Mangnezyumun her yanışı gö kamaştıran bir ışık ve beyaz bir duman neşrediyor. Bu lâü- baliklere kızmağa gelmez. Marlen tebessüm etmeğe ve cevap vermeğe mecbur olduğu- mu biliyor: — Hello Boys, Holivuda gi diyorum. Şüphe yok gene ora- da çalışıcağım. Fakat şayet benden usanmışsanız o zaman filmlerimi Avrupada yspacağım. ri vagonun bir basama- ğgını daha çıkıyor. ve tebessüm- lerini hiç eksik etmiyerek: — Avrupanın erkeklerine ge- lince hepsi hoşumâa - gitsinler diye bıyıklarını kestiler, diye haykırıyor. Etraftan bol kahkahalar yük- seliyor. Parmak - darbeleri şap- kaları en*eye atıyor. —- Bu sözivrden memnun kalan çehreler gözüküyor. — Hello Marlen.. Bir güzel poz daha çekelim. Ve Marlen bu emre de itaat etmiştir. Magnezyum Vâmbar ları tekrar yasıyor. En - çevik fotoğraflar gazetelerin son tab- ina yetişmek için merdivenlere koşuyorlar. Marlen bu defa da pârtiyi kazandı. Elile veda edi- yor. Vagonuna giriyor. “Ve ben gayri ihtiyari olarâak gözlerimi kırmızı mantola ka- dina çeviriyorum. O bâlâ dire- iğe dayanmış ve yalnızdır. Çeh- resi yeisten mosmor olmuştu. 'Tren sarsılıyor, kontrolörler Tam bu sırada , Hğh"rdı"' gösteriyor. Ikisi ı ğ ai de şapkasız, mantosuz ve bağajsız- gır. Erkek simokinli olup be-» yaz yeleğinde kocaman sun'i bir karanlil taşıyor. Kadın yeşil bir ipek tuvalet taşıyor. Kont rollrt her ikisini de bir ara« baya iterek sokuyorlar, Repor- terler, İotograflar bu tahmin edilmiyen sahneyi kaçırdıkları için âdeta kavga ediyorlar, Santa - Fe ekspresi Pasifik oscanında Kaliforniyaya doğru hareket etmiştir. — Her gün bir zafer Marlen kabinesinin dar yati gına oturmuştur. Yalnız şapka. sını çıkarmıştır. Yanakları üze- rine düşen uzun bir saç deme- tini arkaya atıyor. — Ne insafsızdırlar bilmez- siniz, dedi. Altı ay Amerika. dan uzaklaştınız mı — dönüşte onlar için bir yabancıdan başka bir şey değilsiniz. Kötü insan- lar değildirler amma hiç bir şeyi kolay kolay — affetmezler. Kazanılmış — zaferleri — hergün yeniden kazanmağa çalışmak, her saat yeni bir zafer kazan- mak İâzımdır. Nevyorkta iken bunu eyiden eyiye duydum. İagilterede çe- virdiği film için bana tarizler, serzenişler yapıldı. — Şimdi beni Holivudda nasıl karşılıyacaklar? -Ben, Dietrich, büyük Dietrich ber şeye yeniden başlamak, onları “yeniden teshir etmek icâp ettiği hissini bes iyorum. Halbuki o kadar, o kadar yor- gün ve bıkmış bulunuyorum ki.. Mantosunu çıkarmadan uzam du Bir şey söylemedim. Bana tebessüm etmeğe çalışıyordu. Sonra yüzünü vagonun bölme- sine doğru çevirdi. Uzun ince “ellerinin — çözülüp - gerildiğini, sonra sükünet bulmuş gibi ya- tak Örtüsü üstüne düştüğünü gördüm. Uyumuştu. Yavaşcacık “ giktği. Les Holivudun Esrarı - Marlen tarafından yırtıldı Trenin teşkilâtı Tren dört gün, dört gece içinden, çıkmıyan — yolcuların rahatça seyahat edebilmelerini temin edecek şekilde tanzim ve techiz olunmuştur. Restoran vaâgonundan başka, mütalea- salonu, kuvaförü ve radyosu ile bir kulüp vagonu vardır. Nihayet trenin sonunda taraslı bir bar vagonu mev- cuüttur. Buradan katar arkasında ka- lan yolların, nef.s tabiat tablo- larının geçit resmi — seyrediler bilir. Bu son vagon Amerikan #nemacılığına — rasat merkezi “wazifesini görür. — v Tren kalabalık değildi. Ben bar vagonuna gittim. Yolcular bagajlarını açmakla meşgul ol duklarından Barda viski kadeh- lerini yuvarlıyaan bir - kaç kişi- den başka kimse yoktu. Hepsi bermutat — süvaâre — elbisesiyle idiler. ski kadehlerini neşe ile yu- baktım. İçlerinden biri gözü ile işaret etti. Teklif tekellüfe hacet olmaksızın beni de kendilerile birlikte içmeğe davet etti, Bu teklifi niçin kabul etm'- yeyim? Hemen yanlarına geçtim. Çok geçmeden dost olduk. Macera- larını — anlatmağa başladılar. Garpta — oturuyorlarımış. — Neyv- yorkta bir ay geçirmeğe gek mişler. Şimdi memleketlerine müstacelen dönmeğe mecbur bulunuyorlarmış. Nevyorkta bir yemekte saate bakmağı unuttuk- larından az daha - bu treni ka- çırıyorlarmış. Bagajları otelde kaldığından arkadan gönderi: lecekmiş. Görüştüğüm zevat Mis ve Misters Wicoks ile Flagı- tafitı. Arizonaya gidiyorlardı. Bitoresk — görüşmelerini çabuk tükettim. Yeşil ipek tuvaletli bayanın gözleri yorgunluk alâ. meti gösteriyor, arasıra kapı- niyordu. Ayrildik. Sigarâmı ya- karak ârka platformda çıktım, Etrafı bir az seyrettikten sonra dikkat ettim, Platformda ya'nız değldim. Nevyork garında rast geldiğim'kirmizi mantolu- bayan bir hasır sandalyeye Oturmuş bulunuyordu. Ben'de onun ya- nında oturdum. İçimde bilmem neden ilk önce bana hitap ede- ceği hissi vardı. Filhakika ba. şını çevirmeden bana hitap eden sesini duydum: — Marlen D.etrich ile bir likte seyahat ett ğinize göre sinema ile Meşgulsünüz: de &l mi? Tei —İ- Muhatabımı inkisarı hayale uğratacağımı biliyordum. Çar- çabuk bir: — Hayır, dedim. Ve bu se- fer ben sordum: — Ya siz neyle meşgulsünür? Holivuda mı gidiyorsunuz? — Başka nereye gidebilirim? Elbette Teksaslı bir çiftçi ka- din olduğumu zannetmiyorsu- nüz. — Sinemada mı çalışıyorsu- nuz? Cevap vermedi. Biraz süküt- tan sonra devam ettim: — Biraz önce sizi Nevyork gâarının bir Denarında görmüş- tüm. — Evet ben de sizi görmüş- tüm. Etrafımda dolaşıyordunuz. Bir an sizi bir polis memuru, yabut da Marlen Dietrichin hu- susi muhafızlarından zannetmiş tim. Hatta beni şüpheli bule- rak tarassut ettiğiniz zehabına kapılmıştım. Marlen Dietrichten nefret etmiyorum. Fakat onun taliine kıskanıyorum. Bu sözlerden sonra onun söz- lerinde serbest bırakılmaktan daha iyi bir şey olmadığını dü- şündüm, Bir sigara takdim et tim. Yüzüme bir defa bile bak- madan gayri şahsi olan bir sesle devam etti: — Tam on sene evel Nev. york ötellerinden birinde ma- nikircülük yapıyordum. Bir gün müşterilerden biri bana uzun uzun baktıktan sonra sinemada sçauşmak — hoşuma gidip gitimir yeceğini sordu. Bu adam İr- vi»g Tbalbergti. Yani Holivu- dun efendilerinden biri.. Bu sözlerin manasını anlıya- mıyacak ve düşinem yecek ka- dar şaşırmıştım. O tarih, sine- maya iktisap edenlerde güzel: likten başka bir meziyetin aran- madığı günlerdi. Üç gün sonra herşeyi terketmiş, anaemle bo- zuşarak Kalıforniyaya hareket etmiş bulunuyordum. Bana derhal tâli yoluna aç- tılar. Büyük