Ona dalma vapurda ras gelirdim. İnce yapılı, narin bir gençti. Uzun saçlari ve hül- ya dolu bakışları vardı. Onu evvelâ şalr san- mştam., Vapurda hemen her zaman ayni yere, bir pencere kenarına otururdu. Dalgın gözlerle dışarıyı, denizi seyreder durur, etrafındaki. lerle slâkadar olmazdı. Sanki bambaşka bir âlemde, bizden ayrı bir dünyada yaşı- yormuş gibi idi. Kendisini uzaktan seyrederken: «Kimbl. Hr ne ince ruhlu, ne hassas tabiatı bir gençtir.» diyordum. Onün hayatını da şöy- Is tahmin ediyordum. Herhalde güzel sa- natlerden biri ile, hattâ belki ds birkaçı 19 birden alâka; , Hayatın maddi çarafları Ne hiç bir ilişiği yoktu, Onu dalma bir ye- mek sofrasından ziyada meselâ bir plyano- Dun başında tahayyül ediyordum. Nihayet kendisi ile tanıştık. Ahbap olduk. İsmi Ahmed Rüzgürleya idi, Vücudü gibi çelimsiz bir sesi vardı. Onu daha yakından tanıdıktan sonra €$- kiden kendisi hakkında yaptığım tahmin. lerde pek aldanmadığımı anladım. Edebi yattan anlıyor, musikiden dem vuruyordu. Lâkin ekseriyetle konuşmağı pek sevmiyor- du. Hiç bir mevzu onu fevkalâde bir sü- rette coşturamıyordu. Daha #iyade kendi âleminde, kendi başının içinde yaşımağı 59- viyordu, Bir gün bir dostumuz biz! Polonez kö- yünden epeyce uzakta olan çifliğine, ziya- z decex oradan arabalara binecek çitliğin yolunu tutacaklık. O sabahı vapura binsr- ken Ahmed Rüzgârlora: — Aman, dedi, beiki vapurda karnımız acıkir. Birkaç poğaca alalım, Yolda yeriz, Bir de vapurda baktık Ki, Ahmedin elin- 48 kocaman bir pal İçi poğaça dolu. almış. Halbuki biz kim: yiyecek”, duk. Ahmed gülümsedi: — Yenir, yenir... dedi. Ahmetten başka hepimiz birer poğaca yi- yebilmiştik. Lâkin Ahmedin çenesi durmus yordu. Arasıra güvertede dolaşan gazozcu- Yu çağırıyor, derin derin çohelar çekerek: «Pek de soğukmuş, değdi doğrusu'..» gibi cümlelerle şişe şişe gazoz içiyor, sonra yö nlden poğaçalara saldırıyordu. Vapur Paşabahçeye yaklaşırken poğaça 4 buruşturup buruşturup denize attı. Sorduk: — Nami... O kadar poğaça bitti mi?... — Evet... dedi, deniz havası iştihamı ap- t... Amma pek o kadar da Şok birşey değli- di. . diye sor- Paşabahçöden arabaya bindik. Yola çık- tık. Ahmed Rüzgürlora yediği poğaçalarla karnı şişmiş, arabanın içins uzankmıştı. Ar- tık onun hiş birşey yiyemiyecek bi? halde olduğunu tahmin ediyorduk. Netekim biras sonra midesinin verdiği ağırlıkla, arabanın © kadar sarsıntısına rağmen güzleri kapan- mağa, uyuklamağa başladı. Lâkin stk sik müthiş sarsıntılarla yerinden #içriyor, şaş- kın gözlerle etrafına Yakınıyordu. Nihayet, m mara BULMACAMIZ ss iğiyi gigi JA mw Eve | il Soldan sağa ve yukarıdan aşağı: i — Düzen - Enaz, 2 — Müral, 3 — Misafirlere Ikram edilen yemek sof- vala 4 — Sonuna «Rs gelirse yatağı yatma» dan inliyen hastadi 5 — Fetva veren - Aft değil, 6 — Zenmetin başı » Alâka, 7 — İki kardeş karıları - Dişi melün. 