46 Març Sahife 9 L e ASSS NLT A L DENEE Z N REKE LN SERERLİN $Ğ | 0 , ç o eee S SÜRPRLLA G AŞ GA TAR GUDN DANE VASA Binbir gece masallarından YStrazburgta çok feci bir Holîvudun Esrarı hâdise oldu Seyyit Sendabadın — Aman seyd'; dedim. Beni affedin'z! Ben böyle bir günaha böyle bir harama nasil girerim? Allah aşkına beni tecrübeye kalkmayınız. Ben, hayatımı ken- dis'ne borç'u olduğum birşada- min refikasile nasıl eğlenebili- rim? Ev sahibim güldü;. — Bzim, dedi; misafire en büyük ikramımız budar. Siz bunu kabul etmekle bize şeref vereceksiniz. Bazim tarikatımız bunu böyle emreder. Kabul buyurmazsanız bize hakaret et miş olursunuz. Çarünaçar teklifi kabul ettim. Ev sahibim biri kız, diğeri er kek iki çocuğunu kollarından tutarak kapıdan çıktı. Neden sonra sokak kapısının da ka- pandığını duydum. Tanrum! M sline rüyada bile tesadüf etmedğim bu Kâşmir dilberile odanın içinde baş —_jf*—lı—l-ı.u—_—uıhkıüx olsa bu manzat tahammül edemezdi, O, yavaş yavaş ayağa kalktı: — Şimdi gelirim, nizle Seyd! Dedi, Utanarak: — Müsaade sizindir. efendi- miz, dedim. Kaşmir dilberi, fidan boyuyla önümden süzülüp geçti. € On dak ka sonra kapı vurul: - dul Heyecanla: h — Buyurunuz; buyurunuz!De- dim, 5 Bir de ne göreyim! Ey karil Bunu nasıl sana an- latayın! Heyecanımı nasıl sana müsaade- « tarif edeyiml Evet kapının eşiğinde üp üryan, — öyle bir — nevç'van peyda oldu ki az kalşın küçük dilmi yutacaktım. Meğer ev sahibimin karısı asıl — elbiselerini — çıkardıktan sonra ne gönül yakıcı, ne baş döndürücü, ne günaha sokucu bir nesne olduğunu bana isbat stmek istemişti. Odanın ortasına gelir gelmez belini ve müteva- zia kalçalarını göstererek bir kaç defa önümde döndü. Gül L suyu ve misk kokusu etrafa yayılmıştı. Seyabatlerde çektiğim — bun- €a meşakkâtin mükâfatını, Al- lah ben âciz kuluna bol bol bahşediyordu. Başım döndü. Beynim yandı. Derilerimin al- tında kadurmuş bir volkanın indifa etmek üzere bulunduğu: nu hissed yordum. Ben de aya- ğa kalktım; kaplan derilerile döşenmiş odanın içinde; — Ya Allah; diyerek ben de dönmeğe başladım. Hind güzelini kollarından tu- tup onun lütfen yamıma otur- masını kendisinden yalvarırken artık harama, günaha, şeriata, ehemmiyet vermiyordum. Kaç saat, yahud kaç gece bu gü- “zeller güzelile birlikte kaldığı Harikulâde deniz seferleri İDört yavru, ya Nakleden: İzfan Hazar —) . mızi- hatırliıyamıyorum. Bir sabah ev suhibim'n ka- piyi hizli hizli varmasile yatak- tan uyandım. O, çocuklarile geldi. Sanki hiçbir şey olma- miş gibi bir gin evelki haya: tımıza gene başladık. Sonradan öğrend ' ğime göre, asil bir misaf rden (Çocuk) edin mek ©o memleketin en şerelli adeti imiş. Tam üç ay elmaz arayıcıların memleketinde kabk dıim. Her hafta başka bir eve yani başka bir güzele misafir oluyordum. Kimbilir ba güzel- lerden benim kaç nurtopu ço- cuğum dünyaya gelmiştir? Çün- kü üç ay sonra büyük bir ker- vanla yola çıktım. Bu memle- ketten — ayrılırken duyduk;m teessürü A'lah şahit tirya hiç: bir şeyden duymadım. Kerva: nin hareketinden kırksekiz gün sonra H lebe vasıl olduk, Ha- lepten Bağdada geldim. Gemide bıraktığım eşyalarım, ö gemiile birlikte mahvolmuş: tu. Fakat benim koynumda sak- ladığım ©o büyük elmaslardan yalmz bir tanesi Bağdattaki bütüa servet'mi lâhzada satın alacak değerde idi. Memleketime avdetimden iki gün sonra, köylerden de dabil olmak üzere şehirden topladı- ğim yüzlerce, binlerce