Mahmud Naci o günü çalıştığı girke- te biraz geç gelmişti Odasına Gerlerken ihtiyng hademe dikildi: — E'endim, dedi, sizin bir emaneti- niz var... Mahmud Naci anlamamış gibi 400- du: — Emanet mi? Ne emaneti?... İhtiyar hademe biraz ileride, bi? kö- gede duran üş büyük torbayı izeret ederek: — İşte, dedi, emanetiniz bunlar... Küyde srin bir süt annesiz varmış, o göndermiş!... Mahmud Naci gülümsedi, İhtiyar sütannesinden he xamandenberi hiç bir haber almamıştı. Demek kadınca» &ız kendisini unutmamış, ta nereler- den ona hediye göndermişti, Tevekkeli «bir çürük elma, bir gönül alma» de- memişler... Şimdi Mahmud Naci mem- Bun bakışlarla köşede duran üç toğ- bayı süzüyordu. Hademeden biraz da- ha tafsilât almak maksadile: — Peki, dedi, bunları kim getirdi? Hademe izahat verdi: — Köylü kıyafelinde bir adam ge tirdi, Sabahleyin saat dokuzda geldi Biz yoktunuz Hattâ ben kendisine sordum. «Emanetleric bereber mektup filân da var mı?» demiş. Köylü kıya- fetii adam: «Mektup yok. Amma süte annesinin çok çok selâmı var... Bunlar kendisine lâyık değil amma... Köy be- diyesi işte...» dedi. Şiindi Mahmud Naci merak etmişti. Araba üç büyük torbanın içinde ne vardı? Hademe ile beraber torbaların yanı- na yaklaştılar, Parmakları İle bunları dwiarından yokladılar. Torbaların bi- rinde her halde sucuk olacaktı, Öteki- lerinde de galiba fasulye, nohut, erişte tarhana gibi şeyler tardı Bu sırada yanından geçen ve işi he- ber aları arkadaşları Mahmud Naciye takılıyorlardı: —- Allah versin... Allah versini.. — Demek kışlık erzakını tanıamla- dın ha — Bu ne bayım? Bu ne? Kangal kan- gal sucuklar... Torba torba zahlıe.. m Köyde böyle bir sütünnesi ot- sırtı yere gelmez. ifelere * mukabele ediyordu. O zaten #on deree tahammülü ile $a- bir adamdı, Fakat o arkadaşları e muhabbet ederken aklına birşey geldi. Bu torba- ları evine, tâ Boykoza kadar nasıl gö- türcerkti? Biraz düşündükten sonra bunun da kolayını buldu Evlerinde berınan, öteberi işlerile meşgul olan Ahmed adında bir adamları vardı, Bu aksam ave gidince Ahmede işi anlatır. dı Ertesi sabah yanı yarın Ahmısd İs- tas.bula iner, köyden getzı hediyeleri skp Beykoza götürürdü. Zihninde işi bu tarzda ha İkten sonra hademie- ye döndü: — Yarın ben bir adam göndertip bunları aldırıtım. Sen bu gece torde- Jarı iyi bir yere koy emi? dedi, Lâkin ihtivar hademe hemen esvap verdi Aman efendim ne diyorsunuz? Biz buradaki fareleri bir görseniz — teşbihte hata olmaz amıma — gire? küçük kuzu kadar hayvanlar... Hem de sürü ile, Geçen gün eski ceketimi bu- rada unutmuştum, Yakasını, ceplerini tomamile ye: >. Zaten aç hayvan- Yar bu gere bunları bulurlarsa torbua- rı delik deşik ederler, sabaha hiç bir- 03 bırakmazlar... Siz bu çuvalları bu akım götürmezseniz bir daha götüre- mezsiniz.., İhtiyar bademenin dediği doğru idi. Mahmud Naci © akşam işini bitirdik- ten sonra bir otomobil getirtti, Tor- baları buna yükletti, Köprüye geldi- urtadan da hamsılarla torbalar r2 götürüldü. ımud Naeinin karı ersak. tor- sını görünen şazırdı. Nedime #e- bir kadındı Hemen Ookocasına Koencğım, dedi, biliyorsun ya uz Şakire kendizine nereden böyle bir hediye filân gelirse bir par- Çasını da bizo gönderir. Hani ona ge- çenierde bir san lerdi. Hatarlıyorsun Ya; “Şakire bu Esrarlı Yüzük 'Tefrika No. 131 — Kocacığım, dedi, bilirsin ki, an- nem sucuğu