2... Tersi tam bir haftalıklır. Esrarlı Yüzü ik Tefrika No. 57 Kendilerinden maada, Allahın bir kulu bu işi öğrenememişti. Şu ana kadar, Raif, kızın kaçtığında da haber almış değildi, Zira o da bu s- ralarda İstanbula gitmiş bulunuyordu. Makbule nine, toronunun ona haber vermek istemiş, fakat ailenin bu hâmisini İzmirde bulamamıştı. Nine, şimdi hüngür hüngür ağlıyor: « — Ah bu cahil'kız ne oldu?... Ba. gına neler gelecek acaba?... - diye dü- şünüyordu. - Kendini biryer zannetti... El işlerindeki marifetile İstanbulda bir- şeyler yapabileceğini sanıyor... Halbuki bu büyük şehirde mahvolacak.., Haberi yok akılsızın...» Şimdi onu nasıl bulmalı)... Nasıl edip ları vardı adasta lardan biriydi!) e çağırdı, Paşabahçeye kadar vapurla gi- | İ i (Ah, eğer bilseydi ki asil felâket bu | Poloneze geldik. Daha epeyce yolumuz var- dı. Fakat bir müddet burada mola vetmeği Kararlaştırmıştık. Kiraz mevsiminin & günleri idi, Ahmed Rüzgürlera; — Aman dedi, biraz kiraz alalım. Çifliğe gidinceye kadar yeriz. Tekrar arabaya bindiğimiz zaman gözü- müze kocaman bir kâğnd ilişti, Bunun ne ol- duğunu sorduk. Ahmed gâyet sakin cevap verdi; — Hiç.. Kiraz.. dedi. Yolda yeriz diye aldım. Aldığı kiraz en aşağı Üş kilin vardı. Biz bunlardan birkaç tane yedik. Sonra elimizi çektik, Ahmed Rüzgirlova kiraz kâğıdını kucağına aldı. Daha çiflik görünmeden ki- razların dibine darı ekmişti, Biz onun bu Sen çiflikteki ziyafete bitşey yiyemiyeceksin... En aşağı Iki kilo kiraz ye- | din.. dedik. Gayet dakin cevap verdi: — Evet... Kır havası iştihamı açtı. (Çifikte pek mükellet bir ziyafet bizi bek- | Myordu, Kuzular doldurulmuş, fıstıklı temlik | helvası kocaman bir lengerde bir tepe şek- linde yükselmişti. | Sofraya oturduğumuz zaman bir yemek | bahsi açıldı, O zamana kadar en alâkadar olduğu mevzularda bile ağzından dirhem dirhem Jâkırdı çıkan Ahmed Rüzgürlora bu yemek bahsinde coştukça coşuyordu. Lâkin hararetli hararetli konuşmasına rağmen bir taraftan da Insana hayret ve- yecek derecede süratle atıştırışordu. Herkes yemekten bitkin bir hale mişti, O hâlâ yiyordu. Bir aralık sofraya çılbır geldi. Sof- radakiler: — Aman, dediler, bizde daha fazla ye- mek yiyecek takat >> Çılbır Gesi geriye A diyordu. | | | | 2 | karşısında için nın bulunduğu çi güvdeye indirdi. Biz hayretler içinde idik. O kadar şey bu kü- yücük gövdeye nasıl sığıyordu. Ahmed bizim ha; — Etendim çiflik havası... 