aç A 7 Könonosmi #şeRakmA — Oh! Maylort! Yanlış an- hyorsunaz, fena telâkki ediyor- sanuz; ben demek istemiyorum Ki Dük bağırdı: — Susunuz! Susunuz! Beni mesut eden bir hatayı tamr zülmünde bulunmayınız. Beni tuzağa düşürmek için buraya getirdiklerini söyliyen sizsiniz, Mm. ve ihtimslki hayatımı bu tuzakta bırakırım; çünkü, —aca- yip gelir amma, yakın vakitte öleceğimi h ssediyorum.. Bunu söyliyen dük, keder ve neşe ile karişık bir tebessüm göstermişti. Avusturyalı An, söylemeğe cesaret edemediği halde dükün hayatına karşı büyük bir alâka gösterd ğini ifşa eder bir şe kilde korku göstererek bağırdı: — Oh! Allahım! dedi. , — Ben bunu sizi korkutmak için söylemedim, Mm. hayır, hatta size bundan bahsetmek bile abestir ve böyle hayaller« den hâzer etmediğime de emin olunuz. Fakat şimdi bana söy- lemiş olduğunuz — sözler, bana vermiş olduğanuz ümit, hayatım pabsına da olsa bol bol - eda edilecektir. — Bende de böyle hisler vâr, ben de böyle hayaller ge- çiriyorum. Sizin kanlar içinde, yaralı bir halde yerlerde yattır iğınızı düşünüyorum... — Sol tarafımdan değil mi, bir bçakla değil mi? — Evet, böyle idi, Maylort, dyle idi; sol taraftan ve bir bi- çaklaş benim bu rüyayı görmüş bulunduğumu size kim söylemiş olabilir? Ben bunu Allahtan başkasına tevdi etmemiştim, bu dâ yalnız dua esnasındal, — Artık bir şey sormuyaca. gan; beni seviyorsunuz, Mm. ba kâfidirl.. — Sizi seviyorum hal Ben hal — Evet, evet; eğer beni sev« memiş olsanız Allah ikimize de ayni rüyayı gösterir mi? Vücut- lerimiz kalben biribirine mer> but olmasaydı ikimiz de ayni bissi besler miydik? Siz beni seviyorsunuz, güzel kraliçem ve benim için ağlıyacaksınız!.. — Oh! Allahım! Allahım ar- tık buna tahammül edemem! Allah aşkına, dük, beni terke- dip gidiniz! Sizi sevip sevme- diğimi bilem'yorum, fakat bil- diğim bir şey varsa, o da hânis bir kadın olamıyacağımdır. Şu halde bana acyarak gidiniz. 'Oh! Eğer Fransada vurulursar miz, eğer Fransada - ölürseniz, eğer ölümünüze benim aşkımın — 55 — sebeb olduğunu — düşünürsem, beni hç brr şey teselli edemez ve deli olurum. Bunun için gi diniz, rica ederim gidinizl.. — Ohl Şu vaziyette ne gü zel görünüyorsunuz! Ohl! Sizi ne kadar sev yorum... — Oh! G diniz diyorum! Ri- ca ederim, gidniz, bir zaman sonra gene gelirsiniz; ilerde bir sefir olarak gelniz, bir nazır olarak geliniz, sizi muhalaza ed>cek askerlerinizle, sizi göz: liyecek hizmetçilerinizle beraber geliniz; işte o zaman.... O za- man hayatın'zın teh ikede olma: sından korkmam ve sizi gö- mekle mesut olurum..