10 Ekim 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

10 Ekim 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EN a ii Ege HER AKŞAM Karaköy rıhtımına oldukça bö- yük bir vapur yanaşmıştı. ki bavullar, çantalarla yolcular va- purdan çıkıyorlardı. Bu yolcu kalabalığının içinde ta-|na para yetiştirmekten bıkmış, usan-İxe çarpan Bütün gayretlerinde Karadeniz yolcusu amcamdan para istiyecektim. Zaten her parasız kalınca ona koşmuyor muydum? Lâkin Şakir amca da be- nim müerifliğimden gık demişti Ba- Hava Kurumunun son faaliyet devresinde aldığı neticaler (Baş tarafı 1 İnel sahifede) nıdık bir çehre gözüme ilişti. Bu İr-|mıştı. Eğer münasip br yalan uydurlon misli büyük programı fan isminde bir ahbabımdı. Beni gö“ İramazsam ondan bu sefer para ko-| ettirecek varidatı temin güyesi var- Tünce hemen yanıma yaklaştı: İ Aman sana rasgelmem pek iyi oldu paramazdım, Ertesi günü amcamın yazıhanesi- dır, Memleketin her tarafında olduğu Bana hemen on lira ver...İnin yolunu tuttum. Ona uyduraca-| gibi İstanbulda da göze çarpan can- Ne eşyamı taşıyan bamallara, ne de Jğım yalanı bulmuştum. Amcam be-|lı hareketler bize bu gayretlerimizin bineceğim otomobile verecek par yok... istediği parayı benden ko- pardıktan sonru da yakamı bırak- madı; — Gel seninle beraber Beyoğlu- na çıkalım... Nasıl olsa beri otomo- bile bineceğim. Hem sana başımdan geçen garip bir hikâyeyi anlatırım. Benim de o günü pek işim gücüm ni aksi bir suratla karşıladı, Çünkü ancak para istemek için yanhane- sine geldiğimi bilirdi. Nihayet kekeliye kekeliye ona uydurduğum yalanı şöyle anlatma- ğa başladım: — Amcacığım... Nihayet kendi- me bir iş buldam. Bir ticarethanede ğım. Fakat bu iş İstanbulda değil, Trabzonda... Oraya gitmek müsbet neticeler vereceğini müjde- leyecek kadar kuvvetli ve ümid ve- ricidirler, Paraşütçü taburlari ve makinist mektepleri Hava kurumunun paraşütçü ta burları yetiştireceğine ve makinist ve makine mektepleri açacağına dair çıkan haberler hakkında B. yoktu. İranın bir takım macerslar.|için biraz paraya ihtiyacım var... |öükrü Koçak demiştir ki: Ja dolu hayatını ötedenberi merak ederdim. Onun başından geçenleri parça parça dinlemiş ve hayret et- Tü Trabzon... Komşu kapım değil ki... Sonra orada otelde kalaca” ğım... — Hava kurumunun paraşütçü tabuzları teşkil etmesi varid değil dir, lâkin her sene İnönü kampında miştim, Her halde bu sefer da bazı Amcam, sözlerime pek inanma-|toplanan gençlerin büyük bir ekse- garip şeyler anlatacaktı. Karaköy- den otomobile bindikten sonra İr- fan bir sigara yaktı: miş gi — Sahi mi? Memnun oldum... Benim de bir iş dolayısile Trabzona riyeti böyle bir vazifeyi görecek şe- kilde yetişmektedirler. o Bahsedilen paşaşüt taburları etrafında size da- — Şu bir ay içinde başımdan ge- | gitmem lâzım... Bir telgraf bekliyo-|ha fazla malümat verecek vaziyet- genleri bir bilsen, bir bilesen... der-|rum. Bu telgrafı alır almaz derhal|te bulunmuyorum. dim bitmiyor ki birader... Onun daima parasızlık sıkıntısı ini bildiğim için gülümsedimt — Gene mi parasızlıktan bahsa- deceksin? — Artık ana alışık... O bizde müzmin bir hastalık hal gidi. Lâkin bu seferki son vaka da gene parasızlık yüzünden başıma geldi ya... Bak dinle... Bu sirada otomobilimiz yavaşla- mıştı, İrfan biraz ilerideki kaldırım- da yürüyen genç ve gık bir kadını hayran bakışlarla süzdükten sonra resine başladı: — Sen benim ne çiçek olduğumu bilirsin. Pek çabuk âşk olan bir adamımdır. Son derecede <şıpsev- dis bir gönlüm vardır. Sonra da dehşetli müsrif bir insanımdır. Clim- de, avucumdaki bütün parayi bu gibi maceralar uğrunda yeyip bitir- bilmiyen yok gibidir. Son se- de meteliksiz kaldığım halde, hâlâ eski müsrifliğimden vazgeç medim. Elime para düşünce ille onu en son kuruşuna kadar yeyip btir- meliyim. Para bitmeyince fahat ede- mem. Benim ruhumda, benim tabi- atımda böyle birçok kimseler var ya... İşte bundan bir müddet evvel Mebrure adında güzel bir kadınla tanışım. Ve biraz sonra di ayı | yaktım, Amma sen diyeceksin ki: *Bu kaçıncı abayı yakış böyle Ne yapayım? Huyum kurusun Ze Aşk ateşi benim gönlümde çırasız ve kibritsiz alevlenir... O kadar çabuk ve kolay âşık olurum. Ne ise... Bu! sefer de işte öyle oldu. F ! son maceram bana biraz pi oturuyordu, Her zamanki gibi ce- biüwdeki para suyunu çekmeğe baş- 1 inişte. İşte bu sıralarda bir gün sevgilim bana: i Adaya gidelim, bir otelde , on gün kalalım... Mehtabın n bütün zevkini çıkara- İlm... Düşün bit kere ne tatlı, ne şa- irane geceler geçireceğiz... diyordu. Bu, mükemmel bir fikirdi amma ben de pata netede?... Fakat Meb- Türe sözlerini söylerken © kadar tatlı, o kadar sıcaktı ki? — Peki nonoşum... dedim, hakir katen bunu çok iyi düşündü: O günü Mebrureden ayrıldıktan sonra ne yapacağımı, nasıl para bu- labileceğimi düşünmeğe başladım. hareket edeceğim. Zannederim bir- kaç güne kadar da bu beklediğim telgraf gelir... Ben seni Trabzona götürürüm, Beş para sarfetmezsin... Amcamın bu sözleri üzerine be- ni dehşetli bir telâş aldı: — Aman amcacığım... Ben ilk vapurla hareket etmeğe bir an ey- vel işimin başında bulunmak mec- buriyetindeyim... Şakir amca bir polis hafiyesi es- varengizliği ile sordu: — İlk vapur ne zaman? Ne olur ne olmaz düşünci bu- nu öğrenmiştim, Hemen cevap ver- dim: — Bu akşam, saat beşte... — Amcam gülümsedi: — Öyleysa iki saat kadar bir vaktin var, acele etmelisin... Daha bilet filân alman lâzım. Bavulların nerede) — Yanıma hiçbir şey almıyaca- ğım. Yalnız giderken birkaç göm- lek, iki üç takım çamaşır satın al mayı düşünüyorum. Şakir amca omuzuma dokundu: —ilaydi, dedi, seni vapura dar götüreyim... Benrber kalktık. Yazıhaneden çıktık . Bir dükkâna uğrayıp gömlek, çamaşır satın al- İdık. Amcam: — Senin biletini alıp vapura bin- direceğim. Vapur hareket etmeden de nhtımdan ayrılmıyacağım!... di- yordu. Onun bu müthiş kararı karşısın- da şaşırmıştım, Şimdi ne yapacal tm? Halbuki o gün saat beş buçuk” ta Mebrure beni bekliyecekti, Bilet almak üzere acenteye doğru gider- ken aklımdan neler geçirmiyordum? Acaba umcamın elinden kaçabilir miydim? Fakat o beni bir dakika gözden kaybetmiyordu. Nitekim rıhtıma kadar getirdi. Biletimi elime verdi. Yeni gömlekler ve çamaşır. larla vapura yerleştirdi. Vapur ha- reket edinciye kadar da rıhtımdan ayrılmadı. Artık ister istemez Karadenizin yolunu tutmuştum. Mapur Zongul- daktan evvel de bir yere uğramı- yordu, Zonguldakta karaya çıktım. Amcamın harçlık yapmak için ya- nıma verdiği bir miktar para ancak Zonguldaktan İstanbula dönüş için bilet parama yetişti, Bereket ki İs- tanbul rihtummda Osana rasgsl- dim...» Nihayet kararımı verdim. Şakir Esrarlı Bu fikir, Esad'a komik geldi Gülmeğe başladı. — Evvelâ bana gelin, işinizi biti- Hilemet Feridun Es Züzük Nakleden: (VA - NÖ) ——— — merdivenlerde nafile ( yorulacakm- niz, — Bu akşam geleceğimi kendisi rip Roza'ya öyle gidin... — dedi —İne bildirin... Gayet mühim bir İş Yokun, matmazelin güzellikleri ak-| var. Cemil bey beni mutlaka bekle- Üinm başınızdan alırsa buraya asıl İsin. niçin geldiğinizi unutursunuz... Ebürruhi'nin katili: Böyle şeylerle aklımın çel i düşünme, aptal...» diye ndü. Ve müsande istiyerek odadan ay- kıldı, Esad, yalnız kalınca, hemen ce ketini giydi. Sokağa fırladı. Cemile giri günün pazar olduğunu unutmuştu, Cemil kimbilir hangi ka- 'dinla nerede gezmeğe gitmişti. Bu güzel havayı kaçırır miydi hiç?,.. Hacı Esad kapıcıya: — Cemil bey evde yok mu?.., - Biyn sordu. — Hayır efendim; — Yukarı çıkıp kendisine bir a bırakacağım. l © — Hizmetçisi de yok, efendim, Unutmam, söylerim, merak Bu arzusunu Cemile bildirmedi amma, kabahat kapıcının değildi. Küçük bey, yeni metresinin cazibe sine kapılmış, o gece eve dönme mişti, Esad, iki kere uğradı. Bula mayincaş «— Anlaşılan dönmiyecek... Ge- ne bir yerde kumara falan kapıldı!» diya düşündü. Kartının üzerine birkaç kelime karaladı: 4Mühim bir iş için sizinle görüş mek istiyorum. fırsatta beni arayın! Yarın bütün gün evdeyim. | Yalnız birle üç aras yokum.» Karı bir zarfa koydu. Yapıştır Kapıcıya teslim etti, Birden üçe kadar gelmemesini dı. Diğer taraftan muhtelif yerlerde kurumun makine mektepleri açması haberi | genişletilmekte olan hava endüstrimizin ihtiyaç hasıl ettiği işçi elemanları temin için girişilen Ote- şebbüslerden doğmuş olsa gerektir. Bugün makine, makinist veya İşçi yetiştirmek için açılmış mektepleri- miz yoktur. Lâkin bu sahada bazı tertipler rinde çalışılmaktadır. Tetkiklerimiz neticelenince bunları açmak veya açmamak meselesi ken- di kendine halledilmiş olacaktır. Hava kurumu büyüklerinden al- dığı ilhamlara ve halkımızın yüksek vatanperverlik duygularına dayana- rak havacılık mevzuu üzerinde müs- bet hizmetler ifasını tabil bir vazife ymaktadır. Bu itibarla Türk ha vacılığının bir ihti; olarak kendi- ni gösteren her ti zalmıyacağına siniz. Emin olabilirsiniz ki Hava ku- receği yardımlar sayesinde büyük işler başarmak azmile çalışmakta dir.» A A Haydarpaşa Nümune toplantısı Haydarpaşa nümune hastanesi her Ayın iIk salı günü yapılması mutad a7- (hik tıbbi içtima, #xlı günü intani has- talıklar mütehassıs baştabip Dr. Kâ- zım Lakay'ın başkanlığında yapılmış. tar. Operatör Dr. Feridun Şevket Evren- sel tarafından: Safra kesesi taşı do- layıslle gayri mutnd bir sitüküs va- kasi ve kebedin topografik bio me- karizması hakkında. 2— kemik defektlerin - deki tanzsuva ait bir vaka. Dr. Nurl Ayberk tarafından: İki taraflı kere- toplast! vakası. Dr. Nuri Osman Ecen tarafından: Bir Penfigus vakası ve muhtelif cild vakaları hakkında tebbi münakaşalar yapılmıştır. Hava taarruzlarından korunma hakkında bir toplantı Dün Vilâyetle Vali muavini B, Ah- med Kınık'ın rolaliği altında kayma- kamlarla diğer alâkadarların iştira- kile pasif korunma komisyonu top- lanmıştır. Dünkü içtimada, evvelce kaza ve nahiye merkezlerinde teşkil edilen itfatye toşkilâtından başka ma- tnasi ve bunlara da vesalt emin edil- mesi kararlaşlınılmıştır. İdin ziyaretini beklediği öçindi. ”.. Cemil, e gün, yeni sevgilisile be- raber, Beyoğlunun gizli kumarha- nelerinden birine de uğramıştı. Hayli para kazanmıştı. Sabaha ka- dar oynamıştı. Sonra, kadınla bera» ber, kadınm evine gitmişti. OÖğİ Üzeri uyanıp da evine geldiği va- kit, sant bire yaklaşmış bulunu- yel rdu. Esadın kartını okudu *— Oh, ne isabet,.. Bir iki saat dinlenebilirm... Zira o da sant üçe kadar evinde değilmiş» diye dü- gündü. Banyosunu lık suyla doldurup yıkandı. Sonra wırtına bir bornus giydi. Bir kanapeye uzanıp uykuya daldı. Gözlerini açtığı zaman öç ol. muşta. «— Vay... — dedi — Gecikmi- im... Şu Arap beni ciddiye almı- » Onu baştan savdığımı sa- . Hoş, hata da etmiyecek Doğrusu bu herif bu vaziyette bizi zafere ulaştırabilirse şaşarım... Buna rağmen kendisi neticeden emin... Elacı Esad bu işe devam Çaycılık e çay bahçesi kuruldu. İki de fabrika açılacak Bu |, Ankara 9 CTelefonla) — Ziraat Ve-| pa salada öle kâleti, Rize mıntakaanda büyük çay fanliyeti- bugüne kadar bu mıntakada 10,000 de- karlık bir saha üzerinde yon! çay bah- geleri kurulmuştur. Önümüzdeki fik- baharda yeniden kurulacak 2000 de- karlık çay bahçesi için şimdiden har arlıklar yapılmaktadır. Diğer taraftan Rize ve Gündoğdu Me Mapavri arasında kurulması kâ- rarlaştınlan iki çay fabrikası hakkın. da lüzumlu etüdlerde bulunmak Üzere İngiltereden bir çay mülehasası ge- tirilmiş ve vazifeye başlamıştır. —— Yüksek ticaret mektep gemisine «Hamid Naci» adı verildi Giresun 9 (AA) — Mektep gemile- Hile buraya gelen Tüksek Deniz ticn- yeti mektebinin #on sıf kaptan ve çarhçı talebeleri iki gündür mektep müessisinin şahrinde misafir bulan- maktadırlar. Mektep gemisinin burada bulundu- Bu sırada güzel bir tesadüf eseri olü- rak Ankaradan Llman riyasetine ge- len bir emirde mektep gemisinin yeni Ticare? mektebi müasslisi merbum Hamid Nac!'ye izafeten «Hamid Nacls adı verildiği bildirilmiş ve bu karar gerek deniz ticareti mektebi talebeleri ve gerek şehir halkı tarafından büyük bir memnuniyetle karşılanmıştır. Siyasal bilgiler okuluna alınacak talebelerin imtihani Ankara 9 (Telefonla) — Siyasal Bilgiler okuluna almacak 8) talebeyi seçmek fzere Ankara ve İstanbulda rumu halkımızdan gördüğü ve gö-” hastanesinin aylık tıbbi)” hallelerde de iMalye teşkilâl yapıl-| açılan müsabaka irstihanları bugün bitmiştir. Müsabakalara 600 kadar ta- lebe