22 Fobet — Süleyman Peygamberin Aşkı Çeviren: Adam Hasib Adamoğlu Saba melikesi Belkısın baçakları kıllı ve eğ Yazan: A. Kuprin Süleyman Peygamber bu sw retle, Saba Melikesi Belkisin bu Ük muammasını balletmiş oldu. Belkis, bundan sonra bir ce- viz. büyüklüğünde bir elmas parçası meydana çıkardı. Bu taşın ortasında bir baştan bir başa fakat dar bir yarık vardı. İpek ipliği ba yarıktan geçir mek İüzumunu ileri sürdü. Sü- leyman Peygamber buna da çare buldu: Henüz ipek sarmak üzere bulunan bir ipek böce- ğini bu taşın yanına koydu, ve böcek incecik liflerinden biri- vi de bu yarıktan geçirdi. ki bunu bir insan eli yapamazdı! Belkis Süleyman Peygambere billâr bir kadeh uzattı ve: — Bu kupayı öyle bir su ile dolduracaksın, ki bu sune gök- ten yağmış, ne de yerden çe karılmış olmıyacaktır! Dedi, Süleyman Peygamber, Saba Melikesinin bu sualine cevap vermedi; kupayı aldı, uzak bir yerden dört nala koşarak ge- miş bir atın ağzından aldığı köpükle doldurup Belkise gön- derdil Belkıs, Süleymin Peygamberi böyle akıl ve zekâ oyunlarile mağlüb etmek için bir çok za» man uğraştı, durdul! Fakat mu- vaffak olamadı, Bu ademi muvaffakıyet, Bek kisin Süleymana karşı olan ap- kını da kabul ve itiraf demek oldul Süleyman Peygamber, osas Kibarile Belkisin güzelliğine meftan idi; kadıncı bir erkek olmak itibarile bu her zaman için genç kalan bu çok güzel kadını derin bir ihtirasla isti- yor ve bekliyordu. Bununla be- raber, ilk vuslat anında, zokâ oyunlarile geçirdiği vakit için Belkise tesssürlerini de — söyle- mekten geri durmadı. Saba melikesinin garib bir ADKT COT TIT KTT AAA . v en .. * ge büğrü mü idi?.. âdeti vardı. Bu çok güzel ka dın, bütün güzelliklerini perva- sızca prestişkârlarına — gösterdi- ği balde ayaklarını hiç kimse- ye göstermezdi; klarımı dai- ma uzün etekleri gizlerdi! Bu âdete © kadar dikkat eder ki âşıklarile geçirdiği en ihtiraslı anlarda bile ayaklarını hiç bir kimseye göstermemeğe muvaflfak olurdu! Belkisin, bu çok garib âdeti kendi bilenler ve bilmiyen- Ter arasında birçok dedikodula- ta sebeb oluyordu. Bir takım dost veya düşman- larının rivâyetlerine göre, Bel- kisip ayakları bir teke ayağı gibi baştanbaşa kıllı imiş. Di- ğer bir kısmın iddiasına göre de, Saba melikesinin ayakları, bir ördeğin ayaklarının ,ayni imiş! Süleyman Peygamber, sara- yının bir. kısmında tabanı bil- lürdan bir daire yaptırdı; bu. fun altına da içinde temiz su ve güzel, renkli balıklar bulu- nan bir havuz yaptı. Bu biliür tabanlı ve altı havuzlu daire o kadar mükemmel ve kusursuz bir şekilde yapılmış idi ki, bu- rada blunanlar, hakiki ve serin sularile dolu bir havuz içinde bulunduklarına yemin edebi- lirlerdil Bu garip kışmın hazırlanması tamam olduktan sonra, Süley- mân Peygamber Saba melikesi Belkisi buraya:davet etti; Belkis, her tarâfı başka bir hayret uyandıran sarayda, bu yeni ve en ziyade hayret veren daireye geldiği vakit garib bir çığlık ile kendini kaybeder gibi oldu ve.e. .. Süleyman Peygamberin Saba melikesine ait bu hikâşeleri dikkatle dinlemekte olan yeni zevcesi, kır güzeli, güzel Sula- mit birden: Vefakâr köpek Sahibesinin ölümünden duyduğu teessürle kudurdu Köpeklerin — sedakatine da'r dinlediğimiz b kâyeler çoktur. Bunlardan bazılarının masal o duklarını sanırız. Hakikatte ma- sal olanlar da varsa da köpek- lerin sedakat insiyakları üzerin- de yapılan ilmt araştırmalar, cidden şaşılacak derecede mi- him neticeler vermektedirler, İşte size yepyeni bir hikâyet Pariste bir berber