fukaraya paralar dağıttım; onlara elbise- ler yaptırdım; çok muhtaç olan- larâ da toprak aldim, düzkân açtım, binlerce kişiyi de evlen- dirdim. Bir gün selâmlıkta otururken, Necitli seyyahlardan birisi ya» nıma geldi; — Seyyit Senband, dedi; sizi görmek içn tam üç gün dür kapınzın önünde dolaşı» yorum. Şanınızı, şöhretinizi, ce- şaretinizi yakinen bilenlerdenim, Ben, Kafmeran kabilesinin şeyh- lerinden Rinad bin Hiseyinim, İrzımız, namusumuz, haysiyeti- miz son aylarda ayaklar altına alınıyör seyyidi! Hilâfet nez dinde, yaptığımız teşebbüsler ise neticesiz kalıyor. Bizi Be- niaşer kabilesinin bücumların- dan kurtarınız! Hilâfet kuvvet. leri bu kabileyi temizliyecek derecede sağlam değil. Herkes başından korkuyor. (Biz 6 ka- bile ile uğraşırken — başkaları harp açar; hiç yoktan başımızı belâya sokarız) diyorlar, Şu halde... Necidli seyyahın birdenbire susmasına canım sıkildi; — Evet; dedim. Şu halde... — Şu halde Beniaşer'in kı- hena çoluğumuzu çocuğumuzu terk ediyoruz, demektir. Mer. hum babanız, bizim — Yegâne dostumuz, — yegâne — elimizden tutanımızdı, O öldükten Sonra yetim düştük. Paramız — Olsa, Beniaşer kabilesini üç günde hâk ile yeksan etmek hiçten değil Seyyd.! — Sonu var — ttıkları oda için- de diri diri yandılar Bir Fransız gazs de şu satırları okuduk: Strazburgun Marmutiyer sokağında oturan Madam Verlink, sabahın saat sekizine doğru, evine lâzım olan yyeceklerini satın almak için çarşıya gidiyor ve en ufağı 3, en büyüğü yedi yaşlarındaki dört çacuğunu yatak odalarında kilitliyor. Kadın çarşıda iken ev tutu: şuyor ve evin pencerelerinden alevler fışkırıyor. Bu esnada yangını söndürmek - için koşu- şan komşular itfaiyeye haber veriyorlar. — Başı 3 üncü sahifede— şeye yetmez. Diderot için Cor: Iyle şöyle der: *Bütün hayatında incecik şu- ur tabakası üzerinde yaşadı. Gayri meş'urun dipsiz bucak: sız derinlikleri onun için haizi ehemmiyet değildi.,, Diderot bütün mefhumlarının etrafına muntazım, temiz duvar- lar ördü. Vuzuh ve kat'iyet için çalıştı, yaşadı. Her kelime, sa- dece manasiım ifade etmelidir, © kadar!. Tabit bu gayet doğ- rudur. Fakat uzanacağı saha mahduttur. Hayat bundan da- ha çok ileri gider, Bu küçük, dört köşe manalar sun'i ve kur ru gelir. Baknız; muayyen ve kat'i olan şeylerin hududunu nasıl aşarız. Bast bir cümle alabm. “Kapıyı açın., birer mefhum olmak itibarle manası kat'i ve muayyendir. Sadeçe, ifade et- tiği şeyi kasteder. — “Kapıyı açın!, fakat, bu ayni cümleyi dişlerinin arasından boğuk ve kuvvetli bir sesle de sö;liyebi- lirim: “Kapıyı açın!, Yalvararak ta söyliyebilirim: *kapıyı açın!, Mus ki, tonlarla bu ayni şeyi yapar, tonlar manaları değişti- rir, Şu basit ve kat'i kelimeleri alalım: Ava Maria.. -Hepimizin bildiğimiz bir nağme. - Parça dinlenmeden evel bu iki keli- menin ifade etmiş olduğu ma- na, dinlenildikten sonra tama: mile değişmiştir. Bu iki çıplak mefhum yerine şimdi yüksek lâkin visal ümidi olmuyan bir aşkın yarattığı hüzün, iğbirar ve isyan, yalvarış Meryemde tecelli eden bir teselli duyuyo- ruz, - Kısacası basit ve kat'i mefhumlar kendilerine bin türlü nüans veren başka bir atmos- fere yükselir.. İşte müziğin sırrı budur. Mü- zik bizim muayyen mefhumla- rımizı alır, açar, simsiki saran kabuğunu kırar, azad eder. Musiki bizi bütün gün meş gul eden müuayyen — şeylerden kurtarır. Bize heyecan verir. Muayyen bir ıstırabı değil, dür nün, bugünün, fakirin, zenginin, insanın