Fuarda çalışan mektebliler Sehirden röportajlar: Mektebliler tatilde de durmadan çalışıyorlar Talihsizlik, depoda yanan mek- ü BÜ tebli yavrulara çıktı. Diğerleri ça-| | lışıyor, para kazanıyorlar. ç —— ee Hepiniz mekteplerin kapan- iğını ve — mekteplilerin de irahate kavuştüğunu zanne- dersiniz. — Hayır. Hiç de öyle değill. Bilmem iyice dikkat ettiniz mi?, Mağazalara, ticarethane- ere, şuraya, buraya bir göz alınız.. Oralarda birçok genç- in çalıştığını göreceksiniz. te bunların hemen hemen N istirahat ettiklerini zan- iniz mekteplilerden başka cimseler değildir. Uzağa git- meğe ne hacet; son gaz infi- | lâkinde de çalışanlar arasında talebe yok muydu ve bünca- yanıp gitmedi mi?, Geçen gün bir işim için belediyeye uğramıştım. Reisin ısının Önü gençlerle dol- müş, kapanmıştı. İleriye birkaç vadım atmanın imkânı yoktu.. —— Merak ettim.. Oradaki genç: lerden birine sordum: —— Ne g; bir işinizmi var? — Yüzüme baktı ve hafif bir — sesle cevap verdi: — Evet.. Fuarda çalışmak için müracaat ediyoruz.. h -—-?Hıngi mektebe gidiyor- 9 — Liseyel, d İşte burada da mekteplilerle karşılaştım.. Hepsi birer iş le.. Kimi memnun, kimi değil. — O gence sordüm: Mektepten daha henüz kur- tuldunuz. Bütün senenin yor- Juğunu gidermeniz için is- hat etmeniz lâzım değil mi? Bu sualim onun yüzünü gül- — — Dediğiniz çok doğru.. t gelecek seneki masraf- ne yapalım? Biraz durdu ve gene anlat- na devam etti: — İşte bizi çalıştırmağa sev- 29 — nükemmel surette alabildiniz. Fakat bu düşünce Lidyanın si değil, bir başkası- Onindır. Lidya, meçhul ve gö- ünmez bir adamın düşünce- inin âletinize nâkline bir olmuştur. Profesör, general Marsın üne hayretle baktı. Bu nce çok yerinde idi. General — sözüne — devam Evet profesörüm, bu allere sebeb olan, başvekilin inı elde eden meçhul mevcüddür. — Bu BE KĞt 5i ah — keden şeyler hep bunlar. Hiç olmazsa sırtıma bir elbise ya- parım. (Yangında yanan zaval: hlar da böyle düşünmüşlerdi.) Delikanh bu sırada elile sırtındaki rengi uçmuş, yakası yağlanmış — elbisesini göste- rerek: — Bunlarla mektep kaske- tini başıma geçirmeyi utani- yorum. Dedi. Genç mektepliye hâk ver- miştim. Ne kadar güzel, ne kadar yerinde düşünüyordu? Ve sönra kendi kendime: — Eğer ötekiler de bunun gibi düşünüyor, bunun gibi hareket ediyorlarsa ne mutlu onlara. Oradanayrılırken genç mek- tepliye son olarak şunu sor- dum: — Elbise yaptıracak, mek- tep masrafınızı düşünecek kim- seniz yok mu? — Var.. Fakat bunları te- min etmek işi elimden geldik ten sonra niçin onlara yük olayım. * ** Başka bir gün Kültürparka uğramıştım. Fuar için hummalı bir faaliyet göze çarpıyor. Burada çalışanların da ek- serisini genç mektepliler teşkil ediyor.. Kiminin elinde boya fırçası, kiminin elinde keser, testere hiç durmadan çalışıp duruyorlar. Ben fuarda birini ararken, karşıma belediyenin genç mü- hendislerinden Bay Hurşit çı- kıverdi. Beni görünce: — © dostum -dedi: hangi rüzgâr attı seni buraya?, Cevap vermeme meydan bırakmadan kolumdan çeke- rek: Nakleden: F.