5 Şubat 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 8

5 Şubat 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ide— |) B CWW İA Kalliman aa D 5 Şabat Edebiyat ve(;ençlık Su perileri Fırtmayla karışık yağmurlu bir kiış gününde göğsünü açarak dölaşan bu genç adam bir deli miydi?.. Belki.. Çünkü © kalbin- de insanlara karşı ateşlenen ve her gün -birgğaz daha büyüyen kini söndürmeğe çalışıyordu: — Evet diyordu. Roman bir hayat değil, hayat bir roman- dir ve biz. bunlar içine gâyri iradi karışan birer kuklayız. * Onlar köyu sik çam orman- ları arasında biribirlerine fark edilmeden yaktaşlaştılar. Çarpı: şat göz bebekler “Arkadaş, samimi, ciddi ve temiz bir ar- kadaş olacağız.., diye and iç- tiler. Ve arkadaş oldu onlar.. Koyu sık çam ormanları ara- #ada her gün beraber gezdiler. Erkez ona bazan acıdan, bazan kahkahadan, bayattan yavaş ya- Tüş, düşünerek bahsetti. Genç az bunları dudaklarında hiç eksilimiyen bir tebessümle dim- “liyordu. Gülüyor, daima gülü- ordu. Nihayet erkek anladı ki, ndaki kız Nevrastenikdir... Ve mndın and içti onu bu kurtaracağım diye.. Bunun için çok çalıştı. İki — ruhun bir karakterde birleşme- sinin leııılıırı anlattı. va bir gün dedi ki: — Şermin sana Baküsün ilâ- Ki aşk şarabını içirteceğim. Semin buna güldü. Katılasıya güldü: — İçir dedi.. İçir.. Bunu sen den bekliyorum. * Geceler.. Yildizsiz. yaz gece leri kadar korkunç bir şey yok- tur. İnsan kalbinde bir - boşlu: ğun derinliğini bu zaman anlar. Genç m buna Trağmen — onun gözlerine baktı. Korkma- “dan, Çekinmeden —uzün zaman baktı. Fakat.. Fakat o herkesten evel Ba- küsün İâhi şarabını yudüm yur düm içti. .. Aradan günler geçti. Gözle- rini onun bir su perisi gözle- rinden kaçırdı. Görmemezliğe geldi. Samimi, temiz bir arka- daş olacağım diye and içtiği halde seviyordu. Sevmek bir günah... Ve o bir mücrimdi... Erkek hiç bir şey beklemeden Ve düşünmeden sevmişti, İstırap- larını, neşelerini paylaşacak ve kendisini teselli edecek bir âr- — kadaş dıye tapmıştı ve şimdiye kadar aşkının kızıl güllerini hiç bir güzel kızın sarı saçlarının çevrelediği başına koymamıştı. Sevmek... Sevmek... Fakât o, ondan bir şey bek: letmiyordu. Yalnız onun hayat arkadışı olmâsını istiyordu. Bu da bir günah... Ve © da bir mücrimmiş.. * . Erkek ondan kaçtı, kalbinde doğan güneşi soğutmak için — uzaklara gitti. Fakat zaman, ruh bağlarının ha ini sonra- dan anlatan müessirdir. O, bun- dân sonra için, için di, git- “ tiği bir Anadolu köyünde ak- — şamın kızıllığı ile morarân dağ- |lardan gelen sürülerin çan ses- “lerini dinledi. Uzaklarda inliyen kl'vıl ıııleııııı yudum yudum ahlar köy gecelerinde ıslık birer yılandır. Su perileri onun kalbinde uyuyan mağ- ır bir akrep oldu. Yıldızsız gecelerde gözlerin. A Koşma Dokuz yüz ön sekiz dünyaya geldim Sevdayi yar ile bağrimı deldim, Bazan sefil oldam, bazan yükseldim, Bir avuç topraktan çok yer mi kaldı?. taı Gün oldu mest etti, sefası yarın, Gün oldu ağlattı cefası yârın, Anladım yok imiş velası yârın, Heyhat... ki, çekmedik keder mi kaldı.. * .. Bülbüller öterdi, güller açardı. Bezmi gülistanın neşesi vardı, (Gazanler) bunlar hep soldu, sarardı O, eski günlerden eser mi kaldı.. Cazanfer $. Özcan Hasta Gözleri tavanda, İşte bu anda (Haslane tabloları) Kimbilir ne acılar geçiriyor. Cansız dudal Sölgün yanakları. Tavana bakmakla eriyor... Tavanda bir kurtanrıcı var gibi. Sıkıyor önu yatak Yatak ona dar gibi. Sağa Sola dönüyor. Soluk bakışları Hep tavanda sönüyor. Ağlıyor hiç durmadan Ve Biçare çektiğini kimseye duyurmadan Her an ölümle boğuşuyor. Artık tavan, an * .. Onunla ' vedalaşıyor. O, sessz, Kimsesir, Hayat sımıtlarını aşıyor, Sanlnıştı Ölümün munis kacağına Ve Gömülmüştü toprağın Tenha bir bucağ na.. Ali Ulvi Yıldırım Benim şarlzım Yüzücnü güler: gölem talih 'bana Yar manik, Beni, her bir varlıkta yüzen bahtiyar sanır, Safadan dem vuran her telleri duyar sanır, Bende sonsuz bir ömür, bir saadet var sanır. Bilirsiz bir ıstırap içinde kalan beni, Her safadan bir eza, cefa duyan beni, Günden göne bu yolda bir bitip kaybolan beni: Benim gibi bahtiyar, mesut bir adam tanır. — 1938 — Muharrem Ünal Untulülmak Hocam “Refik Atlı,ya Unutulmak ne hoş'tur bir »servi gölgesinde Her kervan pınarında çırpınıyorken sular, İsmini duymıyacak rüzgâtların sesinde Gurbet türkülerile yurt arayan yolcular.. .'. Karanlık gecelerde esecek sert bir rüzgâr Mezarını bekliyen serviden yol soracak; Mecnun “Leylâl , diyetek gezerken diyar diyar Derdine dert ekliyen serviden yol socacak. .. Çiğneseler kabrini, acı dolsa her yanın Ünutuldan mademki Derdini dinliyerek Sükütu bileceksin; alından çoban Zeynebin yaşmağına sen de göz sileceksin.. * Unutulmak arzumdür her akşam fecre kadar, Arkamdan ağlanmasın, göz yaşı dökmesin yar; İsmini taşımasın dinsin esea bu rüz; Bana dokunmasınlar, bana dokunma: de uzayan karanlık yollara baklı: — Yarap; dedi. Saadet yo- lum bu kadar karanlık mı?. Kulakları musiki doldu. in “Adieu, sünü has Kahkaha ile güldü. Nihayet clıyııııııııdı Sevgi- sini su perilerine anlattı: — Bana hâyat arkadaşı ol maz mısın dedi. Onlar her zamanki gibi gük üler: — Baküsün ilâhi aşk şarabı dediler. Bize onu içirmeden mi 4 sosx2d — üblüba vadı üLaa Kâzım Feyıı Ozaner gidiyorsun! Gene güldüler Fırtına ile kırıâık yağmurlu bir kış gününde göğsünü rak dolaşan bu genç adam bir deli miyidi? Belki. Çünkü o kalbinde insanlara karşı ateş- lenen ve her gün bir az daha büyüyen kini söndürmeğe çalı şıyordu: — Evet d'yo'd“ lell bir hayat değil, luyıı bir roman- dır. Ve biz bunlar içine gayri iradi karışan b"" kuklayız. EROL TEKİN Ankarı Mahşer Karanlık bir gece, Sokaklar kâra Seta benz yor kapkara bir pınara Barztn Anbean Aydınlanıyor. yerler Çatlıyor bir yıldırım. Bir volkan ibi kızgın Kanlı' bir, hançer Ve boş kalan kara bir kın. Böş kalan kara bir kın Karanlıklarda kapkara bir sesle Oğulduyor Rüzgâr Gözleri kanlı bir şehsuvar Gibi görmeden yeri Huçm bir nefesle Kapkara atını sürüyor ileri. Bir kol kalkıyor, iniyör binlerce kırbaç Ve tersine dönüyor sanki Kapkara bir kırbaç. Yer kaza, Gök kara, Sokaklar kara Dağlar bile gömülü kapkaranlık sulara. Birden Derinden Sanki arza merkezinden Homurtusu geliyor Bir devin, Ve binlerce evin; Kara yerin Kubbesi saallanıyor; Vücutları dallanıyor. Dallanıyor. vücutlar Kollar gökte, diz yerde, Vakit ilerliyor bir az Dudaklarda ayni ses Ayni niyaz. Mahşer... Mâhşer.. Yıkılıyor Kara gök, kara yer.. Zerrin Meriç . Son söz Kalp'erimiz çarpıyor fırlıyacak — yerinden, Hiç bir iz kalmüdımı doğruluk eserinden? Canü gönülden bağ'lıyız 'Türkün yordu Hataya, Nerdeyse vınlıyacak takılıyor ok yayal, Yansâ da, tutuşsa da Türk Hatayın her yanı, Su kesilip orayı söndürecek Türk kanı; Bu gün ordan Bütün dünya bilsin ki Türkün sözü yeıııııd" Elinde kalmasa da vuruşacak tek satır, Öleninin kemiği Mehmetçiğe silâhtır, Tükense her vasıta gene durmaz var kanı: Kâinatı dağıtır göğsündeki imanı. Kes yası benliğinde