1 yor!... diyordu. | Bundan sonra ortaya gelan tatlıyı yarzen de izl hayretten hayrete düşürdü. Lârin | Bitkin bir hale gelmişti, Yemekten sonra | hemen bir hasıra kendin! bıraktı, Uyudu, | Biz de uzandık. Bir saat âonra hepimiz | uyandık. Ahmed Rüzgürlova midesini oğuş- | turuyordu, Ben sordum: — Karnın ağrıyor değil mi? Tabit ağtıf... Vapurda o kadar poğaça yedin... Sonra aras Dad3 kilo kilo kiraz... Hele sofrada yedikle- . Onyet tabii midenl oğuşturur duru. ile Amed gülümsedi: — Midemi ağrıdığı için oğuşturmuyorum... Şöyle bir karımı yokladım. Meğer yadık- mizi gidermek için: a yediri- lerimin hepst erimiş... Karnım acıktı birse der.. Bizim mide gene bomboj.. Baksana | bir kere, | (âporldis), , Kasımpaşada (Müezyed), (Hasköyde (Halcıoğtu), Fatih mınta- kasında: Şehremininda (Hamdi), Şah- radabaşında O(İsmali Hakkı), Kara- gümrükte (Arif), Fenerde (Hüsamed- din), Samatyada (Erofilos), Aksaray- da (Ziya Nurl, Eminönü mıntakasın- da: Meçkezde (Beşir Kemal), Küçük- pazarda (o (Bensason), OoAlemdarda (Esad), Kumkapıda (Asador). diğer Buntakalarda: Üsküdarda (Ömer Ke- nan), Beşiktaşta (Süleyman Racâp), Kadıköyde (Büyük), (Yeldeğirmeni), Sariyerde (Nurt), Büyükadada (Halk), Heybellde (Tanaşi, Eyfpte (Hikmet) seraneleri, (Ortaköy, Arnavutköy, Bebek ecza- neleri her gece nöbetçidirler) Soldan sağa ve z 1 — Kuzukebabı, 2 — Uzağağidan, 3 — Zaruret, Ya, 4 — Uğur, AB, $ — Kar, | Ad, Alancık, 9 — Beygir, Ira, 10 —Ina, | Se için çekeceği düşünmi Güçlük manevi cihetteydi.. Raif beye haber vermek... rerek yola çıktı. Saatlerce gitti, gitti Fena halde yorulmuştu. Nihayet Sanıvasfların kapı önüne vardı. Uşaklardan biri: — Beyefendi dün gitti - dedi. — Aman Yarabbi... Nereye geti Hizmetkâr alaycı alayesi yahate kalktı... Bak bak bak... — Oğlum... Söyle... Nereye gitti, lar ve türküler, 20,30 Günün al 2050 3 ağustos cumartesi öğle ve akşam 1330 Prosram, 1335 Muhtelif şarkılar (PL), 13,50 Haberler, 14,05 Muhtelif şarkı- Jar (PL), 14.2) Müzik (P1) 1805 Hafif mü- zik (PL), 1830 Caz orkuştrası, 2 riyk müziği, 19,45 Haberler, 20 Türk müziği, 21,15 Saksafon solo, 2140 rad- yo zavelesi, 2145 Salon orkestrası, 2230 Ajans ve borsa haberleri, 2250 Salon or- kastrası, 23,19 Cazband (PL) AKŞAM Abone ücretleri Türkiye Ecnebi SENELİK 1400 Kuruş (o 2700 kuruş 8 AYLIK 7 » v0 » 3 AYUK >» “0 » 1 AYLIK 8 » -. l Posta itiihadına dahli memleketler: Seneliği 3800, altı ayl 1900. üç; ayhik 1000 kuruştur. Kr — Yeletonlarımı , Baymuharrir; 20565 — Yazı işleri: 20165 — İl İdare: 20651 — Müdür: 20497 Cemarilâhır 28 — Hım 90 . Imsak Güreş Öğle İkindi Akşam Yata 732 343 456 B51 1200 148 va 357 558 1320 vs 2023 2218 İdarehare; Babıali elvan Acımuslak sokak No 13 Eeşiktaş sulh mahkemeleri baş kâtipli. Binden: 940/6 Ahmet oğlu Abdullah, Kadi- mopoli, Anastas, Elpiniki'nin şayian muta- Sarrf oldukları Ortaköyde Dereboyu cadde- sinde erki 23 - 30 yeni 26 No. lı kâzgir hane- nin tamamı açık arttırmaya çıkarılmış olup 5/9/940 tarihinde şartnamesi divanha- meye talik edilarek 5/9/940 tarihine müsa- di? perşembe günt saat I4den 18 ya kadar dairemizde satılacaktır. Artırmaya iştirmk İçin yüzde