> — Ohli Doğru mu, doğru mu söylüyorsunuz? — Evetl. — Ohl! O halde rüya gör: med ğime emin.olmaklığım için bana vadinizin bir dellini, s ze ait olan bir şey ihsan edinz; giyindiğiniz ve benim de giye- bileceğim bir şeyinizi,.... Bir yüzük, bir gerdanlık, yahut bir kordon.. — Benden istediğiniz. şeyi verirsem gider misiniz, gidecek misiniz? — Evrti — Hemen şu anda mı? — Evet — Fransadan çıkıp İngiltere- ye gider misiniz? — Yemin ederim ki giderim. — Bekle, öyleyse, beklel. Buünun üzerine — Avusturyalı An dairesine giderik hemen geri geld ği zaman elinde gül ağacından yapılmış ve üzerinde altından kendi markası bulunan bir çekmece tutuyordu. — İşte, Maylort, işte, dedi, bunu benim yadıgârım olarak saklayınız. Bukingham çekmeceyi alarak ikinci defa ayaklarına kapandı. Kral çe tekrarlad : — Gideceğinizi vadetmiştiniz. — Sözümü tutuyorum, — Eli- nizi, madam, elinizi veriniz; he- men gidiyorum. Avusturyalı An elini uzatır- ken takatinin kesilmekte — oldu- guanu hissettiği için öteki elini Estafani&nın omuzuna dayayarak gözlerini kapamıştı.. Bukingbam — dudaklarını — bu güzel ele hararetle yapıştırdık- tan sonra ayağa kalkarak dedi kiz — Eğer ölmezsem alb ay içinde sizi tekrar göreceğ'm, madam, bu maksat çin dün- yayı altüst etmek lâzmgelse, gene gelip sizi göreceğ m, Verd ği göze sadık bir hlade Yaz Avusturyalı An elini âîlîîîıghama uzatırken ta- katinin kesildiğini hissediyordu ve fakat meyusiyetle odadan çıktı. Koridorda kend sini bek- lemekte olan madam Bonasyöyü buldu ve onun delâletile ve ayni ihtiyatla Luvr sarayından çıkabilmişt ... — - XUN Mösyö Bonesyö Hatırlanabileceği üzere, bu ane kadar hikâye etmiş bulun- duğumuz vak'a içinde vazyeti malüm olmyan br şahsiyet vardı ki, şimdiye kadar kendi- sinden bahsetmedik. Bu şahs- yet o kahraman ve gaddarık devrinın siyasi ve aşk entrika- arının içine karışlırılan - zavallı kurban M. Bonasyödür.. Okuyucularımızın — hatırlayıp hatı byamadıkların — bilmezsek oru gözden kaçırmıyacığımızı kendilerine vadetmişt k. Kendisini tevkif eden zabit- ler taralından doğruca kaleye götürülmüş ve orada silâhlarinı doldurmakla meşgul askerler arasından titriye titriye geçirile mişti. Orada yarı yeraltı bir - gale- riye tıkılirken kendisini getiren: ler tarafından çok fena haka- retlere ve pek çirkin muame- lelere hedef olmuştu. Hapisane gard yanları onun asilzade ol- madığını anlayınca kendişine en adi bir dilenci muamelesini reva görmüşlerdi.. Yarım saat kadar bir. zaman geçtikten sonra gelen bir. za- bit, Bonasyönün müstantikler dairesine götürülmesini — emret- mesile maruz bulunduğu işkerr celere nihayet yve:ilmişse - de korkularını teskin edememişti. Mahpusların kendi hücrele- rinde istıntak edilmesi âdet ik- tızasından olmakla beraber M. Bonasyö için bu tekayyüt icra edilememişt. Kumaşçıyı nezaret âltına türen iki gardiyan onu bir ladan geç rip bir ko idöra mişler ve orada durat üç betçain açtığı kapıdan bir oda- yâ tıkmış'ardı ki, ba odada e- * Devam edecek « O ammesı 80 liral k eşya çalmışlar Doktor Mustafa bey cadde- sinde Yani ka Mariya ilb Dimitri kızi Anna, Nikola ki- u Mariya ve Abdüllah kızı Hadicenin tütün eksperlerinden Nisola oğla Vasil Çeşidefan 80 lira kymetiade eşyasını çal- dık'arı şikâyet edildiğinden cüm lesi yakalanmışlır. avlaya Ve SATRANCA Dair Yazan: Tavla ve şatranc ıptilâsı umu- midir. Hepimiz bu oyunları oynar veya