ğmıoddin Bonlioilu Emniyeti umümiye direk- törü: — General, bu adamın ne şekil bir mevcudiyet olduğu hakkında bir fikriniz var mı? Diye sordu. General: — Bilmiyorum; dedi, fakat bugün beşeriyete hâkim, gizli, gayri malüm ve harikulâde bir, kuvvet var. Bu kuvvet kimin elindedir? Bunu ben de bilmiyorum. Profesör Roz: — General, düşünceleriniz çok kuvvetli ve çok yerinde- Ş iyelerinize - hürmet — Gel, şu paraşüt kulesini gör.. Dedi. Biraz sonra güzel İzmiri, en yüksek bir yerinden sey- rediyordum.. İnsan aşağıdan kulenin yüksekliğini az görü- yor. Fakat Yukarıya çıkınca iş büsbütün değişiyor: — Doöstum, dedim, bu kule hareketten filân müteessir ol- maz mı? Yüzüme baktı; güldü. Hiç birşey söylemedi, yalnız elile betonların aralarına — sıkışmış demirleri gösterdi. “* Fuar gazinosunun bir kö- şesinde oturuyorduk... Kulağıma küvvetli bir uğul- tu çarpınca B. Hurşide sor- düm: — Ne bü gürültü?.. — Ne olacak Fuari hazır: hyan gençler.. — Bunlar da mı mektepli? — Evet. — Ne iş yapiyorlar? — Oöcoo, dedi.. Bunlar anlatmakla — bitmez — şeyler. Gel seni oraya götüreyim de bir gör.. Çök geçmeden — ellerinde fırça, kalem, cetvel, keser, testere ile uğraşıp duran bir sürü genç arasındaydık.. Arkâdâşıma soruyordum: — Desene mektepler bu- raya nakledilmiş?.. O gülerek cevap verdi: — Öyle gibi birşeyl. — Bari kendilerine verilen işleri becerebiliyorlar mı? — Bu da lâfmı a canım... Baksan a yaptıkları işlere.. Hakikaten de — öyle idi... Hepsi sanki yaptıkları işlerin doğrudur. Şimdiye kadar gö- rülmemiş, duyulmamış ve hal- ledilmemiş bir hâdise ve bir küdretle karşılaşmış — bulunu- yoruz. Bu sebeble ben henüz bir fikir ve kanaat dermeyan edecek vaziyette değilim. Dedi. — Âleti ve yazıyı tekrâr okumama müsââde eder mi- siniz? General Mars aldığı müsaâ- de üzerine âlete yaklaştı ve filime bir müddet — baktı, Sontra: — Hârfler şayanı dikkat ve gariptir. O kadar ki, elle yazılmış harflere hiç benze- miyorlar, Sanki — mevcelerle titrek şekilde yazılmıştırlar. Dedi ve filimi profesöre uzattı. | — Hele sizde bir bakınız. Oğlunu öldüren baba Kumaş çalmışlar Birincikordonda Çolakzade- ler mağazasına giden Fatma ve Zehra adlarında iki kadın, altı metre kumaş çalmışlardır. Karpuz hırsızı Kemer istasyonunda duran bir vagondaki karpuzları çalan Sami oğlu Hüseyin yakalan- mıştır. Keyfe gelmiş Bozyakada bilâsebeli havâ- ya silâh atan Osman oğlu Âli — tutulmuüş, — tabancası da alınmıştır. Sarhoşlağun sonu Fazla sarhoş olan Adem öğlu Cemal ile Mustafa oğlu Ali, Birinci Aziziye mahalle- sinde Osman oğlu Mehmedin evine gitmişler ve kapıyı kıra- rak zorla içeri girmişlerdir. Zabıta, — sarhoşları adliyeye vermiştir. Tren kazası Tekerleklerde kan lekesi Alaşehirle Salihli arasında demiryolu üzerinde bulünan başı ve ayakları kesik cesedin 1110 numaralı katar tarafın- dan nasıl kesildiği hakkında müddeiumumilikçe — tahkikata devam olunmaktadır. Müdde- iumumi —muavini B. Nadir Eren tarafından katarın bir vagonunun tekerleklerinde kan lekeleri görülmüştür. Kazanın nasıl olduğu anlaşılamamıştır. Çünkü katar makinist ve ateş- çileri, hiç birşey görmedikle- rini söylemektedirler. Bina vergisi T. köomisyonu Bina vergisi tadilât istinaf koömisyonu dün öğleden sonra vali muavinliğinde toplanmış, bina vergilerinin çokluğuna itiraz etmiş olan bazı mükel- leflerin itiraz istidaları üzerin- de tetkikat yapmıştır. Bazı mükelleflerin bina vergilerinde tenzilât yapılması kabul edil- miştir. birçok yillik adamı imiş gibi muvaffak oluyorlardı.. Bir aralık dostum baha elile bir genç kızı işaret ede- rek: — Bu kızı gördün mü; bak elinde fırça var, İşte o mek- tepte resmi hiç sevmözmiş.. Resim yapmak, resimle uğraş- mak onün — için — ölümmüş sanki... Amma, hiç istemediği şey ona bugün para kazandırıyor.. Bizde de artık mekteple iş yavaş yavaş birleşmeğe baş- ladı. Bunu çök iyi görmeliyiz. Fethi Y. Eralp Yazılârın umumi şekline göre şiddetli bir sadanın husule getirdiği izler olduğuna hük:- metmek lâzımdır. Yazılara daha fazla dikkatle bakan profesör: — Evet, hakkınız. var. Dedi. — Profesörüm, — âletinizin müvaffakıyeti bence — hatta tahminlerin üstündedir. Baş- kasının düşündüklerini de kâa- yıd sizin için mümkün ola- caktır. — Evet, fakat süde elde edilmiş bir netice.. — Tabii, bize bu “meçhul mevcud, yardım etmiştir. — Fakat bu sözlerinizle ne demek istiyorsunuz? Bu suali &müiyeti umumiye bir işte Bu baba, âdeta oğlunu kıskanıyormuş ——— e— Son posta ile gelen Fransız gazeteleri, mühim bir cina- yetten bahsetmektedirler. Bun- fardan biri hâdiseyi şu suretle tesbit ediyor: Evelki gün — Montröiste, Marsel-Sembat sokağının kö- şesindeki gazinoda akşamın serinliğinden istifade için otu- ranlar, ansızın dör: &l - silâh atıldığını duydular. Gazino müşterileti, ne ol duğunü anlâmak istiyorlarmış gibi - biribirlerinin yüzlerine baktılar. Fakat biraz soönra bir insan ağzından çıkması güç bir homurdanma ve bir silâh sesi daha duydular. Bir kadın — mütemadiyen bağırıyordu. Cazinonun pat- ronu çıktı. ve: — Herhalde Tonbur ailesi nezdinde bir facia var! Dedi. Patron bir komşusu tara- fından takib edildiği halde sokağın 4 numaralı ve oldukça harap ve ahşap bir evine girdi. Bir kadın, madam Tom- bür: — Oğlum, zavallı oğlum.. Onu öldürdü!. Diye bağınyor ve başını yoluyordu. Bedbaht - validenin — işaret ettiği yemek salonuna geçen iki adam, orada ikiye kıvrılmış ellerile tuttuğu sol boğründen dereler gibi kan akan genç bir delikanlı gördüler. Gazino pâtronu — gencin başını kaldırmak istedi, fakat. o çoktan ölnüştü. Bu sırada mahâllenin polis komiseri de facia yerine ye tişti. Bu evde ne olmuştu? Bir şahid: — Delikanlıyı elli yaşların- da bulunan babası Leon Toöm- bur, kıskançlık yüzünden — öl- dürdü. Diye izahat verdi. Leon Tombur, üç çocuk babası, munis ve çalışkan bir adamdır. 1936 — senesi teşrinieveline kadar bu âda- mın sicilline bunlardan başka ve bilhassa kötü bir kayıd konamazdı. Fakat bu tarihte işsiz kalmış ve çok meyus bir hale düşmüştür. Ailesi kendisini - teselliye — çalışmış- lardır. * Bu ailenin evli bir oğlu vardır. 24 yaşında olan ikinci oğulları Roger sobacıdır. ve hayatını. mükemmel — surette kazanmakta ve babasına da saçını — Aşikârl.. Bize mevcudi- yetini haber verdikten başka fadyoya ne suüretle tasarruf etteğini de bildirmiş oldu. — İyi, fakat... Henüz birşey bilmiyoruz. — Bilâkis.., Esrarengiz bir mevycudiyetten haberdâarız. Bu meçhul mevcudün bizi takib ettiğini de biliyoruz. Çünkü yapmak istediğimiz — şeylere mani olabiliyor! Salonda derin bir süküt oldu. Ardenya hükümetinin bu üç en yüksek şahsiyeti hayret — ve dehşet — içinde idiler. Nihâyet emniyeti ümümiye müdürü: — Vaziyeti başvekile dirmeliyiz. Dedi. bil- » Profesör yardım e€fmektedir. 16 yâşın- da bulunan üçüncü oğulları da işlemeğe başlamış ve bu suretle aile hayatında — bir güçlük zuhur etmemiştir. Fakat işsizlik, Tombur ba- banın ahlâkına tesire başla- Muıştır. Baba ufaktan — içmeğe başlamış ve ahlâkında deği- şiklikler görülmüş, artık zev- cesine ve oğlu Rogere - karşı muamelesi haşin olmuştur. Roger babasına fazla haşin- leştiği zaman: — Baba, neye çıkışıyorsun. Sen benim babamsın, beni kendi başıma rahat bırak! Demiş, sarhoş baba da: — Sen para kazanıyorsun, genç ve güzel, güçlü, kuvvet- lisin. Herkes seni seviyor. Fakat ben senin kuvvetli kol- larından korkmam. Ben ihtiyar parasız, işsiz, herkesin mu- habbetinden uzak kalmış bir adamım.. Bu doğru mudur? Cevabıimı vermiştir. Roger babasının bu halin- den, delilik alâmetleri olduğu için korkmıya başlamıştır. Faciâ ğünü, Röğer bahçede bir ağacı keserken ihtiyar babâsı sarhöş bir hâlde gel- miş ve: — Bu ağaç benimdir, des- tereyi ver, sen benim işlerime karışamazsın! Demiş, delikanlı da deste- Teyi birakıp yükarı çıkmistir. Roger burada gördüğü iki içki şişesini kaldırırken gelen ihtiyar: — Vây, sen behim içki şişelerimi de âlıyörsun! Diye bağırarak tabantasinı çekmiş ve dört defa ateş &t- miştir. Kurşunlardan ikisi delikan- lının böbrek ve bağirsaklarını tahrip etmiş ve zavallıyı öl: dürmüştür. Değirmendağı cinayeti Değirmendağı mahallesinde manifaturacı B. Muammeri öl- dürmak ve belediye tahsildarı B. Rağıbı yaralamakla maz- nun balıkçı Yaşarın muhake- mesine dün şehrimiz Ağırceza mahkemesinde devam edilmiş- tir. Bu celsede iddia maka- mını işgal öden müddeiumumi muavini B. Şevki Suner iddi- asını serdetmiş ve maznunun Türk ceza kanununun 448 inci maddesi mucibince on beş sene ağır hapse mahküm edil- mesini istemiştr. Müdafaa için muhakeme başka bir güne bırakılmıştır. — Tabi, dedi, fakat bel ikinci tecrübemi yapmaklığım Tâzımdır. General Mars: — Hâlâ fikrinizde ediyor musunuz? — Maalesef... Tecrübeleri" me devam — mecburiyetindt Bulunuyorum. — Pek âlâ; Bayan bira? sonra — gelecektir, Birsiniz! — Şu halde, bayanın içee teği suya biriki damla ilâvesi di kabul edeceksiniz, demek öluyor. — Tehlike yok müdür? — Kat'iyyen.. Maamafih ısrar Zararlı bile olga panzehiri — | |