29 Ocak 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9

29 Ocak 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Nesgarip? Çocuklu bir kız oğlan kız! Mahkeme huzurun- da âyle şeyler anlatıyor ki!.. Çocuklu bir kadın Bu gün size, an'ane bakımın- dan çok dikkate şayan ve yeni bir hâdiseyi nakledeceğiz: Orkney adalarında en yüksek hâkim vazifesini gören Lord ş Maç Kayo Mis Gean Mak Adi adlı genç, çok güzel, resmen kızoğlan kız, fakat kucağında, to- sun gibi bir erkek çocuk ol duğu halde bir kız, müracaat elmiş ve: — Bu çocuk benimdir fakat David Vorktan olmuşta:! Demiş ve bunun üzerine şu muhavere başlamıştır: cuğunu tanımıyor mu? — Hayır. Tanımak istemiyor ve “benden değildir!, Diyor. — Ya.. Şu halde bir sual sormak- mecburiyetinde kalıyo- rum, — Buyurunuz, sorunuz.. — Sizin geceleri evinize de- Kikanlılar kabul etmek âdetiniz midir? Genç kız. hiç utanmadan ve kizarmadan: — Evet. Cevabını veriyor. — Pekâlâ.. Bu delikanlılarla bir arada yatmak da âdetiniz midir?. — Evet. Bu âdat esasen bi- zim adaların çok eski bir an'ane ve âdeti demektir. — Ne dediniz? — Âşikârdır; bizin - Orknes adalarında genç kızlar, gecenin her hangi bir saatinde delikan: hların ziyaretlerini kabul ede- bilirler. Ailelerimiz bu hususta bze zerrece” tekdirde bulum- mazlar. — Ya?. Bizim bildiğimize göre bir genç kız, erkenden, ve yalnızca ev.ne girer, kapılarını ancak ertesi sabah açmak üzere kapar! — Sizin bildiğiniz şekle göre delikanlılar da genç kızların ya- nına pencereden girerler! —Vork da sizi gece ziyaret et- ti mi? — Evet. Eili defa kâdar. — Çok garib âdet.. Fakat çocuğunuzun babasının Vork ol- duğuna hükmetmek müşküldür, çünkü gece ziyaretçilerinizin çok olduğunu siz — söylüyorsunuz.. Maamafıh, sizce muteber bir âdet mevzaubahs olduğuna gö re ortada gayri ahlâli bir me- sele de yoktur.. Dava kapaa: mıştır. Çocak, “."“":;'5" y ş:hircilik bahisleri Çocuk hastanesi yolun nihayetidir Geçen yazımda çocuk hasta- nesinin azami elli yataklı olması kâfi olduğunu ve bir hastaneye ilâve tarzında olursa, şehrimize daha müfit ve daha iktısadi ola: cağını bahsetmiştim. Fakat bun- dan bahsederken şehrimizin ço- cuk işlerinde yolun neresinde olduğunu tetkik etmemiştim. Halbuki çocuk - hastalıkları ve çocuk - vefiyatı* bahsinde şeh- rimiz halen bahsin mebdeinde bulunduğunu ve ©o yola daha girmemiş olduğunu söylemek bir vazifedir.. Modern çocuk hastanesi fikri nihai hedeftir. Bu hedefe vasıl olmak için geçece- ğimiz, bütün milletlerin geçtiği bir yol vardır, © yoldan geç- meğe mecburüz. Bu yol ise süt emen Türk yavrularımızın öüm- den muhafazasıdır. Nüfusun terakkisi bir tarıf. tan tevellüdatın fazlalaştırılması cihetile med.kal ve sosyal bir mesele iken diğer taraflan ço- cuk.- vefiyatının” azaltılmasi es- babının ihzarı, tamamen sıhhat- çilere ve (vaz fesinin yüzde dok- sanını sıhhi işler teşkil eden) belediyelere — terettüp eder. Bünu gayet iyi takdir eden vazır kanun Hifzıssıhha kananu- nun çocüuk koruma - kısmında şu süretle huülâsa etmiştir: *Nüfusu on binden fazlâ olan mahallerde belediyeler bir süt çocuğu: muayene ve müşavere evi tesis ederler, kırk binden fazla olanlar buna merbut ol- mak üzere süt damlası tesis ederler. Yüz binden fazla olan- göre tezyit ederler., Bundan maksad ilkevel Fran- sada profesör Budin tarafhından tesis olunan ve sonraları gayet müsbet neticeleri görülerek tez- yid - olunan (consultation de nour risson ) Mmüesseseleri yani kanun- daki süt çocuğu —muayene ve müşüvere 'evidir ki bu