2? Pobet M salcrğ , gerçek ömer Avni -- Bir hayatın hikâyesi -- Kendisine karşı fevkalâde saygı ve muhâbbet beslediğim bir zat, bir kaç gün evel br mecliste bir arkadaşının haya- tından bahsetli. Bugünün, menfaatten âri, mef> küre için çırpınan, didinen nes- line iyi br örnek olur düşün: cesile bu kısa biyoğrafiyi not etmekten kendimi alamadım. Bana anlatılanları, aynen yazı- yorum: —İttihad ve Terakkinin ilk ku- rulduğu zamanlardı. - İstanbul- daki azasının ekseriyetini mek- tep talebesi teşkil ediyordu: Tıbbiyeliler, Harbiyeliler, Mü- hendishaneliler.. Hatta Kuleli gibi Sultanf talebeleri de bu cemiyete dahildi. Biz 0 zaman- lar Kulelide idik. Mektebimizde cemiyeti hafiyeye dahil 30 kü- sur aza vardı. İşte bugün hayar tını anlatmak istediğim Ömer Avni ve ben bu azadan ikisi idik. Cemiyet fevkalâde gizli çalışmak meeburiyetinde — kalı- yordu. Çünkü yaka'anan azaya akla, hayale gelmiyecek tazyık ve zülümler yapılıyordu. Günün birinde yakalanan za- yıf yürekli bir arkadaş nasılsa Öner Avniyi de ele vermişti. Hemen Ömer Avniyi yakalayıp zınd ina tiktilar. Tam bir. ay her gün, her saat kıpırdıyamı- yacak hale gelinceye kadar za- vallıyı ince tellerle dövdüler, aç bıraktılar, Daha bilmediği- miz bir çok işkenceler yaptılar. Lâkin bu tahammüllersa tazyik- lere rağmen Ömer Avni bir tekimizi bile ele vermedi. Bu- Bun üzerine Ömer Avniyi, ayak- larına ve boyauna lâleler takar rak mem'eketi olan Çankırıya sürdüler. Aradan seneler geçti. Ben Küleliyi bitirip Tıbbiyeye gir miştim. Bir gün Aksaraydan Beyazıda çıkıyordum. Birisi ko- luma dokundu. Döndüm, bak- tim: A... Bizim Ömer Avnil, *Burada ne arıyorsun, demeğe kalmadan beni kolumdan çekti ve yan sokaklardan , birine daldık, Çankırıya sürüldükten — sonra onu bir müddet göz hapsine almişlar. Lâkin büyük bir mek küre aşkile yanan Ömer Avni, bu hale tahammül edememiş, kaç p İstanbula gelm'ş, Silivride kaz çobanlığı ediyormuş. Üstü başi berbaddı. Kendisine bir 23 Muavenet ettim ve aynıldık. Bir kaç ay sonra Beyoğlunda bir kahvede — oturuyordum, Önümdeki — gazeteden başımı kaldırınca karşımda birinin di kilmekte olduğunu — gördüm: Gene bizim Ömer Avni de ğgil ml! Bu sefer nisbeten te- miz giyinmişti. Yanıma oturdu, Bana da bir siğara uzalarak anlattı — Şimdi, dedi. Silivride mahkeme başkâtibiyim. Benim hayretimi görerek ilâ- ve etti: — Geçen sefer Kaz çobanı olduğumu söylemiştim. Silivri kadısının kazlarını güdüyordum ve geceleri kazların — yattığı ahırda onlarla — beraber bir muüm işığnda kitap okuyarak sabahlıyordum. Bir gece, efer dim beni okurken yakaladı. D şün bir kere, yüzde doksan beşi cahil olan bir milletin ea görgüsüz ve cahil bir ferâ ol ması icap eden bir çobanın kitap ve bihassa ilmi kitap okuması herhalde alelâde bir sey sayılamazdı. Bunu kadı Yazan: Yaşıt efendi de anlamıştı. Beni mah: kemeye aldı. Zamanla, işte gör- düğün gibi başkâtip oldum. Ömer Avninin ne kadar kuv- vetli bir karakterde olduğunu zaten mektepten bilirdim, sor- dum: — Peki Ömer Avni bütün bu d'dinmelerine sebep ne, ne olmak istiyorsun? Gülerek omuzlarını silkti: — Hiç bir şey olmak istemi- yorum; dedi. Daha doğrusu gayem uğrunda her şey olacs- ğım. Yoter ki, günün birinde © tahakkuk edebi.sin. O günden sonra Ömer Av: vaiyi epey zaman görmedim. Bir gün Pariste, pansiyonum- da tıraş oluyordum. Hizmetçi kapıyı vurdu. Bir Türk Mösyö- nün beni görmek istediğini söy- ledi. Bir az sonra içeriye kim girse beğenirs'niz: Bizim Ömer Avni-değil m ll — Aman Ömer, burada ne arıyorsun? D'ye.bağırımadan lâfi ağzıma tıkadı: — Trablusgarp yanıyorl -dedi- bu . vaziyette ben İstanbulda durabilir miyim? Bana yardım edin de Alrikada çarpışan Türk- lere işt'rak edeyim. Ona bir pasaport ve lâzım olan diğer şeyleri de tedarik ederek bu kahraman ideal vatan haricinde şeref ve namus için ölüme karşı mücadele eden bir avuç Türk gencinin yanına yolladık. Aradan epey zaman - geçti, İstanbula — döndüm. İlk işim Ömer Avniyissoruşturmak oldu. Edirnede hâkim olmuş!!.. 31 Mart vak'ası oldu. Rum: elinden hareket ordusu gel - yordu. Bir gece nasılsa bir iş için Sirkeci 1stasyonunda bulu. nuyordum. Bir tren - geldi. İçi askerle dolu idi. O kırk kişilik büyük yük vagonlarından birin- cisi açılır açılmaz ilk önce yere atlıyan kimdi biliyor musunuz? Gene bizim Ömer Avnill Gü- rültü içinde güçlükle - işitilen bir -sesle bağırdım: — Nereye gidiyorsun Ömer? — Şeriat perdesine bürü nüpte karşıma çıkacakları öl- dürmeğe. Onu uzun bir zaman için gö remedim. Yalnız tanıdıklardan bazı malümat abiliyordum. Umumi harpte bütün Türk genç. leri gibi çarpıştı. Mütareke olup ta yabancı donanmalar İstanbulu işgal ettiği zaman o da her milliyetperver gibi Ana- doluya kaçmış, yurdan - istiklâle kavuşması için bütün — varlığile çalışm.ştı. Harp bitmiş, yeni Türkiye doğmuştu. Bir gür A'yonkara- hisarına gitmiştim. Nasılsa, te- sadüf, karşıma gene Ömer Av- niyi çıkardı. Arkasında eski bir elbise vardı. Belli ki, © ka- dar refah içinde ldi. Lâkin yüzü memnun, gözleri saadet dolu idi, Gülerek sordum: — Ey söyle bakalım Ömer Avni... Bütün bu uğraşmalardan ve did şmelerden sonra ne oldun bakalım? Dudak'arını büktü: — Hiç. Dedi, neticede bu- rada alelâde .bir — ilkmektep muallimiyim. Fakat hayatımdan çok memüunum. Çünkü şim- diye kadar çoktan anlamanız icap ederdi ki, ben hiç bir zaman menlaat içn yaşamadım. Eşer “öyle olsaydı $mdı her: halde burada — bu'unmazdım. Holivudda eski Yunan san'atına büyük bir ehemmiyet verilmeğe başlanmıstır. Gerek Yunan dansları, gerek F dyasın eserlerini hatırlatan henktar heykeller Holivudda zevkin değişmek üzare bulunduğunu anlatiyor. Maamafih şu gülen, cazip, dilber ve cana yakın