Fi LA 3 — Ben Efrayime bir mavi boncuk ile asmarlamadım. Dedi. Hamo düşünmeğe başladı. İki kardeş konuşurlarken, dışarıda konuşan cariyelerin sesleri işitildi: «— Tamara meydanda yokls Hamo odadan dışarıya fırladı.. Zenci zariyelerden birini yakaladı: — Tamara meydanda yok mu de- diniz? — Evet.. Sarayın içini altüst ettik. Tamarayı bulamadık, Bir başka cariye de şu sözleri ilâ- ve etti: «Sur İncisi» bu gece yatağında yat- mamış.. Hamo, Tamaranın . o gece kimin koynunda gecelerse gecelemin - tekrar yatağına gelip yatacağını ve hüküm - dars ihanetini sezdirmiyeceğini umu- yordu. Hamo birden hemşiresinin odasın- dan çıktı.. Süleymanın yanına gitti: — Ben dün gece Tamarayı muha - fızlar dairesine girerken gözümle gör- düm. Dedi. Hamo, bunu söylemeğe mec- bür olmuştu. Hamo bu sözleri Tama- raya fenalık yapmak için değil, onun izini bulmak maksadile söylemişti. Süleyman Tmuhafız. kumandanına emir verdi. Tamarayı muhafızlar — dairesinde arattılar: İzini bulamadılar. Uzun araştırmalardan sonra, Ta- maranın saraydan çıkarıldlığı ve bu işte Efrayimin de parmağı olduğu anlemlmıştı. Süleyman o gün bütün Filistin hal- kına şu buyrağu ilân etti: «Tamarayı kaçıranları görenler ve himaye edenler üç gün içinde kendisini saraya teslim etmez veya nerede bu- Tupduğunu büdiği halde haber vermesz: se, bunlar ele geçtiği zaman ölüm e- sasile cezalandırılacaklardır.» Hükümdarın iradesi bütün Kudüs ve Harbron sokaklarında ilân edildi. Tamara o xün akşama kadar, saray fızları tarafından Kudüsün en izbe köşelerine varıncaya kadar aran- dı. Bulunamadı. Jleyman çok müteessirdi... O kadar mütcessirdi ki.. O gün oda. sından dışarıya çıkamamış ve yemek bile yememiş; Hamonun şüphesi üzerine 0 gün Efrayim de aranmışsa da bir - türlü izini bulmak kabil olamamıştı. Efra- yimin Anına gidenler şu cevabı ala: öndüler: — Efrayim bu sabah - hastalanan büyük annesni ziyaret etmek — üzere Hzbrona gitti. Suhranın kardeş Tamaranın izi - zerinde yürürken, Efrayimin babası- ni hatırladı. Bu adam bir gün iki ihtiyar- Ya. hudi ile konuşurken : «Ben Süleymanın tını bir kadın eliyle yıktıracağım ! m uk Den Bu kadın belki de Tamara olabilir- di. Fakat, Tamara Süleymana çok bağ lanmış, ona Ihanet etmemiye and ç- miş bir kızdı. Demek ki Tamarayı bu & mamur etmişler. Ve Tamara bunu kabul etmediği için kendisini kaçırmış- lardı. Hamo çok isabetli düşünüyordu. Ve akşam üstü Efrayimin babasımı da arayıp bulamayınca kendi kendisine gu hükmü vermişti: — Zavallı Tamara, nihayet kendi milletinin göze görünmez cellâtlarının eline düştü! Hamo kendince bu hükmü verir ver. mez saraya döndü.. Süleymana fikir. lerini anlattı: — Tamara Harrume cezası görme- mahküm olmuştur, dedi, Kudüste bulamadım. Onun şimdi yeraltı mahzenlerinden birine kapatıldığı mu- yüzünü bilmediği muyordu, — Yahüdiler bana bu kadar düş - manlık yapmazlar. Dedi. Hamo fazla birşey söylemeğe cesaret edemedi. Süleyman: — Onu aramaktan geri durma, Ha. mo! Tamaranın yaşadığını hissediyo- rum. — Kulağıma onun hazin e Peygamber Süleymanın Sarayında KUDÜS KIZLARI Yzana: İskender FahrettinSertelli BÜYÜCÜ MİRO NELER ANLATIYOR? Kabile efradı, Hamonun atını aüre. rek geldiğini görünce koşuştular. Hamo atından atladı. Kabilenin en j« Hatiyarı olan kendi babasının elini öp- tü. — Hükümdarın gözdesi Tamarayı