S0 50 -İaponyada kaç şir- 15 ? ket, kaç artist var! Sinema sayı- sına gelince: 1586 Japon yıldızlarından Burgiho 25 Bu mini mini adamlar siya- 125 | $e&t âlemini kanlı çizmelerle 125 | "zal ettikleri şu sırada biraz 515 |. JlPon stüdyosundan bah- 625 3 5 50 25 —— —— 00 Hanri Jenson g'ğ yazıyor: 55 | Greta Garbo bizi şaşırttı. Bnı i- Jeanson yazıyor: k— Grata Garboyu ölürken, .. düm, de sekiz gün evel gör- Hit LA yi ge Na aa değru , Landar. ada DN blr sinemasında öldü!. bj “E:'ııı da kendisine kefen A Bu ölümü ben hiç unu- tlerit « Yacağıml. didet Gde Balo Karnesi, ni teşkil lman q*" bu ağır vals Pariste ilk p'.k' N gösteriliyormuş. Zaten iyetle q%n':hı kesmiştim. Saat ona emek” » Ramok Dö Margrit Yt (Ladam au Camelia)nın d ş:'ehlözümüzüu önünden m ke Ki başlamış olduğu sı- hlikeli kb "kıdışım Duvivier ku- h mu” mev wne -dedi- “Balo Karnes, esindt b_': Ded;. iyı hu an beş dakika sonra n pro” bq,’:lme:ını artık düşün- n sor” ç_“.k bile.. çittikç th Garbo bizi Margrit takib izleri peşine takmış k"mıdu a bir Üoq &u Cımelıı Ölmez La- Hul:u bu tekrarlıyabilir! Bunun ""nenıı veya tiyatroda da G ve üzücü değildir. *n. Duval ile Margritin © ne süretle bittiği ma- Ve cihanın en maruf ı""'ll kendıııne celb ve Japon stüdyosu da Japon siyaseti gibi çalışmaktadır Meşhur Japon yıldızı setmek fena olmiyacaktır. | Japonyada Kiyotoda ikisi | Soşiku şirketine ait olmak üzere on iki stüdyo vardır. Şinkoda üç, Nikoçuda iki, Tokyoda altı tane vardır. Japon stüdyolarının ekseri- sinde ucuz filimler vücude ge- tirilir; kısım âzamı da asri, fakat basit komedilerden iba- rettir. Japonyada sinema vaziyeti hakkındaki şu malümat şaya- nı dikkattir. Japonyada, 127 vazır sah- ne, 115 operatör, 1073 erkek aktör, 558 aktris, 336 Jidai - ölü Tsumasabro Boöndo Yeki (Tarihi) 277 Gendai-Ye- Vi (Asij ll vardır. Japon yıldızlarından en iyi para kazanan Denjiro Okoşi- dir. Ayda otuz bin frank ka- zanmaktadır. Fakat stüdyolar- da çalışanların aldıkları” en yüksek ücret ayda yüz yirmi franktır. — Japonyada 1586 sinema var- dır; bunların 1207 si seslidir. 1936 Senesinde Japonyada 299 sözlü ve 42 kısmen sözlü filim vücude getirilmiştir. Japonyada sinemacılığa has- redilmiş sermaye 420 milyon yendir. ------.-.-.--------_.v-------.-----.—.- ... G. Garbo La dame au Camelianın hayaletı canlandı. | öyle bir muvaffakıyet kı.... rken Margrit Gotye her lisanda terennüm edilmiştir. Onun 1s- tırabları hiçbir. kimse için gizli ve esrarengiz değildir. Grata Garbo da bu rolde * itiraf etmek lâzımır ki - bizi şaşırtınıştır. Ölümünden sonra, her seyirci, yeni bir Gratanın perver, seven, merhamet du- yan bir Garbo! Ve, Dümanın kahramanını yeniden yaratmış ve yaşatmıştır. Marsel Ahard bana dedi k — Grata Garborun Margrit Gotyede bana hiçbir miştir. Bu, öyle bir cümledir ki, her seyirci tarafından ihtiyar- sızca tekrarlanmıştır. Fakat Grata, filimin fevkin- Bu fi- verdiği ender tesiri aktris vereme- de bir mevcudiyettir. limde: Garbo bizatihi bir sahnedir. Garbo, bir harika, bir mucize, bir facia olmuştur. Grata Garbo; bu çok oy- | doğduğuna — inanmıştır. O, canlı, âşık, ince ruhlu, hulya- | nanmış mevzudan bir şaheser olarak doğmuştur. * .. Garboyu ölürken de göre- ceksiniz. Evet, taklid ederken hakiki bir ölüm yaratıldığına şahid — olacaksınızl. Margrit Gotye evelce değil, en hakiki şeklile ancak Grata Garboda tecessüd ettiği zaman ölmüştür. Evet; Margrit Gotye bizden çok uzak bir mazide kalmıştır. Fakat Grata Garbo, bize bu muztarıp kızın öksürüğünü du- yurmuştur. Evet, Margrit Gotyenin ölü- münü de gördük ve Grata burada ölmüştür. Fakat yeni, daha harikulâde Grata doğar- ken ölmüştür. Koşunuz, Grata Garboyu ölürken görünüz; bu öyle mu- azzam, öyle muhteşem bir sahnedir ki, sinematografi âle- minin uheıcridiı Hayır, İılyır, ben Grata Garboyu ölürken değil, fakat ruh teslim ederken gördüm. - - Ü.'—f _.'fı*— K ış geldi Vıyanada GElsilâh sesi Bir güzel kadın, bir çocuk, bir adam maktul! Ismet Agacinonun hayatı ve sevdası... Viyanada bir facia oldu; Şıpka, yem bir mo-| gece yarısı altı el silâh sesi da devresi geçiriyor Yukardan aşağı Suzy Ver- non, Myrna Loy, Sylvia Sidney ve Rasalinde Rusell Yaz hemen hertarafta çok sıcak geçti; fakat nihayet ge- lip geçmek üzeredir. Haşmetlü kış kendini hissettirmeğe baş- lamıştır. Kış geliyor demekle işimiz bitmiş olmuyor ki.. - Kış geli- 'or, yani.. Yeni modalar baş- iyor demektir. Yeni modanın — müjdecisi daima şapka modası ve şe- killeri oluyor!. Ve ne tuhaf- tırki modaya artık yıldızlar hâkim olmaktadır! Bir yıldıza yakışan şapkayı ister yakışsın, isterse yakışmasın! — Herkes takib ve tatbik ediyor! Fakat — yıldızların — busene şapka modası, daha doğrusu Kaprisi, pekte hoşa gidecek bir şekil arzetmiyor! Sylvia Sidneyin şapkasına, eski değirmencilerin - külâhı demek çok doğru olacak. Myrna Loyunki de bundan farklı değill Russelliye diye- ceğimiz yok. Fakat Suzy Ver- mon, şapkasının anahatlarını Fransa aşçılarının başlığından almış olduğuna hükmetmek âzım! Edvig Föyilere — gelince: Çiçekler arasında küçük bir başlıktan çok hoşlanıyor. Klâ- sik zevkler için de bu şekil uygundur. Fransada Yaz saati bitti. Paris, 2 (A.A.) — Cumar- tesiyi pazara bağlıyan gece zarfında bütün Fransada sâ- atler tekrar normal olarak ayar edilecektir. duyuldu; — gece - karanlıkları içinde oynanan bu facianın plânçosu şudur: Güzel bir kadın, dört yaşında bir oğlan çocuğu ve bir erkek maktul! Maktul erkeğin adı İsmet Ağacinodur; sade - bu isim, facianın mahiyetini — aydın latmışlır. Bu facia Almanya- da nazi hareketi ile başlamış ve işte Viyanada 27 Eylül gecesi hitam bulmuştur. Faciayı bütün safhalarile anlatalım: “Umumt harbin sonundan 1931 senesine kadar İsmet Ağacinonun hayatı çok ka- rışık ve karanlık olarak geç: miştis. Bu adam, çok yakı- şıkli bir delikanlıdır. Şabık Avusturya-Macaristan impara- torluğu ordusunun bir zabiti idi. Gayet güzel Almanca, Fransızca, İngilizce, İtalyanca, Macarca, Rusça ve Türkçe bilir. Bir salonda” yaşamayı bildiği gibi en süfli bir mu- hitin de adamı olabilir. Bir müddet Amerikada bu- lunmuş ve şehir haydudlarile çok sıkı bir alâka peyda et- miş nihayet Amerihadan firara mecbur kalmıştır İsmet Agacinonun en büyük kabiliyeti ve en ziyade muvaf- fak olduğu meslek dansör- lüktür. 