Rafia ile beraber Kadıköy” İskelesinden Çıktık, Biraz ileride duran Moda tramva- yına doğru yürüyorduk, Bir aralık arka — Eyvah. Yakalandık.. Karşıdan Naz- mi galiyor... Hem zannederim Xi bizi de gör- dü. Bir kere yaklaşır da çenesini açarsa folâkettir. Artik onu susturabiliren sü8- tar... Ban Narmiyi şöyle bözle tanırdım. Ona bütün ahbapları yirmi şenedenberi M8- râkle Nazmi bey, derlerdi, İyi kalo3, na- . muslu, dürüst, bihasa çok mmalümatlı, Mim bir zatti, Fakat dekşetli bir ku- vardı. Müthiş geveze idi. İnsana bir ras geldi mi? Derhal çenesi açılır, an- anlatırdı. Sonra pek merakh bir Herşeyi öğrenmek stor, karşı kar- zaman ahbaplarını bir sual tutardı. mesire bunun Için kendi- i era ii sig i ierimize sarıldı, Bir aralık R> sordu: Ki i — Kerime hanımefendi sfiyebtedirler ii- © Bu ai üzerine ben ez daha kahkabayı © basacaktım. Çünkü arkadaşım Rıfkı ihtiyar — bir bekârdı. Hayatında hiç erlenmemişti. “Onun kızı flân yoktu ki... Fakat Rafki, Naz- “ininin bu sözüne hemen cevan yerdi: — İyiler efendim... Eilerinizden öper- — Allah afiyet versin efendim... Zanna —derim şöyle böyle on sekiz yâşına baslılar deği mi? mi — Evet... HAHA on dokuruna yaklaş- “ «Allah bağışlasın, Allah ömürler verala... Yazında mürüvvetini görürsümiz inga'lah... — Şepkeie ederim efendim... Dülâann Konuşmalarını derin bir hayret ösçinde takip ediyordum. Acxda dostum Rıf-, . Olur va... Dünya halt Yat, “Yoksa Nazmi ia bu tartıda konuşmasına başka ne mâna verilebilirdi? Nazmi bizi dakikalarca tramvayına attık. Rafkı ile yalnız kalır kal- © maz Sk işim: © — Yahu senin 109 yaşında kızın var mış- da bizim haberimiz yokmuş ha... Olur gey © değil vallahi. Nasıl oldu bu 157... diys s9r- o mak L : a yin kahkahalarla gülüyordu! — diyotdu, bu garip bir hikâye- ar. Efendim bundan tam on dokuz gene evvel b bir gün tanıdığın biz doğum mütahas- derecede acele bir Işim ek, adaya gidecek, “gayet güzel bir genç kadınla buluşa- Bunun için meraklı Nazminin etin- biran evvel kurtulmam lâzımdı. Fa- © beni görür görmez hemen koluma ya- t. Biraz evvel çıktığım eri Işaret aderak: — Maşallah etendim... dedi, doğum mü- sından çıkıyorsunuz ha. Yoksa ha- bir haber ml var)... Bir yolgu inu bek- NÜ? bü sözü üzerine başımın içiride bir çatlı, İşte Nazminin elinden kurtla n yolunu bulmuştum: dedim, biz yolcu bekliyoruz, Do- mütehassısı doktoru onun için ziya- Zarinederim ki, Du 24 saat içinde armin Öyle taheln ediyorum... ea dedi, şimdiden tebrik ederim Ben de hemen: © Bendenize müsaade... Çünkü malüm hastamız var, Yolcu maselesi!,. di- 9k elini sıktım. Kendisinden ayrıldım. in epey geçmişti Gene Nazmiye tas n, O hamen sordu: Yavru nasıl efendim? Kız mı? Oğlan Esrarlı «, AŞK ve MACERA ROMANI | ca No, 27 beyin gözlerinde bir gurur ale- dı. Bir evlâd babasına karş böyle bir yüksek siyaset kulla- di. Dökin Masumeninki kur- yüzünden değildi. O, sadece ncesini söylemişti. kat