ur;ıl.mız azim var ya: Senindir, gene senin İskenderun Antakyal, Halük Tanrıkulu Hicran bucağında —Sami Nabi Özerdime— *“Felâket bağını gezdim serseri, Yıllarca aradım o dilrübayı Beyhude gezmişim ilk gündenberi Hakikat sanarak ben bir rüyayı, Yıllarca aradım ondan eser yok Gönlümde bir neş'e, gözümde fer yok Bir mezardan başka bana bir yer yok Sevemez olsaydım o bi vefayı. Hasreti aşkile öldürdü beni Tütmez bir ocağa döndürdü beni Ateşli çağımda söndürdü beni Ettiğim ahü vâah tuttu semayı. Bir emel peşindeh koşa gelmişim Taşkın bir sel gibi coşa gelmişim Ne çare bu yolu boşa gelmişim Çekmek mukaddermiş cevrücefayı, Bir katre teselli O teselli denizinden bana bir katre getir, Bana bir katre getir, gel sana medyun olayım.. Ve o bir katre teselli bana elbet yetişir, Sonu yok bir hüzün ummanı bu gün “çünkü- payıml. Onların artıyor istekleri günden güne bak, Benim arzularım inmekte iken katreye dek.. Ne çıkar neş'e bu gün açtıysa onlara kucakl!, Bana senden de o bir katre teselli gelecek.. İstanbul Sami Nabi Özerdim Boğulan hıçkırıklar. Esmer bir sonbahar —akşamı idi; ortalık kararmış, seyrek fenerlerin soluk ışıkları çamurlu yollarda kirli akisler bırakıyordu. Minareleri süsliyen kandiller karanlığa âçılmış gözler gibi yörgün ve fersizdi.. Vakit iler- ledikçe göz kırpar gibi zaman, zaman parlayıp sönücü pirltır lar azalıyordu.. Evime giden yolun köşesinde önünde tablası * Tatar çörekleri , diye yırtık sesile bağıran satıcıdan aldığım paketin ipini parmağıma geçir- miş dalgın ve ağır adımlarla yürüyordum. Bir aralık karanlı« ğın içinde ruhumu gürültüyle sârsan bir hıçkırık işittim: Öna doğru yürürken içimden “gene kimbilir hangi zavallı, diyor- dum.. Yarı sönmüş bir fenere yakın lime, lime olmuş elbise- ler içihde ince Bir vücüd yere uzanınıştı. Sormağa vakit bırak. madan hançeresinde boğulan bir sesle: — Açıml. Diye inledi.. Elimdeki Ççöreklerdöa birir çocuğun eline sıkıştırdım. Dar« mansız köllarda hareket aramak beyhude idi. Elimle ağzına koyduğum pars çaları ağır, ağır çiğniyor ve zorlukla yutuyordu.. Bir az son- ra yere oturmuştu. Onu- bu halde birakip ayrilirken kal- bimde hayata kar$ı sonsuz bir nefret uyandı.. Şimdi evime gir den yola ne zaman ulaşsam, içimde eski bir yara sızlar. Ve karanlıklarda boğulan hçl:ınkı farr düyar gibi olurum. ” Kemul Paker Sahilemiz için gönderilen yazıların zarfıüi *Edebiyat ve Gençlik sahifesine, diye işaret etmek lâzımdir... Edebiyata meraklı her gencim temiz heyecan ve duygularını taşıyan yazılara sahifemiz daima açıktır... .. . Fikirler Oğaz Engin bir çöle, hulya ve ht yallerimizi de bir seraba bem zetirim. Beşeriyeti ise bu serap arkâsından koşan zavalli bir kervana.. * D Kalbim bir kuyu kadar derin, dibinde ise bir damla su var. Bu da benim “Sevgimdir,... Niçin bu kadar derin derseniz, anlamadığınıza güler ve: *Buraya giren sevgimin bir daha çıkamaması için.. Derim., * Bilgisiz kafa, güneşsiz diyar gibi karanlık ve korkunçtur.. * .. Bir az doğru söyledim diye beni hapsetmek istiyorlar. Lâ- kin bilmiyorlar ki beni hapse- demezler. Zira: Beni “ben, ya- pan ruhum ve düşüncemdir.. Vücuda kıymet asla vermem. O hapsolunsa da hiçtir. Düşüncem do ruhum gibi ser- best olduktan Yohra,, Hakikatler çırpıımıp sarma: ŞAF a. * Kamyon kazası Şebidler caddesinde — şoför Ismail oğlu Şevket, idaresinde- ki kâmyonü Veysel oğlu Davuda çarptırmış ve sol kalçasından yaralanmasına sebebiyet ver iştir. Şolör tutulmuştur.

Bu sayıdan diğer sayfalar: