17 Ağastos 937 ANADOLU /———RH———Â — Â —Â — — HEmnpı '11 YUER y — AÇAM *!_ıımvım u nv wÜ "İ ! | ;ı:uıııı ":'u' | zvıılnııfır w j B wı' Ko pretn CJ G MRETMEN SAYIF İstihlâk Kooperatifinin tarih- DU şinmüy WE 4 “Ğl' Üzn | givmı ]ı amak (l l Hikâye ı Ürn M Çocuk faaliyetinin | Amerikada terbiye ve ıslah: mana ve gayesi | çesine bir mukadd?me — Yazan : Yames Drury Kooperatif — iktısadiyatının takdir veya etmek hiç te kolay değildir. Birçok muharrirler kaoperatif manasını telsir hakkında muhtelif noktai na- | karakteristiğini aşılamaktadır. zarlarla birçok yazılar yazmış- lardır ki her birisinin yapmış olduğu tefsiri tarif ederken çok dikkat etmek lâzımdır. Bu vaziyete de en mühim se- beb demokrasinin tabiatıdır. Demokrat vetirenin en esaslı | kısmı açık ve hür ifadedir. Bunsuz zeki aza veya vatan- daşların inkişafına imkân yok- tur. Doktor Horace Kallenin kuvveti ferdi farkların orkest- bağlıdır. Halkça rasyonuna —— Çeviren: V. Karadayı o kadar umumi olabilir ki yanlışlıkla kooperasyonun he- defi ve ülküsü olarak kabul edilebilir. Madamki her grub kooperatif; faaliyetine kendi Şu halde kooperasyonun al- tında yaşadığı şerait ile koo- perasyonun ruhunu ayırd etmek için çok dikkat etmek lâzımdır. İngiliz kooperatilçileri ara- sında “işçi birliği-tröde union, | fikrinin yayılmış olması ve İn- anlaşılmış nazariyeleri mevkii | tatbika koymak için demokrat yollardan giderek doğru ve pratik bir program yapmaz:- | dan evel belki birçok yanlış adımlar atmak icabedecektir. Çünkü bir fikrin populer ol ması, daima onun doğru ve sağlam olmasını icab ettirmez. İşte demokrat bir hareketin takdirini güçleştiren şey de budur. Kooperasyonun intibakı Kooperasyon — gönüllü demokrat bir şirket olduğuna ve | ve Lenk, ırk, mezheb hudutla- | rile tahdit edilmediğine naza- ran herhangi bir grub koope- rasyon — prensiblerini problemlerine tatbik edebilir. Hatta kooperatiflerine diğer alâkalarını inkişaf ettiren birer kendi | vasıta olarak bakabilirler. Bu | fikirlerden bazıları grub içinde | bilir. — Edebi 'yat giliz - kooperatifçiliğinin bel kemiğini amele sınıfının teşkil l " , | etmesi insana kooperasyonun işaret ettiği gibi demokrasinin | amele harekâtının bir subesi olduğu zannını verebilir. Bel- çika kooperasyon harekâtlının bir şubesinin kuvvetli sosyalist temayülleri insana kooperas- yonun nihai bir sosyalist dev let için kooperasyonun bir basamak olduğu zehabını ve- rebilir. Lâkin Belçika koope- rasyonunun diğer bir şubesinin tahlili - sosyalist temayüllere muarız olan dini zümreler ve bilhassa katolikler tarafından idare edilen kısım gözönüne alınacak olursa insanı büsbü- tün başka bir tesir altında bırakır. Diğer cihetten Dani- marka kooperatilçiliğinin geniş mikyastaki çiftçi azalığı koo- perasyonun bilhassa bir çiftçi hareketi olduğu kanaatini ve- rebilir. Nihayet İsveç koope- ratiflerinin tedkiki, insani ko- operatifin gayesini ferdi tica- reti mahvetmek olduğu gibi yanlış bir neticeye sürükliye- -Arkası yarın- Tagorun bahçıvanından parçalar 2 - “Ey şair, akşam oluyor; saçlı arın ağarıyor. Münzevi hayal âle- minde hiç öbür dünyayı düşünüyor musun?. Şair cevab verdi: “— Akşam oluyor, geç bile olsa, köyden birisi gelir diye bekliyorum. *Genç, avare gönüller birleşir, iki çift istekli göz belki ben- den müzik ister diye bekliyorum. “Eğer ben hayatın kenarında oturur da ölümü ve ahreti düşünecek olursam onların ihtiras dolu müziğini kim dokuyacak? *İlk akşam yıldızı kayboluyor. “Bir cenaze ateşinin alevi sessiz nehrin yanında yavaş ya- Vaş ölüyor. *Küçülen ayın ışığında, metruk evin bahçesinde çakallar bir koro halinde bağırışıyor. *“Eğer ben kapılarımı lur)ıhb fanilerle olan bağlarımı keser- Sem, geceyi seyretmek, aşını eğerek - karanlığın mırıltısını dinlemek için evini terkedip buraya gelen avarelerin kulağına ayatın sırrını kim fısıldıyacak? *Saçımın ağarması ehemmiyetsiz birşeydir. “Bu köyün en genci kadar genç, en yaşlısı kadar yaşlıyım. “Bazıları tatlı ve basit gülümsiyor, bazılarının gözleri şeyta- dmki gibi parlıyor. ki gamla örtülüdür. “Bazıların gözleri günün ışığında yaşla doluyor. Bazılarının *Bunların hepsinin bana ihtiyacı var. Benim ahreti düşüne- tek vaktim yok. “Ben herkesle ayni yaştayım. Saçım ağarırsa ne çıkar. 5. Heyecanlıyım. Çok uzaktaki şeyler için susuyorum. “Donuk uzaklığın eteklerine dokunmak için kalbim — arzuyle Ridiyor. Ey büyük mâvera! Senin flütünün keskin sesil Ah, unutuyorum; kanadlarımın olmadığını ve bu noktada *bediyen bağlı olduğumu unutuyorum. Heyecanlı ve çok uyanığım. Yabancı bir memlekette yaban- Yyım. Senin nefesin bana mümkün olmıyan bir ümid fısıldıyarak eliyor. Senin dilin kalbime kendi dili imiş gibi geliyor. Y uzaklık!.. Senin flütünün keskin sesil. —- hAh unutuyorum, yolu bilmediğimi ve kanadlı atım olmadı: K Unutuyorum. Bıkkınım, kalben avareyim. Taygın “nin ne kadar Y en son uci eniş mtlerin sisli güneşinde, gök yüzünün mailiğinde bir hayalin şekil alıyor! Senin flütünün keskin sesil, Âh unutuyorum. Tek başına yaşadığım bu evin bütün kapı: dLip C. Kırhan Çocuk, sabah uyandıktan sonra, gece uykuya dalıncıya kadar bütün gün yorulmak bilmez bir faaliyet hayatı için- de yaşar. Bir düzüye koşar, atlar, bağırır, kırar, döker ve birçok işler yapar. Çocuğun bu yüksek faaliyet ihtiyacı neden ileri gelmektedir? Ta- biat ona bu ihtiyacı niçin ver- miştir?. Bir çok ebeveyn çocuğun bu faaliyet ihtiyacımı tanımaz, onun kendi kendine yaptığı faaliyetlerin neden ileri geldi- gini, sebeb ve gayelerinin ne- ler olduğunu araştırmaz; uslu, *itaatli, adı verilen uyuşuk ve sessiz bir hayat geçirmesini isterler. Fakat o ihtiyaç bir ırmak gibi akmak istiyecektir. Önünü kapattığımız zaman da taşacak ve intizamsız bir şe- kilde öteye beriye dağılarak ve dağıtarak mutlaka aka- caktır. Bu faaliyet ihtiyacını, asrı- büyük bir pedagoku A, Ferriere şöyle tarif ediyor: *İnsan, enerji kazanmak için mütemadiyen enerji sarfeden bir makine, yahut aksine ola- rak — sarfetmek — için kuvvet toplıyan bir mahlüktur. Bina- enaleyh; insanın fasılasız faa- liyetinin mana ve gayesi, ha- yatta kuvvetlenmesini temin arzusundan ibarettir., mızın Keza büyük terbiyecilerden *John Dewey, de “terbiyevi faaliyetin ilk kökü çoçuğun, bitmez tükenmez kendiliğin- den doğma faaliyetleridir. , diyerek çocukların ancak faa- liyete geçmekle ferdiyetlerini göslürbilidikderiniş © Uslbuki sıra sıra dizilmiş ve aralarında hareket için bile az yer bıra- kılmış; üzerlerinde ancak ki- tabları alabilecek genişlikteki rahleler üstünde oturan ço- cukların bir makine gibi tarzda) yaşamaya mahküm kalacaklarını söylemektedir. Eski okul, çocuğun faaliyet ihtiyacını tanımamıştı. Orada siklet merkezi çocuk değil, öğretmen ve programdı. Bu- nun için okulda öğretmen itiraz kabul etmez bir diktatör ha- line gelerek bilgi ve disiplini yukardan inme bir tazyikle zorla vermeğe çalışırdı. Ço- cuğun Aalâka ve ihtiyaçları gözetilmeksizin zorla veya ha- zırlanmış - olarak verilen bilgi ve disiplin hakikt kıymetini kaybetmeğe mahkümdur. Eski okulda talebe, öğret- menden - dinlediklerini veya kitabda ezberlediklerini miha- niki şekilde tamamen tekri ladığı zaman dersi - öğrendi- ğine hükmedilirdi. Çünkü ha- kiki bilgi yolunun çocuğun faaliyet ihtiyaçlarının kanalla- rından geçtiği — bilinmiyordu. Çocuk bilgi ve disiplini yara- tıcı faaliyeti içinde kazanır. *“John Devvey, bilginin ha- reketsiz. bir sulb olmadığını, cemiyetin bütün cereyanları içinde hareket halinde bulun- duğunu ve zihin, inkişaf kud- retini bulmak için içtimai âmillerin devamlı tembihlerine muhtaç ve gıdasını içtimai membalarda bulduğunu, yani: *Zihne şekil vermekte en ziyade içtimal ihtiyaç ve he- Çocuklar köyü, Nevyorktan trenle bir buçuk saat kadar bir mesafede Dobs Ferry de- nilen bir istasyon güzergâhın- da güzel bir orman kenarında, mücrim çocukların ıslahı için kurulmuş ve Amerikanın en mühim içtimal müesseselerin: nin şehirden uzak oluşu bil- hassa böyle tabiatın zengin sinesinde tesis edilişi maksad ve hedef bakımından çok isa- betli olmuştur. Çünkü 11 mil: yonluk bir kozmopolit şehrin gürültü ve kalabalığı, tehlike- li cazibe ve ihtirasları ve sı- kıcı havası içinde kaynaşıb durürken bu mücrimleri doğ- ru yola sevketmek çok güç, hatta imkânsız bir iş olur- du, Halbuki.. Şimdi “fena in: tibak etmiş,, yani her hareketi cemiyetin zararına olan birçok kız ve erkekler bu cennet gibi diyarın saf ve samimi hava: sında birkaç sene zarfında kat'iyyen hürriyetleri tahdid edilmeden kendilerine faydalı meşgaleler edinerek sükün ve şifa buluyorlar ve cemiyetin içine yeni doğmuş bir çocuk gibi, tertemiz bir alınla ve becerikli, hünerli ellerle çıkı- yorlar. Müstakil, geniş bir saha da- hilinde müstakil evler yekdiğerlerine 1/2-1/4 kilometre bir mesa- fede olub ayni cins ve yaşta olan 12-15 çocuğa melce olan bu hakiki yuvada çocukların BK YT TVTO LADAY G lemektedir. Bu ilmi hakikatleri gözönünde tutaraktır ki - bu: günkü okul programının eğe- tim ve öğretim prensiplerinin birçok maddeleri de, çocuğun faaliyet ihtiyacının hususiyet ve insiyaklarının itibar naza- rına alınmasını istemektedir. Bir maddede de: “Okul, çocuğu en geniş bir ölçüde faaliyete, yaratmağa ve işe sevkedecek - canlı bir muhit olmalıdır. Dersbaneler, talebenin sadece ders dinle- mesine müsaid olan şekilden çıkarılarak bütün talebenin muhtelif işler için müşterek olarak çalışabilecekleri birer iş muhiti haline getirilmelidir, denilmektedir. Gene bu itibarladır ki, müf- redat programı, ilkokulun bü- tün faaliyetinde birinci devre için “hayat bilgisi, adı altın- da, kitabı içinde yaşanılan sosyete ve tabiat olan hayatı mihver yapmış, ikinci devre için de gene tabiat ve yurdu bir merkez olarak öğretmenin önüne sermiştir. Binaenaleyh; bilgi ve di- siplin — kazandırmak — ister- ken çocuğun faaliyet — ihti- yaçlarını anlıyalım, onu husu- siyet, ilca ve insiyaklarına göre, faaliyete sevkedelim ve *“John Devvey, e uyarak di- yelim ki: Ne zaman tabiat ile cemiyeti dershanede yaşata- bilirsek kültür, demokrasi yatı için bir parola mahiyetini den biridir. Bu terbiye ocağı- | serpilmiş 20 kadar | Çocuklar köyü Büyük bir terbiye ve ıslah mü- essesesinde gördüklerim.. A. Kemal Karadayı — Y iaşe ve ebateleri temin olunur. Bu yuvayı çocukları her za- man bir ana ve baba şefka: tile karşılyan iki olgun ve tecrübeli candan kimse idare eder. Çocuklar bunlara “anne,, ve “baba,, diye hitab ederler. Bu kimseler ekseriya karı ve kocadan intihap olu- nur. Hiçbir hususta aile kuca- ğgından farklı olmıyan bu yer- de her çocuk kendi şahsiyet ve temayüllerine uygun bir meşgâle ve herşeyden üstün olarak ta çok müşfik ve feda- kâr bir âğuş bulur. Bu müs- takil evlerdeki "ebeveyn,, ço- cukların tarzı hareketlerinden de mesuldürler ve müdüründen aldıkları direkti- fe göre hareket ederler. Umuümi — tedrisat binaları müşterektir. Muntazam müfre- datları mevcuddur. Atölye iş- leri de bu binalardan hariç hususi mahallerde yapılır. Yukarıda söylediğim gibi burası —muühtelit bir eğitim ocağıdır ve işin en şayanı tak- dir ciheti de burasıdıri Mek- teb müdürü ile mülâkatımı yaparken bahis bu noktaya dökülünce yüzümdeki hayreti çabucak sezmiş — alacak ki.. Bana derhil kestirme cevab verdi: “Buradaki muhtelit terbiye- ye eminim birçokları gibi siz de hayret ediyorsunuz. Şüp- hesiz bu çok tehlikeli bir problemdir. — Bu sistemi hatta normallerde bile kolay- hkla tatbik edemiyoruz. Fakat itimad ediniz burada muvalfak oluşumuzun başlıca sebeble- rinden biri de bu muhtelit terbiye sistemidir. Gerek kız ve gerek erkek çocuklar hepsi temayülün yaşlarına göre, icap ettirdiği ahvali ruhiye tesirinde yekdiğerinin alâka , sempati ve itimadını kazanmak - için âdeta — yekdiğerile — matlüb bir tarzda müsabaka ederce- sine gayret gösteriyorlar. Daha iyi geçiniyorlar, daha munta: zam ve semeredar çalışıyor- lar. Herkesle daha dosiça ge- ve | çiniyorlar. Gerek öğretmen ve gerek arkadaşlarının takdirini kazanıp örnek ittihaz edilecek kimselerden biri olmağa son derece çalışıyorlar. Bu müessesenin isminin de — Sonu 6 ıncı sahifede — Bir baba, bize şu mektubu mekteb | Şüphe | İ. Aytekin Kültür Dokuz sene evel, Dört tekerlekli çeçen ara- | basına bindiğim vakıt arabacı beni tepeden tırnağa kadar | süzdü, Çantamı, — bavulumu | oturduğu yerden yerleştirdi. Diğer yolculara işaretle bana kendi arkasında bir yer ayırt- tı. Arabanın içibir tünel gibi | sıkıcı idi. Bağdaş oturmaktan damarlarım gerilmiş, sızlıyordu. | Bir kamçı şakladı. Araba bir takım garip sesler çıkara- rak hareket etti. Arabanın arka tarafında arkasını bize dönmüş ayaklarını boşluğa sallıyan genç bir köylü şarkı tutturdu. Arabacının — dudaklarında da, arabanın gıcırtılarile ka- rışıp bambağka bir veğ Bkldi alan bir şarkı genç köylünün sustuğu zaman kulaklarımızda hafif bir uğultulu tesiri ya- pıyordü. Biribirlerile şuradan buradan konuşan köylüler ikide bir bana bakıyorlar, bazen ses- leri bir sinek vızıltısı gibi har fifleşiyordu. Arabacı bir müddet yol al- dıktan sonra başını — çevirdi ve bize sakaraktan: — Siz Mankatta mı inecek- tiniz? Dedi. — Evet. Başını çevirdi ve dudakla- rında ayni melodi başladı. Uzakta sisler içinde köyün minaresi, ağaçları birer hayal gibi görünüyordu. Karşımda epeydenberi diğer- lerini dinleyip fakat gözlerini benden ayırmıyan bir köylü bana bir sigara uzattı. Güle- rek aldım. Karşılıklı yaktık, Ve yarı gülerek sordu: — Mankatta ne yapacak- sınız? — Öğretmenlik dedim. Yüzü sararır gibi oldu. Ve: — Bizim imam var ya? — O artık öğretmenlik ya- pamıyacak. Köylü başka birşey sorma: dı. Fakat bütün arabadakile- rin bakışları bende toplan- mıştı. Gözlerinde bir şüphe ve endişe vardı sanki, Kolalı yakalı, ütülü panta- lonlu, eli çantalı bir adamın köylünün içindeki varlığı şüp- hedir. Sigara dumanları arabayı bir anda dolduruyor, fakaz bir az sonra önden arkaya doğru bir sütün halinde rüzgâra sav- ruluyordu. Onlara uzun uzun - baktım — Sonu 6 ıncı sahifede— gönderdi: * Fakir bir babayım. Çocuğum mektepte okuyor. Muallim olmadığım için, terbiye, tedris meselelerinden anlamam, Ancak görüyorum ki, çocuğam çalışıyor, muvaffak da oluyor. Fakat benim oğlum, mahrumiyetler içinde büyüyor. Kalori alamıyor. Sıhhati üzerinde çaresiz endişelerle ürperiyorum. acısı da çekiyor galibal. Ona sordum: — Hiç muayene oldun mu? Dedim. Olmadığı cevabını aldım. İzzetı'nclil_) b Çocuğumun ağzındaki dişleri görmeyin. Nedendir bu, diye araştırdım, kalori derdi karşıma çıktı. Diş muayenesi de yap- Tatil geldi, benim oğlum, uzun uzun sokak arşınladı. Hâlâ ve hâlâ sokakların pençesi içindedir. Ne istediğimi bilmiyorum amma, latmak itibarile. bu vazımı Muallim çocuğun hayatını an-