babasına bakıyordu da onu eddid görüyordu. Yapacağı iş n dâima emin olan bu erkeği yle tereddüde düşüren şöyi anlıya- fena ihtimali da düşünelim... tezkereme göre de yakın- düme varıyorum... Hapride diğine göre... Öyle vaziyetler vardır ki, Hayri vereceği karara da mani olabilir, özünüze karşılık verdiğimden Ayı beni affediniz babacığım... Fa- b pin ki Hayriyi hiç birşey oya gözlerine bakıyordu. İP vicdan meselesi mani ola- nüf sendeladi. Bütün benliğini e 141 smd *bana yardım edini Ben geçen sefer uydurduğum yalanı unüt- muştum. Az daha boş bulunup eNe yayru- su?» diye soracaktım. Lâkla kendimi çabuk topladım ve cevap verdim: — Hann... Evet, yavru mu?, İyi efen- dim... O bir daha tekrarladı: — Erkek mi? Kız mı? — Be. Kiz. İşte büğünden sonra ns zaman bana ras gelse Meraklı Nazmi kızımı sorar, Ben de dalma ona ekseriya şu tarzda cevaplar ve- ririm; — Kısım mi efendim?... Ellerinizden öpü- yor.. Biraz hasta İdi, Malüm ya dişleri çı- kıyor da efendim... Birkaç sene sonra Nazmiye: — Kerime bu sene İlk mektebi bitiget efendiliği... Daha sonra da: — Bu sene liseye başlattık... Demiştim. Nazmi kızım hakkında verdiğim izahatı bep dinliyor ve: ömürler versin... Allah bağışla sın... diye mukabelede bulunuyor, Hem gö rüyorsun ya kısımın kaç yaşında olduğunu beulm kadar biliyor. Müthiş bir hafızası olduğunu bildiğim Için ona karşı bu yalan- ci babalık meselesinde bir pot kırınamağa çok çalışıyorum. Görüzorsun ya. Yalan füân derken baba olduk gitti. Muhayyel kı- ımız büyüdü, büyüdü. Şimdi 19 yaşına bastı. O şünü Rıfkıdan ayrıldıktan sonra bir daha kendisini urun müddet görmedim. Ge- çen gün bana gelmşiti. Biraz telâşlı idi. — Nen var Rıfkı?... diye gordum. Cerap verdi; — — Nazmi şok mu? Nasmi?.. İlle kızımı evlendirmek istiyor.. Akrabasından kondi Bbaltade, mahcup, utangaç bir çocuk bul- muş.. Pek helâl süt emmiş bir delikanlı İmiş. Mutlaka kızımı onunla evlendirmem Hâzimmuş.. Bu kiğmeti tepmernelt imizim.. Hem de paralı bU çocuk... Eski terbiyo göc- müş... Eyereyninin bulduğu bir kızla evlen» mok niyetinde imiş. Dört gürdenieri Naz- mi — Bizimkileri size görücü göndereceğim... Haklsınızda tahkikat filân yapmağa lüzum yok... Sizin nasıl bir Insan olduğunuzu bii. miyor müytm?.. diyor. Ne yapayım bü- mem KI., Adamdağısa: — Birader ben seni aldattım.. 19 sene- denberi sana hep yalan söylüyorum... Benim kısım muzm yok!... deraek de kolay deği. p MHikmet Feridun Es Bu yece nöbetçi eczaneler) Beyoğlu -mıntakasında: Merkezde (Kamzuk), (Güneş), Taksimde (Nis had), Şişlide O (Pertey), Galatada (Yiçopulo, Kasımpaşada (Müeyyed), Hasköyde (Haketoğlu), Eminönü m- eri Kemah, e takasında: ae Küş da (Esad), KERaAE öneli; Fa tih muntakasında: Şchzadobaşında (smali Hakkı), Şehremininde (Ham- db, Karagümrükle (Kemali, Yenerde (vital), Samatyada *(Teofilos), Aksa- rayda (Sarım), diğer zakalarda: Üsküdarda (Ömer Kenan), Kadıköyde (Büyük), (Yeldeğirmeni), Beşiktaşta (Süleyman Recep), Sarıyorda (Nur), Büyükndnda (Şinasi Rıza), Hzybellde (Tanaş), Eyüple (Arif) ccsaneleri, 1Ortaköy, Arnayutköp ve Bebek ec- sâneleri her gese nöbetçidirler.! Türkistan Türk Gençler Birliğinin yıllık kongresi TM/XM0 ,tarihinde, pözar günü saat 15 de Birlik binasında (Sultanınmat Meh- metpaşa yokuşu No, 40 de) Türkistan Türk Gençler Birliğinin yıllık kongresi yapıla” caktır. (Ruzmame: Birliğin eni cemiyet- ler kanununa uydurulması ve yeni ida- re heyeti seçimi). Bütün âzaların vaktinde gelmesiri rica olunur. Türkistan Türk Gençler Birliği rekli , Dr. Ahmetcan Olay Yüzük Nakleden: (Vâ - Nü) — Vicdan meselesi... Evet, bu, mani olabilirdi. Zira sev. diği delikanlı için en üstün his buy- du. Genç kız, hatırladı ki, muhazers- leri esnasında delikanlı da böylema- | Hemişti. » Korkmdja başlamıştı. — Ah, Şayet siz deo, bütün müânilerin önüne geçemezse hiz ben yâşayabilmek kudretini ken” dimde bulamıyacağım. Her şeye tw, hammül ederim; yalnız müphem va- siyaretlere dayanamam... Rica ederim, , yolumu aydnla. tanız, babacığım... Aksi takdirda ar- kamdan, ağlıyacaksınız... Erkek, yavaş sesle: — Kızım... Evlâdım... Yavrum... » dadi, Sigarasını attı. Masumeyi yanına çekti. Birlikte kanepeye oturdular. Çocukluğu ta manında yaptığı gibi onu bağrına bastırdı. — Benim kıymetlim... Benim ha- sinem... Babanın seni ne kadar ser 4 temmuz perşembe öğle ve Nm 1230 Program, 1235 Türk müsiği, Haberler, 1305 Türk müfimi, 13.20 Müzik (Plâk), 18 Program, 1005 Müzik (Plâk), 1830 Caz orkestrası, 19,10 Fasıl heyti, 1945 Haberler, 20 Türk müziği, 2030 Konuşma, 20,45 Dinleyici dilekleri, 21 Sıhhat saati, 21,15 Saksofon, 2120 Radyo gazetesi, 2145 Radyo orkestrası, 2270 Ajans ve borsa ba- berleri, 2245 Casband (P1ük) Setmmuz cuma sabahı 140 Program, 7,35 Hafit müz'k (Pjâk), 8 Haberler, 8,10 Er kadını, 3,2) Müzik (Plâk). Muğlada zeytin mahsulü noksan olacak Müğla 3 (AA) Zeytin mahsulü mütemadi yağmurlar yüzünden noksan olacaktır. Mahsulün iki, iki buçuk milyon kilodan ibaret olacağı zanacbeayie Di- mahsulât çok il İK, BULMACAMIZ 1 — Hakkâniyete uygun elim. ? — lâ vasıta. 3 — Kaba bir tabir - Yeleğin üstüne gi- yine, 4 — Bedavadan, - Tecsi bir emirdir. 4 — Yardakçılar. 6 — Sonuna «Se gelirse eşkıya komitesi olur - Zülüf. 7 — Bağına «(» gelirse kösret demektir - İkmam. a — Kafi, 9 — Başına «K. gelirse zevçtir « Sonuna aR» gelirde miktarlar olar, 1) — Tersi senin tablatindir demek, Yukarıdan aşağı: İ 1 — Dileniyör. 2 — Kumaz hilekâr, 3 — Çarpma - Let. 4 — Başına rA» gelirse ahzedilen olur « Bir harfin okunuşu $ — Beygir - Yüvarink. 6 — Sonuna «Ks geline odun baltası olur - Ver, 7 — Hübub eden - Salataya konur, $ — Seyrek değil « İrtidad etmiş. 9 — Husı Tersi hatvadir. 