K ikada cinayetler hem da “©n de başka yer- "!löviilmiyecek şekiller Alk; i *İt tarafından numa- Miş « ' bahse halk düşmanların- tmiyoruz, münlerid, gi bu ayın birinci © Yükubulmuştur: Hem hm bir cinayet! Brok- bir elbise ve mo- ııın sahibi Nefti gi Yefaki adlı bir adam en 6 yaşında bulunan üç lamıştır. be — baba, hâdiseden son- üpE'lis tarafından götü- .’g.'ı yüzünü saklıyor Ok feci, bu kâtmerli N sebebi nedir? 6 ya- Masum kızcağızın bo- Masına ne saik olmuştur? ta hâlâ dedikodusu En , Eden bu üçüzlü cina: N l silâtını verelim: Hoıdoçeîıki, son Zzâ- SN Nı'lyorkıııı muhtelif y Şubeler açmış, fakat, beler muvaffak olama- âdemi muvallfakiyet, * kinin asabında derin Ot tesirler — yapmıştır. li ” Sekler tediye edile- .N:: adamın asabiyeti Vef Nihayet vaziyet Saştı ı“l tehdidi ile karşı- hqh deowııkî. iflâstan, » rezaletten Ve sefa- p kh'hn bir adamdır. Bu gecelerce — uykusuz ç ğ Sinirlerinin — iyice (ü h;hğ bir zamanda, bü- Old Va Kaslin için ayır- Uğu cihaz parasını sarf '&etinde kalmıştır. Bu İçin alacaklıların ağzını bir W Etan Kapatmış - olan Nefti, do Sihazına el attığından da çok müteessir ol- S”k güzel, mevzun en- kızdır; bunun için "4 birçok delikanlılar tüm, adır. Evanın cihazsız & M da ;'ıünıkündüı. H, “a, Broklin muhitin- ;ı'* bi türemiş ge kızları urzına geçtik- Z ı.bltı katle bıştır. SÜÜ ve Ve halk bu meçhul v.". düşmanına “cadı, f *t b Tiniştir. Zabıtanın gay- 4 ül cadıyı mey- ve Broklin- tedhiş hüküm * Bu cadı- ç SI İküş Sümi bir | R.:,,p“" ve halefleri gibi | a. “Nayetlerinden bahse- | tüyler ürpertici bir | ( * kızlarını namus ——— | Saba bağırıyor: Kalkın ço cuklar, cadı geldi! düşmanı cadıdan kurtarmak endişesile, her üçünü de boğarak öldürüyor a Katilin büyük nın harekâtı ve vahşeti, üç kız babası olan ve asabı da kâfi derecede bozulmuş bu- lunan yarı müflis Neftinin di- mağında defin bir tesir husule getirmiştir. Artık iflâs ve ha- pis tehlikelerini unutmuş: — Kızlarımı; şu - cadının tesallutundan nasıl kurtara- cağım? Endişesine düşmüştür. Bu endişe ile Nefti kızlarını evden dışarı çıkarmamağa ka- rar vermiş ve bu kararını da tatbik etmiştir. Asabi buhranı büsbütün ar- tan Nefti bir gece kızlarını: — Kalkınız, çabuk kalkınız.. Cadı geliyor! Feryadile uyandırmıştır. Kızlar hemen karyolaların- Dün Karantinada bir otobüs kazası oldu Altı yaşındaki Mustafa kızı ile küçük kızı dan fırlamışlardır. Fakat ba- balarını elinde büyük bir bı- çak olduğu halde ve bir deli halinde bulmuşlardır. Kızlar, babalarının bu ha- linden hakikaten cadının gel- diğine hükmetmişlerdir. Fakat Nefti evvelâ büyük kızı Kya- nın Üzerine atılmış ve zavallı kızı boğazlamıştır. İkinci ham- lede ikinci kizını ve nihayet 6 yaşındaki küçük kızını da boğazlamıştır. Facia zabıtaya aksetmiş ve katil, deli baba elindeki bi- çakla tevkif edilmiştir. Zabıtaya: — Cadının eline bırakmak- tansa, kızlarımı boğazladım. Bu suretle onları kurtardım! Demiştir. kaza neticesinde öldü Yavrucuğun kafatasının kırılmasına se- bebiyet veren şoför tevkif edildi Dün Karantinada asker has:- tanesi önünde feci bir otobüs kazası olmuş, beş, altı yaş- larında Mustafa adında bir çocuk; bir otobüsün altında kalarak feci şekilde ölmüştür. Kaza