yedi buçuk teminat akçası alınır. ihale pulları ve belediye resmi, tapü ferağ harcı ve 20 senelik evkaf taviz bedeli müş- teriye alt olup satış peşin para ile yapıla- caktır; Arttırma bede mühamamen kıyme- tin yüzde yetmiş beşini bulduğu takdirde ihalesi yapılacak aksi halde en son artti- ranın taahhüdü baki kalmak üzere arttır- ma on beş gün daha temdit edilerek 20/9/ M0 tarihine müsadif cuma günü aynı saat- te en san artfırana ihale edilecektir, Mu- hatimen kıymeti (1900) Ilradır. Evsafı: Ze- min katı çini bir koridor üzerinde bir oda, bir hel, bir merdiven altı ve kömürlük, buradan camekinla bölünmüş zemini kır- mızı çini, matiz ocağı sabit çimento çama- gır teknesini rrubtevi bir mutfak ve hiri- cinde üzeri volta potrel!i, cephesi açık ve bir kuyusu olup,arkasında bahçesi vardır. I inel kai Dir sofd üzerinde zemini kırmızı çini ve etrafı demir parmaklıklı taraçan olan bir oda ile diğer iki oda bir helâ... 2 inci | kat samekânlı bir sola üzerinde üç oda, big | hell, ve sofada ix! yükü vardır, $ üncü kat: Bir küçük sofa üzerinde bir oda, ve bir maj- tiz ocaklı matbah baline konulan bir oda- dan ibarettir. Elektrik ve terkos teslsatı mevcuttur, 2004 No. lı isra kanununun 126 ıncı maddesine tevfiksn ipotek sahibi ala- caklılar We diğer alâkadarların ve İrtifak hakkı sahiplerinin dahl gayri menkul üze- rindeki haklarını ve hususile fajr ve mas- rata dalr olan-iddialarmı evrakı müsbite- lerile yirmi gün İçinde dalremize bildirme- lert Bizimdir. Aksi halde hakları tapu #lci- Ile sabit olmadıkça satış bedelinin paylaş- masından hariç kalırlar, İşbu madde kanu- niye ahıkimına göre hareket eylemek ve da- ha fazla malümat almak İşteyenlerin de 640- 8 dosya No, sile dairemize müracaatları Hân olunur. CM. 2514) ZAYİ — 933 - 634 ders yılı Üsküdar orta okulundan aldığım 3 üncü sınıf tasdikname. mi kaybettim. Yenisini alacağımdan eskisi. nin hükmü yoktur. 5 No. da mukayyed Muzaffer Apartıman sahipleri Boş dalrelerinize hemen İyi kiracı bulmak için «Akşam in KÜÇÜK İLÂNLARI'ndan isti fade ediniz. — Ns zaman dizeli Tetrika No. 38 — tal Ben o sari âltıncıkları — Hiç merak etme, kuzum! Elde etmeğe çalışırız. Fakat, Tlüseyin çalmamışsa, Koço- nun meyhanesindeki belâlılardan bu paranı bulup meydana çıkarmak kabil olmaz O zaman yeniden para biriktirmeğe bakarsın! — Ben bu işten bıktım, usandım, Zeynel usta! Eğer paramı bulamazsam, donanma» ya girip, ben de herkes gibi Akdenize gide- ceğim, Gücüm kuvvetim yerinde... Bilekle- rim demir gibi sağlam.. Ben bir denizci olamaz mıyım? Zeynel bunu duyunca — kazanç kapısının kapanacağını düşünerek — birdenbire sar sıldı: — Ne diyorsun, Garibim? Senin gibi ince duygulu bir halk şairi, anasının kefenini meyhanede satan bir takım ipsizlerin ara- sında barınabilir mi? Sör ancak Barbaro- sun, Murad veya Hamza Trefslerin maiyetin- de kalırsan, iyi bir denizci olabilirsin! On- lardan himaye: görmeyince, Azapkapısı- nın, Tefsâne ocağının beli kamalı, gözleri kanlı bir takım devşirme denizcileri arası- na düşer, mahvolursun! Her yolcu, kendi yolunda giderse, gideceği yere çabuk ulaşır, oğul! Denize gidip gelmemeyi de hesaba katmalı, Halbuki, burada kalırsan, bir iki yıl içinde kemerini tekrar doldurur, meom- “leketine Zengin olarak dönersin! — Denizciler de seferden zengin dönü- yorlarmış... Buna ne dersin? — Doğrudur derim, Fakat, onların yapa cağı vurğunları, sen, İlk gidişte yapamaz- sın. Bu, zaman, tecrübe İşidir. O vurgun. ları yapanlar on beş, yirmi yıllık denizc'ler- dir. Halbuki şimdi, deniz 59forlerinde eski vurgunlar da kalmadı. Padişah denizcilere aylık veriyor. Vargunlazda elde edilen şey- ler hazineye teslim ediliyor. — Denizde vurgun yasak eğildi demek, öyle mi? — Evet, oğul. Yasak edildi. «Seni Kaptan Paşa görmek İstiyor..'» Âşık Garib parasını çaldırdığı gündende- ri meğesizdi. Kahveye devam eden müşteri- leri eskisi gibi memnun edemiyordu. Hat- tâ bazen saz çalmak, mani söylemek bile İçinden gelmiyor, bu İşi zoraki yapıyordu. Bahçıvan Hüseyin, o geedenberi görün- memişti, Kimbilir, belki de Koçonun may- hanesine gidip geliyor, Gazibien çaldığı pa- nörden bilecekti? Hüseyinin para yediğini gözle görebilmek için al gitmek, orada bulunmazsa, semt semt dolaşıp baş- bir daha öğüd vermiş ve: — Oğul, artık umarım ki, uslanmışsındır! Sakın bana sormadan meyhanelere adım atmağa kalkışma, Bu sefer sirtındak! elbi- seni de soyarlar.. Sokak ortasında donla gömlekle kalırsın! demişti. Zaten Garib z gecedenberi kahveden bir yere çıkmıyor. a, , Bir sabah Garib, kahvenin bahçesinde otururken, Iri boylu bir adamın kahveden ii Hi i Zeynel, ekimde oturan Garibi gösterdi: — İşte, ağam... Şurada... — Güzel saz çalar, mani söylermiş... Öyle mi? — Evet, Bar çalışında da, manl söyleyi- ginde de eşi yok. Yeni mi duydunuz onu? Kâhya alnındaki terini silerek: Bu haber Zeynelin hoşuna gitmedi, Garib, kaptan paşanın gözüne girerse, donanma, gediğinde yerleşip kalabilirdi. — Ağam, dedi, bu zavallı bir Aşktır, Kap- tan paşanın huzurunda çalıp söyliyecek ka- dar marifeti deği. Paşanın kendisinden memnun kalacağını zannetmiyorum. Fa- kat, siz bilirsiniz... İsterseniz bir kere götü- rünüz. yim?...» diye düşünüyordu. Sarıvası! evi uzaktan, ağaçlar arasından görünüyordu. Nine oraya ba- kıyordu; Neler neler batırlıyordu. Neler, neler, Ninenin otlar üzerinde bitkin oturduğu sırada, Raif bey, Beşiktaşta y | - mek mecburiyetindeyiz... Bize © gösterdiler... Bilirsiniz ki gazetemiği, ”— Benim param, helâl paradır, Zeynel us Kaptan paaşnın kâhyas, Âşık Garibi Şahsanem için | Bırdı: i hiç ona senden bahsetmişler, Merak etti, sof bir defa görmek