3 BEylül 937 Napolyon Bonapart harb için en ziyade ne lâzım oldu- ğu hakkında bir suale: — Evvelâ para, sonra para, Sonra yine paral cevabını ver- Miştir. ilvaki düne kadar paranın bin en esaslı vasıtası oldu- ğunu kabul etmiyen diplomat, başkumandan — ve maliyeci mevcud değildir. Ve, 1914 harbi ilân edildi- Bi ve İngilterenin de harbe iştirak ettiği zaman, — İngiliz Haritiye Nazırı Sir Edvar Grey de; — Harbi son sterlin kaza: nacaktır! Demekle parası çok olan tarafın galebe edeceğini söylemiştir. şuzünün harbi bir memle- etin bütün menabiinden hem de azami şekilde - istifade ile Yapılabilir! Bunun için harbe :'_'uk zegin bir devletin gire: pileceği sanılmaktadır. Fakat vmllllhhırbi o kadar pahalı 'arla yapılır ki bunların ::*k;:'hii nakden — tediyeye yoktur. Ve bu nokta:- 20 Pürasız hatb — imkâm şlar, 1914 harb; Maliyeciler #y devam bundan - f inde en muktedir harbın ancak üç edebileceğini ve müddet harb ayanacak — bir :l',"“u ni söylemişler L Y RES İ dört venö , Maliyecilerin hesapları van. Iı_ı mı idi? Hayır, î;.ı: ’h: binde ıuıliy_eeiler, maliye ilim Ve mesleğinin icab ettirdiği her are ve ihtimali henpw A li 1914 Senesinde M İA leri cihetler, şimdi tetkik edilmeğe başlaıjdlf | ö örnirdkür — —i En fakir devletler, en mütecaviz; devletler mi ,oldu? Almanya, ıtalya ve Japonya için harb parayajbağlı değildir.. fakat sade iflâs faslını akılla- rına getirmemişlerdi! Fransa harb ilân edilir edil- mez Bank dö Franstan borç para almış ve bu muamele defalarca tekrarlanmıştı. Buna mukabil bir çok banknot çı- karılmıştır.. Bu banknotların karşılığı yoktu, kıymetleri de ancak tabı masraflarından iba- retti! Fransa hükümeti vakıa harb masraflarını bu suretle temin edebilmişti; fakat 1915 den itibaren frangın kıymeti düş- meğ, iştira kudreti azalmağa başlamıştır. Bu vaziyet Fran- sayı illâsa sürüklüyordu. Fran: sız maliyecileri sterlin ve do- lar üzerine yaptığı uzlaşmalarla franga istikrar verebilmiştir. Fakat hakiki vaziyet mütare- keden sonra bütün fecaatile kendisini göstermiştir. Çuııkü frangin iflâsı, cebri ve gayri tabil tedbirlerle bu zamana kadar ancak gizlenebilmişti. Bu hal, umumi harbe işti- rak etmiş devletlerin hemnen hepsinin de başından — geç- miştir. .. Umumi harbin verdiği bu tecrübenin hâlâ ıınuhılmıdığı anlaşılmaktadır. Japonya lı_lı- kümeti de bir, iki hl!tı_uç sene sürecek bir hırb: göre, para ve hazine vaziyetini tes- bite karar. vermiştir. Fakat Japonya iki türlü harb mas- rafı tediyesine mecburdur. z 1 — Dahilde asker iaşesi, mâaşları vesaire gibi yen ile kabili tediye olan masraflar. 2 — Amerikadan petrol, aliyecilerin düşüne e * TT ÇT ÇT ANADOLU Para harplerin esas va- sıtası mı, de gil mi:| | K A 2, medik- kauçuk, Afrikadan bakır gibi harb iptidai maddeleri mas- rafları ki bunlar da ancak a tın para ile tediye olunur. Dahili masraflar için uzun düşünmeğe — hacet — yoktur. İcabı ve lüzumu kadar ban- kaot — çıkarılır ve masraflar tediye olunur. Zaten yen, 931 denberi kıymetinin üçte ikisi düşmüştür. Bu sebeble Japon diyet meclisi 3 Eylülde top- lanacak ve kambiyo, para kontrolu takkında bir kanun lâyihâsı müzakere edecektir. Bu kanunla Japon parası me- kanizmeleri tamamen hükü- metin eline veya kontrolu al- tına geçecektir. Bir banka 3 veya 6 ay vade ile 100,000 yen ikraz ederken hükümetten müsaade alınağa mecbur — kalacaktır. Yani Japon milyarları tekâ- lifi harbiye usulüne göre, hü- kümetin oluyor demektir. Fakat.. Harici tediyatı ab- tınsız tediye imkânı olacak mıdır? Harici bir istikraz ile hari- ci karşılamak mümkün müdür? Bu usul 1914 den evel çok geçen ve kullanılan bir usul- dü; fakat umumi harbden son- ra hatta imkânsız olmuşturl Birleşik Amerika Avrupanın umumi harb borçlarını birçok devletlere ödetmekte müşkü- lât görmektedir. Şu halde, Japonlar ne ya- pacaklardır? Hiç şüphesiz Ja- pon altınlarını harici tediyat için toplamaktır. 1931 de Japon hükümeti bütün Japon I Şundan, bundan Vahap, dünkü gazetemizde birir.ci sahifeye geçip oturmuş. Kâfir çocuk; bacakları saye- sinde, benim kendi kalemim, kendi imzam, kendi fotoğra- fiımla bir türlü giremediğim şu birinci sahifede, rahat ra- hat yer alıyor. Bu bir nevi imrenmedir. Keşki ben de kafa sporu yapacağıma, bacak sporu yapsaydım.. Umumi ef. kâr da bu suretle beni göğe çıkarır: — Yok şöyle şut çekiyor, yok pasa gitti, yok bacağının boyu şu kadar, diyerek sık sık konuşurdu. Ne çare ki, ayaklarım — değil, bacaklarım bile yorgandan çıkalı epeyce olmuş.. .* Marmara denizinde bir tah- telbahir daha gözükmüş. Bu tahtelbahir, o tahtelbahir mi, şu mahut tahtelbahir mi, de- gil mi meçkul! Ancak Marmara denizine girip te bodrum katın- da sıçan gibi dolaştıkça, kuy- ruğunun faka kıstığına şimdi- den emin olabilir. O devir. çoktan geçti. O çamlar bardak olalı, hayli za- man vardır. <.* Fuarın kapısından evvelâ o genç kadın girdi. Aarkasından da taşralı olduğu — kıyafetin- den belli bir genç.. Genç ka- dın, gözlerini süzerek, gizli il- tifatlarile onu kendi tuzağına düşürmekte berdevamdı. Bahçeye doğru yürüdüler. Delikanlı yaklaştı: — Konuşsak..! Diyebildi. Genç kadın ce- vap verdi: — Peki amma, biraz bira içelim de.. İçim yanıyor. Birlikte bir bira paviyonu- 'nun önünde epeyce içtiler. Genç kadın: — Yürüyelim! Dedi. Yürüdüler. Paviyonla: rın önünde genç kadın, sade- ce şunları söyledi: — Ah ne güzel şeyl.... Ben de isterdim bundan... Zavallı delikanlı durmadan cüzdanını boşaltıyordu. Kadın nezaketli imiş, paketleri ken- disi taşıyordu. Kapıya doğru döndüler, Genç kadın: — Ayyyy - dedi - bira sa- tılan yerde bir paketimi unut- tum. Ben seni bekliyeyim, alıp geliver kuzum, Genç, fedakâr genç koştu. Paket namına birşey yoktu. Döndü, geldi. Burada da o genç kadın namına birşeycik- ler yoktu. Yumruklarını ısırdı, küfür etti. Sonra kalasına vurdu: — Koca aptal seni, hak ettin bunal.... Çimdik MA RAaM aa altınlarına ambargo koyduğu zaman Kore altın madenleri- nin yüzde 72 miktarı Japon- yaya gelmiştir. Bugün Japon- yada 40,000 kilo altın bulun- ması İâzımdır. 40,000 kilo altın büyük bir servet, Japon ihraç bankası- nın da mühim mikdarda bir altın stoku vardır. Fakat ne bu stok, nede 40 bin kilo- luk altın bu devrin harb te- diyatını karşılıyamaz. Vakıa Japonya hükümeti sanayie verdiği yeni bir isti- kamet sayesinde 1931 sene- — Sonu 6 ıncı sahifede — ielıı'rdcn röportajlar: /|Çin-Japon haberi - Ve Balıkçı, Varsin biz İzmirliler kiyamet kopsun, dedi,,canlari 'cehenneme! Ne bileyim a bayım, gırtlakla- şıyorlar Çin - Japon harbi günden güne alevleniyor. Bu arada, İngiliz, Amerikan gemilerine ve beynelmilel mıntakaya da kâh Çin, kâh Japon tayyare- lerinin bombaları düşüp du- ruyor. Kendi işleri üstünde kuyruğu iyice sıkışmış Olan Avrupa, şimdilik sadece ho- murdanmaktadır. Rusyaya ge- lince, ancak şimali Mongo- listana bir taarruz vukubu- lursa, aradaki ittifak dolayısile, harbe iştirak etmek mecburi- yetinde — kalacakmış," vesaire vesâire.. Vaktile Rus - Japon harbi olurken, Türkiyede herkes bu hâdiseyi takib edermiş.. Uzak şarkın en öte noktasındaki muharebeler, dallandırıla bal- landırıla, masal ve efsane ha- linde, kahvehanelerde ve ev- lerde söylenir, dururmuş. Şimdiki Çin-Japon harbi de aşağı yukarı ayni ehemmiyeti taşıdığı için, isim tasrih et- memek - üzere, birçok vatan- daş ve zevatla konuşmağı ka- rarlaştırdım. İlk defa, bir garsonla ko- nuştum; —Ne dersin, bu Çin-Japon harbi hakkındaki — düşüncen nedir? Garson şaşırdı: — Ne bileyim a bayım, gırtlaklaşıyorlarınış işte., Ben, dün akşam çıkan markalara bakıyorum.. Bir muharrir arkadaşa sor- dum: — Bu Çin-Japon harbi.. — Birak — moönşer, birak, insanlığın ve medeniyetin mas- karalık tarafı.. Bir muallim söylüyor: — Bu harb ve daha doğ- rusu Japon - taarruzu beni çi- leden çıkarıyor. Çin dediğimiz nesne, daha büyük bir balık amma, ölü bir balık.. Diğeri keskin, sivri dişlerle yavaş ya- vaş parçalayıp mideye indi- riyor onul Sokakta bir seyyar satıcıya rasgeliyorum: — Domat, — taze bamya, biberl. Diye avaz avaz bağırıyor. Ona damdan düşer gibi so- rTüyorum: —Hepsi de iyi amma, Çin- Japon işinden ne haber? Zeki bir adammış, yüzüme dikkatle baktı, biraz sonra gülümsedi: domat, İkinci Beyler ıol:ağınduıı-iı'r ,ıı;r-iıııî; — Nehaber olacak; akşam mektub aldım, iyilermiş. Sen deli misin be birader, bunu bana soruyorsun? Domat ala- cak mısın sen, onu söylel.. ABak, bak şu domatal.. Ho ho babam, domatal.. Tam bu sırada uzaktan bir belediye memuru — göründü, seyyar satıcı güldü: — İştebak, Japan gibi ge- liyorl. Dedi ve eşeğini sürdü. Va- purda, tanıdığım — bir bayana sordum: — Çin - Japon harbi hak. kındaki fikriniz nedirl — Benim mi?, Vallahi azi- zim, işim o kadar çok ki, böyle bir harb olduğundan haber- dar bile değilim.. Demek ki, harb oluyormuş ha?, Vah vah vah; aralarını bulsalar bari.. Vapur dönüşünde bir ku- musyoncu da şunu söylüyor: — Bizden uzak olsunlar da ne marifet işlerlerse işlesinler. Su destisi su yolunda kırılır.. Japonya, gün gelecek başını yiyecek.. Balıkçı — bir Yahudiye de sordum. Güldü: — Adiyo -dedi- neme li- zim. Buyun yirmi okka kefal aldim. Okazyon mu okazyon. Yel keyfim yel. Benin oğlan satti on iki kilosunu. Ben da sattim, kaldi bu kadar. — İyi amma, sen bu Çin- Japon harbi hakkında hiçbir şey düşünmez misin? Orada kıyamet kopuyormuş.. — Varsin kopsun, canlari cehenneme.. - Bizim Filistinda da - karmakarişiklik var. On- larin da cani çiksin. Ben ba- kiyorum nafakaya! Balıkçı, bir kefal kaldırdı; — Nah kefal. Sade et Mis yibi et, Bu — vatandaşın ağzından lakırdi koparmak mümkün değildi, ayrıldı. Tam bu sırada tanıdık bir doktor geçti: — Hah *dedim- iyi olacek hastanın ayağına hekim ken- disi gelirmiş.. — Hayrola, hastan mı var? — Yok canım, Allah göz- termesin.. Hani şu Çin-Japon hârbi varya, onun hakkında fikrini soracaktım. Omuzlarını sikti: e şin mi yok monşerl..Ben şimdi ağır bir hastaya gidiyo. — Lütfen çeviriniz —