Amerikalı yıldız- larını unutmak ta imkânsız görülmekte ve Holivud hatıra geldiği zaman bunları da behemehal hatırlamaklığın zaruri bulunduğu anlaşılmaktadır. ——— Marseillaise: Tarihi çok güz Filmin bilhassa bazı sahneleri, çok alâkalı gö- rülmektedir Filmde 16 ıncı Lüi ve Mari Antuvanet Jean. Renocir, Marseillaise adlı filmile gene hepimizin nazarı dikkatini kendisine çekti. O, inkılâbın bu zamana kadar fil- me çekilmiş karışık ve muğlâk tarihi yerine bize vazıh, kısa, alâkalı bir tarih vermek istedi. Uzun tafsilâttan bi!hassa kaç- masinı iyi bilen Renoir fakr halkan ihtilâlini, imtiyazlı sınıfe tan nefretini bütün çıplaklığile gösterm ştir. Eğer ©o devrin adamları bizden kıyafetleri. iti: barile ayrılıyorlarsa, — içleri iti- barile muhakkak ki bizden ol- duklarını söylemeliyiz. Bügün'de ayni istirabi, ayni sınıf aynilık» larımı, zengin sımıfa ayni nefreti pek âlâ görüyoruz. Yalnız ayni toprağa bağlılık, avni hislere KB Z AT AAA UY Ben melkürem için yaşadım; o da Türkiyeyi hür ve müterakki görmekti. Bugün gayem tahak- kuk etmiştir. Vatanım ve mille- tim benim için her şeydi. Onu istediğim gibi görmekten başka beni ne memnun edebilir ki. Allah rahmet eylesin, dört sene evel bu mefküreci büyük adam habersizce öldü gitti., Bu satırlara fazla bir şey ilâve etmek istemiyorum, Yalnız şunu söylemek isterim ki, h- yaâtın en temiz yolunun men faatten ziyade herhalde mefküre için yaşamak olduğunu bu mü: tevazı biyografi bize —anlatmış oluyor. Serai Yaşıt ——— merbutiyet eskisinden hemen hemen farksızdır. Küçük aile sahneleri, yapılan miting.er, ufak tefek görüşme- ler flmde fazla gibi görünüyor- sa da hakikatte inkılâbı aydın- latması itibarile lüzamludurlar. Filmde kral ve ailesi -bütün teferruatile gösterilmiş, tarihin Fransız büyük filim el canlandırıyor inkılâbına ait h) Filmden bir görünüş: Şöh'r dakilinde muharebeler görüküyor Tayyarede Kızıl izdivaç Marlen Dietrichin en güzel ve gyeni filmi en lüzumlu addettiği bu çerçeve| l dahilindeki - hâdiseler hemen aynen muhalaza edilmiştir. Bazan uzun cümlelerin ma- nasız bir surette çoğaltıldığı- nı da söylemeliyiz. Paris mae- hallelerine geçilince filmde bu hava birdenbire değişiyor. Ar- tık süse değil, hakikt söze, ha- yata, hakiki dekora kavuşu- yoruz. Jean Renoir, bu halkın ma- ballelerini ve onların âdetlerini o kadar iyi göstermişki tarif edilemez. İhtilâlin -bu taraflar- da kopan ateşi, bizi sanki o devirlerde yaşatıyormuş - dere- cesinde sarıyor. Barikatları elle tutuyormuş gibi oluyorur. Bazıları bu filmde arzu et- tiklerini bulamamakla beraber ne olürsa olsun (sinema için sinema) noktainazarını güden Renoirin bu filmi tam muvaf- fak olmuş eseridir. Burada her sahne, olduğu gibi gösterilmiş, evelce de söyled ğimiz gibi te- ferruattan, — süsten püslea uzak laşılmıştır. Hatta bazı şahne- ler bitmemiş