er paşa kalmış, ne de Yeniçeri — _Jı! wr ağalarından Balyemez Osman... Burası, bir nevi ikbal ve se'âmet, fakat ayai zamanda ölüm geçidi idi. Bazaa buraya giren fahircder geydirilir. padişah:n ihsanları veriir ve meselâ, buraya, birkaç dakika evel mes- heds'iz, mevkisiz giren her hangi bir insan, biraz sonra herkesin ayağır kalkıp, elpençe divan kurup selâm verdiği bir zat olabilirdi. Fakat bazan; aksi de vardı: Buraya, devlet'ü, izzetlü, sa- adetlü olarak giren herhangi bir paşa, bir vezir, işte bu bekleme saloaunun ağır halı- larla döşenmiş, hber taralı am- ber, misk kokan saloıda otu- rurken, birdenbire, tâ köşedeki kapı açılır ve hükümdarın dilsiz cellâtları fırlayıp bir hamlede üstüne atılır, onu kemendlerle boğ*rak ebed yete yollarlardı, İskender paşa ile Balyemez Osman da, huzurdan kovularak oraya gönderildiler. İskender paşa düşünüyordu: — Acaba mevkilerinden mi uzaklaştırılmışlardı?. Hayır, bununla yakayı kur- taramazlardı. Padışah “bunları cehenneme defedin, diye bağır- mıştı. Ayakları, geri geri gid yordu. Yüzleri sapsarı olmuş, dizleri titriyor ve dudaklarından bir sayıklama halinde *“kelimei şe- hadet, dökülüyordu. Bile bile, hem de yürüye yürüye, eli kolu serbest olarak ölüme gitmek, elbette ki çok feci idi.. Bekleme dairesinin mermer metdiveninde ikisi de durdular, biribirine baktılar: Ölümün kapısında idiler. İskender paşa: — Allah halimize acısın Or mani! Diye mırıldandı. Evet, başka çare kalmamıştı. Arkasındaki bir Yeniçeri: — Paşa, yürül Dedi. Evvelâ İskender paşa, sonra da Balyemez Osman, merdivenleri çıktılar ve kapıyı açtılar. Yeniçeriler onları hafifçe itiverdiler. Zaten o kadar bitap bir halde bulunuyorlardı ki içeride kendilerini bekliyen ol- sun olmasın, her ikisi de ora- çıkta düşüp kalacaklardı. Nitekim ikisi de yuvarlanıver- diler va kapı, hızla kapandı. Bu kapının kapanışı, diğer bir kapının ©o köşedeki cellâd odası kapısının — açılışı takip etti. İs- kender paşa, kendini yerde bu- lur bulmaz, gözlerini oraya dik- miş ve tıkırtıyı duymuştu. — Allah... Allah... Lâilâhe.. ANADOLU Günlük siyasal — gazete Sabıb ve B Haydar Rüşdü ÖKTEM Ümumi neşriyat ve yazı işleri müdik 3W Hamdi Nüzbet ÇANÇAK irma İDAREHANESİ İsmiz İkinci Beyler sokağı C.Balk Fartisi binası içinde Telçrafi İzmir — ANADOLU Telefom 2776 « Posta kutusu: 405 Abone şeraiti Yallığı DMKC0, elt aylığı 800 kuruştur. Yabanan — memleketler için — senelik Gereti 27 Hiradır ere hil'ati evet, bunun m—er e Yazan M. Ayhan —12) — Diye inledi. Balyemez Osman ko.kudan yarı bayılmış vaz.yette idi.. Cellâdlardan ikisi paşayı, ikisi de diğerini yak lamışlardı. — Haydi.. Kelimei şehadet getirin, hayd.!. Balyemez Osman, bunu duy- mamıştı. bile.. İskender paşa, ancak bir defa buau yapabildi ve boğazına geçen ilmiğin âni şekilde sıkılıvermesi ile bir takla atmak ister g.bi yaptı ve soara morardı, tep.ndi, halıların üz- tüne serild. Balyemez Osmar da onun yanıbaşına — düştü. Cellâdlar, her iki cesedi odala- rına doğru çekip götürdüler ve ü ine kalın, beyaz birer bez örttüler. Artık ne İskender paşa kal- mıştı, ne de Yen.çeri ağaların- dan Balyemez Osma! Cellâdlardan biri, yavaşça, diğer bir kapıdan iç bahçeye girdi ve merdivenlerdea sür'atle yukarıya selâmlığa çıktı. Padi- şah, pencerenin dibinde osuru- yordu. Tâ karşıdan ona bir kere gözüktü. Bu, “herşey bitmiştir, fermanınız yerine gelmiştir, de- mekti, Yavuz, cellâda baktı ve ba- şını çevirirken — bir işaret daha yaptı.. Aradan kısa bir zaman geç- mişti, Yavuzun fermanı üzerine, kadıasker Cafer Çelebi, huzura gelmişti.. Yavuz, hiçbir renk vermiyor- du. Kafasının içinde dolaşan maksadı, birdenbire ortaya ata- mazdı. Çünkü n.hayet karşısın- da, bir kadıasker vardı. Kadi- asker, fetvaları hükümdarlarca bir kanua halinde sayılan müf- tülerden daha yüksek payede idi ve ordu namına hüküm icra ediyordu. Binaenaleyh; onun hakkında verebileceği herhangi bir cezanın, mutlaka bir mera- simi, kanuni bir — müyyidesi olması lâzımdı. — Yavuz, bir vezir için böyle bir zaruret his- setmiyebilirdi. Fakat bir kad- asker, —onu düşündürebilirdi. Bilhassa, Cıfer Çelebi gibi gü- zide bir devlet adamı, bir mü Dü KALRZ ÇİMDİK nihayet bütün hâdiselerden mağ ü> toprağı, mill Tacı gitti, tahtı gtti, LER ellii, bir edip, bir şair o'ursa.. Daha düne kadar Yavuza en parlak kasideleri yazan o idi. Daha düne kadar Yavuz, en kıymetli zafernameler.ni sadece onun kaleminden bekliyordu. Orduda, memlekette, alimler arasında, — edipler ve şairler mahfellerinde bu kadar yer tut- muş bir adamı, diğerleri gibi, karakuşi bir hükümle idam edivermek, muhakkak ki fena bir tesir yapacaktı. Bu sebeple Cafer Çelebiye mükemmel bir oyun bazırla: mıştı. Oau kendi ipi ile, kendi rey ve muvafakatile boğduracaktı. Huzurda daha beş on kişi bulunuyordu. Yavuz, her za- manki gibi, memleket, horp, bilhassa son Ayrupa harekâtı üzerinde bir müddet konuş'tuk- tan sonra, birdenbire Cafer Çe- lebiye döndü: — Anlat bakalım çelebi, ne var, ne yok? Zavallı şair, herşeyden biha- ber: — Sağlığınız padişahım -de- di- ömrü âfiyetilşahanenize dua ed'yoruz. Yavuz, başını hafifçe çevirdi, yarı kısık bir sasle: — Bilirim - diye cevap verdi - sadakatiniz. tezdimde —mücer- reptir. Bu sözden, mecliste birkaç kişi şüphelenir gibi oldu. Pa: dişahın sesinde istihza ile ka- rışık bir titreme vardi. Padişah bir müddet başkası ile konuştuktan sonra tekrar Çelebiye döndü: — Çelebi, kullarımdan her- hangi biri, elradı isyana, nızam ve intizamı memleketi ihlâle ve başkasının emvalini yağmaya teşvik ederse ne lözungelir?.. İşte mültü elendi de buradal. Fakat ben bunu, senin ağzın- dan duymak istiyorum. Çünkü sen, Kadıaskersin.. — Devam edecek — Esrar Keçecilerde — Üsküplü Aril oğlu Muhtarın elinde beş gram esrar bulunduğu gö ülmüş, ken- tutulmuşlur. Zavallı Negüse ferağat hakkı Negüs, şu eski hükümdarlar hükümdarı, şu meşhur Necaşi, münhezim olarak çıktı. gitti. Ve Habeşistandan pıliyi pirtiyi toplayıp kaçlığı gün, onun — müthiş ve akla s ğmaz hazinelerini de beraberinde götürdüğü söylendi. Onun servetinin aşağı yukarı meşhur mibracelerin servetleri ne dönmüş bir takım masalları da vardı. efsanel i gbi, binbir. gece F iraz soara anlaşıldı ki, Negüs, beraberinde götürebil- diği serveti harcamış, tüketmiştir. Zavallı eski hükümdar, hiç şüphesiz, Nis kumarhanelerinde, barlarda, zevk ve eğlence yer- lerinde para yemiş değildir, nesi sırada iki haber çıkıyor: vârsa, onu harcamıştır. Tam bu 1 — Habeş hükümdarı, Milletler cemiyeti konseyinin yakın- da Habeşistanın ilhakını tanımak için yapacağı içtimaa bir mi- messil gönderecek ve böyle bir hareketin, Cemiyet nizamname- sine ve cemiyete dahil bütün devletlerin taahhütlerine muhalif olduğunu müdalfaa edecek. 2 — Negüs, yavaş yavaş mahrumiyet ve sefalete düşmekte- dir. Binaenaleyh, İngiltere, Milletler cemiyı me bâş vurarak, Ne- güse yardım edilmesini, para verilmesini teklif edecektir. Bu bir nevi sadaka, bana, bazan emval ve emlâk mü: sindeki oyunları hatırlattı. Herhangi bir mala üç dört talip çıkı- yor ve fiat yükselmeğe başlayınca, asıl taliplerden biri, diğerle- rinin avuçlarına gizlice fera; — Alın şuau da, çekilin.. hakkı sikiştiriyor: Acıba, Habeş kralının vııitıi şimdi buna benzemiyor mu? Negüs, hak istemeğe giderken den bahsediyor. Çünkü İngiltere, giltere de, onâ para verilmesin- ilhakı tanımıştır. Halbuki, or- tada bir de Milletler cemiyeti nizamnamesi vardır. Vaziyeti kur- tarmak için yapılacak yegâne şey ise şudur: — Çok çene elme, a! şu parayı çekill Çimdik | olanların | kafile saat Fransız-İspanyol sınırında acıklı sahneler. Fransaya iltica eden İspanyollar tek- rar nasıl yurdlarına gönderiliyor? — ea ea —— — Pari-Suarın hudud muhabiri yazıyor: Esir düşmekten kurtulmak için Fransa hududunu geçmiş olan hükümetçilere aid fırka ortaya garip bir enternasyonal meselesi iade etmesi bitaraflık rine uyar mıydı? Yoksa 4 1 alındıktan sonra da o'sa, bunların, tekrar harp ede- bilecekleri bir cepheye gönde- tlmeleri enternasyonal anlaş- malara muhalif bir hareket mi olacaktı? Hukuk mü'ehassısları bu hususta şu kanaate varmış- lardır: *Mademki, Fransa, iki tarafı Muharip — sıfatile tanımamıştır ve madem ki bütün İspanyok leketine ka | ları tefrik etmeden ayni gözle görmektedir, şu halde bunları geri göndermek hakkı nı haizdir. Fakat bazıları da harp halin- deki bir mem!leketten kaçmış sulh — muahedesinin imzasından evel iade edilme- mesi enternasyonal anlaşmalar iktizasından olduğunu ileri sür- müşlerdir. Fransız hükümeti nihayet bu adamları İspanyaya göndermeğe karar vermiştir. Fakat bitaraf kalmak için, Franko tarafına veya Cumhuriyetçler t na gitmeği intihabda hepsini ser- best bırakmıştır. 4170 asker- den, 190 , nasyonalistler tara- fna iltihak reyinde bulunmuş- lardır. Ötekiler, Fransız asker- lerinin — muhafszası — altında, trenlerle Barselona gönderilmek üzere yola çıkarılmışlardır. Bu 20,15 de Serbere geçecekti. Fakat Por-Bu üze- rinde yapılan müthiş bir nas- yonalist hava hücumu dolay- sile, program değiştirilmiştir. Gece vakti kalileler üzerine bombalar — düştüğü — takdirde büyük karışıklıklar çıkması ih- timali vardı. Bunun için İspan- yol askerleriyle dolu trenler geciktirilmiş ve o havalide pek çok olan nasyonalist casusları yanıltmak için hareket saati değiştirilmiştir. rberde, Şarki Pirene vali- siyle birlikte yabancı bir ordu- ya mensup bu askerlerin hudud- dan sevki esnasında hazır bu- laadum. Bu son derece güç bir ameliye idi. Firarlarına ve hariçle temaslarına mani olmak lâzım- gelen dört bin askerle uğraş- mak, marşandiz trenlerini sevke benzemez. Hududda, hava bom bardımaniyle delik doşik olmuş yüzden fazla İspanyol vagonu gelmişti, Bu vagonlar, eski tar butları andırarak, ağır ağır Fransız toprağına giriyorlardı. Son tayyare hücumunda Fran- sız topraklarının çok yakınlarına mayi hava ile dolu bombalar düştüğüne şahid olanlar anlatı- yorlardı. İstasyona sığınan in- sanplardan birçokları bu bom: baların havada vücude getir- diği tazyik yüzünden üstleri başları parçalanmıştı. Polis hâlâ civarda kayaların arkasında gizlenmiş, dehşete uğramış insanlar bulup getiri- yordu. Fransız topları, tayyare- leri uzaklaştırmak için ihtar ateşi açmağa mecbur olmuştur. Komşularımızdaki havaya karş. müdalaa topları 20 milmnetrelik | alâmeti görülmüyordu. İsviçre toplarile elektrik batar- yaları denilen ve görülmem'ş bir süratle 105 lik obüsler atan toplardır. İspanyol topçularının bana - söylediklerine göre bu harikulâde topların 8000 metre yüksekliğe kadar tesiri varmış. İlk tren istasyona geldiği zaman gece karanlıktı. Vagon- larda bir ölüm şükütu hüküm sürüyordu. —İlk bakışta bu ka- ranlık vagonlar bir süsü yeşi- Kmtrak elbiselerle dolu zanne- dilrdi. Uzun bir yürüyüşün verdiği — yorgunlukla askerler uyuyorlardı. Hiç bu kadar ha- zin bir harp manzarası görme- miştim, Eski tekerlekleri üstün- de sürüklenen bu vagonlar sanki insan sefaletinin sembo- lik bir hayaleti gibiydi. kasket taşıyan — şaşkın bakışlı bir baş, güçlükle gözlerini açtı ve sordu; — Neredeyiz? — Fransız hududunda. Öteki “Yal, dedi ve hemen başını koyarak gene — uyudu. Fransız seyyar mubafızları is- tasyon boyunca bir kordon vücüde getirmişlerdi. Nihayet vagonlar canlandı. Son derece- de fakir, yorgunluktan - bitkin bir hale gelmiş bir orduyla karşılaştık. — Bununla beraber itiraf edelim ki bu askerlerde içbir. udsuzluk ve kabalık Bu sefalet manzarası içinde Fransız zabitlerinin üniformaları piril piril yanıyordu. — Askerler iniyor, eski püskü — eşyalarını arkalarında sürükliyerek istas- yon kenarına sıralanıyorlardı. Silâhsiz bir ordu kadar hazin birşey yokmuş. Konuşmadan-ontarı seyredi- yorduk. Yün, ter ve deri koku- İarından mürekkep bir taaffün burunlarımıza çarpıyordu. Cum- hu iyetçi İspanyanın esasan çok mütevazı olan asker elbiseleri, yamalar altında tanılmıyacak bir ha'e gelmişti. İçlerinde ib> tiyarlara rastlamadım, fakat bir- çok delikanlılar, batta çocuk Vagonların önünde ekmekle dolu arabalar geçirildi. Asker- lere sardalye, soğuk ömlet, bi- raz şarap dâğıtılıyordu. Biz Fransızlar gibi açık gözlü o duklarını, yiyecekleri tik- larını ııııcyııı niz. Bliıl;ııiıp,uııı- ba kendi hizalarına gelince va- göonlardan bir el uzanıyor, biz onbeş kişiyiz, diyordu. Onbeş parça ekmek uzatılıyor, herbiri, s08 çıkarmadan kendi hissesini alıyordu. Bir müfettiş bana bir zabit gösterdi: — Polisi göreceğim, diyordu. — Niçin? — Franko tarafına - gidece- ğgim, Yüzbaşı mıydı? Mülâzim miy- di? Bilmiyorum. Saçları ağar- mıştı. Rengi sox derece soluk- tu. Ayakkabılarını elinde tutu- yordu. Kasketi yoktu. Bu adam ayakta duramıyacak kadar has- ta görünüyordu. Sırtı kanbur: Taşmış olarak, sendeleye sende- leye yürüyordu. Böylece dört tren İspanyaya Sağlık bahisleri Dabili hastalıklar radtekarım e Dr. M Şevki Uğaz diyoe cü Şişmanlık b Ülzrü Anormal şişmanlığın — esaslı sebebi vücut makinesinde hu- sule gelen iğtidai mübadelenin bozulmasından ileri gelmekte- dir. Bunun da iki sebebi var- dır. Şişmanlık ya hariçten alı- nat fezla gıdalar dolayısile hu- sule gelir veyahut dahili bozuk- luk'ar sebebile yağların vücutte  d Bu iki dolayısile — vücut makinesi tabiatile yağlanır ve beden şeklini değiştirir. Bir taraftan vücudün yükü çoğal- dığı gibi, yağların terakümü sebebile vücutte fazla bir yer tattuğu için vücudün mesafe- sini daraltmış olur. Vücut makinesi tabi? ahvalde cild vasıtasile hikem? hararet keyfiyetini normal bir şekilde if ler. Lâkin yağların vücutte yığılması neticesi bu normal hal bozulmuş olur. Bu yükü taşıyan beden adale işini arttır- miş bulunur. Buna karşı yağ- lanmış insan tenbelliğe girer ve bu suretle yağlanma keyfi- yeti daha fazlalaşmış olur. Gö- ğüs üzerine de fazla bir yük yüklendiği için kalp fazla çalış- mağa başlar. Ve bunun üzerine bir mefes darlığı zuhur — eder. Bundan başka fazla yük neti- cesi vücatte bilhassa ayaklarda düztabanlık ta husule gelmiş bülunur. »Arkası var- Nöbetçi eczaneler Eczanelerin bir haftalık möbet günlerini gösterir cetvek Pazartesi: Kemeraltında Şila; Gözelyalıda Gözelyalı; Tililkikte B. Faik, — İki çeşmelikte İkiçeşmelik; Alsancakta B. Fuad, Ayvuklada”Ealk. Salı: Kemoraltınde Şila; Karaatinadı D Berer, Kemörde — Kazer; Alıaa- cakta B. Ahmed Lütfi, Eşrefpaşada Eşreipaşa. Çarşamba: Başdurakta — Sıhhat, — Karataşta B. Habif, Tilküikte Yesi İsmiz; İrgatpazarında — Berk — Güzelyalıda Afiyet. Perşembe: Kemezaltında Hilâl, Güsoyyalır da Güzelyalı, Tilkilikte B, Waik; Eşrefpaçada Eşrafpaşa, Cuma: Kemoraltında — İttihat, Güzelye hıda Güzelyalı, İrgatpazarında Asri; İkiçeşmelikte — İkiçoşmelik — Alaa> cakta B. Puad. Cumartesi Başdurakta — Sılhat; Kurantina da B. Pazarı Kemerallında — Milâl, Karataşta B. Habif, Keçecilerde Yeni İlamis; İrgatpasacında Asri. Dr. Çocuk hastalıkları mütehassısı — | Hastalarını 11,30 dan bire ka- | dar Beyler sokağında Ahenk | matbaası yanında kabul eder. 1 Muayenehane telefonu 3990 | Ev telefonu 2261 | doğru hareket etti. Kurmay he- yeti kend lerine ayrılan hususi bir vagonda yer almıştı. Kısa bir seyahatten sonra Geronda ineceklerdi.