şalonunun sahibi olan 59 yaşında madam Anguste Verner, kocasının ani bir şekilde kendisini terketme- sine dayanamıyarak - şaşkınlıkla pencereden aşağıya düşmüş ve ölmüştür. Bu vak'ayı gören köpek he meh bayânının yanına koşmuş- tur, Köpeğin acı acı ulumalar rına komşular yetişmiş; fakat köpekhiç kimseyi bayanının yanına sokmamıştır. Nihayet polislerin ve dokto- run gelişile iş değişerek baya- mın kaldırılması icap etmiştir. İşte hâdise bundan sonra dahâ getinleşmiş, köpek bir kaç ki- Hinin üstünü başını yırtmıştır. Salonâa girecek müşteriler, kö- pekten şikâyete mecbur kaldık- İarı için baytarın celbi de m vafhık — görülmüştür. koyduğu teşhisle biçare hayvâr Bıy'l' n teessürden kudurduğun, TÜ ee ae çber eĞi eei ci lli Ağaımın ANADOLU — KADİM TARİHE MÜSTENİD TEFRİKA —— 18 — <« Eğildi. ve eteklerini kaldırdı, değil mi?.. diye sordu. Süleymen Peygamber cevap vererek: — Evet! dedi. Ben, bir ke- nardan baştanbaşa merak kesil- miş ve vaz yeti gözlerimle ta- kib ediyordum. Bir havuza gir- diğini sanan Saba melikesi Bel- kis söylediğin gibi hareket etti. Fakat onun yerinde olan her kadın da tabit böyle yapacaktı! Belkıs de eteklerini kaldırdı; Fakat bu vaziyet ancak bir sa. sürdü; bu kadarcık bir l ve yanımda bulu: nanlara kıllı ve eğri büğrü ba- caklarını görmek için kâfi geldil Güzel Belkis Makedanın bacak- ları böyle idi! Saba Melikesi, ertesi gün, hiç birimize görün- meden, hatta bir veda selâmı bile bırakmadan maiyeti ile birlikte Kudüsten ayrıldı; bir firari, ancak böyle gidebilirdi! Ben, Belkisi takib etmeği aklıma bile getirmedim. Yüzü ve vücudü çok güzel olan bu kadının bacak ve ayaklarımı gören ondan her halde iğre- nirdil Fakat... Ben daha başka bir şey yaptım: Arkasından ma- beyncilerimden birisi ile kendi- sine nefis ve kokulu dağ otları gönderdim. Ona, benim sarayı- mın yemeklerinden ziyade, dağ- ların bu otları iştiha verebilirdil. — O, buna ne — suretle mu- kabele etti?. — Mabeyncimin kesik başını bir torba içinde bana gönderdi! -Sonu var- Ankarada aktedi- lecek konferans Ballzanlıl;r.m rabıta- sını bir defa daha te. yid edecektir.. Balkan konferansı mü: tile, Atinada çıkan Ka gözetesi yazdığı lâkonik - bir fıkrada Balkanların sulhçuluğu: nu tebarüz ettirmektedir, Estia. gazetesi, bu hususta yazdığı bir başmakalede, Yunân milletinin Ankarada toplanacak olan koöngrenin — neticesinden nikbin olduğunu tebarüz - ettir mektedir. Proja gazetesi, âyni mevzua dair yazdığı başmakalesinde, B. Stoyadinoviç, Metaksas ve Dr. Aras arasında teati edilen telgrafların Yunan milletinin his- syatına tamamile uygun oldur “gunu ileri sürmektedir. Vima gazetesi, bu hususta BAD Burnavada deve güreşi Türkiye - Yemen münasebatı E. Hüseyin ——— : İMemleketimize . geliyor Mısırda çıkan “El-Mukattam, gazetesi Yemen Emiri Hüseyi- nin Türkiyeyi ziyareti meselesi hakkında diyor ki: Emir Hüse- yin, Yemen Osmanlı impa luğundan ayrıldı ayrılalı Türki- yeyi ziyaret eden ilk Yemen hükümdarı olacaktır. Türkler Yemene karşı büyük bir rabıta duymaktadırlar ve Avrupa devletlerinin bir taral- tan Kızildeniz diğer taraftan Hind denizi sahillerinde Ye- mene karşı besledikleri ihtiras hislerini bildiklerinden Yemen hâdiselerile ayrıca meşgul ol- maktadırlar. Muhakkaktır ki Emir Hüseyin Türkiyede büyük bir hürmet ve itıbar ile karşılanacaktır. Çünkü Yemenliler — başlarında İmam Yahya olmak üzere Türkiye ile uzun müddet mücadele ettikten sonra 1911 de bir ittifakname akdetmişlerdi. Bu ttifakname aradaki ihtilâfı