ıstırabını, istırabın rü: hunu duüyurür. Size veyahud bana aid muâyyen bir arzuyu değil, her zaman, herkesin kak binde olan Aarzunun ruhunu duyurur, Acaba hayatımız lüzumundan fazla Muayyen ve mahdud de- #il midir? Kendimizi bildiğimiz zamandanberi aile, cemiyet ve mektep bize muayyen olan bü- tün herşeyi vermeğe çalışır, terbiye eder. Şimdi bu.. Sonra bu.. Daha sonra öteki, sonra gu. Gene bu., Biribirinin ar- kası Sıra insanı — bıktıran, sonu Fakat, ev ahşap olduğu için, yangın birden şiddetleniyor ve binanın her tarafını sârıyor. Yangının etrafa saçtığı duman ve ateş, yardıma koşanları tem bir saat binaya yanaştırmıyor. Feei manzara Bu geçen müdhbiş, dayanıl- maz ve uzun dakikalar esna- da, alevler içinde bulunan ze- vallı çocukların feryatları işiti- Kiyor. İtfaiye memurları çocuk- ların bulunduğu odaya girmeğe muvalfak oluyor. Fakat zavallr ları, yıkıntılar altında kömür- leın:îı br iyette buluyorlar.. Musiki ve biz Yazan: Vedide Karadayı gelmiyen mahdud vo muayyen şeyler... Hepimizin ayrı ayrı, teker teker yaşadığımız bu ufak tefek şeyler arasında bütün zamanları, bütün insanları — birleştirecek Müşterek birşey yok mudur? Bu müşterek olan şeye dokunur dokunmaz kendi küçük benli- ğimizden dışarıya çıkar, bü- yürüz. Müzik bzs bunu yapar ve bunu yapmakla şahsiyetimi- zin genişlemesine yardım eder. Sonu var — Nöbetç eczaneler Eczanetlerin bir haftalık | Döbet günlerini gösterir cetvel: — Pazartesi: Kemeraltında Şifa; Güzelyahda Güzelyalış; Tililkikte B, Faik; İki. çeşmalikte İkiçaşmelik; Alsaacakta B. Fuad, Ayvaklada Halk. Salı: « Kemeraltında Şifa; Karantinada B. Eçref, Kemerde Kamer; Alesa cakta B. Ahmed Lütfi, Eşrefpaşada Klşre'paşa, Çarşamba: Başdurakta Sıkhat; — Karataşta B. Habil, Tilkilikte Yeni İsmir; Irgatpazarında — Aeri; — Güzelyalıda Afiyer. Perşembe: Kemeraltında Hilti, Güzelyah. da Gözelyalı, Tükilikte B. Falik; Eştefpaşada Eşrofpaşa. Cuma: Kemeraltında İttihat, Gözelyaer hda Güzelyalı, Irgatpazarında Asri; İkiçeşmelikte — İkiçeşmelik; — Alsan. cakta B, Fund. Cumartesi: - Başdarakte Sıhhat; Karantine- da B. Eşteli Kemerde Kamer, Eprefpaşada Eşrefpaşa, Pazar: Kemeraltında — Hilâl, Karataşta B, Habii, Keçecilerde Yeni İsmiz; Irgetpasarında Asıt. Küçük itilâf İktısadi konseyi dün de müzakerelerde bulundu Bükreş, 15 (Radyo) — Kü çük itilâf —iktısadi konseyi, bugün de müzakerelerine de- vam etmiştir. Konsey, eşya mübadelesi ile kontenjan meseleleri etrafında tetkikat yapmaktadır. Zonguldakta Hayırsever bir yurd. ıdcıçııı hamiyeti.. stanbul, 15 (Hususi) — Zon- guldakta Mehmet Çelikel adında bir. hayırsever; Zonguldakta bir lise binası inşa edilmesi için 60 bin liza ayırmıştır. Lise bi nasının inşasına başlanmış ve temel atma merasimi yapıl- mıştir. Marle—n— tarafından yırtıldı Holivudun tanınmış simalarından Şarl Boyer ve Klodet Kolbert Bu gayri insant oyun nihayet erkek ve kadın, tak etti. Bunlar arasında, şarkılar söylik yenler, zilli dansözler, kuş tak- Etleri yapanlar, müsrif çocuk ro'ünü oynıyanlar vardı. Bu en son rolü yapanlar, ebeveyinler rinin arzu etliği derecede müs nf olmayıp akşam yemeğini yemeden yatan soluk benizli çocuklardı. Aralarından biri, yaptığı oyundı muvaffak oldu, alkışlandı. — Angaje — edilecek. Marlen bunu bana evelce söy- lemişti. -Bu imtihandan sonra, beğe- nilen şanslının verdiği memnu- niyetle, herşey değişti, herşey afledildi. Kazananın hercümeçten çıkmasından, kendisini kabul ettirip aydınlığa erişmesinden sonra, dokuz kuklanın ümits'z ve gülünç bir şekilde sendele- Şmesinin, dokuz ümidin inkisarı hayale uğramasının ne ehem- miyeti var? Vakit gece yarısı. “Troka- dero, barı tenhalaşıyor. Fotoğ- rafçı Faynk makinesini kapıyor, ortadan kayboluyor. Bu, burada yapılacak birşey kalmadığına bir işarettir. Marlen bana: — Geliniz. Dedi. Yer değiş- tirilir, fakat kalabalık değişt> rilmez. Herkes — “Klover ku lüp, te buluşacak. Nizam bunu icap ettirir. Klover Klüp: Bu yer, gene Sünse Bulva. rının üstünde ve ancak iki yüz metre ötedir. Birçok gecelerimi içinde * Klover Klüp,ün bir bina olduğu- nu bilmediğimi, iki âay geçtiği halde, henüz şimdi anlıyorum. Bu binayı gündüz tanıyamaz- dım. Zaten, eminim ki, Holi« vutta kimse bu binayı gündüz tanıyamaz. Geceleyin herkes, . viskiden gözleri bulanık bir halde, sevki tabil ile oraya gider. Bu iki yüz metrelik mesafe- de, yani Trokadero ile Klover Klüp barlarının arasında kâh kırmızı, kâh yeşil bir ışık neş- reden, nakil — vamıtalarına yol göstermeğe mahsus, bir sinyal var, Bütün Amerikada, şüphe- #z, gece yarısile sababın saat beşi arasında kimsenin — taşla- madığı sade bu sinyaldir. Bu iki yüz metrelik — mukaddes mıntakada hiçbir polis, nizama uymıyan bir harekete karşı dü- dük öttüremez. Burası Holivut derebeylerinin serbest mıntakasıdır. Klover Klüp, Fransamın iaşrâ , e ( eczahanelerindeki — kapılarının üstüne kondurulmuş parlak ve mavi iki küreye benziyen bit yerdir. Otomobil motörlerinin sarsıp rahatsız ettiği dik — ve kısa bir. merdiveni, — ağaçlar sına saklanmış gizli bir ka- Pisı var, Dabili bir taş merdiven, sıkı sıkıya kapanmış, sağlam ve be. yaz boyalı dökme demirden bir parmaklığın önüne kadar uza. nıyor. Bir kadın tuvalet odam şeklinde tebdil edilmiş bu ba- pishane dekoru arkasında, h- şin yüzlü tıknaz bir adam, tae rassut vaziyetinde, bekliyar. — Bu adam bizi görüyor, Man leni tanıyor, demir bir kapinın üstündeki ufak bir gişeyi açıyor ve anlaşılmaz bir söz söyliyesi rek parmaklığı aralıyor. Her istiyen Klover kulül giremez. Burası her rezaletii yapıldığı bir kumarhanedir voj Kal forniyada kumar, nazari ola: rak memnudur. Bu bahse tekrari avdet edeceğim. Hakikatte, Holivut prenslerk nin zevklerini, gece eğlı:ıııilerinii türistlere, ayni mezbebe mensu; ve — boşboğazları k mevzuubahistir, İçeride gizli kuluvarlarla, sal kapılarla biribirinden — ayrılmı; on salon var. Burada esrari bir lüks göze çarpıyor. Bü eşyası camdan, beyaz ipekti ve aynadan yapılmış. En büyü:: en zararsız birinci salon sade içkiye ve dansa tahsis edi miş. Marlen görünür görünmez, biJ masadan taaccüp nidaları yüki seliyor. Şenk, Debarinor, Del benet gibi Holivudun on zadı gânının isimlerini belli belir. işittiğim bir tanıştırma ve caklaşma karışıklığı içinde yer lerim'ze oturuyoruz. Az sonra ortadan - kaybolal cak olan ve bütün suvare müdi detince göremiyeceğim Marlen: den ayrı oturuyorum. Hapisanede geçen tadil günle| Etrafımızda durmadan çılgın ca içki içiliyor. Burada herkesi bemen hemen, ayni şeyi içi; Akşamın saat sekizine ka salata, meyva, pancar yenili: yor ve ananas uüsaresile — buzlı su içiliyor. Sonra, sabahın sai üçüne kadar durup dinlenmel den aikollü içkiler içiliyor. Bil hassa, erkeğinki kadar içki; mukavemeti olmıyan kıduılî bu cehennemi ahenge uyabil mek için, durmadan içmek mı buriyetinde kalıyorlar, a Bd