Kral tahliye emrini imzaladı ve M. dö Trevil de bu emri hemen alıp gitti — Af ancak — mücrimler | şoilar kumandanı daha kapıdan hakkında tatbik olunur. Halbuki| çıkar çıkmaz kardinal krala: benim silâhşorlarım masumdar. — Şimdi ikimiz kaldık, efen- Şu halde efendim'zin irade bur | — yuracağı af değildir; adalettir. ne de ben başaramayız!.. konuşıbilir'z. Efendimiz, Buking- Kral sordu: ham Pasisle beş gün kalmış ve | dı. Sonra da kendi üzeri.. — O Lövek zındanında mı | bu sabah gitmiştir. — Mareştl Dankr, Felorantlı dediniz? sergüzeştçi bir kadından başka — Evet, en şeai bir cani g- xv' bi ihtilâttan menedilerek tek ba- Mühürdar Segye, ölüm çanını şına bir zındana kapatılmış.. tekrar ça'mığa hangi - hu- — Hay kör şeyian! diye kral sasta lüzum gördü?.. kendi kend.ne mırıldaadı; şimdi Bu br kaç kelimenin 13 ün- ne yapalım?.. cü Lui üzerinde hısil ettği te- Kardinal cevap verdi: sir hakkında bir fikir. edinmek — Tahliyesi için bir emir | mümkün değildir. Anca<, Kar- imza buyurmanız her şeyi biti- | dinal kaybetmiş bu'unduğu za- rir; ben de efendimiz & bi Tre- | feri bir hamlede tekrar kazamr vilin kelaletini kâfi buluyorum. | dığını görüyordu. Trevil korku ile kanşık bir Kral bağırdı: . Bevinçle çok ve hürmetkâr bir — Bukingham Parise mi gek tavırla başını iğdi. O, kardinal-> | miş? Ne yapmak için gelmiş? —| var.. den bu ani teslimiyet yerine — Şüphesiz, düşmanlarırmz inatçı bir mukavemet bekliyor: | olan Huguolar ve İspanyoliarla du.. gizli ittifak akdi için.. Kral tahliye emrini imzaladı — Hayırl Vallahi hayır! Be- ve Trevil de bu emri hemen | nim namusum aleyhine Mm. dö ahp gitti. Şevröz, Madam dö Longvil ve Odadan çıkacağı sırada kar | Kontes ile fesat kurmağa gek dinal onun yözüne bakıp dost- | miştir. ça gülümsiyerek dedi ki: — Oh! Elendimiz, bu nasıl — Efendim, silâhşorlarınız ve | düşünee! Kraliçe akıllıdır. ve fmirlerile askerleri arasında sıkı | efendimizi çok sever. bir âhenk görüyorum ki, bu hal — Kadınlar zayıf kalplidir. gerek hizmet ve gerek istdade | M. 16 Kardinal! Beni çok sev. hususlarında çok iyidir. mesine gelince, bu sevgisi hak» Trevil giderken düşünüyordu: | kında benim de bild klerim var. — ©O bana bir oyun eyni- — Dük dö Bukinghamın Pa- yacaktır. Böyle bir adamla söz | rise gelişini siyast bir maksat- bitizmenin ihtimali yokkur Her | tan başka hiç bir şeye ham'e- neyse âcele etmeliyim,zira krar | demem.. hın fikrini değiştirmesine ihtimal — Ben onun tamamile başka vardır. Evet zındandan yahut | maksatla geldiğine eminim. Fa- kaleden çıkarılmış bir adamı | kat kraliçe bir kabahat işlediyse tekrar içeriye tıkmak içerde | titremelidir!.. iken alıkoymaktan her halde | —— . Böyle bir denaeti düşün daha güçtür, ğ meği aklımdan bile geçirmek Trevil Lövek kalesine muzaf» istemediğ m halde, efend.miz bu kr bir adam gibi girdi ve Sa- | hHüusista —ısrar buyaruyors-nuz, kin kayıtsızlığını