1931 de bir tesadüf, İsmet Agacinonun — mukadderatını değiştirmiş ve bu tesadüf sa- yesinde İsmet Agacino Alman- yanın meşhur kayıptan haber vericisi sihirbazı Yahudi Erik Jan Hanüsene takdim edil- miştir. Hahnüsen ve Agacino birbi- rile çok çabuk tanışmiş ve sevişmistirler. Hanüsen, Aga- cinoyu hususi kâtibi yapmış ve: Mm. Grace Cameron-Dzino — İkimiz bir arada hari- kalar yaratacak, büyük işler yapacağız! demiştir. Bundan sonra skandallar başlamıştır. Malüm olduğu veçhile, umumi harbi takip eden seneler, merkezi Avru- panın en buhranlı seneleridir Umumi ahlâkta korkunç bir l iyasi âlemde de akıl- lara hayret verecek intrikalar başgöstermiştir. Sefalet, para- nn kıymetsizliği, uyuşturucu maddeler, baş döndürücü bir aşk istilâsı Berlin ve Viyanayı sarsıp durmuştur. Böyle bir zamanın muhitin: de açıkgöz - bir falcı veya si- hirbaz çok büyük işler göre- bilirler, bu iki adam da / gü- rültülü rezaletler ihdas edip durmuşlardır. O kadar ki skan- dallar yüzünden Viyanadan firara mecbur kalmışlar, Çe- koslovakyanın küçük Leitmenç kasabasında — icrayi rezalete devam 'etmişlerdir. Fakat burada yakayı çabuk ele vermişlerdir. Eğer Agacine yalancı şahit bulmamış olsaydı, halleri harab olacaktı. Buradan Berline geçen bu iki şarlatan Skı gazinosile bir mukavel Amerikankâri ilânlara başla- mıştır. Hanüsen bu ilânlar sayesinde “kayıbdan enjimükemmel baber veren adam,, mevkiini kazan- mıştır. Hanüsen ve hususi kâtibi 1932 de Berlinin en meşhur adamları olmuşlardır. Hanüsen çok zeki bir adamdır; rüzgâ- rın nereden estiğini mükem- melen anlar, bunun için Hitlere Nazi fırkasının büyük bir zafer kazanacağını bildirmiş ve 1932 intihabatında Hitler büyük bir zafer kazanmıştır! Hanüsen bu zaferin “âlemi gaiptekilerin yardımı eseri ol- duğunu,, da iddiadan geri kal- mamıştır. Şöhreti ve cür'eti büsbütün artan bu sihirbaz “Hanüsen Çaytung, yani “Hanüsenin gezetesi, adlı bir de haftalık mecmua neşrine başlamış ve en hakir bir fertten, en yük- sek bir Almana kadar herkes bu sihirbazların fırıldağına ka- pılmışlardır. Bu mecmuada Hitlerin, 30 Ağustos katliamının kurbanı mahud Röhnün, Göbelsin, Gö- ringin vesair Nazi rüesasının zayceleri neşredilmiştir. Hanüsen cenapları iki billür kürre, kahve telvesi, iskambil kâğıdı, el ile fala bakar. Bu iki serseri ve sergüzeştei az bir zaman içinde Berlinin en yüksek muhitlerinde yer tutmuşlardır. Fevkalâde hür- met gören bu iki adamın hususi hayatları hakkında hiç bir kimsenin, hatta Berlin zabıtasının bile haberi yoktur. Kont Heldorf, o zaman Berlin polis müdürü olan zat, bu iki serserinin en büyük dostu ve belki de hamisidir. Gazetelere göre Hanüsenin hakiki adı Herman Steynş- naydır ve kendisi bir Yahu- dinin oğludur. 1933 de Hitler Almanya Başvekili olmuştur. Hanüsen bu muvaffakıyetin hâlâ âlemi kayıbdakilerin yardımı eseri olduğunu — söylemektedir. ve artık şımarmıştır. Huylu hu- yundan vazgeçmez, derler ya, Hanüsen de yeniden skandal- lara başlamıştır. — Lütfen çeviriniz —