çok serer. Halbuki doktor sana da bana da çok baharatlı şeyle- ri yemeği menotâi, Bu sucukları da ya- rım anneme göndersek... Mahmu Naci buna: — Sen bilirsin nonoşum!... Cevabını verdi. Ertesi güü sucuklar olduğu gi- bi kaynanasının evina gönderilmişti. Nedime sucuklarla beraber erişte tor- basını da annesine yollamağı unutmü- muşta. Maamafih Mahmud Neel olan bitenden memnundu. Çünkü: — Vak bunları şirketten Beykoza kadar götürmir kolay olmadı. Otomo- bil, hamal paraları verdik amma bir- çok ahbaplarımızı, bizim kayınvalida- dağıtmış, bir kısmını da pişirttirmişti. Arkadaşları Alâ köyden gelen hediye- leri ortaya sürüp kendisine takılmak- ta devam ediyorlardı. Meselâ: — Eee... Kışlık erzakın ne #lemde?... Pişirip yemeğe başladınız mı? Sucuk- lar nasi? Çak biberli mi7 diye ken sine takılıyorlardı. Fakat hediyelerin geldiğinden yirmi gün sonra müthiş birşey oldu, Mah-|| mud Nacinin en hasiz, en mal düşkü- nü arkadaşlarından olan Mehmed Ra- el bir sabah onun karşısına dikildi; — Köyden sütannemden mektup al. dım. Bana sucuk, erişte, tarhana ve snire göndrmiş... İsimlerimizin benze- mesi yüzünden burları sen alıp evine Beykoza götürmüşsün. Hediyelerimi 18- terim azirim İsterim. Yoksa karığ- mam... Hakkında dava açarım, Mahmud Naci zaten utangaç adamdı Kıpkırmızı oldu: — Peki kardeşim peki. dedi, tas- min derim. Mikmet Peridan Eş Alman gazetesinde resmi çıkan düşürülmüş tayyare Alman tayyaresi imiş Londra 18 (AA) — Router alans bildiriyor: Voelkiseher Beobahter gazetesi, 14 eylül tarihli nüshasında, Almanyanm bir noktasında tahrip edilmiş bir tay- Şarenin büyük ve dehşet verici bir resmin! neşretmiştir. Bu resmin altın. da ebir korsanının sonüs cüm- lesi okunmakta idi. Bu resmin sıkı bir tedkiki, tayyarenin İngiliz olmayıp, bir 08 Yunkers Alman tayyarest ol- duğunu göstermiştir. Birçok lari cidden garip görünmektedir. Bu propagandacılar, İngilterede cm- re Amade olan meşhur Alman tayyare mezarlığına her halde gıpta etseler gerekteir, B, Cevdet Kerim İnceda- yının bir konferansı Sinop 16 (A.A.) — Şark vili- yetlerimizde Türkiyenin dünya var ziyeti karşısındaki durumu ve hü- kümetimizin dış ve iç politika rafında bir sıra konferans verdikten sonzu buraya gelmiş bulunan mebu- swmmiz Cevdet Kerim İncedayı, dün akşam © Halkevinde müntehiplerile vilâyet ihtiyaçları üzerinde bir ko- nuşma yaptıktan sonra umumi va dık ürüm göndermiş- İziyet etrafında bir konferans ver-Jorada şerefine bir miştir. ölem ie manın kargremla bü: İÇel/mamiitnmm... yük bir ümideizliğe düştü. — Evlâdum... Ah. eylidim.. Bunlara ben sebep oldum... Senilde?... Onu da barnber buralara ben gönderdim... Kahre-İniz mi?... Şayet oda layım... Ben ne anneyim... Tek İbdükieni Üzülmeyin... Ayileşecek... - diyordu. Çantasını açtı. İçinden bir mik-lma Har kinin çıkardı. — Evlâdım... Hayriciğim... — Peki amma Masıme bu vahşi tabiat rma basmıştı, Bu sözlerin olduğunu biliyordu. Fakat kiknte yaklaşan bir sayıklama,,. Fekat birdenbire Hayrinin sesi| Şeyh: Yazıhlaştı, — Anneciğim. uiz?... — dedi, — Buraya gelece- zi biliyordum... Sizi can va gö- hülden bekliyordum... Allah bizi biribirimize o kavuşturdu... o Fakat emir olun: Her akşam sizi böyle karşımdu görürüm. Ba seferki gö- rüşüm artık Hival değildir. baki- katir.. Sizsir » değil mi?... Bakin ne kodar mesud olacağız... Ah, ha” yat ns güzel... Yaşamak