hiç olmazsa oyu- yanlarla alâkadar — oluruz. Tav- lanın ve şatrancın tarhlerine ve ne gibi maksatlarla icad olum duklanna dar dikkate ve gkumt- mağa değer bir eski yazı elime geçti. Onu İzmir oyuncularına ittihaf ederek yazıyorum. Tav- layı ve şantrancı İzmirde oynı- yanlar çoktur. Nice, nice tavla ve şalranç üstadları var, Hele kendimi ortaya koyarsam, kat- iyetle eminim ki yaya kalırım. Beni hem tavlanın — muhtelif oyunlarında, hem de şatrançta çevire çevire yenecek yüzlerce oyuacu vardır. Fakat bu maka- lede serdedeceğim bilgi ve hü- nersere agâh olanlar - güve- niyorum ki « üstadlar, oyunbazlar arasında da nadirdir. Bu tarihçi bazan tavlada ve şatraçta, onu iyi bilenlerle de işte şöylece boy ölçüşebilir: Kullandığımız tavla kelimesi bizim ve İranlıların küşad dedi- ğimiz oyun nev'ine Arapların simdir. b tavile... Bu oyun ve bu beşeriyete İranlıla- rın yadgârıdır. Babek — oğlu Erdeşir veya - diğer bir rivayet- Büzreümhür bu oyunu icad et- miş; milâddan asırlarca evel. İki levhadan ibaret tahtası, o vakit düz telâkki olunan yer yüzünü, arzı ifade eder. Tahta- lar karşılıklı altışardan on iki hanedir. Bu on iki hane, on iki âya işaret.. Ön beşerden otuz pul ise otüz gün demek, Kullanılan zarlar daha ma- nalı: Zarlar, hayat, talih, şanstır. Oyunu bıldiğ miz gibi, daima güzel ve uygun zar atan taraf kazanır. Kazanana şanslı, kay- bedene şanssız deriz. Hele oyun iddialı ise pek — hararetli, hâre- ketli, gürültülü geçer. Zara kızıp söylenmek, pulları varmak, hatta kırmak bile olur. — Oyua nerde? Sen nerde? Zarın var, yoksa.. — Mars oluyordun yahu, bir de oyunu beğenmiyor. Ah kâ- fir kemikl. — Düşeş, dübeş- atmasaydın oyuün mu alirdın? — Azizimli. Zar dediğin bi» lekten çıkarl. Gibi - tecssüller, telehhüfler, öğünceler dudaklarımızdan dö- külür, Hatta Filozofun “oyuncu ney- lesun zar olmadıkçal, misraimı da mırıldanır, dururuz. İşte üş- tüne altı rakam kazılmış o ikiz kemikler dünyada — hakikaten sansı temsil eder. Hayat ta, ta- hh te, kaza ve kader de bun- İnkılâb hatıralarından lhgiltere ve Fransa Rusları Cerman istilâsına karşı tuttukları için bu hükümetin Balkan siyasetine ses çıkaramıyordu Memleket — baştanbaşa — bir Mahşeri cidal hâlinde idi Bu umum? hercümerçten hıtistiyan olsun müs'üman Olsun müteessir olan bar çok akılı vye alim adamlar da yok d“ğildi. Bunlar da cümbür cemaat bB; arada kaynaşmanın, el-le verip kendi Söndetle i, kendi — relah'arı içn kendi memle etinde Çülışarak Mesud olyaları için Yyıpılması — İtip eden şeğleri yapmak, bu hususta biç bir feda ârlıktan çekinmemek istiyenler de vardı. Avrupada o tarihlerde iki siyaset hâkim idi. Muüvazeneyi bulmuştu. — Bunlardan — birine itilâfı müselles Rusya, İngiltere ve Fransa birleşmeleri, d ğeri de itt fakı müselles İtalya, Avus: tarye-M icaristan ve - Almanya idi. İngi'tere ve Fransa Rusları Ce man istilâsna karşt — tüttuk- ları için bu hükümetin Ba kan- larda takb ettiği Slav ve orto- doks siyasetine çarnaçar