iştirak etmiştir. Netice 23 birinei- taşrinda Hân olunacaktır, Fındıkların ihracında çuval tasarrufu yapılmıyacak Ankara 9 (Telefonla) — Çürük fin- ıkların 50 Kiloluk yerine 80 kiloluk arda ihracı suretile tasarruf te mini için Ticaret Vekhletine muhtelif müracaatlar yapılmıştır. Vekâlet, nor- imei fındık ihracatımızın senevi 500 bin çuval otrafında bulunduğunu v8 loluk çuvallara duğunu nazarı itibara alarak bu kadar az bir tasarraf için fındıklarımız hak- kında menfi bir propagandaya vesile verecek olan bu müracaatları kabule sayan görmemişti Taşköprü panayırına rağ Taşköprü 9 (XA) —Dün burada aşılmış olan panayır her senekinden ziyada rağbet görmüş ve geniş mik- yaşta kendir ve bilümum eomta alış verişi yapılmıştır. İkl gün İçinde pa- nayıra gelip gidenlerin sayısı 50 bin kişiye varmıştır. Vilâğetimiz mebusla- rc da dün panayın ziyaret ederek kendir ve hayvan pazarlarını ve bilü- mum cmfla paviyonlarını birer birer tedkik etmişler ve panayırda bulunan halk kitlesile temas ederek dilek ve ihtiyaçlarını tesbit eylemişlerdir. zmire giden vapurlar İzmire haftada Oç defa harsket eden LAŞIK GARİP | Yüzan; İSKENDER FAHREDDİN Jombozdan denize 'Türa ya“ duydu, ba 'Tefrika No, 99 — İyi ki, geldin de beni Üre uyandırdın kaptırmışım ki.. Nerde bulunduğumu bile bilmiyordum. — Gene sevgilinle mi konuşuyor- Anne- min, kıs kardeşimin de 01 başımda hafıf bir gını çerirdi ve üzerine doğru kuduğ” muş bip sırtları savletile yürüyen Çal ay gördü. — Ne istiyorsun... Bana neden böy“ gözlerini açarak bakıyorrun? diye gördüm, Recep usta! Onlaz da beni sevgitri kadar severler. Serdengeçti Rocep, çırağının omu- zana elini koyarak, gün görmüş bir baba şefkakile söylendi: — Kendini hayalâta bu kadar kap- tırma, oğul! Sonra sen de bir takım meczuplar gibi aklını kaybedersini Haydi yürü... Uyku zamanı geldi, Gi- delim, yatalım. Elbette bir gün sen do ananı, kardeşini, görürsün! Dağ dağa kavuşmaz, insan insana ka- vuşur, derler, Karanlıkları sıyırarak yavaş yavaş yürüdüler. Güverteden çekildiler, Aşık Garibin gözünü uyku tutmu- yordu. En çok sevdiği kimselerin ha- yalini gören, onlarla konuşan Rasul, böyle birdenbire bütün sergilerini, bi tün hatıralarını unutarak nasi uyku- hastalığın en büyük dcı uykuduf. Uyursan, her geyi unutursun! Resul bir kenara uzandı ve uyumak üzere gözlerini kapadı. Fakat uyuya- madı, Şahsanemin hayali hâlâ Rasu- lün gözü önünde dolaşıyordu. Tilos dilberini kim vurdu? O gece Hamsa ros biç kimsenin ka- raya çıkmasına Izin vermemişti. Do-| nanmanın tamir ve kalafat 4. Ertesi sabah Rodostan hareket edeceklerdi. Akşam güneşi batarken, denizin Üs- tünde pembe bulutlar dolaşıyor, orta- hk yavaş yavaş esmerleşiyorda. Garib «Bayaz martlınin gü- vertesinda oturmuş, kendi kendine mırıldanıyordu: Ben bir kuşum, diyar diyar gezerim. Dostu, düşmanı çok çabuk sezerim. Yelkencilerden biri, o sirada Âşık Garibin arkasında oturuyordu. Garib onu görmemişti. Yelkenci yüksek saş- le gülerek, Resule lâf atta: Çeneni tut, çok söylenme, budalat Son gibi kuşlar, yem olur kartala, Âşık Garib cevap vermek