İ 24 Temmuz 937 Şehirden röportajlar: L İ Mektebler a Yaç nasıl karşılanacak? gBAD A Yrtü | Babalar, hep muallimlere çatar- lar; fakat haksızığrlar! Bir habere göre, çifte tedri- sat tatbik olunacaktır Mekteblerin — tatil günleri, geçişleri görünmiyen rüzgâr- lar-gibi, biribitini »kovalayıp gidiyorlar, Sokaklarda tesadüf ettiğimiz — mektebliler, artık epeyce seyrekleşti. Kız ve erkek talebenin dörtte üçü, kıyafetini de terkederek - sivil, serbest kıyafete girdi ve ta- nınmaz - oldu. Vapurda, tram- vayda, otobüslerde gördüğü- müz manzara da artık iyice değişti. Şimdi ne o gürültücü, neşeli, canlı çocuklar var, ne de © kalabalık. Fakat iki ay sonra, alıştığımız şeyle gene karşı karşıya geleceğiz. Her sene biraz daha artan İzmir nüfusuna, mülhakattan birkaç yüz kişi daha karışacak. Fa- kat hiç te kehanet sayılma- mak şartile söyliyebilirim ki, iki ay sonra maârif idaresi ve mektebleri kapıla- rında küçük mikyasta kıya- metler kopacak, — şikâyetler yükselecek, Vekâletin memur- ları gelecek, şehirde bir mese- lenin — mevcudiyeti — kendini gösterecektir. Bu mesele; ortamekteb ve liselerimizin kifayetsizliği ola- caktır. Elinizle koymuş gibi, bu mühim meselenin vakti gelin- ce doğup çıkacağına emin olabilirsiniz. Geçen sene gene aynı aylardaki terli terli bina araştırmaları — hatırımızdadır. Maarif Vekâleti müfettişleri, vilâyet erkânı, maarif ve mek- tep müdürleri, şehir içinde imkânların en küçüğünü bile bir saadet telâkki ederek ko- şuştular ve nihayet, erkek muallim mektebinin naklinden de istifade ederek - vaziyete, en ağır şekili ile tıpatıp çare bulabildiler. Fakat nasıl bir çare? Her dershaneyi 3, 5, 7 şubeye ayırarak ve her şube- ye 50-70 talebe tıkip dol- durarak.. Şube adedi artınca, bittabi muallim buhranı da başladı ve geçen ders yılının bilhassa ilk aylarında hem de hatırı sayılır bir telâş aldı, yürüdü. Nihayet muallim kadrosu dol- du. Fakat tedris ve - terbiye bakımından çok mühim olan şube fazlalığı ve şubelerdeki talebe kalabalığı vaziyetine, sıkışık — vaziyette — oturmağa alışılmış gibi, yavaş yavaş ısınıldı ve aldırış — edilmez oldu. Dün, bu hususta salâhi- yettar bir zatla konuşuyorduk. Bize, şunları söyledi: — Evet, alışıldı amma, me- sele bitti mi; hayır!. Alınları terliye terliye yorulup çalışan muallimler, -kat'i olarak söy- lenebilir- istedikleri randıman- ları alamadılar, Çönkü maddi imkân yoktu, bir şubede nor- mal olarak otuz talebe kabul edilebilir ve ancak o takdirde- ir ki, muallim talebe ile be- raber elele, kala kalaya vere- rek çalıştılar. Bu aded 50-70 olunca ve bir muallim de üç beş dershaneye veya mektebe İzmir çılınca ihti - gidince, —okuttuğu talebenin zekâ, tabiat ve kabiliyetini kavramak değil, isimlerini bile öğrenemez, istediği gibi ders alıp veremez-ve sonra; çocuk babaları, muallimi kabahatli bulurlar. Bu haksız hareketi, imtihanlarda siz de dinlemişsinizdir. — Muallimin, içinde — bulunduğu — şartlara, kendi çocuklarının çalışmama- rina, yabud. tembellik ve ka- tasızlıklarına hiç bakmadan, berşeyi muallimden beklerler. Hatta, hiç birşey öğrenmemiş çocuklarına bol numara veril- mesini de isterler. Muallimle- rin, bu cibciten duydukları ıstırap da başkadır. Ne ise, bu seneyi, işte böyle kör to- pal geçirdik, fakat önümüzdeki ders yılında ne olacak, ne yapılacak?. Aydın, Manisa vilâyetleri Orta mekteplerinden — çıkan bütün çocuklar, Lise tahsille- rini İzmirde yapmağa geliyor- lar. Keza, Ortamektebi ol- miyan bütün kazaların — ilk- mektep mezunları da aynı su- retle İzmire akın ediyorlar. İzmirin kendi yetiştirdikleri de ayrı. Manisanın bir liseye ihtiya- | cı muhakkaktır. Bu sene Tur- gudlu ve Tirede de bir orta- mekteb açılacaktır. Bütün bun- lara rağmen, iki ay sonra, İz- mirde bir ortamekteb ve lise hâdisesi ile karşı karşıya ge- leceğimiz muhakkaktır. Bu sene, yalnız İzmir vilâ- yetindeki beş dershaneli - ilk- mekteblerin mezun sayısı 3000 ni tutuyor. Bunlar, son sınıf- lardaki mevcud talebenin ** 80 ni nisbetindedir. Vasati bir hesabla, — mezunların yüzde yetmiş beşinin ortamekteblere geldiği — anlaşılmıştır. Şöyle böyle 2500 — ilkmekteb mezu- nunun ortamekteblere akaca- ğım düşünürseniz, karşılaşıla- cak meselenin ehemmiyetini de anlamış olursunuz. Bugün bile zaten yer yoktur. Peki; yarın ne olacak?, İzmirde bi- na çok olabilir. Fakat mekteb olmağa elverişli bina yoktur. Binaenaleyh ne kadar telâş edilse, yeridır.,, Bize fikirlerini anlatan mu- hatabımıza sorduk: Peki, ne yapılacaktır, dersiniz? — Fikrimce -dedi- çifte ted- a gidilecektir. — Peki, çifte tedrisat nor- mal bir şekil midir, iyi bir netice verebilir. mi?. — Hayı, çifte tedrisat, bilâ kaydüşart, zaruretlerin mah- sulüdür. Çocuk, öğle ve ak- şam olmak üzere ikiye aynl- mış ve biraz daha uzatılmış devrelerden biri içinde, nor- mal tedrisin tam bir gün için kabul ettiği dersleri takibe mecburdur. Muallim de bittabi epeyce ri kesti. Neticeyi bizim takdiri- mize bıraktı. ANADOLU Sıhhat ve güzellik namına: Gözlerinizi de düşününüz! Gözlük, gözlük amma, onun da bir şartı var! .— Çocuklarla Bu asrın çocuğundaki zekâ ve terbiye inkişafına, bilmem siz ne dersiniz? Benim bir | oğlum var;dört yasında.. Men- faatine olunuz: — Babacığım, zatiâliniz na- sılsınız? Diye sorar. Beklediği bir şeyi hulamazsa, nesine, büyük babasına ve bü- yük annesine gider: Almamış - der - alma- mış, bir çocuk böyle mi sevi- lir? Hem de geçen gün beni azarlamıştı. Halbuki bir çocuk gelince, bana; emin hemen, an- | azarlanır mı, onun yüzüne karşı bağirilır mı? Oğlum bana dün sordu: — Dünya nerede duruyor baba? Yanılıp yakılmış: — Öküzün boynuzunda! Demişim.. Bugün öğle vak- tine kadar, bizim sokaktan üç tane öküz geçmiş ve oğ- Jum, her öküz geçerken soka- ğa fırlamış: — Hani dünya - demiş - babam “dünya öküzün boy- nuzunda,, diyordu. Gösterse- nize onu, bana! Üçüncü öküz geçerken, bana telefon ettiler: — Gel - dediler - öküzün boynuzu ile onun üstündeki dünyayı; anlat oğluna: — Ne var, ne oluyor? Diye sordum. Bana oğlu- mun öküzler ve boynuzları üzerindeki titizliğini anlattılar. Eve geldim, oğlumu sevip ok- şadım, — sorduklarına — cevab verdim. Oğlum tam bu sırada: — Baba - dedi - demek ki, Bay(... . ) öküz öyle mi? — Hayır oğlum - dedim - ne münasebet, niçin söyledin? — Bilmem.. Geçen gün o geçiyordu da çöpçüler onun arkasından baka baka: — Boynuzlu! Dediler.. Şu halde ©o ya koyun veya öküzdür. Boynuzu olunca hepsi de bir... Oğluma, hiçbirşey söyleme- dim; ayrılıp gittim. Çimdik KKT EEPA KTT KA KM — Bunun çaresi?. — Bu seneTire ve Turgut- lu Orta mektepleri açılmalı, gelecek yıl diğer bazı kaza- larda da aynı şeyi yapmalıdır, bu bir!. İkincisi, İzmirde Lise ve OÖrtamektep için, mutlaka ve mutlaka iki bina daha yapmalıdır. Meselâ, Kız Ens- titüsü yerine bunlardan biri- nin inşası daha muvafıktır. Derd büyüktür, — lâalettayin tedbirlerle karşılanamaz. llkmekteplerin, kemmiyet bakımından gittikçe artıyor, âdeta sıçramalar ve mütemadi hamleler yaparak artıyor, nisbet tutamıyorsunuz. Gelecek ders senesi sonunda, belki beş bin talebe vere- cektir. verimi Sorarım size; nereye koya- cağız bu çocukları? Artık yavaş yavaş, merkez- lerden kazalara doğru gitmek zamanı gelmiştir. Kim bilir ya, belki de orta ve tâli tahsille meslek tahsili mesele- sini de yeniden tedkik etmek lâzımdır. Bütün bunlar ise, bizim kültür işlerimizde yeni bir hareket ve tanzım ola: caktır. #i böyle | | | değil, şimal | doğmuş — olabilirler; buaların Gözlerinizin en birinci düşmanı, kuvvetli güneş ziyasıdır Gözler! Güzel, siyah — veye mavi veya yeşil gözler... Her devrin ve her memleketin -büyük veya silik- şairleri tarafından her fırsatta terennüm edilmiş göz- ler... Fakat biz burada güzel gözler hakkında bir methiye veya gazel yazacak değiliz! Yalnız gözlerin maddi kıyme- tinden bahsedeceğiz. Biz gözlerimize bakıyor mu- yuz? Gözlerimizi binbir türlü tehlikeden sakınıyor muyuz? Hayır. Çok parlak güneş ziyası | kadar göze zararlı olan birşey yoktur. Vakıa bizim diyarın ekseri insanlarının gözleri ya siyah, yahud da elâdır. âu renkte olan gözler, güneş zi- yasına pzunca bir zaman ba- kabilirler. Fakat bazı insaular Akdenizin mutedil muhitinde memleketlerinde mavi gözler, bizim, muhitimi- zin, plâjlarımızın parlak güneş ziyasına bizim siyah veya clâ gözlerimiz. kadar tahammül edemezler. Ve aramızda da böyle olanlar az değildir. Şu halde ne yapmalıdır? Gözleri, yaşadıkları — iklimin şartlarına uymıyanlar için en evel yapılacak iş siyah, vapur dumanı gözlük - kullanmaktır! Bu mecburiyetten siyah ve elâ gözlüler de kendilerini vareste addedemezler! Ve, merak etmemek lâzım- dır; siyah gözlük, kadına da, erkeğe de yaraşan birşeydir. Meselâ, kirpikleri muhtelif şekillere sokmak da modadır; fakat bu modanın gözleri mah- va mahküm ettiğini her dok- tor tasdikte tereddüd etmez. Siyah gözlük, kirpiklerinin şek- li değiştirlmiş gözlerin de imdadına yetişir! Gözlüğe cidden büyük bir methiye yapıyoruz. Fakat he- men haber verelim ki, piya- sada satılan gözlükler gözleri mahveden şeylerdir. Kristal- den, renkli ve göze göre nu- marslanmış gözlükten başka gözlük kullanmamak mutlak surette Tâzımdır! Gözlük takmak — ve kullan- mak için doktorun muayenesi ve tasdiki lâzımdır. Neyse.. Şimdi mevsim yaz- dır. Bu münasebetle yaz mev- siminde göz hıfzıssıhhası için şu basit tavsiyelerde bulun- maktan kendimizi âlamıyoruz: Gözlerinizi sabah ve akşam gül suyile yıkamalısınız. Eğer gözleriniz fazla ziya, deniz ve tozdan müteessir görünüyorsa hafif borike su ile göz ban- yosu yapınız. Göz kapaklarınıza gece ba- ! Sayfa $ B .. .. .. L AM < demyağı sürünüz.. Eğer göz kapaklarınız şişmişse, sıcak su, yahud gül suyile borike sudan mürekkep bir mahlül kompresi yapmalısınız. * Göze yorgunluk aldırmanın en güzel usulü, gözleri bir müddet kapalı tutmaktır. Mai malih bir orman veya çimenlik gibi yeşil sahalara uzun müd: det bakmakta çok fayda var- dır.. f Şiddetli güneş ziyası altında okumaktan sakınınız, eğer böyle bir vaziyette okumak mecbu riyetinde kalırsanız, kitap veya gazeteyi gölgede — bulundur: mağa gayret ediniz. ğ Sık, sık ve şu şekillerde göz jimnastiği yapınız: ğ Başınızı eğmeden sola çevi- riniz ve gözlerinizle de maküs istikamete bakınız. Bu suretle iki dakika hareket vapınız. Bundan sonra gözlerinizi sağ sola, yukarı ve aşağı bakmak suretile hareket ettiriniz. Harem hayatı yaşıyormuş <— —— ——— ——— —— Papazın yediği j naneye bakın! Madem ki hafta yedi gündür, yedi kadın almak da şart ... imiş.. Ne Londrada iki senedenberi de- vam eden gürül- tülü bir dava ni- bayet bulmuştur. Dava, yirminci asırda Londrada yedi karılı bir ha- | rem vücude getir- mekten ibarettir. Bu davanın kah- ramanı — Rejinald ? Kolnerdir, Bu ada- mın asıl mesleği | vaizlik ve papaz- lıktır. Birçok zamanlar, genç ol- masına rağmen çok güzel bir vaizlik yapmış ve Anglikan kiliselerinde iyi bir şöhret ve mevki kazanmıştır. Dindar ve afif bir adam imiş te! Fakat bundan dört sene evel bu papazcağıza tuhaf bir hal ol- muş ve maruf tabirle papaz şeytana uymuş, yahut yeni bir ilhama kavuşmuştur. Yani pa- paz efendi, bir insanın dün- yaya gelmekten zevk ve hisse alabilmesi için yedi kadın sa- hibi olması lüzumuna şiddetle iman etmiştir. Vaiz bir müddet bu imanına başka iman edecekler aramış, vakıa erkekler arasında fazla bir rağbet bulmamış. Fakat - çok garip! - kadınlar nezdin- de müsaid bir zemin bula- bilmiştir. Vaiz, bu varlar sayesinde veyahut başka bir nüfuz ve tesir ile bir seneden fazla bir müddet içinde yedi kadınlı bir harem vücude - getirebil- miştir. Bu haremde; olgun, dolgun, narin ve nahif, genç, esmer, sarışın saçlı yedi tip kadın vardır. Vaiz, yedi kadından | | catın yasaklığını bı'lmcklı:' dersiniz? | B Papazın yedi karısından dördü fazla mevcudlu harem tesisinin büyük bir günah olacağı ka- naatindedir. Vaiz, bu yedi kadınlı har minde rahat ve mesud ya; ken vaziyet birdenbire deği; miştir: Malüm ya, İngilterede poli- gami, birden fazla kadın il evlenmek yasaktır. Vaizin yedi. haremli bir zat olmasını mem- leket bir türlü hazım ve bul edememiş ve zabıta vaizi ensesinden yakalamıştır. Vaiz, esasen teaddüdü Dini veya medeni nikâhla birden fazla karı almağa mu- vaffak olamamıştır. Bu birden geride kalan altı kadını hu: susi mukavele ile kendine bağ lamağa mecbur kalmıştır. Londra mahkemeleri bu vaziyet önünde bir müddet şaşalamış fakat iki sene süren muhakeme neticesinde sabık vaizin âdetler ve kanunlar ve umumi ahlâk hilâfına yedi ka- dını bir arada nefsine hasret: mek ve Londrada, yirminci asırda Kurunuvüstai bir K haremi vücude getirmekle it ham ederek iki sene hapse mahküm etmiştir.