'Sayfa 5 Birinci Fransova BV)'UK TARİHI TEFRİKA ! k"alın piçi, Çeviren: ve silâhlarını bile kaybetti! — Müsyüler, size bir fırsat * Kantarella — nedir biliyor | Ş Sunuz?, Bu, Borjıya'ların N zehiridir. Bir domuz alır- iz, bu domuza — kuduz aşı- TSsınız, girmek üzere terke- hef #niz. Geberib de adamakıllı | esmlı ettiği vakit, ince ba- Tsağımı alır. Bunu iyice ku- ' sonra toz haline getirir- iz, İşte l“l'snun e! şaraba | bu zehiri | İçenin vay ha ııKraı.n piçi bunları kahka- tla gülerek söylüyordu; "fh]arı da ayni surette din- (Z“"lavdı. Kralın piçi sözüne 'am etti: bç; Müteveffa kraliçe Klod'un Şiresi, düşes Ferrare, bu “hirin çok ustalıklı olduğuna tindir. Adamlarından. birisi: — Fakat... Demek istedi. ralın piçi: — Küstah.. Kime hitab et- İni biliyor musun? edi. — Asil, kibar Monsinyo- Höh.. Biz, Dük Ferrare'nin, dam Lokreçya Borjıya'nın £lunun zehirli şarabına, Fran- n Üa şarabını tercih edenler- iz! Nemize lâzım, kibarla- 4 birbirlerine böyle dük Fer- * şarabı ikram — etmelerine 'Mm:ı)ız Onlar istedikleri hareket etsinler. Önümüz- | . İskambil kâğıtları ve zarlar *" Bir oyuna girişebilir mi- lizp, Kraı.ı. piçi gene kahkaha * güldü ve: — Cani haylâz! Dedi. Bizi ürmekte olan zamanı hiç- Mazsa oyunla öldürmek İâ- dır! .. k'alın piçi oyunda herşeyi betti. Nihayet silâhlarım n masasına koydu, - onları z bir zaman içinde kay- ı. '9 prens hemen ayağa BB hliaroyonu' ktcana 'duna sapladı; sonra bor- l4 ödedi, yani, güzel elbi- ni Çıkardı, - silâhlarını çı- ». » ve bunları masa üzerine u, âdi bir takım elbise ek, omuzunda sevgili may- hu olduğu halde bir ser- gibi orman içindeki yol- “an birine daldı, ilerlemeğe dı. Öyle maceralar h.ışına <ık sık gelirdi. Fakat piç prens bunlardan çok memnundul Kralın uzaklarda aşikârdı. Piç, ertesi gün kra- n nezdine — varacağını umu- yordu. Yolda, olmadığı bir süvari grubuna | rastladı; içlerinden birisi kralın piçine: — Ey, serseri.. halkı Kralın saray şu anda nerededir, bili yor musun?. Diye sordu. Piç'y eTi prons üdaek” larını' yaladı vecetrafi koku: tarak: Garptan kralın süründü- ğü kokular geliyör; şarktan da, kraliçenin İspanyol koku ları geliyor sanıyorum; cenup tansa, düşes d'Etan'ın simyalı burnumu tahriş edi yor. Şimali-mi söruyorsunuz?. Hah, kral Margrit'in günahkâr kokusu var. Şu küçük yoldan da kü- kürt kokusu geliyor. Yani şey- tanın, Diyan dö Puatiye'nin kokusu... Süvari grubunun reisi oldu- ğu anlaşılan adam: - Anladım.. Bir delile kar- şılaşmış — bulunuyoruz! - Dedi, İşte, beş hafta var ki krala mülâki olmak için serseriler gibi dolaşıyoruz.. Gruptan hatırlı olduğu mu- hakkak olan bir adam da: — Müsyü, dedi. Biz, ihtiyar sefirler, böyle bir saray heye tini bulmak için dolaşmağa alışkın kimseleriz. Bazan böyle dört ây göçebeler gibi dolaş- tığımızı hatırlarım. kokuları hah.. Navar Benim kanaatımı öğrenmek istiyor musunuz?, Haşmetlü Fransa kralı, büyük bir siya- set adamıdır. Dızlcnnıopmrk şerelini clde ettiğimiz ila edeceğimiz siyasi vazilemizin — kıymeti dörtte bire olacaktır; fakat iş gene yolunda gide cektir. Müsyüler, yolumuza de- Memleket bakı- kadar güzel.. Kızlar ne kadar etli, canlı.. Şarab da nefisdir. Haydi yola... l"ı Bundan üç gün sonra, kra- ln piçi Vilkoven, rastgeldi, zaman vakta, sefaret inmiş vam edelim DİZ. ne bir müfrezeye müfreze | kumandanı: — 'Nereden geliyorsunuz?. Diye sordu. - Sonu var - “4)"! g CK"; 19 Zecc hiç uyumadı. Sa: | " buhran içinde buldu. — | K .* | Pinin önünde birkaç atlı a. Bir ses duyuldu: B Acaba evde mi? u Suale .cevab veren se- geceleri — hiç d'h*ır konuşuyordu. Aca- ğ"lrrı kimdi? , Am bu sırada kapı çalındı. Pencereyi açtı: imdir efendim? Yazan: Orhan Rahmi Gökçe Karanlıkta — birisi — cevab verdi: Affnızı rica ederim ha- nım kızım.. Ben yüzbaşı Nail! | Aldığım emirle geldim. Muh- tar efendi sizi beklesir, kara- kola kadar teşrif ediniz! — Peki efendim, geliyorum. Göce vakti yapılan bu da- Vö biç şüphesiz “kendi'yikâv yetinden ileri geliyor olmalıydı. Hemen mantosunu sırtına al- dı. Başını iyice sardı.. 'Dışa- rıda soğuk vardı. Kuru, sert bir rüzgâr esiyordu. Topraâk F. Şemseddin Beıılıuğlg kumarda parasını, elbisesi ANADOLU M%WLMM Frangın sukutunun Araya bir mucize girmezse, İIngiliz - Italyan harbı er-geç olacaktır.. Süveyş kapanırsa Italya imparatorluğu 24 saatte çökmeğe mahkumdur.lngıltere harba hazırlanıyor Faşizm aleyhtarı bir İtalyan olan ve Fransa'da oturan Gugliclno Ferrero, Depeche de Toulouse gazetesinde yaz- dığı bir makalede İtalyan hü- kümetinin bugün almış olduğu dürumu korkuya hamlederek diyor ki: Habeş mes'elesinin tasfiye- sinden sonra İtalya'nın tekrar cephesjine döneceği, Brenver'de Almanya'ya karşı nöbet bekliyeceği umulmuştu. Hakikaten — Mussolini, daha önce, Habeşistan'ın fethinden sonra İtalya'nın tatmin edil miş milletler grubuna dahil olacağını söylemiş değil miydi? Fakat ümitler boşa çıktı. İtal- ya, Brenner'de Almanya'ya karşı Avrupa'nın nöbetçiliğini yapacağına —Avusturya'yı Al- manya'ya peşkeş çekmek su- retile işe başladı; ve hemen ardından bütün — Akdenizde şiddetli bir fırtma koparabi- lecek olan İspanyol macera- sına katıldı. Tarihi bir misal İtalyan hükümetini bu şe- kilde harekete sevkeden se- bebin ne” oldüğu “sörülüyori Bu sebeb basittir: Korku, Na« poleon'u Austerlitz harbından ve Petresburg muahedesinden sonra takibetmiş olan korku Avrupa'yı 6 zaman harabiye üş olar” hatalar âhede ile başlamıştır. Napole- mahvına se- Streza bu mu- Don neden kendi cık'ardan — kalkan — incecik seleri bir yağmur gibi etrafa :erpiliyordu- | görünce güldü. Bu fena -bir adam değildi amma, "muhtar- lığını elden kaçırmamak için rüzgâra göre meylettiği zaman- lar fazla idi. Amma Rizan şunu da anlıyordu ki, muh- tarın, kendisine karşı hususi bir alâkası, bir sevgi ve hür: meti vardı. — Bir jandarma yüzbaşısı gelmiş hoca hanım.. Rizan bilmemezlikten geldi: — Acaba rnelen? — 'Ne bileyiml.. Daha fazla konuşmadılar. Esasen karakol yakındı. Ka- | pıdan içeriye girerken —müs- tehzi bir kahkaha duydular. Yüzbaşı söylüyordu: İngiliz bahriyelilerinin krala sadakat yemini Cd Muhtar kapıda idi, Rizaa'ı | | sun ha?, beb olacak şiddet siyasetine başladı?. Çünkü Petresburg müahedesile Avusturya'yı kü- çültmüş ve ona hakaret etmiş- ti. Bu tarihten sonra Viyana krallığının intikam alacağı dü- şüncesile rahat edemedi, Göz- lerini Avusturya'dan ayırmıyor, burada küçük bir alayın yeri değiştirilse kıyametler koparı- tehdid . ediyör-we devletlere haberler yor, elçiyi imüttefik yağdırıyordu. İtalya'nın bugünkü ve ya- rinki politikasını da bu kor- ku izah eder. Habeş mes'elesi esnasında İngiltere ile İtalya Akdeniz'de - boy üştüler. Ne biri, ne de öteki harekete geçmeğe cesaret edebildi; fa- kat yağdırılan tehditler, ber iki tarafta da karşılıklı bir endişe ve korku havası ya- râttı ve eğer araya bir muci- ze girmezse bu hava ergeç günün birinde Akdeniz'de har- ba sebeb olacaktır. İtalya'dan çekinen İngiltere, bir yandan lıalya'_vı teskin için tatlı sözler söylerken bir yan- dan da dehşetli surette silâh- lanma girişti. — Fakat dostçâ nutukların hiç bir fay- dası olmiyacaktır. Roma hü- kümeti bilir ki ancak kısmen | fethetmiş olduğu imparatorlu- gu, Süveyş kanalının insafına | kalmıştır, ve daha — kuüvvetli | bir devletinin — kanalı | kapadığı gün bu imparatorluk işine deniz — Demek bu kahraman | sensin hal.. Oh ah oh, onbaşı olarak, karakolun kumandanı | olarak buralarda — bulunuyor- Onbaşı cevab vermiyordu. lçuı)e girdiler. Yüzbaşı eğil- miş bir mendille çizmelerihi siliyordu. Bu, ihtiyarca bir zabitti. Onbaşı, sap-san, dı- vara danmış, bir put gibi du- ruyordu, Yüzbaşı ayak sesle- rini duyunca başını — kaldırdı ve Rizan'a baktı. Biraz hayret etmiş gibi görünüyordu. Onu baştan aşağı tetkik etti. Sonra, yumuşak bir sesle: — Hamım — kizim - -Dedi- alfet beni, seni rahatsız ettim. Buyurun, şöyle oturun.. Rizan, bir bakışta, yüzbaşı- nn çok iyi bir insan olacağını kavramıştı. 24 saat içinde yıkılmıya mah- kümdur. Habeş harbı esna- sında İngiltere bu kadar ileri gitmiye cesaret edembmiştir. Fakat yarın askeri hazırlıkla- rım bitirdiği zaman 1936 da yapmıya cesaret — edememiş olduğunu yapamıyacağını da İtâlya'ya kimse temin edemez. Nasıl 1808 de — Avusturya- mn silâhlanması yüzünden Na- poleon rahat edemiyo duysa bugün de İtalya, İnş iliz silâh- arması sebebinden ayni va- ziyet'. içipde >balinmaktadır İşte, İtalya'nın İspanya işinde- ki müdahalesi, faşist bir İs- panya ile ittifak etmek sure- Akdeniz'de İngiltere'ye karşı üstünlüğü elde etmek düşüncesinden ileri gelmiştir. tıle Akdenizde amansız mücadele Bunu iyice anlamak için Ak- deniz haritasına bir göz atmak kâfidir. Akdeniz'in kapısı İs- pânya'nın — elindedir. Balsar adalarım deniz üssü haline kalbederek İtalya'nın eline ver- mek Akdeniz'i İngiliz filosuna kapamak için kâfidir. Deniz- altıların ve tayyarelerin yardı- mile İtalyan filosu Akdeniz'e geçmek istiyecek İngiliz do- nanmasına büyük - güçlükler çıkarabilirdi. Habeşistan'ın fethi yakın veya uzak bir istikbalde ta- mamlansa bile, seferile İtalya'nın atılmış ol- duğu macera, İngiliz İmpara- torluğuna karşı amansız bir mücadeleye yol açabilir. Bugünkü milletlerarası anarşi ve bu yüzden doğan umumi emniyetsizlik sebebinden, Ro- ma hükümeti, İngiltere Akde- niz hâkimiyetini elinde tuttukça Habeşistan'daki vaziyetinden emin olamaz. Bundan böyle Roma'da faşist hükümetin mev- cudiyetiyle Akdenizde İngilte- re'nin mevcudiyeti - arasında bir tezad vardır. Faşist hükü- met, ancak İngiltere'yi Akde- nizden: kovduğu' taktirde 'de- vam edebilir. İngiltere'de Ak- denizde eski emniyetini, ancak Roma'da iş başına uzlaşıcı ve sulhçu bir. hükümet - geldiği zaman tekrar bulabilir. Bu vaziyet, bugün Akdeniz'i bulandıran zahirde anlaşılmaz hâdiselerin başlıca sebebidir. Bugün sıra İspanya'nındır, ya- rın Mısir'ın olacaktır. Bütün Akdeniz politikası büyük içde- - Teşekkür ederim, Dedi ve oturdu... Şimdi odada derin bir sü- küt başlamıştı. Onbaşı gözle- rini iki çivi gibi yere sapla- mış, etrafına hiç bakmıyordu. Yüzbaşı, ellerini arkasına ka- vuşturdu, odanın içinde — do- laşmağa başladı. Saçlarına bol bol ak düşmüştü. Gobeğı irice idi. Elbiseleri eskice gö- rünüyordu. Bir aralık Rizar'ın karşısında durdu: — Adınız neydi kızım, affe- dersiniz? — Rizan.. — Nerelisiniz? — İstanbul'lu.. — Kâç yaşındasınız? — Önyediyi Bitirdim efen- dim. Babanız, anneniz vardır | rini & fakat Habeş | AA 30 /9/ 936 Bi Fransa, dünya ve bizdeki akisleri — Başı Tinci sahifede — sini müdafaa edebilir ve vaziyetini kurtarabilir.. Nitekim Amerika — mahafilin. den akseden diğer bazı baberler, bu kararı bir yandan Kellog misa- kından beri dünya sulh ve iktısadi istikrarı hesabına ilk açılmış bir saha şeklinde telâkki etmektedirler. Bu kanaatin tahakkuk etmesi, in- sınlık namina biç gşüphesiz şayamı dememnidir. Zaten büyük beşeriyet topluluğunu tazyik eden ve ısbıraptan isliraba atan gey, ik- tsndi müyazenesizlik, istihsal ve istihlâk arasmdaki Disbetsizlik, em- Diyet ve itimadın kırdıması, dev- letlerin hususl tedbirlerle kendile- ada çekmeleri değil midir? Bütün bu ahval içinde, tçkrar tobarüz eden bir bakikatle karşı- laştık. O Ga, Türk parası ve İhra: catı üzerinde bükümetimizin “ gös Gi — hassasiyottir. — Hüküm Türk parasını daima — emniyelli, dalma müstekar tutmak kararımı çoktan vermiştir. Bu sebepledir ki, zaman zaman, satışların Türk ” pa: rası ile yapılması bile tavsiye edil. miştir. Çünkü albn erastas İstinst eden para — siyasetirin — bilhasa Türkiye vaziyeti nok'asından, en » m bir şekil olduğu aşikârdır. Bizi mütecesir edebilecek yegüne cihet,ekaşka devletler paraları üze- rinden yapılması zarureti doğmuş satışlardır. — Meselâ, işte — şimdi, Framsa'ya, Hollanda'ya yapılmış sa- tışlarda bir tereddüt we - endişe devresi geçiriyoruz. Bundan başka Lynı. bütün hassasiyoti ile, diğer ı paraların da suküt etmesli korkuyor. Çünkü vaktile satış ya- pılirken frank veya florinin Türk parası üzerinden kıymeti mazarı itibara alınmıştı. Bugün aheı piya- sa, bu suküt farkını hesap etmi- yerek eski anlaşma üzerinden tedi- yat yapacak olüra, tabildir ki, ihracatçımımın ziyanı mühimice ola. cektir. Ba mes'ele üzerind ; hükü- metimizin hassasiyet ve alâkasını islemeği İüzumsuz delâkki ediyo- ruz. Çönkü bu husustaki tedbirin geviktirilmediği meydandadır. Bu hüdiseden aldığımız kuv: vetli secrübe ile, müteakip muşlar ve gelecek yıllar müamelelerinde daima Türk parası esasını tutuhâk menfeatimiz icabıdır. Para - hareketleri - beynelmilel yüksek maksatlarn matuf olsa bile, bizce, herşeyden —evel bunların Türkiye — dahilindeki — akislerinin müsbet olması lâzımdır. ba cibet zor temin edilebiliyormuş. Şu halde Türk parası ile alışveriş -.ıpmıkı.ın başka çare yoktur, Bu- Bün, hakikaten bir ziyan ihtimali yardır. ve bu ziyan #ncak hükü: metin alacağı tedbirlerle azalıp hafifleyebilir. Fakat ne de olsa bir aksaklık olmuştur ve tesiri in- kâr edilemez. Orhan Rahmi Gökçe nizin iki kapısı etrafında mer- kezleşecektir. Akdeniz'in garb kapısını İngiltere'ye kapamak ve şark kapısını İtalya'nın Af- rika ile rabıtasını - temin için açık bulundurmak, — bundan böyle, İtalya'nın bir hayat ve memat mücadelesi olacaklır. — Hayır, hiç kimsem yok.. Yüzbaşı biraz şaşırır gibi oldu: — Anlamadım. — Evet, hiçkimsem yok. Ne baba, ana, ne de akraba.. Yüzbaşı kaşlarını kaldırmış- tı. Tecssürü yüzünden okunu- yordu. Bu adam her halde çok samimi, çok ince idi. Ba- zen şişman adamlarda, hiç ol- mıyan bol bir. rikkat bulü- nurmuş. O da öyleolmalı idi. Sesi titreyordu: — Demek ki yapa-yalnız.. —Evet, yıpa—)yılgı.ııyğı] efen- dim. — Yüzbaşı ona bakıyordu: — Bu köylerde, bu dağ başında, bu kadar genç, bu kadar güzel... Diye mırıldandı. — Sonu var —