istemedi. Zira yelkenciler çarçabuk hir araya tonlanımışlardı. Çallı Mehmed de bun- ların arasına karışmıştı. Garip: — Gider ayak gemide bir kavga çi- bitmiş kardılar, Hamza reise hergün al bimde yorlar, İstanbula gidinceye kadar su- sayım. Diyerek, oturduğu yardan kalkıp git- mişti, Çallı Mehmed o gece Târayı vurma» &a karar vermişti. Yelkenciler gibi o da Tilas diberinin Âşık Gariba verileceğini biliyordu. Bü- tün yelkeneiler: — Yüuvanı yakalayan o dur. Hamza reis, bu hizmetine karşılık olarak Tâ- rayı İstanbulda Âşık Garibe hediye edecek, Diyorlardı. Garib ne söylediyse, kimse İnarmadı, ve inanmıyordu. Çallı Mehmed: — Ben, bir Içim suya benzeyen böy- le güzel bir kadını bu serseme bırak- man. Diyordu. Mehmed bir arkadaşının yardimtle o gece Türanın yattığı am- bara girip — kimseye sezdirmeden — bu güzel kadını vuracak ve dönöcek- ti | Denizyolları vapurları, İzmir lmanın- da birer gün kalarak avdet ediyorlar» Gi, Münakalât Vekâleti, bu vapurların badema İzmir Umanında izişer gün imalarım alikadarlara #mretmiştir. , İzmir ihracatçılarının ih- Tag için vapur bulamadıkları yolun- daki şikâyetleri üzerine verildiği an- İlaşılmaktadır. ya... Çünkü herif samimiyetle bü- tün hayatını bu davaya bağlamış... Şayet mağlöbiyetini anlaraa artık tahammül edemez, ölür...» Uşağı çağırdı, Giyind. Bir si-| gara yakarak, Taksim istikametine yürümeğe başladı. Meydandaki sante baktı: Dörde yaklaşıyordu. Ikaklıyı, bu sefil ikametgâhinda ikinci yahut üçüncü sefer ziyarete geliyordu. Dudaklarında gayri ür tiyart bir işmizez hasıl oldu. Kapr nın önüne çöp tenekeleri yığılmış &. Midesine bir öğürtü üârız oldu. İhtiyar bir kapıcı kadın, kocam- na vekâlet ediyordu. Bu şık misafiri görünce dikkatli dikkatli baktı. — Esad efendi evinde mi? | — Tabil efendim... Buyurun... Sol taraftaki merdivenden çıkınız... 27 numara, Ve geveze kadın ilâve ettir — Esad efendinin yemeğini oda- mna ben götürdüm... Birini bekle diğini, buradan ayrılmak istemedi ğini bana söyledi Cemil: — Beklediği bendim... - diye dö- gündü, Mehmed ambara — kimseye görün- meden — girmeğe muvaffak olmuştu, | Fakat, Türayı kolayca öldürebilecek miydi? Evdeki hesabın çok defa çarşıya uy- madığını düşünmek gerekti. Mehmed bir esrarlı cigara le ambar İ ağzındaki nöbetçiyl uyutmuş, merdi- İvenden içeriye atlamıştı Rum dilberi İtembih edişi, o saatte İpsiz Ahme-Tettikçe benim de ettnem doğrudur) Hacının başka birini beklediğini Cemil de, kapıcı da bilmiyordu. İki katı çıktı. Gözüne ve burnuna sekaletler çarpıyordu. Kolonya ko- kan ipek mendilini burnuna tıkadı. Nibayet durdu. 27 numaralı odanın önüne gel- mişti. Durdu va kapıyı vurdu. İçerden cevap yok. © Tekrar vurdu. Fakat yine süküt, 4«— Tuhaf şey... » diye düşün- dü. - Hani beni bekliyordu?...» Eğilek. Delikten baktı, Işık görü- nüyordu. Demek, anahtar, deliğe sokulu değildi. Daha hızlı vurdu. — Esad efendi. Uyuyor musu- nuz?... Benim, benim... Cemil... - diye seslendi Komşu kapı açıldı. Bir kadın, merakla Başını uzattı. Güzel bir delikanlınm orada ek duğunu görünce büsbütün kendini İzösterdi. Sırtında kötü