hiç değiştirme- | Ancak Efendmiz'n iradeleri mu- miş olan silâhşoru alıp çıkardı. | cibnce daimâ istintak etmekte Dartanyan ilk görünüşte ona: | bulanduğum Mm. dö Lannoy bu " — Bu işten kolayca sıyrıldı- | gün bana kraliçenin dün gece bir şey değildir. Fakat tem zevceniz en başmetl: bir prensesidir. — Fakat kabahati değ.!dir. M. 18 Dük! en adi ziyetini unutarak etmed gimi itiraf ederim. kunduğuna kanisiniz?. şey söylemed ğime eminim. M oe L a ” G e ©e TT — —a v YKU SAA G lunmıyan — kıaliçe saret o'urdı! Ne düret olurdul. tehlikeli ğına göre... Bundan başka... Kral Lui söyl'yeceği 'mız ve bu da Jussakın yediği | pek geç yattığını ve bütün gün | çekinmiş gibi birdenbire — sus- kılıç darbesi ile ödendi. Şimdi | yazı yazd ğını söyledi. tuğu halde Rişelyö ise kralın gu meselesi kalıyor; fakat — Gördün yal Şüpbesiz ona | dudakları arasında ölen — keli- kendinize pek emin olmamalı- | yazmıştır. Kardinal, kraliçenin | meyi beyhude yere bekliyordu. SAĞ kâğıtlarını mutlak ele geçirmek — Evet, bundan başka? | Bununla beraber Trevil kar- | isterim... — Bir şey deği, biz şey de- dinale inanamamakta ve her şe- yin bitiverilmiş olduğunu düşün- memekte haklıydı. Çünkü silâh: — Fakat, efendim z, — onlar nasıl ele ge çebilir? Bana kalırsa bu işi ne şevketli efcadimiz ve * mamışsın zdır? mahvolması icab eder. le olarak Di)o acele olarak raporunu LA yazar gönderirdi. Bu adamın Ko llponıııı gördükten #onra ölü- — mün gömülmesine irade çıkardı. Sultan Murad, mahpus olduğu Çırağan sarayında ölmüştü. Ce- Hazesinin kalkması mutlaka ka- durak yerinde gümrük aralığın. daki ufak camide — cenazesi yıkanmış ve namazı kılındıktan sonra ıulmı Maihmud türbesine Kabasakal demek sultan Hamidin zulüm ve ölüm makanizması demekti, 11-Temmuz-1324 günü bütün —Mahvolsun istibdad! bağırıyor: —Mahvolson istibdad! basakalını vereceği jurnala müte- | | |/ 'i Arabistan bağırıyor: / ö 3 let bir ağızdan bağırıyor: pi vi istibdadi vakkıflı, dokto.ııdı_ın vereceği ras | y ü riyet, Yıu"ılw" wıun'y_:. BU BELAL Gi Jt yağaşın ÖYÜ lanan yüz binlerce halkı, Ab- Kabasakal Çırağan — sarayına gidib sultan Muradı yattığı yer- de yüzünü açıp tetkik ettikten sonra Hamide gönderdiği iki satır. yazıdan sonra — güsül ve defnine irade çıkmıştı. Sultan Muradda bu çıkan iradae üze- rine gizlice Eminönüne getiri- lerek Paşa karakolunun arkasında şimd ki Sirkecide tramvayların Gene bütün ağız birden ba- ğiriyor: — Mahvolsun istibdad! İstibdad ne demek? Eğer zu- lümlerle dolu bir idara demek ise çok-iyi mahvolsun. Fakat ağız birden bağırıyor: — Mahvolsua istibdad.. zülüm kendiliğinden hiç bir iş görmez. Vıcdanlara taşkınlık ve- ren fenalıkların Zülüm olması için mutlaka Onü işliyenlerin idare için çalışanlar ANADOLU ! sad Yczar" Alelısmdr dea Kral çok hiddetle bağırdı: — La Marşel D nkr hakkım- dimiz arzu buyurulursa, ciddi |da nas| yapılmıştı? Evvelâ bütün dolapları ve çekmece'eri aranıl- müuhte- Avusturyalı An, Fıansa kralçesi, yani, dunyanın deha öz Bundan başka, bu unJuğu azametli va- mertebeye inmiştir. Daha sonra, onun bu siyasi ve aşki entrika- larına nihayet vermeği çoktan kurmuşomdur. Bir de, maiyetin- de La Rort denilen bir adam — Bu adamın bu işleri idâare eden fesatbaşı olduğuna şüphe — Şu halde sz de benim gibi onun beni iğfal etmekte bu- — Efendimize kral'çenin ken: di şeref ve azameti aleyhine ha« reket ettiğini çok kere söyle- m şsem de namusu aleyhine bir — Ben... Ben ikisi aleyhine de söylüyorum! Kraliçenin beni sevmediğini size itiraf ediyorum! Oaun ©o menhüs Buki ghamı sevdiğini söylüyorum! O, Pariste iken niçin tevkif ettirmediniz? — Dükü tevkif ettirmek hal Kral Birinci Şarlın başvekilini tevkif ettirmek haf Düşününüz efendim'z! Ne büyük bir cüretl Bundan başka, bence sabit bu- hakkındaki şüphelerinizi buna bir sebep te- lâxki etmek ne müthiş bir. ce- — Fakat o burada bir ser- seri yahut hırsiz gibi. sakland- sözden #il. Fakat o Pariste bulundukça elbette kendisini gözden kaçır: Inkılâb hatıralarından Saı;ayın önünde toplanan yüz binierce halkı, Abdülhamidin balkondan uzattığı kuru eli selamlı yordu Ve ol Selânik, Manastır. bağırıyor: Bütün Rumeli ve Anadolu dülhamidin bakondan uzattığı kuru el selâmlarken, yüz bıa Abdülhamid de bu uğultuyu tebessümle ve başını sa lıyarak karşılıyor. Bu ne demekt? Evet; bu o demekti ki, meşrutiyeti umumi idareyi ele alacak kadar cüret- Tütünümüz — 40 milyon kilo tahinin edilen 937 tütün rekoltem'zin 34 mik yön kilosunun satıldığı ve elde 5-6 milyon kilo kadar tütün kaldığı hesaplanmaktadır. At manyanın bu yil bizden idha- Tâtım mümkün olduğu kadar kısmasına rağmen satışların bu yeküna çıkışı gene bizi mem- nun edici dürüm — sayılma- hdir. Rekoltenin mühim bir kısmını -bir çok müşkülât ve zorluklar içinde sattıktan sonra gözleri- mizi rakiplerimize çevirelm ve bir de onların tütün durumla- zını tedkik edelim. Şark tütünü namile tütün ye- tiştren ve bizim Yunanistandan sonra rakibimiz olan Bu'garis- tanın 937 tütün rekoltesi 42 milyon kiloya varmıştır. Varmış- | mıştır, çünkü 936 yılı tütün re- ko ştı:ıı CS.Ğ m İyon rıln idi. 937 yılı rekoltesinin bu mik- tara çıkışının sebebi - havaların müsaid geçmiş olmasıdır. Ha- yalar o kadar müsaid geçmiş- tir ki, dekar başına vasati ola. rak 98 kilo tütün elde edil- miştir. Bulgar'stanın 936 yılı rekol- tesinin 30 milyon kilosu iyi fiat- lerle satılmış ve 6 milyön kilo- su da dahilde, sığara imalinde kullanılmıştır. Macaristandan — Bulgaristana giden bir heyetin mühim mike tarda tütün alacağı öğrenilmek- tedir. Fransanın da diğer Bak kan devletlerinden başka yalnız Bulgaristandan 12,5 milyon le- valık tütün mübayaa edeceği duyulmaktadır. Buigaristanın Makedonya mah- sulü tamamen satılmış ve ihraç edilmiştir. Almanya, Bulgaristanın en iyi müşterisi olmuştur. Şimali Ame- rika da Bulgaristanın ikinci de- rece tütün alıcılığını yapmak- tadır. Kavalada Yunan tütünleri ko- ruma ofisinin neşrettiği bir is- tatistiğe göre, Bulgaristanın 937 yılı içinde muhtelif memleket- lere yaptığı tütün ihracatı şudür: Kile Levu Almanya 11.000,000 — 660,000 Polonya 2.850,000 — 350,100 Çekoslevakya — 1,200,000 — 162,000 İtalya 1,400,000 - 105,000 Avustralya 1,400,000 - 105,000 Şimeli Amerika — 2,000,000 — 270,000 Mouatelif yerler — 3.500,000 - 245.000 23,350,000 1.906,100 N. B. — Hayır, efendimiz. — Nerede oturmuş? — Harp sokağı, No. 75 te, — Bu sokak ne tarafta? — Sonu var — ut olmadıkları gibi - tecrübeli dahi değillerdi. Her şey yerinde duruyordu. Kızıl Sultan yerinde, Yıldız sarayının bütün teşkilâtı yerin- de.. Yalnız ikinci ve üçüncü günler ufak bir kımıldama ok muştu. Şeyh Ebüihüda ve basur- cu ÂAgâh ve daha bir kaç ha- fiye paşalar Harbiye Nezaretine gevrilerek — itfaiye kışlasında hapsedilmişlerdi. Kabasakal kaçmış Kirmasti cihetlerinde yakalanarâk orada ikamete memur olmuş.. Bursada sürgün olan Fehim paşa da Bur- sadan firar edarken yakayı ele vererek halk — tarafından İllı edilmişti. Svak'a & NASREDDİN HOCADAN — l a h' re ' sKaRecı - );“:'"' ekt Uplal'l_ SA Z kadın kıyafetinde id:, ona yaklaştım n ee 5 giştirmiş devesile kâh çalı dip- lerinde, kâh âhirete mahsus nur- dan nehirlerin kenarında müte- madiyen otura, kalka gidiyorduk. Cehennemden kurtulmak ümi di, beni bu yutulmaz lokmanın âde- ta Gşıkı etmişti. Böylece güle, eğlene; günün birinde cennete — yaklaşınışız. Kocakarı: — Mühterem kocacığım, ser burada bekle, ben cennete gi- dip sahibim Salih peygambere meseleyi anlatayım, elbette sana yardımım dokunur. Diyerek çıkıp gitti. Meğer âhiretteki telefon ter- tibatı dünyadakinden çok daha mükemmelmiş; ben orada cana- mım kocakarıyı bekler<en seyyar jandarma müfrezelerinden birisi beni yakaladı, oracıkta hemen peyda oluveren rakı — ş şelerini yeniden boynuma taktılar ve beni, geldiğim istikamette, ge- risin geriye götürmeğe başla» dılar. Âhiret jandarmalarının muhâ fazası altında kaçtığım — yere tekrar geldim. Artık Atmabil aleyhisselâmdaki suratı anlat- mağa hücet yok — sanırım. Beni derhal pratigabend ede- tek bir zındana attılar, İki gün sonra zındanın kapısı açıldı. Zıpkınlı iki ifritin muha- fazası aitinda bizzat Zülkarneyn hazretlerinin riyaset buyurduk. ları mahkemeye götürüldüm. Başıma gelecek felâketin deh« şeti ile, daha şimdiden buram buram terliyordum. Sağımdaki Arabın burnuna baktım, çama- şır tokmağı gibi bir şey. He- rifte iki tane de dudak var ki, dört aç köpeğin karnımı doyu- tur,, Dizlerim kesiliyordu.. Arabın Velespit Hocay kaybettik —— .— Bu gta ça yazımı harırlarken andan olan — Velespid Maca, vt Bastinesince hayata veda ©miştir. Bunu duyanca gözlerim yöşacdı. Çok günler geçitmiş; ber devrin en ileri, ea münevver sima: ile tanışmış ve dalma ea mde- bet Fikirler taşıyarak, hörkese kitab sastimış olae merhum, — bir bakım: “dab syaklı kütüphaneye, bür başka bakımdan da kahraman bir (ilesota dü. Luübdad devrinde çerçlere gizli bür meşriyatı, keza işgeilde de İ> tanbul, Ankara güretelerini — heyatı pakasma dağıtırdı. Ö, İzmirin me ruf bir tipi idi. Rabunun karşısin. da bürmetle eğiliyoram. Osu same- ni gelince, gene sötanlarımda yeçım tacağım, z Bu yollardan biri cennete Biri cehenneme Biri de Ârâfa müntehi olu yordu.. Öbür dünyada İş fenalaşmıştı. Başımızda bur lunan muhalız meleklerin ku- mandanı — Atmabil — hazretleri, elindeki listeye mazaran, bizi yollara taksim ediyordu. Abdi- âciz, hiç şüphesiz, cennet yolu- ma hılııdııı. Eili metre kadar uzağımızda — yetmiş beşlik bir kocakarı Ççorap örüyordu. Boy- nüumdaki şişeleri olduğum yere bırakarak usalcacık ipi kırdım. Kocakarının yanına — gelince dünyadaki tecrübelerimden bilis- | biri, dağ devrilir. gibi gürük tilade; dedi; —Ah benim gül yanaklı, — Ulâ yurul. kiraz dudaklı, elmas parçası — Yürüyorum amıma Arab ecim; dedim, böyle naz içinde | dayıcığım.. tebessümüne canlar dayanmaz. — Sus ulâ sus, ben senin Sen kimsia ey duhteri nâzk eda?| dayisi olmam vallâh... Seni Acuze sırtti, tek dişli ağzını | kelere.. fırın gibi açtı: — Sen kimsi1? burada tek- başına ne işin var?. — Nevcivanım; ben cehen: nemlik bir kulum. Şimdi cehen- neme sevkedilirken — karşıdan İçimden mırıldandımı — Sen de fecere.. Sonra ilâve ettim: —— Ayağınızın türabı. olayım yım muhterem ve asaletli elen- dilerim.. Arapların hoşuna gitmiş ola. caktı.. Sert suratlarında, bir ha» B£ yumuşaklık gözüktü.. Ben dünya adamıydım. Çemberler- den çıkagelmiştim. Elbette ki, âhiretin arabını, çorabını atlat- maklığım lâzımdı., — Ulâ sen ne dyo? » — Şey, diyorum, hani, sizin vicdanınız büyüktür.. Ben dünya yüzündeyken yalnız sizden bah- sederlerdi. Fazılet, âlicenaplık, mertlik, merhamet, kuvvet, gü- — zellik her sey, her şey yalaız sizdeymiş.. seni gördüm, hüsnücemaline hay- ran oldum, — Maksadın nedir? — Hiç uvzılı'ı; mademki billürin sesini işittım, bana kâ- fidir. Şııdı züme baktı ve yıllaamış bahçe dolabı sesine benzer bir gıcırtı ile “terennümsaz,, oldu: — Ben hazreti Salih peygam- huh devesiyim. Cennetten teb- Araplar - biribirine —baktılar, Tam bu sırada uzaktan, arkam- dan bir gürültü koptu. Şişe şın- görttılarile karışık ney, şarkı ses- leri.. Başımı gevirip baktım; ne göreyim: l ı Bizim n fik ve kafle araplarla beraber bir ağacın altına otur- muşlar, basmışlar feryadı.. — Sonu var — şefaat edeyim, beki affü mağ- firete mazhar olursun.. Ve beni eteğinin altına alarak yürümeğe başladı. Firarımı haber alan Atmabil aleyhisselâm derhal takib mü rezeleri — çıkarmıştı. llıâ'v yıldırım gibi yanımızdan geçtiler ve karıyı selâmladılar. — Kocakarıcıkla, daha doğrusu Sasib Peygamberin kıyafet de- Salih peygamberin devesi ihtiyar bir —