vaği Efrayim o gün saraya gitti.. Tama-| söylüyordu. rayı buldu. 'Tamara, aslanın hücumundan kur- — Şaonu neden gönderdin? tulduğu günden sonra, Sahranın kar- Diye sordu. deşi Hamo hakkında Süleymana ica- Tamara: beden Bözleri söylemiş ve hükümdar. — Hükümdarla konuşur gibi söy-|dan «Muhafızlarım arasında çalışsın» lüyorsun! Ben, Süleyman — değilim..|emrini almıştı. Hamo iki gündür sa- Onun bir cariyesiyim.. Çalıştım; fa-|rayın iç nöbetçileri | ıı'ııındı gürünü- kat muvaffak olamkdım. Bundan baş- | yordu. ka birşey yapamam. Gariptir ki, sarayda p.mııı olan Dedi. Yahudiler bu hâdiseden vaktinde ha- Efrayim: berdar olamamışlardı. —Sen biz! aldattın.. Bizi ümide'dü-| Hamo iç avluda dolağırken birden- şürdün! Sen bize söz vermeseydin, |bire kenara slamiş bir kaç Yahudi biz onu yolundan çevirmesini bilirdik. | gördü.. O da bir köşeye sindi. Hamo| 1 Diyerek saraydan ayrıldı. bu Yahudiler arasında Efrayimi ta - Efrayim babasına koştu.. nunıştı. İhtiyar Bua, kendisi gibi uzun sa| Efrayim iç avluya kadar nasıl gi- kallı arkadaşlarile konuşuyordu. rebilmişti? Efrayim babazının kulağına eğildi:| -Hamo kendini göstermeden Yahu - — Onunla konuştum, dedi, banaldileri takip ve tecesslse başladı. müsbet bir cevap veremedi. Cezaya| Saray muhafızları, Hamonun sa - müstahak olduğunu anladım. Bua çok hiddetlendi.. İhntiyarlara rayda bir vazife ile alıkonulduğunu görünce kendi aralarında şöyle bir hü- ceğiz.. Siyon oğullarını anlattı. Yahudiler ayaklandılar: — Gecikmiyelim.. Kaltağın cezası- T verelim. Efrayim bu işin çok gizli tutulma- sını söyledi: — Süleymana birşey sezdirmemeğe şalışalım. Çünkü Tamara saraydaki yedi yüz kadının başınd bir tek yıldız gibi parıldıyor. — O yıldızı söndüreceğiz. Ve onun boşluğunu, bize sadakat gösterecek, bize hizmet edecek olan bir yıldız dolduracak! Bu sözü Ihtiyar Bua söylüyordu. Bua Yahudi bilginleri arasında ze- küsı, uzağı görüşü ve sönmez kini ile meşhür bir adamdı. Yahüdilerin Harrume cezası çok ağır ve şiddetli idi. Bu cezaya, ancak Yahudilere ihanet edenler çarpılırdı. Harrymeye mahküm olan insanı bir tazakla yakalayıp mahgene atar- Tar, orada- elitat ayağını bağtadıktar sonra bir masarun Üzerine uzatırlar.. Üstünü yeşil kamış dallarile örterler- di. Mahküm bu suretle kırk sekiz asat AÇ ve susuz yatar.. Ondan sonra sor- guya çekilirdi. Kendisinden öğrenil- mesi icap eden şeyler sorulduktun son- ra, masanın üstünde kanını akıtmak auretile öldürülürlerdi. Eski bir Mu gir efsanesine göre Firavun (Toltmo- z1s) de Mısırdaki katillere ayni ceza- yı tatbik edermiş. İnsanların kırk se- kiz saat &ç ve susuz kabnca işlediği cürümleri çabuk itiraf ettiklerine ina. Bırlardı. —£ Süleyman, Yahudilerin Harrume- sini şiddetli bir irade ile yasak etmiş- &. Bu iradede bilhassa şu sözler yazı- h idi: €. Kanün ve wizamlerimim hâ. kim olduğu memdlikte, benden ve benim salâhiyetimi taşıyan kuman:) danlarımdan daşka hiçdir ferd, hak h veya haksız olarak, bir kimseyi eezalandıramaz. -Bunu — yapanlar idam cezası görürler..» Kudüs Yahudileri, bu şiddetli ya- sağa rağmen gizli gizli Harrume yap- maktan vazgeçmezler ve aralarında kararlaştırdıkları kimseleri birer tu- zakla ortadan kaldırmakta ve yok et- mekte büyük bir maharet gösterirler, ve bunu yaparken — meydanda — en nfak bir Iz bile bırakmazlardı. SAHRANIN ERKEK KARDEŞİ, TAMARAYI SEVİYOR MU? Tuzaklar kurulmuştu. Tamara'nın, saraydan diş — avluya çıkması bekleniyordu. (Çünkü bu adam, aslanlarla bile dövüş- imesini ve karnını deşmesini bilen bir canavardır. Hamo çok heybetli bir sAP Y zünün rengi gece karanlılından daha korkunçtu. Hamo sindiği köşeden yavaşça ba- şını kaldırdı.. Merakından çıldıracak- tı. Yahüdiler saraya niçin ve nasıl gir- mişlerdi? Ve burada pusuya yatmış gibi kimi bekliyordu? İşte bir gölge... Havuz başında Yahudilerin sindiği köşeye doğru giden bir kadın hayali. Hamo , önünden geçen hayaleti ta- nidi, Tarı elinde bir demet yeşil yal rakla, çok sevdiği papağanlarını do - yurmağa gidiyordu. Hamo birdenbire: — Tamara!. Di- ye seslenmek istedi. Fakat Yahudiler kendisini görünce ürküp kaçaesklerdı. Hamo-ağzını açmadı.. Ünçe sarâay- da ve karanlıkların koynunda neler olacağını düşündü.. Sustu. Tamara Yahudilerin sindiği köşeye yaklaşınca, birdenbire: — Ah... Diye Yükselen bir ince ses işitildi. İşte o kadar.. Tamaranın üzerine bir örtü atarak derhal ortadan kaldırmışlardı Dev cüsseli Hamo sindiği köşeder sıçradı.. Bir takım hayaletlerin bir - birin! takip ederek koşuştukları ta- rafa koştu. Hamao burada bir tek gölge ile kar- gılaşmıştı.. Büyük —meşalenin altına İdoğru amuz omuza yürüdüler, Hamo boğuk bir sesle bağırdı: — Efrayim.. Sen misin? &— Benim, Hamo! Niçin üzerime atılıyorsun? — Tamarayı kaçıran siz değil mi- siniz? — Bayır.. Tamarayı muhafızlardan kişi kucek'ayıp götürdüler. —Ya siz? Demindenberi © karşık? köşeye neden sinmiştiniz? — Biz iki arkadaş Sahraya- geçen gün istediği altın bilezikleri getirmiş. tik.. Bu adamların kenarda pusu kür-) muş gibi yere sindiğini görünce iler- t Peygamber Süleymanın Sarayında KUDÜS KIZLARI 4> B Yunı. İıkender FahrettınSertellı lemeğe cesaret edemedik. Arkadaşım dönüp gitti. Ben bekledim.: Sahraya haber göndermek için fırsat kolluyor- düm. Hamo saf bir bedevi genci idi. Bu müthiş yahudi zekâsı karşısında der- hal yumuşamış ve Efrayimin omuzunu okşıyarak: — Demek Tamarayı iki saray mu- hafızı alıp götürdü.. Öyle mi? — Evet, ben gözümle gördüm. Ve senin onları görmediğine şaşıyorum ! — Ortalık loştu.. Birkaç hayalet gördüm amma.. Kim olduklarını seçe- medim., O halde Tumara muhafızlar dairesine gitmiş olmalıdır. Süleyman duyarsa bu adamları koyun gibi bo- kazlatır. Efraim Hamonun kulağına eğil-. di: — Bana kalırsa, bu hâdiseyi bu ge- ce Süleymana aksettirmemeli. — Niçin?.. Burada olup bitenleri hükümdara haber vermek benim va - zifemdir. — Doğru söylüyorsun, Hamo! Fa kat, Tamara bir Yahudi kızıdır. Hü- kümdar onun muhafızlarla seviştiği- ne hükmederek belki de kendisine çok ağır bir ceza verebilir. Efrayim, Hamonun Tamarayı ne