kaldırmış ve Yemenliler bundan aonra Tü kiyeye karşı büyük sadakat göstermişlerdir. ve Türkiye Ye- menden çekilinceye kadar itti- faklarına sadık kalmışlardır. Bu delâlet eder ki — Yemenliler sulhta sadık ve harpte cesür kimselerdir. Türkiye ile Yemen arasında dost'uk bağları vardır. Bir mütercim arıyoruz Gazetemizin — Fransızca ve Türkçeye iyice vakıl, tercüme- ye muüktedir. ve — gazetecilik mesleğine hevesli bir arkadaşa ihtiyacı vardır. Talip olanların idarehanemize müracaatları. yazdığı lâkonik bir fıkrada d yor ki: *Ankara kongresi az bir müd- det için geri bırakılmıştır. Yeni Rumen Diş Bakanı B. Tatares- ko, Balkan Antantının başardığı kıymettar izeri bilir. Balkan Antantı, müttefikleri- Din menfaatlerini korumaktan ziyade, umumi sulhun müda- faası için çalışan bir kitledir. Eskiden barut deposu sayılan Balkanlarda, bugün sulbun hü- küm sürmesi ve sağlamlığı Bal- kan Antantının eseridir. Hatta Bulgar ve Arnavutluk devletleri bile bu yüzden Balkan misa- kına yaklaşmışlardır. -Ankara konferansı, Balkanlıların arasın- daki rabıtayı bir defa daha teyit edecektir. a Deve .'in'!ırı'nlııı iki görünüş Burnava, (Hususi) — Cumhuriyet Halk Partisi nahiyemiz idare heyeti tafından İzmir ve civarında ün almış pehlivan develerin iştirakile tertip edilen büyük deve güreşleri, Pazar ve bayram uçurtması münasebetile her taraftan gelen binlerce halk — huzu- runda yapılmıştır. Çok heyecanlı ve iddialı olan bu güreşler alâka ile seyredilmiş, €en meşhur pehlivan develerden Musa Kâhya oğlu Mustafaya aid je etmiştir. Köpeğin itlâf, | deve Urlalı Hüseyinin Tüylüsü yarım saat devam eden büyük ve insan & dakat ve | heyecanlı bir boğuşmadan sonra berabere kalmışlardır. Bu münasebetle Burnavalılar ve bu güreşleri geyir - için niz? | ve ciyarından gelen halk çok güzel bir gün yaşamışlardır lti İzmir ikinciliği kazanmıştır. Koope- İlmi b—a_hı'sler: Materyalizm, vitalizm Düşünen başlar için bu ik düşünce -materyalist ve — vitalist düşünceleri- arasındaki ebedi ve manevi mücadeleden daha heyecanlı ve - istifadeli bir şey tasavvur olunamaz. Hiristiyanlığın zuhurundan 90 sene evel Lâtin şairi Lucre'ce *eşyanın tebiatı, adlı şiirlerin- de materyalist f.k'rlerini yüksek ve ciddi bir üslüpla neşretmişti. Orta çağlarda çok dar ve sko- lâstik zihniyetle meşbu faydasız münakaşaler renaissance dev- rinde, her nevi dini akide'erden tecerrüd etmiş — fikirleri pek tabii bir fikir aksülâmeli ile müphem bir paganısme, sonra- lari da, on sekiz'nci asırda, bihassa tabii ilimler ve bp fiziyoloji şubelerile uğraşanları mutlak bir materyalizme meyl- ettirdi. Buchner ve Haeekel'in me- saişle Alman ilmi ve Paris bütün biyolojik Bâd.seleri tama: mile materyalist düşüncelerile tefsire meylettiler. *“Bıçağımın altında ruh denen şeyi bulmadım, diyen basit görüşlü teşrihcinin sözü herke- sin malümudur. Daima bahsolunan ve maa- malih kiç kimsenin görmediği ruhi deşcürte — sanuberiye gud- desine koymak istemişti. Bugün bur güddenin vazfesi o'dukça anlaşılmış olduğundan bu fikre mekteb çocukları bile gülerler. Ruhdenen şey tarif edilemerz, fen sahasına giremez. Ancak teoloji (theologie) ve tasavvuf sahasında kalır. Halihazırda, daima vitalizmin müdafii olmuş olan Montpellier mektebi ma: teryalizm ile vitalizmi biribirile karışmış halde mütaleaya meyb etmiştir. Bugün Paris mektebi de böyledir. Hayat seyyalesi (fiuide vital) denen şey var mıdir? Her şey için “belki, den başka bir ce- bitaraf —alim diye “cevap verecek ve kat'i bir şey bilme: diğini ve bilemiyeceğini ve eşe yanın sırlarına nüfuza çalışıldığı vakit nenin var olduğunu ve nenin de mevcüd olmadığını insanın daima kendine sordu- ğunu söyliyecektir. Eserlerile maddileştirdiğimiz radio manyetik mevcelerin ha- kikatini bilmekten çok uzağız, Bizi her taraftan yıkıyan — bu dalgalar ve electronun keşfi materyalizme bir miktar vitalizm katmıştlır. Her ne olursa olsun Römy- eollin dediği gibi — cevherle kuvvet, küdret ve — maddeyi ayıran hududlar, madde - taksi- me uğradıkça, ortadan kalk- mıştır. Madde dağılınca bozulan, genişliyen madde yerine küdret zubur ediyor. Toplanan, tekâ- süf eden kudret yerine müdde hasıl olduğu gibi, ileride fen, madde ile kudret arasında de- rin ve esrarlı benzerlikler — gö- recek ve bu tekâmül spiritualızm ile —materyalizmin biribirlerile uzlaşmalarına müsaid olacaktır. Sözün kı Bugün tıp bi yolojk hâdiseleri izah için bir nevi ikiliğe (dualisme) maildir. Tıp matriyo-vitalizme gidiyor ve belki en makul izahtarzı da budur. llimde bazı defa her şeyi oluruna bağlamak, opportuniste olmak ve doğmalardan - (ynni ir fikte kat'iyetle saplanmak- tan, inanmaktan) kaçınmak lâ- zımdir. Surası aşıkâıdir ki, madenle mekteplerini Yazan: Dr. Esad Hatiboğlu ölçüle- vardır. — Fakat madde ve hayat ayani atomlar- dan teşekkül etmiştir. ve bun- karışık — bir canlı mahlük arasında mez uçurumlar ların son derece âlem — olduklarını — bildiğimiz andan itibâren “atom, adını kullanmak bile doğru olamaz. Keşfolunduğundanberi — has salarile ( ziko-şimik nazariyele- rimizi altüst elen ve alimlerin dediklerine göre sanyede yüz milyonlarca — cüz'ler neşreden radyumun bir nevi bayatı yok mudur? Bütün canlı uzviyetler karbon, azot, hidrojen, oksijen basit cisimlerinin — namütenahi, akıl erdirilemiyecik tarzda karmaı karışık birleşmelerinden teşekk kül etmemiş m dir? Bu cisimler ki, zerrelerinin — hareketlerine göre gaz oldukları halde mayi ve sülp şekil alabilirler. Bun- larda madde ile hayatın biribi- rine samimi surette birleşmiş olduklarını görmüyor muyuz? Hayatın colloida! bir halden ibaret olduğu malümdür. Cok loidal hal mevcud değil midir? Hakikatte madde ve hayatın, ihtimal, ayai şey olduğuna ve bunları iki ayrı şey gibi göre mekliğimizin sadece havasımızın noksanından ileri geldiğine ina- nâamaz mıyız? İhtimalki hayatın mahiyetini asla — anlıyamıyacağız. Hayat, mahdud zekâmız için — halli nakabil bir muamma kala. Tacaktır. Halbuki hayat, madde, kud- ret biribirine yapışıktır. “İdraki meali ,bı küçük akla ge- rekimea “Zira bu terasu o kadar sikleti çekines,, Halkevi k_ö—îâ 1 — 25/2/938 Cuma günü akşamı saat 18de mimar B. Necmettin Emre tarafından (Aydın oğullarının mimari eser leri) hakkında prejeksiyonlu ve kıiymetli bir konferansı verilee cektir. Bu konferansa bütüm yurttaşlar davetlidir. 2 — Evimiz salonunda her hafta Perşambe — günü akşamı saat 20 de bütün — yurttaşlara karagöz oyunu oyaanacaktır. Parasız olan bu karagöz oyu- auna bülün İzmirliler davetlidir. 3 — Halkevimiz müatahkem mevki bando şefi bay Galibim idaresinde bir Halkevi bandosu teşkil edilecektr. Devamlı ve hevesli çalışmak hevesinde olan muzisiyenlerin kayıtlarım yap tırmak üzere evimiz sekreterlir ğine başvurmaları bildirilir. İngiltere - İrlanda Londra, 21 (ALA.) — İngik tere - İclanda arasındaki müza- kereler buhran dolayısile salıya tehir edilmiştir. Almanya- Mançuko Tokyo, 21 (AA.) — Alman: ya Mançukoyu tanımak karârını bugün resmen bildirmiştir. TAKVİM ziyarete —ei — a