istiyo” Füm;,. Bana bu insanlar çok iyi muamele ettiler... MEM. e. Ne ağlıyor. | Ayıldığı zaman da aşağı yukanı ni şeyleri tekrarlıyacaklır, görürü- Zihnindekileri o söylüyor. müz! - dedi. Yavaş yavaş akşam oluyordu. Artık geri dönüp nehrin kenarına varmağa, oradaki tulum gemiden bir İngiliz” tayyaresinin düşürüldüğünü övüne- rek Iddia eden Alman propagandacı- larının fotoğrafını çekmek için bir tek tayyare bulmakta müşkülâta uğrama- Köy (Muhtarlık) adı Erkek mi, kadın mı? Kaç yaşındadır? miş m3? ve vilâyet izmi yazılacaktır) 7 ve nedir? Ana dili nedir? Jan dildir) Hangi devlet tebaasıdır? Yoksa ne İle geçinir? Çalıştığı essesenin yaptığı iştir) Bi? yaşından küçük ise kaç 2y- hıktır? Bekâr mu, evli mi, dul mu, boşan- Yeni harflerle okumak biliyor mu?| “Yeni bazflerle yazmak biliyor mu? Nerede doğmuştur? (Ecnebi mem- leketlerde doğanlar için memle- ket, Türkiyede doğanlar için kaza Görünür vücut sakatlığı var mıdır (Ana dilinden maksat aile ve ev içinde konuşu- Muayyen bir mesleği, vazifesi veye. san'atı var mıdır, varsa nedir? müessesenin mahiyeti nedir? (Mahiyetten maksnt mü- on tır.) Almanya -Bulgaristan Alman Maarif Nazırı Sofyada Sofya 16 (A.A) Stefani ajansından: Alınan o Maarif Nazır İB. Rast, beraberinde Hariciye Na- zn B. von Ribbentropun rnuroh- ham Baron von Twardoweky oldu- Zu halde, bugün Sofyaya gelmiştir. İMumaileyh, Başvekil ve Terbiye Nazırı B. Filof ile İtalyan, Alman sefirleri vesâir zevat tarafından kar- detle alkışlamıştır. Alman Nazırı, Başvekili ziyaret ve Başvekil de bu ziyareti derhal inde etmiştir. Gazeteler, Sofyayı zi- İyareti Bulgar Ziraat Nazırının Ro- İmayı ziyareti ile syni zamanda te- sadüf eden Alman Nazırna hoşü medi beyan etmekte ve bu seya- hatleri * Bulgar milletini mihver derletlerine bağlayan o rabıtaların bir tezahürü suretinde tefsir eyle- mektedir. Bulgar Ziraat Naziri Romada Roma 16 (AA.) — Stefani ajansından: Duçe, öğle vakti Vene- dik sarayında İtalyan Ziraat Nazırı ile Bulgaristanın Roma sefiri hazır oldukları halde Bulgar Ziraat Na- mı B. Bazrianofu kabul etmiş ve kendisile dostane bir görüşme yap- maştar. Mimfir Nazır, müteakiben bey- nelmilel ziraat enslitösüne gitmiş ve kabul resmi yar pılmıştır, eşyaları almağa imkfin göremiyor |mişti. lardı. Galibe heyecanı arasinda bunjar. ogetirmeği odüşünmemişti Şimdi 546, örülür, battaniyesiz kal- mağı, sabaha kadar evlâdımn ya: vinda beklermeği her şeye ediyordu. kez ind Mesteği bir sanayi, xİraat veya ti- eeret mesleği i3e: Patron (mal sa- bibl) el, işçi mi, usta (kalfa) mi, müdür mü, mühendis mi, memur mudur? (Bunlardan hangisi ise ün adı cevap olarak yazılacak- şumnmıştır. Halk, Almanyanın mü-| messilini gardan çıktığı sanada şid-| Londra 16 (A.A.) — Üç hafta devam eden Franaa muharebesinde İngiliz ordusu tarafından oynanan lâhlarının birine smf olduğunu göstermiştir. Fransanın teslim olmasından he- nakise mevcut olup olmadığını ta- yin maksadile birçok müşehitlerin ifadesine müracsat etmişlerdir. Top- lanan malümat bu teşkilâlta esaslı hiçbir tadilâta ihtiyaç olmadığını isbat eylemiştir. TAN derecede bazı değişiklikler yapılmıştır. Geçen har- bin nihayeti ile bu harbin bidayeti arasnda ordu teşkilâinda o büyük değişiklikler yapılmış ve bunların en mühimlerinden bizi piyade kıta- günkü ordu ilmi bir mteş duvarı vü- cuda getirmenin insan vücudundan müteşekkil bir duvar vücuda getir- meğe mürecceh olduğunu her za- mandan ziyade göstermektedir. allel. Yugoslavyadaki Almanların istekleri Belgrad 16 (A.A.) — D.NB. koyviteh salı günü Alman ekalliyeti şefini kabul etmiş ve Yagoslavyada bulunan Almanların istekleri hak- kında köndünile görüşmüştür. i buldu. Hikâyesini an- AR CAZİ e ei idi iki sienm bildiriyor, Başvekil B. ver 'Tefrika No, 104 şaşalamıştı. Padişahın müş, rengi atmıştı. Çelebi korku ve tereddüd içinde bocalamağa başlar yınca, Süleyman yerinden fırladı ve Mehmed Çelebinin yakasından tutup yere vurdu: — Bire köpek soyul Herşeyden habe-| rin var da neden bana bu işleri vak- tinde bildirmedin? Kanun! Süleyman, Mehmed Çelebi- nin şüpheli ve mütereddit halinden büsbütün kuşkulanarak, ellerini çurp- tı. Kara Halil içeriye girince, padişa- hın çılgın gibi odada dolaştığını söğ- dü. Süleyman: — Hazır mısın, Hall? diye bağırdı. Cellâd: — Yamağım kapıda bekliyor, gev- İ ketlim! Damad paşa da yeni uykuya daldı, dedi. — Haydi git. İşini bitir öyleyse o melânun. Mehmed Çelebiyi, korkudan bayıl- muş bir halde padişahın yanından s#ü- rükleyerek çıkarırlarken, cellâdlar da Terahim paşayı bollmağa gitmişlerdi «Kaptan paşamız, Târa'yı sana bağışladı!» Âşık Garib, geriden çıkar çıkmaz, Cibali sahilinde Aslan dedeye Fasladı. Aslan dede Halepte bir kahveciydi; okuyucularımız onu çok iyi tanırlar, Aşık Garib İstanbula geldikten sonra Aslan dedenin işi bozulmuş, o da İs- tanbul yolünu tutmuştu. Âşık Garib, Aslan dedeyi görünce, babasını görmüş gibi sevindi: — Nerdesin şimdi, ustacığım? Ne iş şuparsın? — Bizim elimizden &e Iş gelir, oğul? Gene kahviellik yapıyorum. Zeyrek yokuşunda büyücek bir kahvehane açtım. Yol uğrağı olduğu için gelen gi- den çök oluyor. Hele senin gibi bir saz şalri da edinirsem, İşim derhal düzelir. Aslan dedenin Halepte Âşık Geribe gok iyilikleri vardı. Garib onları ha- tarladır — Kahvede yatacak yerin var mu, dede? — Arkası bomboş duruyor, bir deği, fon kişi yatabilir, oğul! Vaktin varsa, gel gidelim de bir kere gör. Garib donanmadan çıkap çıkmaz İ Sultanahmettek! kahvehaneye gitmiş- #5 de, o civarda görünmek istemiyor. dü. O, bu tasadüften yani Aslan dede- ye raslayışından çok memnundu. Cibaliden kanuşarak, Unkapanına doğru yürüdüler, Aşık Gar!b o gün gemiden ayrılır- ken, paşa gemisindeki yelkenel Çalı Btehmedin marifetleri meydana çık- muşlı, 'Târa kendine gelir gelmez, g3- miçileri gözden geçirmiş ve Çallıı ta- nıyarak! — İşte, beni yaralayan bu alçaktır. Diye bağırmıştı. Zaten Âşık Garib de Barbarosun erarile affeğilmiş bu- lunuyordu. Hamza rela bu hâdise Üze- rine Çallıyı hapsettirdi ve Âşık Garf- be: — Oğul, dedi, kaptan paşamız, (Tâ- ra)yı sanâ bağışladı. İkinizin de do- rinize lâyıkmnız! Haydi, Târayı al, gö- #ür, Onunin mesud ve bahtiyar ol! Âşık Garibin çeneler! tutulmuş gi»i, Hamza Tels bir tek söz söyliyemiyor- du. Rels, Târayı ambardan çıkarttı: — Kaptan püşamız ssni Âşık Gâribe İ hediye etti. Bundan sonra onun msj- ii Türa hürriyete kavuğunca sevindi; | Eamza relsin ayaklarına kapandı: — Sakın benli bir daha Tilosa gö- türmeyin! Beni otada parçalarlar, Hamza rels, Aşık Garibe ve 'Târaya biir hayli bahşiş ve hediyeler vercrok: — 8izi biribirinizden hiç kimse ayır- maz, Merak etmiai demişti, Âşık Garib o gün Türayi gemide bı- rakarak, bir oda tutmak Üzere Cibali- ye çıkmıştı. j Zeyrek yokuşunu çıkarken, Garibi ben gelenleri söyledikten sonra, MA! ve etti; | — Hamza rels başıma bir püskülü İ belâ sardı. Bir Rum dilborini bana he- dı ki Hayrinin dimağı az çok ta-| gönderen adama ihanctte bulunma | devilerin veri ortasında dı. Alçak tabiatli değildi. Hayri: ÂŞIK GARİPE Yazan: İSKENDER F; nanmaya hizmetiniz vardır, Siz birihi.| e: 17 Teşrinievvel 1940. Teşe NREPP” diye etti, Minhfuz bir ods (ta mecburum, ustacığımı Asian dede: ü — Öyleyse şimdi iş değişti, yi çi dedi, Bizim kahvenin arkasında KİĞİ Pe barınmaz. Fakat, yanıbaşımızda iyi bir hatuncuk var, Oğlu N şehid düşmüş. Evceğisinde bir vardı, yeri çıktı. Şimdi boştur. sını tutarsan rahat edersin! Aşık Garib bu haberi duyunca bir nefes aldı, Kahvehaneye z ları zaman İlik Işi bu eve bakım muşta, Evi gördü... Ev sahibi olar tiyar kadıncağızla görüştü ve gli taki İki odasını hemen tuttu. verdi, Biraz sonra dedenin Kali gelerek: — Hele bir parça dinleneyi Târayı gemiden gidip alayım. Dedi, bir köşeye oturdu. Aslan dede Âşık Garibin vi Sl İEEEE — Haniya oğul, sen sergiline mak için bu gurbete para kazanı. çıkmıştı! Maşallah, görüyorum herşey unutulmuş... Herşey de Demek bir Türk kızı bulamadın tuttuğun eve elin kâfirini getir öyle mi? Demekten kendini alamadı. Hb o dakikaya kadar hissiyatını mamış, içinde kanayan yaraya ö mamıştı, Bu yaraya — bula gelmez — ilk neşteri Aslan du. Garib, birdenbire sarsıldı: — Benim, bu kadınla bir yoktur, uztacığım! Bu hikâye uz Biz, bir tesadüf eseri olarak, Tilo$i sında, meşhur korsan Yuvanı dık. Onu bizim elimize düşüren © dındı, — Ne diyorsun, oful? Par Yurandan mı bahsediyorsun? — Evet. Ta kendisi, (Beyaz Si nin seren direğinde bağlıdır. gidip görebilir onu. d — Vay melün vay. Nihayet 6 4 demeki Peki, şimdi ne yapi” onu? — Galiba asacaklar... Her ne Bİ ne yaparlarsa yapsınlar. Orası 9 ım değil, İşte bu yararlığım den, kaptan paşa bu kadını bas diye etdi. Memleketimde sevgili dır, alamam... Diyemedim. Aslan dede birdenbire fikrini ve EAA FEEİEFE::35 İŞ ii nx İh öki Maın ve yapmış olurdun! Ziyanı yok Vutlun ya, Memleketine dönü dar birlikte oturursun! Güzele? mi balr?... Aşık Garib önüne bâkarak e! m: — Eh, 'Tilosun en güzel kadın İN, Benim Için ay parçası olsa deği dedeciğim! Benim göclümdeki “ei ir an) a Sar onların hepsinden güzel... He? girin. Sen bilirsin ki, ben paşanın gözdesine bile kendini turmadım. Aslan âsde, mühim birşey moş gibi, birden kaşlarını kaldı — Oğul, dedi, paşanın gözü. din de aklıma geldi. Ben buradi. ken, İstanbulda neler oldu bili — Neler oldu, anint bakaliri igim? Aslan dede başını sazlayaraK Gk ada: — Senin Züboydenin efendisi! dular, yarram! O koskoca asi adam, cellâdların elinde gitti. Âşık Garib bu habir gibi donup kalmıştı. — Herşey aklıma gelirdi ari zirlazam İbrahim paşanın bu ölmesin! düşün: , dedi Sen neler söylüyorsun? Haniy# Süleyman bir vakitler, damı «İbrahim paşa benim sağ kol demişti. İnsan bu kadar sevdiği vendiği bir adamı nasıl boğd! — Buna senin gibi biz & oğul! Herkes de şagıyor hAlk — Sebebi ne imiş? Aslan dede halk arasına idam sebeplerini, duyduğu gibi Âşık Garib bu korkunç macerğii lerkan hayretten hayrete Güdül dai g; i ML — Peki mahkemeler, pek ye... Bu memlekette bunlar Tunmadığını iddia edemezsir” Hayri, hafifçe gülümsedi kamlaril ve kılıç kurevecie gi e a