kadar çok sevdiğini biliyordu. Hamo, Tamaranın hükümdar tarafından bir seza görmesine tahammül edemezdi.. Efrayimin sözlerini dikkatle dinleri: — Hakkın var, Efrayim! Doğru söylüyorsun! Süleyman hiddetle belki Tamarayı aslanların ağzına bile attı- rır. O halde bu gece sabaha kadar gu- saceğim, Efrayim bu suretle Hamonun elin- lan kurtularak saraydan ayrıldı. Bu müddet zarfında Yahudiler Te- marayı Harrüme mahzenlerinden bi rine kaçırmağa muvaffak olmuşlardı. SÜLEYMAN, ERTESİ SABAH UYKUDAN UYANIRKEN .. Ertesi sabah Tamarayı aradılar..... - Bulamadı Eüleyman uykudan uyamırken, her sabah karşısında Tamarayı görmek is- terdi. Süleymenin oda hizmetine bakan zariyelerin hepsi zenci idi. Bunla birisi Tamaranın odesıma koştu.. Kapı yi açtı. Tamaranın yatağı bozulma- muştı. Belli ki Tamara o gece yatas 5 fanda yatmamıştı. Zenci ecariye bir- lenbire gözlerini açarak mırıldandı: — Tamara bu geceyi nerede geçir- di acaba?! Ve telâşla dönerek, hükümdara Tu- maranın odasında olmadığını — söyle. di. Süleyman hiddetini gizliyemedi : — No diyorsunuz.. Tamara nereye videbilir? Diye bağırdı. Bu sırade Sahra erkek kürdeşile ko- nüşüyordu. — Dün gece Efrayim sana yeni bir mücevher getirmişti. Fakat seni göre-, medi. Tamara muhafızlardan birinin sdasna gidiyordu. Efrayim, ısmarla- diğın mücevheri neden gündüzden ge- tirmemiş? Sahra birdenbire şaşaladı: — Arkası var — Çelik c'ğer nasıl keşfedilmişti Gerip bir tesadüf eseri olarak, o günlerde Tamara ile Sahranın arası iyileşmişti. Bunun sebebi şu idi: Sa- rayın hayvyanat bahçesindeki aslanlar- dan biri nasıİsa demir sskaraları kı- mıştı. Tamara bah. ide oturuyordu.. Bu sırada bıbçed dolaşmakta — olari Sahranın erkek leşi, Tamaranın üzerine saldıran aslanı gördü.. Cem- biyesini çekerek uslanın Üzerine atğ-, dı. Bir vuruşta karnını ve boğazıni de-| Amerikanın, İngilterenin ve Alman-;burgda kullanılmıştır. anın büyük şehirlerinde mevcüt oldu. ik ciğeri, ai p yere devirdi. İşte Tamarayı o gün|Y*n Bugünün çelik ciğeri, ultmış sekiz 's:" n l öli İ iyal önce pek iptidaf olan çelik ciğere|tetkik eder. Havanın vaziyetini tetkik hnmhrdqbumnlhm.“"m"dw“ufk—i den kurtarmıştı.. olan (Çelik ciğer) , altmış sekiz Tamara o gündenberi Suhraya ilti-|önce doktor Vollez adlı bir Fransız|barile bunlardan biridir. fat ediyor, hattâ erkek kardeşini de|tarafından keşfedilmiştir. 1870 har- Sahraya bir hizmetle alıkayacağını Mıııılnııukıwuuuılıu- gittürce rağbet Yıl|benzememekle beraber gene esas iti-İte rasatın vazifesidir. Ayni zamanda Tayyare ana gemileri Filoda mü- him rol alı- yorlar Tayyare gemisi in” |. şaatı gittikçe artıyor O kadar uzağa gimeğe hacet yok, daha bundan üçbeş sene evel bir tay- iyarenin — (230) yarda uzunluğunda, (27) yarda genişliğinde mahdut bir anhadan muvaffakiyetle hayalanıp ke- şif vazifesini yaptıktan sonra ayni dar sahaya gene muvaffakiyetle konması imkânsız telâkki edilirdi. Halbuki bu- gün bu imkânsızlık imkân dairesine girmiştir. Hattâ-bu dar saha deniz ü. zerinde yüzer ve binmenaleyh muhar- rik olması şartile bile fmkân dalresi- ne girmiştir. Dalgaların keyif ve hevesine : tâbi olarak yalpa eden, baş kıç vuran bir geminin güvertesinden — havalanarak ki üç saat süren bir keşif uçuşu yap- tıktan sonra geriye dönüp gene o ge- minin güvertesine konan bu keşif uçu- şu artık umuru adiye sirasına geçmiş- tir. İşte bütün dünyanıtı her donanma- sında meycut (tayyare yapan tayya- releri taşıyıp uçurmak ve sonra da onları gene bağrına almak maksadile vücuda getirilmiş vahiy harplerdir. Yalnız birbirine karıştırılmaması tüzimgelen bir nokta varsa o da (tay. yare ana gemisi) nin vazifesi ile tayya re taşıyan diğer vahidi harplerinin vazifelerinin ayrı ayrı olduğudur. Ev- velâ şunu haber verelim ki zamanımız. dda büyükçe her gemi yani, saffıharp zırhlisi, müharebe kruvazörü, büyük kruvazörler de bir veya iki tayyare taşırlar; Bu veaziyet karşısında insa - nın aklına ilk gelecek sual şu olür: — Mademki zırhlılar, kruvazörler de tayyare taşıyorlar ve bunlardan ke. şi£ uçuşları için istifade ediyorlar, ay- rica dohanmada (tayyare ana gemisi) kullanmıya ne lüzüm var?.. Halbuki işin iç yüzü hiç te böyle de- gildr. Zira zamanın büyük gırhlı ve kruvazörlerinin taşıdıkları tayyareler deniz tayyareleridir. Bunları — uçur - ma için mıncınıkla yemiden kuvvetle dışarıya fırlatmak lâzıtndır. Tayyare gemiden Kızla dışarıya — fırladıktan sonra havalanır. Lâkin işini — bitirip gemiye avdet etmesi icabedince evve. lâ geminin yakininde denize konar, sonra vinçlerle gemiye alınır. Binaen- aleyh harpte bir zırhli veya kruvazö- rün durup yanında denize konmuş ©- lan bir tayyareyi bin müşkülütla bor-| dasına hiç te ameli olmıyan bir iştir. Sonra da bir zirhli veya kruvazör ne kadar büyük olursa olsun taşıyacağı bir , nihayet İki deniz tayyaresidir. Çünkü bu sınıf gemilerin güvertele - daha birçok münialar daha fazla tay- yâre alınmasına müsaade — etmezler. Halbuki (tayyare ana gemisi) (kara tayyaresi) taşır. Bu tayyareler tıpki Varada bir sahadan havalanıyorlar - mış gibi (tayyare ana gemisi) nin dümdüz ve manlasız güvertesinden ha- valanır ve işlerini bitirdikten, keşif| vazifelerini gördükten sonra gene o düz satha konarlar. Diğer taraftan bu sınıf gemilerdeki mütekâmil asan-| sör tertibatı sayesinde güverteye gelip| İkonan tayyareler geminin alt kısmın- (daki bangaralara iner. Bundan başka ne kadar büyük ©- Tursa olsun bir tırhlı veya kruvazö - rün birkaç deniz tayyaresi nakledebil. mesine mukabil (Tayyare ana gemisi) |haj idüzinelerle kara tayyaresi taşırlar. Mesell İngilizlerin (Hermes) tayyare, âna gemisi (20), (Frious) (36), Gla-; riona (62), Fransızların (Bearn) ı| (40) , japonların (Kaga) tayyare ana gemisi (80) , (Akagi ) 60 (Rayuy) 40, Birleşik Amerikanın (Ranga) tay- y&re ana gemisi 79, (Varataga) ta - mam (185) kara tayyaresi taşır, (Tay- di yâre ana gemisi) nden havalanan tay- İsarede üç kişi bulunur: Pilot, rasat ve telsiz telgrafçı, rasat tarsasut edecaği düşman filosunun veya harp gemisi - nin vaziyeti ne rotasını ve süratini (güvertesinden uçtuğu ana gemisini de — Devamı 10 uncu sayfada — rindeki taretler, direkler, bacalar velı 17 Birincikânun 938 Cumattesi General Şan-Kay-Şek'in sevgilisi - 11 - Ve, elektriğin düğmesine dokundu.| bi; sokak öyledikleri; Lümbalar yanınca Pari ayağa kalk. & Kiznın B DT Üİ gelin de işitin.. Ben onun için ne iyi Yeyil gözlü kadının gözlerinde, ga-|"* bayırlı şeyler düşünürken.. rip, hayvant bir parıltı — yamıyordu.| — Pari, çiviye asılı matosunu kaptı: Pariye yaklaştı. — Hayırlı şeyler - dedi ve başını Genç kız, bir adım. geri çekildi: İ salladı- bir genç kızı, pis sokak ho- — Pariciğim, sana birşey söylesem | yardalarına satmak... Öyleya, sizin TÜz gibi asil insanlardan, sizin gibi fazi- letkâr kadınlardan daha başka ne beklenebilir? Bunu söyler söylemez, karşıkı o- daya daldı ve masa üstündeki çanta- seni aldı. Herşeyi, bütün serveti bunun i- çindeydi.. Sert adımlarla kapıya doğru yürürken, üst kattaki merdi- venlerden — sür'atle inen kimyager kalfasının sözlerini duydu: — Canım, ne anlıveriyorsunuz.. Eşyamızı çaldı, diye bağırın. . Pari: — Rezil -diye haykırdı- sokağa çık ta söyle, ben de anlatayım.. Ve kapıdan fırladı. Yan kamşular her halde birşeyler duymuş olmalı- lar ki, o sokağa fırlayınca, pencere- lerini açtılar: — Pari yavrum! Bu ses, ihtiyar bir komşusunun sesi idi.. —Cevap vermiyorsun? — Dinliyorum... — Sen, burasını — terketmelisin.. Anlıyor musun, senin için hiç te iyi olmıyacak burâsı,.. Çok hoşuma gitti- in için saya bir İyilik yapmak iste- rim. Burada kaldığın takdirde felâ. kete uğrıyacaksın, Pari, şaşırır gibi oldu: Bu da ne demekti?. Kendisi de ne idi sanki!.. Ahlâksızlığı gözlerinden akan ve bir an evvel olur olmaz konuşan insan, şu karşısında duran düşkün kadın değil de kimdi sanki?. — Pakat ne için? Diye sordu. Öbürü, biraz daha yak- laştı. Ve bir kolunu hafifçe beline do- ladı. Genç kız çekilmek istedi. yer bu- lamadı, arkalarında karyola vardı. — Niçin mi?. Niçin mi? Yeşil gözlü kadının dudakları tit. riyer, bakışları, karanlık bir derinlik içinde süzülüyordu. Pari, hakikati anladı; Bu kadın, kendi cinsinin — Ne var Manula teyzel.. olanlarındandı... — Ne oluyor kızım , Pari korkuyordu; Içmaek. bir hiçkirik, gırtlağını ti Bu yeşil gözlü kadının bakışların- kar gibi oldu: da, manyatize odan bir yılan kudreti| — Ne olmn daha?.: Daha zie öle- Teti n bilir ki.. Kendimi zor — kurtardım, nır;uıuıulınkn. elinden.. S sırada kapı ıç.ıldı tü mun kocası gözüktü S — Gel yavrum, gel kızıml. Pari, karanlık sokağın ta ötelerk ne baktı. Caddede kimseler yoktu. Ne kadar büyük bir yalnızlık içine deydi. Yavaş yavaş ilerledi ve girdi: Şimdi artık göz yaşlarını tutamı- yor, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. İçini boşaltmak istiyordu. Ancak bu take dirde rahat edebilecekti. İki ihtiyar, vaziyeti anlamışlardı. Hiç ses çıkar- madan, onun hâdiseyi bizzat anlat- Jnasını beklediler.. Pari, asabını bir parça teskin et- ten sonra kısa kısa şunları söyle- — Orası bir batakhane imiş, beni erkeklere satacaklardı. Onlardan ev- vel de kadınlar üstüme atıldılar. Kendimi zor kurtardım. İhtiyar kadın başinı salladı: — O terzi haspası, bu mahalle- ye üç ay evvel geldi. Ben daha ilk hasta — Fakat ne oluyorsunuz? Dedi, Kadın onu bir hamlede yakaladı ve rakı kokan dudaklarını bir ham- lede Parinin dudaklarına yaklaştır- di ve onları, öpmeğe başladı. — Ne mi oluyorum?. Bak sana| göstereyim, ne oluyorum? Ve Paryi bir hamlede karyolanın üstüne yuvarladı. Bir taraftan da ko- nuüşüyordu — Ne Pavlo, ne de başka bir er- kek.. Benim olacaksın, benim.. An- ladın mı, sadece benim!. Pari, son bir gayretle, yeşil gözlü | kadının kollarının tazyikinden kur- tuldu. Kapıya doğru koştu. — Siz bir delisiniz! | Yeşil gözlü kadın gene yetişti.| Fakat bu defa yumuşamış, itidaline sahip olmus görünüyordu. — Bak Pari, kuzum, ben şaka yaptım, şaka.. Anlıyor musun? Bu akşam kendini sıkı tut. İcap ederse hen sana yardım ederim. Sen; öyle . - *€İgün söyledim: hir yılan yuvasına düştün ki... Bir- iyi bi vedan pelecek olan Pavloya peşkeş | canaşa » Pek iyibir nemeye ban- AA 5ö Dedim, fakat dinletemedim. Ne yap, yap, kendini kurtar. İcap| — Tatlı dille, güler yüzle herkesi ale sderse ben sana yardım ederim. Sen Allah aana acımış yavrum!.. benim yanıma gel, benimle otur..|lstersen karakola gidip haber ver!.. Anlıyor musun çocuğum; haydi ba-| * Pari ürperir gibi oldu: kayım, göreyim seni.. — Karakola mı2:: Hayıt, hayırt,. Yaşil gözlü kadın, Pariyi çıplak |Böyle birşey katiyen yapamam kollarından tutmak istedi, Pari ma- Çünkü karakola gidince, mesele ni oldu: büyüyecekti. Bir çok dedikodular — Yetişir - dedi- Hepinizin nejolacaktı. Daireden daireye, mahke- marifet olduğunu anladım. Siz bi-|meden mahkemeye koşacaktı. Hal- rer rezil, birer sefil, birer alçaksı -|buki, bugünkü bedbahtlığı, fakirliği al ve yalnızlığı içinde bunlara taham- Ve bunu söyler söylemez, sürat-| mül etmesine imkân yoktu. le karanlık köridora çıktı ve ayni hiz| — İhtiyar adam: la, alışık bulunduğu — merdivenleri| — — Haklısın yavrum -dedi- ağla- i ma, sıkılma.. İş ve yer buluncuya Terzihane sahibi onu görünce; — Ne o -dedi- yüzün rışıkl. GCaliba, yakaladı seni.. Ah o hanzır kadın ah!. Erkeklerden hoş- lanmaz da.. .—Suın:ıLıoıı-ııı sanki?.. kadar burada yat, kalk. Sana da bir lokma ekmek bulunur elbet.. Pari, kısaca, — Teşekkür ederim. Dedi ve boynunu büktü. Ne ka- talisizdi.. —Davam edecek — Mısır tahvilâtı Hepiniz de birer âdi, birer namus| Kazanan num ralar düşkünü bedbahtsınız| Bu sözleri, yanı başındaki odadan lizli ve ikramiyeli Mıstr kredi Fondiye /(duyan belediye memuru fırl — Ne oluyoruz, ne var? Kahire 16 (A.A.) — Yüzde üç fa- tahvillerinin dünkü çekilişinde 1908 senesi tahvillerinden 611,163 ve 1911 Terzihane sahibi, güya bir bay-|senesi tahvillerinden 157,809 numa- Modern çelik ciğarler, dünya içinde |gözden kaybetmemek mechuriyetinde. | çınlık. geçiriyordu: bulmaktadır. Aman gelin, aman şu nankör,|miye kazsinmı; ralı tahviller ellişer bin frank ikra- Ka a. eli d