kaçırdılar. Ben yahudilerden şüphele- niyorum., Mirayı görmiye geldim. Ba- kalırı o ne söyliyecek? Dedi.. İhtiyar kabile reisi sordu: — Kızım Sahradan bir haber yok- mu? — O, sarayın siyah incisidir. Hü - kümdarın gözdeleri arasında yaşıyor. — Eskiden bize para gönderirdi. Şimdi selâm bile göndermiyor. — İşi çok. Sizleri unuttuğuna zahip olmayınız! Sahra çok vefalı bir kızdır. Hamonun babası bir ağaç kütüğü - nün kenarına yaslanmıştı. Kızının va- ziyeti hakkında malümat â4lınca se - Büyücü Mirayı çarçabuk bulup ge. tirdiler. Hamo, ihtiyar büyücüye sordu: — Paraya ihtiyacın var mı, Mira?| — Paraya ihtiyacı olmiyan insan var imidir yer yüzünde? Elbette ihti- yacım var. Hem de çok.. — Seni zengin yapmıya — geldim, Mira! Fakat, benim dediklerimi ya- pacaksın... Bana yardım odeceksin! — Paranın yüzünü görmeden söz veremem Hamo! Hamo koynundan bir kese para çı- kardı. Büyücüye uzattı: — Al işte.. Ve gülerek ilâve etti; — İşimi çabuk yaparsan, yarın Bü- na bunun iki mislini getireceğim! Büyücü paraları alınca sevindi: — Söyle bakalım, nedir derdin? Bir kenara çekildiler, Hamo yavaş yavaş anlatmağa başla- leymanın sarayından ge- Uyorum, Mira! Hükümdarın biricik gözdesi Tamarayı Yahudiler saraydan kaçırdılar. Hükümdar onun izini bul mami bana emretti. Şimdi Tamara Ku: düsün neresinde, hanxi semtindedir -a caba? İhtiyar büyücü xözlerini rarak delikanlının yüzüne baktı: — Tamaranın izini 'e ben- den başka kimse bulamaz . Fakat, ge- | ce olmadan birsey söyliyemem. — Geceyi beklemi'ye vak yok, iral Bu akaam her halde saraya dön- kırpıştı. Kabil değil. Eğer gündüz yıldız- ları görmek mümkün olsaydı, dedi; ni şimdi yapardım. — Yıldızlarla mı konuşmak istiyor- | sun? —Şüphesiz. Tamaranın yıldızımı a- rayıp bulacağım. Onunla ğım. Hamo akşamı beklemiye mecburdu. Babasının yanına döndü. —Bu gece alzin misafirinizim, ba- ba! Mira, yıdızların doğması için gök- lerin kâararmasını bekliyecek, dedi. konuşaca- Hamo kabilesi “arasında — ukşamı beklerken, garip bir hâdiseye — şahit oldu. Kudüsten gelen bir bedevi, ka- bile reisine şöyle bir hikâye anlatmış- tiz «— Bu sabah Yahudi mahallesin- deki fırınlardan birinin önünden ge- çerken, aç kalmış, kimsesiz bir genç kıza rastladım. Ağlıyordu. Niçin ağ. ladığını sordum: «Açım dedi, bu fırın- cıda da alacağım vardı. — Alacağıma karşılık olarak bir ekmek — istedim. Vermedi. Beni dövdü. Kapı dışarıya attı. Kendisine: <Yahudiler seni ne- den himaye etmiyorlar?» diye — sor- dum. Bana: «ben Tamara'nın akraba- sıyım.. Tamarâ Yahudilere ihanet et- miş diye beni açlıktan öldürecekleri>» diye cevap verdi. Tamaru, Süleoymanın gözdesi imiş.. Yahudiler kaçırmışlar mahzenlerinden Hamo bü malümatı alınca yerinden fırladı: — Tamara'yı Kudüs'ün şark kapı. sındaki mahzenlere attıklarını - kim söyledi sana? —Firının önünde ağlıyan kız söy- ne mi delölet edel TANADOLU, D kedi. O kızı bulabilir miyiz acaba? —Kim bilir? Ben onu (Hebron ka.| 1) civarındaki Yahudiler ma 'inden kon gördüm. Belki oral: dadır yine. — halde Yahudiler onu da kaçır- mışlardır belki.. sinden geçe | | — Devam edecek — Japon askerleri Çinde vaziyet süratle istihale edi- yor.. Ö kadar ki, başlangıcından on altı ay-sonra, Çin-japon harbi mün- hasıran askeri safhayi aşarak - bil- |hassa Çinliler için - tahakkuk devre- lsine girmiş bulunuyor. Memloketin iç taraflarında de - vam eden - mücadele, zengin ve en münke: istilâsina münce le japonlar için, şgal edi! yönü ve kı derecede gi çıkarmıştır. Kantonun sukutu ve Jendirilmesi gibi son (ft bir meseleyi ortaya Hankeunun zaptı, müteselsi! yetinin maruz bulunduğu büyük mü kilât, harbin kısa zamanda bitecoğ başkuman İdanının en yeni beyanatına ve bu be- yanatın Tok, çi akislere ba değil gibi görü da uyandırdığı harp- lacak olursa, böyle lindeki bütün mücadele vasıtaların: tüketmiş değildir. Ve, vaziyeti lehi- ne çevirmek müşkül olsa bile, japon- ların mutlak olacağına — inandıkları bir zaferi bir dereceye kadar çekiş. tirmek için elinde mukavemet un - surları vardır. Bunalrdan biri japon- avın İşgali altındaki topraklarda başlamış olan partizanlar harbidir, r diğeri de Hankeunun — garbında yi kötü tahşit edilmiş olan ve şimdi süratle teşkilâtlanan Çin ordusundan henüz beklenebilecek olan faaliyet- tir; nihayet bir diğeri de Çang-Kay Şekin henüz yabancı devletlerden her hangi bir şekilde elde edebilece- ği yardımlardır. Çete harbi japonları isürette taciz ediyorsa da bunların tesiri Japon kıtalarının vaziyetini tehlikeye düşürmekten ziyade bun- ların izzetinefislerini roncide etmi- İye inhisar eder gibidir. Mukavemetin aktif unsurları ara İsında, Geriallanın kıymeti pek ehem- İmiyetsizse de - hiç olmazsa nazari bakımdan - başkumandanın yeniden topladığı ve teşkilâtlandırdığı ordu- nun faaliyetinin neticeleri bumbaş- muhakkak “İşan çemberinden mağlübiyetlerden |ja sonra Çan-Kay-Şekin stratejik vazi- |t Esasen, Çan-Kay-Şek her halde e- |ç 18 Birincikânun 938 PAZAR | Alman matbuatı | General Şan-Kay-Şek'in sevgilisi |Tensik? tabi tutul uyor Paris, 17 (Radyo) — Alman mat. a bügünlerde bazı ladilât ve tensikat yapılacaktır. Buna göre, (Ber- liner Tağbeyalt) ve Berli Volki- şen Çanyung) gazete başın- itibaren kap uat cak ve bunların y rine, (Volkişe Beobahter) gı çıkaran şirket tarafından İk çıkacaktır. anada çıkan (Viner her jurnal) ve (Neviye Freye Pro- 5e) gazeteleri de kapanacak ve bunla. rin yerine müşterek bir gazete çıka- caktır. ner bir taarruzda ka olmak iktiza eder. Çang-Kay-Şe. kin Çin m tiği beyanname m östermeden müc letine hitaben son neşret- eşalın zaaf eseri deleye devam sü hususunda hiç bir şüphe biırakma- maktadır. Fakat Çin vatanperverane m hükümetinin satları semere- kalsa da merkezi hükümet ardu- unun, hasmının gitgide daha ku k için ne seki le hareket e Kini kestirmek ay de Terkedilmiş toprak- silâh kuvvotiyle yeniden zaptet- mek için gimdilik ümit yoktur. Demiryollarının hemen - tamamı Ka n - Hankeu hutti henüz Çinlil gelindedir, fakat bu bedilmesi aneak bir gün Mmeselesi ol- u tahmin olunabilir. Demek ki ordusu rahat münakale vasıta-| arı olmiyan mintakalara — sürü bulunuyor. Başkumanlık yollar mak ve mevcut olan mahdut yolları islâh etmek için acele çalışıyorsa da, Kay-Şekin — stratejik — vaziyeti, Ta kabiliyetini haiz bir düş manın karşısında Ümitsiz görünmek- ten geri kalmıyor. Bu şartlar içinde, Çin tebliğleri - in mevcudiyetinden bahsetttikleri h ve mühimmat bolluğu, hatta onların elinde bulunuyor. in da kay-| ş | "tmeğe arzet Fymüdi h -12 » Pari o geceyi, müthiş kâbuslar i- çinde geçirdi. Yeşil gözlü kadın onu yakalyor, elbiselerini parçalıyordu. Tam bu sırada yeşil gözlü kadın kay- boluyor, yerine ağzı rakı kokan, pis ve sefih bir genç çıkageliyordu. Rüyaların ağırlığı altında sanki Çinde Askeri Vaziyet Çan-Kay-Şek, bütün mücadele va- sıtalarını tüketmiş değildir Harbın Çin lehine çevrilmesi müşkül bile olsa, Japon- ların mutlak zaferi muhakkak ki gecikecektir Yazan: E. V. Jilber veccü hedecek? Ve umumiyetle, u- mulan bu yardıma mahzar olacak mı? Ve hangi taraftan? Bu yardım kat'i mahiyeti haiz olacak ve artık tamiri imkânsız görülen bir vaziyeti | düzeltecek kuvvette dır? Askeri bakımdan, garp mımntaka- ları ricat hususunda büyük müşkü- lât arzeder, bu mıntakalar çöllerle inkitaa uğrar ve Çinin en yolsuz havalisini teşkil eder. Diğer taraf- tan, komünist temayülü Moskova hükümetinin ileri sürmekten geri kalmıyacağı şartların kabulü, Çin diktatörünün hiç bir zaman aklın- dan geçmemiştir, o bilâkla her za - man komünizmle şiddetle mücadele etmiştir. Japonların Çan-Kay-Şeki komünizme müzaharetle ittiham et- meleri bir tezattır. Şüphesiz başku- mandanın müşavirleri hep onun gibi düşünmezler; şüphesiz 1936 daki macerası esnasında başkumandan bazı tavizlerde bulunmuştur. Fakat olacak m- * |Cang-Kay-Şekin sözlerinden ziyade, Moskovanın şu son zamanlarda Çine karşı kâh silâh ve mühimmat verme- si, kâh merkezi hükümeti daha anla- yışlı ve daha yümuşak bir hale getir. mek içi nbunları birdenbire kecme- mesi, Rus nüfuzunun Çin hükümeti izerinde pek mücasir olmadığını kâ- fi deröcede gösterir. Başkumandan Ş yetler birliğinden yardıı meyince veya etmek güzlerini cenubi garbiye, yani Hind Hindi Çindeki arazileri ardından ve İngiltereye çevirmek mec- inde kalacaktır. Ve bu ihti - çin, yakın bir günde, zik bir vaziyet yaratabilir. Filhakika, japon ordusu, mağlâp olduğu ve — japon- ya - Mançeko - Çin arasında tasar- adığı birliği tahakkuk ettirmeğe karşı yegüne mani olan Çin ordusu- nu Hindi Çine bağlıyan münakale hattını kesmek işine girişebilir. Hay nan adasının muhtemel bir işgalin - den sonra Yunanfudan Hong - Kong -Konton hattının âkıbetine uğramı: yacağını ve bu işgalin hududumuzda Ültra - modern harp vasıtaları kıy- metlerini kaybetmek tehlikesine ma- ruz bulunmaktadır. Demek oluyor ki, askeri vaziyeti. nin nezaketi, mukavemete arzetmiş olan Çin hükümeti, müstakbel mu - kavemetini bir ecnebi yardımı ümidi- ne istinat ettirmeye ve muhtemel ri- catlarını sempatiyle karşılanacağını umduğu yabancı toprakları — istika- metinde yapmağa sevkedecektir. Çan-Kay-Şekin ardında iki istikamet açıktır: Garp — istikameti, yani dıs Mojğrolistan ve Sın - Kiang ki Sovyet topraklarıdır; cenubi garbi istika- meti, yani Fransız Hindi Çinisi ve İn- giliz Birmanyası istikameti. Ve der- hal farkedilir ki bu iatikâmetler, Çin ükümeti için ricat mihverleri olmak tan ziyade, oynanacak siyas” birer koz mahiyetindedir. Çang-Kay.Şey Moskov sa Avrupa — demokrasili mı yök- e mi ta- hâdiselere sebebiyet vermiyoceğini kim iddia edebilir? Çin hükümetinin hariçte, bilhassa Fransız ve — İngi demok. rasilerinde ihtiyacı olan büyük yar- dimı görüp gürmiyeceğini tayine ve- ya bu yardımın ölçüsü hakkında fi- kir beyanına kalkışmak — müşküldür. Buna mukabil, sadece bir müşahit yle, bilhasaa şu son zamanlar- la, Çinde ikamet eden birçok yaban- slarla büyük bir miktar Çinlilerin biribirlerine karşı görüşlerindeki de- zişikliği kaybetmek faydasız olma- sa gerektir. Çang-Kay-Şek ordusu - sun son zamanlarda uğradığı askeri muvaffakıyetsizlikler, — eenebilerin Çin ordusunun aezi hakkındaki ka- naatlerini takviye etmiş görünüyor. ,Diğer taraftan, yabancıların yardım etmemiş olmalarını ittiham etmeler! ve japonların garplilerin itibarına o- lan mütevali tecevüzleri dolayısiylı Avrumalının itibarını kaybetmi yani | kemikleri bile zedelenmişti. Sabah, çok erken yyandı. Üstüne de incecik bir battaniye, alında bi- çare, delik deşik bir şilte vardı Kendi kendine — E zavallı Pari -dedi- hayatının istikameti yavaş yavaş kendini gös- termeğe başladı. Genç, güzel ve kimsesiz olduğun için mutlaka ve mutlaka bir gün, mahiyetlerini kav- rayamadığın ağların tam ortasına düşeceksin. Geyindi ve karşıki odanın kapus sunu çaldı. Ev sahiplerine, — Ben şöyle bir çıkayım -dedi. kendime bir iş arıyayım.. — Fakat hiç bir şey, bir küçük kahvaltı almadan mı? — Zarar yok! O gün akşama kadar boş gez di. Akşam üzeri, askeri elbise fab. rikasında, küçük bir iş buldu. Bu işi veren, orta boylu, şişman, kırmızı yüzlü, insanda âdeta kasap hissini uyandıran bir adamdı, Pari; — İşçi kadınlardan gecelerini bus rada geçirenler var mı? Diye sordu. Ustabaşı, gözlerini hafifçe kapas — Peki senin evin, kimsen yok mu? — Hayır, yokt.1. — Var, bir kaç kadın vardır ki, temizleyicidirler. Gel, seni onların yanına götüreyim.. Bu kadınlar beş kişi idi. Üçü gençti. Diğerleri de orta yaşlı.. Usta kendisini onlara gösterdi: — İşte -dedi size bir arkadaş da- hal. Kimsesi yokmuş zavallının.. Ve, geri döndü. Üç genç kız, bo- zuk bir Türkçe ile aralarında konuş: tular: — Bir tane daha buldu. Talihine diyecek yok doğrusu.. Bu da ne demekti? Onlardan bi- rine yaklaştı ve Türkçe sordu: — Birşey mi söylediniz? Üç kız, birer çığlık attılar, — A.... Türkçe biliyor, Türkçe biliyor... Demek sen de Anadolu muhacirlerindensin. — Evet İzmirliyim. Sarışın bir kız, boynuna atıldı: — İzmirli mi? İzmirli mi?.. $u halde sen benim hemşehrimsin.. İz- mirde nerede oturuyordunuz? — Frenk mahallesinde.. — Ben de Karşıyakada oturum 'dum... Diğer kzlar da etrafını almışlardı. Bunlardan biri Urlalı, diğeri de Ti- reli idi. Akşam olmuştu. Pari: — Ben -dedi- çantamı bir evde bırakmıştım, alaam gelsem.. Sonra, yiyecek namına hiç bir şeyim yok.. — Zarar yok, bu aksam bize mi- safir olursun.. Çantanı da yarın sa- bah alırsın. Çünkü kapılar kapan « mak üzeredir. Bu saattan sonra gir- mek, çıkmak yasaktır. — Peki, kalayım. Bir aralık, İzmirli kızı çekti: — İsmin ne arkadaş? — Lülu.. — Benimki de Pari.. Demin bir şey söylemiştiniz. Caliba ustabaşı ve benim hakkımda.. —Evet, haklısın.. Bu adam, genç kızları pek sever. Birşey yaptığı var mi, hayır!. Yalnız, her genç kıza mutlaka izdivaç teklif eder. Çünkü bekârdır. Yarın, öbürgü: her halde ayni teklifi yapar dar.. Tehlikeli bir erkek ldir. korkmal.. Fakat şunu bil ki, burada kazanç çok azdır.. Ancak ekmek pa- rası çıkarabiliyoruz. Pazar günü bile |hiç bir yere girmeden, hiç bir yere | kenara — Arkası var lâkki edilmesi de Çinlile: lere karşı eski itibar ve miştir. Burada deniliyor hariçten beklediği, Çinden japon teh likesini büsbütün uzaklaştıra açık, sarih ve mutlak bir müdahaley- di.r Mağlübiyetin acılığı Çinlilerle ecnebi düşmanlığını uyandırmakta- dır.