sây&de meselâ Diepte binde 191 vefiy- yatın adedi 24 de tenezzül etti- ğinden bahsederler. Süt çocuğu müşavere ve muayene evleri hali hazırda pek - ilerlemiş Al- manyada (Sauglinsfürsorgetellen) namı altında; İtalyada ( Consül- tari per lattenti ) namlarile bü” tün şehirlöerde müteaddit mües- seseler açılmış ve- bu faaliyet- lerden gayet parlak - neticeler ahamıştır. Açılmaları şehir iktı- südiyatına fazla müessir olmıyan bu “müesseseler, — hali hazırda daha ziyade tekemmül ederek müvazz f ziyaretçi hemşireler tarafından çocukları evlerinde de takib ve aileyi tenvr etme- ge başlamışlardır. Bunların fay- daları pek açık ve sarihtir, Ço- cük vefiyatının önüne geçildi- ğine dair istatistikler çok kat: idir. Bu müşavere evleri net'ce- sinde Torinoda çocuk - vefiyatı yüzde 16 iken üç buçuğa, Ru- ende 13 iken üçe, Versayda 14 iken beşe, Lyonda 21 iken 4 buçuğa, düşmüştür. Bütün dün- yadaki çocuk hekimliğine ait Ltteratürlerde buna mümasil ra- kamların yülercesi görülür. Kas | nunün ikinci olarak bahsettiği ve belediyelere tesis mecburiyeti verdiği süt damlasi ise Fransız- ların (Goutte de İait) dedikleri; keza Almanyada ( Milchküche ) hüinı Vördikleri tüsisattar kiyile: nne sütü yetmiyen çocuklara yardımcı — olarâk, em'n, yi ve sterilise süt temin etme gayeş lç 've ük'olarak Dr. Dafdur tara. Fadan tes s olunmuştur. Ekseri Yazan: D. M. S. yerlerde müşavere evi ile müş- terek | çalışmaktadırlar. Bu tesisatın gayesi anneyi en tabil süt verme tarzı olan meme vermeğe alıştırmak ve tahrik etmek, meme çocuklarına kâfi gıda verebilmek, annelere çocuk bakımı usüllerini - öğret- mektir.; Neticesi ise çocuk ölüm- lerinin önüne geçmektir. Bü iş- ler ve bu tesisat nüfus tezayüdü meselesinde belediyeler hisse- sine düşen vazifelerin bir kıs- mıdir. Bü kisim çocuk hastalık- ları meselesinin ilk merhalesini teşkil eder. Bundan başka bir de Kreşler, Pouponnierler ve bir de metruk çocuklara » ait yavalar vesaire vardır. ki, bunların da - tesis, amelesi oldukça bal olan şeh- rim zde en elzem bir iş, ve bü- tün medeni memleketlerin çocuk bakımına karşı yürüdüğü çıkar yoldur. Tetkik edersek şehrimizde vaktıle tesis olunan ve haliha- zırda altmiş, yetmiş yatağı ol- duğunu zannettiğim - bir çocuk yuvasile bir de sabık valimiz General Kâzımın - tesisine çok uğraştığı ve emek verdiği çocuk kreşleri namı altındaki - teşkilât vardır. Esasatı çok noksan oldu- gundan dolayı bu müesseseler çok az randımanı olan müesse- seler haline inkılâp etmişlerdir. Meselâ çocuk yuvamızda ijiyen kaideleri tamamen tatbik olun- HİKÂYE MENEKŞELER Sabahleyin uyanır uyanmaz kendini Taynanın önüne attı. Çirkin görünmekten korkuyordu. — Mina diye seslendi! Hasta yöüzlü, küçük bir kız kahve kokusu gelen oda kapı- sının eşiğinde belirdi. — Ne istiyorsün? Elinde henüz genç dişlerinin izini taşıyan bir ekmek parça- sını tutuyordu. — Mina bu sabah beni nasıl büluyorsun? Küçük, ekmeğinden bir lok- ma daha ısırarak — dolu ağzile cevab verdi: — Her zamanki gibi. — Bana bu gün daha güzel veya daha çirkinim gibi geliyor, Mutlaka bende her günkünden başka bir değişiklik var. — Hâyır, emin ol ki her za- manki gibisin. Henüz sıcak kahvesinin ba- şına geçmişti ki ayaklarını san- dalyasının bacaklarına dolaya- rak anlatmağa başladı: — Senin haberin yok. Dün gece ben eve çok geç döndüm. Sen uyuyordun. Dün gece güzel bir tesadüf beni hayalimde ya- şattığım adamla karşılaştırdı. — İlk görüşte sevdiğim ve ölünceye kadar seveceğimi ümit ettiğim bir adamla, Bernardla... On