hakkında aldığımız taf- silâtı aşağıya yazıyoruz: Mehmed oğlu 6 yaşında Mustafa, annesile Kemalpaşa kazasından İzmire misafırlığe gelmiş ve Karantinada bir evde kalmıştı. Dün bir aralık komşu evlerden birinin kapı- sına kadar giden çocuk, ora- dan kendi evine dönerken otobüsün çarpması yüzünden kafatası kırılmıştır. Kazadan sonra evvelâ askeri — hastane- sine, oradan da memleket hastanesine götürülen küçük Mustafa, orada ölmüştür. Ka- fatasının kırılması ve içine kan akması yüzünden öldüğü en- laşılmıştır. Tahkikata göre, kaza şoförün dıkkatsizlik ve idaresizliğinden olmuştur. Şolför Murtazanın idaresin: deki 362 numaralı otobüs, Konaktan Karantinaya duğru gitmekte idi. Karantinada As- keri hastanesi önüne geldiği sırada ön tarafta ve yolun sa- ğından ilerlemekte olan bir binek arabasını geçmek istiyen Murtaza, otobüsü yolun sol tarafından ve tramvay rayları üzerinden hızla sürmüştür. Mustafa, o sırada yolun sağ tarafındaki yaya kaldırımından sol taraftakine ve evinin ka- pisi önüne geçmek teşebbü- sünde bulunmuştur. Şoför oto- büsü saatte 30 kilometre sü- ratle sürdüğünden birdenbire kenardaa gelen Mustafayı gö- rünce otobüsü durduramamış, sağ çamurluk, hızla çocuğa çarpmış ve sarsılan yavrucuk, otobüsün altına yuvarlanmıştır. Otobüsün — altında kalan Mustafanın kalatası kırılmıştır. Hâdise tahkikatına el koyan müddeiumumi muavini B. Na- dir Ener, tahkikatı süratle bi- tirerek evrakı mahkemeye ver: miştir. Şoför de vak'adan sonra tutulmuş ve meşhud - suçlar kanununa göre asliyeceza mah- kemesinde mubakeme edilerek tevkif olunmuş - ve ehlivukuf- tan malümat almak - için mu- hakeme, bugüne bırakılmıştır. Vak'anın şahidleri, şoförün tedbirsiz hareket ettiğini söy- lemişlerdir. Hastane doktorları Maaşlarını alacaklar 3017 numaralı teşkilât ka- nunu mucibince sınıf ve dere- celeri tayin edilmiş olan Mem- leket ve Eşrefpasa hastaneleri doktor, eczacı, hemşire ve diş tabiblerinin sınıf ve derece: lerine göre maâaşlarını, Hu- susi Muhasebe büdcesinin tas- dikını takib eden ay başın- dan itibaren almaları hakkın- da emir gelmiştir. Tipler Evet, bir işin ehli, bir san- dalyenin hakiki adamı olabil- mek ne saadettir? Bazıları var- dır ki, hâdiselerin sevki ve mahkemedeki dayının kerameti ile her nasılsa bir yere ge- çince, evvelâ noldum delisine, sonra da mahalle aralarında gördüğüne, haşarı, kırmızı ibik- K kel horozlara benzerler. Horozlar, tavuklar hakika- ten bir kloçka altında dünyaya gelmişlerse, onlarda horozlu- ğa veya tavukluğa intibak ko- lay ve tabii olur. Fakat bu horozlar şayet, makinede, yani uydurma ve zoraki olarak, havaciva verilib, himaye ve yâran sistemi ile ısıtılıb çıka: gelmişlerse, üç günde mari- fetlerini belli ederler.. Onların sahte adamlıkları, uydurma, yapmacık jestleri birdenbire sırıtiverir. Kafalarını sıkınız, bir dam- lacık bir şey çıkmaz. Çünkü onlar kendi sermayelerinin, kendi kıymetlerinin adamı de- ğillerdir. Ismarlama olarak doğagelmişlerdir. Bunun için- dir ki, başkalarını beğenmez görünürler. Fakat hakikatte bu, kendilerinin manevi züğürtlük- lerinin bir tezahürüdür, Kıs- kançlığın abdalcası, ne - bile yim, evet abdalcasıdır. Yürümeleri değişir. Kekliği taklide kalkan sersem karya gibi, sonunda kendi yürüme- lerini de kaybederler. İnanır mısiniz ki, bunların -sesleri, bakışları da değişir. Konuş- madan evel bir öksürük fırla- tırlar. Telefon zili çalınca, du- daklarını kıvırır, kaşlarını çatar: — Ööğööf, insanı nasıl da rahatsız eder şu cüretkârlar, Şeklinde manalar ima eden bir surat yaratırlar. Sandalyeye oturuşları, sokakta yürüyüşleri, her şeyleri değişir, gider. Ve insan, bu kalıptan kalıba ge- çiş esnasındaki müthiş tahav- vül karşısında: — Vay canına, amma ya- manmış ha?. Demekten kendini alamaz. Katiyetle ifade — etmekliğimi isterseniz, daha söyliyebilirim: Bunlar akıllı — değildirler. Bunun aksidirler. Çünkü akıl- h bir insanın, lâyık olmadığı bir yete geçmesinden sonra yapacağı şey, horoz gibi ka- barıp kanad çırpmak değil, o mevkin ehli imiş gibi, hem de tevazuu siper ederek orada yerleşmektir. Bu adamlar, tedrici de olsa o sandalyeyi dolduramazlar. Çünkü bu — şımarıklık ve me- galomani onların mahiyetini çarçabuk ortaya atıvermiştir. Böylelerine karşı, en iyi muamele nedir bilir misiniz? Onlara hiç kiymet — verme- mek, onlarla alay etmek.. _Aııımı. bu hal onları büs- bütün çileden çıkarırmış. Ma- arifet te zaten o değil midir? Çimdik B. Yun; Fehmi Kadın hastalıkları muaye- ne tabibliğine tayin edildi Açıkta bulunan Dr. Yunus Fehmi Özatay, Başhekimlik vazifesini de görmek üzere İzmir Belediyesi Emrazı züh- reviye muayene tabibliğine ta- yin edilmiştir. y Biza n etrafında çıkan büyük karışıklık.. R. Dofler Alaşehirde Yakup beyi kaçırdıktan sonra Manisayı da bir kere görmek istedi.. iaş İ a Yazan öğretmen: Haydar Berköz- Manisa Ondördüncü asrın ilk se- | neleri Bizans imparatorluğu için pek uğursuz gelmişti. A- nadolu Selçukilerinin yıkılma- sından sonra meydana çıkmış olan Saruhan, Aydın, Menteşe, Karasi v. s. gibi şövalyeler l her taraftan kuüvvetli ordu | ve donanmalarile imparatorluk arazisine hücum ediyorlar, ve her seferlerinde de parlak za- ferler elde ediyorlardı. İmpa- rator “Andronikos Paleolo- gös İl,, ne yapacağını şaşırmış bir halde, kuvvet ve metanet- ten mahrum ordusile bu hü- cumlara karşı koymak istiyor, fakat kara ve denizde daima mağlüp oluyordu. Feodal şö- valyelerin donanmaları Ege ve Marmara denizlerinde tam bir hâkimiyet temin ettikleri gibi, İstanbulun yanıbaşındaki “Prens,, adalarını bile muhasara et- mekten çekinmiyorlardı. Pek çok kimseler pek yakında “Yedi ilâheye mevdu mukad- des şehir,, in bile bu akıncı Türk kuvvetleri tarafından zap- tedileceğini söylüyorlardı.. Bir müddettenberi sözde Bizansa yardımcı gelmiş olan, amiral “RojeDofler,, ve maiyetindeki “Katalan,, askerleri de yağ- macılıktan başka bir iş gör- miyorlarnı. Zulüm ve küstah- hığile tanınmış olan Roje Dof- ler, pek meşhur bir kara ve deniz haydudu idi. Her gittiği yerde ilk iş olarak kesesini doldurmayı düşünüyor, ve bu gayesi uğurunda bizzat Rum- lardan pek çok kimseleri feci işkencelerle öldürmekten geri durmuyordu. İlk geldiği zaman:- larda “Rumların kurtarıcısı,, diye tanınan bu adamiın bi- lâhare korkunç bir belâ olduğu artık herkes tarafından anla- şılmıştı. . Devam eden bu karışık va- ziyetlerden istifade etmek ga- yesini güden Germiyan (Kü- tahya| Emiri Alişir oğlu Yar kup bey “1306.M.,, senesinde Alaşehir "Phladelphie,, i şid- detle muhasara etmişti. Burası © zamanlar tamamile — kale içinde, ve dağın yamacına yaslanmış bir halde bulunu- yordu. Müverrih “Lebeau,, nun anlattığına göre, uzun müddet devam eden muhasaranın şid- detinden şehir halkı kıtlığa maruz kalmış, ve bir eşek ka- fası bir buçuk akçeye, biraz koyun veya domuz eti de tam bir altın franga fırlamıştı. Mu- hasara bu şekilde az bir za- man daha devam etmiş olsay- dı şehir teslim olacaktı. Fakat tam bu müşkül zamanda Roje Dolfer imdada yetişmiş, ve bir gün mütemadiyen yaptığı şiddetli kanlı bir savaştan sonra, Germiyan askerlerini mağlüp ve Yakup beyi kaç- mıiya mecbur etmişti. O sıra- larda meşhur “Sart,, şehri de ayni şekilde Aydın Emiri Meh- met bey tarafından muhasara ediliyordu. Roje, Alaşehirden sonra ayni şiddetle Sart üze- rine yürümüş, ve burasını da Aydınlıların elinden — kurtara- rak, ©o zamanlar Bergâama prensliğinde bulunan “Jan Va- taç,, ın idaresine vermişti. En kuvvetli Selçuk şöval- yelerine karşı biribiri ardı sıra kazandığı bu parlak zaferler, Rojenin şöhretini birdenbire ziyadeleştirmişti. Artık — eski kötülükleri unutulmuş, ve her geçtiği yerlerde “mukaddes kurtarıcı,, diye alkışlanmıya başlamıştı. Roje, Sardeste kısa bir müd- det kaldı. İşlerini yoluna koy- duktan sonra ötedenberi met- hini işittiği Manisaya hareket etti. O zamanlar Manisa gar- bi Anadolunun en mühim müstahkem Bizans şehirlerin- den biri idi. (Ataleyyot) isim- li bir Rum kumandanın ida- resinde bulunuyordu. Şehir, bugünkü Topkale ile Sandık- kale ismi verilen mevkiler ara- sında etrafı iki kat sur ile çev- rili bir kale idi. Roje Manisada: fevkalâde karşılandı. En kıymetli çiçek- lerden yapılmış - buketler ta- şıyan, güzel, sevimli Rum kız- ları ve kalabalık ahali zafer marşları terennüm ederek ka- lan askerlerini şehir dışında selâmlamışlar, minnet ve şük- ranlarını - bildirmişlerdi. Deb- debe ve merasime çok düşkün olan Roje, gördüğü bu fazla iltifattan çok memnun olmuştu. Eski bir arkadaşı olan kuman- dan, Ataleyyotun ve halkın mütcmadi ısrarları üzerine mi- salirliğini bütün *“1306,, kış mevsimince uzatmıştı. Bu müddet zarfında onlara Manisalılar, sevgi ve saygıla- rını, her fırsattan istilade ede- rek fazlasile göstermişlerdi... Artık, kış mevsimi geçmiş, İlk- baharın ılık havası çiçeklerle beraber civardaki Türk kom- şuları da harekete getirmişti. Bunlardan bilhassa Saruhan bey Nıf, Sasabey de Tire ta- raflarında birçok Rum köy ve kasabalarına akınlar yapıyor: lardı. Bu havaliden birçok şi- kâyetler Manisaya — gelmeğe başlamıştı. Bu hâdiseler karşısında cenk arzusu kabaran Roje, hem tek- rar servet toplamak ve hem- de bu beylere mukabele et- mek arzusile Manisadan hare- kete karar verdi. Fakat yanın- da pek mühim bir yekün tü- tan kiymetli hazinesi vardı. Bizans hizmetine girdiğinden- beri birçok zahmetlerle top- lıyabildiği bu serveti kime bı- rakacaktı? Yanında götürse, belki mağlüp olur veya çal- dırabilirdi. Düşüncesini Manisa kumandanına açtı: — Ne dersin Ataley, bu hazineyi ne yapayım? Götür- sem bir türlü, götürmesem bir türlü... Sana emanet etmek (Sonu altıncı sahifede—