Sahife —7 Gökten ölüm yağıyor Verdan kalesi Almanlara karşı nasıl durdu? Yazan: Fransız erkânıharp kaymakamlarından Jorj Londen Almanlar, yerlerini muhafaza için çok çalışı- yorlar. Yaralıların iniltileri çok feci! Günlerdenberi uykusuz olda- ğumuz için, bir saat kadar uyu: mak istedik. Soğuk, dayanılmı yacak kadar şiddetli.. Bu vazi- yet karşısında, topların makli çok güç olacak.. Askerlerimiz, — günlerdenbari harp ettikleri için çok yorgun- dur. Maahaza, maneviyatları ye- rindedir.. Sabah saat 5 21 Şubat 1916. Birdenbire, cenahımızdan top sesleri işitild. Dorhal ta- rassut mahalline koştum. Bak- tım ki, düşman, taarruza hazır- Tanıyor. Vaziyeti, derhal fırka kuman- danına bildirdim. Kumandan, düşmandan evel hareket ederek taarruza geç- memiz için emir veriyor. Fırka kumandanının — verdiği emirde: *“Çacuklarım,, diye başlaması, etradın ruhi haleti üzerinde çok iyâ bir tesir yaptı, Alayımızın, namağlüp olduğundan bâhis olan bu emir üzerine askerleri- miz, arslan gibi ileriye atıldılar. Düşman mevzileri, topçularımı- zın şiddetli ateşi altında.. Düşman, süratle takviyo kı- taatı alıyor; harp, bütün — şid- detile devam ediyor, düşman, yerlerini muhafaza etmekte ve gayretile uşmaktadır. — Bu osırada, sol cenahtan — mukabil taarruza kalkan Almanlar, müt- phiş surette — püskürtülüyorları >Harp sahası, düşman cesetleri Sağ cenahtaki düşmanı tecrid etmek ve tepelemek üzereyiz, fakat Almanlar, vehameti idrak ediyorlar ve süratle takviye kı- taatı alarak vaziyetlerini kurta- yardım edi- cidden na Almanlar, ansızın gerilemeğe başladılar! Kendilerini panikten kurtarmağa çalışıyorlar. Asker- lerimiz, zafer sarhoşul, Müte- madiyen saldırıyorlar ve düş- manı ıdıı:_ adım takip etmeğe başlıyorlar! Dörtyüz kişiden mürekkep bir Alman müfrezesi teslim oluyor ve silâhları alınarak cephe ge- risine sevkolunuyor. Cephe, ce- setlerle dolu. Yaralı Almanla- rın iniltisi, cidden fecil, Düş- manı tepeledikten sonra eski mevzilerimize çekileceğimizden, bu yarahları kaldırmıyor. yak nız bizimkilerle alâkadar — olu- yoruz.. Yaralılarımız, çok şükür çok değildir. Ölülerimizin miktarını tesbit için acele etmiyoruz. Dik» kat ettiğimiz nokta, muntazam bir şekilde cski mevzilerimize çekilmek.. Kumandanlığın geri çekilmek hususundaki emrinden o daki- kaya kadar haberdar olmıyan kıtant, vaziyeti anlayınca, hayal sukutana uğramış gibi, derin bir teessür içinde! Bu zaferden sonra geri çekilmek, onlara çok acı geliyor.. Ölmeği tercih edi- yorlar, Kahraman Fransız çocukları! Daha büyük zaferlere hazır- — 10 — lanmak için sizi (Duomon) bek- liyor! Bu geri çekiliş, Alman- lara daha büyük bir darbe in- direbilmek için düşünülmüştür. Bu emir karşısında kıtaat, melül ve fakat şuurlu bir tarz- da müuntazam çekilmeğe baş- ladılar. Almanları bir kere daha mağlüb edeceğimiz hakkındaki kanaatim çok kuvvetlidir, mağ- ruruz.Eski mevzilere çekilişimiz, çok muntâzam oldu.. Düşman, bizim geri çekilmek- le meşgül olduğmuzun - farkına vardı ve derhal mevrileri işgal için kıpırdamağa başladı. Bı- raktığımız müfrezeler, Alman- ları oyalıyor ve biz hiç birşey kaybetmeden çekiliyoruz. Almanlar, panikten — henüz kurtulamadıkları için, mevzileri pek yavaş ve tedrici surette işgal ediyorlar, Duomon tepelerinden hayli uzak bulunuyoruz. Eski mev- zilerimizi tutabilmek için sü> ratle yürüyüş lâzım, Fakat ayni zamanda, tahliyo ettiğimiz yer- leri işgal etmekte olan düşma- nin da, serbest bırakılımıyarak ANADOLU Türkçeye çeviren A, Kâml Oral iz'aç edilmesi zaruri.. Biz geri çekilirken, — yolda panik şekinde ric'at eden bir kıt'aya rasgeldik. Bu — kıt'ada zabitan da vardı. — Zabitanın rüvelverleri ve kılıçları — alındı. Zabitler, protestoda bulundu- lâr ve âmirlerinin emrine itaat etmekten başka birşey yapma- dıklarını beyan ettiler, Bu za- bitlerin ifadesinden anladık ki, S1 inci fırkâ, ric'at ediyordu. Paniğin önüne geçmeğe ça- lıştık; fakat mümkün değildi. Zira ric'at eden efrat, çok het yecanlı haberler yayıyor ve Al- | manların, binlerce esir aldıkla: | rını söylüyordu. Vaziyet, nezaket kesbetti. Gerideki istihkâmlarda tutun- mak imkânı bulunmazsa, kat'i mağlübiyet muhakkaki, Bu e- nada, 'düşmanı iz'aç için bırak- tığımız müfrezeler de bize ilti- hak ediyor. Müfreze kumandan- larının verdikleri haberlere göre düşman, takatsiz bir halde ter: kettiğimiz yerleri tutmağa ça- lışıyor. Biz, muntazam bir surette sski mevzilerimize dönüyoruz. — Sonu var — ölü gözü ile körler iyileşebilir mi? Bır ihtiyar, gözünün şeffaf kısmını T ”ğeriç 'bir "ıwe 'Derdi Genç körün ameliyatından 4 safha. Ametikâda yeni Orleanda şayanı hayret bir âmel'yat ya- pılmış, kör bir delikanlı bir ihe tiyarın gözüyle iyileşmiştir. Bu delikanlı nalbant iken kız- gia bir demir parçasi sıçramış ve gözünün en dış tabakası olan şefaf İasmı - yırlılmıştır. Bu vaziyette göz artık tamamile kör olmuştur. ve iyileşmesi im kânı yoktur. Delikanlının kaldırıldığ has- tanede — gözündeki. perdeden ameliyat olan yetmiş yaşlarında bir de ihtiyar yatmaktadır. Ame- veree bt azertrn * eti a vermiydim ey | Tâlp öremmecr asuy Hyat nedense muvaffak - olma- mıştır. İhtiyarın bir gözü kör olacaktır. Fakat gözünün“ Crene, de- nilen diş tabakası sağlamdır. Delikanlının vaz'yeti ise bunun tamamile aksidir. Gözünün her tarafı sağlam, yalnız “Cornee,, kısmı bozüktur. — İhtiyar bunu öğrenince doktora gidip, şöyle demiştir: ea ihtiyarım. Gözümün biri kör olmuş ne çıkar? Zaten iyleşeceğim de muhakkak de- Bil. Benim gözümdeki sağlam Mart Manisa Orta mektebinde bir saat: Bunlar da bizim yazımıza tercüme edilmeli Bunu bir talebe söylüyor! 'Hepımızin haşmda ilâç için arasânız Bir tek bile saç bulamıyacaksınız ğ“ ü Manisa, (Hususi) — Ma: nın bol güneşli günlerinden biri, sıçrıya siçriya koşan çocuklar arasındayım. Bunlar, Ortaokul talebeleri.. Yürüyoruz ve konu- şuyoruz:! İçlerinde - çok uzak mesafe- letden gelenler var. Birisi an- latıyor: — Karaköyden geliyorum, bir kısmı alıp delikanlıya takma- nız mümkün mü? Doktor bunu mümkün gör- müş, ameliyatı yapmış ve kör delikanlı kurtulmuştur. Şimdi mükemmelen görmektedir. Diğer taraftan gene Ameri- kada San-Fransiskoda Andre li bir papazın kör olan gözüne yeni ölen birinin gözü takıldığı, ameliyatn — muvaffak olduğu bildirilmektedir. Bu iki haberi veren Paris-Soir gözete- si bunun üzerine Parisli meşhur göz doktorlarının fikirlerini sor- Mmuştur. Doktorlar şöyle demişlerdir: *— Bir gözü olduğu gibi ve tamamile — Daşkasına — takmak mümkün değildir. Bu sebeple papaza yapılan ameliyatta da herhalde “Conee, kısmı değiş: tirilmiş gerektir. Çünkü bu tabaka mden, yavi kalbin durmasından sonra bir müddet hayatta kalr., diğeri araya giriyor: — Karaköy ne ki ben Gedizi aşıp goliyorum, öbürü söze ka: ikinizinki de yakın benim gibi her gün Zincirliku- yudan yola düşmüyorsunuz ya.. Okulun antresine — girmiştik, Kapıcıyat: —Direktör geldimi dedim ce-| vap âlmıya vakit kalmadan be- nimle beraber gelenlerden birisi atıldı: — Şimdiye kadar kalır mı? Bir diğeri: — Direktör, muavini, öğret- menler hep gelmiştir. Uyumaz- lar mı, ne yaparlar bilmem or- kenden hepsi buraya damlar. Atatürkün 'gençliğe — hitabı levhası ile çok kıymetli malü- matı ihtiva eden tarih, ooğrı!— ya; 'grafik ve baritalarile “süslü salondan çıkarken zil çaldı. Rastladığım öğretmen arkadaş- lardan birinin delâletile drek- tör odasına gittim. Direktör Ziyâ Aysoy mütebessim bir çeh- re ve nazik bir - iltifatla bizi karşıladı. Beni getiren öğret- men arkadaş - oturmadı, direk- törle tatlı bir hal hatır soruş: tuktan sonra ayrıldı. Direktör mütebessim bir çehre ile bana döndü:! — Görüyor musunuz — öğret- menlerim ne kibar, ne nazk insanlar, hepsi de genç ener- jik çocuklar, Hakikaten her okula kıs. met olmaz. Otüz arkadaşım var, otuzu da biribirinden — de- gerli ve biribirinden çalışkan eğer varsa okulumun bugünkü değerini onların kıymetli emek- lerine borçluyum. Gördüğüm bu yüksek teva- zuu incitmekten korkar gibi — Şüphesiz bu ahengi te- min eden sizsiniz. Dedim. Sözlerimi tevazuuna uzatılmiş bir pençe sayan di- rektör, ciddileşerek; — Vakıa idare işleri karşı- lıklıdır. Fakat ne de olsa ben birim; onlar otuz.. — İyilik tara- fının da onlarda çok olması icap etmez mi? — Yakalandınız. direktörüm asıl kıymet burada ya.. Bir suç işlemiş gibi yüzü kızardı. Ve: — Teveccühünüz. Diyebildi. Hemen sözü başka tarala naklettim. — Direktörüm kaç talebeniz var? — Bin kadar vardı. Fakat sene başında Kasabada bir ortaokal açıldı. O olan bir kısım talebeyi naklettik. 4832, talebemiz var. Bin&miz müsaid olmadığı için Çifte öğretim tat- bik ediyoruz. Yirmi — şubemiz ! ü .g var, onu öğleden evel gelir, onu öğleden sonra.. — Çok kalabalık, — inzibat işleri çok güç olsa gerek.. Gözlerinin içi güldü ve yü> zünde yeniden tatlı bir tebesr süm parladı: — Evet şu son günlerde bu suallerle çok karşılaşıyoruz. Dedi. at bıizim bu hususta iç şikâyetimiz yok, iki muavinim var başmuavin bu işlerle meşgul. Talebemizin ka- labalık olmasına rağmen inzie bat işlerimiz çok şayamı mem- nuüniyettir. Şu halde mektep idaresi bu bakımdan da şayanı takdirdi. Fakat o, gene mutad - tevazau içindeydi. Benim hayretimle onun teva- zuu, her sefer de birbirine çar. pşiyor ve direktörün asıl yü: zünde solan kızaran güller açır yordu. Beraberce mektebi gee meğe başlıyoruz. Bu saatte kucağına beşyüz kişiyi saklamış olan şu binada nefes almıyan bir insan hali var ve bu sessizlikte büyük bir| asalet ve adetâ bir küdei, esiyor. ğ Kitapsaraya girdik. - Öği talebeden b risi orada çalığı; — Sonu 8 nci sahifede —«