F ea SAD VözERDEDE — aa - Sahife — 6 Mart — 27 Basit, küçük bir kız rüştiyesinden doğa gelen, Kız muallim mektebi: Okumak aşkı herkesi modern, aolmuş, taşı sarıyor Okutmak için okumak lâzımdır. Burada da ayni kanun hük yesinden koskoca, modern, dok muş taşmış bir. kız. —Muallim mektebi doğar mış doğar. Ve biz, hayatımızda bir hakikat balinde mevcut olan bu hâdi- seleri, batta hiç fark etmeyiz. No idik, ne olduk? Neredeydik, nereye vardık? Bence, bunu fort ve cemiyet hayatında mutlaka, hem sık sık sormak, düşünmek — gerektir. Taze kuvvotler, taze heyecan- Mektep müdür ve muallim- derinden bir grup / İar ancak bu suallerin peşi sıra gelim & N .. Mubakkak ki, bugünkü bak müsavatını her sahada elde eden Türk kadını, doktor da oluyor, mühendis te, hâkim de, herşey de. Fakat ona, galiba kadınlığın - verdiği bir ruh ve incelikle, muallimlik daha çok yakışıyor, Kız Muallim mektebine gi- den bozuk yolda çukurlardan, sivrülmiş taşlardan sakına sakı- na ilerlerken, böyle düşünü- yorum. Galiba haklıyım da... Çocuğu doğuranın, onu — yetiş- tirmesinde de ayrı bir hususi- yet var. ea tında yaşamak ve her zaman, aç bir mahlük tarafından bas- tırılmasını bekliyen bir tavuk gibi titreyip durmak!. Doktor bir aralı — Namık, ancak iki ay son ra gelebilecek -dedi- — çünkü dersleri var. Malümya, bu sene © da bitiriyor mektebini.. Birdenbire açılıvermişim. San: ki karanlık bir gökyüzü tam ortasından ikiye parçalanmış ve oradan bol bir ışık yağma- — ğa başlamıştı. Geniş bir aldım. — Fal şu da vi doktor, Namıktan bahsederken gözlerinin içinde manalı bir tebessüm gezinir gibi olmuştu. , Küçük, basit bir kız rüşt- Muallim mektebi, bol bir gü- neşin altında, tenha ve sakin bir yarı kır havasına gömülmüş, gözleri kamaştırıyor. Uzaktan uzağâ, sesler duyu- yorum.. Nihâyet işte, mektepteyim. İnce bir zevkle bazırlanan bab- çede, İlkbaharın beyaz ve par- lak güneşini, yudum yudum içi- yor gibiyim, Karşımda, mektebin çok kıy- metli direktörü ve birçok güzk- delerin hocası Bay Mustafa Rahmi Balabanla, Bayan Rer- miye ve değerli üstatlarımızdan Bay Hakkı Baha var.. Bir zil sesi.. Bayan Resmiye derse gidiyor. Bay Mustafa Rahmi, gözlük lerinin altındaki gözrlerini, ha yatı seven ve anlıyanlara mah: sus bir aşkla, etrafta dolaştırı - yor ve ilk sualime cevab ve- riyor: — Okumak aşkı mı *dediniz- biralev ki, gün geçtikçe, sar- dığı muhit genişleyip gidiyor. Oumak aşkı, yani şu insanı insan yapan, insana hakiki var- lğını ve kiymetini tanitip öğ- aşk... reten Bay Hakkı Baha, başı ile tasdik ediyort — Mübarek aşkl Şu birkaç kelime içinde, saçlarını okumak ve okutmak münü y — için ağartmış olanların mukad- des iptilâlarını kavramış bulu- nüyorum.. Daha fazla sormak istemiyor, birdenbi! mek- tebin tarihçesine geçiri Balabanın söylediklerini not edi- yorum, — Mektep ilk defa kız rüş- tiyesi olarak 1915 de açılmış ve fakat muâllime ihtiyaç oldu. gundan bu şekilde kullanılma: dan muallim mektebine çevrik miştir. İlk talebe mevcudu da kırktı. Günden güne artan ta- lebe mevcudunu istiap edemi- yen binaya ekler yapılmış ve nihayet mektep bugünkü halini almıştır. Hatta burası dahi ih- tiyacı örtemediğinden — yanı- mızdaki bahçe alınacak; bu kısım da ziraat ve lâboratuvar- lara tahsis edilecektir. Okul ilk açıldığı vakit beş muallimi vardı. Bunun üçü sabit ikisi muvakkatli. İlk direktörü de bay Salihti. Bu halde iken okul birkaç sene tebeddülâta uğra- sonra direktör hir l mdi erkek lisesi edebiyat muı Bay Süleymân geçmişti. İstir dadı müteakıp ta şimdi İstan- bul kız muallim mektebi boca- larından Bayan Melâhat direk- tör olmuştur. Direktör değiş- mesi müddetince talebe mik- tarı da çoğalmış; Mmektep her m':'îıj"[ğq' ' £ ŞaR Yazan: Saime Sadi Fğa Artık karar — verilmişti. Ara sıra balkona çıkınca, onu da kendi balkonlarında görüyor. mdi başımı çevi- rip, peri indiremiyordum. Beni görünce, ağzının kenâr- ları iki tarafından derhal ku- laklarına doğru çekiliyormuş gibi, birdenbire gülüyor ve kalın dudaklarının arasından, iri, geniş, âdeta insana beyaz baklalar hissini veren dişleri sırıtıyordu. Nhayetsiz bir çirkinliğin te- kâsüf ettiği gözlerinde, o yarı deli parıltısı da belirip geli" yordu. Ona çok acımak İâ* zımdı. Fakat bunu yapamıyor" Kız muallim mektebi dum. Çünkü acınmağa muhtaç olduğunu anlamiyor; mütecaviz, hadaaşinas, megaloman geçini- yordu. R Hareketimizden bir akşam eveldi. Ev, âltüst olmuştu. Pek az eşya götürüyor, büyük bir kısmını birakiyorduk, Annemle babam dişariya çıkmışlardı. Yalnızdım. Pi ma baktım; ondan ayrı YAŞI oturdum, şöyle birkaç parça Fh"k istedim, Arkam, — salo- nun kâpısına karşı idi. Gene o eski köşedeki yerde... Bir denb';:-_lplyınw..,, notaları- min YANlarına düşen — Mmücellâ kısma / bir hııınu'.ma— gibi oldu. Gayri ihtiyari başımı çe- virdim Ve bir. Çışlık attım. O çığlığı hâlâ hatırlıyorum, Dehsetten mütevellid. korku "'C;'__'P""“l acı bir Çığlık.. Yüzü, BUK istedi, — yapamadı. v0 Dİr Yarı tebessümle don- Mektep müdürül B. R. Balaban ürütüyor! İzciler yürüyüşte sene bir yenilik yapmıştır. Şim- di Gireson maarif müdürü olan B. Rifat Necdet onu müteakıp ta 3üncü ve 4üncü — mıntaka müfettişi maarif müşâviri olan B. Süreyya, daha sonra da gene şimdi Balıkesir saylavı olan Bn. Sabiha gelmiştir. 1936 senesine kadar direktörlükte bulunan bu kıymetli kadınımızın dzcilerden bir grup saylavlığa seçilmesi üzerine de ben tayin olundum. Hoca derin bir nefes aldı. Güneşin ziyalarının yaptığı taz- yikle — göz kapaklarını sık sık açıp kapadı ve devam etti: — Mektep 1915 te, yani ilk senesinde Üüç senelik olarak açılmış ve o sene İ8 mezun vermiştir. Altı sene oluşu da 1932 tarihine tesadüf etmek- tedir. Tekrtr sustu. Fakat; bu su- suş biraz uzun olduğu için cevabının — bittiğini — ânladım. Yan gözle —evvelâ direktöre sonra güneşe daha sonra şap- kama baktıktan sonra, mekte- bin bugünkü halini sordum: — Mektep, dedi, artık kâfi yükünü almış bulunmaktadır. Bugün 180i leyli ve 600zü nehari olmak üzere 780 tale- besi vardır. Ve bunlara bilgi bahşeden 25 kıymetli hocası bulunmaktadır. Geçen sene okul 106 talebe mezun etmiştir. Üstaddan, kendi tahsil ve meslek hayatım dinlemek iste- dim. Mütevazı hoca, bu suali- mi kısa bir cevapla geçiştirdi: ma arasında, garip, korkunç bir şekil alıverdi. — Sizi »diye kekeledi- - sizi korkuttı Gayri ihtiyari, çok ileri git- tiğimi ve bu hareketimle âdeta kabalık ettiğimi düşündüm: — Dalgındım da — *dedim ondan.. Birdenbire müteessir olmuştu. Kimbilir, bu çığlığı atarken yüzüm, gözüm ona neler söy- lemişti. — Sizi daima korkuttuğumu hissediyorum. Dedi. " Nezaketim, bunu tamir et mekliğimi istiyordu. Kendimi toplıdım, gü.düm: — Hayır, niçin korkayım, niçin böyle düşünüyorsutur.. Buyurmaz mısınız?. Gerçi ev altüst ve rahatla — oturulacak yer de yok amma. — Ânnem, babam şimdi bazı şeyler ab mağa çıkmışlardı. Profesör M. Pittardın seri konferansları Hatip, dün Prestorik devri san'at eserlerini anlattı Ankara, 26 (Hususi muhabi- rimizden) — Profesör B. Bit- tard, Halkevi salonunda seçkin ve kalabalık bir kütle önünde beşinci konferansını — vermiş, prestorik devri - san'atını anlat- miş ve ezcümle demiştir ki: — Prestorik san'atın ilk keş- fi Cenevre civarında Fransız topraklarında Peyriyede olmuş: tur, prestorik devrin en mühim san'atları buradadır. Presrorik mobilye san'ati eserleri iki mü- zede bulunuyor, bunlardan biri Paris civarında Senjermen, di- geri Birtiş Müzeomdur. Pres- kısımdır. lar san'atı, 2 — Mobilyeler san'atı. Magdalyenler, oyma ve ka- artma bir takım ziynet eşya- sını pandantif olarak kullandıe lar. Tahta, taş ve Ren giyiği boynuzlarından kabartmalar da yapmışlardır. Bunlarda temsil edi resimler, ekseriya hay- vanidir, pek az nebat resmi vardır. Hele insan resmi hiç yok gibidir. Eğer bu san'ati heyeti umumiyesile tetkik eder- sek meşhud olan şey realizm- dir. Hayvanların, istirahat ha- linde resimlerinin hiç yapılma- ması da ayrı ve şayanı dikkat bir hâdisedir. Ren giyikleri koşar, sıçrar veya ölüm vazi- yetindedirler, atlar dört nala giderler. — Evvelâ Istanbul muailimi- ni, müteakıben Cenevre üniver- sitesini bitirdim. İlkönce Ada- na, sonra İstanbul daha sonra dâ İzmir Kız ve Erkek lizele- rinde muallimlik ettim. Biraz evel söylediğim gibi de 1935 senesinde buraya geldim. Üstada, muallim olmasaydı- niz ne olurdunuz, diye sordum. Güldü; — Gene muallim dedi. Ve tekrar etti: — Muallim kalmak ve daha on misli ömre sahip olsam bile gene ayni meslekte bulun- mak... Saçından — tırnağına kadar tam bir muallim olan Balabana: — En çok neyi seyversiniz, dedim. — Kuvvetli dahilerin eser- lerini okumak; fikir, san'at ve tabiat hayatını bütün ruhuma sindirmek ve dâaha sonra ço- çuklarımın — eserleri - karşısına geçip bir çocuk - saflığile on- ları seyretmek; doya doya sey- retmek. — Çocuklarınızın eserleri de- — Gördüm. Dedi. Derhal aaladım; gör: müş ve ondaan sonra gelmişti. İşte gene korkuyordum. Bütün evhamım, çekindiğim, korktu- ğum noktalar, birer birer aya- ğa kalkıyorlardı. — Evet! Dedim 'hafifçe. Fakat bu *evet. te ne