gibi bir fikir ver- mektedir. Maamafih esıl sinema san'atının güzel tarafı da böyle o'mesıdır. Başvekilimizin en son resimleri Büyük eb'atta Başvekilimiz B. Celâl Bayarın fotoğrafileri yalnız Hacı Alipaşa otelinde fota, ressam B. İsmailden teda- k « irsiniz Geçen sene Zırhsız - şövalye diye ilân edildiği halde anrtis- tnin rahatsızlığı dolayısile te- ehhura uğrıyan ve bu defa Kı- zl izdivaç namı altında yap- lan bu muazzam film, Rus ilr tilâline tekaddüm eden vekayi ile ihtilâl sahnelerini ve ihti. lâlden sonraki müdhiş vekayii canlandırmaktadır. Marlen Dietrich bu filmi tem- sil ettikten sonra, film hakkım da ihtisasatı soruldukta (cidden mükemmel bir eser yaptım) demiştir. Film bugün tayyare sinemasında oynamaktadır. Ây- | rıca “Pataşon Sirkte, isimli | eğlenceli bir film de vardır, | karilerilerim'ze tavsiye ederiz. — Tabanca taşımak Çorakkapı lan silâh araştırmasında Ahme Mustafad me kezinde yapı" oğlu tabarcı bulunmuş, müsadere edi.lmişiir. | ' enaleyh — yavaş Yeni bir Fran- sız filmi “Garp,, Resmini gördüğünüz — dilber Rama Tahe'nin, içinden - şa klı xadın rolünü aldığı (Garp) adlı film, mevs min- oldukça geniş m ktarda alâka uyandırdığı bir eserdir. Cezairli genç ve güzel Hasene orta ve yüksek tahsilini Pariste yapmıştı. Binar yavaş Parisli olmuş, artık Şşarkı unutmağa başlamıştı. Buna vesile olan başka bir hâdise de meydana geldi. Cezair, düşman taralın: dan istilâ edilmiş, Hasenenin aileşi katledilmiş ve — evi de yakılmıştı. İşte bu sırâda güzel Hasene, Cadiere adlı genç bir bahriye zabitile tanışıyor. Zabit gemi» sile şimali Afrikaya giderken sevdiği Haseneyi de yanına yor. Gerek deniz yolculuğunda, gerek şark havasının kendile- rini saran elfsanevi çerçevesi içinde her iki genç biribirlerine sonsuz bir aşkla bağlanıyorlar, Bir gün Hasenenin yanına yerlilerden bir adam geliyor. Ona, memleketinden, memleke- tinin geçirdiği felâketten —acı acı bahsediyor. Bütün bunlar. dan sevgilisi Garplının mes'ul olduğunu, ona bağlanmanın bir nevi vatan ihaneti telâkki edi leceğini anlatıyor. Hasene düşünüyor. Evet, mem, leketinin intikamını alması lâ- zım! Bunun için Cadiere'in za- bit arkadaşlarından ve çok sa- mimi dostlarından birisni tes- hir ediyor. Onu vazifesinden bile kaçırmağa muvaffak olu yor. Ayni zamanda bu genç zabit, kumandanın kızile n'şan: hdır. Onun bu hareketi hem askerlik, hem de verdiği noktasından şerefsizl.ktir. diere araya giriyor, srkadı kurtaârmak yor. Onu hi ieıde arıyor; nihayet güç'ükle ularak genç zabiti n şanlısının ve vazifesinin başına get'riyor. Artık haseneye ihanet edil- mişti. Genç kız. kendisini ma nasız yere kandıran yerliyi b layor ve öldürüyor. Bundan sonra harp gemis &ğır ağır demir alar n Alr kad n dilber Rama Ch ries Vace, Rob Heien Roberl t vvaflakıyetle başa mış söÖz Ca- aycılıyor ahende: a. dır,