- SĞ Yazan: Ale ir DDüma . M. dö Trevil, sesine mümkün olduğu kadar ahenk vermeğe çalışarak konuşuyordu Doğrucs M. dö Trevlin ko- pağına gittiş bir gün evelki zi- yareti pek kısa ve poek mana- sız geçmişti. M. dö Trevili neşeli bir bal- de bulmuştü. Koal ile kraliçe baloda kendisine pek iltifat göstermişlerd. Kardınal tarae fından ise abus çehre ile kar şılandığı doğruydu. t birde rahatsızlık behanesile sıvışnıştı. Şevketliler ise saat altıdan evel Luüvr saravına gelmemişlerdi. M. dö Trevl dairesnin her tarafını teltiş edip yalnız. b Tunduklarına kani olduktan son- ra yavâş sesle dedi ki: — Genç dostum, şimdi siz- den bahsedelim; çünkü aizin | muvalfakıyetle gelişniz'n kralın meşesi ile, kraliçenin zaferi ve | kardinalin ise yeisi ile alâkadar lş.’ıılaıhnı şüphe yoktur. Kendi- | mize dikkat etmelisiniz. © — Şöevketlilerin neşes'ini mu- cip olacak şerefe nail olduktan — sonra neden korkacağım? ı*ı — Bana inanırsanız, her şey- © den evel Kardinal kendisini ab ,datan bir adamla hesabımı kesme- dikçe iğfal edildiğini unutacak bir kimse değildir. Hele onu — aldatan kimse genç bir Gas- konyalı ve bana mensub - biri olunca.... — Kardinalin de 'sizlr- gibi benim Londraya gittiğimi bild- j *Şini ümid eder misiniz? ha? Parmağında parıldıyan o —| güzel olması da Londradan mı /| getirdin? d.kkat et, azizim Dar« 44 3 düşman hediyesi iyi bir — Şey değildir; hatta bu hususta bir Lâtün darbrmeseli de yok lur? durunuzl" | — © lisanın'ilk harflerini bile —| zihnine sığdıramamış olan deli- —| kanlı bu Gaehaletini Bildirerek | fendisini yeise düşürmek iste- ği için cevap verdi: Evet, şüphesizl Şüphesiz dö Trevik #sesine aheok rerek devam elti.. * Elbette var, hatta onu dana geçen güm M. Benserad söylemişti... Durunuzl.. Ahi ği — Bu elması bana “düşmün vermedi; kraliçe verdi. — Kraliçe hal ahi ahl doz- rusu mükemmel şey, bir p stol eder. Kraliçe onu size kiminle yolladı? — Kendl's' verdi. — Nezede? — Tüvaletini değ ştirdiği oda- Bim yanındaki kabinede: — Nasi? — Eini öptürerek! — Nisl Kraliçenin elini mi öptünüz?1 — Kraliçe hazretleri bana karşı bu lü:ufta bulundu. — Herkesin görünün önünde bal İhtiyatsız. kadın! Üç kere ihtiyatsızl.. — Hayır efendim, müsterih olunuz, hiç kimse görmedi Dartanyan bunu söyledicten sonra işin nasıl olduğunu ane lattı. İltiyar asker bağırdı: — Oh! Kadınlar! Kadınlar! Ben onların hayali düşüncele- vini bil 7 garabetle dolu şey- ler onların zevkine gider; de mek yalnız kolunu gördünüz; kral çeye rasge seniz tanımazsı- nız; © da sizin kim olduğunuzu bilemez.. — Hayır; sayesinde. M. dö Trovil söze atıldı: — Beni dinle, size iyi, dost- ça bir nasihat vereyim mi? — Lütfedersiniz, efendim. — © halde, sen yakın. bir kuyumcuya gidip o elmesi bul: duğunuz fiate satınız. No kadar müuktedir o'sa gene en azdan sekiz yüz pistol verir. Pistok larda isim bulunmaz, delikanlı. Halbuki bu yüzükt-ki marka takamın başına belâ getirebilir.. — Bu yüzüğü satmak mı? bir hükümdar yadigârı olan bu yüzüğü satmak! Aslall — © halde taşı avucuna çe- vir, akılsız. adam. Çünkü bir Gaskonyalının annesinin mi- cevher çekmecesnden — böyle bir yüzük çıkmıyacağını herkes bilir. Dartanyan sardu: — Şu halde. benim için kor- kacık bir şay var demek? kaalı, demek - istiyo- rüm ki, sza- vazyetiniz fitili tutuşturulmuş maden — üzerinde fakat bu elmas Uyucan Bir adamın benziyor. — Hay kör şeytan! ne yapmalı? — Her zaman ve her şey- den evel kendini koru. Kardi- nalın kafası inatçı ve kou uzundur. Her halde sizden in- tikam alhıcağına emin ol. — Nasıl bir intikam? —ERİ Ne söyliyey m? İşi gücü, şeytanlık değ . mı? Hiç bir şey yapmasa sizi hapscttirir. — Nasıl! Kral hazretlerinin maiyetinde o an bir adamı hap- se cesaret edebilirler mi? — Hey yarabbil Atos mese- lesimde hiç çekinme gösterdiler Mi? — Delikanlı, otuz. — senedir saray içinde bulunan bir adar mın sözüne her halde ebemmi- yet vermelisin, İhtiyatlı bulun- mazsanız, mahvolursunuz. Etra- fınızdakileri, düşman görmenizi Bize ihtar ederim. Size çatacak biri ola sa on yaşında bir çocuk ta olsa kaç. malısınız. Gündüz. yahut gece size hücum gös'eren olsa utan- mayı bir tarafa bırakıp kendi Bizi lafaa ederek — çekiliniz; yeni bir binanın önünden gee çerken — bile başınıza bir taş düşmesinden sakınınız, bir köp- rüdem göçseniz ayağınza a- tındaki tahtanın kırılacağını dü- şününüz. Sokakta geç kalınca uşağınızı peş'n'ızde ve kendis'ne eminse- niz slâhlı olarak bulundurunuz. Hiç kimseye, arkadaşınıza, kar- deşi»ze, metres n ze, herkesten ziyade” metresin ze inanmayınız. Durtanyan kıpkırmızı kesildi. Ve çabucak sordu: — Metresime mi? Fakat ni- çin herkesten ziyade metresi- me? dedi. — Çünkü bir metres kardi- nalin en gözel bir vasıtasıdır.... Bundan daha kolay bir. vasıta aolamaz; bir kadın sizi ön p& tol için setar, işte bünun mi- saliş Dalbilâk., Eh, Alahın em- tini. de bilirsin 2? Dartanyan: Madam- Bonasyö © axşamki ran- göz Önüne gelirdi; kahramanı mız hesabına iriz kiş M. dö Trevilin emniyetine Şimdi Hayat ucazluğ ı Haydtı ucuzlatmak savaşında, ilk öace üç mühm gıda mad- desinia tetkik mevzuu olarak ele alındığını biliyoruz: Et, süt, ekmek. Br kere ele alındıktan sonra Bu maddelerin yakın bir za manda, en münaasib bir fat haddine düşeceğine şüphe yok- tur. İzmir'n yiyecek, içecek, te- m'z yecek ve yakacak madde- lerine ad piyasasını az, çok hepimiz — biliyoruz. Fakat bu maddelerin geçen senelerle olan fiat farkları hakkında sslim bir bilgiye sahb değiliz. Kendi görüşlerimizden hasıl — ettiğimiz kanaate bakarak diyabiliriz ki, bütün bu madde- lerin fiatlerinde bu yıl bir yüke seklik vardı.. Mazmafih bu kanaatia sıhhat derecesini tayin eden güvenilir bir tesbite şid: detla ihtiyaç olduğu da mu- hakkaktır. Alâkadar bir dairenin tesbi- tne göre, İzmirde bazı yiyecek ve içecek madde fiatleri 937 yakının ilk altı ayından sonra yükselim 'ştir. Bu maddeler ara- sında bilhassa et, süt, yumurta gibi maddeleri başta zikretmek icab ediyor. Bu yükseliş yüzde 2,24 olarak kaydedilmektedr. Fakat buna mukabi, yakma ve tem 'zleme maddelerinde yüzde 18,28 nisbetinda bir düşüklük görülüyor. Bütün bu maddeler heyeti vmumiyesile mütalea edilirse, bu senelehine yüzde 12 nisbe- tinde bir ucuzluğun hasıl ol duğu anlaşılır.. Her maddeye göre, hep muhtelif sebepler taşıyan bu ucuzluk ve pahalılık hissedilir. tarafım, netice ne çıkarsa çıksın, pahallıkta gös- teriyor. Bunun da tek sebebi, en çok isthlâk ettiğimz et, süt, yumurta gibi maddelerin geçen seneya nazaran — pahalı o 'uşudur. Hayat ucuzluğu — savaşında, ilk önce et, ekmek, süt gibi maddelerin ele alınışndaki isa- beti bununla bir kere daha &n İ yoruz. Nejad Böğürtlen umum kâdınlara teşmil ett ği fena fikir, güzel ev sahibesi na- mına, kendisinde h çbr şüphe uyaadırmamıştı. M. dö Trevil lâkırdıyı değiştirerek sordu: — İyi aklıma geldi üç ar kadaşınıza ne oldu? -Sonü var- inci ordu kumandamı olan Salih paşa gelen alaylardan başka iki piyade alayının daha harekete hazır olduğunu bildirmişti igehbanı meşratiyet olmak İstanbula gönderdiğiniz taburlarının metalıbatı ve ina inzmam eden arzu ve Hemen şu cevabı verdim: — “Meclisi mebusan — haricinde € mil'etin ve ne de — ordunun Esasi ve meşrutiyet buoa ma- “nidir. Buna ancak isyan denir. Oraya gönderilen avcı — tabur- ları bu gibi ballerile hiç bir vakit kanuni harekâttan ayrık — Miyan namuskâr bir orduyu hpııı önünde kanun hilâf: bir takım nümayişlere — teşebbüs e Jekarlarln “oyacak ÖĞ gel cak ahali de işsiz, gücsüz, şu- radan, buradan toplanına — bir tokim, hazeleden - ibaret ol ca» ğına göre, bunlar da hiç bir vaket milleti temsil edemezler, Bunlar tedibe değer şekavet hâdisalerindea ibarettir. Arkadaşlar! Mesele lâyık. ol- duğu ehemmiyetle ve heyecanla takip olunuyor. Ba dakikadın itibaren sizin için de duracak bir dakikamız yoktur. Hsmen kışlalarınıza gidiniz. Harekete şiirak edeceklerle burada ya- pılacak vazife için kalacakları göreceksin z. gitmekte bir vazife, kalmakta bir vaz fedir. Yabancı devletlerle hudutlarımız çoktur, hem irtica tepekyeceğz ve hem de vatanı muhafaza ede- ( cak bu nulukta yapılar - ve: yapılar işler sarahaten kendısini göstemdiştir. Bir kaç dakika soDdsa kulüpte ne tek bir zabit ve ne de sokakta tek bir halk kalmıştı. Zabitler vaz feleri baş: larıa, halkt a ertesi sabah cı- keaden s2âh altına girmek üzere evlerine gt ş'erdi. Ben ikinci ordudan — ve bazı TMevakiden - gelkcek tolgalları dakikası — dakikasına - paş: evine göndetmek ve ayni za- Mmanda mevcut askeri kulüp'erle telgraf başında: görüşmek; fazla malümat almak üzere telgrafha- neye gitim ve- sabaha kadar fırsat — zuhür etti ehemm- yetli yerlerle ü —Edirneya akşıma doğrutrenle bir çok hoca kıyâfetinde mürm BecİĞİ gittikler cine sozülma- öğrenildi. | mâları ve cfrad ile temas etme meleri — için ikinci orduca ter tibat alındığımı öğrendim. Ve sabaha karşı gelen bir telgrafta Lüleborgazdan — trene binmek binmek üzere iki topçu alayı ile bir p'yada alayının hareket ettiği bildir liyordu. İkinci ordu kumandam olan. Sakkk paşa bundan başka iki piyade alayının dahi harekete hazır olduğunu — yazmıştı. De- mek ikinci ordu bir fırka gön deriyordu. — Mahmud- Şevket paşa- bu telgraflardan çok: se- vinmişti. Selânik rsedi fırka kumandanı ferik Hüseyin Hüsnü paşa kumandasında bir fırka da Selânikten — hareket edecekti. Eşki teşkilâta nazaran fırkalar On altışar taburdan ibaret ol duğuna göre, topçusu kuvvetli ü bir. ordu" Yizmis'ği NASREDDİN HOCADAN : t a hiret —— Yarr ayh ektupiarı. ' — 32 - Bizim Durmuş, hâlâ, koltuğa oturup başına sarık dolanmış abdal keçi gibi bön bön bak- yor ve adım atıp —atmamak için tereddüd ed.yordu. Belliki, vapurdaki macerayı unutma Fakat — Altındiş Nazf, zavallıyı di- şine geçrmişti. — Elle: — Koılar -dedi- işte size en mübarek zat. — Beyelendi de gelince, memnun — olacaklar.. Böyle nurani, ilâhi ve abasü- vecik bir enayi meşrepten.. ilâhi mezhebden, diyorum ho- cam.. Durmuş, yılıştı: — Ha öyle de, bağa, başka geldi de. Parmaksız İhsan da söze ka- rışti: karşıdan bellisiniz. Nurün aâ nursunuz. — Kapıdan — girince, Ve sözünü Bitirmeden Benli Necmiyeye işaret etti: — Hiydi kızım, hoca efen- dinin kolundan — tut. Sen de öbür taraflan Ayten.. Biyük yerlerde itibar böyedir.. Beye- fendi geir de bunu yapmadı- gınızı duşarsa, hürmetsizli ğiniz- den dolayı, alimailâh, paçav- ranızı çıkarır postal'ar.. Necmiye ile Ayten sıçradilar, kırınızı — dudaklarını — bocaya doğru iştihah iştihalı açarak koluna girdiler, Durmuş, şöyle br sallandı, ürktü, fakat faka basmıştı biçare... Kollarına girea o iki beyaz, çıplak kola şöyle bir baktı: — Esteizübillâhi. Dedi ve yürüdü. Masa, yü- künü almıştı. Çaça Makbule hanım, kapının eşiğindeki ka- mape üzetinde homurdan'yordu: Karşısında, kırklık, bir Arap kız: vardı. Batabi o da bu evin marifetlerindendi: — Viallahi Gülsüm, şu Na zifle İhsan göründü mü, ödüm kopuyor. Acılları tepelerinde.. Yemedik halt bırakmıyarlar.. Polse gdiyorlar, yarım — saat geçmeden — pencereden - düşü- yorlar.. Gülsüm (Arap kız) sofra ha> rci kaldığı için suratını asmış, gözünü parmaklıklardan sokağa dikmiş, ses bile çıkarmıyordu. Durmuş, Avtenle Necmiyenin arasında oturmuştu. Karşı tar rahında da Frdevsle baklagözlü Saniba yer almış ardı. Şimdi, Durmuş ağ'z açmadan onu sersemletip Balaklanenin temposuna uydurmak lâzındı. İhsan, derin bir ah çekti: — Hahız -dedi- Gabris efen: sağl sonra bulunuyordu. Seğrikte — jandarma elfradi cedide mektebi mevcud efra- dile. ve jondarına zabtan mek- tebinde staj görmek — üzere mevcnd — zabitan da — Selâmikte mezün bulunan ördü. zabitanı ile janlarma elrzd elbisesi giy- harekece — geçmiş mek süretile sırf efradı muhtelif | rütbelerde zabitandan —mürek» kep ayrlcı bir de - jandarma taburu v icade getirilmişe, Buns bar İstanbul asayişini ve mu- İvakkat bir zaman için sefaretha melerin muhafazasını deruhde edeceklerdi. di bir dolaşsın da, sen de ne- haventten bir gazel kerâm it. Han- senin söyled ğ a vardıi canım. Kerem et koynuma giz hak seni afeyliyöcek Mec'istekiler, istili hiç boz- muyorlardı. Sanki dindarane bir huşu içndeydiler. Gabris kanuna eğilip a zrap- ları teller üzerinde dolaştırırken Nazif Necmiyeye - seslendi: — Badeler san bze saki bu gecel İhsan bu mısrar: —- Nuroll Avazesi ile tamamladı. Noe- miye doğruldu, maruf Yanuli rakısından evvelâ hocanın önün- deki kadehi doldurdu, sonra da diğerlerin .. Taksim bitmiş, hafız elini çe- nesine, dirseğini dizine dayamış ve feryadı. basmıştı. İhsan ka- dehini kapıp: ayağa kalktı: — Dostlar, meclisimizi nur landıran hocamızın - şerefinel İki kız, sanki âyni kumanda ile mütcharrik imiş gibi birden hocanın da kolundan tutup ömu kaldırdılar. Necmiye de kadehi kapıp Durmuşün — sakalına da- yad. Hoca, gözlerini yumdu, seratını bir kere — buraşturdu. Facât yanıbaşındaki tazs, genç vücuttan sızan koku ve boynu- na dolaşan — çıplak ve dolgun kolların sıcaklığı ile mübarek dudaklarını açtı. kadehi devirdi, Devrdi amma, esasen moste ralık bir meta olan suratı, sılal- mış bulaşık paçavrası gibi öyle Bir şey bir buruştu ki, az kalsın med- lisin sahte vekamını -M shp süpürecekti. Kızlar, hep beraber el çırp- tılar: — Nur getirdin. bize nur.., Sen de nur ol Hocal Durmuş, sandalyaya çöktü, S:ğdan, soldan, yumuşak kadın ellerile uzanan mezeleri, bostar na dalmış camuz gibi sömürte tükten sonra, kenadisini — şöyle barttı: Rakının acılığı gidivermişti,, İhsana döndü: — Bağa bak -dedi- — şeriat kavlince.. İhsan derhal cevap verdi: — Müsaade buyur hocam, onlar da dinliyeceğiz, fakat bi- zim beyefendi daha gelmedi.. — Nirdedir ki? — Nerede olacak; bugün ha- clar geliyormuş. Vapura gide- cek, mübarek bir deveye binip hacılarla beraber buraya uğra- yacak.. Anladın ya, beyimiz sön eğlentisini hacılar, hocalarla yae pacak, sonra tövbe ve istiğfar, daha sonra siz efendilerimize bahşiş., Dolu tarafından, altım, gümüş tarafından.. Anlars'u ya, sucuk gibi para. İhsan anlatırkea, Nazif, Fir- devse eğildi — Ayıya bak -dedi. parayı duyunca, ne hale girdi — Sonu var — TAK ViMi Ruau * ddd D raraai - 4320 Şabat 9 Zühiece 21 ŞUBAT Z