taral- tarlık — ediyorla dı. — Rusların emeli Balgarları büyütmek Slav olduğu için Sırpları da bir az memnün etmek, oörtodoks - ol- mak dolayıs' e de Yunanlıları bir az genişletmek — ist yordu. Bunların hepsi de Osmanlı hi- kümetinin ziyanına bol keseden bahş şti. Cermanların Arnavudluk üze- rinden — Selâniğe ve böylece Akdenize inmek için kuvvetli bir gayeleri vardtı. Bunun tâhak- kuku bir kargaşılığa mütevak- kıf idi. Bu zamanı beklemek icap ediyordu. Banun için Rus- ların Balkanlardan Aşâğıya ine- rek emellerine muvaflak — olma: lari en birinci emelleri idi, -Arkası var- u.0. Tavlayı İranlılar, şatrancı Hindliler icad etti .- Timurlenk, oğlunun adını niçin Şahruh koymuştu? Buğday hikâyesi, Büyük Frederiği mat eden köylüler ve oyun şekilleri. dan başka bir şey midir?. Eski İran ekâbıri tavların bu kadar ince düşünülmüş mükem- mel bir bayat oluşundan “dolayı çok öğünürler, komşularından zekâca üstün'üklerini bile iddia ederlerdi. Eski İran toprakla- rına has bu mübaleğaya komşu hükümdarlar, mühitler çok içer- lemekte idiler. İşte böyle bir hâleti ruhiye içerisinde iken Hindistanda Şatranc icad edildi. Şatrancı Çinliler bulmuştur, diyenler de vardır. Fakat ismine de dikkat edince Çinden ziyade Hindde icad edildiğine -Çin ve Hinddeki Türk medeni — varlığı asla unutulm vınalıdır- inanmak lâzimgelir. Şat kelimesi Hind — dilinde (4) demek, Rang isö asker sah manasinâ geliyor. Şatrang dört asker safı demek, oyunun ma- hiyeti de budur. Oyun ve ad İrana ve Araplâra geçerken bir az o muhitler te'âffuzuna uyar hale konmuş; kelime Fariside şetrenk, Arapçada şetrene oldu. Oyunun mucidi Dahir Hindi veya onun oğludur. Takriben Milâddan dört asir evel yapıl- miş.. Hakim Dahir veya oğlu, haydi bizde her ikisine'Bü ye refi vererek baba oğul diyelim, oyunu tertib edince © vaktin Hind padişahı olan Behine sun- dular. Ukalâ bu oyunu, padi- şahla beraber pek beğendi. Ve tavlaya üstünlüğünde karar k- lındı. Padişah, tavla ile öğünen İranlıların karşısına dâha san'atlı bir oyun çıkaran Hindliyi bir nevi kahraman saydı, Bütün mâbedlere Bu oyun kâybolma- sın, unutulmasın ve yayılsın d ye birer şatranc koydular. Fer-: manla bunların korunması em- redldi, Hind şerefini yükseltene mükâfat gerekti: — Dile benden ne dilersin? Müjdesi gitti. Baba oğlun dileği mütevazı ve basitti: “Buğday hikâyesi -. Hikâyeyi herkes bildiği için tekrarlamıyalım. Padişah (bir buğday danesinin (64) kere ta- z'ilinden bir şey çıkmaz, bu be- lâhet eseridir) diye mucidleri tekdir etmişti. Onlar taleblerini tekrarladılar. Ba hesabın uzun- luğu ve azameti malânmdur, Fa. kat eminim ki sayın — okuyucu- lar ve meraklılardan hiç biri tahammül gösterib de 1 raka. miti 64 kere - taz'il etmemiştir. İ| Ben size neticeyi yazivereyim: . (9.223,372,036,B54,775,808) Bu dokuz kentirilyonluk va- kam son hasili darptır. Bundan evel 14-24-4 kenti- rilyanun ve ondan evelki kat- rilyonların, tirilyonların, milyar- ların, milyonların mecmuu