19 — Nargile il Geçen bulmacanın balli Soldan sağa: Tara, 5, geni Hareli, W— Yukarıdan aşağı: 1 — Cadıkınsı, 2— Aralık 3 —MM, Krap, Ha, 4 — Hab,-nl, 5 — Ukok. Ri a, Iya, Eren, 7 — İna, Ra, Al Batari, 0 Eminönü Halkevinden: Evimizin Cağal- | oğlundak! salonunda, 5 temmuz 1940 cuma | v8 6 temmuz 1940 cumartesi akşamları | saat (20) da mütehassısı tarafından (Pa- raşüt ve Paragötçütük) mevzulu birer kon» | ferans verileook ve Temsil şubomiz tara- fından 7 perdalik (Has bahçe) komedisi temsil edilecektir. Bu boplantılara gelmek İsteyenlerin Evimiz Bürosundan daystiye- İ lerini almaları rica olunur. diğini tahmin pm” emezsin... . Hakkın | var: Ben hayatta bir seyin olmasını İ istersem, 0ey her ne ise, behemehal olur... Fakat öğrenmek istediğim: Hişlerin kuvvetli mi, değil mi?... Ha kikaten bu izdiyacı arzu ediyor mü- sun?... Geçici bir flörtü ciddi bir his sanmıyasın diye korkmuştum... Şim- di arlık'öğrendim. Hakikaten sevi- yorsun... Onz göre hareket ödece - BÜYÜK HALK MASALI Tefrika No. 6 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN «Ben yüz bin gözleri âhuya benziyen fettanın içine düş- sem, gözüm Şahsanemden başkasını görmez!» hem mıhına vurmak va sevgilisinin kalbini dağlayıp ayrılmak isiiyordu. Şahsanem'in tekrar gözleri sulandı; Garib, bu sözlerin hakka uyamar, Sözünde durmayan yiğit olamaz, Elde güzel çoktur, sana yaramaz. Var Garibim, sağlık ile gelesin! Aldı Garib: a der ki, benim balim yamandır, dumandır. yem, Garih bahçeden çıkarken, şu endişesini de izhar etmekten çekinmedi: Kurbanın olayın, aman ey Garib! Canım Garib, gitme sakın Rum'a sen, Gezdiğin yerlerde unulma beni, Yirim Garib, gilme sakın Rum'a sen! Aldı Garib: Eğer Mevlâ bana ömür verirse, Ağlama sevdiğim, gene gelirimi Ecel şerbetini muy eylemezsem, Ağlama sevdiğim, gene gelirim! © Aldı Şahsanem: Mevlâ eriştire bizi o deme; Garib, dayanamam ben bu siteme? Mal istersen, verir Hüda ademe, Canım Garib; gitme sakın Rum'a sen! Âşık Garib diyari Rum'a gitmemeğe söz yerdi. Şahzanemle vedalaşıp, hocanın ko- nağından ayrıldı. Dostlarile, ailesile veğa- laşarak, gvkrar şehirden çıktı. Aşık Garibin anastle kız kardeşi o gün- lerde Tifilse gelmişlerdi. Kız kardaşl, Gari- ba: — Şu kızdan vaz geç de sana başka bir güzel kız bulalım! Deyince, Garib hiddettendi : — Zeynep! Sen benim işime karışma! Ben ezaldem âşık doğmuş bir insanım. Yardan ayrılırken, keşki bunu bana göylermeseydin, dedi... Sazını alp inledi. Gel bana ilenme, ay gözüm bacı, (0 Sağ olsun Sanemin sarayı, tacı, Yüreğime koydun bir ines acı? Gidem ben gürbete, şerem bir zman, «Ayrılık Miken nde dökülen göz yaşları Âşk Garib, o gün öğisden Tir. #in dışında dört yol ağunda bulunân ve Caymlık çeşmesi) diya anıları çeşmenin. önüne gelince, anasını kendinden önce ora- ya gelmiş buldu : Garibin anası, oğluna bir daha öğüd ver- mek, onu yolundan çerirmek istiyordu. Oğ- lunu okşadı: — Gel, gitme oğr!! Peşinden yedi yıl geni nasl bakilyacağım? dedi. Garib güldü: — El kizi söz verdi... Bekliyecek. Sen be- rim anamsn.. Onun Kadar barı muhabbetin yok mu? dizerek, Bakalım neler Gurbet elde baş yastığa gelende, (3) Gayet yaman olur işi Garibin. Gelen oimar, giden olmaz yanına Siyah toprağile taşı Garibin. Yazık oldu şu Garibin adına, Doymak olmaz lezzetine, tadına, Her geldikce yaraları yadına, Dinmez asla gözü yaşı Garibin, Gi gider, ben Garibe kim baksın? Anam nasıl gelsin, göz yaşı döksün? Sanem yoktur, mezarıma taş diksin. ka vârdı. Onu bu kilıkta görenler küçük bir gezintiye niyeti olduğunu sanırlardı. Ayaklarına takılan oköpeklerini uzaklaştırdı. Bahçedeki toplu ağaçs lara doğru yüri kayboldu. Hızlı hızlı yürüyordu. Randevu verdiği mağara, epeyo? uzaktaydı. Raif, bir müddet yürüdükten son- ğim... Sevgili Masumeciğim keder | ra deniz kıyısına indi. Kumlardan İ nevi Bir maniden korktuğunu hisset. | Dedir bilmiyesin. diye, ben me feda kârlıkları göze âlmüm... O Kadar tatlı bir tonla konuşuyor- du ki, kızcağızın gözünden yaşlar boşandı. geçti, kayalardan atladı. Dalgaların oyduğu bir girintinin eşiğine var- muşlı. Bdraya hakikaten mağara de- nebilirdi. Yirmi küsur Sene evvel Raifle Galibe işte dalma bu mağara- — Ah, babacığım... Kederin ne ol. | da birleşi”, sevişirlerdi. duğunu maalesef öğrendim... Kaç gündür öyle iztırab çekiyorum ki... Biribirlerine sarılıp, bir müddet, öylece durdular. — Şimdi arık her şeyi bana“ birak... Ben hayalta bundan daha Ortalık tenha idi. Erkek, saatine baktı, İki buçuktu. “ Kadının üçten eyvel geleceğini sanmıyordu. Büyük bir taşın üstüne oturdu ve beklemeğe başladı, müşkül vaziyetleri hallettim... Seni |. . Gelecek miydi? de evlendirmek çaresini bulurum... Kaşlarırı çatmıştı. Yüzünde büyük bir azim ifadesi okunuyordu. Genç kız ona alnını uzattı. Fazla bir şey söylemeden çıktı. e. O da babasının kızıydı. za Babası gibi azimkârdi.' - Masıme ayrıldıktan mite; Ralf, köşkten çıktı. Başında hasır bir şap- duyuldu. «— Muhakkak gelir...» diye umu- yordu. Zaten dimağından o kadar çok şey geçirmesi, öyle hazırlanması Icap ediyordu ki, bunlar İçin yarım saat Azdı bile... Nihayet, kayalarda bir ayak sesi Galibe hânımefendi göründü. Orada gözden | Yukarıki seddin: üstünde | bir kadın hayali betirdi. | Bir çalıdır mezar taşı Garibin. Âşık Gar'bi dostlarından birçokları, ay- rlık çeşmesinden geçirmeğe geldiler. Gari- bin anası, oğluna söz geçiremiyvoeğini ans layınca, çekilip gitti Güneş Tiflis dağlarının ardına düşüyof, yamaçları esmer gölgeler sariyordu. Çeşme başında ayakta duran Tiflis şalg. lerinden biri, Âşık Garibe: — Doğruca Halebe Bit. Orası dünyanın Dedi. Bir diğeri de şu öğüdü verdi: — Sultan Süleyman Bagdad seferine çi- kıyormuş... Eğer Halebte para katanaımas- san, İstanbula varır, konakları dolaşır, sa- #nla zengin olursun! i Âşık Grib hayretle sordu: — Benim gibi bir âşık, sazile para kaza- nabilir mi? — İstanbulda kazanabilirsin! Sen ora- larda rençberlik, hayvan timarcılığı yapa- <ak değilsin yal... Çoşme başında konuşuyorlardı. Herkea Ga ribe iyi öğüdier veriyor, uzak memleketle. rin ahval ve âdetlerini anlatıyordu. Garib, Bir aralık: -- Şahsanem bana, neden, (Rum diyarı- na gitme!) dedi. Bunun sebebini bir türlü anlıyamadım... Deyince, tecrübeli şairlerden birl, bunun #ebibini anlattı! — Btanbulun kadırları çok fettandır.. İstedikleri erkeği derhal ayartır ve zülfü- nün esiri eder, — Şahsaxem bunu nerden biliyor? — Amcası vaktile İstanbula gidip gelmiş» t. Tiflis döndüğü zaman «Rum diyarının kadınları beni büyüleği.. Aylarca yurdu- mu ve çocuklarımı düşünmedim. Bir göz- Yeri ahuya esir oldum... Yakamı güçlükle kurtardım.» dedi. Bunu Şahsanem gibi, he» piniz biliriz. — Ben, yüz bin egözleri Akttsya benziyen fettanın içine düşsem, gözüm, Şahsanem- den başkasını görmez. Yalnız onu düşü- nürüm. Şahsanemin amcası, dizginlerini, o fettanlara pek çabuk vermiş... Böyle olur- sa, elbette, kullandığı araba bir uçuruma yuvarlanır, — Sen kendine güveniyoraun demriz? . — Benim kalbime be âşk şarabını eron- Jer sundu. Benim damarlarımdaği ateli dünyanın bütün fetdan kadınları bir araya gel gene söndüremezlei. — ki söyleme, Âşık Garib! Oraçslü, yakışıkıma,.. Her ii yerde senli yol ndan çövireğilir! Er: tamun ba- dem gözlü, çapkın bakışı hançer kaşlı, dölgün kalş düberleri korkarım ki, Bini, Ni z olarak kendine çekmek İster. Başka türlü anlaşamaıslar. Ban, yedi yili göze aldım... Çok para kazanmak için, Ti- Haleb şehit de para kozanan kadar vestap, dıyarı Rumun esrarlı xubbest altında da sazımı çalacağım. Bolkı ovada, daha ça- buk para kazanır ve daha erken dönerim, Şairlerden biri, Gar O sirada çeşmeye su kıztardarı biriki gösbervrek: — Koca aslan, hele şu yosmaya bir baki ri ve nefis bir mejzayı gö, , yemek için ağzı sularımaz mı? (Arkası var) (0) Tifis nüshasından. (2) Erzorum nüslursendan... Ralfin kalbi, bu güzel vücudün karşısında helecanla çarptı. Kadın, heyetandan ve yoldan biraz soluyarak durdu. Gözlerinden ruhu- teneyyüşta olduğu Kirkını biraz geçirmesine rağmen, kendisine ancak ötüz yaş verileb! ir. di, Öyle bir hikatteydi ki, güzelliği ne, tazeliğine, sneler pek az mü- &ssir olabiimişti. Ralf, konuşmaksızın, ayağa kalktı. Hayrinin annesine, kendi olurduğu tabii tas iskemleyi gösterdi. Sonra, birdenbire, kadının ayaklarına kapa. rurcâsına önünde diz çökdü, — Beni affedin... - diye yalvardı. - Artık susamıyacağım... o Kendimi zapledemiyorum... 'Mademki büras | ya, seviştiğimiz bu noktaya geldiniz; demek ki söyliyeceklerimi dinliyebi- lecekainiz... Genç kadın etrafına baktı. Na hatıralar... Yarabbi... Bu yer ne hatıralarla doluydu. Erkek: — On iki senedenberi buraya kaç defa gelmedim... Bu aşk mihrabımızı kaç kereler ziyaret etmedim... - dedi. Kain bükıyordu: Bu yüz... Vak. ile burada seviştiği €rkeğinkine 9 dereoe benziyen bu yüz... Bu mörkl- lerin hatıralarında en söühim unsur olan bu yüz... (Arkası var)