bir filmde rol ver- dilerr. Film sonuna yaklaşmak üzere idi. Direktör ismimin ta- nıtılması için reklâmlarla meş- guüldü. Mütehassıs yazıcılar ha- yatımın fevkalâde romanını uy- durmak için harekete — geçmiş- lerdi. Fakat beni bir diploma- tın kızi mi yapacaklardı, yoksa bir Rus prensesi mı? Bunu he nüz bilmiyorlardı. Asıl mühim iş o güne kadar dünya için meçhul olan ismimi günün meş- hur simaları arasına katmaktı. Alişler hazırlanmış, bu maksatla icap eden tahsisat ayrılmıştı. Hepsi bu kadar. İsmim bir türlü meşhurlar arasına karışa- mad', Zira bir akşam Holivutta muazzam bir inkılâp yapan bir haber - dolaştı. İlk sesli film göste-ilmişti. Holivud telâşta: Sonsuz bir telâş, prodüktör. leri kıvrandırdı. Bir- hamlede, geçmişi yıklılar; mukavelel bozdular. Başlanmış filmler bi- tirilmedi. Bitm'ş filmler göste- rilmedi. Düzgün konuşamıyan, sesi bozuk en büyük artistler bile, melcesiz süprülüp atıld- lar. Atılanlar arasında ben de vardım. Bana yaptırılan ilk ses tecrübesinde, ses mühendisleri kulaklarını - tıkadılar. Bir ay sonra nâmsız, parasız ve mah- vomuş bir vaziyette Nevyor* “Kamaâlist Türkiye,, O bir tek adamın irade ve eserleri Avrupa ricalinden hangisi onun- la mukayese edilebilir? dİskender'yede çıkan Efi- meris gazelesinden: Ankara, bulvarlar, bahçeler, çiçekler sehri, yeni arşıtektür, terakki, enstitüler, etüt ve ilim şehridir. Eski Ankara orada bir köşecikte bırakılmıştır. Mazi masal olmuş ve yerine yeni ve asri şeyler vücude gelmiştir. Türkler, *Kamâlist Ankara,, *Kamâlist Türkiye, sözlesrini söylerken, derin bir iftihar duy- makta ve bu şehrin hepsini bir tek adamın başardığını hatırlat- ktadırlar. Hakikaten — bun- ların hepsini bir tek adam ba- şarmış — ve onun — bükülmez iradesinin karşısında — herşey değişmiş, herşey boyun eğmiş, Herşey — terakki ederek yüksek miştir. Geçtiğim her yerde, “yaşasın Kamâl, yaşasın büyük önderi- mizl, —duası ile karşılaştım. Bunu ecnebiler bile söylemek- tedirler. Avrupanın siyasi rica- linden hangsi Kamâl ile mu- kayese edilebilir! Almanya ile MA DST OU TEORAME N TCE sa nuyordum. Hünerim, kımseain göremiyeceği bir filmde kayıtlı; şöhretim, yuvarlak madeni ku- tü içinde ilelebet kapalı kalk- Mışti. Tekrar manikürcülüğe başla- dım. Tam on sene bekledim; hevesimi ve inkisarı hayalimi kemirdim. Tabit, vazgeçmekli. ğim, eski küçük hulyalarıma tekrar başlamaklığım mevzuu bahsolamazdı. Tedavisine im. kün olmıyan kamaştırıcı bir ca- zibeye kapılmıştım.Profesörlerle 508 dersine çalışmak için, sesi- min evsafını ıslah etmek — içn, kendimi'her- şeyden mahrum biraktım; hatta yemekten bile, _AV'lî zamanda, bir - Kalifor- niya seyahati paras'ını da, san- tim santim, dolar dolar toplur yordum. Bugün, ümidim olma- -—sntmu 8 ine sahifede — “Ankorada Alatürk âbidesi $ a e0rğ rararrr ha'yanın — diktatörleri herşeyi hazır — bulmuşlardır. -Halbuki asrımızın Laklis'i (Herkül) hiç yoktan hatırı sayılır bir devlet meydana getirm ştir. Muhalifler onu yıldırmamıştır. Egoizmi ile değil, vatan aşkı ile çalışmıştır. Temiz, saf ve kadere bağlı yurddaşlarını az bir zaman içinde çalışkan, münevver in- sanlar haline koymuştur. DA Kurultayı esnasında onu yakından görmüştüm. Kartalı andıran bakışından muazzam kudreti aksed yor ve enli alnın- dan zekâsı beliriyordu. Bu z2- tın şahsiyetinde, ender. Mezi- yetler tecemmu etmiş bulun- maktadır. Ve Kamâl Atatürk bu mez'yetlerinin hepsini kemali meharetle kullanarak yurdunun terakk sine hasretmiştir. İlk önce maariften başlam ş ve ihtiyar. lara bile okuma öğrelmiştir. Ankâra bir ilim merkezi olmuş. tur. İikmekteplerden din dersi kalkmıştır. Kimse çocukların vicdanı üzerinde tesir yapamaz. Tahsil ücreti yalnız zenginler- den alınmaktadır. Mektepler muhtelittir. Kadınlar her sahada çalış- maktadırlar. Tayyareci bile ol. muşlardır. Mekteplerde dayak yasaktır. Yeni nesil tasarrufa alıştırılmaktadır. Beden terbiye- sine de çok ehemmiyet veril- mektedir. Türkiye cumhuriyeti Ankarayı teslim aldığı vakit şehir pek kötü bir halde idi. Bugün son sistem bir Avrupa şehri olmuş- tur. Şehirde bir çok ilim mües- seseleri vücude - getirilmiştir. Yakında bir de üniversite ku- rulacaktır. Türkiye hükümeti çalışmakta. dir, Türkler ruhan da — yüksel: mişlerdir. Bütün başarmış ok dukları işlerle iftihar edeb lirler. Yahlet T Beynelmile! hır- sız tutuldu el e G Bu adam,ayni zaman. |daidam mahtümudur Paristen yazılıyor: Amerikadan gelen yolcular arasında şüphel: bir şahış po- lisin nazarı dıkkatini celbetmiş- tir. Sain-Lazare - istasyonunda yakalanan bu adamın cebinde iki pasaport bulunmuştur. Bu pasaportlardan birisi Gerber, diğeri de Girard adına yazılı idi. Kendisine, bu pasaportlardan hangisinin sahisi olduğu sorul- muştur, Kısaca: — Benim hakiki adım Frid- rich Gerstledir. demiştir, Bu adam beynelmilel büyük bir hırsızdır. Dolandırıcılığının milyona yakın olduğu tahmin ediliyor. Avusturyadan kovulan, Ametikada, Almanyada yakayı ele vermiyen ve — oralarda mü- him miktarda hırszlık yapan bu adam, ayni zamanda Alman mahkemelerinde idana mah:- kümn edilmiş, bulunmaktadır. Artist mi casus mu imiş? Ne kadın meydanda, ne de oesmer renkli adami... Paris zabıtası, esrarengiz bir hâdise üzerinde durmaktadır. Güzel ve caz p dansöz Huguet- te Lea namında bir artist Pari- sin meşbur müzik hullerinden birinde vazfe görmekte ve epeyce de hayranlar toplamak. — tadır. Bir 'sinin “üz bu kadın birdeabire ortadan kaybolmuştur. Polis bu âni gaybubet üze« inde faaliyete geçmiş, -bir cax geu sus şebekesine mensup olması muhtemel bulunan ve ikinci is- mi de Lla Sauzier olan dansör zü aramağa başlamıştır. Artisti tanıyanlardan — birinin ifadesi şudur: Eğer Lea Sauzierin başr na bir felâket gelmişse bundan yegâne mesul, gene kendisidir. Çünkü o, ateşle oynuyordu. Hiç bir artistin yapmaması lâzimge- len öyle tehlikeli oyunlara gi riyordu ki tarif edemem. te bu münasebetle kaç zaman- danberi keadisini takip etmek- sup bir casuş şebtkes'ne men- sup olduğunu tahmin ediyorum. Son zamanlarda esmer - bir adamla geziyordu. Şimdi o da meydanda yoktur. Yaralamak Basmane civarında rinde ngin ye yumrukla fakat firar etmiş — te idi. Yabancı devletlere men- — alılardan İsmail; Ali a | 1