sekiz yaşlarında, belki de yirmi, yahüt otuz... Bilmiyorum. Fakat güzel, çok güzel; benekli mavi kıravatı, açık gri bir kaş. kolu varı Âdetim üzere menekşe sepe- mamaktadır. Fenni bir söt mutfaği| B.beronneriesi yoktur. - Verilen sütlerin menşei tetkike ve süt'er “her gün-bakteriyolojik veya kim- yevi br o esseye tâbi tatulma- maktadır. Bu işde bihakkın ehil yetiş. miş fenni hemşirelere malik değildir. Ve binnet.ce - burada çocuk vefiyatı her an muhtacı münakaşa hir hal almaktan çık- maâmaktadır. Ve bu halile mü- tehassıs bir çocuk hekiminin cocuk yuvası ismini vermeğe vicdanen kail olacağın: zannet- miyorum. Çocuk gündüz bakım evleri yani kreşlere gelince, iyi fikirlerle, fakat — binasızlıktan kısmen cami altında barındırı- lan bu müesseselere bir zaman: lar iyi bir âti mevud” iken bu gün — hıfzıssıhha — kavaidinden mahrum — ve belki bze bir se- bebi sirayet temin edebilecek muüzr yerler haline geçmeğe müsaid yerlerde bulunmakta- dırlar. Bunlarda ne bir müte- hassıs doktorun - vazile ile ça Tıştığını, ne de bir işinin sahibi hemşirenin — bulunduğunu — işit- medim ve görmedim. Bu bakim evlerinde modern bir süt mut fağı ve çocuk mutfağı yoktur, Dortuvarları, oyun - yerleri, ye kanma yerleri eğer va mun: tazam ve ijiyen — şartlarına mu- valiık değildir. Fenni vasıtaları, oyuncakları vesair şeylerini tet- kike lüzum yok. Bundan başka sair Avrupai tesisattan da bahse hacet gör- müyorum, burada keselim. Bizce çocuk taneleri in- şasından evel düşünülecek, yani yolun nihayetini gözetlemeden evel yürünecek oldukça müşkül yolumuz vâr. Bu yoldan yürü- meden evel hastane açış şehre bisut bir binanın ve masrafın ilâvesindea başka bir işe yara- mıyacaktır. Bu yol yüründükten yani çocuklarımızı ilk yaşların- da kaybolmaktan kartardıktan Sonra ancak bir hastane açma: #a bir hak kazanmış oluruz. timle Boissy - d'Anglos soka: gının köşesinde idim, Saat ak- şamın sekizi olmuştu. Hemen maco sapette daha yirmi demet menekşe kalmıştı. O bana yak: laştı: — Bu saatten sonra bu ka- dar çiçeği satabilecek misin, diye sordu? Yarına kadar bun- ların hepsi solar, güzel çiçekçi.. Çehresini tatlı ve munis bul: duğumdan olacak ki gayri ihti- yari tebessüm ettim. — Bütün bu menekşeleri eve geri götürmek seni üzmiye- cek mi? — Üzmek mi? Hayır, diye cevab verdim. — Bunları bana sat... - İşte elli frank, yeter mi? — Oo.. Fazla bile veriyorsu- nuz efendim. Portföyünden yepyeni bir kâ- ğit para çıkardı. — Bülün hepsini bir demet mi yapayım, diye sordum. — Ben ççekleri istemiyorum güzel çiçekçim. Evet onları bü- Yük bir demet yap ve koluna al, Bak bu süna ne kadar ya- raşacak! Bana bak küçük sen kaç yaşındasın? — Henüz on altı yaşındayım. — Ya ismin? — Ninette! — On altı yaşındasın ha, is- TRLRULA A UA AAA F aa Binaenaleyh muhterem bele- diyemizden, bütün medeni şe- hirlerin, — bittecrübe yerüdüğü ve kanunun gösterdiği bu yok dan yürüyerek işe başlamasını ve çocuk hastanesi proji sonra sâhneye vazetmesini rica edersek fazla bir şey istemiş olmaz, bilâkis şehrin sıhhat ve nüfusu namına - iyi bir iş rica etmiş addolunuruz. Çok mühim olan bu me famına mütalea 'ettim. —Bu hu- susta söz daha ziyâde meslek- leri itibarile çok kıymetli olan Çocuk — mütehassıslarımıza te- Teltüb eder. D. M. S. d —i — ee a a2in Ninette, — Ninette - çiçeğil. Ey söyle bakalım güzel, hem de çok güzel olduğunun farkın- da mısın? Ninette bir lâhza sustu. Kah- vesinden bir kaç yudum çekti. — Bense çirkin — olduğumu zannediyorum, dedim. Bunları kim uyduruyor sana? — Hiç kimse, aynalaı — Onlara bakma sen onlar her zaman yalı Şimdi mademki bu çiçekleri sat- tın. Yapacak hiç bir işin ka- madığına göre ister misin se- ninle bir pastaneye oradan da bir sinemaya gidelim? Bir deli ile karşılaştığımı zan- nederek onu derin derin süz- düm. Lâkin o ciddi bir tavırle: — Memnun musun diye sordu? — Beni mesud edeceğinizi düşünüyorum. Fakat benim gibi fakir giyinmiş bir kızın sizin gbi şık; kibar bir adamla si- nemaya gitmesi yakışık almaz sanırım. — Sen böyle şeyleri düşünme, haydi şu sepeti bir köşeye fırlat da benimle gel... Ona şaşkın gözlerle bakıyo- rum. Ne kadâr güzeldi bilsenl.. Sana onun hakkında fikir vere- bilecek hiç bir şey göremiyo- rum ki... Ve ben kendimi şimdi bu halde olduğum gibi pis ve- pejmürde zannediyordum. Kolu- ma girerek; — Haydi, dedi. Royale caddesine doğru ileri- ledik. Asıl işin hoş tarafı onun gibi şık ve kibar bir efendinin bu caddede benimle yürümek- ten utanmaması idi. Ladyree de bâna üç pasta ısmarladı, Hatta altı tane yiyebilseydim gene bir şey demiyecekti. Sonra da bir kişi için 15 frank olan bir sine- maya götürdü. On beş frank Minal.. Hemen hemen ikimizin bir günde ancak kazanabildi- ğimiz para... Mina sabırsızlanmıştı; — Peki, ismini ne zaman öğ- rendin?. — Acele etme, yaklaşıyorum, sıra ile anlatayım.. Karanlıkta yanına olurduğumda kendimde bir heyecan hissettim. Arâdan epey zaman geçince aacak is- mini — ve niçin bunu Yaptığını sordum. İsminin Bernard söyledi ve ilâve etti: — Bunu demekle neyi kas- detmek istiyorsun? olduğunu K İ sinemaya ge- Çevirens: FUAD İLLER — Yani beni tirmeni. — Niçin mi, sadece seni ne- şelendirmek - için. Yavaşça beni 'kendine doğru çekti ve gözlerimden uzun uzun öptü. Ben o anda sâadetten Töleceğimi zannettim. — Ölmek mi diye, Mina bir çığlık kopardıl. — Evet, fakat ölmedim. O- Muzuna dayandım, kaldım. Bizi kimse — görmiyordu. Perdede eşkıyalar, şık elbiseli güzel ka- dınlar ve biribirine sarılmış çift- ler geçiyordu.. Ne kadar zaman geçtiğinin farkında değilim, birdenbire: — Ninette, dedi. Senin kab man ve güzel bir gece geçir men İâzım; ben ise gitmeliyim. Kalktı ve elimi sıktı. Ona bir şey söylemek istiyordum, fakat kelimeler boğazımda düğümle- niyordu. O uzaklaştı, karanlık içinde kayboldu. Akşam sepetimi bırktığım yer den aldım; yağmur — yağıyordu, koşarak eve geldim, mesudum Mina. Onu ne kadar sevdiğimi bilmezsinl.. Mina, onu - tekrar misin diye sordu. — O mutlaka bu akşam tek- rar gelecek. Eminim ki beni seviyor. Ben kendi çirkinliğimi bildiğim halde mademki bana güzelliğimden — bahsetti. Söyle Mina, söyle bu aşk değil mi?. . görecek- . Tam bir sene her gün ak. şama kadar Boissy - d'Anglas sokağı köşesinde kızcağız me- nekşelerini satıyor. — Menekşeler, güzel menek- şeler, sevgilileriniz için menek- şeler!. O her gün akşama kadar sokaktan geçen bütün insanlara bakıyor, Onu arıyordu. Bir gün bir çiftin kendine doğru ilerlediğini gördü ve Ni- nette erkeğin eşine: — Menekşe ister misiniz? Dediğini duydu. Genç kadının omuzunda kiy- — bu. : metli, siyah bir tilki ve kürkün çerçevelediği zarif, ince hatlı yüzünde insana neşe ile bakan bir çift parlak, — munis gözleri vardı. Bir demet seçti. Bernard bir frangı satıcı kıza uzatırken göz- leri mazinin hatırasıle parladı; — Ninette gene bütün me nekşeler satılacak mı? Genç kadın menekşe — deme- tini yakasina iliştirirken: — Bu küçüğü tanıyor musun? Diye sordu. — Evet, tahmn: e — Lülfen çeviriniz - mişi*

Bu sayıdan diğer sayfalar: