K Yaânz, Rumeliden başlıyan ve bir ucu Basrada AN (D(N &! diğer ucu Afrikada olan bir devlet kurmuştu Yavuz: — Omaz hocam -dedi- ol mazl. 'Böyle 'bir hayır'a işin'son- raya birasılması doğrüu de- ği dir. C 'fet çelebi, geniş' Ve ahat bir nefes . Fıkat ayni za- manda, ters ters, Pri paşa ile Hoca Halimiye baktı. Bu bâ- kşta bir nevi meydanm öküyüş ve zafer gurürü vardı.. Yavuz, ayak üstünde iki bü- yük gaf işlemişti. Öyle gaf'ar ki, balçıkla sıvansalar, gene altında sırıt-caklardı. Tarihteki nam ve mevkiini asırlarca hır- palıyacak olan bu-siki hatanin önüne, kılıç korkusile, kimse çıkamamıştı. Yavuz, bir aralik Caler çe- lebiye döndü: — Arzuyu şahanemi, Taçlı Atuna, tebliğ etsinler. Var, sen İe wiküh bazırliğem yapı. Filhakika, o gün ikindi vakti, büyük bir kalabalik, nişancının nikâh merasimini kutluluyordu. Hâdise, hüdiseydi, emrivaki ka- Piyi çalmış, geçmişti.. Yavuz, © gece, üçüncü hata- sımı da işlemekten kendini ala- madı. İstanbula, gizli bir emir gönderdik Hapse tıkilacak olan dört elçinin boğdurulması içinl... Kış yavaş yavaş şiddetini Kkaybediyor ve taşta, bâvada, Ldı. toprakta babarın gelişi mdisini hissettiriyordu. Yavuz, Kemâh üzerine hare- kele,geçmişti.. Kemah, bir kar” tal yuvası gibi, korkunç, sarp kayalar arasında kurulmuş — ta- rihi bir kale idi. Burada bazı sergerdeler barınıyorlardı. Ve bu hal, zaman zaman, o hava- lide Osmanlı devletinin rahat ve huzurunu bozuyordu. Burası, Yıldırım Beyazıdla Timurlengin muharebesinden son- ra, Osmanlıların olinden çık- Mıştı. Yavuz, şark bavalisini tami- men istediği şekle soktuktan sonra, plânın asml ve büyük kısatıaı da tatbiko kalkacaktı. Yavuz düşünüyordu: Şah İsmaili tepelemişti. Hu dudunu genişletmişti. Dünyanın en büyük hükümdarı — olmuştu. Fakat © bunu az görüyordu: Bütun islâm âlemini eline almak, kendi bayrağı, kendi iradesi altında bulundurmak is- ti$ordu. Halbuki, cenupta bir rakibi daba vardı: Mısiz. sultanı.. «Bu sultan, hi- lületi de kendi elinde bulun- durduğu için İslâm âlemi, ister istemez, —ona hürmet gösteri- yordu.. Binaenaley, yapılacak şoy, o sultanı da vurmak, onu da ortadan kaldırıp hilâfeti ele ANADOLU Günlük ııyıııl gazete uharriri Haydar Ra;dı ÖKTEM Kmumi meçriyat ve yazı işleri.müdi H Bamdi Nözhet ÇANÇAK — İDAREHANESİ Trtir İkinci Beyler sokalı CBelk Hertisi binası içinde Telgrat: İsmir — ANADOLU Telelon: 2776 — Fosta kutusu: 405 Abone şçeraiti Yallığa 2400 alt aylağı 800 kuruştar Yalecer aremleketler için — vevelik ebene üereti 27 Diradır DALOLL BASIL ..- Yazan M. Ayhan —1 - geçirmek ve devletin hududu- nu Afrika orlalarına kadar aç maktı.. Yavuz, ve bir ucu Basraya, Alrika ortalarına devlet” kurdüktan — sonmadır ki, rahat edebilecekti. Hiatta o, Hindistemı bile düşünüyordu. Orada da yığınlarla Müslüman vardı. Binaenalsyh, Hindistanı da bhessba katıyordu. Fakat en sonrayal.. Yavuz, 'bu tasıvvu-larını kim- seye açımyordu. Ordu içinde bunun yayıl şimdilik doğ- ru değildi. Yavuz #anlamıştı ki, yeni harekâta girişmeden evel, ordunun esaslı sürette islahi, efradın gözünün yıldırılması ve bazı temizlikler yapılması lâ- sımdır. Aksi takdirde, ikide bir homurdanan, isyan çıkaran bir kuvvetle Mısır seferine kab kışmak hatalı olurdu. Misır, İstanbula çok uzaktı. - Oraya, uzun çöllerden geçerek varmak lâzımdı. Kemah üzerine tareketinden biraz evel, Erzincan valisi Bı- yıklı Mehmed paşaya da Ke- mah üzerine yürümesini bildir- mişti. Sıvas ve Merzifon geride kalını! Artık Karacaçayıra gelmişlerdi. Karlar sökülmüş, şurada burada çimenler topra- gın kabuğunu yırtmış, ağaçlarda çiçekler açmıştı. Efradın neşe- si de yavaş yavaş yerine gel meğe başlamıştı. Burada, Mısırdan bir elçi he- | yetinin geldiği haberi verildi. Yavuz, düşündü: Acaba muzafferiyetlerini mi tebrike geliyorlardı, yoksa'ken- dince esasen malüm olan 'bazı meseleleri mi kurcalâmağal.. Yavuz, Kayrseriyi we Bozok sancağını, Zülkadir. oğullarının ellerinden alarak, Şehsuvar oğlu Ali beye vermişti. Halbuki, ee kiden Zülkadir oğulları, aşağı yakarı Mısıra tabi birer beylik gibi idiler.. Buralarda, Mısır sultanı namına hütbe okunur ordu.. Yavuzun, buralara Ali eyi tayin etmesi ile artık orar ları da Mısın elinden alınmış oluyordu. Muhakkak ki, Misir sultanı, buna iyice kızmıştı.. Yavuz, Mısır elçilerini, kendi ihtişamım *tebarüz ettiren büyük mereasimle kabul etti. Ve Misır sulitanı hakkında “konuşurken, ona âdeta hiç ehemmiyet wer- mediğini ihsas etmek is'iyordu. Elçilerden birine şöyle sordu: — Sultanınız ne âlemdedir?. Fütuhatımı nasıl buluyar?. Ve bu suale cevap bile bek- lemeden ilâve etti: — İyi kiliç kullanabilir. mi Sultanınız? Yoksa saray köşe- Rumeliden taşlıyan diğer ucu uzanan bir | lerinde mi oturur? Yavuz alay ediyordu. Bir ara- hk, sözü elçilere bıraktı: — Söyleyin bakalım. “Sulta- tirham ediyor? Elçilerin cevtbı, tam kendi düşündüğü gibi olmuştu: Mısir. Saltanı, *bu siki sancağın Şebsuvaroğluna — verilmesinden kızmıştı. Ali beyin, bunu Padi- şathen “malümeti “ve sarzusu *hilâ- fma yaptığına kail olduğunu bildiriyordu. Elçi, sözüne şöyle devam etti: — Sultanımız, Ali beyin ba- basını yakalattı ve Kahire ka- pılarında kendisini astırdı. Zatı şahanenizden -de Ali'beyin tec- Tiyesini ve buralarda gene Sül- tanımız nımına huütbe ökutul- masmı rica ediyorlar. Yavuz, kıpkırmızı oldu ve eli gayriihtiyari kılıçının kabzesine gitti: — Ne dediniz? —Şehsuvar beyi astınız öyle mi? — Evet efendimiz? — Ve Kayseride, sultanınız namına hutbe yorsunuz öyle mi? — Evet devletlâmuz.. Ayni zamanda buralardaki paralarda kendi (simlerinin bulunmasını istiyorlar.. Fakat elçiler bu cevabı ve- rirken tirtir titriyorlardı. Çönkü Yavuzun ne şiddetli - olduğunu anlar da işitmişlerdi. Yavuz, İsan elçilerine yaptığını hatır- lamamış olsaydı, belki şu —da- kikada, kendi — kilıcı ile onla- rın da kafalarım koparacaktı. Kendisini zor tuttu ve eyağa kalkarak bağırdı: — Gidin, © sulhtanınız öle: cak 'herife söyleyin ki, 'Kayseri ve Bozokta değil, bütün bun- ları Mısır için de muhafaza ve müdalaaya hazırlansın!.. Mesele tamaındı: Mısına meydan okunuluyordu ve Yavuz, muhakkak, Mıstıra da saldıracaktı. — Devam edecek — Bozokta isti- Bir Prensin karısı Pariste Ffilim çeviriyor p » Prenses Starhenberg Prens Starheribergin karısı Nora Gregor Pariste bir filim çevirecektir. Pariste — çevrilecek — filimin mevzuu, harpten evel Viyanada geçen bir unmaceradan alınmış- tar. Filimde esaslı bir rol ala- cak olan Nora Gregor, Viya- manın en büyük tiyatrosunda Mrtistti. Bundan Üüç sene evel Prens Starhenbergle evlenerek ondan bir çocuğu olmuştur. Norca Gregor, Fariste çevire- coği filimden sanra, tamamen sinema hayatına atılmış ola- gaktır. Dr. Behçet Uz Çocuk hastalıkları mütehassısı Hastalarını 11,30 dan birekar dar Beyler sokağında Ahenk matbaası yanında kabul eder. İmuayenehanedelefonu 3990 Ev ielefonu 2261 kızı arti — Pol Bonkurun artist kızı Eski İngiliz Başvekili Çörçi- Tin kızı gibi, veski Foansız Baş- vekili we son kabinede Harici- ye Nazırı Pol Bonkürün — kizi Katrin Pol de sahne hayatınâ atılmıştır. Pol Bonkurun kızının artist olması Fransada büyük bir he- yecen uyandırmış, dedikoduya sebebiyet venmiştir. Fakat, iş sancak bugün, kız ıhneye bırkıç kere çıkı P şöh- Arşıdük Alber evleniyor ——— .— Bu defaki karısı da bir muallimedir! Habsburg Arşidükü — Alber, Matmazel Katalin Brokskay is- lııindı bir öğretmeale evlene- cektir. 1897 senesinde doğan Al- ber, Arşidük Frederikin — ve prenses İzabel dö Kerow.Dül. menin oğullarıdır. Ayni zaman- da Avusturya “imparatoru ikinci Leopoldun ve İspanya prensesi Mari-Sauzin ahfadındandır. Vaktile — Avusturya tahtına namzet görülen Alber, bane- dandan olmıyan Rudnay ismin- de bir kadınla evlenerek, bu bakkını kaybetmişti. Arşidük >beş sene evel bu kadından ayrılmış; herkes onu içtimai vaziyetine uygun bir kar dınla evlenecek sanmıştı. Fakat Arşidük Alber, bir iki ay evel bir gezintide tasgek diği bir öğretmenle evlenece- ğgini geçenlerde bildirmiştir. Fransada müthiş bir facia Baba oğul diri diri yanmışlar.. Straabuğun Hanridorf köyün. de bir facia olmuş, bir baba ile oğul diri diri yanmtğlardır. Facianın 'tafsilâtı şudur: Nikola Şaayder isminde bir giftçi, gece yarın boğucu bir dumanın tesiriyle uyanıyor ve pencereyi açınca komşusunun zahire ambarından alevler yük- seldiğini görüyor.. Şaayder, derhal koşup iki çocuğuyla birlikte oturan kom- şusunu uyandırıyor.. Evinin yanmakta gören baba, zahire -b.ııü üstündeki odada yatan büyük oğlunu kaldınyor. Fakat küçük oğlunu uyandıramadan dumanın tesirile boğularak odada kalr yor.. İki saat sonra yangın söndü- rüldüğü zaman mahalle halkı şu feci tablo ile karşılaşıyorlar: Zavallı baba, küçük ağlunun yanında kömürleşmişi. o Fransa Hariciye Nazırının ist oldu Kendisini evvelâ gizledi, muvaffak olunca babasının adını verdi vet kazandıktan . sonra duyulur yor. Şimdi Katrin Polun Pol Bonkurun kızı olduğu —anlaşı- liyor. Katrin Pol ismi ile dansöz- lüğe başlıyan genç kız, baba- man ismini kullanmamakla, hüwi- yetini bir müddet gizli tutmağa muvaffak olmuştur. Nihayet, geçen gün, büyük tiyatroda dansetmiş ve gayet parlak bir muvaflakıyet kazar mürak ismini ortaya vermiştir. Halk, bu genç ve güzel dan- sözün Pol Bonkurun kızı oldu- | ğunu Ööğrenince, tabit —daha büyük bir alâka ile dönsözü | soyretmiş, alkışlamış ve dan- sözün ismi ağızdan mğıza do- laşmıştır. Gene ancak Katrin Polun Pol Bonkurun kızi olduğu anla- şıldıktan sonra dansözle nâzır arasında —çehre benzerlikleri teslim edilmiştir. Hakikaten, dansöz, babasına © kadar benziyor ki, bilhassa gözleri ve dudakları babasının gözleri ve dudaklkrıdır. BAA ir şarkıcının on üçüncü karısı! İ min iskemnı Sarkıcı ve karısı Avrupanın tanmmış mugan- niler.nden Andre Boje, on Eü- büyük bir ziyafet tertip etmiş ve memi bütün sinema san'atkârlarını bu ziyafete davet eylemiştir. Ziyafette şarkı söyleyip söy- | muhar- lemiyeceğini soran bir rire, san'atkâr gu cevabı ver- miştir: | olur mu- Tebrik — telgraflarınızın bu süslü kâğıtla muhatabınıza ve- rilmesini —isterseniz — arzunuzu telgraf memuruna söyleyiniz ve- ya telgraf müsveddesinin bir köşesine (Lüks) kelimesini ya- zınız. Telgraf ücretinden 'başka vereceğiniz on beş kuruş wak. sadınızı temin eder. 'Bu telgraf kâğıtlarının hüsilatı doğrudan doğruya kimsesiz yurd yavru- larının — bakımına miştir. 'Tebrik tolgrafınızı süslü — kâ- | gıtla slan muhatabımızin — fazla memavn olacağına ve zerafeti- l Avrupa Postası î tahsis edil- || f Sağlık bahisleri Dahili hastalıklar mütehamımaı Dr. M. Şerki Uğur diyes <i Bu hastalığın zuhura gelme sindeki sebepler muhtelif ve pek çoktur. Basit sarılıklarda safra yollarında, safra cereyar nına mani olan bir takım ilti- haplar husule gelmektedir. Ba- zan mide ve barsakları üşüt- mek suüretile safra yolları da iltihaplaşırlar. Safra yolunun müntehi bulunduğu oa iki par mak — barsağının cidarındaki menfez iltihap dolayısile şişer ve safranın barsağa dökülme- sine mani teşkil eder. Saha kanallarının kendilerinde husule gelen iltihap dolayısile bu yak ların iç tabakası nezlesinden şiştiği için bittabi safranın bar- sağa akmasına yol vermediğin- den safta seylânı husule gele- memektedir. Karaciğerden ifraz olunan safra maüddesi aüphe- siz ki safra kanalının kapalı alması sebebile akacı kapı bulamayınca sâfra keşesinde teraküm eden safra — başka yerlere sapmış bulunur. Safra kanalının uğradığı nez- leden dolayı safra maddesi bu defa kan damarlarına geçer ve kana karışmakta gecikmemiş bulunur. Hastalarda daimi bir halszlik, vücutlerinde büyük bir kırgınlık ve düşkünlük husüle gelir. Kanda safra miktarı art- tıkça, bu takatsizlik ve iştiha- szlık şiddetlenir. Bundan başka hastaların wücudünde ıstır* verici müziç bir kaşıntı da z* hur eder. Vücut cildinin kaşıl ması üstelik hastada mah ; tesirler yapar. Hastanın gözleyi sararır, bütün vücudü koyu ve kirli 'bir sarı venk islilâ edek. Renk gittikçe koyulaşır, hastar bas macup rengini alır. Kezuratın da rengi değişir, âdeta beyaz bir Tenk kesbeder. Hastalar bu hal için- de pek düşkün olurlar, hatter bazan dâ kusarlar. «Arkası vâr- Şefkat pulları * 20 Nisanda başlıyarak 3( visana kadar mektup, kart ve telgraflara kanunun tayin ettiği nisbette Çocuk Esirgeme Kır rumu Şefkat pulları yıpışhnlı cağını sayın okurlarımıza hatır- Yatmayı bir vazile biliri Eczanelerin bir hlık möbet günlerini gösterir B. Kabif, nize hükmedeceğine şüphe yok- İi hdi nt tur.