demekti sanki? Niçin kullanmıştım bu kelime- yi? Gözlerini halıya dikmiş, duruyordu. İlerideki bir eski koltuğu gösterdim: — Buyurun, oturun rica ede- rim, Bir göğüs geçrdi. Elini çe nesinde ve göz'erini yuzümde dolaştırd: — Oturayım! Dedi. O otururken piyanonun — kenarına — iliştim. Fakat bir hamlede- — fırlayıp kaçı müheyya bir vaziyettel. Soldaki koridordan, arka a çe merdivenlerine inecek — ve bea de Altamira mağarasında Bizon- lar koşar haldedir. Doğrusu mağaralar sanatı harikulâde bir şeydir. Hakikate bu kadar ya- kın bir şekilde nasıl muvaffak oluyorlar. Mağaralardaki Mag- dalenyen eserler, resimler ma- garaların 7-8 yüz metre derinli- gindedir, Bunları yaparlarken her halde küçük kandillerden istifade etmiş olsalar gerek. Bu resimler, bir. kısmı çizlerek, bir kısmı boyanarak yapılmıştır. Bu süsüü mağaralardan bir kıs- mini gezdim, insan hayran olu- yor ve çok eski zamanlarda bunları vücude getirmek için ne kadar çok zahmet içinde ça- lışıldığı anlaşılıyor. O vakit manganezden iştih- sal edilen siyah boya ile tu- runcu boya kullanıyozlardı. Bu boyaların tahlilleri yapılmıştır. Şımali İspanyada 14 metre uzunluğundaki bir Presk var- dır, bunun içinde Bizon resim- leri vardır. Çok şayanı dikkat olan bir nokta da, ayni devre Fransız ve İspanyol eserleri arasında mühim farklar bulun- masıdır. Mağdalenyen devre bitince, bu devreye âaid eserler uzun zaman eserler görülmemiştir, bunu takibeden Periyotta hiçbir. eser yoktur, bunun sebebi ne- dir? Bir harp mi, yoksa din mi? Burası meçhuldür sahasında değil, işlerinde de büyük muvaffakıyetler göster: 4 mektedirler. şeyler her sene sonunda bir sergi teşkili suretile halkımıza gösterilmekte ve 'herkesin tak- dirlerine mazhar olmaktadır. Bunları size de göstermek is- terdim, fakat halihazırda yalnız resim hocaları tarafından top- lanıp bir albüm teşkil edilmiş olan resimler vardır. Maamafih bu da size az çok bir fikir verecektir. zannederim. m Birkaç dakika sonra direk. törün geniş ve ruh ferahlığı veren odasında idik. Onun güçlükle kaldırdığı bir albümü — seyrediyoruz: — Bakın dedi. Resim ve dekorasyonda kızlarımızın ince ve titiz ruhu nasıl bellidir? Albümün sayfalarını çeviri- yor ve her yaprağın dönüşüyle de bir yeni ve güzel resimle karşılaşıyorum. Yaprak. çiçek, muhtelif manzaralar, desenler, — Sonu 7 inci sahifede — oradan da sokağa çıkacaktım. Atacağım — adımların - sayısını bile hesablıyordum. * Aman Allahım, ne korkuyor. dum? Şu tekrar çenesinde dolaştır- mağa başladığı kıllı pençelerle beni yakalarsa?. İmkânı yok, derhal ölecek- tim. Kalbim derhal duracaktı.. Elini, çenesinde dolaştırması da bana neler söylüyordu bi- liyor musun? Hani avinı yakalamak — için hamle yapacak kurdun, kısa bir göz yumuşla vaz'yeti hesape layışını,. Bu süküt, ne kadar devam etti bilmem.. Fakat birdenbire boğuk bir sesle: — Yarın — gidiyorsunuz de- mek? Deyince gayri ihtiyari bir hareket yaptım. Heyecanlarım, evham ve korkularım arasında — Sonu var — “";T ölli İ İ Onların “yağtığı —)