tenteneli bir İsnbahlık ve çıplak syaklarında ter likler vardı. Şayet köylü yahut hizmetçi kılığında olsa güzel sayı labilirdi. Fakat olduğundan da faz im yüzel görünmek içim boya We bin türlü yalan uydurup söylü-| maşa, Çallı Mehmed, bıçağını çekip tekra$ kınma soktu ve yumruklarını sikaraki — Seni ona bırakmamağa and İç çekilse de güm yemem, Yavaş yavaş yerlerde sürünerek merdivene sarıldı, tırmandı. Ambarn ağzına çıkt. Çal Mehmed hesabını iyi yapmıştı. Bir esrarlı sigaranın dalgam en aşağı yarım satten fazla sürerdi. Nöbetçi hâlâ sızdığı yerde kendi kendine söy- leniyordu: «— Ah, şu derenin öbür tarafına bir geçebilsem... Bizans kralının bütün hazineleri orada, Fakat, ne olursa ol- sun, ben o hazinelere malik olaca» Eml» Nöbetçinin yanıbaşında yarım baf- dak kadar dökülmüş deniz suyu, b& esrarkeşe dere kadar büyük görünü yordu. Çallı Mehmed, Nöbetçinin esrar dalgasından kendini görünce sevindi, yürüdü... Ambarın üstünden atlayarak, eski yerine gel- di. Onun o gece bu İşi yapacağını iki arkadaşı da hiliyordu. Mehmedin bu arkadaşları da Âşık Garibe diş bili- yor ve Târayı ona kaptırmak İstemi yordu. Mehmed döner dönmez: — Kaltağın işini bitirdim, dedi, 29 bire kaldı. ne de ona, ve hemen yerlerine çekilip yattılar, Donanma ertesi sabah güneşten eve vel yola çıkacaktı. Çallı Mehmed, gece yarısı arkada» ilini ararlarsa, kim- iiyeceksin, değli mi9 — Şüphesiz. Yemin verdim gans. Çocuk miyım? Kaltağı gebertmekie hepimizi kurtarmış oldun. — Rasul onu seviyordu, değil mi? — Şüphe mi ediyorsun? Elbette g8- ni. — İstanbula varınca, gözümüzün önünde böyle güzel bir kadını alıp gi döcekti yaptın, Çallı! Bu kadin hepi (mizin başına belâ olacaktı, Onu ge- berttin.. O ör, son de, hasılı hepimis | kurtulduk. İk! arkadaş yattıkları yerde fısılda” şarak uyudular. * Hamza rels, Yuvanın önünde dur müştu, O, İstanbula dönmeden, Yu- yandan, Tilostaki define hikâyesi hak» kında bir daha mulümat almak sev- dasına düşmüştü. Sarı Mahmud kamçısını salladı: — Söyle bre domuz! Tilosta gömdü Bürüz hir define var mi? ve bağlı duran Yuvan, soğuk“ kanlılığını kaybetmeden cevap veri yordu: — Bünu Târa benden iyi bilir. Ben ne söylesem, yalandır. Ç de söylesem inanmazsınız! Hamza rsls, Yuyana sordu: tüne boya sürmüş, sakilleşmişti. Kırıtarak: — Esad efendiyi mi soruyorsu nuz? - diye sordu, — Evet, — Çıkmadı... Evdedir... BugüB öğleden sonra epey . gürültü etti Zayi yerlerini değiştirmiş ola” cak, Hafif bir yabancı telâffuzile Wi bir türkçe konuşan bu kıza, sordu: Sânt kaça doğru? — Bir buçukta belki... Zira kk de misafirim gelmişti... Komşum. gürültüsil » bizi rahat birakmindi. — Belki sonra çıkmıştır? — Sanmam... Zira çıkarken ka” pisini dalma hızlı kapatır. Evi zim gırdatır. Cemil, kapalı kapıya bakarakı — Garip! - dedi. i grip bir his belirmiş Iraklı ona, saat birle üç ars gelmemesini tavsiye etmişti. Halbı” ki dışarı çıkmıyacakmış.” Buna 9 yetki değilmiş. Kapıcının ifadesi den bu anlaşılıyordu. Öyleyse öğİ” den sonra odasında ne demeğe BÜ rültü etmiş? Ne iş görmüş)... (Arkası var) j

Bu sayıdan diğer sayfalar: