i| — Patlasan gf “*ni bu akşam r| u, Karadenizin tortusu, <. ?5 Huziran 039 4 YDeYEMA AA Ölen Bir San'at ——— | Eski günlerin en zevkli oyunu —e L —X Karagöz! Asker kaçakçılığını bile durdurdu. xoragdzcü Hayri, tiyatro kumpanyaları ile dolaşırken onlara neler sorarmış? — Ulan Ka- Tagöz.. — Söyle Ha Üvat.. —İ sllııh:...“.ğ' fatlasan in- Heml — Ben de Vağı indirmez iem, hana da Karagözcü Hayri wın, sanlan, Akdenizin ar- Vah sarrafı, kundura — kavafı, # 45 döndü Hacıvat çelebi de- Üİ A tüleklen, — mitraliyözlen, “ Eyuqlm. tanklan, zgaray- maşaylar — Kırkkiliseli TT ;1 if ğ £ e Karagöz demesiler, (!) * i hıh.ıjınberî, sene- yaptığı gibi, Bucada ka- oynatan değerli kara- i Altıokla karşı kaç gündür yakala- kendisile bir röpor- k istedimse hep eli ldiım. Ancak dün gece yakalıyabildim. 1 ağarmağa yüz tut- olan sanatkâra ilk - sor- sual şu oldu: S Karagözcülük hevesi siz- K sualim karşısında elini ürdü... Geçmiş i önünde can T f ıîğg â Vaf ğ'r f F ? ğt,f ü en karagözü pek dim, diye anlatmağa © derecede ki... günlerinde babam- göze — gidebilmem kurüş - kopara- Oruç tutardım.. iklerimi de er- mahallenin — çocuk- toplar annemin ü perde yapa- ildiğim kadar tek- SEPAE li ç Yi ifâ f , H '?%; İ Yıdı | İPe el g ; Ü Maksadımı kumandanımıza açtığım zaman: — Haydi bakalım.. Herşey nafile amma bir de sen dene.. Dedi. Hakikaten dediğim oldu. Askerler eskisi gibi kaçmı- yorlardı artık.. Burada sanatkârın sözünü keserek şu suali sordum: — Demek asıl karagöz- cülüğe burada başladınız? — Hayır, burada sırf. ke- yif için oynatıyordum. — İlk piyesiniz ne oldu? — “Asker kaçağı, adın- daki bir eserimdi.. Sonraları hep harbe dair piyesler yaz- dım.. Askerlikten terhis edilince tabit bu işi terkederek ufak tefek ticaretlerle meşgul ol- düm.. Bir gün Yunan İzmiri işgal edivermişti.. Ben de işimi gücümü terk ederek Anadolunun - içlerine çekildim.. Burada da karagöz imdaâ- dıma yetişti.. Hani derler ya; insan bir şeyler bilsin, isterse ©o bildiği şey köçeklik olsun.. Onun bile insana faydası do- kunuyor.. Derme çatma yaptığım ka- ragöz ve hacıvatlarla yalmız kendime faydası dokunmakla kalmıyor, ayni zamanda hal- ka da böylelikle Damat Fe- ridin, saraydakilerin kötülük- lerini anlatarak yurduma ma- nen hizmetlerde bulunuyor- dum, Yurda hizmet etmek yalnız silâha sarılıp ileri atıl- makla olmaz ya.. İşte bu andan itibaren ka- ragözcülüğü kendime meslek edimdim. Bir zamanlar tiyat- rolara da çalışmıştım. Eğer ti- yatrodan soğumamış olsaydım, belki bugün sayılı tiyatro ar- tistleri arasına girerdim.. Tiyatrodan soğumanıza se- beb ne idi? — A birader, sorma bunu, sorma... Çok acı şey.. Çalış- tığım kumpanyalarla Anadolu içlerinde köy köy, şehir, şe- hir - dolaşırdık. Uğradığımız bir çok yerlerde şu suallerle karşılaşırdık: — Nasil güzel kadınlarınız var mı?. — Kaç kadınınız var? — Çıplak mı oynıyacak? — Göüzel kıvırtıyor, güzel göbek atıyorlar mı?. Hiç bize: — Hangi piyesleri oymya- unız? — İyi sanatkârlarınız var mı? Demezlerdi. Ciğeri beş para Kargö'cü Hayri Attıok, arkadaştmızı izahat veriyor ve Karagözünü oynatıyır. Karagöz meraklısı olan çocuk taklid yapıyor alırken bize de ya yirmi beş, ya elli kuruş belki düşer, belki düşmezdi.. Kıymetli Karagözcü bunları söylerken çok müteessir bir vaziyetteydi. Onun — yarasını daha fazla deşmemek için su- alimi çevirdim: — Nasıl, gittiğiniz yerlerde Karagöze rağbet gösteriyor- lar mı? — Çok defa kötü vaziyet- Jerle karşılaşıyorum. Karagöz oynatmak istediğim bazı yer- lerde müsaade almak için ver- diğim istidalar şu cevaplarla bana iade ediliyordu: — Haydi oğlum.. Şimdi kaçıncı asıraayız?.. Böyle diyenlere de hak ver- miyor değilim. Daha önceden gelen ve karagözcülüğün ne demek olduğunu anlamıyanlar üzerlerinde fena tesirler bıra- kıyor.. Biz böyle konuşup durur- ken kulağıma şu sesler çarptı: — Haciyyy.svat ... Gâl (2) buraya.. Bunu söyliyen bir çocuktu.. Karagöz meraklılarından. —Küçük -dedim- sen de mi karagözcü olacaksın?. Ellerile karagözün taklitle- rini yaparak zoraki kalınlaştır- dığı sesile: — Ne bileyim ben.. Dedi ve yanımızdan uzak- Gülüştük. .* — Hiç yetiştirdiğiniz kara- gözcüler yok mu? Gülerek cevap verdi: — Sütten ağzım yandı da şimdi ayranı üfliyerek - içiyo- rum.. Bir zamanlar hem bana yar- dımı dokunur, hem de yetişir iyi bir karagözcü olur diye yanıma bir çocuk aldım. Ke- ratanın südü bosukmuş!. Bir gün takımlarımı aşırarak sıvışıp gitti. Başka birisini al- dım. O da öyle yaptı. Ee ar- tık siz söyleyin; nasıl bir daha yanıma kimseyi alırım?. — Meşhur karagözcülerden kimleri tanıyorsunuz? — Başta herkesin tanıdığı meşhur Hazım, İrfan, Manis'lı Mehmet, Hayali Nedim, İstan- tanbullu kâtip Salih ki, şimdi ölüdür... — Hazımla tanışıklığınız var mı? Onun karagözcülü- ğünü nasıl buluyorsunuz? — Hazımı çok severim. O karagözü sinemaya vererek Gmiyes kedinler üç, dürt lira | toaezsül büyürup da perde Lidlei Bağırmak istediğim zamanlar İnsanın, bazan bağırmak ve birşey söylemek ihtiyacı duy- duğu zamanlar vardır. Ben bu ihtiyacı sık sık hissederim. Bil- hassa, “yalan!,, diye bağırmak istediğim çok vakidir. Size birkaç misal vereyim. Zengin bir adam: — Dünya buhranı azalıyor, esasen buhran, biraz da bizim vabimemizdir. Dediği zaman, “Yalan!. Ya lanl..,, diye bağırmamaklığa imkân var mıdır!. Bir kaynana, gelinine ba- karak: — Benim güzel gelinim, bi- lirsin ki seni, senin kadar se- ver ve düşünürüm, onu — öyle yapma da böyle yap. Dediği zaman, aynı feryadı basmak istemez misiniz? Başınıza gelen doktorun, ıstırab içinde kıvrandığınız bir dakikada: *“Birşey değil, geçer. Küçük bir #meliyat lâzım, yüz lira veriniz kâfidir, görüyorsunuz ki, sizden çok az alıyorum.., Dediğini işitince, doğrusu ya, ben kendimi zor tutarım. Sevgililer, biribirine — sarı- larak: — Seni - ilelebed sevece- gim, Derken, gazetelerde — bir eserin başında “milli, edebi, içltimal roman.... — yazan....,, martavalını gördüğüm zaman gene bağırmak isterim. Çünkü ne millidir, ne edebi.. Adapte değil, tercümeyi bile baba malı imiş gibi kendisine aid gösterenler tümen tümenc,. Uzat uzatabildiğin kadar: Filânca zatın spor işlerini ıslah etmek istediğini, bunda salâhiyetli ve samimi olduğu- nu söyledikleri zaman, Muteber tüccarlardan filân- cının hiç kâr etmeden, sadece memleket ve mahsul menfaa- tine yıllarca çalışıp durduğu martavalını iddia ettikleri za- man, Faizcilikte pişmiş bir herifin borçlunun — mallarını — haraç mezad sattırırken: — Vallahi çok üzülüyorum, vicdan azabı duyuyorum am- ma, nc yapayım, Dediğini — işittiğim zaman, ayaklarımı yere vura vura, var kuvvetimle: — Yalan!... Muazzam — bir yalan!.. Kuyruklu bir yalan! Diye feryadımı göklere çe karmak isterim.. Ne yapayım, elimde değil.. Hele ne mari- fet olduğunu bildiğim bir insanın karşımda ayak ayak üstüne atıp, faziletten dem vurduğunu — işittiğim — dakika- lar yok mu; gelin bana sorun onları!.. Çimdik arkasında seyretmek - istemi- yenlere göstermekle sanatımı- za pek büyük hizmetlerde bu- kanmuştur. Ölmeğe yüz tutan karagöze hayat v:rj;. Bu itibarla onun ödenmez. Onunla tanışmama gelince.. Sözün burasında önümüze len soğuk limonataları çe- â'ıeştirdihen sonra, san'atkar Hayri: — Hey gidi koca Hazım, %iyeıek anlatmasına devam etti: — Bir gün İzmire geldiğini hakkı duydum. Homen yanına koşup Benelikler ni Bayfa 5 Pehlivanlık hatıraları bisko, pehlivanlarımızla kar” şılaşmalarını anlatıyor M 1 c Eski şampiyon Zibisko 16 yaşında iken Amerika eski serbest güreş şampiyonu Stanley Zibisko, Pazar günü, Türkiye serbest güreş şampiyonu Tekirdağlı Hüseyinle Alsancak spor sa- hasında karşılaşacaktır. Zibisko, elli beş yaşında ol- masına rağmen dinç bir peh- livandır. Dün denizde iki saat kadar hiç durmadan yüzmüş- tür. Bir muharririmiz, vaktile Türkiyenin en meşhur pehli- vanlarile boy ö'çüşmüş olan bu Amerika eski serbest gü- reş şampiyonile görüşmüş ve vaktile yaptığı mühim güreşler hakkında kendisinden malümat istemiştir. Zibisko, şen bir adamdır, Viyana üniversitesi hukuk fa- kültesinden mezun olan ve Polonyanın taksim ve istilâya uğradığı zamanlarda Avusturya idaresindeki Pilizno eyaletinin Jodlova köyünde doğan Zi- bisko 1909 senesinde, yirmi iki yaşındayken ailesile birlikte Amerikaya gitmiştir. Daha kü- çükken güreşlere başlıyan ve durmadan çalışan Zibisko, Amerikada Nevyorkun Büfalo kasabasında ilk defa Yanki Rojerle serbest güreşe girmiş ve rakibini beş dakikada yen- miştir. İlk muvaffakıyetleri üze- rine kendisini derhal fena va- ziyete düşürmek ve sivrilme- sine mani olmak için bazı kimseler Şikağoda bir gecede ona üç pehlivan birden çıkar- mışlardır. Zibisko, bu üç peh- livanı da sıra ile yenmiştir. Bundan sonra şöhreti birden- bire yayılan Zibisko hatıra- larını şu süretle anlatıyor: — Kuüvvetim yerinde idi. Amerikadaki bütün pehlivan- ları, sonra da ecnebi pehliv: ları birer birer yendim ve yetiştim. İlk defa meşhur güreş şam- piyonu Fren Goç ile karşılaş- tığım vakit 27 dakikada beni yendi. Ertesi sene tekrar ken- disile karşılaştım. Berabere kaldık. Sonra Londraya gittim, Hindistanlı meşhur pehliyan Gama ile karşılaştım. Güreş üç saat devam etti, neticede berabere kaldık. Amerikaya dönüşte tekrar Amerika güreş şampiyonu Fren Goöçe teklifte bulundum; — Ben artık güreş saha: sından çekildim. Cevabını verdi. 1913 senesinde Parise ge- lerek Greko Romen grüubün: daki muhtelif, mühim pehli: vanlarla karşılaştım, hepsini de yendim, Bunların arasında Rus pehlivanı Podubny en meş- hurlarıdır. Umum? harbde — Galiçya cebhesinde 20 inci Türk fır- kasının yanıbaşında Avustur- turya ordusunda bir zabit ola- rak harbe giren Zibisko Rus- lar tarafından esir edildiğini ve üç buçuk sene Rusyada esir — kaldığını, mütarekeden sonra Polonyadan tekrar Ame- rikaya geçtiğini ve artık Ame- rika tebaasına geçtiğini — söy- lüyar ve diyor ki: —1922 de Nevyorkta Strang- ler Louiz ile Amerika serbest güreş şampiyonluğu için kar- şılaştım. 26 - dakikada galib geldim, o vakit pırlanta — taş- larla süslü 5000 dolar kıyme- tinde şampiyonluk kemerini kazandım. Bu kemerin, benim için maddi kıymetinden ziyade manevi kıymeti fazladır. 1925 yılında Bigveynemun ile karşılastım, Flâdelfiyada yapılan bu güreşte seyirciler, fevkalâde kalabalıktı, 11 da- kikada rakibimin sırtını yere getirdim, fakat 1926 da Joc Stekr, beni yendi ve serbest güreş şampiyonluğunu aldı. Bu güreş bir buçuk saat sür- dü ve çok sert oldu. Zibisko, meşhur Türk peh- livanlarından Koç Mehmed, Kurtdereli, Kara Ahmed, Fi- liz Nurullah, Madralı, Kızıl- cıklı Mahmud ve Dinarlı Meh- medin babası Hüseyin Yusufla ayrı ayrı güreşmiştir. Bu mü- sabakalara aid izahatını yarın yazacağız. Gümrük mültettişi B. Medeni İzmir Gümrükler müfettişli- ğgine, İstanbul mıntakasından B. Medeni tayin edilerek şeh- rimize gelmiş ve Alsancak gümrük idaresinin hesaplarını teftişe başlamıştır. Okul müsameresi İzmir Müdafaaihukuk ilkokul mezanları önümüzdeki Pazar- tesi akşamı saat 20,30 da okul salonunda Kızılay Kurumu men- faatine zengin bir müsamere vereceklerdir. Müsamerede (Uyanış) piyesi temsil edilecektir. kendimi tanıttım. Beni çok | sordum: iyi karşıladı. Karagözlerim çok hoşuna gitmişti. Bir hatıra olsun diye bazılarını ona ver- dim.. Hatta geçen yıl fuar müna- sebetile İzmire geldiği zaman Elhamrada karagöz oynatmak için benim takımlarımı istetti. O gece ona epey yardımda bulunmuştum. Beni çok sever.. Hatta bana maddi yardımlarda bile bulun- muştur. Gece saat dokuza yaklaşı- yordu. Onün oyun vakti gel mişti. Ona son bir- sual :daba — Karagözün şarkılarından birini söyler misiniz? Âdeti veçhile gene elini başına götürdü, ağarmağa ve dökülmeğe yüz tutan saçlarını karıştırdıktan sonra şu şarkıyı okudu: On kere demedim mi Sana sevme dokuz yâr Sekizde vefa yoktur Ammayedide zinhar On ile beş başa çıkılmaz Üçün, ikisin terkede gel Ta kala bir yâr! » >e FB Y Bzalp doi ü v İt İt BU İ lettre zealee ĞA SÜİ e L DÜÜĞ ÜUU l l e l PARİŞÜL çi ÜN Tei K Stilül RDAERE Kdti g9 ) düEe | | İ ! î â