de- ğgildir. Acaba sade, bu dokuüz kentirdyon dane buğday nedir? Şimdi kısact Onu da — hesaplir yalım: Bir kilo buğdayda yasar buğday çıkmıyacağı aşikârdır. Behin padişah, mahcub olur. Bu zekâ harikalarını türlü vas- talarla tatyib eder. Şatranc Şatranç Hindistandan — şarka garba yayıldı. İran, Arabistan, şarki Roma ve İspanya yolil, Avrupaya, oradan da yeni düm yaya geçti. Bu gün üstadları şarktan ziyade garpta; belki de gerptan da ziyade en sonra geçtiği yeni dünyadadır. Bu günün en meşhur adamları şat- ranc müptelâlarıdır. Hükümdar: lar, asilzadeler, alimler, doktoar- lar, kumandanlar, büyük tacir ler, diplomatlar bu oyunu işsiz. ler g bi daima oynarlar. Tarihin büyük adamları büyük kuman- danları da şarkta garpta, şat- ranca düşkündüler. Timurleak, oyun ve eğlence narmına yalnız bununla meşgul olurdu. Heye-» canlı bir maçta ruh ile hasmının şahını mat etliği sırada soyun« dan bir erkeğin dünyaya g gini müjdelemişlerd. Koca hangir © neşve ile çocuğun adını Şahrüh koydu. Fatih, Yavuz, Şah İsmail bu oyunda mehâretlerilt nâm ak almışlardır. Demirbaş Şarl, bik tün zabitlerine şatranc oynatırdı. Hatırı sayılır. düşkünlerden biti de büyük Frederiktir. Merakımın derecesi, bu çok basis hüküm- dara bir köy halkının vergilerini bağışlamak — harikasını yaptır- mıştı: Prusyada İştrebekliler bu oyunu, o tarihlerde çok iyi oys narlarmış. Frederk bunlardan bir kaç usta getirtti. Yenilirlerse vergilerini iki kat alacağını, ye- nerlerse vergiden aflolunacakla- rını söyledi. Şaka ciddi oldu. Oyun bu iddia ile başladı. Us- talar kralı yendiler ve Feederik ölünciye kadar da vergiden kur« tuldalar. Hatta her yıl İştrebek. ten bir oyuncu gelir, oynar, kralı imtihan edermiş!.. 18 inci asırda Avrapada ve Amerikada büyük paralar köna- rak oynanırdı. Bu gün eski, yeni dünya içinde ve arasında telgraf veya telefonla oyniyan üstatlar, meraklılar görülmek- tedir. Kitaplar, gazeteler, meo muslar — neşrediliyor. — Velhasıl şatranc almış yürümüştür.. Tükriben 40 sene evel Maca- oristanda bir zümre güzel bir âdet çıkarmıştı. Şıtrancı şarap şişelerile - amma dolusu ve en nelisile» oynarlar. Taş yerine — şişe alındıkça muhtev.yatını sey- redenlerle beraber boşaltırlardı! Bu işe benim g bi sizin de ağ. zınız sulandı galiba.. Şatranc oyununun daha tatlı ve nefis bir nevi vardır. Hindde veya Çinde ancak bir veya iki dela pynacabilmiş ki şöyledir. Bir has bahçe, bir cennet kö- Şesi tasavvur ediniz. İçinde gül- lerle yasem nlerle çevrilmiş bü- Yük bir meydan ve içinde çi- ti (25) bin dane var, Dokuzken-| men ve ç çakten hatlarlaâ çizik tirilyonu 25 bine taksiım eder- sek (360) tirilyon kilo ve-tona tabvil edersek (360) milyar ton buğday steniyor demek. Ö zamanın dünyasında ve bu zamanın dünyasında bu kadar Miş geniş biz şatranc şekli.. Kar- şilıkli gene çiçekten, renkten, billürdan kurulmuş iki kürsi: Oyunculara mahsus.. Poriyi an- dirir mahlüklar; şatrane - taşları — Sonu 10 uncu sahifede — İzamirlar