ve dinlemek istiyor. Haf muna se kimse bulamazsın — Allahı dalma benimle beraberdir, usta” cığım! Sen merak etme... Ben kimsenin yi” nında mahcup olmam. Garib, sazını aldı. Kahveden çıktılar, S8 ray bahçesinden geçerek, Sarayburnun& diler, Sahilde bekleyen dört çifte kürek maiyet kayığına atladılar. Yalı köşkün e Garibin yüreği çarpıyordu. Birsf #onra, adı ve şöhreti dünyayı saran böyüğ 'Türk denizcialle karşı karşıya gelecek, on la konuşacaktı. Garib kendi kendine: — Ne mutlu bana, diyordu, babamın v6 sülâlemin görmediği şeyleri görüyorum. G0“ çen yıl Haleb paşasının sohbetinde bulu?” dum, Bu yıl da Barbaros Hayreddin ps## Le görüşeceğim. Garib, kayıkta giderken, beyaz şalyari ve kırmızı gömlekli kürekçilerin kürek g0” | kişine dikkab ediyor ve kayığın mr barca oluyordu. Paşanın kâhyam sardui yeni mi geldin? — Evet ağam! Bu yil içinde geldim, — Nerollala? — Tiiisliyim.... — Türk oğlu Türksün demek? — Evet, ağam! Babam, dedem, değemi dedasi Türktür, Soyumuza yabancı kani k4” Tığmamıştır, Aşık Garib kendin! tutamadı: — Sen Türk oğlu Türk değil misin? — Demek ki sen da denizci oğlu sini — Yok canım. Babam denizci id! ami ben bir kere bile sefere çıkmadım. On Yö “ir petanın kâhgmayım.- Ondan dase iü divan kâtibinin kilereisi idim, Garib, Şaşkın etrafına bakınışo” du. rabe İsanildakı paşaların hep böle Diyecekti, Kendin! güç tuttu. — Zeynel ustaya söz verdim. Pot kırı dan dönmeliyim. Dedi. Denizdeki kayıklar, süratle $* ve suları biribirine katan paşa kayığına veriyorlar, kenarlara Barbarosun döndü; — Paşa efendimizin karşısında farla vezelik yapma. Ben ayakta duracağım... #9. Ba sağ gözümle işaret edersem, sazı Keyf? sin, Sol gözümü oynatırsam, sözü Paşa elandimiz dalkavukluktan, ve riyak” iktan hüşlanmaz. — Aman ağam, bir daha tekrar et.. biraz kalın kafalıyım. Böyle inoe işler kolayca kafama girmez, Kâhya ayni sözleri tekrarladı. Âşık Garib: — Marak etme, dedi, çalark»n ve öğ” ken gözümü sendin ayırmam, N CArkas 5 — Müdürünüz orada mı? — Kim görüşmek istiyor? — Sarrvasf paşazade Raif bey siniz, Peki efendim... Bir dakika b yiniz... vereyim, Aradan yarım dakika bile mişti ki, telin ötesinde bir ses kı z Bışı oldu. Birinin yaklaştığı anlaşılıj ” — Allo... Raif beyefendi ile mi şerref oluyorum?) — Kimsiniz efendim. — Muhbir gazetesinin müdürü.» — Ya... Pekâlâ efendim... Ve müstehzi bir sesle: i — Zatliniz gibi muhterem bir teşerrüf ettiğime menun oldum. taallâk eden bir meseleden N bahsettiniz... Bir skandaldan... i — Fakat... , Müdür, Raif beyin muhatabi için evvelâ tereddüd etmişti. Sonr# leşi : — Fakat tabii değil mi efendi? > reyan eden hakikatleri karilerimiz# yaseli eşrafla mücadele etmektir." anıfın mahiyetini böyle bir e termiş oluyoruz... Gördüğümüz “ği lar cidden enteresandı. Bilhsa* sahaiyet hakkında... Şey...