, Uzün, ince boyu ve a ile bir çölde doğması imkâhı görüle. Miyecek kadar güzel bir Yıldızdı, hmed Hayr hem onu derin, mu. h_ıhbet Ve şefkat dolu bakışlârla tet. kiksediyor, hem de içinden, doğacak günleri düşünüyordu. Birdenbire, tâ ileriden, kör Meh . Med Alinin geldiğini gördi tını buruşturdu : — Sabah sabah, gene hu: selösini münıkaşıy: geldi ;mııırbîıo' Diye düşündü. Halbuki, böyle bir| ; Münakaşa yapmak değil, hatta ©- — hünla kenuşmak bile istemiyordu, Sırtım ona doğru çevirdi ve eliyle kgd(ıiıı! uzaktan selâmlıyarak Lâ. YE, AYni İşaretle cevap verdi.. a gülümseyordu. alevli gözleri, henkli vücudü Ü Ve sura. (sum -de Ol Yıldızı Nakleden: «« yANZ Kör fellâh, kendisini zor zaptediyor- du. Onlar uzaklaştıktan sonra o da hendekten fırladı, etrafına baktı z48 Yam bu sırada kör fe düydü Selümüaleyküm sesini ya Ahmed eldim. dam ahlük sizlik te linin bu âki İtifat dohu — Hoş geldin, aleykümselüm kom- bhakikaten ttin, bera- berce bir kahve içeriz. Hem de, kah- veyi Lâtife daha biraz evvel kavur- muştu.. Taze taze.. Fellâh, ellerini oğuşturdu: — İyi misafir, kısmeti ile beraber gelir. Ve, bir deve derisinin üstüne otur- du. Ahmed Hayr, kahveyi pi bir taraftan da konuşuyordu: rirken, — Ne yapalım, fakir doğmuşuz ya Mehmed Ali.. Bütün gün ga mahkümuz. Buna mukabil kazan- cımız nedir; hiç!. Geceleri bile rahat bir uyku yüzü görmüyoruz, sivrisi- nekler tarafından boğuluyoruz. Evet, hakkın va: Fellâh, tek gö tetkik ediyordu. — Bize çoktanberi gelme Bu- gün böyle gelişin, inşaallah hayırlı- dır.. — Evet, hayırlısı ile ve iyi niyet- gizlice etrafı »| nedir? lerle geldim. O uğursuz hurma ağa- €) az kalsın biz; kana sokacaktı. Ben, bu işin kat'i suretle hallini isti- yorum. İşte gelişimin sebebi.. Ahmed Hayr, kahveyi Fincanlara, doldururken cevap verdi: — Çok iyi ettin, Bu işin şimdiye ka dar uzamasına da zaten sen sebep ol- a| dun. Neyse, onları unutalım.. — Evet unutalım.. Şimdi teklifin — Sen bana anlaşmak için biraz İpara teklif etmiştin. Ben bugünler. de sıkıntı içindeyim. O parı — Peki, fakat belediye reisinin ve kadının önünde, ağaç üzerinde hiç bir hakkın olmadığını ve katiyen böyle bir hak iddia etmiyeceğini karrür ettirecek zaladıktan sonra, paran hazırdır. Bu on İira, altındır değil mi?. Ahmed Hayr, heyocanla ona bak- tt —Altın mı, ne münasebet!.. Ben “İalun parayı nereden bulacağım. Bu. gün, sözü, hatırı sayılır paşalarda bile altın zor bulunur.. Banknot ve - receğim, bankaot.. Zaten onun kıy- meti de altına yakın.. Parayı sarfe- deceğini de söylüyorsun.. Mehmed Ali cevap vermiyordu. Ahmed Hayr sordu: — Neye sustun ya —Bu on lira bana kâfi gelmiye- cek.. İi üç lira daha lâzım.. Yahud, başka bir teklifte bulunayım. |Diagi Mukaveleyi im- |7 Nijinskinin 1: e bir akıl has- tahanesinde olduğunu - haber aldı ğım vakit, derhal bi likte onun menfaatine bir gala mü- rüüp ettim. | Nijinski, 1919 yılın hur dana | larından birini — yaparken ansı dırmış ve o zamandan bu zamana kadar geçirdiği mütenddid teda |lere rağm |bir dans İRus balet heyetinin o zamanki relsi ve bütün arkadaşları, Ni- inskiye (Dans Tanrısı) — derlerdi. Filhakika o, bütün hayatı müddetin- ce hakiki bir Tanrı gibi insanlara €n saf ve san'atkârane hazlar ver- mişti, Öyle zannediyorum ki bu adı için daha iyi bir yer, kendi: (mamla bakılması noktasında! j bir muhit bulmak |: et £ |samaresi Nijinski ile karşı karşıya: Ben onunla 1924 te karşılaştım. Rus balet heyeti reisi Diyagilev onun deliliğini hiç kabul etmiyor ve be- behemehal bu büyük dans dahisini şuura avdet ettirmek İstiyordu. Ev- velâ Diyagilev matmazel Tersa va- sıtasiyle Nijinskiyi tiyatro salonuna getirdi. Oyun çoktan — başlamış ve dancılar hararetle vazifelerine ifaya — Ne gibi?, — Devam edecek — ————dojkooı Uzak Şarkta Amerika, Japonya aleyhine hemen bir karar Maamafih tecavüzler genişlerse bunun reaksiyonunu beklemelidir Tlen - Çin ihtilâfiyle Uzak şarkta| ihdas edilmiş olan vaziyetin en mü-| hini hâdişesi Amerikanın durumu -| dur. Birleşik devletlerin durumu İngil Fransanınkinden mahsüs su- rette farklıdır, Çünkü onun Ticn - Çinde imtiyazlı mıntakax: — yaktur Fazat Çinde serbest kapı rejii İdamesinaeki hayali Japouyanın d.ğer devlet mna karşı yapııkları tecaviı "lere alA kasız ka'mızsına İmkân vevn Ozum içindir ki, iş elddi yeb akr atraz, bi güderi jap. » tt kümetin » zı Amerika tebalarına zarar olursa kendisinin mesuliyet altında kalacağını bildirmiştir. O danberi, Amerika hükümeti İngil - tere ve Fransa ile müştereken bir deniz nümayişi yapmak niyetinde ol- duğu hakkındaki haberleri tekzip el Miş olmasına rağmen, Vaşington mü teyakkız davranmaktadır. Ve Tien - Çin hâdisesin; mıntakavi bir tahdit etmek ihtimali mevcut ça müdahale etmek istememektedi. Amerika kıtası dışındaki her hi disede olduğu gibi birleşik de Avrupa devletleriyle bir teşriki me- saisinin arzettiği tehlikeler karşısın- da şiddetle reaksiyon gösteren bir ef- kârıumumiye yüzünden pek ihtiyatlı davranmak mocburiyetinde kalmak- tadır, Bitaraflık kanunu münakaşa edildiği sırada bir ihtiyatkârlık her zamankinden lüzumludur. — Proje gerçi meclisin dış işler Komisyonu ta- rafından kabul edilmiştir, fakat kon |lik ve temkinden İstifado ederek İn - -| giltereye karşı taleplerini artırmak- £ (detli bir harekete girişemiy e|yırmak için çevrilen manevra göze gre henliz reyini vermemiştir ve İn- firat taraftarlarının muhalefeti bil -« Kassa sonatoda çok kuvvetlidir. Önun veremez için hükümet uzak şarkta bir müda- makla onlara yeni bir deli! emez. Diğer taraftan, japonya, Birleşik devletlerin dış ticaretinde pek tü - him bir unsurdur. Ona petrolünün hemen tamamımnı o verir ve japon fh- racatının üçte ikisi de Amerikaya yapılır. Bu itibarla Vaşington, Tok - yo aleyhinde bir karar vermekte is- tical edemez. Manlesef japonya bu ihtiyatkâr -| adır. Amerikanın iş birliği olmadı ça İngilterenin kendisine karşı şid- eceğini düşünüyor. Ve japon ordusunun se- lâhiyetli bir ağ İngilterenin kend; yüzünden Amerikayı nare yak ni ve Tien - Çindeki ted- birlerin münhasıran İngil dan gı alınmış oli cüretkâr davranmaktadır. İngiltereyi diğer devletlerden a -| arpmaktadır. Almanyada Avrupa- da ayni manevrayı çevirmektedir, 'Tokyo ve Berlinde bu manevranın muvatfak olabileceğini uman adam- ların bulunduğuna hayret edilir. To- taliter bloku ile onların taarruz plân larının demokrat devletler birliğini koyulmuşlardı. Birden Nijiskinin ortada görünüşü bütün heyeti titretti, Nijinski, dans — Tanrımı Nijinski şimdi önümüzde gözleri yerlerinden fırlamış, yabani bir gülüşle ve tama- men bigâne tavırlarla bize bakıyor-| dü, Artık, dansçılar dansodemez ol- muştu. Hepimiz başlarımızı önümü- ze eğerek bu büyük üstadın önünde derin bir süküt içinde durarak bek- . Ona acımamak — mümkün değildi. O, dansetmejte muktedir de, ğülken biz nasıl ayaklarımızı tahta- nın üzerinde gezdirebilirdik? Dans hareketleri, bütün ihtimama rağmen yavaş yavaş bitmekten kendini ala- mıyordu. Boşuna tecrübeler: Bev yıl sonra 1929 yılmda Diyagi lev gene tecrübesini yenileştirmeğe karar verdi. Bu defa onunla ikimiz Passi şehrine gittik. Nijinskinin ka- pısını bir hizmetçi açtı. Bizi büyük artitin odasına götürdü odanın içinde karyolanın üzerine — oturmuş, eski püskü bir pijama, ayaklarında çorap, bağdaş kurmuş — olduğu halde bir (SAHİFE 9) Dans Tanrısı Timarhanede O, 1919 yılında meşhur danslarından birini yaparken çıldırmış ve artık iyileşememiştir O, vaktiyle insanlara çok saf ve san'atkârane hazlar vermişti Dans Tanrısı şimdi, tırnaklarını parçalıyor, durma- dan saçmalıyor, ihtilâçlarla kıvramyor Yazan: Paris Operasından Serj Lifar Dans Tanrısı Nijinski mı kaldırarak bana baktı. Bu bakışta tıpkı korkak bir hayvan bakışı vardı. Biraz sonra çocuk gibi yüzüme gül- meğe başladı. Gülüş o kadar samimi di kL.. Yanı başımda duran — Diyagilev, ona eğildi ve şunları söyledi: — Sizinle konuşanı tanıdınız mı Bu, Lifardır dansları ile şöhret bu: lan Lifar. Siz üstadını selâmlamıya geldi, Ansı: Niünskinin adeleleri geril- di ve birden: — BSıçrıyor mu? Dedi, Tekrar çocuk gibi güldü. Artık maksadımıza muvaffak olmuş- tuk. O gece, Nijinskinin operaya gö- türecektik. Diyagilevin düşünmesine nazaran, — muhakkak ki muski ve dans, bu büyük adama akıl verecek ve onu hali tabiiye irca edecekti. Akşam üstü, saat dokuzda kendi- sini giyinmiş bir halde evde buldum. Uzun uzün, sanki yeni görüyormuş adam bulunuyordu. Bu adamın par- makları ağzında idi. Dikkst ettim: O, mütemadiyen tırnaklarını &| ve bütün parmaklarının ucu kan için. de idi. Bu hareket, ancak, ellerin ara sıra yukarıya kalkarak yaptığı garip dans hareketleri ile biraz fasıla veri. yordu. Kendisine yavaşça yaklaştım. Elini, dudaklarıma — götürdüm. Bu el çok sıcaktı. Nijinsk! yavaşça başı- ket ediyorlar. Fakat üç büyük devle- te birden bir şey yapamıyacaklarınıa göre, Vaşington ve Pariso karşı pek yumuşak davranıyor, böylece Ameri. kalılarla bizim İngiltereyi Tien-Çin de tek başına bırakacaklarını sa: yorlar. Fakat İngilterenin Uzak şark- ta her geri attığı adımın Avrupada müdafaa cephesin; zayıflattığını ve, Amerikanın da bunun tesirini his - setmekte gecikmiyeceğini görmiyen ne kadar kuvvetlendirmiş - olduğu ve onların rekabetlerine güvenilemi- yeceği âşikârdır. Çünkü onların biri- ni tehdit eden diğerini de tehdit e - der.. japonlar Çinde İngilterenin nüfuz ve itibarına tecavüzde bulunuyorlar- aa bu süretle ayni zamanda Ameri - kâanın ve Fransanın de nüfuzunu kır- dıklarını bildikleri için böyle hare - var mıdir? Bugün Tien - Çinde vukua gelen hâ diseler, İngiltereye eğer dikkatli dav ranmazsa, Çin pazarını kaybettire . bilir. Onun içindir ki japonya ihtilâ- fi genişlemekte 1srar ederse Ameri- kanın reaksiyon göstereceği umula - bilir - , Edith Briton < La Republigue gibi yüzüme baktı. Yavaşça kendisi. ni merdivenden indirdim. Susuyordu. Birden yanı başımda onun kızık sesini duydum: — Dikkat et- Framsızca söylenen bu iki kelime- den başka hemen hiçbir cümle ara- mızda konuşu Sanki müdhiş bir kuvvet onu i içine amıştı. Ben onun için mevcud değildim. Yol: da durgunluğunu — muhafaza eden Nijinskini operaya gelir gelmez evye- 1â dinleyicileri dikkatle seyretti, son- ra sahneye gözlerini dikti ve artık dünya ile alâkasını kesmiş gibi, gene kendi içine gömüldü. Bu adam ne düşünüyordu? Niçin kâlmat onu alâkadar etmiyordu?. Bütün israrlarımıza rağmen biz- den uzak, çok üzak olan Nijinskiyi yanımıza getiremedik. Ne opera ve) :o de dostları onu alâkadar ediyor- u, « Kendi dünyası içinde yaşıyan adam » İşte üçüncü defadır ki, Nijinskiyi ziyaret ediyorum. Vücud itibariyle biraz zayiflemiş, hareketleri daha çilâk., Yeni muhiti her halde onu çok sarmış olacaktı. Artık parmak- Tarını urmaktan vazgeçmiş, vahşi ba- kışları kalmamış. Nasıl / söyliyeyim bilmem, biraz daha içtima! olan Ni- i|hareketleri Siyamlıların Jinski ile karşılaştığım vakit onu; lleri ile başbaşa buldum, at bu eller, daha muntazam dans hareket- leri yapıyordu, Eski biçimsizlikleri kaybetmiş bulunuyorlardı. Bazan Ni Jdinskinin yukarıdan aşağı inen kol danslarımı andırıyordu. O saffetli gülüşten şimdi eser kal- mamıştı. Bunun yerine kısık, tok ve kavruk bir ses, vücud ihtilâçları ile birlikte müdhiş bir kahkahaya inki- lâp ediyor, garip — bir dans havası içinde insana haşyet veriyordu. inski her anını konuşmakla ge- rdu. Hep kendi kendine hitap ediyor, durmadan, dinlenmeden, hiç bir mantıki veçheye gitmeden yapı- lan bu mükâleme serisi bazan Fran- | |sızca, bazan İtalyanca, bazan Rus- ça cereyan ediyo! ğararak şunları — Vatsa! Diyangilevi hatırlıyor musun? Cevap verdi: — Sen hatırlıyor musun? Evel eveti.. Çok dikkate şayan!.. Bu kısa cümleden sonra tekrar kısık bir Bü- lüş.. Bütün vücudu ihtilâçlar içinde kıvraniyor, kendisine müteaddid şu- aller sorüyoruz, aldığımız cevaplar manasız cümle teşkilüâtından mah- rumdu. Hariçten kendi duygusuna intikal eden bir kelime, birçok te- daller yapıyor, evvelâ manalı giden fikirler, birdenbire saçma bir hava içinde dağılıyordu. Kendisine ba- diği bir İç temayülüne dayanamıya- onun ekseriyetle giymiş olduğu a; kabıları ve dans kıyafetini giydim, onun için oynamağa başladım. Dansım, süratle devam ediyordu, Arasıra karyolaya ilişen gözlerim, inin gözleri ile karşılaşmakta idi bu suretle kendisinden, dansıma ald bir intiba almak istiyordum. Gene onün şiddetli sesi kulakları. mi tırmaladı: — Havada sıçramalar yapabilir misin? Ve sonra gene anlaşılmıyan cümle- ler biribirini takip etti. Yanımızda gramofon olduğu için evyelâ «Hayali gülüm> dansını icraya başladım. Ya- vaş yavaş Nijinski — tempo tutmuya — başladı. Bir, iki'seslerini ansızın, ” — Ferma (Kapa)! ! Kumandası takip etti. Dansta durm — dum ve kendisine yaklaştım: ! — Vatsa - dedim - Mayestro şetti- yi tanıyor musun? | Nijinski gözlerini — tavana dikti, parmakları ağzında olduğu halde a-. ğır bir sada ile, — Evet! Geşitti, büyük, çok bü- yük.. Bu kelmelerden biraz ümidlendik, fakat bu ümidimiz diğer cümlerle suya düştü. Çünkü onun, o müdhiş vücud spazmosu tekrar başlamıştı. Anlıyordum ki, «Gülün hayali>» üstadı pek sarmamıştı. Ancak, cöre man ilâhı» plâkı gramofona girer girmez Nijinskinin — gözleri evvelâ ayaklarımda dolaşmıya, sonra da vil- — Devamı 10 nuncu sahifede — “Sevdiğim Adam,, Roman YAZAN ORHAN RAHMİ GÖKÇE Fiatı 50 kuruş Yeni çıktı. Çok nefis, edebi bir eserdir. Bütün kütüphanelerde — Gayri ihtiyar! san'atimin bana ven * | rak, Nijinskinin karşısına dikildim, — İ